Unnamed: 0
int64 0
7.98k
| Baslik
stringlengths 13
171
| Ozet
stringlengths 18
904
⌀ | Kategori
stringclasses 1
value | Link
stringlengths 44
201
| Icerik
stringlengths 1
25.9k
|
---|---|---|---|---|---|
4,687 |
Türk bilim insanları geliştirdi; koronavirüsü 30 saniyede öldürüyor
|
Maltepe Üniversitesi’nde kuantum araştırmaları yapan Prof. Dr. Afif Sıddıki ve ekibi, koronavirüs salgınıyla mücadelede sağlıkçılar ve hastaları virüsün bulaşmasından koruyacak bir dezenfeksiyon kabini tasarladı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/turk-bilim-insanlari-gelistirdi-koronavirusu-30-saniyede-olduruyor-2712423
|
Maltepe Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Kuantum Optiği ve Elektroniği Teknolojileri Laboratuvarı Sorumlusu Prof. Dr. Afif Sıddıki ve ekibi, COVID-19 salgını savaşında virüsün bulaşma riskini yok eden dezenfeksiyon cihazları üzerine çalışıyor. Nisan ayında el cihazının tasarımını yapan ve üretilmesi için harekete geçen ekip, bu kez de Heksagon Studio A.Ş. ile birlikte sağlıkçıları ve hastaları virüsün bulaşmasından koruyacak ‘Dezenfeksiyon Kabini’ tasarımına imza attı.
'Sağlık çalışanının kişisel korunma ekipmanının dezenfekte edilmesi amaçlanıyor'
Proje hakkında bilgi veren Prof. Dr. Afif Sıddıki, COVID-19’un yayılma hızı nedeniyle kısa zamanda küresel bir tehdide dönüştüğünü, virüsün yayılmasına taşıyıcıların neden olduğunu söyledi. Salgınla ön safta savaşan sağlık çalışanlarının en fazla risk altında kaldığına dikkat çeken Sıddıki, geliştirdikleri kabinde ozon ve ultraviyole (UV) ışınlarını birlikte kullanarak, sağlık çalışanının üzerindeki siperlik, gözlük, eldiven, koruyucu elbise gibi kişisel korunma ekipmanın dezenfekte edilmesinin amaçlandığını vurguladı. Böylece, hastayla temas sonrası virüsün bulaştığı kişisel koruma ekipmanının, başka bir hastayla temas etmeden veya sağlık çalışanı soyunurken kendisine bulaşmadan virüsten arınmasının sağlandığını belirtti.
Prof. Sıddıki, geliştirilen cihazla, COVID-19 ile belirginleşen ancak hastanelerde genel bir sorun olan bulaşıcı hastalıkların diğer hasta ve sağlık çalışanlarına bulaşmasının da engellenmesine yönelik etkin bir çözüm geliştirilmesi olanağı doğduğunu da belirtti. Sıddıki, prototipini yaptıkları kabinde 254 nm dalga boyuna sahip UVC ışınlarının yaptıkları tasarım sayesinde hiçbir zarar vermeden ve üzerinde neredeyse hiç gölgelenmiş bölge bırakmadan herkesi etkin olarak dezenfekte ettiğini söyledi.
Kabinin diğer UV tabanlı dezenfeksiyon sistemlerinden en temel farkının ise, AB mevzuatındaki ışınım dozlarına uyumlu olmasının yanında, virüs ve mikro organizmalar üzerindeki yüksek doz etkisinden kaynaklandığını anlatan Prof. Sıddıki, bu sonuçların Maltepe Üniversitesi laboratuvarlarında bilimsel olarak yapılan testlerle doğrulandığına işaret etti. Patent başvurularını da tamamladıklarını belirten Prof. Sıddıki, aynı prensip ile çalışan başka bir cihazla TÜBİTAK MARTEK bünyesinde bulunan IONTEK Laboratuvarı ile ortak yapılan bir çalışmada kullandıkları yöntemin DNA ve RNA virüsleri üzerinde de etkili olduğunun görüldüğünü vurguladı.
30 saniye gibi çok kısa bir sürede yüzde yüze varan oranlarda öldüğünü gözlemledik
Prof. Sıddıki, şöyle devam etti: “UVC dezenfeksiyon kabininde gerçekleştirdiğimiz canlılık deneylerinde, kullandığımız model hücrenin 30 saniye gibi çok kısa bir sürede yüzde yüze varan oranlarda öldüğünü gözlemledik. Bundan daha önemli olan, siperlik, gözlük, eldiven, koruyucu elbise gibi korunma ekipmanlarıyla (KKE) donanmış sağlık çalışanlarının etkilenmediğini de testlerle kanıtladık. Yaptığımız tasarımda kullandığımız ozon sistemi sayesinde, UVC’nin nüfuz etmediği bölgelerde oldukça etkin bir viral yük azaltması gerçekleştirdiğini deneysel olarak da gösterdik.”
Kabin çalışmasının İstanbul Kalkınma Ajansı ve TÜBİTAK’a proje olarak sunulduğunu söyleyen Sıddıki, bu kabinin salgın sonrası başta hastane yenidoğan ve enfeksiyon hastalıkları servislerinde birçok hasta ve sağlık çalışanına fayda sağlayacağını, kabinin benzer türlerinin havaalanı gibi kontrol noktalarında da kullanılabileceğini sözlerine ekledi.
|
5,451 |
Balık pulu hastalarının yerli ilaç mutluluğu
|
Manisa'nın Turgutlu ilçesinde ilaç sıkıntısı yaşayan "Balık Pulu" hastaları, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın yerli ilaç geliştirileceği açıklamasını sevinçle karşıladı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/balik-pulu-hastalarinin-yerli-ilac-mutlulugu-2660709
|
Manisa'nın Turgutlu ilçesinde, halk arasında Balık Pulu olarak da bilinen iktiyozis hastası vatandaşlar, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın ilaç sıkıntısının yerli üretimle çözüleceği müjdesiyle umutlandı.
Sağlık Bakanı Koca'nın iktiyozis hastalığının tedavisinde kullanılan asitretin etken maddeli ilacın yabancı menşeli firma tarafından üretiminin durdurulduğunu, hastaların mağduriyet yaşamaması için bu ilacın tam muadili için yerli bir firmaya ruhsat verdiklerini açıklaması, bu hastalığın dünyada en yoğun görüldüğü bölgelerden biri olarak gösterilen Manisa'nın Turgutlu ilçesinde sevinçle karşılandı.
İki çocuğu iktiyozis hastası olan Hamza Kömürcü, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilaç bulamadıkları için büyük sıkıntı yaşadıklarını, Sağlık Bakanı Koca'nın açıklamalarının mutluluk verici olduğunu belirtti.
Kömürcü, Çocuklarımıza 3-4 aydır ilaç bulamıyorduk. Bu sabah Sağlık Bakanımız bir açıklama yaptı. İlaçlarımız eylül ayında gelecekmiş. Bunu duyan çocuklarımız çok sevindi. İnşallah ilk buraya gelir, çocuklarımızın da mağduriyeti giderilmiş olur. Sağlık Bakanımıza çok teşekkür ederiz. ifadelerini kullandı.
Hastalığın en fazla görüldüğü bölge olan Çatalköprü Mahallesi'nin muhtarı Mustafa Teker ise ilaca 4 aydır ulaşamadıklarını dile getirerek, Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca'ya ilgisinden dolayı çok teşekkür ediyorum. Eylül ayında üretilecek olan ilaçların ilk sevkıyatının Turgutlu'ya yapılacağını öğrendik. Bu yüzden ayrıca teşekkür ediyorum. Sevinçliyiz. Açıklamayı duyan hastalarımız da çok mutlu oldular. Onlar da ilacı dört gözle bekliyorlar. dedi.
Hastalardan İsa Bayraktar da Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın açıklamasını görünce çok sevindiğini söyleyerek, Bizi görüp sessiz kalmadıkları için, bizlere el uzattıkları için, yerli imkanlarla ilacımızı üreterek ilk sevkıyatı Turgutlu'ya yapacakları için çok sevindik. Benim gibi olan ağabeylerim, ablalarım, kardeşlerim de çok sevindi. Sağlık Bakanımıza, Cumhurbaşkanımıza ve sesimizi duyurmamızda bize yardımcı olan Anadolu Ajansı'na çok teşekkür ediyorum. diye konuştu.
Manisa'nın Turgutlu ilçesine bağlı 7 kırsal mahallede aralarında akrabalık bağı bulunan yaklaşık 150 kişide, halk arasında balık pulu hastalığı olarak bilinen iktiyozis vulgaris görülüyor. Hastalar ciltlerinin çatlayarak pul pul olması nedeniyle güneşe çıkamıyor, sıcak, soğuk veya tozlu ortamlardan uzak durarak yaşamlarını sürdürüyor.
|
1,447 |
Sindirimi ve kemik sağlığını düzenleyen kansere karşı en etkili duvar: Altın süt
|
Zerdeçal en eski çağlardan beri bilinen en etkili baharatların başında geliyor. Sağlık açısından tam bir şifa kaynağı olan zerdeçal düzenli kullanımda inanılmaz gözle görülür etkiler bırakıyor. Altın süt olarak bilinen zerdeçallı süt ise bağışıklığı arttırmada en etkili yöntem olarak popülerliğini artırmış durumda. Zerdeçal, tarçın ve zencefil gibi baharatların sütle buluşmasıyla meydana gelen şifa kaynağı karışımın sağlık üzerindeki etkileri bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Peki altın sütün faydaları nelerdir? Altın süt nasıl yapılır? İşte hastalıklara elveda diyeceğiniz muhteşem karışım altın sütün faydaları ve tarifi…
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/altin-sutun-faydalari-nelerdir-nasil-yapilir-2835475
|
Sağlıklı bir yaşam için düzenli kullanılan baharatların ve besinlerin katkısı tahmin edilemeyecek kadar fazla. Doğanın insan sağlığına sunduğu faydaların birçoğunu içerisinde barındıran zerdeçal, baharatların içerisinde en değerli olanlarından birisidir. Zerdeçalın değerine değer katan karışım altın süt ise düzenli kullanımda hastalık önleyici olarak karşımıza çıkıyor. Bağışıklığı artırmada en etkili karışım olan altın süt, tam bir koruyucu etkendir. Peki bunca faydası bulunan altın süt nasıl yapılır? İşte altın sütün sağlığa 10 faydası ve yapılışı…
ANA MALZEMELER ANTİOKSİDANLARLA YÜKLENMİŞTİR
Altın sütün ana bileşeni, Asya mutfağında popüler olan ve köriye sarı rengini veren sarı bir baharat olan zerdeçaldır.
Zerdeçalın aktif bileşeni olan kurkumin, güçlü antioksidan özelliklerinden dolayı yüzyıllardır Ayurveda tıbbında kullanılmaktadır.
Antioksidanlar, hücre hasarıyla savaşan ve vücudunuzu oksidatif stresten koruyan bileşiklerdir.
Hücrelerinizin çalışması için gereklidirler ve araştırmalar düzenli olarak antioksidanlar açısından zengin diyetlerin enfeksiyon ve hastalık riskinizi azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermektedir.
Altın süt tariflerinin çoğu, her ikisi de etkileyici antioksidan özelliklere sahip olan tarçın ve zencefil içerir.
Altın süt, hücreleri hasardan korumaya, hastalıklarla ve enfeksiyonlarla savaşmaya ve genel sağlığınıza katkıda bulunan antioksidanlar açısından zengindir.
ENFLAMASYONU VE EKLEM AĞRISINI AZALTMAYA YARDIMCI OLUR
Altın sütün içindeki maddeler güçlü anti-inflamatuar özelliklere sahiptir.
Kronik inflamasyonun kanser, metabolik sendrom, Alzheimer ve kalp hastalığı gibi kronik hastalıklarda önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Bu nedenle, anti-inflamatuar bileşikler açısından zengin diyetler, bu koşullara ilişkin riskinizi azaltabilir.
Araştırmalar, zerdeçaldaki aktif bileşen olan zencefil, tarçın ve kurkuminin güçlü anti-inflamatuar özelliklere sahip olduğunu gösteriyor.
Çalışmalar, kurkuminin anti-inflamatuar etkilerinin, hiçbir yan etkisi olmayan bazı farmasötik ilaçlarla karşılaştırılabilir olduğunu bile öne sürüyor.
Bu anti-inflamatuar etkiler, osteoartrit ve romatoid artritten kaynaklanan eklem ağrısını azaltabilir.
Örneğin, romatoid artritli 45 kişide yapılan bir çalışma, günlük 500 miligram kurkuminin eklem ağrısını 50 gramdan fazla yaygın bir artrit ilacı veya kurkumin ve ilacın bir kombinasyonunu azalttığını buldu.
Benzer şekilde, osteoartritli 247 kişide yapılan 6 haftalık bir çalışmada, zencefil özü verilenler, plasebo verilenlere göre daha az ağrı yaşadı ve daha az ağrı kesici ilaç gerektirdi.
Altın sütün ana bileşenleri olan zerdeçal, zencefil ve tarçın, iltihabı ve eklem ağrısını azaltabilecek güçlü anti-inflamatuar özelliklere sahiptir.
HAFIZAYI VE BEYİN FONKSİYONUNU İYİLEŞTİRİR
Altın süt beyniniz için de iyi inanılmaz faydalıdır. Beyin gelişimi ve sağlığında oldukça etkili olan zerdeçal ve altın süt karışımı bilimsel çalışmalarda incelenmişti. Çalışmalar, kurkuminin beyin kaynaklı nörotrofik faktör (BDNF) düzeylerini artırabileceğini göstermektedir. BDNF, beyninizin yeni bağlantılar kurmasına yardımcı olan ve beyin hücrelerinin büyümesini destekleyen bir bileşiktir.
Düşük BDNF seviyeleri, Alzheimer hastalığı da dahil olmak üzere beyin bozukluklarıyla bağlantılı olabilir. Örneğin, Alzheimer'ın ayırt edici özelliklerinden biri, beyinde tau proteini adı verilen belirli bir proteinin birikmesidir. Test tüpü ve hayvan çalışmaları, tarçındaki bileşiklerin bu birikimi azaltmaya yardımcı olabileceğini düşündürmektedir.
Dahası, tarçın, Parkinson hastalığının semptomlarını azalttığı ve hayvan çalışmalarında beyin fonksiyonlarını iyileştirdiği görülüyor.
Zencefil ayrıca reaksiyon süresini ve hafızayı geliştirerek beyin fonksiyonlarını da artırabilir. Ayrıca, hayvan çalışmalarında zencefilin yaşa bağlı beyin fonksiyon kaybına karşı koruduğu görülüyor.
Bununla birlikte, bu bileşenlerin hafıza ve beyin fonksiyonu üzerindeki etkilerini tam olarak anlamak için daha fazla insan araştırmasına ihtiyaç vardır.
Özet Altın sütün içindeki bazı maddeler hafızanın korunmasına yardımcı olabilir ve Alzheimer ve Parkinson hastalığından kaynaklanan beyin fonksiyonlarındaki düşüşü azaltabilir.
İlgili Haberler
Güneş yanığı deyip geçmeyin cilt kanserine ve yaşlanmaya neden oluyor! İşte güneş yanığına anında son verecek 10 doğal yöntem
Aç karnına bunları tüketiyorsanız hemen vazgeçin! Sağlıklı diye tükettiğiniz besinler kabusunuz olabilir
ZERDEÇALDAKİ KURKUMİN RUH HALİNİ İYİLEŞTİRİYOR
Zerdeçalın - daha spesifik olarak aktif bileşiği kurkumin - ruh halini iyileştirebilir ve depresyon semptomlarını azaltabilir.
6 haftalık bir çalışmada, majör depresif bozukluğu olan 60 kişi ya kurkumin, bir antidepresan ya da bir kombinasyon aldı.
Sadece kurkumin verilenler, antidepresanlar verilenlere benzer iyileşmeler yaşarken, kombinasyon grubu en fazla faydayı fark etti.
Depresyon ayrıca düşük seviyelerde beyin kaynaklı nörotrofik faktör (BDNF) ile bağlantılı olabilir. Kurkumin, BDNF düzeylerini artırıyor gibi göründüğünden, depresyon semptomlarını azaltma potansiyeline sahip olabilir.
Zerdeçaldaki aktif bileşen olan kurkumin, depresyon semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilir.
KALP HASTALIKLARINDAN KORUR
Kalp hastalığı, dünya çapında önde gelen ölüm nedenidir. İlginç bir şekilde, altın sütün temel bileşenleri olan tarçın, zencefil ve zerdeçal, daha düşük kalp hastalığı riski ile ilişkilendirilmiştir.
Örneğin, 10 çalışmanın gözden geçirilmesi, günde 120 mg tarçının toplam kolesterol, trigliserit ve kötü LDL seviyelerini düşürürken iyi HDL seviyelerini yükselttiği sonucuna varmıştır.
Başka bir çalışmada, tip 2 diyabetli 41 katılımcıya günde 2 gram zencefil tozu verildi. 12 haftalık çalışmanın sonunda, kalp hastalığı için ölçülen risk faktörleri %23-28 daha düşüktü.
Dahası, kurkumin, endotel işlevi olarak bilinen kan damarı astarlarınızın işlevini iyileştirebilir. Sağlıklı bir kalp için uygun endotel fonksiyonu önemlidir.
Bir çalışmada, kalp ameliyatı geçiren kişilere ameliyattan birkaç gün önce ve sonra 4 gram kurkumin veya plasebo verildi.
Kurkumin verilenlerin hastanede kaldıkları süre boyunca kalp krizi geçirme olasılıkları plasebo grubundaki kişilere göre %65 daha azdı.
Bu anti-inflamatuar ve antioksidan özellikler, kalp hastalığına karşı da koruma sağlayabilir. Bununla birlikte, çalışmalar küçük ve uzaktır ve güçlü sonuçlara varılmadan önce daha fazlasına ihtiyaç vardır.
Altın sütün ana bileşenleri olan zerdeçal, zencefil ve tarçın, kalp işlevine fayda sağlayabilecek ve kalp hastalığına karşı koruyucu olabilecek özelliklere sahiptir. Yine de bu etkileri doğrulamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
KAN ŞEKERİNİ DÜŞÜRMEDE YARDIMCIDIR
Altın sütün içindeki maddeler, özellikle zencefil ve tarçın, kan şekeri düzeylerini düşürmeye yardımcı olabilir.
Örneğin, günde 1-6 gram tarçın, açlık kan şekerini %29'a kadar düşürebilir. Ayrıca tarçın, insülin direncini azaltabilir.
İnsüline dirençli hücreler kanınızdan daha az şeker alabilir, bu nedenle insülin direncini düşürmek genellikle kan şekeri seviyelerini düşürür.
Tarçın, yemekten sonra bağırsağınızda ne kadar glikoz emildiğini azaltıyor gibi görünüyor, bu da kan şekeri kontrolünü daha da iyileştirebilir.
Benzer şekilde, diyetinize düzenli olarak az miktarda zencefil eklemek, açlık kan şekeri düzeylerini %12'ye kadar düşürmeye yardımcı olabilir.
Küçük bir günlük zencefil dozu, hemoglobin A1C seviyelerini %10'a kadar düşürebilir - bu, uzun vadeli kan şekeri kontrolünün bir göstergesidir.
Bununla birlikte, kanıtlar yalnızca birkaç çalışmaya dayanmaktadır ve bu gözlemleri doğrulamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
Altın süt tariflerinin çoğunun bal veya akçaağaç şurubu ile tatlandırıldığını belirtmekte fayda var. Kan şekerini düşürme faydaları, varsa, muhtemelen yalnızca şekersiz çeşitler içerken mevcuttur.
Altın sütün iki ana bileşeni olan tarçın ve zencefil, kan şekeri düzeylerini düşürebilir ve insülin duyarlılığını iyileştirebilir. Ancak, daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
KANSER RİSKİNİZİ AZALTABİLİR
Kanser, kontrolsüz hücre büyümesi ile kendini gösteren bir hastalıktır.
Geleneksel tedavilere ek olarak, alternatif anti-kanser ilaçları giderek daha fazla aranmaktadır. İlginç bir şekilde, bazı araştırmalar altın sütte kullanılan baharatların bu konuda bazı faydalar sunabileceğini öne sürüyor.
Örneğin, bazı test tüpü çalışmaları, kanser önleyici özellikleri, çiğ zencefilde büyük miktarlarda bulunan bir madde olan 6-gingerole bağlamaktadır.
Benzer şekilde, laboratuar ve hayvan çalışmaları, tarçındaki bileşiklerin kanser hücrelerinin büyümesini azaltmaya yardımcı olabileceğini bildirmektedir.
Zerdeçaldaki aktif bileşen olan kurkumin ayrıca bir test tüpünde izole edilmiş kanser hücrelerini öldürebilir ve tümörlerde yeni kan damarlarının büyümesini engelleyerek yayılma yeteneklerini sınırlayabilir.
Bununla birlikte, insanlarda zencefil, tarçın ve kurkuminin kanserle savaşan faydalarına dair kanıtlar sınırlı kalıyor.
Dahası, çalışma sonuçları çelişkilidir ve bu faydaları elde etmek için her bir bileşenin ne kadarının tüketilmesi gerektiği açık değildir.
Özet Çalışmalar tarçın, zencefil ve zerdeçalın kansere karşı bir miktar koruma sağlayabileceğini göstermektedir.
Bununla birlikte, sonuçlar çelişkilidir ve ek araştırmalara ihtiyaç vardır.
ANTİBAKTERİYEL, ANTİVİRAL VE ANTİFUNGAL ÖZELLİKLERE SAHİPTİR
Hindistan'da altın süt genellikle soğuk algınlığına karşı evde çare olarak kullanılır. Aslında, sarı içecek, bağışıklığı artırıcı özellikleri nedeniyle lanse edilir.
Test tüpü çalışmaları, kurkuminin enfeksiyonları önlemeye ve bunlarla savaşmaya yardımcı olabilecek antibakteriyel, antiviral ve antifungal özelliklere sahip olduğunu göstermektedir.
Tüp bebek çalışmalarının sonuçları umut verici olsa da şu anda altın sütün insanlarda enfeksiyonları azalttığına dair bir kanıt yok.
Ayrıca taze zencefildeki bileşikler bazı bakterilerin büyümesini engelleyebilir. Zencefil özü, solunum yolu enfeksiyonlarının yaygın bir nedeni olan insan solunum sinsityal virüsü (HRSV) ile savaşabilir.
Benzer şekilde, laboratuar testi çalışmaları, tarçındaki aktif bileşik olan sinnamaldehitin bakteri üremesini engelleyebileceğini göstermektedir. Ayrıca mantarların neden olduğu solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisine yardımcı olabilir.
Altın sütün içindeki maddeler ayrıca bağışıklık sisteminizi güçlendirebilecek güçlü antioksidan ve antienflamatuar özelliklere sahiptir.
Altın sütü yapmak için kullanılan bileşenler, vücudunuzu enfeksiyonlardan koruyabilecek antibakteriyel ve antiviral özelliklere sahiptir. Antioksidan ve antienflamatuar özellikleri, bağışıklık sisteminizi de güçlendirebilir.
ZENCEFİL VE ZERDEÇAL SİNDİRİMİ DÜZENLER
Dispepsi olarak da bilinen kronik hazımsızlık, midenizin üst kısmında ağrı ve rahatsızlık ile karakterizedir.
Gecikmiş mide boşalması potansiyel bir hazımsızlık nedenidir. Altın sütün içindeki bileşenlerden biri olan zencefil, hazımsızlık çeken kişilerde mide boşalmasını hızlandırarak bu durumun hafifletilmesine yardımcı olabilir.
Araştırma ayrıca, altın süt yapmak için kullanılan başka bir bileşen olan zerdeçalın hazımsızlık semptomlarını azaltmaya yardımcı olabileceğini gösteriyor. Zerdeçal, safra üretiminizi %62'ye kadar artırarak yağın sindirimini de iyileştirebilir.
Son olarak, araştırmalar, zerdeçalın, bağırsakta ülserlere neden olan inflamatuar bir sindirim bozukluğu olan ülseratif koliti olan kişilerde uygun sindirimin korunmasına ve alevlenmelerin önlenmesine yardımcı olabileceğini göstermektedir.
Altın sütün iki bileşeni olan zencefil ve zerdeçal hazımsızlığı gidermeye yardımcı olabilir. Zerdeçal ayrıca ülseratif kolitli kişilerde semptomların hafifletilmesine yardımcı olabilir.
KALSİYUM VE D VİTAMİNİ DAHA GÜÇLÜ KEMİKLERE KATKIDA BULUNUR
Altın süt güçlü bir iskelete katkıda bulunabilir.
Hem inek hem de zenginleştirilmiş bitki sütleri genellikle kalsiyum ve D vitamini açısından zengindir - güçlü kemikler oluşturmak ve korumak için gerekli iki besin maddesi.
Diyetiniz kalsiyum açısından çok düşükse, vücudunuz kanınızdaki normal kalsiyum seviyelerini korumak için kemiklerinizden kalsiyumu atmaya başlar. Zamanla bu, kemikleri zayıf ve kırılgan hale getirerek osteopeni ve osteoporoz gibi kemik hastalıkları riskinizi artırır.
D vitamini, bağırsağınızın diyetinizden kalsiyumu emme yeteneğini geliştirerek daha güçlü kemiklere katkıda bulunur. Vücudunuzdaki düşük D vitamini seviyeleri, diyetiniz kalsiyum açısından zengin olsa bile zayıf ve kırılgan kemiklere yol açabilir.
İnek sütü doğal olarak kalsiyum içermesine ve genellikle D vitamini ile zenginleştirilmesine rağmen, tüm bitki sütleri bu iki besin maddesi açısından zengin değildir.
Altın sütünüzü bitki bazlı bir süt kullanarak yapmayı tercih ediyorsanız, daha fazla kemik güçlendirici fayda için hem kalsiyum hem de D vitamini ile zenginleştirilmiş olanı seçin.
Altın süt, kullandığınız süte bağlı olarak kalsiyum ve D vitamini açısından zengin olabilir. Bu besinlerin her ikisi de güçlü bir iskelete katkıda bulunur ve osteopeni ve osteoporoz gibi kemik hastalıkları riskinizi azaltır.
ALTIN SÜT NASIL YAPILIR?
Altın sütü evde yapmak kolaydır. Tek bir porsiyon altın süt veya yaklaşık bir bardak için bu tarifi uygulamanız yeterlidir:
İçindekiler:
1/2 su bardağı (120ml) seçtiğiniz şekersiz süt
1 çay kaşığı zerdeçal
1 küçük parça rendelenmiş taze zencefil veya 1/2 çay kaşığı zencefil tozu
1/2 çay kaşığı tarçın tozu
1 tutam öğütülmüş karabiber
1 tatlı kaşığı bal veya akçaağaç şurubu (isteğe bağlı)
YAPILIŞI:
Altın sütü yapmak için, tüm malzemeleri küçük bir tencerede veya tencerede karıştırın ve kaynatın. Isıyı azaltın ve yaklaşık 10 dakika veya kokulu ve lezzetli olana kadar pişirin. İçeceği ince bir süzgeçten geçirerek fincanlara süzün ve üzerine bir tutam tarçın serpin.
Altın süt de önceden hazırlanıp buzdolabında beş güne kadar saklanabilir. Sadece içmeden önce tekrar ısıtın.
Altın sütü yukarıdaki tarifi takip ederek evde yapmak kolaydır. Lezzetli ve sağlıklı bir içecek için malzemeleri bir tencerede veya tencerede karıştırın ve ısıtın.
NOT:
Altın süt, daha sağlıklı bir beyin ve kalpten daha güçlü kemiklere, gelişmiş sindirime ve daha düşük hastalık riskine kadar bir dizi sağlık yararı sağlayabilen antioksidanlarla dolu lezzetli bir içecektir.
Sağlığa en fazla faydayı sağlamak için hem kalsiyum hem de D vitamini içeren bir süt kullanın ve içeceğinize ekleyeceğiniz bal veya şurup miktarını sınırlayın.
|
7,176 |
16. Ulusal Romatoloji Kongresi Antalya Belek’te devam ediyor
|
Türkiye Romatoloji Derneği tarafından düzenlenen XVI. Ulusal Romatoloji Kongresi, Antalya Belek’te devam ediyor.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/16-ulusal-romatoloji-kongresi-antalya-belekte-devam-ediyor-95523
|
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AB İmmünoloji-Romatoloji BD Öğr.Üyesi Prof. Dr. Nurullah Akkoç, Türkiye’de bel ağrısı görülme sıklığının yüzde 80 olduğunu belirterek, “Bir kişinin yakınında sanatçı Suna Pekuysal hastalığı diye bilinen hastalık (ankilozan spondilit) yoksa, bel ağrısı olduğu zaman romatoloğa gitmek aklına gelmiyor” dedi.
Türkiye Romatoloji Derneği tarafından düzenlenen XVI. Ulusal Romatoloji Kongresi, Antalya Belek’te devam ediyor.
Kongre kapsamından düzenlenen basın toplantısında konuşan Kongre Başkanı Prof. Dr. Sedat Kiraz, saygın bilim insanlarının katıldığı kongrede, romatoid artrit, Behçet hastalığı, ailevi Akdeniz ateşi, Gut, çocukluk çağında başlayan romatizmal hastalıklar, romatolojik hastalıklarda genetik modelleme, skleroderma gibi öne çıkan konularda görüş alışverişinde bulunulduğunu söyledi
178 konuşmacı, 790’ı aşkın katılımcı ile kongrenin gerçekleştirildiğini kaydeden Prof. Dr. Sedat Kiraz, kongre kapsamında 4 kurs, 23 bilimsel oturum, 10 uydu sempozyumu, 8 uzmanına danış oturumu, 5 sözlü bildiri oturumu ve 6 poster turu oturumunun yanı sıra 33 hemşirelik oturumu, 4 hemşirelik uzmanına danış oturumu ve 2 hemşirelik pratik uygulama oturumu yer aldığını söyledi.
AİLESEL AKDENİZ ATEŞİ
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AB, Romatoloji BD Öğr.Üyesi Prof. Dr. Ahmet Gül, adı romatizma olarak anılan yaklaşık 200 kadar hastalığın olduğunu belirterek, bu hastalıkların bazılarının Türkiye’de oldukça sık görüldüğünü aktardı.
Ailesel Akdeniz Ateşi’nin (AAA) çekinik olarak geçen ırsi bir hastalık olduğunun altını çizen Prof.Dr. Ahmet Gül, “Türkiye’de hastalığa neden olan mutasyonların taşıyıcılığı yüzde 10 ile 20 arasındadır. Oldukça yüksek bir oran. Hastalık çekinik geçiyor. Hasta olmak için hem anneden hem babadan mutasyonların geçmesi gerekiyor. Bu kadar çok taşıyıcı olmasına rağmen görülen hasta sayısı ortalama Türkiye için bin 1 seviyelerindedir. Türkiye içinde daha çok hastalığın görüldüğü alanlarda var. Özellikle Türkiye’nin kuzeyi. İsminin tam aksine AAA’nın sık görüldüğü bölgeler. AAA denildiği zaman Akdeniz’in doğusundaki ülkeler, bunun içine Türkiye, Orta Doğu, Kuzey Afrika, özellikle Yahudi, Ermeni, Arap’larda sık görülüyor” dedi.
“TANI GECİKMESİ VAR”
Hastalığın belirtileri hakkında paylaşımlarda bulunan Prof. Dr Ahmet Gül, “ Çocukluk dönemimde başlayan ve yaklaşık 1-3 gün süren, vücudun belirli yerlerinde oluşan iltihap ve ateşle seyreden ataklara neden olur. Bu ateşli ataklar değişen sıklıkta tekrarlar. Vücutta kendiliğinden tekrarlayan ataklar tedavi edilmediğinde amiloidoz denen ve çözünmeyen bir proteinin birikmesi sonucu böbrekler başta olmak üzere, çok sayıda organda yetersizliğe neden olabilen bir hastalığın gelişme olasılığı artmaktadır. Hastalığın bilinirliğinin artmasına ve genetik tanı olasılıklarının geliştirilmesine karşın, ülkemizde oldukça sık görülen ve oldukça önemli klinik sonuçlara yol açan bu hastalığın tanısında hala hatırı sayılır (7-10 yıl) bir gecikme ve tedavi kararı ile ilgili olarak önemli sorunlar gözlenmektedir” diye konuştu.
“ORGAN YETMEZLİKLERİNE NEDEN OLUR”
“Hastalık yüzde 85 hastada 20 yaş öncesi başlar” diyen Prof. Dr. Ahmet Gül, “Daha ileri yaşlarda, özellikle 40 yaş sonrası başlaması çok çok nadirdir. Atak sırasında yapılan kan incelemelerinde iltihap testlerinde yükselmeler tanıya yardımcı olur. Ataklar genellikle 12-72 saat sürer. Artrit atakları ise biraz daha uzun olabilir ve sonlanması 1 hafta-10 günü bulabilir. Aşırı fiziksel aktivite, emosyonel stres, adet dönemleri atağı tetikleyebilir. Ataklar şiddetli belirtilere neden olasa da kendiliğinden sonlanır. Hastalık tanısı geç konulan ya da tanı konulduğu halde düzenli ve etkin tedavi edilmeyen hastalarda korkulan komplikasyon artmış sekonder amiloidoz riskidir. Bu hastalarda amiloid proteininin böbrekler, karaciğer, damarlar, bağırsaklar, kalp vb. organlarda birikmesi, bu organların normal işlevlerinin bozulmasına sebep olur. En sık olarak gözlenen sonuç böbrek yetersizliğidir. Önce idrarla protein kaçağı, ardından diyaliz ihtiyacı ortaya çıkar” ifadelerine yer verdi.
“TEDAVİDE KOLŞİSİN BİTKİSEL İLACI”
Hastalığın tedavisinde güz çiğdeminden elde edilen kolşisin adı verilen bitkisel bir ilacın kullanıldığını kaydeden Prof.Dr. Ahmet Gül, “Kolşisin ilacı yeterli dozda ve düzenli kullanılırsa hem atakların tekrarlamasını, hem de amiloidoz gelişmesini önler. Kolşisin tedavisi ile hastaların yüzde 65 kadarında belirtilen tama yakın, yüzde 30 kadarında ise kısmen kontrol altına alınabilmektedir. Hastaların %5 kadarında ise kolşisine yanıt alınamamaktadır. Kolşisin tedavisi ömür boyu sürdürülmelidir. İlaç gebelik ve süt verme dönemlerinde de güvenli kabul edilmektedir. Kolşisin tedavisine yanıt alınamayan hastalarda, iltihaba neden olan asıl etken olan IL-1 sitokinini engelleyen biyolojik ilaçlar ile oldukça başarılı sonuçlar alınabilmektedir” şeklinde konuştu.
BEHÇET HASTALIĞI
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AB, Romatoloji BD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vedat Hamuryudan, Türkler denince akla ikinci gelen romatizmal hastalığın Behçet Hastalığı olduğunu aktardı. Behçet hastalığının nedeninin tam olarak bilinemediğini ifade eden Prof. Dr. Vedat Hamuryudan, “ Behçet hastalığı bir çok sistemi aynı anda tutabiliyor. Renkli bir hastalık. Behçet denilince akla tekrarlayan ağız yaraları akla geliyor. Her ağız yarası da Behçet hastalığı olarak düşünülmemelidir. İkinci bulgu ise cinsel bölgede çıkan yaralardır. En sık bacak ön yüzünde çıkan cilt altında, ağrılı kırmızı şişlikler (eritema nodosum) bu bulguların en belirgin olanlarıdır. Ancak ağız yaralarına yol açabilecek başka pek çok hastalığın da olabileceği unutulmamalıdır. Tek başına ağız yaralarının varlığı Behçet hastalığı tanısı koydurmaz” diye konuştu.
“BEHÇET, HAMİLELİĞE ENGEL DEĞİLDİR”
Behçet tedavisinde temel tedavinin ilaçlar yoluyla yapıldığını dile getiren Prof. Dr. Hamuryudan, hastalığın bulaşıcı olmadığını hasta anne ve babadan olan çocukların Behçet hastalığına yakalanma oranının düşük olduğunu bildirdi.
Behçet hastalığının gebe kalmaya engel olmadığını açıklayan Prof. Dr. Hamuryudan, gebe kalındıktan sonra doktor kontrolünde ilerlenilmesi gerektiğini vurguladı.
“GUT HASTALIĞI”
Kongre Başkanı Prof. Dr. Sedat Kiraz, Gut hastalığı ürik asit denilen vücuttaki proteinlerin yıkım ürünü olan maddenin kanda düzeyinin artması sonrası eklemlerde ürik asit kristallerinin çökmesiyle eklemde kızarıklık. şişlik ve ağrının oluşmasıyla ortaya çıkan bir hastalık olduğunu kaydetti.
“BESLENME ŞEKLİ ÖNEMLİ”
Gut hastalığı ve ürik asit yüksekliğinin son zamanlarda sıklığında artış yaşandığına dikkati çeken Prof.Dr. Kiraz, “ Bununda en önemli nedenlerinden biri obezitenin artması, beslenme şekli, ortalama yaşam süresinin uzaması, aşırı alkol alımıdır. Ürik asit yüksekliği eklem şikayetine neden olmuyor. Hipertansiyona, erken ölümlere sebep olabiliyor. İlk atak olduktan sonra hiçbir şey yapılmazsa kişi 7-10 gün içinde iyileşiyor. İkinci atağın ne zaman geleceğini öngörmek zor. Ürik asit yüksekse ikinci atak gelmesi yüksek. 2 yıl içinde hastaların yüzde 97’si ikinci atakla karşılaşıyor” ifadelerini kullandı.
Gut’un tedavisinde beslenme şeklinin değiştirilmesinin önemli olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Kiraz, “ Proteinden fakir gıdalar almak gerekir. Alkol alımı kısıtlanmalıdır” dedi.
“BEL AĞRISI GÖRÜLME SIKLIĞI YÜZDE 80”
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AB İmmünoloji-Romatoloji BD Öğr.Üyesi Prof. Dr. Nurullah Akkoç, toplumda bel ağrısı görülme sıklığının yüzde 80 olduğunu söyledi.
Bel ağrısının çok çeşidinin olduğuna değinen Prof.Dr. Nurullah Akkoç, “Belinde ağrıyla doktora giden kişiye hemen MR çekilir. Bu başvuran kişilerin üçte biri bel fıtığı teşhisi alıyor. Sokaktan 100 kişiyi çekseniz, bunların hiç bel ağrısı olmasa bile çekilen MR’da 30’unun bel fıtığını görebilirsiniz. Bu bizim için zorluk. Bizim hastalarımızda bel ağrısı olduğu zaman MR’larındaki tanıyla bel fıtığı tanısı alıyorlar. Bir kısmı ameliyatta olabiliyor” dedi.
“BEL AĞRISINDA ROMATOLOĞA GİDİLMİYOR”
Yaptıkları bir çalışmadan da örnekler sunan Prof. Dr. Akkoç, “Türkiye çapında 450 Ankilozan spondilit(AS)(omurga hareketlerinin azalmasını ya da yok olması) tanısı alan hastalara, ilk aldığınız teşhis neydi diye sorduk. Yaklaşık yüzde 33 bel fıtığı teşhisi almışlar. Bunların yüzde 7’side bel fıtığı ameliyatı geçirmiş. Yanlış diye söyleyemeyiz. Dikkat çekicidir. Hastalık Türkiye’de Suna Pekuysal hastalığı olarak bilinir. Bir kişinin yakınında Suna Pekuysal hastalığı diye bilinen hastalık yoksa bel ağrısı olduğu zaman bir romatoloğa gitmek aklına gelmiyor. Bel fıtığının AS’deki bel ağrısı ile temel farkları vardır” diye konuştu.
“BEL FITIĞI AĞRISI BİR HAREKET YAPARKEN ANİDEN ORTAYA ÇIKAR”
Bel fıtığı ağrısının bir hareket yaparken aniden ortaya çıktığını işaret eden Prof. Dr. Akkoç, “ Yorulduğunuz zaman ortaya çıkar. Fakat romatizmal ağrılarda ise hasta sabah yataktan ağrıyla kalkar. Yataktan tutuk kalkar. Kimi kişi, ‘Kendimi kazık gibi hissediyorum’ der. Bele kazık koymuşlar gibi olur. Bunları bile sorgulamak hastalığın tanısını koymak açısından çok faydalıdır” dedi.
Prof.Dr. Akkoç, Türkiye’de yaklaşık 200 bin kişiyi etkileyen ciddi bir hastalık olan AS hastalarının yüzde 50’sinin iş kaybı yaşayabildiğini belirtti.
AS hastalarının yüzde 40’ının hangi doktora gideceğini bilmediğini dile getiren Prof. Dr. Akkoç, “Bu hastalara romatoloji uzmanları bakmaktadır. Türkiye'de AS tanısı, hastaların doktora ilk başvurdukları tarihten ortalama 8 yıl sonra konabilmekte fakat hastaların başvurduğu ilk hekimin romatolog olması halinde bu süre kısalabilmektedir. Fakat bunların sayısı Türkiye’de 250’yi geçmemekte, bu nedenle hastaların doktora erişiminde sıkıntılar yaşanmaktadır”şeklinde konuştu.
“HER 3 AS HASTASINDAN BİRİ FITIK TEŞHİSİ ALIYOR”
AS’nin erkeklerde kadınlardan daha sık görüldüğünü kaydeden Prof.Dr. Akkoç, “ Hastalığın son aşamasında bazı hastalarda toplum arasında ’kamburluk‘ olarak bilinen sırt ve boyun deformasyonu görülebilir. AS’nin bel fıtığındaki ağrıdan en önemli farkı, ağrının istirahat halinde artması ve aktiviteyle azalmasıdır. Her 100 ankilozan spondilit hastasından 7’sinin öyküsünde bel fıtığı ameliyatına rastlanmaktadır. Ankilozan spondilit en çok bel fıtığıyla karışmakta, her 3 ankilozan spondilit hastasından biri en başta bel fıtığı tanısı almaktadır” diye konuştu.
VASKÜLİT
Kongre Genel Sekreteri Doç. Dr. Ömer Karadağ, Vaskülit’in genel olarak atardamarların iltihabı anlamına geldiğini aktararak, toplumda nadir olarak görülse de tanıda gecikme olması durumunda hayati tehdit edici sorunlara yol açabildiğini açıkladı.
Prof. Dr. Karadağ, Vaskülitler uzun süreli yani kronik hastalıklar olsa bile erken tanı ve etkin tedavi ile başarılı sonuçlar elde edilebildiğini kaydetti.
YAŞLA BİRLİKTE ARTRİT GÖRÜLME ORANI ARTAR”
Türkiye Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. İhsan Ertenli Artritin (arthritis) eklemdeki yangılı (inflamasyon) durumu olduğunu belirterek, artritin; yangı, ağrı, sertlik, kızarıklık ve şişliği bir arada bulunduran tıbbi bir terim olduğunu söyledi.
Artritin, çocuklar da dahil olmak üzere her yaştan insanı etkileyebildiğini kaydeden Prof.Dr. İhsan Ertenli, “ Yaşla birlikte artritin görülme sıklığı da artmaktadır, her 5 hastadan yaklaşık 3’ü 65 yaşın altındadır. Eklem, kemiklerimizin birleştiği, çoğu oynar bölgelere verilen isimdir. Bazı eklemlerimiz çok hareketlidir (örnek; dirsek, diz, parmak, ayak bileği eklemleri); bazı eklemlerimiz ise, sadece kemiklerin birleşmesini sağlar (kafatasımızdaki eklemler). Omurgamızda da boyun ve belimizi hareket ettirmemizi sağlayan eklemler vardır. Eklemlerde bulunan kıkırdak dokusu kemiklerin birbirine sürtünmesini engeller. Doktor hastasına artrit olduğunu belirtirse, eklem ya da eklemlerinizde iltihap olduğu kanısına varmıştır. Artrit, ön planda, hareketli eklemlerin hastalığıdır” ifadelerini kullandı.
“ARTRİT BELİRTİLERİ”
Artritin ağrı, şişlik, kızarıklık, sıcaklık ve eklemin normal hareketlerini yapamaması gibi belirtileri olduğunu işaret eden Prof.Dr. İhsan Ertenli, “ Ağrı, eklemin hareket etmesiyle, istirahatte ve bazen de gece meydana gelebilir. Hasta eklem bölgesinde, özellikle sabahları ve istirahat sonrası tutukluk (eklemin hareketlerinde güçlük) daha belirgindir. Bu hastalıklarda sadece eklemler değil eklemin çevresindeki kaslar, yumuşak dokular ve bağlar da etkilenebilir.Uzun süren artritler eklemlerde şekil bozukluğuna ve eklemin hiç hareket edememesine yol açabilirler. Halsizlik ve yorgunluk, artritli hastalarda diğer belirtilere sıklıkla eşlik eder” dedi.
|
6,177 |
Su hakkında doğru bilinen yanlışlar
|
Su hakkında doğru bilinen yanlışlar
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/fotogaleri/su-hakkinda-dogru-bilinen-yanlislar-10192
| |
3,109 |
Türkiye en çok aşı yapılan yedinci ülke
|
Dünya genelinde 1,24 milyardan fazla doz Kovid-19 aşısı yapıldı. Türkiye, 24 milyon 762 bin 669 doz aşı ile dünyada yedinci sırada yer aldı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/turkiye-en-cok-asi-yapilan-yedinci-ulke-2782362
|
Kovid-19'a karşı bugüne dek 1 milyar 240 milyondan fazla doz aşı uygulandı. Dünya genelinde yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı bugüne dek 1 milyar 240 milyondan fazla doz aşı uygulandı.
Kovid-19 aşı verilerinin derlendiği Ourworldindata.org sitesine göre, Çin, 297 milyon 730 bin doz ile dünyada en fazla aşı yapılan ülke olurken onu 251 milyon 970 bin ile ABD, 162 milyon 600 bin ile Hindistan, 51 milyon 230 bin ile İngiltere, 46 milyon 540 bin ile Brezilya, 33 milyon 570 bin ile Almanya, 24 milyon 762 bin ile Türkiye, 23 milyon 950 bin ile Fransa, 22 milyon 640 bin ile İtalya, 21 milyon 370 bin ile Endonezya, 21 milyon 180 bin ile Rusya, 19 milyon 950 bin ile Meksika, 18 milyon 490 bin ile İspanya, 15 milyon 300 bin ile Şili, 14 milyon 920 bin ile Kanada, 13 milyon 30 bin ile Polonya, 10 milyon 910 bin ile Bileşik Arap Emirlikleri (BAE), 10 milyon 490 bin ile İsrail ve 10 milyon 70 bin ile Suudi Arabistan izledi.
Nüfusa oranla her 100 kişide en fazla doz aşı yapılan ülke Seyşeller oldu. Uygulanan doz sayısının ülke nüfusunu aştığı Seyşeller'de, her 100 kişiye düşen doz sayısı 129. 88 oldu.
Bu ülkeyi 121. 18 doz ile İsrail, 110. 28 ile BAE, 93. 95 ile San Marino, 81. 4 ile Malta, 80. 02 ile Şili, 78. 44 ile Bahreyn, 78. 4 ile Maldivler, 75. 46 ile İngiltere, 75. 34 ile ABD, 66. 96 ile Macaristan, 62. 35 ile Butan, 62. 15 ile Monako, 60. 13 ile Katar, 59. 37 ile Moğolistan, 56. 83 ile Uruguay ve 54. 6 ile Sırbistan izledi.
TÜRKİYE EN ÇOK AŞI YAPILAN YEDİNCİ ÜLKE OLDU
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'de bugüne kadar 24 milyon 762 bin 669 doz Kovid-19 aşısı yapıldı. Türkiye, toplam aşı sayısı bakımından dünyada 7. sırada yer alırken her 100 kişiye düşen aşı sayısı 29. 01 oldu.
14 milyon 497 bin 987 kişiye ilk doz, 10 milyon 264 bin 682 kişiye de ikinci doz aşılar uygulandı.
Bugüne dek kullanımına veya acil kullanımına izin verilen Kovid-19 aşıları, biri hariç, iki doz halinde ve aralıklı uygulanıyor. Dolayısıyla uygulanan doz sayısı, aynı sayıda bireyin aşılanmasının tamamlanmış olduğu anlamına gelmiyor.
Kovid-19 verilerinin derlendiği Worldometer internet sitesine göre, dünya genelinde vaka sayısı 156 milyon 797 bini aşarken virüs nedeniyle 3 milyon 272 binden fazla kişi yaşamını yitirdi.
EN FAZLA DOZ AŞI YAPILAN ÜLKE
Nüfusa oranla her 100 kişide en fazla doz aşı yapılan ülke Seyşeller oldu. Uygulanan doz sayısının ülke nüfusunu aştığı Seyşeller'de, her 100 kişiye düşen doz sayısı 129. 88 oldu.
Bu ülkeyi 121. 18 doz ile İsrail, 110. 28 ile BAE, 93. 95 ile San Marino, 81. 4 ile Malta, 80. 02 ile Şili, 78. 44 ile Bahreyn, 78. 4 ile Maldivler, 75. 46 ile İngiltere, 75. 34 ile ABD, 66. 96 ile Macaristan, 62. 35 ile Butan, 62. 15 ile Monako, 60. 13 ile Katar, 59. 37 ile Moğolistan, 56. 83 ile Uruguay ve 54. 6 ile Sırbistan izledi.
Türkiye en çok aşı yapılan yedinci ülke
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'de bugüne kadar 24 milyon 762 bin 669 doz Kovid-19 aşısı yapıldı. Türkiye, toplam aşı sayısı bakımından dünyada 7. sırada yer alırken her 100 kişiye düşen aşı sayısı 29. 01 oldu.
14 milyon 497 bin 987 kişiye ilk doz, 10 milyon 264 bin 682 kişiye de ikinci doz aşılar uygulandı.
Bugüne dek kullanımına veya acil kullanımına izin verilen Kovid-19 aşıları, biri hariç, iki doz halinde ve aralıklı uygulanıyor. Dolayısıyla uygulanan doz sayısı, aynı sayıda bireyin aşılanmasının tamamlanmış olduğu anlamına gelmiyor.
Kovid-19 verilerinin derlendiği Worldometer internet sitesine göre, dünya genelinde vaka sayısı 156 milyon 797 bini aşarken virüs nedeniyle 3 milyon 272 binden fazla kişi yaşamını yitirdi.
İlgili Haberler
Merkel Kovid-19 aşısında patent paylaşımını veto etti
İlgili Haberler
Japonya'da Kovid-19 yardımının heykele harcanması tepki çekti
|
4,644 |
Sağlık Bakanı Koca, AB büyükelçilerine Türkiye'nin Kovid-19 mücadelesini anlattı
|
Sağlık Bakanı Koca, "Salgın süreci göstermiştir ki Türkiye sadece siyasi ve ekonomik alanda değil sağlık alanında da AB’ye büyük güç katacaktır." dedi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/saglik-bakani-koca-ab-buyukelcilerine-turkiyenin-kovid-19-mucadelesini-anlatti-2716028
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Avrupa Birliği (AB) üyesi 26 ülkenin büyükelçileriyle yaptığı online toplantıda, Türkiye'nin Kovid-19 salgınıyla mücadelesini anlattı.
Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Bakan Koca, AB ülkelerinin büyükelçileriyle video konferans yöntemiyle bir araya geldi.
Türkiye'nin Kovid-19 mücadelesine dair büyükelçilere kapsamlı bir sunum yapan Koca, sağlık alanında her türlü iş birliğine açık olduklarını ifade etti.
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu tarafından organize edilen toplantıya, 26 AB üyesi ülkenin büyükelçisi katıldı.
Fahrettin Koca sunumunda, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde salgın sürecini soğukkanlı ve kararlı bir şekilde yürüttüğünü vurguladı.
Bu başarılı mücadelemizi ve tecrübelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum” diyen Koca, sözlerini şöyle sürdürdü:
Hepinizin bildiği gibi AB'ye tam üyelik Türkiye'nin stratejik hedefidir. Salgın süreci göstermiştir ki; Türkiye sadece siyasi ve ekonomik alanda değil, sağlık alanında da AB’ye büyük güç katacaktır. Yeni vaka sayımıza oranla hastaneye yatış gerektiren, yoğun bakımda takip edilen hasta sayımız her geçen gün azalmaktadır. Son bir ayda ölen vatandaşlarımızın yaş ortalaması 74. 6'dır. Toplam ölümlerin yüzde 93'ü 65 yaş üstü vatandaşlarımızdır. Günlük 50 binin üzerinde test yapma kapasitesine sahibiz. Şu ana kadar yaptığımız toplam test sayısı ise 2 milyon 209 bin 583'tür.
Salgının ilk gününden itibaren alınan önlemleri, tanı ve tedavi uygulamalarını özetleyen Koca, Türkiye'nin Bilim Kurulunun onayıyla kendine özgü bir yaklaşım sergilediğini söyledi.
Erken tedavi protokolleri sayesinde yatan hastalardaki pnömoni gelişme oranını yüzde 60’tan yüzde 3'e düşürdüklerini açıklayan Koca, bu sayede yoğun bakıma giren hastalarda da vefat oranının yüzde 58'den yüzde 7'ye kadar düştüğünü belirtti.
Koca şunları kaydetti:
Sizin de yakından takip ettiğiniz üzere, Türkiye'deki rakamların seyri, oldukça başarılı bir süreç yönettiğimizi açıkça ortaya koymuştur. Özellikle tüm dünyada yaşlı mortalitesinde çok ciddi sorun yaşanırken, ülkem etkin tedavi yöntemleri ve düşük mortalite oranları ile ön plana çıkmaktadır. Bunda yaşlı nüfusun evlerde sıkı korumaya alınmasının önemi olduğunu düşünüyorum. Bilim Kurulumuz ve DSÖ'nün teknik belgelerinin rehberliğinde hazırlanan normalleşme planımızı uygulamaya koyduk. Kastettiğimiz normal, salgın koşulları altında vatandaşlarımızın hayatlarını mümkün olan en iyi şekilde sürdürebilecekleri şekilde tasarlanmış bir Kontrollü Sosyal Hayat'tır. Bu süreçte karamsarlığa düşmeden ve aynı zamanda rehavete de kapılmadan başarılı olmayı umuyoruz.
Türkiye'nin tanı kiti ve kişisel koruyucu ekipmanlar başta olmak üzere 102 ülke ve bazı uluslararası kuruluşlar için tıbbi malzeme tedarikine destek verdiğini hatırlatan Koca, kişisel koruyucu ekipmana ilaveten solunum cihazı üretildiğini de vurguladı. Koca, Bu cihazlarından bugüne kadar 4 binin üzerinde ihraç ettik. bilgisini paylaştı.
Bugüne kadarki yaşadığı her krizden güçlenerek çıkmasını bilen AB'nin örnek bir dayanışma ile bu krizden de güçlenerek çıkacağına inanıyorum. diyen Koca, kısıtlamaların kalkmasıyla Türkiye'ye 10 gün içinde 1000'den fazla uluslararası hasta geldiğini bildirdi.
Gelecek günlerde Türkiye'nin sağlık turizminin önemli bir destinasyonu olacağını kaydeden Koca, toplantının sonunda büyükelçilerin sorularını yanıtladı.
|
3,294 |
Memişoğlu: Vaka sayıları birkaç hafta daha yükselecek
|
İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, salgının geçen yılın mart-nisan ile kasım aylarındaki seyrine bakıp analiz yaptıklarını belirterek, "Bu analiz neticesinde de bunun birkaç hafta daha yükseleceğini, ondan sonra düşüşe geçeceğini öngörüyoruz." dedi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/memisoglu-vaka-sayilari-birkac-hafta-daha-yukselecek-2776117
|
Prof. Dr. Memişoğlu, Kovid-19 ile mücadeleyle geçen bir yılı değerlendirdi, kentteki son duruma ilişkin bilgi verdi.
Bir yılı aşkın süredir dalgalı şekilde seyreden bir salgınla mücadele edildiğini, ilk dalganın geçen yılın mart, nisan aylarında yaşandığını, ikinci dalganın eylül, ekim ve kasım aylarında görüldüğünü hatırlatan Memişoğlu, şimdi de üçüncü bir dalgayla karşı karşıya olunduğunu ifade etti.
Memişoğlu, salgının seyri konusunda bilim dünyasının da kamuoyunun da ancak yakın öngörüler yapabildiğini belirtti.
Son 15-20 yılda sağlıkta yaşanan dönüşümün etkisiyle ciddi bir sağlık altyapısına sahip olunduğunu, bu sayede de sürecin daha rahat yönetilebildiğini aktaran Memişoğlu, Esasında kasım ayındaki dalga, hem yatış hem yoğun bakım anlamında ciddi bir dalgaydı. Ama hem İstanbul, hem Türkiye gerçekten sağlık altyapısının kuvvetinin iyi olması sayesinde Avrupa'nın bazı gelişmiş ülkelerinde olan hastaların tedavi edilemez olma durumunu hiç yaşamadı. ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Memişoğlu, Türkiye'de yaşanan dalgaların şiddetinin Avrupa'da ve dünyada yaşanandan az olmadığını, sağlık çalışanlarının insanların tedavisi için canla başla mücadele ettiğini, yoğun bakımlarda hastaların yaşadığı zorlukları topluma anlatmaya çalıştıklarını dile getirdi.
Yükselmenin şiddeti ve süresi insanların uyumuna da bağlı
Şu anda hastaneye yatışların, kasım ayındaki yoğun bakım yatış oranlarına göre daha az olduğunu vurgulayan Memişoğlu ancak şu anda hala testi pozitif çıkanların oranının arttığını anlattı.
Kemal Memişoğlu, salgının geçen yılın mart-nisan ile kasım aylarındaki seyrine bakıp analiz yaptıklarını belirterek, Bu analiz neticesinde de bunun birkaç hafta daha yükseleceğini, ondan sonra düşüşe geçeceğini öngörüyoruz. Tabii bu yükselmenin şiddeti ve süresi insanların uyumuna da bağlı. Bu çok önemli bir şey. En geç nisanın ortasından itibaren vaka sayılarındaki artışın düşeceğini öngörüyoruz ama bu kasımdaki ve marttaki simülasyonumuzun karşılığındaki öngörümüz. İnsanlar uyum gösterirse bu süreç daha da kısalabilir. ifadelerini kullandı.
Memişoğlu, İstanbul'un yoğun bakım doluluk oranlarında yüzde 64-65, normal yataklarda ise yüzde 62 bantlarında olunduğuna dikkati çekerek, bunun artmasının tehlikeli hale gelebileceğini vurguladı.
|
3,979 |
Türkiye’de koronavirüste son durum: 2516 yeni hasta, 84 can kaybı
|
Türkiye’de son 24 saatte 2516 kişiye Kovid-19 hastalık tanısı konuldu, 84 kişi hayatını kaybetti
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/turkiyede-koronaviruste-son-durum-2516-yeni-hasta-84-can-kaybi-2752731
|
Sağlık Bakanlığı son 24 saatte 84 kişinin korona virüsten hayatını kaybettiğini, toplam can kaybının 10 bin 887'e yükseldiğini açıkladı.
Virüsten 2.516 yeni hasta, 84 can kaybı
Ölümcül virüs yüzünden 84 kişi daha hayatını kaybetti. Türkiye’de koronavirüsten can kaybı 10 bin 887 oldu
Sağlık Bakanlığının Covid-19 bilgilendirme sayfasında Türkiye’nin güncel korona virüs tablosu kamuoyuyla paylaşıldı. Tabloya göre son 24 saatte 84 kişi korona virüsten hayatını kaybetti, toplam can kaybı 10 bin 887’e yükseldi. Bugün toplam 141 bin 944 test yapılırken, 2 bin 516 yeni vaka tanısı konuldu. Toplam vaka sayısı 395 bin 255 oldu. Bugün iyileşen 2 bin 18 kişiyle birlikte toplam iyileşen toplam hasta sayısı 338 bin 239'e yükseldi. Toplam hastalarda zatürre oranının yüzde 4. 7, toplam ağır hasta sayısının ise 2 bin 740 olduğu açıklandı.
BAKAN KOCA'DAN HİJYEN UYARISI
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal paylaşım sitesi Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Bugün tespit edilen 2.516 yeni hastamız var. Ağır hasta sayımız 2.740’a ulaştı. Bugün taburcu olan 2.000’den fazla iyileşen hastamız oldu. Zorunlu olmadıkça kalabalık ortamlardan uzak durun. Hijyene dikkat edin. Maske kullanın” ifadelerine yer verdi.
|
425 |
Alzheimer başlamadan belirti veriyor, yemek yerken ortaya çıkıyor
|
Bilim adamları, dünyadaki en zor hastalıklardan biri olan Alzheimer'ın en erken belirtilerinden birini buldu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/alzheimerin-ilk-semptomlarindan-biri-kesfedildi-yemek-yerken-ortaya-cikiyor-2898747
|
ABD'li araştırmacılar, dünyadaki en zor hastalıklardan biri olan Alzheimer’ı en erken semptomunu keşfetti. Bilim insanları koku alma duyusundaki azalmanın Alzheimer’ın belirtisi olabileceğini ortaya koydu. Şaşırtıcı semptomun, hastalığa duyarlı hale getiren geni taşıyan kişilerde daha yaygın olduğunu bulundu. Araştırmaya göre, koku alma duyusunu erken kaybetmek, Alzheimer riskinin daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Chicago Üniversitesi'nden Dr. Matthew Goodsmith şunları söyledi: Bir kişinin kokuları algılama yeteneğini test etmek, bilişle ilgili gelecekteki hastalıkları tahmin etmenin yararlı bir yolu olabilir. Bu sonuçlar, özellikle hastalığın erken döneminde demans riski taşıyan kişileri belirlemeyi amaçlayan çalışmalarda umut verici. Bu bulguları doğrulamak ve hangi seviyede koku kaybının gelecekteki riski tahmin etmede faydalı olacağını belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.
İŞTAH KAYBINA VE FAZLA YEMEYE DİKKAT
The Sun'ın haberine göre Alzheimer, beyinde tau ve amiloid de dahil olmak üzere proteinlerin birikmesinden kaynaklandığı düşünülüyor. Hafıza kaybı, hastalığın en sık görülen semptomu olmakla beraber aynı zamanda iştah kaybı veya çok fazla yemeye başlama gibi semptomlar da gösterebiliyor.
APOE-e4 genini taşıyan kişilerin Alzheimer geliştirme olasılığı daha yüksek. Uzmanlar, hastalığa sahip kişilerin yüzde 65'e varan bir oranda bu gene sahip olduğunu tahmin ediyor.
İlgili Haberler
Alzheimer'a umut: Koruyucu genetik mutasyon keşfedildi
Alzheimer'ı yavaşlatıyor: Bir ilaç ilk kez tam onay aldı
865 YETİŞKİN TEST EDİLDİ
Neurology'de yayınlanan çalışma, her beş yılda bir yaklaşık 865 yetişkinin koku alma duyusunu test etti ve bunu düşünme ve hafıza becerileriyle karşılaştırdı. DNA örnekleri ayrıca araştırmacılara, artan Alzheimer riskiyle ilişkili geni kimin taşıdığı hakkında bilgi verdi.
|
6,793 |
Dünya devine büyük şok! Raftan indiriliyor
|
Palmiye yağının diğer bitkisel yağlardan daha zararlı ve kanserojen olduğunun açıklanmasının ardından İtalya'da palmiye yağı içeren Nutella kavanozları raflardan inmeye başladı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/dunya-devine-buyuk-sok-raftan-indiriliyor-159310
|
Palmiye yağı ile ilgili yapılan araştırma sonucu 2016 yılında Avrupa Gıda Standartları Ajansı (EFA), 200 derece üzerinde ısıtılan palmiye yağının diğer bitkisel yağlardan daha tehlikeli olduğunu açıklamıştı.
Dünya sağlık Örgütü’nün aralarında bulunduğu sağlık otoriteleri riske dikkat çekmiş ancak gıdalarda kullanılmasına bir kısıtlama getirmemişti. Hazırlanan bir raporunun ardından İtalya'da baskı arttı ve Coop süpermarket zinciri ve unlu mamuller üreticisi Barilla ürünlerinden Palmiye yağını çıkardı.
Ferrero şirketi ise lezzetinin değişeceği gerekçesiyle dünyaca meşhur Nutella isimli çikolata-fındık ezmesi ürününde palmiye yağını kullanmaya devam etti ama İtalya’daki satışlarının son 12 ayda yüzde 3 düşmesi üzerine palmiye yağını savunan reklâm kampanyaları düzenlemeye başladı.
BASKILARIN ARDINDAN RAFLARDAN İNDİ
Nutella Ferrero’nun en önemli ürünü, şirketin senelik 10 milyar Avro’yu bulan satışlarının beşte biri Nutella’dan geliyor. CNN Türk'te yer alan habere göre Unilever ve Nestle gibi gıda üreticileri de palmiye yağını birçok üründe kullanıyor.
Ancak artan kamuoyu baskısı karşısında bu kez de marketler palmiye yağı kullanılan Nutellaları raflardan indirmeye başladı.
Evde sağlıklı Nutella nasıl yapılır?
Nutella hepimizin özellikle kahvaltılarında severek yediği bir tatlıdır. Nutelladan bulunan palm yağının sağlığa pek çok zararı vardır. Evde palm yağsız nutella nasıl yapılır? makalemizde, evinizde güvenle yapıp huzurla yiyebileceğiniz nutella tarifine verdik. Evde nutella yapımı için 3 tariften dilediğinizi deneyebilirsiniz.
2 su bardağı fındık
1 su bardağı hindistan cevizi şekeri (internet sitelerinden temin edebilirsiniz)
1 su bardağı kakao tozu
1.5 yemek kaşığı vanilya ekstresi
Bir tutam tuz
2-3 yemek kaşığı ayçiçek yağı
soya lesitini
Fındıklara ayçiçek yağı katıp, blenderdan yahut robottan geçirin. İçine hindistan cevizi şekeri katıp, blenderdan geçmeye devam edin, karışım yoğunsa içine 1 yemek kaşığı daha ayçiçek yağı katabilirsiniz. Kakao tozunu karışıma yavaşça katıp, karıştırmaya devam edin. Tuz ve aşağıda tarifini verdiğimiz alkolsüz vanilya ekstresi katın, Bu noktada karışım, pürüzsüz kremsi ve parlak olmalıdır. Bir kaşık veya bıçak daldırdığınız zaman biraz kalın hissederseniz, bir yemek kaşığı veya iki veya daha fazla ayçiçek yağını katın ve harmanlayın. Son olarak 1 yemek kaşığı soya lesitini katarak orijinal nutella tadını yakalayabilirsiniz.
Evde nutella yapım 2. tarif
1 paket bitter çikolata(80 gr)
1, 5 su bardağı fındık
1 yemek kaşığı pudra şekeri
1 tatlı kaşığı kakao
Yarım çay kaşığı vanilya
1 paket sütlü çikolata
Fındıklar tavada yahut fırında kavrulur. Çikolatalar benmari usulü eritilir. Fındıklar sıcak sıcak robottan çekilir. Arada kaşıkla kenarları alınıp tekrar çekilir. Pürüzleri gidince pudra şekeri eklenip robottan çekmeye devam edilir. Kakao ve vanilya da eklenip karıştırıldıktan sonra benmari usulü erittiğimiz çikolatalar eklenip karıştırılır. Cam kaseye koyulur.
Evde nutella yapımı 3. tarif
2 yemek kaşığı şeker
2 silme yemek kaşığı un
2 tepeleme yemek kaşığı tereyağı
4 silme tatlı kaşığı kakao
6 yemek kaşığı süt
1 su bardağı yakın fındık
6 yemek kaşığı pudra şekeri
2 paket vanilya
Tereyağı şeker ve unu bir tavada şeker ve tereyağı eriyene kadar az kavuruyoruz. çok kavurmayın yanmasın. Soğuyunca robotun hızlı kısmında çeviriyoruz fındıkları ekleyip fındıklar krema gibi olana kadar çeviriyoruz sonra sütü ekleyip tekrar çeviriyoruz daha sonra sırayla pudra şekeri vanilya kakaosunu ekleyip her birini eklediğimizde çevirmeye devam ediyoruz. Nutella hazır
İlgili Haberler
Müjde, gıda fiyatları düşecek!
İlgili Haberler
Evlerdeki gizli kanser tehlikesine karşı TAEK devrede
İlgili Haberler
Özel hastanelerde ücretsiz kanser ameliyatı
|
201 |
Bakan Koca ve Prof. Dr. Ateş Kara salgın için uyardı: Acillerde 3 virüs alarmı!
|
Kış aylarının gelmesiyle birlikte İstanbul başta olmak üzere yurt genelinde üst solunum yolu enfeksiyonları şikayetlerinde artış yaşanmaya başladı. Hastanelerin acil servisleri, bu şikayetle başvuran hastalarla doldu. Acil servislerde yaşanan yoğunluk, vatandaşlarda endişe oluşturdu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bakan-koca-ve-prof-dr-ates-kara-salgin-icin-uyardi-acillerde-3-2925212
|
Kış, üst solunum yolu enfeksiyonlarının (ÜSYE) en sık görüldüğü mevsim. Bu dönemde, RSV virüsü, influenza ve koronavirüs gibi virüsler, soğuk algınlığı, grip, bronşit ve zatürre gibi enfeksiyonlara neden oluyor. Yetkililer virüs için uyarıda bulundu.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yaşanan salgınla ilgili sosyal medya hesabından Prof. Dr. Ateş Kara'nın uyarılarını paylaştı. Prof. Dr. Ateş Kara, üst solunum yolu enfeksiyonlarının bulaşıcı olduğunu belirterek, hijyen kurallarına dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. Hastalık belirtisi gösterenlerin maske takması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Ateş Kara, ÜSYE belirtileri gösteren kişiler, toplum içinde maske takarak diğer insanlara bulaşmayı önlemeye yardımcı olabilirler dedi.
Prof. Dr. Ateş Kara'nın uyarılarına ek olarak, yayılımı önlemek için alınabilecek diğer önlemleri sıraladı:
Ellerinizi sık sık yıkayın.
Hasta kişilerle yakın temastan kaçının.
Hasta olduğunuzda, başkalarıyla temastan kaçının.
Hasta olduğunuzda, maske takın.
Bol sıvı tüketin.
İyi beslenin.
Belirtiler hafifse, evde tedavi edilebilir. Ancak, belirtiler şiddetliyse veya ateş 38 derecenin üzerine çıkarsa, doktora başvurulması gerekir. ÜSYE'leri önlemek için alınabilecek önlemleri uygulayarak, bu enfeksiyonların yayılmasını azaltabilir ve sağlığınızı koruyabilirsiniz.
3 VİRÜSE DİKKAT
Prof Kara şu uyarılarda bulundu:
“Bu son aylarda çevremizde çok sayıda hasta, hastane başvurularında da artış olduğunu, çocuklarda hastalıkların nispeten fazla görüldüğünü biliyoruz. Söz konusu tabloda üç ana faktör etkilidir. Bu faktörlerden biri, solunum yollarını saran bir virüs olan RSV virüsüdür. Diğeri, İnfluenza yani griptir. Bir diğeri ise koronavirüstür. Koronavirüs, daha çok üst solunum yolu enfeksiyonu bulgularıyla seyretse de risk gruplarında yol açabileceği tablolar sebebiyle hafife alınmamalı.
“GRİP AŞISI ÖNEMLİ SİLAH”
Enfeksiyon hastalıklarına karşı ellerimizi sık yıkamalıyız. Özellikle kalabalık ortamlarda, dış mekânlarda mikroorganizmalarla temas söz konusu olabileceği için, elimizle ağız, burun ve gözlerimize dokunmaktan kaçınmalıyız. Bu dönemde, boğaz ağrısı, hafif burun akıntısı, hafif hapşırık veya öksürük gibi şikâyetleri olanların maske takarak muhtemel bir enfeksiyonu başkalarına bulaştırma sorumluluğunu almaması gerekir. Grip aşısı ise bir başka silahımız olabilir.”
İlgili Haberler
13 ülke memnun kaldı! En çok tercih edilen turşu stokları azaldı: Şifa niyetine kilosunu 60 liradan kapıyorlar
Sağlıkta yatırım hamlesi: Yerli ve millî ilaç üretimine önem verilecek
|
3,176 |
Son dakika... 25 Nisan 2021 koronavirüs tablosu: 347 can kaybı, 38553 yeni vaka
|
Son dakika... Türkiye’de son 24 saatte 38553 yeni vaka tespit edildi, 347 kişi hayatını kaybetti
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/son-dakika-25-nisan-2021-koronavirus-tablosu-347-can-kaybi-38553-yeni-vaka-2780329
|
Sağlık Bakanlığının Covid-19 bilgilendirme sayfasında Türkiye’nin güncel korona virüs tablosu kamuoyuyla paylaşıldı. Tabloya göre son 24 saatte 347 kişi korona virüsten hayatını kaybetti, toplam can kaybı 38 bin 358’e yükseldi. Toplamda 45 milyon 884 bin 258 test yapıldı. Bugün yapılan 260 bin 280 testten, 38 bin 553 yeni vaka sayısı, 2 bin 801 kişi de yeni hasta sayısı olduğu belirtildi. Toplam vaka sayısının 4 milyon 629 bin 969 olduğu, bugün iyileşen 51 bin 236 kişiyle birlikte toplam iyileşen hasta sayısının 4 milyon 73 bin 644’e yükseldiği, toplam hastalarda zatürre oranının yüzde 2. 9, ağır hasta sayısının ise 3 bin 590 olduğu açıklandı.
|
1,490 |
Yüz binlercesi yüzümüzde yaşıyor: İnsan temasıyla bulaşıyor
|
İnsan vücudunda 2,5 milyona kadar Demodex yaşadığı tahmin ediliyor. Bu mikroskobik böcekler, insanlara temas aracılığıyla bulaşıyor ve yıkayınca da temizlenmiyor.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/fotogaleri/yuz-binlercesi-yuzumuzde-yasiyor-insan-temasiyla-bulasiyor-27425
| |
4,605 |
Sıfır vakalı ilçede vatandaşlar maskesiz sokağa çıkmıyor
|
Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde vatandaşlar, kentte korona virüs vakası olmamasına rağmen maskesiz dışarı çıkmıyor.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/sifir-vakali-ilcede-vatandaslar-maskesiz-sokaga-cikmiyor-2718569
|
Beytüşşebap'ta kaymakamlık ve belediye ekipleri korona virüs salgınına karşı tüm tedbirleri uygulamaya devam ediyor. Virüsün görülmediği ilçede Van'dan Faraşin Yaylası üzerinden ilçeye gelen bir vatandaş, yüksek ateş tespit edilmesinin ardından ilçeye alınmayarak hastaneye yönlendirildi. Test sonucu pozitif çıkan vatandaş, karantinaya alındı.
Korona virüs salgınının henüz görülmediği ilçelerden olan Beytüşşebap’ta vatandaşlar maske takmadan sokağa çıkmıyor. Beytüşşebap Kaymakamı İsmail Pendik beraberinde Belediye Başkanı Habip Aşan, İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı Hasan Erbağ, İlçe Emniyet Müdürü Ulvi Tarık Tokat, ilçedeki esnafı ziyaret ederek maske kullanmaları konusunda uyarılarda bulundu. İlçedeki esnafı gezerek maske kullanmaları konusunda uyaran Kaymakam Pendik ve beraberindekiler maskeleri olmayan vatandaşlara maske dağıttı.
Vaka ilçeye alınmadan karantinaya alındı
Kaymakam Pendik, ilçe sınırları içerisinde bir vakanın olduğunu onun da kente alınmadan karantina altına alındığını söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Şırnak Valisi Ali Hamza Pehlivan'ın talimatları doğrultusunda vatandaşların maske kullanımını sağlamak için uyarılarda bulunduklarını kaydeden Kaymakam Pendik, Kurum amirlerimizle beraber tüm iş yerlerini dolaştık. Sağ olsun Beytüşşebaplı vatandaşlarımız çok duyarlı bu konuda. Şırnak'ın ilçeleri arasında sıfır vakanın olduğu ilçe burası. Tek bir vatandaşımız Van'dan Faraşin Yaylası üzeri ilçemize girmeye çalıştığı esnada ateşi ölçüldüğünde yüksek ateşli olduğu tespit edilmiş ve derhal karantinaya alınmıştır. Yapılan testler sonucunda bu vatandaşımızın testi pozitif çıktı. Bu vatandaşımız ilçeye girmeden direk sağlık çalışanlarımız aracılığıyla hastahaneye götürülmüştür. Şimdilik ilçemizde vaka yok. Sosyal mesafeyi koruyoruz. Sıkı tedbirler alıyoruz dedi.
Beytüşşebap Belediye Başkanı Habip Aşan ise virüsün yayıldığı günden beri belediye olarak ilçede rutin dezenfekte çalışmaları yaptıklarını söyledi. Başkan Aşan, Çok şükür şimdiye kadar ilçemizde bir vaka yok. Aldığımız tedbirler ve vatandaşlarımızın sağ duyulu yaklaşımları sayesinde bu kötü günleri geride bıraktık, bırakacağız. Tüm vatandaşlarımızı uyarıyoruz. Maskesiz dışarı çıkmayın lütfen dedi.
|
2,450 |
Özlem Türeci ve Uğur Şahin'den yeni müjde: Zarar görmüş hücreler iyileşebilir
|
BioNTech aşısını bulan Dr. Özlem Türeci ve Prof Dr. Uğur Şahin, hasar görmüş organların gençleştirilmesinin mümkün olabileceğini açıkladı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/ozlem-tureci-ve-ugur-sahinden-yeni-mujde-2794776
|
Almanya'da mRNA teknolojisiyle Covid-19'a karşı aşı geliştiren BioNTech'in CEO ve kurucu ortakları Uğur Şahin ile Özlem Türeci, Alman Bild gazetesine açıklamalarda bulundu. Ünlü ikili, gelecekte, hasar görmüş organların gençleştirilmesinin mümkün olabileceğine inandığını söyledi.
Şahin, yaşlanmanın da biyolojik bir durum olduğunu belirterek deri hücrelerinin belirli faktörlerle yeniden programlanabileceğinin, yani gençleştirilebileceğinin onlarca yıl önce görüldüğünü ifade etti.
Şahin, bu faktörlerin mRNA aracılığıyla da hücrelere sızdırılabileceğini anlattı:
Bir bilim kurgu filmindeki gibi birdenbire yaşlı insanları genç insanlara dönüştüremezsiniz. Ancak belki hasar görmüş bir kalbin veya diğer hasarlı veya eski organların tamamen veya kısmen yaşlanma sürecini tersine çevirebilirsiniz. Bunun bir gün mümkün olacağına kesinlikle inanıyoruz.
Şahin, Kovid-19’un hayatı ve manşetleri ne kadar daha belirleyeceğine ilişkin soruya da virüsün, umulmadık bir şekilde değişim göstermemesi ve gelecek haftalarda aşı oranının artırılmasının başarılması durumunda sonbahar ve kışı aylarını iyi geçirme şansının yüksek olduğunu kaydetti.
Dr. Türeci de mRNA metoduyla geliştirilen aşının yüksek hızla piyasaya çıkmasının, ilgili yetkililerin aciliyet konusunda net bir anlayış göstererek birlikte çalışma yapmalarından kaynaklandığını söyledi.
Bu hızlılığın ve gerekli ek kaynağın diğer terapilere de aktarılmasını istediklerini ifade eden Türeci, Kanser hastalıklarında da yüksek aciliyetimiz var. ifadesini kullandı.
Türeci, yeni başarıların ön koşulunun bir hastalığın biyolojisini kesin bir şekilde anlamak olduğunu vurguladı:
Ardından mühendisler gibi, ilgili hastalık mekanizmalarını onarmak için hangi özel araçlara ihtiyaç duyduğumuzu düşünmeliyiz. Daha sonra, belirli hastalık için uygun araçları mRNA teknolojisindeki araç kutusundan alacağız ki bu araç kutusu çok zengindir. Neyin mümkün olduğunu henüz öngöremiyoruz.
5 ila 11 yaş grubu çocuklar için Kovid-19 aşısına ilişkin bilgileri de paylaşan Türeci, bu yaş grubu için bulunan dozun 10 mikrogram olduğunu, bunun yetişkinlerdeki dozun üçte birine karşılık geldiğini anlattı.
Türeci, daha küçük çocuklar için verilerin yıl sonuna kadar hazır olacağı bilgisini paylaştı.
İlgili Haberler
BioNTech'in kurucuları Özlem Türeci ve Uğur Şahin'den yeni aşı adımı
Biontech'in kurucusu Uğur Şahin'den çocuklara aşı müjdesi
Pfizer'dan aylar sonra aşı itirafı! Özlem Türeci ve Uğur Şahin'in aralarındaki konuşma
|
6,302 |
Kronik yara organ kaybı nedeni
|
Erken dönemde basit medikal tedavilerle iyileştirilebilecek olan yaralar, müdahalede geç kalınması durumunda uzuv kayıpları ve ölüme neden olabiliyor.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/kronik-yara-organ-kaybi-nedeni-219662
|
3 ay gibi bir süre içerisinde iyileşmeyen yaralar “kronik yara” olarak adlandırılıyor. Kronik yarası olan hastaların büyük çoğunluğunu diyabet hastalığına bağlı ayak yaraları oluşturuyor. Bu yaralar özellikle açlık kan şekeri düzensizliği olan, ayak bakımını yapmayan, şeker hastalığına bağlı damar tıkanıklığı gelişmiş kişilerde meydana geliyor.Yara tedavisindeki gecikmenin uzuv kayıpları ve ölüme yol açabileceğini belirten Türk Cerrahi Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şahin, kronik yaraların bağışıklık sistemini bozduğuna dikkat çekti.
Kronik yara kapsamında diyabetik ayak yaraları, bası yaraları, venöz ülserler, iskemik ülserler, çeşitli vaskülitlere bağlı yaralar bulunduğunu söyleyen Prof. Şahin, şöyle konuştu:
“Yumuşak doku alanlarını kapsayan radyoterapi sonrası gelişen yumuşak doku yaraları ile bazı kemoterapi ilaçlarının ekstravazasyonu (sıvının bir damardan doku aralıklarına sızması veya boşalması hali) gibi nedenlerle de kronik yaralar gelişebilir. Kronik yaralar genellikle ileri yaş grubundaki, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, damar yetmezliği, beslenme problemi olan hasta gruplarında gözlenir. Bu hasta grubunda yaralar, genellikle eşlik eden hastalıkları ile birlikte bağışıklık sisteminin işleyişinde bozukluklara yol açarak enfeksiyonlara ve ölümcül olabilecek tablolara zemin hazırlamaktadır.”
ŞEKER HASTALARINDA AYAK VE BACAK YARALARINA DİKKAT!
Şeker hastalarının dörtte birinin yaşamları boyunca bir defa ayak ve bacak yaraları ile karşılaştığını belirten Uzman şöyle devam etti: “Şeker hastaları için ayak bakımlarını yapmaları, kendi kendilerine ayak muayenelerini yapmaları, tırnaklarını düz şekilde kesmeleri, ayakları ile ilgili karşılaştıkları dermatolojik en ufak belirtide bir hekime başvurmaları, diyabetik ayak yarası oluşumunun önlenmesinde önem arz etmektedir. Şeker hastalarında meydana gelen bu çok küçük yaraların bile kısa sürede, fark edilmeden ilerleyebileceği, ayak veya bacakların kesilmesi hatta ölüm ile sonuçlanabileceği unutulmamalıdır.”
YATAK YARALARINI ÖNLEMEK İÇİN NELER YAPILMALI?
Kronik yara hastalarından özellikle nörolojik bozuklukları nedeniyle yatağa bağımlı kalan hastaların hareket kısıtlılığı sonucunda bir haftadan kısa süre içerisinde bile yatak ile temas eden kemik çıkıntıları üzerinde tedavisi zor yaralar açılabildiğine dikkat çeken Dr. Şahin, “bası yarası” adı verilen bu durumda yapılması gerekenleri ise şöyle aktardı: “Bu yaraların üzerindeki ölü dokular cerrahi olarak temizlenmeli, apse varsa boşaltılmalı, hastalara uygun antibiyotik başlanmalı ve uygun kapama yöntemleri ile yara yüzeyleri kapatılmalıdır. Bu tür hastalarda bası yaralarının önlenmesi için havalı veya viskoelastik yatak kullanılması, yeterli beslenmenin sağlanması ve sık pozisyon değiştirilmesi gerekmektedir.”
|
1,066 |
Beyin pili ameliyatı eğitimi için Afrika'dan Türkiye'ye geldiler
|
Güney Afrika’dan gelen Beyin Cerrahı ve Nörofizyoloji Uzmanları, Medipol Üniversitesi Parkinson Hastalığı ve Hareket Bozuklukları Merkezi (PARMER), Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ali Zırh’ın ‘Beyin pili’ ameliyatını izlemeye geldi. Eğitime gelen katılımcılar bir haftada 7’den fazla ameliyata katılmanın heyecanını yaşadı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/beyin-pili-ameliyati-egitimi-icin-afrikadan-turkiyeye-geldiler-2851685
|
Türkiye ve komşu coğrafyada son 3 yıldır birçok beyin pili takılması ameliyatı gerçekleştirmesi sebebi ile dikkat çeken PARMER, Avrupa, tüm Orta Doğu, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Türk ülkelerinin dahil olduğu coğrafi alandan gelen 'Nöroloji ve Beyin Cerrahisi' uzmanlarının beyin pili takılması ve programlanması başta olmak üzere hareket bozukluklarındaki bütün konularda uygulamalı eğitim alabilecekleri bir merkez olarak hizmet veriyor. 30 yılı aşkın sürede, bin 100'den fazlası beyin pili takılması ameliyatı olmak üzere, bin 500'den fazla hareket bozukluğu cerrahisi deneyimine sahip Doç. Dr. Ali Zırh'ın beyin pili takılması ameliyatını izlemeye bu kez 11 bin kilometre uzaklıktan, Güney Afrika'dan hekimler geldi. Bir hafta boyunca hem teorik bilgiler aldılar, hem de beyin pili operasyonunu izleme fırsatı buldular.
Beyin pili ameliyatları ile ilgili bilgi veren Dr. Zırh, “Beyin pilleri insan beyni içerisinde herhangi bir noktaya elektrik akımı verebilmemizi, böylelikle elektrik akımı verilen bölgedeki beyin hücrelerindeki elektriksel aktiviteyi uyarabilmemizi ya da baskılayabilmemizi sağlayan cihazlardır. ‘Nöromodülasyon' adı verilen bu tedavi yöntemi ile başta parkinson hastalığı olmak üzere, esansiyel tremor ve distoni gibi hareket bozukluğu hastalıklarını başarı ile tedavi edebiliyoruz. Hastalarımız uyanık iken, sohbet ederek gerçekleştirdiğimiz bu ameliyatları ‘Hastalığın saatini geri almak' diye tanımlayabiliriz” şeklinde konuştu.
Beyin pili tedavisinde ülkemizin çok önemli bir noktada olduğunu vurgulayan Zırh, “Ülkemiz son yıllarda bu iş ile ilgili çok önemli bir bölge haline gelmeye başladı. 2019 yılından bu yana uluslararası arenada ‘Mükemmeliyet ve Eğitim Merkezi' olarak faaliyet gösteren PARMER, nöroloji ve beyin cerrahisi uzmanlarının beyin pili takılması ve programlanması başta olmak üzere hareket bozukluklarındaki bütün konularda uygulamalı eğitim alabilecekleri bir merkez olması nedeni ile dikkat çekiyor. Bugün burada Afrika'dan gelen meslektaşlarımızı ağırlamanın mutluluğunu yaşıyoruz. Onlar ile birlikte bir hafta süren eğitim sürecini başarı ile tamamladık. Ülkemizin eğitim merkezi olarak anılıyor olması bizler için gurur verici” diye konuştu.
|
3,915 |
Bakanlık açıkladı! 12 bin sözleşmeli sağlık personeli alınacak
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, daha önce alım yapılacağı açıklanın 12 bin sağlık personelinin 7 bininin hemşire, 1700'ünün ebe, 2 bin 864'ünün sağlık teknikeri/teknisyeni olacağını açıkladı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bakanlik-acikladi-12-bin-sozlesmeli-saglik-personeli-alinacak-2755308
|
Koca, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Sağlık Bakanlığının taşra teşkilatı hizmet birimlerinde istihdam edilmek üzere, KPSS puanına göre ÖSYM tarafından yapılacak merkezi yerleştirme ile 12 bin sözleşmeli sağlık personeli alacaklarını duyurdu.
Alım yapılacak personelin il ve sağlık tesisi dağılımının yer aldığı listelerin ÖSYM Başkanlığına teslim edildiğini belirten Koca, 7 bini hemşire, 1700'ü ebe ve 2 bin 864'ü sağlık teknikeri/teknisyeni olmak üzere psikolog, sosyal çalışmacı, biyolog, odyolog, çocuk gelişimcisi, diyetisyen, fizyoterapist, iş ve uğraşı terapisti, dil ve konuşma terapisti, perfüzyonist ve sağlık fizikçisi unvanlarında alım yapılacak. bilgini paylaştı.
Duyuruların Sağlık Bakanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve ÖSYM'nin internet adresinden takip edilebileceğini aktaran Bakan Koca, şunları kaydetti:
Gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra tercih kılavuzu, ÖSYM’nin internet sitesi üzerinden yayınlanacak ve adaylar tercihlerini bu kılavuzda belirtilen tarihler arasında yapabilecek. ÖSYM tarafından merkezi yerleştirme ile yapılacak atamalarda mülakat olmayacak. Kovid-19 salgınıyla mücadele ettiğimiz bu zor dönemde, bu atamaların bize güç katacağına ve vatandaşlarımıza daha nitelikli sağlık hizmeti sunulmasında önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.
|
1,650 |
Sağlıklı yaşam elinizin altında: Yüksek tansiyon derdinin devası 7 gıda
|
Yüksek tansiyon ya da hipertansiyon tüm dünyada yaygın olarak görülen kronik rahatsızlıkların başında gelir. Uzmanlar Türkiye’de her 3 kişiden birinde görüldüğüne dikkat çekiyor. Peki günlük yaşamı olumsuz etkileyen hipertansiyon hastalığına ne iyi gelir? Doktorlar tansiyon hastalığına sahip kişilerin düzenli ilaç kullanımının yanı sağlıklı beslenmesinin de son derece önemli olduğunu vurguluyor. İşte yüksek tansiyona iyi gelen 7 gıda...
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/fotogaleri/saglikli-yasam-elinizin-altinda-yuksek-tansiyon-derdinin-devasi-7-gida-26642
| |
5,479 |
Kurban etini 24 saat geçmeden tüketmeyin
|
Yaklaşan kurban bayramı öncesinde açıklama yapan uzmanlar, bayramda ve sonrasında bilinçsiz kırmızı et tüketiminin yol açacağı riskler konusunda vatandaşları uyarıyor. Kurban etinin uygun sıcaklıkta 24 saat dinlendirilmeden tüketilmesinin gıda zehirlenmesine yol açabileceğine dikkat çeken uzmanlar, sağlıklı bir bayram geçirmek için kurbanlık etlerin doğru yöntemler kullanılarak pişirilmesi gerektiğine vurgu yaptılar.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/kurban-etini-24-saat-gecmeden-tuketmeyin-2658252
|
Catering sektörünün Bursa’daki iddialı kuruluşu Yankı Yemek&Catering A.Ş, Sorumlu Müdürü, Gıda Yüksek Mühendisi Gizem Güngör, kurban etlerinin nasıl pişirilmesi gerektiğine dair önemli bilgiler verdi. Kurban etlerinin saklanması, pişirilmesi ve tüketilmesi aşamalarında çok dikkatli olunmasını gerektiğini belirten Gizem Güngör, “Hayvanlar kesilir kesilmez eti yenilmez. Uygun ısıda hijyenik ortamda en az 24 saat bekletilmesi bundan sonra tüketilmesi gerekir” dedi.
Gıdaların uygun yöntemlerle pişirilmesi gerektiğini söyleyen Gizem Güngör, doğru pişirme yönteminin gıdaların kalitesini doğrudan etkilediğini ifade etti. Kurban etinin lezzetinin, kıvamının, kokusunun güzel olması ayrıca, vitamin ve mineral içeriğinin korunmasının doğru yöntemler kullanılarak pişirilmesi ile mümkün olacağına dikkat çeken Güngör, şu bilgileri verdi:
“Kırmızı eti ızgara, haşlama, fırında veya sebzelerle birlikte tencerede pişirmek en doğru yöntemdir. Etlerin çok uzun süre yüksek ısıyla temas etmesi kanserojen öğelerin oluşumuna neden olabilmektedir. Ayrıca mangalda pişirme sırasında etin dış kısmı hızlı şekilde piştiği için içerdiği protein katılaşır ve etin iç kısmı çiğ kalır. Etlerin az pişmiş veya çiğ tüketilmesi ise ette kaliteyi düşürmesinin yanı sıra, besin zehirlenmelerine de sebep olabilir.
Etler ızgarada pişirilecekse asla kömürleşecek şekilde kızartılmamalıdır. Zira kömürleşen et, kanser riskine yol açabilir. Etin ateşe yakın olması B1, B12, folik asit gibi vitaminlerin kaybına yol açar. Bunları engellemek için, etler ateşten 15 santim uzakta olmalıdır ve kömürler kor halini aldıktan sonra pişirilmeye başlanmalıdır.
Kırmızı et doymuş yağ, kolesterol içeriği oldukça yüksek besindir. Görünür yağlar ayrılsa bile kırmızı etin ortalama yağ içeriği yüzde 20’dir. Bu sebeple sebze ya da baklagil yemeklerini etle pişirilirken bitkisel yağ kullanmayınız, pişirme için etteki hayvanî yağ yeterli olacaktır.”
|
226 |
Tüm magandalara örnek olsun! Tartıştıkları doktordan ‘pankartla’ özür dilediler
|
Sağlıkta şiddetin zirve yaptığı bu dönemde Muş’ta 13 yıldır görev yapan doktorla tartışan hasta ve yakını, astıkları pankartla özür diledi. Pankartta, "Dr. Koray Topçu'ya saygısızlık ettik, özür dileriz" ifadeleri yer aldı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/tum-magandalara-ornek-olsun-tartistiklari-doktordan-pankartla-2921820
|
Muş'un Hasköy ilçesinde bir hasta ile yakını, muayene sırasında tartıştıkları doktordan, toplum sağlığı merkezinin duvarına astıkları pankartla özür diledi. Muayene olmak için 21 Aralık'ta Hasköy Toplum Sağlığı Merkezine giden hasta ve yakını, merkezde görevli Dr. Koray Topçu ile sözlü tartışma yaşadı.
ÖZÜR DİNLEDİ
Olayın ardından yaptığından pişman olan hasta ve yakını, bir gün sonra merkeze giderek Topçu'dan özür diledi, Toplum Sağlık Merkezi'nin bahçe duvarındaki korkuluklara da Dr. Koray Topçu'ya saygısızlık ettik, özür dileriz yazılı pankart astı.
Pankartı sosyal medya hesaplarından paylaşan Topçu, hasta ve yakınına teşekkür etti. Muş'a 13 yıl önce atanan 41 yaşındaki Topçu, gazetecilere, ilçe sakinleriyle her zaman güzel ilişkilerinin olduğunu, çok iyi dostluklar kurduğunu söyledi.
ANLAMLI JEST
Zaman zaman tatsız olayların yaşanabildiğini belirten Topçu, şöyle konuştu:
Geçen hafta bir hasta ve yakınıyla muayene sırasında küçük bir sözlü tartışma yaşamıştım. Sonrasında olay daha fazla büyümedi. Fakat ertesi gün gelerek, yaptıklarından dolayı pişman olduklarını söylediler ve benden özür dilediler. Sonrasında pankart hazırlayarak, Toplum Sağlığı Merkezi'nin bahçesine astılar. Açıkçası sabah gördüğümde çok hoşuma gitmişti. Sağlıkta şiddetin çok fazla olduğu bu dönemlerde bunun çok güzel bir jest olduğunu düşünüyorum. Arkadaşlar da oldukça düşünceli davranmışlar. Sonrasında bizim olayımız tatlıya bağlandı. Kendi sosyal medya hesaplarımdan bu anın görüntüsünü paylaştım. Çevredeki insanlar, meslektaşlarım ve sağlık çalışanları güzel tepkiler verdi.
Foto Galeri
|
2,596 |
Bakan Koca'dan 4. doz açıklaması: Gerekliliği yoktur
|
Sağlık Bakanlığının yayımladığı aşılamaya ilişkin yeni kararlar kapsamında açıklanan 4. doz uygulaması, vatandaşlarda merak uyandırdı. Konuya ilişkin açıklama yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 4. dozun yalnızca özel seyahat için talep edildiğini ve gerekliliğinin olmadığını belirtti.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bakan-kocadan-4-doz-aciklamasi-2791672
|
Sağlık Bakanlığı yetkilileri, bu sabah yapılan açıklama ile aşılamada yeni kararları kamuoyu ile paylaştı. Bu kapsamda, aşılamda yaş sınırı 15 yaşa düşerken kronik rahatsızlığı bulunan 12 yaş ve üstü çocukların da aşılanmasına başlanacağı duyuruldu. Bilgilendirmede, 4. dozun da üçüncü dozdan 21 gün sonra yapılacağının belirtilmesinin ardından vatandaşlarda, '4. doz aşı gerekli mi?' sorusunun cevabını merak ediyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, kişisel Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, dördüncü doz uygulamasının, iki doz mRNA aşısı talep eden ülkelere seyahat edeceklere yönelik olduğunu belirterek, Özel seyahat için talep edilmesi dışında ek bir aşı gerekliliği yoktur. bilgisini paylaştı.
'TIBBİ GEREKLİLİK KESİNLİKLE YOKTUR'
Bakan Koca paylaşımında, bazı ülkelere girişte sadece belirli aşı türlerinin kabul edildiğini hatırlattı.
Koca, İlgili ülke düzenlemelerine uymak üzere 2 doz mRNA aşısı olmayı talep eden kişiler için özel bir düzenleme yapılmıştır. Özel seyahat için talep edilmesi dışında ek bir aşı gerekliliği yoktur. Bugün itibarıyla 2 doz mRNA aşısı ya da 3 doz inaktif aşı olmuş kimsenin ek bir doz aşı olmasını gerektiren bir durum söz konusu değildir. Böyle bir tıbbi gereklilik de kesinlikle yoktur. ifadelerini kullandı.
AŞILAMADA YENİ KARARLAR
Bu kapsamda 15 yaş üstündekiler ile kronik hastalığı bulunan 12 yaş üstündekilere Kovid-19 aşı hakkı tanımlandı.
Sağlık çalışanları ve öncelikli gruptakilere ise dördüncü doz aşı hakkı verildi.
Ayrıca, yurt dışına çıkışlarda bazı ülkeler tarafından iki doz BioNTech aşısı istenmesi nedeniyle, iki doz Sinovac ve bir doz BioNTech yaptıranlara dördüncü doz aşı hakkı tanımlandı.
Bu kapsamdaki kişilerden isteyenler dördüncü doz aşılarını yaptırabilecek.
-PCR testi pozitif çıkanlar bir ay sonra aşı olabilecek
İlgili Haberler
Son dakika Bakan Koca'dan koronavirüs paylaşımı!
Son dakika: 15 yaş üstü ve kronik hastalığı olan 12 yaş üstünde aşılama başlıyor
|
7,202 |
Doğu'da çalışan hekime teşvik geliyor
|
Sağlık Bakanlığı Doğu ve Güneydoğu illerinde mecburi hizmet süresi sona eren hekimlerin görev sürelerinin uzatılması için 5 bin hekime 'çakılı kadro' verecek.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/doguda-calisan-hekime-tesvik-geliyor-86821
|
Sağlık Bakanlığı Doğu ve Güneydoğu illerinde mecburi hizmet süresi biten doktorlara çakılı kadro vererek, bu bölgelerde çalışmayı teşvike hazırlanıyor. Bakanlık bunun için 5 bin kadro ayırdı. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Eyüp Gümüş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Doğu ve Güneydoğu'da çalışan hekimlere ilişkin bilgi verdi.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun talimatıyla bakanlık bürokratlarının Kars, Mardin, Şırnak Batman ve Siirt gibi illerde inceleme yaptıklarını hatırlatan Gümüş, sağlık personeli ile bir araya gelerek taleplerini dinlediklerini aktardı.
Atılacak ilk adımın Doğu ve Güneydoğu illerindeki hekimlerin görev süreleri ve çalışma şartlarının düzeltilmesine ilişkin olduğunu anlatan Gümüş, şunları belirtti:
Orada çalışan hekimlerimizin bazılarının hasta sayıları fazla değil o yüzden döner sermayeleri düşük olabiliyor. Gelirleri de batıya göre az olabiliyor. Çakılı kadro dediğimiz 4924 dediğimiz bir kadro sistemi var bunların fiks bir maaşları var. Herhangi bir performansa bağlı değil. Tamamen net bir maaşları var. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne veya kritik bölgelere şehirler dahil yaklaşık 5 bin kadroyu düşünüyoruz. Bunların ücretleri diğerlerinden daha fazla olacak ve döner sermaye derdi de kalmayacak. Hasta gelsin gelmesin paralarını alacaklar.
(Kadroyu verin kalalım) dediler
Hekimlerin mecburi hizmet sürelerinin bir yıl olduğunu anlatan Gümüş, görev süresi biten doktorların kanun kapsamındaki yüksek gelirden faydalanarak iki yıl daha çalışmalarını istediklerini söyledi. Doktorların bir yıllık görev süreleri biter bitmez Batı illerine tayin istediklerini ifade eden Gümüş, şu değerlendirmede bulundu:
Böyle olunca sürekli sirkülasyon oluyor Güneydoğu'da. Orada çakılı üç yıl, bir yılını doldurdu daha sonra iki yıl da yine 4924 kapsamında çalışmasını sağlayacağız. Toplam 10 bin kadromuz vardı. Kullanmadığımız 5 bin kadro var. Hemotoloji, gastroenteroloji gibi uzmanlık dalları boş kaldı. O kadroları revize ediyoruz. Maliye ile görüşüyoruz. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki hekimlerin uzun vadeli kalmalarını ekonomik hak vererek sağlamayı hedefliyoruz. Bize 'Bunu verin kalalım' dediler. Biz de bunun üzerinde çalışıyoruz.
|
5,472 |
Uzmanından Kurban Bayramı beslenmesi uyarısı
|
Kurban Bayramı beslenmesi hakkında uyarılarda bulunan Diyetisyen Meryem Arslan Yılmaz, fazla et tüketiminin sindirimin sistemini zorladığını ifade ederek, et ile birlikte limon, kimyon ve sebze tüketiminin sağlıklı bir bayram geçirilmesine yardımcı olacağını belirtti.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/uzmanindan-kurban-bayrami-beslenmesi-uyarisi-2658620
|
Denizli Özel Cerrahi Hastanesinde görevli Diyetisyen Meryem Arslan Yılmaz, bayram beslenmesi konusunda uyarılarda bulundu. Bayramda yiyecek ve içeceklere dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Yılmaz, bayram ile birlikte et tüketiminin arttığını ve yaklaşık iki öğünün etten oluşmasının ise sindirim sistemini zorladığına dikkat çekti. Yılmaz, sindirimi kolaylaştırmak adına limon ve kimyon ile probiyotik içerikli içeceklerin tercih edilmesi hususuna da değindi. Özellikle kolestrol hastalarına dikkat çeken Yılmaz bir öğünün yağsız et olması ve bayramdan sonraki bir hafta boyunca sebze ağırlıklı yemek programı oluşturulması gerektiğini ifade eden Yılmaz şunları söyledi:
“Kurban Bayramı'nda genellikle ilk öğünümüz et oluyor. Öncelikle bunu düzenlemek gerekir. Güne güzel bir kahvaltı ile başlamamız gerekiyor. Kahvaltıda yumurta tüketmeyebiliriz çünkü gün boyu protein alımı yeterli olacaktır. Ardından ara öğünleri düzenli yapmamız gerekir. Bol su içmemiz gerekiyor. Eti biraz dinlendirdikten sonra tüketmemiz gerekmekte. Eti pişirme şekli de haşlama ya da ızgara kullanmalıyız. Kavurmalardan ve etin yağlı yerlerinden uzak durmamız gerekiyor.
“Limon, kimyon ve probiyatik et sindirimini hızlandırıyor”
Etin sindiriminin kolaylaştırılması için probiyotik, limon ve kimyonun yardımına dikkat çeken Yılmaz, “Etin sindirimi için bol limon ve kimyon kullanmamız gerekiyor. Etin yanında, çiğ, haşlama ve ızgara sebzeleri bol tüketelim. Ete olan ihtiyacımızı ister istemez bira azaltacak, eti daha az tüketmiş olacağız. Et tüketimi ile beraber sindirim sistemi çok zorlanır. Sindirim sistemini dengede tutmak için ve daha kolay sindirmek için probiyotik desteği kullanabiliriz. Probiyotik içecek de tercih edilebilir. Günde bir bardak probiyotik içecek bayram boyunca mutlaka tüketilmeli. Çiğ sebze ve meyve gurubunu özellikle desteklenmeli çünkü et ve etin sindirimi ile beraber bağışıklık sistemimiz biraz zorlanıyor, bunun için çiğ sebze ve meyve tüketimini artırmamız gerekiyor. İki öğünde et olacaksa, eti daha az porsiyonlar şeklinde tüketmemiz gerekiyor. Ara öğünleri destekleyerek ete olan ihtiyacımızı azaltmamız gerekiyor” diye konuştu.
“Bol su tüketilmesi şart”
Ekmek seçiminde de dikkat edilmesi gerekenleri anlatan Yılmaz, “Normal ekmek yerine tahıllı ve çavdarlı ekmekleri ya da kepekli lavaşları tercih edelim. En önemlisi de su. Bayram boyunca 2 buçuk-3 arası su mutlaka tüketilmeli çünkü sindirimi destekleyecek ve metabolizmayı hızlandıracaktır. Soğuk içecek tercih ederken asitli içeceklerden uzak durulmalı. Maden suyu, soğuk bitki ve yeşil çaylar, ev yapımı şekersiz olmak şartıyla limonata tüketilebilir” dedi.
“Kolesterol hastaları sebze ve meyve tüketimine daha çok önem vermeli”
Bayramda kolesterol hastalarının daha çok dikkatli olması gerektiğini dile getiren Yılmaz söyle konuştu:
“Kolesterol hastaları bayram boyunca et tüketimine çok dikkat etmeliler. Kolesterolü esas yükselten hayvansal ürünlerin yağlarıdır. Bu yüzden yağsız et tüketimi yapılmalı ve bayram boyunca 4 gün boyunca iki öğün et tüketimi yapılmamalı. Bir öğününüz et oluyorsa yağsız et olmak şartıyla, diğer öğün sebze gurubu ile desteklenmeli. Bayramda et yoğun tüketildiği için sonraki bir hafta genellikle sebze ağırlıklı bir beslenme planı uygulanırsa biraz daha dengelenebilir.”
|
5,945 |
Her derde deva havuç suyu...
|
Her derde deva havuç suyu...
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/fotogaleri/her-derde-deva-havuc-suyu-17440
| |
3,113 |
Bakan Koca vakaların en çok azaldığı illeri paylaştı
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 5 Mayıs tarihinde paylaştığı vaka sayısına ilişkin grafikte il adlarının yanlış olarak yerleştirildiğini belirterek, Covid-19 vakalarının en çok azaldığı illeri paylaştı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bakan-koca-vakalarin-en-cok-azaldigi-illeri-paylasti-2782275
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, dün paylaştığı haftalık 100 binde vaka sayısına göre en çok azalış olan il tablosunda teknik bir hata yapıldığını belirtti.
Doğru halini yeniden dikkatlerinize sunuyorum
Bakan Koca, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, 5 Mayıs 2021 tarihinde paylaştığım grafikte il adları grafiklere yanlış olarak yerleştirilmiştir. Bu teknik hata Bakanlığımız kayıtlarındaki doğru hali yeniden düzenlenerek giderilmiştir. Grafiğin doğru halini ekte yeniden dikkatlerinize sunuyorum ifadelerini kullandı.
Bakan Koca'nın paylaşımına göre en çok vaka düşüşü olan iller sırasıyla şöyle:
Çanakkale, İstanbul, Giresun, Yalova, Tekirdağ, Bayburt, Zonguldak, Kocaeli, Sinop, Kırklareli.
|
7,903 |
Karaman, 'Sizin için bir başlangıç olsun'
|
Prof. Dr. M. İhsan Karaman, 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü için açıklama yaptı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/karaman-sizin-icin-bir-baslangic-olsun-8600
|
Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, sigaranın önlenebilir ölüm sebepleri arasında ilk sırada geldiğini belirterek, 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü için açıklamalarda bulundu. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, sigaranın dünyada her yıl 6 milyon, ülkemizde de her yıl 100 binden fazla insanımızın hayatına mal olduğunu söyledi. 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü nedeniyle bir açıklama yapan Karaman, Türkiye'de milyarlarca lira sigaraya, bir o kadar para da sigaraya bağlı hastalıkların tedavisine harcanıyor dedi ve şöyle devam etti: Sigara ve tütün ürünleri kullanımı halk sağlığını tehdit eden en önemli sorunlardandır. Aktif ve pasif sigara içiciliğinin ölümlere, hastalıklara, sakatlıklara neden olduğu, psikolojik ve maddi açıdan da kişi ve toplum sağlığını tehdit ettiği bilinmektedir. İçinde 4.000'den fazla kimyasal madde bulunan sigara dumanına bağlı hastalıklar nedeniyle her yıl milyonlarca insan hayatını kaybetmektedir. Bu nedenle, sigarayı bırakmak, hayata yeniden dönmektir. Sigara içmenin sadece kişinin kendisine ve pasif içici olan çevresine değil, aynı zamanda ülke bütçesine de zarar verdiğini ifade eden Karaman, şöyle devam etti: Sigara kullanımının maliyeti sadece sigara satın alırken ödenen ücret değildir. Ülke bütçesine verilen zararın boyutları, sigaraya bağlı ortaya çıkan hastalıkların tedavisi, yine bu sebeple gerçekleşen işgücü ve üretim potansiyeli kayıpları göz önüne alındığında daha da önemli hale gelmektedir. Ülkemiz nüfusunun yaklaşık üçte birinin sigara içicisi olduğu tahmin edilmektedir. Tütün endüstrisinin bilhassa gençlere yönelik politikalarını engellemek, onlardan toplumu uzak tutmak elimizdedir. Türkiye Yeşilay Cemiyeti olarak, toplumu tehdit eden bu büyük felakete karşı uygulanan ve uygulanacak olan güçlü ve kararlı politikaları sonuna kadar destekliyoruz. Karaman, sigarayı bırakmak isteyenlerin, yani hastaların, sigara bırakma konusunda hazırlanması ve kararlı duruma gelmesinin çok önemli olduğunu ve bu aşamadaki hastaların destek için Sigara Bırakma Poliklinikleri 'ne başvurabileceklerini ifade ederek sigara kullanıcılarına seslendi: Kendiniz için, sevdikleriniz için, daha sağlıklı bir gelecek için sigarayı bırakın.
|
3,028 |
TÜBİTAK Başkanı: Yerli aşı Kasım-Aralık ayında kullanımda olacak
|
TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, yerli Covid-19 aşısına Kasım-Aralık ayında acil kullanım izni verilmesini beklediklerini söyledi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/tubitak-baskani-yerli-asi-kasim-aralik-ayinda-kullanimda-olacak-2784117
|
Yerli Covid-19 aşısında gönüllü olan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, acil kullanım izni için Kasım-Aralık ayını işaret etti.
BİZİM DESTEKLEDİĞİMİZ 7 AŞI ÇALIŞMASI VAR
Türkiye’de Covid-19’a yönelik çalışmaların henüz pandemi başlamadan Mart 2020 sonunda başladığını ifade eden TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, “Şu anda Türkiye’de bizim desteklediğimiz 7 aşı çalışması var. Bu çalışmalar 436 araştırmacı ve 49 farklı kuruluş ile yürütülüyor. Bu kadar kısa sürede aşı çalışmalarının hücreden klinik aşamaya gelmesi çok zordu. açıklamasında bulundu.
10 HAZİRAN FAZ-2 ÇALIŞMALARINA BAŞLAMAK İSTİYORUZ
Mandal, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Mustafa Varank ve benim gönüllü olduğumuz VLP aşısında faz-1 çalışması tamamlandı. Elde edilen sonuçlar değerlendiriliyor ve faz-2 için başvuru bu hafta itibariyle gerçekleştirilecek. 10 Haziran’da faz-2 çalışmalarına başlamak istiyoruz” dedi.
KASIM-ARALIK GİBİ AŞIMIZI KULLANIMA SUNACAĞIZ
VLP aşısının oldukça yenilikçi bir aşı türü olduğunu kaydeden Prof. Dr. Mandal, “Dünya üzerinde VLP ile ilgili yürütülen 4 çalışma var ve hiçbiri daha kullanıma dönüşmedi. Bizim bunu ilk yapmamız çok önemli. Hedefimiz Ağustos ayında 480 gönüllüyle faz-3 çalışmalarına başlamak. Hem orijinal Vuhan virüsüyle hem de İngiltere varyantıyla çalışmalar yapılıyor. Kasım-Aralık gibi acil kullanım izni verildiği takdirde yerli ve milli aşımızı kullanıma sunacağız. Diğer 2 aşı adayımız daha var. Onlarda da faz-1 çalışmaları sürüyor” diye konuştu.
AŞI GELİŞTİRMEDE TÜRKİYE MERKEZ OLACAK
Biontech aşısını geliştiren Prof. Dr. Uğur şahin ile sürekli iletişim halinde olduklarını da kaydeden Mandal, “Pandemi sürecine ilişkin değil gelecekte de yapılacak çalışmalar için görüşüyoruz. Artık Türkiye gelecekte aşı ithal eden değil aşıyı geliştiren ve dünyaya sunan bir ülke haline gelecek. Gelecekte farklı tehditlere ve ihtiyaçlara karşı aşı geliştirme çalışmalarında Türkiye merkez olacak” şeklinde konuştu.
|
7,737 |
Beyin ölümü tanısını yanıltabiliyor
|
Beyin ölümü gerçekleşen bazı hastalarda omurilik fonksiyonlarına bağlı hareketler görülebiliyor.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/beyin-olumu-tanisini-yaniltabiliyor-26973
|
Prof. Dr. Atilla Ramazanoğlu, tüm beyin ve beyin sapının fonksiyonlarının tamamen ve geri dönüşümsüz olarak kaybedilmesinin beyin ölümü olarak tanımlandığını belirtti.
Beyin ölümü gelişen kişide kafa içi basıncının aşırı yükselmesiyle beyin ve beyin sapına kan gidemediğini ve kanlanamayan bir organın bir süre sonra canlılığını ve fonksiyonlarını kaybettiğini anlatan Ramazanoğlu, beyin ölümü tanısının yalnızca yoğun bakımlarda ve solunumları suni solunum aygıtlarıyla sürdürülen hastalarda konulabildiğini kaydetti.
Prof. Dr. Ramazanoğlu, kalp, akciğer, karaciğer ve böbrek gibi birçok organın makinelerle desteklenebildiğini ya da organ nakli ile yerine konulabildiğini ancak desteklenemeyen ya da yerine konulamayan tek organın beyin olduğunu vurguladı.
ARADA FARK YOK
Beyin ölümü ile ölüm arasında hiçbir fark bulunmadığına işaret eden Ramazanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
Günümüzde ölüm, solunumun ve dolaşımın geri dönüşümsüz olarak durması olarak tarif edilmektedir. Burada dikkatinizi çekmek istediğim nokta solunum ve dolaşım durduktan sonra belli bir sürenin geçmesi gerekir ancak bu sürenin sonunda o kişiye 'öldü' tanısı koyulabilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde 1981 yılında çıkartılan bir kanunla beyin ölümü tanısının konulduğu saat ve tarih o kişinin ölüm saati ve tarihi olarak belirlenmiştir.
Beyin ölümü tanımının tarihsel gelişimi izlendiğinde bunun tamamen transplantasyon cerrahisinden bağımsız olduğunun görüldüğünü anlatan Ramazanoğlu, beyin ölümü kavramının 1950'li yıllarda hastanelerde yoğun bakımların kurulmasından sonra ortaya çıktığını bildirdi.
Beyin ölümü tanısı konulduktan sonra canlanan bir hastanın olup olmadığına ilişkin soruya ise Prof. Dr. Atilla Ramazanoğlu, beyin ölümü tanısının çok sıkı kurallara bağlandığını, dünyada bugüne kadar kurallara uygun konulan beyin ölümü vakalarından canlanan hiçbir vakanın olmadığını söyledi.
Ramazanoğlu, kendi merkezlerinde ise 14 yıl içinde 405 beyin ölümü tanısı konulduğunu ve hiçbirinde geri dönme olmadığını ifade etti.
HAREKET VE REFLEKS GÖRÜLEBİLİR
Beyin ölümü tanısı konulan kişilerde zaman zaman çeşitli hareketler ve refleksler görülebildiğini dile getiren Ramazanoğlu, şunları söyledi:
Beyin ölümü tüm beyin ve beyin sapının canlılığını kaybetmesidir. Bazı olgularda beyin ölümü tanısından sonra omuriliğin fonksiyonları bir müddet daha sürebilir ve bazı hastalarda omurilikten kaynaklanan spinal refleksler görülebilir. Bu bizi tanıdan uzaklaştırmaz. Görülen hareketler için de en dramatik olanı İncil'de de geçen kolların yukarı kalkması yani 'Lazarus' işaretidir. Biz de 3 olgumuzda 'Lazarus' işaretini gördük. Yaptığımız bir çalışmada spinal reflekslerin görülme sıklığını ise yüzde 14 olarak saptadık.
Beyin ölümü tanısının hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde konulması gerektiğine işaret eden Ramazanoğlu, spinal refleksler konusunda tüm hekimlerin, hastane personelinin ve hasta yakınlarının en iyi bir şekilde bilgilendirilmesi gerektiğini söyledi.
KOORDİNATÖRLÜĞE BİLDİRİLİYOR
Ramazanoğlu, beyin ölümü gerçekleşen kişinin acı hissedip hissetmediği gibi sorularla da karşılaştıklarını ancak bu kişilerin herhangi bir acı hissetmediklerini ifade etti.
Yoğun bakım doktorunun amacının hastasını en iyi şekilde tedavi etmek olduğunu anlatan Prof. Dr. Ramazanoğlu, Yoğun bakım doktorunun diğer bir görevi ise eğer hastasının tedavisi sürecinde beyin ölümü gelişirse bunun tanısını koymak ve bunu hiç tanımadığı ama yaşamı organ nakline bağlı hastalar için yapmaktır dedi.
Tüm beyin ölümü olgularının yasal olarak organ transplant koordinatörlüğüne bildirildiğini söyleyen Ramazanoğlu, beyin ölümü tanısı konulan hasta yakınlarına başsağlığı temennisinde bulunduklarını ve daha sonra organ transplant koordinatörünün kendilerini ziyaret edeceği yönünde bilgi verdiklerini bildirdi.
|
7,716 |
Bu alanda dünya şampiyonuyuz
|
Türkiye’nin antibiyotik kullanımında dünyada ilk sırayı alan ülkeler arasında yer aldığı belirtildi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bu-alanda-dunya-sampiyonuyuz-29113
|
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyolojisi Derneği Başkanı ve Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İftihar Köksal, ülkemizde denetimsiz, gelişi güzel antibiyotik ve ilaç kullanımının çok fazla olduğunu söyledi.
Geçtiğimiz aylarda Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyolojisi Derneği başkanlığına seçilen Prof. Dr. İftihar Köksal, dernek olarak akılcı antibiyotik kullanımı ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı ile sürekli diyalog halinde olduklarını belirtti.
Köksal “Derneğimizde kendi mesleki alanımızla ilgili faaliyetlerde bulunuyoruz. Bu bir uzmanlık derneği. Uzmanlık Derneği olunca çok boyutlu düşünmemiz gerekiyor.Kendi ülkemizdeki Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyolojisi alanının neler yaptığını uluslararası ve ulusal düzeyde planlamalarını yapıyoruz. Bunun için eğitim çalışmaları mesleki olarak asistan eğitimleri mezuniyet sonrası eğitimler bunun yanı sıra Sağlık Bakanlığı ile yakın diyalog halindeyiz. Çünkü enfeksiyon hastalıkları çok önemli. Bir çok çalışma grubunun içerisinde yer alıyor bakanlık nezdinde de.
Aşı grupları olsun, onun dışında bir çok bulaşıcı hastalık olsun, hastane enfeksiyonları ile ilgili işlemler olsun bunlarla ilgili bir çok faaliyetimiz var. Bunlar hem ulusal düzeyde hem de uluslararası düzeyde. Yine Türkiye’de enfeksiyon hastalıklarının korunmasına yönelik bir çok alanda çalışmalarımız hem diğer derneklerle hem bakanlıklarla yürümekte. Derneğimiz çok önemli bir konuya ağırlık verdi. Bu da sağlık bakanlığının çok önemsediği bir konu. Akılcı antibiyotik kullanımı, akılcı ilaç kullanımı çerçevesinde. Çünkü antibiyotik direnci giderek artıyor. Bununla ilgili yoğun çalışmalarımız var. Ülke bazında yapılacak uygulamalara önlemlere biz de katkı sağlıyoruz” dedi.
YARIN ELİMİZDE TEDAVİ EDECEK İLAÇ KALMAYACAK
Akılcı ilaç kullanımı konusunda yoğun faaliyetlerinin bulunduğunu belirten Köksal, yarın hastaları tedavi edecek ilaç kalmayacağına dikkat çekerek “Sağlık Bakanlığı’nın çok önemsediği bir konu olan akılcı ilaç kullanımı çerçevesinde akılcı antibiyotik kullanımı, doğru antibiyotik kullanımı konusunda derneğimizin yoğun faaliyetleri var. Antibiyotik direnci çok önemli, yarın hastaları tedavi edecek ilaç kalmayacak elimizde. Buna karşı alacağımız önlemler var. Bununla ilgili çalışmalarımız sürmekte. Bunun dışında bir çok bilimsel kongre düzenlemekteyiz. Bunlar hem ulusal kongreler hem de uluslararası kongreler. Hem de bölgesel eğitim toplantıları şeklinde faaliyetlerimiz var.
Bunun dışında diğer derneklerle birlikte klavuz hazırlıkları yapıyoruz. Çünkü ülkemizdeki değişik hastalıkların tedavisinde kullanılacak ilaç belirlenmesi özellikle antibiyotiklerin ekip çalışması gerektirmekte. Bunun için bu gruplarla birlikte çalışmaktayız. Yoğun bir çalışma temposu içerisindeyiz. Aynı zamanda bilimsel dergimiz var. Bunun yayınlanması için bir takı çabalarımız var” şeklinde konuştu.
Ülkemizde denetimsiz ve gelişigüzel ilaç kullanımı bulunduğunu kaydeden Köksal, antibiyotik kullanımı bakımından neredeyse dünya şampiyonu olduğumuzu söyledi. Köksal, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Antibiyotik kullanımı bakımından neredeyse dünya şampiyonuyuz. Bu hiç doğru bir şey değil. Denetimsiz, gelişi güzel ilaç kullanım çok fazla. Bir şeker ilacını veya tansiyon ilacını kişi fazla yada eksik aldığı zaman kendisi zarar görür. Ama antibiyotikler öyle değil. Çünkü canlı mikro organizmalar her yerde var. Antibiyotiklerin yanlış kullanımı uygunsuz kullanımı bütün toplumu etkiliyor. Zannetmeyin sadece insanlar antibiyotiği hatalı kullanıyor. Bugün antibiyotiklere baktığımız zaman tarım sektöründe, hayvancılık sektöründe çok yoğun olarak kullanıldığını görüyoruz.
Hayvan yemlerine çok yoğun antibiyotik karıştırılıyor. Yine tarım ürünlerine hastalanmasınlar diye çok yoğun antibiyotik katılıyor. Bütün bunlar insanları daha beslenme aşamasında yeni doğdukları andan itibaren antibiyotikle karşılaşmasına yol açıyor. Bu da vücuttaki mikro organizmaların direnç geliştirmesine yol açıyor. Bu da son derece yanlış. Yani antibiyotik kullanımı sadece insanları da ilgilendirmiyor. Tüm canlıları ilgilendiren bir konu. Dolayısıyla biz aynı zamanda veterinerlerle, tarım ve hayvancılıkla işbirliği halinde çalışıyoruz. Onların da bizim gösterdiğimiz özeni göstermelerini arzu ediyoruz ki antibiyotik direncinden bütün toplumu koruyabilelim” ifadelerini kullandı.
|
1,424 |
Kanser hastalarıyla ilgili çarpıcı araştırma: Dırdırcı eş ömrü uzatıyor
|
Yapılan araştırmalara göre dırdır yapan eşler özellikle kanser hastalarının daha uzun süre hayatta kalmasına neden olduğunu ortaya koydu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/kanser-hastalariyla-ilgili-carpici-arastirma-dirdirci-es-omru-uzatiyor-2837101
|
Bilim insanları ilginç bir araştırmaya imza attı. Araştırmaya göre evli ve biraz dırdırcı bir eşe sahip olan kanser hastalarının daha uzun yaşıyor. Çinli bilim adamları, mide kanseri teşhisi konduktan beş yıl sonra evli erkek ve kadınların yüzde 72'sinin hayatta kaldığını ortaya koydu. Bunun nedeni ise eşlerinin birbirlerine sunduğu 'duygusal destek' ve doktora danışmak için yapılan dırdır.
YALNIZLIK ARTIK BİR RİSK
Uzmanlar, bekar veya yalnız yaşamanın bir risk faktörü olarak görülmesi gerektiğini savunuyor. 3.500'den fazla ABD'li yetişkin üzerinde yapılan bir araştırma, mide kanseri hastasının medeni durumunun hayatta kalma şanslarını etkileyebilecek bir faktör olduğunu ortaya koyuyor. Anhui Tıp Üniversitesi akademisyenleri, 2010 ve 2015 yılları arasında erken evre mide kanseri teşhisi konan 3.600 hastanın verilerini inceledi. Hastanın yaşı, tümör boyutu ve medeni durumu gibi bir dizi faktörü hayatta kalma oranıyla karşılaştırdı. Araştırmaya katılanların yüzde 54'ü evli, yüzde 17'si dul, yüzde 14'ü bekar ve yüzde 7'si boşanmış kişilerden oluşuyor. Katılımcıların geri kalanı ise medeni durumları bilinmiyordu.
İlgili Haberler
Sigara içenler dikkat! Kolorektal kanser riski çok daha yüksek
Sindirimi ve kemik sağlığını düzenleyen kansere karşı en etkili duvar: Altın süt
DIRDIRCI EŞ TEŞVİK EDİYOR
Araştırmalara göre medeni durum, kanser hastalarında orta derecede bir etkiye sahip. Araştırmaya katılan uzmanlar “Bunun evli hastaların daha iyi finansal koşullara ve duygusal desteğe sahip olmasından kaynaklanabileceğini düşünüyoruz. Ayrıca bir eşe sahip olmak şikayeti olan kişinin daha erken doktora gitmesine neden oluyor” ifadelerini kullandı.
Mide kanserinin başlıca belirtileri: Mide ekşimesi veya asit reflüsü, yutma sorunları, mide bulantısı, kusma, hazımsızlık, midede ağrı veya yumrular veya istemeden kilo verme. Cancer Research UK'ye göre, mide kanseri teşhisi konan kişilerin sadece yüzde 17'si 10 yıl hayatta kalıyor. Mide kanseri, 75 yaş ve üstü kişilerde daha yaygın olup erkeklerin hastalığa yakalanma riski daha yüksek.
Araştırma, Journal of Investigative Medicine'de yayınlandı.
Kanserde umut veren çalışma bitmek üzere
Kanser hastalarını umutlandıran gelişme Tekirdağ’dan. İmmün hücresel tedavi yönteminin klinik öncesi çalışmalarında sona gelindi.
|
239 |
Mantar zehirlenmesine dikkat! Uzmanlar uyardı: Bu organları bitiriyor
|
Mantar zehirlenmesi organ yetmezliğine yol açabiliyor. Acil Tıp Uzmanı Prof. Dr. Halil Kaya, "Mantar zehirlenmeleri, çok basit şikayetten karaciğer yetmezliği ve karaciğer nakli gibi çok dramatik sonuçlara kadar gidebilen ciddi klinik tablolar meydana getirebilmektedir. Ayrıca böbrek yetmezliği şeklinde ciddi sonuçlara yol açabilmektedir" dedi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/mantar-zehirlenmesine-dikkat-uzmanlar-uyardi-bu-organlari-bitiriyor-2920165
|
Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli Acil Tıp Uzmanı Prof. Dr. Halil Kaya, son günlerde artan mantar zehirlenmelerine karşı uyarılarda bulundu. İl Sağlık Müdürlüğünden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Kaya, tüm zehirlenmeler arasında acil servise başvuruların yüzde 10'unun mantar zehirlenmelerinin oluşturduğunu bildirdi.
UZMANLAR UYARIYOR!
Vakaların yüzde 70'inin 6 yaşın altındaki çocuklar olduğunu belirten Kaya, Mantar zehirlenmeleri, çok basit şikayetten karaciğer yetmezliği ve karaciğer nakli gibi çok dramatik sonuçlara kadar gidebilen ciddi klinik tablolar meydana getirebilmektedir. Ayrıca böbrek yetmezliği şeklinde ciddi sonuçlara yol açabilmektedir. ifadesini kullandı.
Prof. Dr. Kaya, halk arasında Yıllardır bu mantarı tüketiyoruz, hiçbirimize bir şey olmuyor gibi bir yaklaşımın sakıncalarına dikkati çekti. Biz mantarı ısıttık, pişirdik, dondurduk, bunun zehirliliği kalkmıştır gibi bir yaklaşımın da doğru olmadığını vurgulayan Kaya, şöyle devam etti:
Çünkü bunlar ısıya dayanıklıdır. Bu yüzden toksinin etkisi ortadan kalkmamaktadır, buna da özellikle dikkat etmek gerekiyor. Ayrıca mantarın tipini, şeklini ne kadar iyi biliyorum desek de bu zehirlidir ya da bu zehirsizdir gibi bir değerlendirmemiz yok. Mantarların çoğu iyi huylu, sadece basit bulantı ve ishallerle geçiştirilebilecek sorunlara yol açtığı gibi amanita grubu dediğimiz mantar grubunda karaciğer yetmezliği özellikle karaciğer naklini gerektirecek düzeyde soruna yol açabilir.
İLK 6 SAATE DİKKAT!
Kaya, bir kişi mantar yediğinde şikayetlerin erken veya geç başlaması çok önemli olduğunu belirti. İlk 2 saat içinde başlayan mantar zehirlenmeleriyle ilgili klinik tabloların nispeten daha iyi seyirli olduğuna değinen Kaya, 6 saatten sonra eğer kişide belirtiler ortaya çıkmaya başlıyorsa bu tür zehirlenmeler mantar zehirlenmesi açısından daha çok önem arz etmektedir. Buna da özelikle vatandaşlarımızın toplumumuzun dikkat etmesi gerekmektedir. uyarısında bulundu.
Kaya, mantar zehirlenmesi nedeniyle özelikle bulantı, kusma ve ishal şikayetleri bulunanların mümkün olan en kısa sürede acil servislere başvurup uygun şekilde sıvı ve elektrolit tedavisi alması gerektiğini aktardı.
İlaveten aktif kömür uygulaması yapılması, bulantı ve kusmasını giderme amacıyla ilaç uygulamasının gerektiğini bildirerek, Bu kişilerin özellikle sıvı elektrolit uygulamasına bağlı olarak böbrek yetmezliği gelişimi gibi bir ihtimalde bulunduğu için bu tedaviyi ihmal etmemeleri mümkün olan en kısa sürede acil servise başvurmaları yerinde olacaktır. bilgisini verdi.
İlgili Haberler
Uzmanlar uyardı: Çocuğunuza 'yaramaz' deyip geçmeyin
Bakan Koca tarih vererek duyurdu: Tüm aşılar yüzde 100 Türkiye'de üretilecek
|
609 |
Acı tesadüf! Doğum gününde hamburger yedi, hayatını kaybetti
|
İngiltere’de 18 yaşını kutlayan Owen Carey, hamburger yedikten sonra hayatını kaybetti. Aile alerjiye neden olan maddelerin menülerde veya uygulamalarda yer alması konusunda kampanya başlattı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/aci-tesaduf-dogum-gununde-hamburger-yedi-hayatini-kaybetti-2885136
|
İngiltere’de yaşayan 18 yaşındaki Owen Carey, doğum gününde hamburger yedikten sonra hayatını kaybetti. Acılı aile ebeveynleri uyarırken “Oğlum hamburger yedikten sonra süt alerjisinden öldü. Yasa değişmeli, boş yere ölmesine izin vermeyeceğim” ifadelerini kullandı. Hamburger yedikten sonra ölen gencin ailesi, restoranları alerjen bilgileri menülere ya da uygulamalara yazmaları gerektiğini söyledi. Baba Paul, restoranların alerjen bilgilerini menülerine ve uygulamalarına yazdırması gereken Owen Yasası için kampanya yürütüyor.
İlgili Haberler
Alerji Nedir? Alerjen Nedir? Solunum Yolları Alerjilerinin Sebepleri Nelerdir?
Kafein alerjisi nedir? Kafein alerjisine ne iyi gelir?
HÜKÜMET GÖRÜŞECEK
The Sun'a göre ayranla ıslatılan ve süte alerjisi olan Owen, önce ölümcül anafilaktik şoka girdi. Hastaneye kaldırılan genç, tüm müdahalelere karşın hayatını kaybetti. Adli tıp kurumu, Owen'ın personel tarafından yanıltıldığına karar verdi. Yaklaşık 13.000 kişi tarafından imzalanan bir dilekçe Mayıs ayında Parlamento'da görüşülecek. Hükümet, önerileri Carey ailesiyle görüştüğünü söyledi.
|
5,798 |
Yumurta çiçeği beyaz patlıcanın faydaları
|
Yumurta çiçeği bitkisi, beyaz bir meyvesi olan sert çekirdeğe sahip tüketilebilir olmasının yanında süs olarak da kullanılabilen tropikal bir bitkidir ve sağlık açısından birçok faydası bulunmaktadır. İşte yumurta çiçeği bitkisinin daha önce hiç duymadığınız faydaları…
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/yumurta-cicegi-beyaz-patlicanin-faydalari-2618721
|
Ona yumurta çiçeği diyen de var beyaz patlıcan bitkisi de Adına ne derseniz deyin verdiği şifa ve etki aynı ölçüde… İşte yumurta çiçeği bitkisinin faydaları…
C vitamini açısından zengindir. Bu sayede kansere yakalanma riskini azaltır. Kanserojen hücrelerin oluşmasını engeller.Yumurta çiçeği bitkisi içeriğinde lif bulundurduğundan şeker hastalığı sorunu için faydalı olacaktır. Glikozun fazla emilmesini kontrol etmektedir.Anti bakteriyel özelliktedir. Bireyde oluşan kesik ya da yaraların mikrop kapmasına sebep olacak bakterilerle savaşır.Yumurta çiçeği vücudumuzun pH değerinin asidik olmasından korumaktadır. Reflünün tedavisinde bu yüzden etkisi vardır.
|
7,718 |
Cipslerle zehire rastlandı!
|
Patates cipslerinde Akrilamid olarak adlandırılan kanser yapıcı zehirli maddelere rastlandığı açıklandı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/cipslerle-zehire-rastlandi-28810
|
Avrupa Birliği Gıda Maddelerini Denetleme Dairesi tarafından yapılan açıklamada 43 bin 419 ayrı yiyecek maddesinde yapılan araştırma sonucunda patates cipsi, patates kızartması, ekmek, tahıl bazlı yiyecekler ve kahvede kanser yapıcı maddeye rastlandığı bildirildi. Açıklama, Finlandiya, İsveç, Norveç ve Danimarka gibi ülkelerden oluşan İskandinavya’da endişeye neden oldu. İsveç Gıda Maddeleri Kontrol Dairesinden, Toxikolog Lilianne Abramsson Zetterberg, “Rapora göre bahsi geçen yiyecek maddelerinde olması gerekenin çok ötesinde tehlikeli madde var. Ancak sınır nedir bu konuda bir açıklama yapılmıyor. Rapora bakıldığında her maddede, değişik miktarlarda kanser yapıcı tehlikeli madde var. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki tehlikeli olmadan yiyebildiğimiz bir şey var mı bilmiyorum” dedi. İsveç Gıda Maddelerini Kontrol Dairesinden gelen bu açıklamanın ardından diğer İskandinav ülkeleri de söz konusu gıda maddelerinin daha iyi kontrol edilmesi için harekete geçtiler.
|
2,405 |
Son dakika: 19 Eylül koronavirüs tablosu açıklandı
|
Son dakika haberi: Sağlık Bakanlığı, 19 Eylül koronavirüs tablosunu paylaştı. Son 24 saatte 26 bin 398 yeni vaka tespit edilirken, 213 kişi hayatını kaybetti. Sağlık Bakanı Koca, vaka sayılarının son bir haftadaki seyrinde devam ettiği takdirde, yüksek sayıda can kayıplarının önüne geçilemeyeceği uyarısında bulundu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/son-dakika-19-eylul-koronavirus-tablosu-aciklandi-2795551
|
Son dakika: Sağlık Bakanlığı tarafından Türkiye'nin yeni korona virüs tablosu açıklandı.
19 Eylül’de açıklanan 24 saatlik verilere göre 26 bin 398 vaka tespit edildi. Virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 213 oldu. Bir günde toplam 338 bin 873 test yapılırken, iyileşen hasta sayısı 27 bin 160 olarak kaydedildi.
Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan tabloda, aşılama verilerine de yer verildi. En az 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfusu kapsayan verilere göre Türkiye'de 1. doz aşılama ortalama yüzde 84. 86 oldu. 2. doz ortalaması yüzde 67. 70 olurken, 1., 2. ve 3. doz aşısını olan vatandaş sayısı toplamda 105 milyon 110 bin 950’ye yükseldi.
AŞILAMADA İLK SIRADA MUĞLA VAR
Verilerde, aşılamada önde giden illere de yer verildi. Bakanlığın tablosuna göre yüzde 94. 3 ile Türkiye'de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Muğla'yı, Yalova, Kilis, Tekirdağ, Amasya, Aydın, Antalya, Edirne, Çanakkale ve Eskişehir takip etti.
EN DÜŞÜK AŞILAMA GÜMÜŞHANE’DE
Bakanlığın tablosuna göre yüzde 65. 9 ile Türkiye'de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Gümüşhane’yi sırasıyla Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Mardin, Bingöl, Siirt, Muş, Bayburt ve Elazığ takip etti.
SON BİR HAFTA BİZİ UYARIYOR
Sağlık Bakanı Koca, sosyal paylaşım sitesi Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Bugünkü vaka sayısı 26 bin 398. Yeni can kaybımız 213. Vaka sayıları son bir haftadaki seyrinde devam ettiği takdirde, yüksek sayıda can kayıplarının önüne geçemeyeceğiz. Tedbirler ve aşıyla istikrarlı bir düşüş sağlamalıyız. Son bir hafta bizi uyarıyor” dedi.
18 EYLÜL VAKA TABLOSU
18 Eylül 2021 tarihli koronavirüs tablosuna göre; Son 24 saatte 26 bin 161 yeni vaka tespit edilirken, 221 kişi hayatını kaybetti. Yapılan test sayısı 335 bin 244, iyileşen sayısı ise 24 bin 23 olarak açıklandı.
İlgili Haberler
Son dakika: 16 Eylül koronavirüs tablosu açıklandı
Son dakika: 17 Eylül koronavirüs tablosu açıklandı
Son dakika: 18 Eylül koronavirüs tablosu açıklandı
|
4,659 |
Bakan Koca: Sağ ol, genç arkadaşım
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, "Sağ ol, genç arkadaşım. Evde kalmakta ısrar etmesek işimiz zordu. Biraz daha dayanalım” dedi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bakan-koca-sag-ol-genc-arkadasim-2714659
|
Bakan Koca sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Hayat tümden durmasın diye, bazılarımız salgın şartlarında da çalıştı. Dışarıda olmanın tek iyi yanı boş yollardı. Olanların en önemlisi şu: Vaka sayısını, birlikte 1.000 civarına düşürdük. Sağ ol, genç arkadaşım. Evde kalmakta ısrar etmesek işimiz zordu. Biraz daha dayanalım” ifadelerini kullandı.
|
5,828 |
Bilimsel olarak ispatlandı! Artık eczanelerde satılıyor
|
Yoğunlukla Kayseri'nin Bünyan ilçesi ile civarında yetişen ve "gilaburu" bitkisi, böbrek taşı düşürme ve ağrı kesici özelliğinin bilimsel olarak kanıtlanmasıyla eczanelerde takviye edici gıda olarak satılıyor.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/fotogaleri/bilimsel-olarak-ispatlandi-artik-eczanelerde-satiliyor-21157
| |
5,854 |
B12 eksikliği nedir belirtileri neler hangi besinlerde yer alır? b12 vitamini içeren meyve ve sebzeler nelerde var?
|
B12 vitamini eksikliği sadece yaşam kalitesini düşürmekle kalmayıp çok ciddi sağlık sorunlarına yol açan bir hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır. B12 eksikliğinin nasıl giderildiğini ve B12 içeren besinlerin neler olduğu merak ediliyor. Eksikliğinde karşılaşılabilecek rahatsızlıkları önlemek için, B12 içeren meyve ve sebzeler haberimizde. Peki, B12 eksikliği nasıl giderilir? B12 içeren besinler neler? İşte detaylar...
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/b12-iceren-meyve-ve-sebzeler-b12-vitamini-nelerde-var-259815
|
B12 vitamini, tükettiğimiz birçok besinin içerisinde bulunan bir vitamindir. Eksikliğinde karşılaşılabilecek rahatsızlıkları önlemek için, B12 içeren meyve ve sebzeler merak ediliyor. Peki, B12 eksikliği nasıl giderilir? B12 içeren besinler neler? İşte detaylar
B12 VİTAMİNİ NEDİR?
B12 vitamini diğer adıyla Kobalamin, vücuttaki kırmızı kan hücrelerinin üretilmesi noktasında kilit rol üstlenmektedir. Bununla birlikte B12 vitamini, sinir hücrelerinin sağlığının korunması ve DNA üretimi (genetik materyal oluşumu) konusunda etken konumundadır. B12 vitamini vücudumuz tarafından üretilememektedir, bu nedenle dışarıdan hazır gıda yoluyla alınabilen bir vitamin grubudur. Vücuttaki B12 vitamini eksikliğinin genel olarak nedenlerini incelediğimizde; ilk olarak vücudun B12 vitamini ihtiyaç duyduğu oranda alamaması, ikinci olarak ise vücuda ne kadar çok B12 vitamini alınırsa alınsın bu vitaminin yeterince emilememesinden kaynaklıdır.
B12 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ BELİRTİLERİ NELERDİR?
Baş ağrısı, baş dönmesi
Halsizlik, yorgunluk
Dikkat dağınıklığı
El ve ayak parmaklarında uyuşma, karıncalanma
Yürüme güçlüğü, denge sorunları
Çarpıntı, hızlı nefes alıp verme
Kabızlık
Morarma
Depresyon ve ruh halinde dalgalanmalar
Paranoya ve halüsinasyonlar
Dilin şişmesi
Hafızanın zayıflaması, bunama
Zihin karışıklığı
Kaslarda genel zayıflama
Diş eti kanaması
B12 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ NEDENLERİ NELERDİR?
1)B12 vitamini açısından zengin besinlerde yetersiz beslenme (özellikle de herhangi bir hayvansal ürün, et, balık, süt, yumurta, tereyağı, peynir ve diğer süt ürünleri yemeyen vejetaryenlerde ve veganlarda.) görülmektedir.
2)Çölyak hastalığı, midenin iltihabı (gastrit) veya pankreas yetmezliği gibi gastrik anormallikler nedeniyle B12’nin yetersiz emilimi veya kullanımı
3)Yetersiz emilim, mide ve bağırsak cerrahisi sonrasında, ayrıca Crohn hastalığı gibi inflamatuvar bağırsak hastalıklarında ortaya çıkabilir.
4)Bazı bağırsak organizmalarında bir artış (Zararlı Bağırsak Bakterilerinde Artış)
5)B12 vitamini emilimini etkileyebilecek ilaçlar
6)Ağır alkol tüketimi
7)Nadir konjenital bozukluklar,
8)Ayrıca D Vitamini Eksikliğine Bağlı olarak B12 Vitamininin emiliminde azalma ve B12 Vitamini Eksikliği ortaya çıkabilir.
9)50 yaş ve üzerindeki kişiler ve diyabet ilacı kullanan kişilerde de B12 vitamini eksikliği görülebilmektedir.
VÜCUDA NE KADAR B12 VİTAMİNİ ALINMALIDIR?
Aşağıdaki rakamlar, sağlıklı kişiler için önerilen* günlük B12 miktarlarıdır.
0-6 Ay Arası: 0.4 mcg
7-12 Ay Arası: 0.5 mcg
1-3 Yaş Arası: 0.9 mcg
4-8 Yaş Arası: 1.2 mcg
9-13 Yaş Arası: 1.8 mcg
14-18 Yaş Arası: 2.4 mcg
Yetişkinler: 2.4 mcg
Gebelik ve Emzirme Dönemi: 2.6 mcg
B12 VİTAMİNİ AÇISINDAN ZENGİN GIDALAR NELERDİR?
Mercimek
Ispanak
Brokoli
Pancar
Karnabahar
Maydanoz
Barbunya
Bezelye
Taze Fasulye
İstiridye, midye gibi kabuklu deniz hayvanları,
Dana karaciğeri,
Tavuk ciğeri,
Uskumru,
Somon,
Ton balığı,
Ringa balığı,
Sardalye,
Alabalık,
Yengeç,
Karides,
Zenginleştirilmiş kahvaltılık gevrekler,
Kırmızı et,
Süt,
Yoğurt,
Peynir çeşitleri,
Yumurta
B12 VİTAMİNİN TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?
B12 vitamininin tedavisi eksikliğe, şiddete ve sebebe bağlı olarak değişkenlik arz edebilmektedir. Örnek verecek olursak vücutta çok hafif bir B12 vitamini eksikliği bulunuyorsa sadece beslenme programında değişiklikler uygulanacaktır ve hastaların B12 vitamini açısından zengin gıdalara yönelmesi sağlanacaktır. Ancak beslenmenin de ötesinde tedavi gerektiren durumlarda da ise ağız yoluyla B12 vitamini takviyesi alınması sağlanacaktır.
Eğer ki vücutta meydana gelen B12 vitamini eksikliğinin nedeni sindirim sistemindeki sorundan kaynaklı ise vitamin hapları da bu noktada işe yaramayacaktır. Çünkü hastaya verilen haplarda bulunan vitamin de emilmeden bağırsaklardan geçip gidecektir. Böyle bir durumla karşılaşıldığında ise hastaya B12 vitamini doğrudan vücuda iğne ile verilmesi yöntemine gidilecektir.
|
2,952 |
3. doz aşılama Eylül’de başlıyor
|
Koronavirüsle mücadele kapsamında aşı kampanyası hızlanırken Sağlık Bakanlığı bir yandan da 3. doz ‘hatırlatma’ aşısı için düğmeye basmaya hazırlanıyor. Planlamaya göre, eylül ayı itibariyle 3. doz aşı uygulamasında öncelik sağlık personelinin olacak. Sinovac aşısı olanlara 6 ay, BioNTech'te ise 9-12 ay sonra 3. doz yapılacak.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/3-doz-asilama-eylulde-basliyor-2785301
|
Koronavirüsle mücadele kapsamında hatırlatma dozu olarak tanımlanan 3. doz aşılama için geri sayım başladı. Sağlık Bakanlığı aşıda yeni yol haritasını belirledi. 3. doz hatırlatma aşılamasının eylül ayında sağlık çalışanlarından başlaması planlanıyor.
TÜM TOPLUMA ANTİKOR ÇALIŞMASI
Bakanlık, ilk etapta BioNTech ve Sinovac aşılarıyla üçüncü doz çalışması yapmayı planlıyor. Bu dozların oluşturacağı antikor düzeyi ölçülecek. Sağlık Bakanlığı bu süreçte, toplumun geneli hakkında fikir veren bir antikor çalışması yapacak. Antikor beklenen düzeyde oluşur ve korunursa, hatırlatma dozunda hangi aşının kullanılacağı belli olacak.
Rastgele örnekler alınarak, yaklaşık bir bağışıklık haritası çıkartılabileceği belirtiliyor. Çıkacak sonuca göre, hatırlatma dozlarının 6 ay olarak bilinen süreleri de değişebilecek. 2022, yoğun olarak üçüncü doz aşıların yapılacağı bir yıl olacak.
YERLİ AŞI YILBAŞINDAN SONRA
Yapılan planlamaya göre Sinovac olanlara altı ay, BioNTech olanlara ise 9 ila 12 ay sonra hatırlatma dozu yapılması düşünülüyor. Yerli aşının hatırlatma dozu olarak kullanımının ise kasım ayından önce olması mümkün görünmüyor. Süreç planlandığı gibi ilerlerse, yılbaşından itibaren yoğun olarak yerli aşı hatırlatma dozu olarak kullanılacak.
AŞI RANDEVULARINDA REKOR KIRILDI
Türkiye'de Kovid-19 aşılamasında en yüksek günlük doza ulaşıldı. Son 24 saatte 842 binden fazla doz aşı yapıldı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “14 Haziran Pazartesi (dün) toplam aşı dozu raporu: 842.494. Hedeflediğimizden 92 bin 494 doz daha fazla aşı yaptık” paylaşımında bulundu. Böylece toplam doz miktarı 34 milyon 625 bin 558 olarak gerçekleşti. Sadece İstanbul’da her iki doz sayısı 6 milyona yaklaştı.
Türkiye'de aşılama çalışmaları hız kesmeden devam ediyor. Aşı tedariki devam ettikçe yeni meslek grupları aşılanıyor. Bu çerçevede işçi ve memurların tamamı bugün aşılanacak..
İŞÇİ VE MEMURLARA AŞI YOLU AÇILDI
Koronavirüsle mücadele kapsamında başlatılan aşılama programı hız kesmeden devam ediyor. Aşı tedariki ile birlikte aşılama programına yeni gruplar ekleniyor. Son olarak bugünden itibaren işçi ve memurların tamamı aşılarını olabilecek. Önemli açıklama Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’dan geldi. Bakan Koca dün akşam yaptığı paylaşımda SGK kayıtlı tüm çalışanların ilk işi aşı randevusu almak olsun ifadelerini kullanmıştı.
İlgili Haberler
Bakan Koca: Hibrit aşılama yapacağız, maskeye 2 metre şartı olabilir
İlgili Haberler
DSÖ'den Avrupa'ya aşılama uyarısı
İlgili Haberler
Bakan Koca açıkladı: Yerinde aşılama başladı
|
3,409 |
3 Mart 2021 koronavirüs tablosu: 11 bin 520 yeni vaka, 65 can kaybı
|
Sağlık Bakanlığı 3 Mart 2021 koronavirüs verilerini açıkladı. Türkiye'de son 24 saatte 11 bin 520 yeni koronavirüs vakası tespit edildi, 65 kişi hayatını kaybetti
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/3-mart-2021-koronavirus-tablosu-11-bin-520-yeni-vaka-65-can-kaybi-2771602
|
Türkiye'de son 24 saatte 138 bin 18 Kovid-19 testi yapıldı, 11 bin 520 kişinin testi pozitif çıktı, 65 kişi hayatını kaybetti.
Ağır hasta sayısı 1224 oldu, 7 bin 191 kişinin Kovid-19 tedavisinin/karantinasının sona ermesiyle iyileşen sayısı 2 milyon 593 bin 264'e yükseldi.
|
2,565 |
Yeni varyant 'Covid-22' için uzmandan korkutan açıklama
|
Tüm dünya Covid-19'la mücadele ederken ünlü ABD'li uzman İmmünolog Profesör Doktor Sai Reddy'den endişe veren açıklamalar geldi. Profesör Reddy, yeni 'Covid-22' varyantının Delta'dan daha ölümcül olabileceğini söyledi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/yeni-varyant-covid-22-icin-uzmandan-korkutan-aciklama-2792574
|
Tüm dünya yaklaşık iki senedir Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıktığına inanılan Covid-19 virüsüyle mücadele ederken ortaya çıkan varyantlar virüsle mücadelede işleri zorlaştırıyor. Hindistan'da ortaya çıkan Delta varyantının diğer varyantlara göre bulaşıcılığının fazla olması nedeniyle ise birçok ülkede vaka sayıları arttı. Koronavirüs, dünya genelinde 200 milyondan fazla insan bulaştı ve 4 milyondan fazla kişi hayatını kaybetti.
COVİD-22 DAHA ÖLÜMCÜL OLACAK
Delta varyantı nedeniyle birçok ülkede kısıtlamalar geri gelmişken İmmünolog Profesör Doktor Sai Reddy, 'Kovid-22' olarak nitelendirdiği bir varyanta dair endişe verici açıklamalarda bulundu. Reddy, 'Covid-22'nin Delta varyantından daha ölümcül olabileceği konusunda uyarılarda bulundu. Delta'nın ardından daha da güçlü bir varyantın ortaya çıkacağını ifade eden Reddy, ''Söz konusu varyant için şimdiden hazır olmalıyız'' dedi.
Reddy, yeni varyanta ilişkin şu açıklamaları yaptı:
Böyle bir varyant ortaya çıkarsa, bunu mümkün olduğunca erken tespit etmeli ve aşı üreticilerinin aşıyı hızla yeni varyantı kapsayacak şekilde uyarlamasını sağlamalıyız.''
'SÜPER VARYANT' İDDİASI
Öte yandan İngiltere'de Acil Durumlar için Bilimsel Danışma Grubu (SAGE) geçtiğimiz günlerde Alfa, Beta, Delta ve Gama gibi daha bulaşıcı ve ölümcül varyantların birkaçının birleşmesiyle bir süper varyantın ortaya çıkabileceğini iddia etti. SAGE, ''süper varyant''ın çok uzak bir olasılık olmadığını oldukça gerçekçi bir iddia olduğunun altını çizdi.
İlgili Haberler
Varyantlar PCR testinden kaçabiliyor mu? Bilim Kurulu üyesi Kayıpmaz açıkladı
Uzmanlardan Delta varyantı uyarısı: Vakalar 2 haftada 2 katına çıkacak
Delta varyantının yeni belirtileri ortaya çıktı
|
3,874 |
Koronavirüs Bilim Kurulu aşı gündemiyle toplanacak
|
Koronavirüs Bilim Kurulu, saat 17.00'de Sağlık Bakanı Koca'nın başkanlığında "aşı" gündemiyle toplanacak.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/koronavirus-bilim-kurulu-asi-gundemiyle-toplanacak-2756758
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın başkanlık edeceği Bilim Kurulu toplantısı saat 17.00'de video konferans yöntemiyle gerçekleşecek.
Toplantıda, Kovid-19 aşı çalışmalarına ilişkin Türkiye ve dünyadaki gelişmeler, aşının kimlere yapılacağı ve öncelikli gruplar ele alınacak.
|
3,752 |
Bakan Koca: Gaziantep'teki patlamanın bilgilendirme 'ihmal'i olarak yansıtılması kabul edilemez
|
Sağlık Bakan Fahrettin Koca, Gaziantep'te yoğun bakım servisindeki patlamaya ilişkin, "Bakanlığımızın hastaneleri bilgilendirmesinin 'ihmal' olarak yansıtılması kabul edilemez" açıklamasında bulundu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bakan-koca-gaziantepteki-patlamanin-bilgilendirme-ihmali-olarak-yansitilmasi-kabul-edilemez-2759827
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Gaziantep’te özel bir hastanede 10 kişinin hayatını kaybettiği patlama sonrasında bazı basın yayın organlarında yer alan haberler üzerine yazılı bir açıklama yaptı. Bakan Koca, “Bakanlığımızca hastanelere gönderilen bir bilgilendirme yazısının bazı basın yayın organları tarafından Gaziantep’te Covid-19 yoğun bakım servisinde meydana gelen yangınla ilişkilendirilerek buradan ihmal senaryoları üretilmesi üzerine açıklama ihtiyacı doğmuştur. Covid-19 tedavisinde uygun hastalarda yüksek akış oksijen kullanılması Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından önerilen bir yöntemdir. Yüksek akış nazal oksijen terapi cihazları, DSÖ tarafından hazırlanan pandemide kullanılacak öncelikli cihazlar listesinde de yer almaktadır. Ayrıca Covid-19 tedavisinde önemli yeri olan bu cihazların kullanımına ilişkin detaylar Bilim Kurulumuz tarafından hazırlanan Bakanlığımız Tanı ve Tedavi Rehberi'nde de yer almaktadır” ifadelerini kullandı.
“Zorlama bir yorumla 'ihmal' olarak yansıtılmasının kabul edilmesi mümkün değildir”
Bakan Koca, kamu hastanelerinde çoğunlukla yerli mekanik ventilatörler kullanıldığını belirterek şunları kaydetti:
“Yerli ventilatör cihazlarımızda aynı zamanda yüksek akış oksijen tedavisi yapma özelliği bulunmaktadır. Kamu hastanelerimizde, bilhassa pandemi döneminde yerli ventilatör cihazı daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu yüzden kamu hastanelerimizin çoğunda ayrı bir cihaz kullanımına ihtiyaç duyulmaksızın bu tür tedaviler yapılabilmektedir. Dünyada ve ülkemizde yüksek akış oksijen terapi cihazlarının pandemi döneminde çok yoğun olarak kullanıldığı belirlenmiştir. Hastanelerimizde hasta yükünün arttığı son haftalarda hastalarımız bu tür tedaviye daha fazla ihtiyaç göstermektedir. Bu itibarla Covid-19 hastası takip eden tüm sağlık kuruluşlarına hitaben bu cihazların kullanımında alınacak güvenlik tedbirleri açısından genel bir yazı yazılmıştır. İllere gönderilen genel yazımızda cihazların kullanımında yoğunluk nedeniyle eklenen personeli de kapsayacak şekilde alternatif metotlar kullanılarak eğitimin garanti edilmesi, kullanımına ilişkin talimatların ve güvenli kullanım kartlarının cihaza yakın bir yerde bulundurulması hatırlatılmıştır. Ayrıca karşılaşılan olumsuz durumla ilgili Bakanlığımıza yapılacak bildirim prosedürleri tarif edilmiştir. Bakanlığımızın görevi ve yetkisi gereği hastaneleri bilgilendirmesinin zorlama bir yorumla ‘ihmal’ olarak yansıtılmasının kabul edilmesi mümkün değildir. Gaziantep’te meydana gelen elim hadise hakkında Bakanlığımız ve savcılık tarafından soruşturma başlatmıştır. Bu vesileyle olayda hayatını kaybeden hastalarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyoruz.”
|
5,329 |
Mikropları öldürdüğü ortaya çıktı! İşte balın bilinmeyen faydaları
|
TÜBİTAK deneysel tıp uzmanı Doç. Dr. Oytun Erbaş, yarayı en iyi şekilde balın kapatacağını belirterek, "Bal anti mikroptur. Balı nereye damlatırsanız oradaki mikrobu öldürür." dedi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/mikroplari-oldurdugu-ortaya-cikti-iste-balin-bilinmeyen-faydalari-2675097
|
TÜBİTAK deneysel tıp uzmanı ve ARGE Laboratuvarı Kurucusu Doç. Dr. Oytun Erbaş, İçmeler Mahalesi'ndeki bir otelde düzenlenen Arı Ürünleri, Apiterapi ve Apiturizm Seminerinde, balın damar sertliğini önlediğini söyledi.
Arının çok sayıda faydası olduğunu belirten Erbaş, şunları kaydetti:
'Yarayı en iyi şekilde bal kapatır. Bütün yaraların üstünü balla kapabilirsiniz. Bal anti mikroptur. Balı nereye damlatırsanız oradaki mikrobu öldürür. Bal ve bal ürünleri yaşlandırmayı geciktirir. Bal damar sertliği ve kansere karşı koruyucudur. Arı sütü, kadın ve erkeklerde üreme işlevleri ve çocuk sahibi olma olasılığını artırır. Polen, çocuklar için çok iyi bir protein kaynağıdır. Çocukların boyunun uzaması ve gelişiminde önemli rol oynar.'
Marmaris Ticaret Odası Başkanı Mutlu Ayhan, Marmaris'te ilk akla gelen ürünün çam balı olduğunu söyledi.
Marmaris Çam Balı Evi'ni açarak sektöre katkı sağladıklarını aktaran Ayhan, Marmaris'te 700 arıcı, 165 bin kovanda 2 bin 700 ton çam balı üretiyor. 400 arıcımızı eğitimlerle alanında uzmanlaştırdık. Arı sütü üretimini 60 kiloya ulaştırdık. Propolisin yıllık üretimini 1 tona ulaştırdık. Marmaris Çam Balı coğrafi işaretimizi de yakın zamanda alacağız. ifadelerini kullandı.
Gaziantep Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Meslek Yüksekokulu doktor öğretim üyesi Belma Suna da apiturizm konusunda katılımcıları bilgilendirdi.
Programa, Marmaris Kaymakamı Ertuğ Şevket Aksoy, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün, Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay, turizmciler, arıcılar ve vatandaşlar katıldı.
|
3,403 |
Kan grubu A olanların Kovid-19'a yakalanma riski daha yüksek olabilir
|
"Blood Advances" dergisinde yayımlanan çalışmada, Kovid-19 ile kan grupları arasındaki ilişki incelenirken, kan grubu A olanların Kovid-19'a yakalanma riskinin daha yüksek olabileceği sonucu çıkarıldı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/kan-grubu-a-olanlarin-kovid-19a-yakalanma-riski-daha-yuksek-olabilir-2771752
|
Yapılan bir araştırmada, özellikle kan grubu A olanların yeni tip koronavirüse (Kovid-19) yakalanma ihtimalinin daha yüksek olabileceği ortaya konuldu.
Blood Advances dergisinde yayımlanan çalışmada, Kovid-19 ile kan grupları arasındaki ilişki incelendi.
Çalışmada, virüsün özellikle solunum hücrelerinde bulunan A grubu kanı etkilediği kaydedildi.
Laboratuvar deneyleri, Kovid-19'un enfeksiyonu hızla başlatacak şekilde hücrelere doğrudan bağlayan bölümünün, aynı zamanda A grubu kanla ilişkili eşsiz moleküllere tutunduğunu gösterdi.
ABD'nin Boston şehrindeki Brigham ve Kadın Hastanesinden Dr. Seean Stowell, Virüsün kan gruplarıyla nasıl iletişime girdiğini daha iyi anlayabilirsek, yeni ilaçlar ya da virüsü önleme yöntemleri bulabiliriz. ifadelerini kullandı.
Stowell, çalışmanın, kan grubunun Kovid-19 enfeksiyonu üzerindeki etkisinin bir kısmını açıklayabileceği değerlendirmesinde bulundu.
Daha önce yapılan çalışmalarda da kan grubu A olanlarda Kovid-19 görülme oranının daha yüksek olduğu ve daha ağır semptomlar geliştirme eğilimi tespit edilmişti.
Öte yandan, kan grubu 0 olanların Kovid-19'a karşı önemli ölçüde daha dirençli olduğu gözlenmişti.
|
6,224 |
Aile Bakanı Kaya: Yüksek sezaryen oranını düşürmkete kararlıyız
|
Zeytinburnu'nda toplu açılış törenine katılan Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya 'Bugün kadın sağlığını, ülkemizin dinamik nüfus yapısını tehlike altına sokan yüksek sezaryen oranlarını düşürmekte kararlıyız. Eylem planında bu başlık da yer alıyor. Bugün Türkiye'de yüzde 52 oranında sezaryen doğum yapıyor kadınlarımız. Bu oranları da dünya ortalamalarının altına çekmeyi hedefliyoruz' dedi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/aile-bakani-kaya-yuksek-sezaryen-oranini-dusurmkete-kararliyiz-230173
|
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya Zeytinburnu Merkezefendi Mahallesi'nde bulunan yüzme havuzu, bilgi evi, muhtarlık, sağlık ocağı ve otoparkın açılış törenine katıldı. Programa Bakan Kaya ile birlikte Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, ilçe protokolü ve çok sayıda vatandaş da katıldı. Açılış kurdelesinin kesilmesinin ardından Bakan Kaya ve Başkan Aydın, Bilgi Evi öğrencilerini ziyaret etti. Öğrencilerle sohbet eden Kaya, öğrencilerin ailelerine selam gönderdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da öğrencilere selamı olduğunu belirten Kaya, bir süre havuzdaki öğrencileri seyretti.
YÜKSEK SEZARYEN ORANINI DÜŞÜRMEKTE KARARLIYIZ
Bakan Kaya, dün açıkladıkları Eylem Planı ve Strateji Belgesi'nin çalışmalarının gücüne güç katacak bir plan olduğunu vurgulayarak, eğitimde, ekonomide, sağlıkta, karar alma mekanizmalarında ve medyada kadınların güçlendirilmesi adına belirlenen politikalar çerçevesinde 2023 hedeflerine emin adımlarla ulaşacaklarını belirtti. 2023 yılına kadar okuma yazma bilmeyen hiçbir kadının kalmayacağını ifade eden Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: Biz istiyoruz ki her bir kız çocuğumuz en iyi şekilde eğitimini alıp hayata güçlü bir şekilde hazırlansın, daha sonra evliliğini yapsın. Bizim erken yaşta, zorla evliliklerle mücadelede de en büyük destekçimiz kızlarımızın eğitim hayatının içerisinde kopmadan yer almalarını sağlayabilmemiz. Hükümet ve bakanlık olarak bu konuda da çalışmaya devam ediyoruz. Erken yaşta ve zorla evlilikleri sıfırlama noktasında azimle, kararlılıkla çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Sağlıkta kadınlarımızın hayatına yıllar katacak, sağlıklı yaşam alışkanlıklarını geliştirecek politikaları ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla beraber artırmaya devam edeceğiz. Özellikle bugün kadın sağlığını, ülkemizin dinamik nüfus yapısını tehlike altına sokan yüksek sezaryen oranlarını düşürmekte kararlıyız. Eylem planında bu başlık da yer alıyor. Bugün Türkiye'de yüzde 52 oranında sezaryen doğum yapıyor kadınlarımız. Bu oranları da dünya ortalamalarının altına çekmeyi hedefliyoruz.
GÜÇLÜ KADIN, GÜÇLÜ AİLE, GÜÇLÜ TOPLUM, GÜÇLÜ TÜRKİYE
İstihdamın içerisindeki kadın sayısını da artırmayı amaçladıklarını dile getiren Kaya. Hükümetlerimiz döneminde kadınların iş hayatından kopmadan hem ailelerine zaman ayırmaları hem evlat sahibi olabilmeleri için birçok politika geliştirdik. Süt izni, doğum izinleri, esnek çalışma modelleri ile birlikte bir kadının annelikle, kariyeri arasında sıkışıp kalmasının önüne geçtik. Yaptığımız çalışmalarla iş gücüne katılım oranını yüzde 33. 8'e çıkarmayı başardık. Hedefimiz 2023 yılında yüzde 41'i yakalamak. Kadınlarımızın güçlü olduğu bir Türkiye'de ancak ailelerin güçlü olabileceğine inanıyoruz. O yüzden bakanlık olarak sloganımız; 'güçlü kadın, güçlü aile, güçlü toplum, güçlü Türkiye' Kadınların gücüne inanıyoruz ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan hemen her konuşmasında her konuşmasında siyasi hayatında en büyük destekçisi olarak kadınlara olan vefa borcunu, şükranlarını ileterek konuşmalarını tamamlar. Sayın Cumhurbaşkanımızın yol arkadaşları olarak biz kadınlar 2023 Türkiye'sine doğru emin adımlarla gideceğiz.
|
2,177 |
Sağlıklı görünen saçlar için doğru şampuan şart
|
Her kadın sağlıklı saçlara sahip olmak ister. Ancak çok az kişi şampuan seçerken saçının özelliklerini göz önünde bulunduruyor. Peki doğru şampuanı nasıl seçeceğiz?
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/saglikli-gorunen-saclar-icin-dogru-sampuan-sart-2800107
|
Her kadın canlı ve dolgun kısacası sağlıklı saçlara sahip olmak ister. Ancak çok az kişi şampuan seçerken saçının özelliklerini göz önünde bulunduruyor. Piyasada birçok farklı amaca uygun şampuan ve saç ürünü bulunuyor. Bu ürünler arasından doğru şampuanı bulabilmeniz için öncelikle saç tipinizi bilmeniz gerek. Unutmayın yanlış seçilmiş bir şampuan saçınıza zarar verebilir. Peki doğru şampuanı nasıl seçeceğiz?
NORMAL SAÇLAR
Normal saça sahipseniz saçınızın yağ ve nem oranını dengeleyici şampuanlar işinizi görecektir. Kışınsa nemlendirici şampuanları tercih edebilirsiniz. Saçlarınızı yıkadıktan sonra 24 saat içinde yağlanma olmuyorsa tercihiniz normal saç tipine uygun şampuanlar olmalı.
YAĞLI SAÇLAR
Bazı kişiler daha fazla sebum yani doğal yağ ürettiği için saçları daha yağlıdır. Yararlı da olsa bu yağın miktarındaki artış saçı kirli gösterir. Eğer sabahtan akşama ağırlaşıp yağlı görünen bir saça sahipseniz tercihiniz sebum dengeleyici ve hacim verici bir şampuan olmalı. Bu şampuanlar aynı zamanda statik elektriği de azaltır. Aman dikkat! Kremli ürünlerden uzak durmanızda yarar var.
KURU VE BOYALI SAÇLAR
Saçlarını boyayan insanların saçları ister istemez daha zayıftır ve nem oranı daha düşüktür. Kullanacağınız nemlendirici özelliği olan şampuanlar saçınıza nem katmanı
|
2,976 |
Üçüncü dozlar için yerli aşı kullanılacak
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, iki doz aşı olan kişilerin 3’üncü doz aşı olması gerekliliği konusunda çalışmaların sürdüğünü belirterek, “Yerli aşımızın üçüncü doz olarak kullanımı değerlendirilmektedir” dedi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/ucuncu-doz-yerli-asi-ile-2784875
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, video konferans yöntemiyle düzenlenen Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısının öncesi ve sonrasında aşılama çalışmalarıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Bakan Koca, üçüncü doz aşı için yerli aşıların kullanımının değerlendirildiğini söyledi.
Koca özetle şunları söyledi:
Uzunca bir süreden beri salgınla mücadele ediyoruz. Bu zor günler artık geride kalıyor. İşlerimize kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Bugün itibarıyla 45 yaşının üzerindeki vatandaşlarımız da aşılanmaya başlıyor. Gelecek pazartesi günü ise 40 yaş üzeri tüm vatandaşlarımız aşı programına dâhil edilecek.
ÜÇÜNCÜ DOZ YERLİ AŞI İLE
Önümüzdeki hafta yerli aşımızda Faz3 insan çalışmaları için gönüllülerimizi aşılayacağız. Türk aşısı son aşamaya geldi. Salgın kontrolünün sürekliliği ve aşıda dışa bağımlılığı bitirecek bu önemli gelişmeyi hep birlikte yaşayacağız. Aşıların belirli süre ile bağışıklık sağladığı ve iki doz aşı olan kişilerin üçüncü doz aşı olması gerekliliği konusunda bilimsel çalışmalar devam ediyor. Hangi aşıların çapraz kullanılabileceği ve yerli aşımızın üçüncü doz olarak kullanımı değerlendirilmektedir.
4.2 milyon doz BioNTech aşısı hafta başında gelecek. Ay sonuna kadar hedef 30 milyon doz aşının Türkiye’ye getirilmesi. Bu arada aile sağlığı merkezlerinde de BioNTech aşısı vurulmaya başladı.
TESTLERDE POZİTİF SAYISI AZALIYOR
Sağlık Bakanlığı verilerinden derlenen bilgilere göre, Türkiye'de 7 Mayıs'ta 251 bin 194 Covid-19 testi yapıldı. Bu testlerden 20 bin 107'si pozitif çıktı. 100 kişiden 8'inin pozitif çıktığını gösteren bu veri, üç gün sonra yüzde 6, 12 Mayıs'ta ise yüzde 5 seviyesine indi. Testlerdeki pozitiflik oranının düşüşü mayıs sonuna kadar sürdü. Veriler 7 Mayıs 2021-7 Haziran 2021 aralığında pozitiflik oranının üçte birden fazla azalarak yüzde 8'den yüzde 2. 5'e düştüğünü ortaya koydu. Verilere göre, 7 Mayıs'ta 3 bin 260 olan ağır hasta sayısı, 10 Mayıs'ta 2 bin 983 oldu. Sağlık Bakanlığı Toplum Bilimleri Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan Sıramız geldiyse aşı olmalıyız dedi.
İlgili Haberler
Üçüncü doz Kovid-19 aşısı gerekebilir
|
571 |
Uzmanlardan çarpıcı uyarı! Belirtileri karıştırmayın! Sonuçları çok ciddi olabilir...
|
Baharın gelmesiyle birlikte alerjilerde de artış görüldü. Çoğu zaman bahar alerjisi ile soğuk algınlığının birbirine karıştırıldığını ifade eden uzmanlar yanlış tedavinin ciddi sonuçlar doğurabileceği konusunda vatandaşları uyardı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/uzmanlardan-carpici-uyari-belirtileri-karistirmayin-sonuclari-cok-ciddi-olabilir-2941569
|
Kayseri Şehir Hastanesi Çocuk İmmünoloji ve Alerji Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Murat Cansever, atmosferde ağaç, çayır, çimen, ot ve tahıllardan yansıyan çok çeşitli polenler bulunduğunu, bunların da alerjik bireylerde şeffaf burun akıntısı, tıkanıklığı, burunda ve gözlerde kaşıntı, kızarma, hapşırık gibi semptomlara sebep olduğunu belirtti.
Cansever, polenlerin martla başlayıp ekim ayına kadar yoğun şekilde bulunduğunu, bu aylarda hastaların şikayetlerinin arttığını, kış aylarında ise rahatladığını ifade etti.
ALERJİ VE GRİBAL ENFEKSİYONLAR SIKLIKLA KARIŞTIRILIYOR
Sıklıkla gribal enfeksiyonlarla bahar alerjisinin aileler tarafından karıştırıldığını belirten Cansever, Çocuk grip oldu sanılıyor, enfeksiyonlara bağlı gribal enfeksiyonmuş gibi tedavi ediliyor. Bunları ayırmanın yolu şöyledir, alerjik hastalarda şeffaf bir burun akıntısıyla birlikte polenlerin geldiği dönemde tetiklenen, uzun süren semptomlar vardır. Gribal semptomlarda ise ateş eşlik eder, halsizlik, üşüme, titreme eşlik edebilir.
Gribal enfeksiyon bir hafta, 10 gün sürer ama alerjik burun iltihabı olan bir çocuk, polenlere maruz kaldığı sürece etkin bir tedavi almazsa sürekli bu şikayetler devam edecektir.
Soğuk algınlığıyla karıştırılırsa gereksiz tedavi maliyetlerine ve gereksiz tedavi yan etkilere yol açar. Ayrıca tedaviden sonuç alınamayacak hale gelinebilir. dedi.
Cansever, bahar alerjisinin çocukların yaşam kalitesini ciddi manada etkileyebildiğini, oyun alışkanlıklarını, arkadaşlık ilişkilerini bozduğunu, ders başarılarını ve uyku kalitelerini düşürebildiğini dile getirdi.
BAHAR ALERJİSİ ASTIMA DÖNÜŞEBİLİR
Bahar alerjisinde tedavi etkinliği kontrol edilmezse astım için de risk oluşturduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Cansever, Semptomlarını durdurduğunuz hasta da astım olabilir.
Ancak bu hastalarda alerji bulgularının yanında aynı zamanda nefes darlığı, göğüste sıkışma, öksürük krizleri, sabaha karşı olan öksürükler, eforla hareketli öksürükler, grip olduğu zaman 10 günden uzun süren öksürükler gibi şikayetlerin olması astım için çağrıştırıcıdır, o açıdan da uyanık olmak lazım. ifadelerini kullandı.
ALERJENDEN KORUNMA YOLLARI
Her bölgenin kendine özgü bitki örtüsü bulunduğunu, alerji tedavilerinde de bunun dikkate alınması gerektiğini belirten Cansever, alerji hastalarına semptom giderici tedavinin yanında burun spreyi, göz damlası gibi ilaçlar verildiğini, hasta bunlara yanıt vermezse, yaşam kalitesi çok bozuluyorsa, okul, iş gücü kaybı oluyorsa aşı tedavisi uygulandığını aktardı.
Bu hastaların tedavisindeki en önemli yöntemin alerjenden korunma olduğunu vurgulayan Cansever İstediğiniz kadar ilaç verin, çocuk ağacın altında piknik yapıyorsa, o polene yoğun bir şekilde maruz kalıyorsa şikayetleri kontrol altına girmeyecektir. Birincil yöntem korunma, polenlerden uzak durma. Gözlük, maskeyle o alanlara çıkabiliriz.
Evimizi, polenlerin daha az yoğun olduğu akşam saatlerinde, yağmurlu saatlerde havalandırmalıyız. Çocuklar dışarıdan geldiği zaman, aile bireyleri dışarıdan geldiği zaman kıyafetleri hemen hızlı bir şekilde çıkarıp saçımızı yıkamalıyız.
Balların içinde ciddi manada polen ekstresi olabiliyor. Bal yedikleri zaman bu çocukların şikayetleri artıyor. Hatta aileleri bazen bize diyorlar ki 'Hocam şikayetleri geçmiyor.' Meğer çocuğa sabah akşam öksürmesin diye bal veriyor, o da öksürüklerini daha da arttırıyor. dedi.
ATMOSFERDE NE VARSA ONA DUYARLI OLURSUNUZ
Bölgesel iklim ve bitki örtüsünün alerjenlere olan etkisine değinen Cansever, sıcak iklimin hakim olduğu Güneydoğu Anadolu gibi bölgelerde küf mantarı ve ev tozu akarı daha az olurken Karadeniz'de ise nem ve rutubetten dolayı bu alerjenlerin pik yapabileceğini ön görebildiklerini belirtti.
Mardin'de bu konuda bir çalışma yaptığını anlatan Cansever, Şehrin atmosferinde hangi polenler olduğu ölçülmüştü daha önce. Ben de bu ölçümle klinikteki karşılaştığımız sonuçlar aynı mı diye araştırdım. O polenlerin solüsyonlarını aldım, alerji şikayeti olan çocuklara test yaptım. Havadaki neyse ciltteki de o çıktı. Atmosferde ne varsa ona duyarlı olursunuz, neye maruz kalırsanız ona alerjiniz gelişir. dedi.
Cansever, alerjik hastalıklarda tek bir nedenin söz konusu olmadığını, genetik altyapıdan doğum şekline, gebelikte geçirilen olaylardan mikro çevreye, kullanılan antibiyotiklere kadar pek çok etkenin bunu tetikleyebileceğini sözlerine ekledi.
İlgili Haberler
Boyunuz kısaysa dikkat! Kalçanızda problem olabilir: 6 santimetre birden
Bilim insanlarından net uyarı! Orucu yanlış tutuyorsunuz
|
897 |
Yüzünüzdeki Yaşlanma Etkilerine Ameliyatsız Yüz Germe İle Savaş Açın
|
Kadın erkek fark etmeksizin hemen hemen herkes yılların yüzüne getirdiği yaşlanmanın negatif etkilerinden mutsuz olmaktadır.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/yuzunuzdeki-yaslanma-etkilerine-ameliyatsiz-yuz-germe-ile-savas-acin-2861455
|
Yüz germe ameliyatları sayesinde hastanın yüz görünümü yaklaşık 10 yaş genç olacak hale getirilebilirken, bazı hastalar genel anestezi almaktan ve ameliyat olmaktan korkmaktadırlar. İşte yılların yüze getirdiği sarkma, deformasyon ve kırışıklık gibi negatif etkilerinden kişiyi ameliyat olmadan kurtaran, daha genç ve daha canlı bir yüz görünümü vaat eden işlemlere ameliyatsız yüz germe işlemleri denmektedir. Peki bu ameliyatsız yüz germe işlemleri nelerdir? Uygulamaları ve etkileri nasıldır? Bunlar ve daha pek çok soruyu Quartz Klinik Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanları sizler için yanıtladı.
Ameliyatsız yüz germe işlemleri nelerdir?
Ameliyatsız yüz germe işlemlerinin başında Thermage CPt ve Ulthera gelmektedir. Her iki işlem de tek bir seans uygulanan ve cilt altına enerji göndererek cilt altı dokudaki kolajen üretimini destekleyen, bu sayede de daha sıkı ve elastikiyeti artmış bir cilt sunan işlemlerdir. Cildin yüzeyine herhangi bir hasar vermezler. Yalnızca cildin derin katmanlarına etki ederek cilt kalitesini ve görünümünü iyileştirmeyi hedeflerler. Birbirlerinden farkı ise Thermage CPt radyo frekans dalgaları ile etki mekanizmasını aktive ederken, Ulthera ise ses dalgaları sayesinde cildin sıkılaşmasını sağlar. Uygulamaların nihai sonuçlarını görmek için ise 3-5 ay arasında bir süre gerekmektedir. Bu süre içerisinde cilt altındaki kolajen üretimi artıp ciltte sıkılaşma ve kırışıklıklarda azalma görülmektedir. Ameliyatsız yüz germe uygulaması yaptırmak isteyen hastalara hangi işlemin uygulanacağına hastanın cilt yapısına, elastikiyetine, cilt altı dokusuna, sarkma ve deformasyon miktarına göre konsültasyon muayenesi sonrasında estetik ve plastik cerrah karar vermektedir.
Thermage CPT nedir?
Tek seans uygulanmasıyla bile yıllarca etki edecek bir mekanizmayı canlandırmaya yarayan ameliyatsız yüz germe işlemi olan Thermage CPT, radyo frekans dalgaları aracılığıyla cilt altı dokusunda kolajen üretimini destekler. Bu sayede göz çevresi ve kaz ayağı kırışıklıklarından, ağız kenarındaki sarkma ve ince çizgilere kadar yaşlanmanın pek çok negatif etkisine karşı çözüm sunmaktadır. Hastalar, her mevsim rahatlıkla yapılabilen bu uygulama sayesinde yüzlerindeki sarkma, deformasyon ve kırışıklıklardan çok kısa bir süre içerisinde kurtulurken, uygulamanın üzerinden 4-6 ay geçmesiyle beraber hayalini kurdukları pürüzsüz, canlı ve gergin cilt görünümüne kavuşmaktadırlar.
Thermage CPT uygulaması nasıl yapılır?
FDA onaylı Thermage CPT uygulaması, özel başlığı ile deri altına yaklaşık olarak 45-60 dakika arası bir süre boyunca radyo frekans enerjileri gönderilerek yapılmaktadır. Bu gönderilen radyo frekans dalgaları aracılığıyla seans bitiminden itibaren cildin alt katmanlarında kolajen üretimi başlatılmış olur. Özel başlığı sayesinde göz kapağı, göz çevresi ve yüz bölgesi gibi vücudun en hassas noktalarından, karın, kol ve popo gibi bölgelerine kadar birçok bölgeye uygulama yapılabilmesine imkan sunmaktadır.
Uygulama esnasında hastalar hafif bir ağrı ya da acı hissedebilirler. Ancak bu hafif ağrı hissi uygulamanın etki ettiğinin bir göstergesidir ve anestezi uygulanmasına gerek olacak seviyede bir ağrı değildir. İşlem bittiği andan itibaren ise herhangi bir ağrı ya da acı hissi kalmamaktadır.
Thermage CPT uygulamasının etkileri kalıcı mıdır?
Cerrahi olmayan Thermage CPT yüz germe işlemi sayesinde iz ve iyileşme süreci yaşanmadan hastaların yüzünde genç ve canlı bir görünüm sağlanmaktadır. Cilt altı dokusuna gönderilen RF dalgaları sayesinde kolajen üretiminin teşvik edilmeye başlanmasıyla beraber uygulamanın ardından ilk 3 ay içerisinde fark edilir seviyede ciltteki kırışıklıklarda açılma, cilt elastikiyetinde artış, yüzdeki sarkık ve deforme olmuş görünümün azalması ve yüz derisinde yukarıya doğru toparlanma olmaktadır. Hastanın genetik faktörlerine, yaşam şekline, uyku düzenine, sigara ve alkol tüketim alışkanlığına ve daha pek çok unsura bağlı olarak kişiden kişiye değişmekle beraber Thermage uygulamasının etkileri yaklaşık olarak 2-4 sene arasında devam etmektedir.
Ulthera nedir?
Ulthera, cerrahi bir işlem olmadan hastanın yüz bölgesinde gençleşme ve dinamik bir görünüm sağlayan yüz germe işlemlerinden bir diğeridir. Yüz askılama uygulaması olarak da bilinmektedir. Hastayı mutsuz eden kırışıklık ve sarkmaları giderirken, özel başlığı sayesinde konforlu ve tahrişsiz bir uygulama deneyimi sunar. Seans esnasında mikro odaklı ultrason dalgaları hassas ısı ayarlamasıyla beraber cilt altı dokusunu uyararak kolajen üretimini ve vücudun kendini onarma sürecini başlatır. Bu sayede deri altında onarım gerçekleştikçe, lifting etkisi yapılmış canlı yüz görünümü ortaya çıkar.
Ulthera uygulaması nasıl yapılır?
Uygulama esnasında Ulthera başlığı hafifçe cilde değdirilir. Bu sayede cildin alt katmanları incelenir. Ardından cihaz başlığı ile cildin 3 mm ve 4. 5 mm altına odaklanan termal hasarlar kontrollü bir şekilde oluşturulur. Cilt altına mikro hasarlar verilmesi sonucunda vücut kendini yenileme mekanizmasını aktive eder ve kolajen üretimini arttırır. Bu mikro hasarlar verilirken cilt yüzeyinde herhangi bir hasara ya da tahrişe sebep olmaz. Zaman içerisinde ciltte sıkılaşma ve yüzdeki lifting etkisi ortaya çıkmaktadır.
Hastalar uygulama esnasında tıpkı Thermage CPT uygulamasında olduğu gibi kolaylıkla tolere edilebilecek düzeyde hafif bir ağrı ya da acı hissedebilirler. Ancak uygulama biter bitmez bu rahatsızlık hissi sona ermektedir.
Ulthera uygulamasının etkileri kalıcı mıdır?
Uygulamanın ardından cildin yenilenme süreci hemen başlamaktadır. Maksimum fayda ise uygulamanın üzerinden 3 ay geçmesiyle beraber ortaya çıkar. İşlemin yüz bölgesinde sağladığı gergin ve canlı görünüm ise yaklaşık 6-12 ay kadar bir süre boyunca devam eder. Etkilerinin geçmesiyle beraber işlemin tekrarında herhangi bir sakınca yoktur.
Ameliyatsız yüz germe işlemleri ile yüz germe ameliyatı arasındaki fark nedir?
Ameliyatsız yüz germe işlemleri cilt altı dokusuna gönderilen enerjiler aracılığıyla kolajen üretimini ve dolaylı olarak da ciltte gençleşme etkisini sağlamaktadırlar. Cerrahi bir uygulama ve anestezi gerektirmeyen bu işlemlerin etkileri ise kısa sürelidir. Yüz germe ameliyatları ise genel anestezi altında yapılan ve kişiyi yaklaşık 10 yaş kadar genç gösterebilen, etkilerinin ise çok daha uzun süreli olduğu ameliyatlardır. Yüz germe ameliyatları esnasında yüzün çeşitli bölgelerinde minik kesiler açılıp bu kesiler aracılığıyla ciltte germe ve deri fazlalığının toparlanması sağlanırken, ameliyatsız yüz germe işlemlerinde herhangi bir kesi, dikiş ve dolayısıyla da iz olmamaktadır. Tüm bunlara ek olarak etki mekanizmaları, iyileşme süreçleri ve kalıcılıkları farklı olan bu yöntemlerin fiyatları da birbirlerinden farklıdır. Ameliyatsız yüz germe işlemleri, yüz germe ameliyatlarına nazaran çok daha ulaşılabilirlerdir.
Ameliyatsız yüz germe uygulamalarının fiyatları nedir?
Ameliyatsız yüz germe uygulamaları Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Leyla Arvas tarafından yapılmaktadır. Sağlık Bakanlığı onaylı merkezlerin haber ve internet sitelerinde fiyat belirtmeleri yasal değildir. Aynı zamanda yapılacak olan işleme, uygulama bölgesine, hastanın ihtiyacına ve doktorun tecrübesine göre işlemlerin fiyatları da değişmektedir. Yüzündeki sarkıklık ve deformasyondan rahatsız olan; ancak cerrahi bir işlem olan yüz germe ameliyatına alternatif olarak daha kısa sürede uygulanıp uzun iyileşme süreçleri yaşamadan istediği gergin ve canlı yüz görünümüne kavuşmak isteyen hastalarımız Quartz Klinik 0212 241 46 24 numaralı hattımızdan bize ulaşarak randevu ve bilgi alabilirler.
Kaynak: https://www.quartzclinique.com
|
4,175 |
Covid-19 tedavisinde immun plazma tedavisi bilimsel olarak da doğrulandı
|
Dünyayı kasıp kavuran korona virüs salgınına karşı sonra Türkiye’de ilk kez Malatya’da uygulanmaya başlanan immun plazma tedavisi artık tüm ülkede uygulanıyor. İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay, şuana kadar Malatya ve buradan gönderilen plazmalar ile 500’den fazla hastaya immun plazma uygulandığını söyledi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/covid-19-tedavisinde-immun-plazma-tedavisi-bilimsel-olarak-da-dogrulandi-2742466
|
Yeni tip korona virüs (Covid-19) salgınına karşı geçtiğimiz Nisan ayında Çin’den sonra ilk kez Malatya’da İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi’nde gerçekleştirilen immun plazma tedavisi olumlu sonuçlar vermeye devam ediyor.
Covid-19’u atlatan bir hastadan alınan immun plazmanın entübe olan 56 yaşındaki hastayı sağlığına kavuşturması ile başlanılan süreç, korona virüs tedavisi içinde umut oldu. Sağlık Bakanlığı’nın da onay vermesi ile Kızılay tarafından toplanan immun plazmalar artık Türkiye’nin birçok bölgesinde virüse karşı uygulanan tedavide önemli bir rol oynuyor.
İmmun plazma tedavisinin ilk olarak başarıyla uygulanmaya başlanıldığı İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi’nde halen kullanılan yöntemle, birçok hasta şifa buluyor. İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay, ilk kez yoğun bakımda entübe olan bir hastaya uyguladıkları bu tedavi ile başarılı bir sonuç aldıklarını dile getirdi. Sonrasında immun plazmanın tüm büyük hastane ve üniversite hastanelerinde de Covid-19 virüsüne karşı tedavinin bir parçası olarak uygulandığını ifade eden Kızılay, “Kızılay Türkiye genelinde plazmaları topluyor, bizde hastane olarak immun plazma tedavisini Nisan ayının başından bugüne kadar sürdürüyoruz.” dedi.
Hastanelerinde yer alan Aferez Merkezlerinin Türkiye’nin en büyük merkezi olduğunu da vurgulayan Kızılay, “İmmun plazmada şimdiye kadar 500’ü geçtik. Bir kısmını kendi hastanelerimizde bir kısmını talep olan hastanelere gönderdik. Bir kısmını Kızılay aracılığı ile bir kısmını da kendi hastanemiz ile karşı hastanenin resmi talebine karşılık gönderdik. Şimdiye kadar immun plazma Covid-19’a karşı önemli ölçüde tedaviye katkı oldu” ifadelerine yer verdi.
Türkiye’de immun plazma verilerine bakıldığında plazma verilen ve verilmeyen 2 bin hastanın sonuçlarının ele alındığında Covid-19 tedavisinde bu yöntemin faydalı tedavi metotları olarak bilimsel kayda geçtiğini dile getirdi.
Bundan sonraki süreçte immun plazmanın tedavi yöntemi olarak kullanacaklarını ifade eden Kızılay, “Yalnız şöyle bir düşünce değişikli oldu. En başlarda hastalarda hep en son tedavi olarak kullanılıyordu plazma. Yoğun bakımdaki tüm tedaviler uygulanmış ve durumu değişmemiş hasta gurubuna immun plazma veriliyordu. Ancak şuanda yoğun bakıma girmeden önce tedavi verilirse daha iyi sonuçları alıyoruz, bunu gözlemledik. Ama artık sadece gözlemler değilim bilimsel çalışmalar, klinik çalışmalar verilerine de dayanarak immun plazmanın bir tedavi yöntemi olarak diğer tedavilerin bir parçası olarak kullanılabileceği bilimsel olarak da bildirildi” dedi.
Şu anda immun plazma bağışın yetersiz seviyede olduğunu dile getiren Rektör Kızılay, daha çok bağış yapılması gerektiğini ifade etti. Korona virüsü yenmiş vatandaşlara seslenen Kızılay, “Covid-19’u geçirmiş tümüyle iyileşmiş ve üzerinden 2 hafta geçmiş hastalarımız plazma bağışı yapmaya davet ediyorum. Bizlere ya da Kızılaya başvururlarsa gerekli işlemler başlatılacaktır.” İfadelerine yer verdi.
Plazma bağışının tedavi için yetersiz olduğunu ifade eden Kızılay, “Daha çok immun plazmaya ihtiyacımız ülke olarak var. Burada vurgulamak istediğim bağışçılarımız bu konuyu ciddi olarak tekrar düşünerek muhakkak bağış yapmasıdır” diye konuştu.
|
7,512 |
112 Acil'in kara kış mesaisi
|
Kara kışın yüzünü gösterdiği illerde Sağlık Bakanlığının kar üstünde de gidebilen ambulansları can kurtarıyor
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/112-acilin-kara-kis-mesaisi-48561
|
Kara kışın yüzünü gösterdiği illerde Sağlık Bakanlığının kar üstünde de gidebilen ambulansları can kurtarıyor. Kar yağışının yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu'daki iller başta olmak üzere Türkiye genelinde 293 kar paletli, 20 de kar küreyen ambulansı hazır bekletiliyor. AA muhabirinin Sağlık Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. Osman Arıkan Nacar'dan aldığı bilgiye göre, yoğun kar yağışı nedeniyle ulaşımda güçlük çekilen yerlerde hastaların mağduriyet yaşamaması için 112 acil istasyonları alarma geçirildi. Kışın daha ağır geçtiği Doğu ve Güneydoğu'daki iller başta olmak üzere kar yağışı görülen yerlerde 4x4 kar paletli ve kar küreyen snow track ambulanslar hazır bekletiliyor. 4x4 kar paletli ambulanslardan Batman'da 2, Şırnak'ta 4, Ardahan, Iğdır, Kayseri ve Afyonkarahisar'da 5'er, Muş, Bitlis, Bolu ve Ağrı'da 7'şer, Ordu, Rize, Siirt, Gümüşhane, Malatya, Kahramanmaraş, Bursa ve Ankara'da 6'şar, Hakkari, Kars, Artvin ve Bingöl'de 8'er, Erzurum'da 10, Van'da 12 olmak üzere Türkiye genelinde 293 tane bulunuyor. Sağlık Bakanlığının ayrıca Ağrı, Artvin, Bingöl, Bitlis, Erzincan, Giresun, Gümüşhane, Hakkari, Kars, Kahramanmaraş, Muş, Rize, Siirt, Sivas, Tunceli ve Ardahan'da birer, Van ve Erzurum'da 2'şer olmak üzere toplam 20 de kar küreyen Snow track ambulansı göreve hazır bekletiliyor.
4 bine yakın hastanın hayatı kurtuldu
Bakanlığın 4x4 kar paletli ambulanslarıyla 2014'ün son üç ayında toplam 3 bin 843 hasta taşındı. Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde vatandaşın hizmetine sunulan 4x4 ambulanslara takılan kar paletler sayesinde enfeksiyon, zehirlenme, travma, nörolojik, kalp-damar ve yenidoğan gibi çeşitli vakalar hayata tutundu. Kaynak: AA
|
2,138 |
Bilim Kurulu Üyesi Özlü: Pandemi bitecek gibi görünmüyor
|
Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, tüm dünyayı ve Türkiye’yi etkileyen koronavirüs vakalarının pek bitecekmiş gibi gözükmediğini belirtti.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bilim-kurulu-uyesi-ozlu-pandemi-bitecek-gibi-gorunmuyor-2800807
|
Dünyanın koronavirüs ile mücadelesi devam ediyor. Koronavirüse karşı gerçekleştirilen aşı ile aşılama çalışmaları devam ederken dünyada aşılama beklenen seviyenin altında. Yakın zamanda pandemiyi bitirecek unsuru ufukta görünmediğini kaydeden Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, ““Eğer aşılanmayı hızlı bir şekilde yapabilirsek, ağır hastalığı ve ölümü önleyebilirsek, bunu grip gibi sıradan mevsimsel bir hastalık haline getirebilirsek, o zaman tekrar hayatımıza normale dönebiliriz” dedi.
“VİRÜSLE YAŞAMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
“Gençler bu hastalığı hafif atlatsa da çevrelerindeki büyüklerine aile büyüklerine yakınlarına bulaştırabiliyorlar ve onlar bunu atlatamayabiliyor diyen Özlü Dolayısıyla sevdiklerinizin, yakınlarınızın sizin yüzünüzden hasta olması hastanede yoğun bakımda yatması ya da ölmesi çok büyük vicdan sorumluluğu. O açıdan çok dikkat etmekte yarar var. Salgın aslında bir yere gitmiyor duruyor yani devam ediyor, giderek süreğen bir hale geliyor. İki yıla yakın zamandır kat ettiğimiz mesafeye bakarsak, zaman zaman dalgalanmalar olmakla birlikte virüsle yaşamaya devam ettiğimizi görüyoruz. Artık virüs her yerde var dünyanın her yerinde var ve olmaya da devam edecek gibi görünüyor. Yakın zamanda bunu durduracak bu pandemiyi bitirecek bir şeyi ben ufukta göremiyorum. Aşılanmalar çok yarar sağladı şu açıdan, ağır vakalar azaldı. Dünyada ölümler henüz daha istenilen düzeyde önlenebilmiş değil. Aşılanma da dünyada çok iyi gitmiyor. Eğer aşılanmayı hızlı bir şekilde yapabilirsek, ağır hastalığı ve ölümü önleyebilirsek, bunu grip gibi sıradan mevsimsel bir hastalık haline getirebilirsek, o zaman tekrar hayatımıza normale dönebiliriz. Çok kısa zamanda bu noktaya ulaşabileceğimizi düşünmüyorum virüsle yaşamaya devam edeceğiz. Hem virüs olacak hem de biz tedbirimizi alacağız. Hayatımızı kesintiye uğramadan yasaklar kısıtlamalar olmadan devam ettirmeye çalışacağız” şeklinde konuştu.
İlgili Haberler
Başarı oranı açıklandı! Pfizer'dan koronavirüs hapı müjdesi
Fransa'da çifte kabus: Bir yanda koronavirüs, şimdi de kuş gribi
Son dakika! 6 Kasım koronavirüs tablosu: Vaka sayısında düşüş var
|
1,895 |
Diş ağrısı sanıp 6 dişini çektirdi, gerçek başka çıktı! 18 yıldır 'delirten hastalık'la mücadele ediyor
|
Bitlis'te Mehmet Salim Koçak, ağrılarının dişlerinden kaynaklandığını düşünerek farklı zamanlarda, aslında sapasağlam olan 6 dişini çektirdi. Ancak ağrıları bir türlü azalmayan adamın hastalığının diş ağrısıyla bir ilgisinin olmadığı ortaya çıktı. 18 yıldır halk arasında 'delirten hastalık' olarak bilinen trigeminal nevralji ile mücadele eden Koçak, nihayet sağlığına kavuştu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/dis-agrisi-sanip-6-disini-cektirdi-gercek-bambaska-cikti-2806404
|
Halk arasında 'delirten hastalık' olarak bilinen ve genellikle diş ağrısıyla karıştırılan trigeminal nevralji, 18 yıldır Mehmet Salim Kolçak'a rahat vermedi. Yaşlı adamın 6 sağlam dişini çektirmesine sebep olan ağrıları, bir şey yiyip içmeye bile engel olurken hayat kalitesini de epeyce düşürüyor.
AĞZINDA VE YÜZÜNDEKİ AĞRI DİŞLERİNDEN ETTİ
Bitlis'in Adilcevaz ilçesinde yaşayan 65 yaşındaki Mehmet Selim Koçak, 18 yıldır yüzünde ve ağzında hissettiği şiddetli ağrıyı diş ağrısı sanarak, yıllar boyunca defalarca hastanelere ve doktorlara gitti. Yemek yerken, su içerken bile zorlanan Koçak, dişlerinde bir rahatsızlık olduğunu düşünerek değişik zamanlarda tam 6 dişini çektirdi. Ağrıları geçmeyen Mehmet Selim Koçak, daha sonra Medicana International İzmir Hastanesi'ne başvurdu. Yapılan kontrol ve tetkiklerde, 6 dişini çektiren Mehmet Selim Koçak'ın 'delirten hastalık' olarak bilinen trigeminal nevralji ile mücadele ettiği anlaşıldı. 18 yıldır ağrılarından kurtulamayan hasta, Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Şenoğlu ve Doç. Dr. Özhan Merzuk Uçkun tarafından ameliyata alındı ve operasyon sonrası sağlığına kavuştu.
18 yıldır ağrıalrıyla mücadele eden Koçak, şimdi sağlığına kavuşmanın mutluluğunu yaşıyor.
YÜZ BİNDE 5 İNSANDA GÖRÜLÜYOR
Operasyonu gerçekleştiren hekimlerden Doç. Dr. Özhan Merzuk Uçkun, hastalık ve tedavi hakkında açıklama yaptı. Doç. Dr. Uçkun, Bu hastalık, beyincikte bulunan bir damarın yüze giden sinire baskı yapmasıyla ortaya çıkıyor. Biz ilk olarak kendisine ilaç tedavisi uyguladık. İlk gün 200 miligram ilaç verdiğimiz hastanın dozunu bin 200 miligrama kadar çıkarttık. Daha sonra da enjeksiyon tedavisi uygulayarak yüzü uyuşturuldu. Daha sonra da cerrahi operasyon uygulayıp sinir ile damar arasına operasyon gerçekleştirdik. Hastanın 2. gün ağrıları dinmeye başladı. Bu hastalık yüz binde 5 insanda görülmekte. Operasyon ile yüzde 95 oranında başarı şansı bulunmakta. Bu hastalığın tedavisinde ilaç tedavisi ve ardından cerrahi operasyon, altın standarttır. Beyinciğe ve beyin sapına zarar vermeden, temiz bir şekilde ve yeni yöntemlerle hastamızı tedavi ettik. Hastamızın yüzünün sağ tarafındaki sinir etkilendiği için; yemek yiyemiyor, diş fırçalayamıyor, yüzünü yıkayamıyor hatta cep telefonu ile bile konuşamıyor. Yüzünde korkunç ağrılarının bulunduğunu söylemişti. Bu yüzden de hastamızın yaşam konforu oldukça düşmüştü. Bu hastalık halk arasında 'delirten hastalık' olarak da biliniyor. 18 yıldır bu hastalığı çeken Mehmet bey, ilk etki gösteren dişlerinde bir rahatsızlık olduğunu düşünmüş. Bu yüzden de belli zamanlarda diş doktoruna giderek sağ üst taraftaki 6 dişini çektirmiş fakat şikayetleri geçmemiş dedi.
Diş ağrısı sanıp 6 dişini çektirdi, gerçek bambaşka çıktı
Bitlis'te Mehmet Salim Koçak, ağrılarının dişlerinden kaynaklandığını düşünerek farklı zamanlarda, aslında sapasağlam olan 6 dişini çektirdi. Ancak ağrıları bir türlü azalmayan adamın hastalığının diş ağrısıyla bir ilgisinin olmadığı ortaya çıktı. 18 yıldır halk arasında 'delirten hastalık' olarak bilinen trigeminal nevralji ile mücadele eden Koçak, nihayet sağlığına kavuştu.
6 DİŞİMİ AĞRILARIM YÜZÜNDEN ÇEKTİRDİM
Ağrılarını diş ağrısı kaynaklı sanıp 6 sağlam dişini çektirdiğini söyleyen Hasta Mehmet Selim Koçak, 18 yıl önce ağrılarım yüzünden ilk doktora gittiğimde, dişlerimden dolayı ağrılarımın olduğunu söylediler. İlk olarak 2 dişimi çektirdim ve Erzurum'da başka bir doktora gittim. O da bana dişlerimden kaynaklı bir sorun olmadığını söyleyerek bir ilaç verdi ve o ilaç ağrılarımı dindirdi. Bir müddet sonra ağrılarım yeniden nüksetti. Sonra ilacın dozajını yükselttim; ama başka bir doktorun yine dişlerim kaynaklı bir sorun olduğunu söylemesi üzerine yine gittim dişlerimi çektirdim. Toplam 6 tane sapasağlam dişimi, ağrılarım yüzünden çektirdim diye konuştu.
İLK İŞ MEMLEKETİMDE BÜRYAN YİYECEĞİM
Ameliyattan sonra dünyaya yeniden gelmiş gibi hissettiğini söyleyen Koçak, çektirdiği dişlerini yeniden yaptırdıktan sonra ilk iş olarak memleketi Bitlis'te büryan yiyeceğini söyledi. Koçak, Elimi yüzüme süremiyordum, tıraş olamıyordum, dişlerimi yıkayamıyordum, su bile içemiyordum. Her 3 dakikada bir ağrı nöbetlerim oluyordu. Ağrılarım yüzünden 6 gün ağzıma ne yiyecek ne de su koyamıyordum. Burada ameliyat olduktan sonra, 2 gündür tıraşımı da oldum, dişlerimi yıkadım. Bu ağrıları 18 yıldır çekiyordum; dünyaya yeniden gelmiş gibiyim. Sabah kahvaltımı yaptım, öğle yemeğimi de yiyeceğim. Türkiye'de gitmediğim hastane, şehir kalmadı. Ben neden bu kadar geç kalmışım diye kendime kızıyorum. Şimdi ne yemek varsa hepsini yiyeceğim. Çayı, ekmeği, bisküviyi. Hepsini yiyip içmeyi özledim. Şimdi taburcu olduktan sonra dişlerimi yeniden yaptırıp ilk iş olarak memleketim Bitlis'te Büryan yiyeceğim dedi.
İlgili Haberler
Kritik hastaların akciğerini onardı: Yerli ilaç Covid-19'u bitirecek
Her üç kişiden biri bu hastalıktan ölüyor, Kovid de tetikledi
ALS hastalığına Japon bilim insanları çare buldu
|
5,760 |
Bebeklerin genetiğini değiştirdi! Dünyadan tepkiler yağdı
|
Tüp bebek tedavisi gören 7 çifte ait embriyoların DNA'larında değişiklik yaptığı iddiasıyla gündeme gelen Çinli bilim insanı Hı Cienkui'nin görev yaptığı üniversitenin konuk evinde gözetim altında tutulduğu belirtildi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bebeklerin-genetigini-degistirdi-dunyadan-tepkiler-yagdi-2623606
|
Çin'de, tüp bebek tedavisi gören 7 çifte ait embriyoların DNA'larında gen düzenleme yöntemiyle değişiklik yaptığını ve genleriyle oynanmış ilk ikiz kız bebeklerin geçen ay dünyaya geldiğini ileri süren araştırmacı Hı Cienkui'in, görev yaptığı üniversitenin konuk evinde gözetim altında tutulduğu ifade edildi.
New York Times'ın haberine göre, bebeklerin genetiğini değiştirdiği iddialarıyla gündeme gelen Çinli bilim insanı Hı Cienkui, görev yaptığı Güney Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin (SUST) kampüsünde yer alan ve misafirhane olarak kullanılan 4 katlı apartmanda, polis, üniversite ya da başka bir resmi kurumla ilişkili olup olmadığı bilinmeyen koruma görevlilerinin gözetimi altında bulunuyor.
Hı, kasım ayı sonunda Hong Kong Özel İdari Bölgesi'nde gerçekleştirilen İnsan Genomunun Düzenlemesi İkinci Uluslararası Zirvesinde açıkladığı çalışmasının ardından ilk kez misafirhanenin yüksek demirlerle çevrili balkonunda görüntülendi.
Habere göre meslektaşı Li Çaoyü, görüntülerdeki kişinin Hı olduğunu doğrularken, misafirhanenin bir çalışanı da odada kalan kişinin Dr. Hı olduğunu söyledi ancak ayrıntılı bilgi vermedi.
Hı'nın zirveden sonra herhangi bir yerde görülmediği ve nerede olduğunun bilinmediği belirtilmişti. Hı'nın gözetim altında tutulmak üzere Şıncın kentine götürüldüğü ve SUST kampüsünde ev hapsinde tutuluyor olabileceği ileri sürülmüştü.
İDDİALARI ORTALIĞI KARIŞTIRDI
Çin'in Guangdong eyaletinin Şıncın kentindeki üniversitede görevli bilim insanı Hı Cienkui, 26 Kasım'da gerçekleştirilen zirvede, tüp bebek tedavisi gören 7 çifte ait embriyoların DNA'larında gen düzenleme yöntemiyle değişiklik yaptığını, genleriyle oynanmış ilk ikiz kız bebeklerin geçen ay dünyaya geldiğini iddia etmişti.
Hı, bastırılmış düşük seviyede HIV enfeksiyonu taşıyan babalardan alınan örneklerin HIV olasılığından temizlendiğini ve bu örneklerin laboratuvar ortamında yumurtayla bir araya getirilerek embriyo oluşturulduğunu savunmuş, bundan sonraki aşamada da gen düzenleme yönteminin devreye sokulduğunu ileri sürmüştü.
İnsan genetiği üzerinde deney yapmanın yasak olduğunu bilmesine rağmen böyle bir çalışma yürüttüğünü dile getiren Hı Cienkui, deneklerin çalışmaya gönüllü katıldığını belirtmişti.
Çinli bilim insanı, çalışması öncülüğünde birçok kişinin hastalıklardan kurtulabileceğini, AIDS hastalığına neden olan HIV virüsünün çok sayıda kişiye bulaşmasının engellenebileceğini savunarak, çalışmasından gurur duyduğunu söylemişti.
Çin Bilim ve Teknoloji Bakanı Şü Nanping, 29 Kasım'da devlet televizyonu CCTV'ye yaptığı açıklamada, bu ay başında doğan ikiz kız bebeklerin genetiğinin değiştirilmesine yardımcı olduğu iddia edilen araştırma laboratuvarının faaliyetlerinin askıya alındığını bildirmişti.
Bakanlığın insan genetiğinde değişiklik yapılmasına kesinlikle karşı olduğunu belirten Şü, ekibin eylemlerinin yasa dışı ve kabul edilmez olduğunu, bu konuda soruşturma başlatılması talimatı verdiğini ifade etmişti.
Genetiği değiştirilen bebeklerin nerede bulunduğu ve ailelerinin kimler olduğu belirsizliğini koruyor.
BİLİM DÜNYASINDAN TEPKİ
Genetik değişiklik iddiası bilim dünyasında tepkilere yol açmıştı. Hı'nın görev yaptığı SUST'tan yapılan açıklamada, söz konusu çalışmanın şoke edici olduğu, akademik etik ve normları ciddi şekilde ihlal ettiği belirtilmişti.
Çin Ulusal Sağlık Komisyonu iddialarla ilgili olarak 27 Kasım'da soruşturma başlatmıştı. Komisyondan yapılan açıklamada, Guangdong Eyalet Sağlık Komisyonu yetkililerinin bir an önce soruşturma başlatmasını talep ediyoruz. ifadesi kullanılmıştı.
Dünya Sağlık Örgütünden (DSÖ) yapılan açıklamada da gen düzenlemelerini araştırmak amacıyla bir heyet oluşturulacağı bildirilmişti. DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom, açık kılavuz ilkeler olmadan gen düzenlemesi yapılamayacağına dikkati çekerek, etik ve sosyal güvenlik konularını kapsayan standart ve kılavuzların belirlenmesi için DSÖ'nün uzmanların yer aldığı bir heyet oluşturmaya karar verildiğini kaydetmişti.
Çin hükümetinin 2003'te çıkardığı düzenlemeye göre insan embriyosu üzerinde sadece araştırma amaçlı deney yapılabiliyor ve bu embriyoların büyüme süresi 14 günü geçemiyor.
|
1,298 |
DSÖ, maymun çiçeği varyantlarına yeni isim verdi
|
İlk kez 1958 yılında Afrika'daki maymun kolonilerinde görülen ve 2022 yılında yayılıp birçok ülkede yeniden rastlanan maymun çiçeği virüsüyle ilgili Dünya Sağlık Örgütü'nden (DSÖ) dikkat çeken bir hamle geldi. Dünya geneline yayılan bir virüsün mutasyonlarına ülke adı verilmemesi gerektiğini savunan DSÖ, virüsün varyantlarına yeni isim verdi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/dso-maymun-cicegi-varyantlarina-yeni-isim-verdi-2842564
|
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), maymun çiçeği virüsünün varyantlarının ismini değiştirme kararı aldı.
DSÖ'den yapılan yazılı açıklamada, ismini 1958'de alan maymun çiçeğinin varyantlarının, virüsün yayıldığı bölgelere göre isimlendirildiği ve DSÖ uzmanlarının, dünya genelinde yayılan bir virüsün varyantlarına ülke ismi verilmemesi gerektiğine dair fikir birliğine vardığı bildirildi.
YENİ İSİM TEKLİFİ
Bu kapsamda maymun çiçeği türlerinin Roma rakamlarıyla sınıflandırılacağı, Kongo türünün Tür I ve Batı Afrika türünün ise Tür II olarak değiştirildiği kaydedildi.
Maymun çiçeği virüsünün mevcut isminin değiştirilmesi için de sürecin başlatıldığı, bu kapsamda virüsün yeni ismine dair tekliflerin, DSÖ'ye bağlı Uluslararası Sınıflandırma Ailesi (FIC) internet sitesine (icd.who.int/dev11) sunulabileceği bilgisi paylaşıldı.
İlgili Haberler
Vakalar arttıkça maymunlar öldürülüyor! Bilim insanlarından maymun çiçeği virüsü çağrısı: Adı değiştirilsin
Maymun çiçeği virüsünde kötü senaryo: Çok geç kalmış olabiliriz
Açıklamada, bundan sonra virüsler isimlendirilirken kültürel, sosyal, ulusal, bölgesel ve etnik alınganlık içerecek adların verilmemesi gerektiğine dikkat çekildi.
DSÖ'nün verilerine göre, şimdiye kadar 89 ülkede 27 bin 814 maymun çiçeği vakası görülürken, 11 kişi yaşamını yitirdi.
|
524 |
Bilim insanları uyarıyor! Düzensiz beslenmenin bilinmeyen bir zararı daha ortaya çıktı...
|
İşlenmiş gıdalar, düzensiz beslenmenin hem bedene hem de psikolojiye zararı olduğu ortaya çıktı. 12 kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre; düzensiz beslenen insanın bağırsak sisteminin bozulduğu ve bununda psikolojik soruna yol açtığı ortaya çıktı. Araştırmalar, rafine gıdalar, yağlı ve kızartılmış besinlerin ruh sağlığını etkilediğini ve düzensiz beslenmenin depresyonu tetiklediğini dile getirdi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bilim-insanlari-uyariyor-duzensiz-beslenmenin-bilinmeyen-bir-zarari-daha-ortaya-cikti-2891729
|
Yapılan araştırmalar, mutluluk hormonu olan serotoninin yüzde 90’ından fazlasının sağlıklı bir bağırsakta mevcut olduğunu, sağlıksız beslenmeyle bu hormon oranının düşmesiyle depresyon riskinin arttığını ortaya koydu. Bağırsak problemleri kişinin hem bedenini hem de ruhsal sağlığını tetikler.
DÜZENSİZ BESLENMENİN BİR ZARARI DAHA ORTAYA ÇIKTI
CNN Türk'te yer alan habere göre; Dünya Sağlık Örgütü’nün paylaştığı verilere göre, küresel nüfusun yüzde 3. 8’i depresyonla mücadele ediyor. Depresyonu tetikleyen durumlardan birinin de bağırsak sağlığının önemi vurgulandı. Düzensiz beslenmenin bağırsak sağlığını bozduğunu ve bu durumun psikolojik sorunu da tetiklediği gözlemlendi. Sağlıklı bir bağırsakta mevcut olan mutluluk hormonu olan serotoninin azalması ruhsal soruna yol açar.
Bağırsaklar, sağlıklı ruhun temelini oluşturur
Araştırmalarda, mutluluk hormonu olan serotoninin yüzde 90’ından fazlasının sağlıklı bir bağırsakta mevcut olduğu, kontrolsüz tüketilen sağlıksız besinlerin de bağırsaktaki iyi huylu organizmaları olumsuz etkilediği ortaya çıktı. Bağırsaklardaki psikobiyotikler, zihni olumlu yönde etkileyerek ruh halini dengeliyor.
BAĞIRSAK SAĞLIĞINA NE İYİ GELİR?
Yoğurt,
Kefir,
Tahana turşusu,
Kepekli ekmek,
Badem,
Hindistan cevizi,
Tarçın,
Kaliteli zeytinyağı,
Bezelye,
Brüksel lahanası,
Peynir,
Zencefil,
Sarımsak,
Somon balığı
|
7,961 |
Türkiye'yi saran grip virüsü
|
Sağlık Bakanlığı yetkilileri, grip konusunda uyardılar ve vatandaşı paniğe sevk eden domuz gribi (H1N1) değil, farklı bir virüs türü H3N2 olduğunu bildirdiler.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/turkiyeyi-saran-grip-virusu-3988
|
Bakanlıktan konuyla ilgili şu bilgiler verildi: Grip, her yıl çok fazla insanın ciddi olarak hastalanmasına neden olan bir hastalık. Dünya genelinde mevsimsel ve yaygın olarak her yıl görülür. Türkiye’de insanları bu hastalıktan korumak amacıyla Bakanlığımızca özel programlar yürütülerek grip hastalığının tipleri, yaygınlığı ve etkisi izleniyor. Elde edilen göstergelere göre, 2013-2014 grip mevsimi içinde bulunduğumuz bu günlerinde gribin yoğunluğu artıyor. Bu nedenle öncelikle hasta kişiler ile yakın temastan kaçınılmalı. Grip benzeri bir hastalık geçirildiğinde evde istirahat edilmeli. Hastaneler doldu taştı. Türkiye, H3N2 virüsüyle mücadele ediyor.
Türkiye’de binlerce insan H3N2 virüsü sebebiyle grip oldu. Hastanelere başvuranların sayısında ciddi artış yaşanıyor. Doktora gidin. Antibiyotik kullanmayın. Anti-viral ilaçlar ilk 48 saatte etkili. Hastaysanız okula-işe gitmeyin. Kapalı ortamlar virüsün yayılmasını daha da artırıyor. Önlem için ellerinizi sık sık yıkayın, C vitamini için.
Hastayken, hastalığı bulaştırmamak için mümkün olduğunca diğer insanlarla temas sınırlandırılmalı. Aksırma ve öksürme esnasında burun ve ağız kağıt mendille kapatılmalı ve kullanılan kağıt mendil çöp kutusuna atılmalı. Eller, sabun ve su ile sık sık yıkanmalı. Bulaşma yollarından olan ağız, burun ve gözlere kirli ellerle temas etmekten kaçınılmalı. Yüzeyler sık sık temizlenmeli. Risk gruplarına grip aşısı uygulanmalı.Sağlık çalışanları, 65 yaş ve üzerindeki kişiler, yaşlı bakımevi ve huzurevinde kalan kişiler, astım dahil kronik akciğer ve kalp-damar sistemi hastalığı olanlar, şeker hastaları, kronik böbrek yetmezliği olanlar, kan hastalığı olanlar, bağışıklık sistemi baskılanmış olanlar. 6 ay - 18 yaş arasında olup uzun süreli aspirin kullananlar daha çok risk altında bulunuyor.Antibiyotikler gribi tedavi etmezler bu nedenle hekim tavsiyesi dışında antibiyotik kullanılmamalı. Mevsimsel grip hastalığının yoğunlaştığı bugünlerde gripten korunmada yeterli ve dengeli beslenme ile yeterli istirahatin önemi de unutulmamalı.” Grip ile nezle arasındaki farkı ancak doktor yapabilir. Hastalığın ilerleyen aşamasında bakteri enfeksiyonu gelişirse, doktor kontrolünde antibiyotik kullanılmalı. Antibiyotik seçimindeki önemli kriterler; bakterinin yerleşim yeri ve şiddetiyle hastanın yaşı ve kilosu.
|
4,330 |
'Aşı bulunacak' rehavetine kapılanlara 'Tedbiri elden bırakmayın' uyarısı
|
Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, "Kovid-19 aşısı bulunmuş olsa da birkaç yıl yine bu salgının devam edeceğini biliyoruz. Onun için her halükarda tedbirlere devam etmek zorundayız." dedi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/asi-bulunacak-rehavetine-kapilanlara-tedbiri-elden-birakmayin-uyarisi-2733928
|
Son zamanlarda yeni tip koronavirüs (Kovid-19) vakalarında yaşanan artışın nedenlerine ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, bu artışlarda temmuz ayında kutlanan Kurban Bayramı'nın, tatil ve düğün sezonunun etkili olduğunu düşündüğünü söyledi.
Prof. Dr. Özlü, bayramda büyük şehirlerden ülkenin çeşitli kentlerine, ilçelerine, köylerine aile ziyaretleri için gidildiğine, birlikte kurban kesildiğine ve kalabalık sofralar kurulduğuna işaret ederek, Bu ortamlarda maalesef maske, mesafe tedbirleri alınmıyor. Akraba olunca insanlar virüs bulaşmayacak gibi düşünüyorlar. Bu nedenle aile içi bulaşlar şu anda çok fazla. Vaka artışlarının en önemli nedenlerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum. Zaten filyasyon çalışmalarında da bunlar görünüyor. dedi.
Düğün ve tatil sezonu vaka artışına neden oldu
Vaka sayılarının yükselmesine yol açan bir diğer etkenin, yaz sezonunda artan düğün, kına ve sünnet gibi organizasyonlar olduğunu, ayrıca cenaze törenleri, taziyeler, asker uğurlamaları ve küresel toplantılarda da ciddi kalabalıklaşmalar yaşandığını anlatan Özlü, bu tören ve toplantıların birçoğunda tedbir kararlarına ve tavsiyelere uyulmadığını ifade etti.
Özlü, tatil beldelerindeki yoğunluğun da vaka artışlarına neden olduğunu belirterek, Örneğin, Çeşme Belediye Başkanı bayram tatilinde ilçede 2 milyon kişi bulunduğunu söyledi. Normalde 200 bin kişilik bir kentte 2 milyon kişi bir araya geliyor. İnsanlar maske ve mesafeye dikkat etmiyorlar. Buralarda da büyük bir bulaş meydana geldi. İnsanlar tatil beldelerinden virüsü aldılar şimdi de büyük şehirlere dönüşler başladı. Getirdikleri virüsü komşularına, arkadaşlarına, toplu taşımadaki vatandaşlara bulaştırıyorlar. Bu ikincil, üçüncül bulaşlar nedeniyle de yayılma devam ediyor. değerlendirmesinde bulundu.
Özlü, toplu taşıma araçlarının, fabrikaların, işletmelerin, kapalı alanda çok sayıda kişinin çalıştığı mekanların da virüs bulaşmasında önemli yerler olduğunu ifade etti.
Bana bir şey olmaz' düşüncesiyle yalancı bir özgüven yaşanıyor
Prof. Dr. Tevfik Özlü, bir kişinin virüs bulaştıracağı kişi sayısının çok değişken olduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu:
Normalde 2-3 kişiye bulaştırıyor diyorduk ama bu biraz yaşama şekliyle ilişkili. Mesela düğün, nişan, taziye gibi kalabalık ortamlarda 1 kişi 70 ila 170 kişiye bulaştırabiliyor. Sadece 2 kişiyle sınırlı kalmıyor. Ne kadar kalabalığa girerse, o kadar çok kişiye bulaştırıyor. Ancak asıl asemptomatik dediğimiz, hastalık belirtisi taşımayanlar daha çok bulaştırıyor. Maalesef, hastalık tanısı konduğu ve evde izolasyon sürecinde olduğu halde dışarı çıkan, seyahat eden, topluma karışanlar da var. Hastalığı geçirmeden de taşıyıcı ve bulaştırıcı olunabiliyor. Ya da hastalanmadan 2 gün önce bulaştırıcılık başlıyor yani hiçbir belirtisi yok ama 2 gün sonra o da hastalanabiliyor veya tedavi görüyor, ateşi düşüyor, iyileşiyor ama yine bulaştırmaya devam ediyor. Bir kişinin şikayetlerinin olmaması onun bulaştırıcı olmadığını göstermiyor. Kendimiz de dahil herkesi bulaştırıcı gibi kabul etmek ve topluma karşı sorumluluk duygusuyla hareket etmek zorundayız.
Birçok kişi kıvılcım kendi evine düşmedikçe yeterince duyarlı olmuyor. diyen Özlü, Bana bir şey olmaz., Ben bunun hakkından gelirim. düşünceleriyle yalancı bir özgüven yaşandığını ancak sağlıkçılar olarak bu şekilde düşünen birçok hastayı tedavi ettiklerini dile getirdi.
Toplu taşımada maskesini doğru takmayanlar nazikçe uyarılmalı
Prof. Dr. Tevfik Özlü, Kovid-19 bulaş riskini azaltmak için toplu taşıma araçları ve düğün organizasyonu gibi kalabalık ortamlarda dikkat edilmesi gerekenlere ilişkin vatandaşlara şu önerileri sıraladı:
Zorunda olmadıkça toplu taşıma kullanmayın. Gideceğiniz yer yakınsa yürümek ya da bisiklet kullanmak daha iyi bir tercih olacaktır. Eğer toplu taşımaya binmeniz gerekiyorsa işe gidiş ve işten çıkış saatlerine denk getirmeyin. Toplu taşıma araçlarında az kalmaya çalışın. Maskesiz ya da maskesini doğru takmayan biri varsa nazikçe uyarın çünkü kendiniz maske taksanız da karşı taraf takmıyorsa bulaş riski artar. Toplu taşımadan inince ellerinizi kolonya sürerek ya da su ve sabunla yıkayarak dezenfekte edin.
Düğünlerin de eskisi gibi kalabalık şekilde yapılmaması lazım. Sadece çok yakın akrabalar arasında, 20-30 kişilik kadar hatıra olsun diye yapılabilir. Ancak yine mesafeye dikkat etmek gerek. Kapalı değil açık alan tercih edilmeli. Herkesin oturma düzeni kendi hane halkıyla olmalı. Mesafe korunmalı. Herkes maske takmalı. Düğünler kısa sürmeli. Takı töreninden, tebrik için sarılma ve öpme gibi yakın temastan kaçınılmalı.
Tedbirlere devam etmek zorundayız
Kovid-19 aşısıyla ilgili son günlerde medyaya yansıyan haberler doğrultusunda Aşı yakında bulunacak. rehavetine kapılanlara, Aşı bulunmuş olsa da birkaç yıl yine bu salgının devam edeceğini biliyoruz. Bunu durduramayız. mesajını veren Özlü, sözlerini şöyle sürdürdü:
Aşının üretilmesi o kadar kolay değil. Rusya, bulduğunu ileri sürdüğü aşı için 'Yılda 1 milyon doz üretirim.' diyor. Dünyada yaklaşık 8 milyar insan var. Yılda 1 milyon doz ile kaç yıl sürecek düşünebilir misiniz? Bu kadar kişiyi aşılayacaksınız. Bu, o kadar kolay bir şey değil. Aşı elbet bulunacak, bulunmuş da olabilir. Rusya'nın aşısı da belki etkili ve güvenli olabilir, bilimsel dosyası yayımlanınca göreceğiz. Bulunmuş olsa bile bunun üretilmesi, yapılması, etkisini göstermesi birkaç yılı bulur. Onun için her halükarda tedbirlere devam etmek zorundayız. Maalesef güz ve kış mevsiminde vaka sayılarının artacağını düşünüyoruz. Bu nedenle çok dikkatli olmamız lazım. Yapılması gereken çok basit; aynı evde yaşadığınız hane halkı dışındaki herkes ile mesafeye dikkat etmek, maske takmak, elleri su ve sabunla yıkamak, kolonyayla dezenfekte etmek, başkalarının dokunduğu yüzeylere dokunmamak, elleri ağza, burna, göze temas ettirmemek, ortak eşya kullanmamak.
|
3,920 |
Bakan Koca: “Artış kontrol altında”
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla İstanbul’da artan korona virüs vakalarının kontrol altında olduğunu duyurdu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bakan-koca-artis-kontrol-altinda-2754863
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İstanbul’da sağlık yöneticileriyle bir araya geldi. Toplantıyı sosyal medya hesabından duyuran Bakan Koca, korona virüse karşı alınan tedbirlerin sonuç vermeye başladığını ve artışın kontrol altında olduğunu belirtti. Bakan Koca’nın paylaşımı şu şekilde:
“İstanbul sağlık yöneticileriyle yaptığımız değerlendirmede, çabalarımızın sonuç vermeye başladığını gördük. Artan test sayıları, filyasyon hızı, sağlık çalışanlarının yoğun emeği ve tedbirlere gösterilen uyumla daha iyi bir noktadayız. Artış kontrol altında. Süreç hepimize bağlı.”
|
2,568 |
Son dakika! 23 Ağustos koronavirüs tablosu: Vefat sayısı artıyor
|
Son dakika haberi: Sağlık Bakanlığı, 23 Ağustos günlük koronavirüs tablosunu açıkladı. Tabloya göre, vaka sayısı 18 bin bandında devam ederken vefat sayılarında artış ise devam ediyor
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/23-agustos-koronavirus-tablosu-aciklandi-2792522
|
Sağlık Bakanlığı tarafından Türkiye'nin yeni koronavirüs tablosu açıklandı. 23 Ağustos’ta açıklanan 24 saatlik verilere göre, 18 bin 857 vaka tespit edildi. Virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 232 oldu.
AŞILAMADA İLK SIRADA MUĞLA VAR
Verilerde, aşılamada önde giden illere de yer verildi. Bakanlığın tablosuna göre yüzde 94. 2 ile Türkiye'de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Muğla'yı Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Amasya, Tekirdağ, Aydın, Yalova ve Eskişehir takip etti.
EN DÜŞÜK AŞI ŞANLIURFA'DA
Bakanlığın tablosuna göre yüzde 52. 4 ile Türkiye'de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Mardin, Gümüşhane, Bitlis, Diyarbakır, Muş, Batman, Bingöl, Bayburt ve Iğdır takip etti.
Sağlık Bakanı Koca, sosyal paylaşım sitesi Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Kayıplarımız can yakan seviyede. Bu gidişatı durduracak olan da sevdiklerini koruyacak olan da biziz. Tedbirli ve aşı yeterli olmak yeterli dedi.
22 AĞUSTOS KORONAVİRÜS TABLOSU
Sağlık Bakanlığı tarafından 22 Ağustos’ta açıklanan verilere göre, 18 bin 622 vaka tespit edildi. Virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 206 oldu.
21 AĞUSTOS KORONAVİRÜS TABLOSU
Sağlık Bakanlığı tarafından 21 Ağustos verilerine göre 19 bin 351 yeni vaka tespit edildi. Bir günde toplam 282 bin 857 test yapılırken, iyileşen hasta sayısı 13 bin 163 olarak kaydedildi.
İlgili Haberler
Son dakika! Bakan Koca açıkladı: Delta varyantı yüzde 90'ı geçti!
Bakan Soylu aradı, Bakan Koca hastane sözü verdi
|
3,692 |
Türkiye’de son 24 saatte 11.180 yeni vaka tespit edildi, 202 kişi hayatını kaybetti
|
Sağlık Bakanlığı, son 24 saatte 202 kişinin korona virüsten hayatını kaybettiğini, 11 bin 180 yeni vaka sayısının olduğu açıkladı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/turkiyede-son-24-saatte-11180-yeni-vaka-tespit-edildi-202-kisi-hayatini-kaybetti-2762121
|
Sağlık Bakanlığının Covid-19 bilgilendirme sayfasında Türkiye’nin güncel korona virüs tablosu kamuoyuyla paylaşıldı. Tabloya göre son 24 saatte 202 kişi korona virüsten hayatını kaybetti, toplam can kaybı 21 bin 295’e yükseldi.
Bugün toplam 149 bin 218 test yapılırken, 11 bin 180 yeni vaka sayısı, bin 713 kişi de yeni hasta sayısı oldu. Toplam vaka sayısının 2 milyon 232 bin 35 olduğu, bugün iyileşen 11 bin 672 kişiyle birlikte toplam iyileşen hasta sayısının 2 milyon 126 bin 432’ye yükseldiği, toplam hastalarda zatürre oranının yüzde 3. 8, toplam ağır hasta sayısının ise 3 bin 764 olduğu açıklandı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Ağır hasta sayımızdaki düşüş devam ediyor. Kayıplarımızın daha da azalması en büyük beklentimiz. Aşılama programından başarıyla netice alana kadar tedbirlere ısrarla uymalıyız. Birlikte hareket edersek güçlüyüz” ifadelerine yer verdi.
Güncel korona virüs tablosu:
|
608 |
Baş ağrısı deyip geçti, gerçek bambaşka çıktı! Şimdi ölümle yüz yüze
|
Beş yıl boyunca sürekli baş ağrılarını görmezden gelen Jade McMaster adlı kadına ölümcül beyin tümörü teşhisi kondu. Baygınlık geçirmesi nedeniyle acil ameliyata alınan McMaster, baş ağrısı konusunda uyardı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bas-agrisi-deyip-gecti-gercek-bam-baska-cikti-simdi-olumle-yuz-yuze-2885175
|
32 yaşındaki Jade McMaster, 5 yıldır yaşadığı baş ağrılarını önce görmezden geldi. Aniden ortaya çıkan baş ağrıları yaşayan McMaster, bir benzin istasyonunda baygınlık geçirdikten sonra Ekim 2017'de hastaneye kaldırıldı. Jade McMaster, 10 saatlik acil bir ameliyat geçirdi. Ancak tümörün yalnızca yüzde 85'i, beynin dil, hafıza ve yüz tanıma için önemli olan temporal lobdaki konumu nedeniyle çıkarılabildi. Beş yıl boyunca sürekli baş ağrılarını görmezden gelen bir kadın, bunların nadir ve tedavi edilemez bir beyin tümöründen kaynaklandığını öğrendiğinde şok oldu.
BAŞ AĞRISI DEYİP GEÇTİM
Dailymail’e göre ayrıca McMaster, kanseri öldürmek için radyoterapi ve kemoterapi almak zorunda kaldı. 2023'ün başlarında yapılan taramalar, tümörün artık yönetilebilir bir düzeyde olduğunu doğruladı. McMaster, insanları sağlıkla ilgili herhangi bir değişikliği göz ardı etmeme uyarısında bulunuyor.
İlgili Haberler
Sağlıksız beslenme agresif prostat kanseri riskini artırıyor
İngiliz bilim insanlarından umut veren kanser araştırması: 6 ay önceden tespit edilebiliyor
McMaster, yaşadıkları konusunda şunları söyledi: Baş ağrıları tamamen birdenbire ortaya çıkıyordu ve ben hiçbir şey düşünmüyordum. Sadece birkaç ilaç alıp geçiştiriyordum. Bir gün yere düştüm, hiçbir şey hatırlamıyorum. Bir hastanede hırpalanmış, yara bere içinde ve kafam karışmış bir şekilde uyandım” dedi.
100 KANSERDEN 3’ÜNÜ OLUŞTURUYOR
İngiltere Kanser Araştırmalarına göre Oligodendroglioma beyin tümörleri teşhis edilen her 100 beyin tümöründen yaklaşık üçünü oluşturuyorlar. Birleşik Krallık'ta yaklaşık 500 ve ABD'de 1.200 kişiye her yıl oligodendroglioma teşhisi konuyor.
|
1,623 |
Kızamık vakaları yüzde 80 arttı, BM’den korkutan uyarı geldi: Başka salgınlar yolda
|
Birleşmiş Milletler (BM), koronavirüs salgınının neden olduğu aksaklıklar nedeniyle kızamık vakalarının dünya genelinde yüzde 80 arttığı duyurdu. Bu endişe verici açıklamadan sonra BM, hastalığı yükselişinin başka salgınları da doğurabileceği konusunda uyarıda bulundu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bmden-korkutan-uyari-baska-salginlar-yolda-2825230
|
2020’den bu yana dünya, koronavirüs salgını ile yıpratıcı bir mücadelenin içerisine girdi. Dünyaya kabus dolu yıllar yaşatan kovid salgını nedeniyle diğer hastalıklar için üretilen ilaçlarda aksaklıklar yaşandı. Dünyada salgın nedeniyle duran aşı kampanyaları özellikle çocuklar olmak üzere milyonlarca insanı tehlikeye soktu.
Birleşmiş Milletler (BM), salgının neden olduğu bu aksaklıklardan dolayı kızamık vakalarının dünyada yüzde 80 oranında arttığını duyurdu.
BAŞKA SALGINLAR DA YOLDA
BM ajanslarından alınan yeni verilere göre, bu yılın Ocak ve Şubat aylarında küresel olarak 17 bin 300'den fazla kızamık vakası rapor edilirken, geçen yıl bu aylarda yaklaşık 9 bin 600 kızamık vakası kaydedildi BM’den paylaşılan bu endişe verici verilerden sonra bir de uyarıda bulunuldu. Yükselişe geçen hastalıkların başka salgınları da doğurabileceği aktarıldı.
İlgili Haberler
İngiltere Sağlık Ajansı uyardı: Gizemli hepatittin nedeni Adenovirüs
Uzmanlardan rahatlatan ‘gizemli hepatit’ açıklaması: Yeni bir pandemiye yol açmaz
EN FAZLA ARTIŞ AFRİKA ÜLKELERİNDE
Diğer taraftan BM verilerine göre, son 12 ayda açık ara en fazla kızamık vakası kaydedilen ülkeler Somali, Yemen, Afganistan, Nijerya ve Etiyopya oldu. Tüm bu ülkelerde savaş ve çatışmaların yaşandığı biliniyor. Bu nedenle, 2017-2019 yılları arasında Avrupa'nın en yüksek kızamık oranını kaydettikten sonra Ukrayna'daki savaşın ülkede salgın hastalıkları yeniden canlanmayı tetikleyebileceğine dair korkular bulunuyor.
Koronavirüs pandemisi ayrıca sağlık tesisleri üzerinde baskı oluşturmaya ve personel ve dikkati uzun süredir devam eden ölümcül hastalıklar için aşılamadan uzaklaştırmaya devam ediyor.
203 MİLYON İNSAN TEHLİKEDE
Öte yandan, BM kurumları, pandeminin başlangıcında ertelenen 43 ülkede 57 aşı kampanyasının hala tamamlanmadığını ve bu durumdan çoğu çocuk olmak üzere 203 milyon insanı etkilediğini söyledi.
DSÖ Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Bu kesintilerin bağışıklama hizmetlerindeki etkisi önümüzdeki on yıllar boyunca hissedilecek. Artık herkesin bu hayat kurtaran aşılara erişebilmesi için gerekli aşıları tekrar rayına oturtma ve yakalama kampanyaları başlatma zamanıdır diye konuştu.
|
3,565 |
Moderna aşısı Covid-19’un yeni türlerine karşı etkili
|
ABD’li ilaç şirketi Moderna, Covid-19’a karşı geliştirilen aşının İngiltere ve Güney Afrika'da bulunan virüsün yeni türüne karşı etkili olduğunu açıkladı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/moderna-asisi-covid-19un-yeni-turlerine-karsi-etkili-2765760
|
Korona virüs salgınında virüsün yeni türü nedeni ile birçok ülkede salgının kontrolden çıkması üzerine aşı şirketleri yeni türe karşı geliştirdikleri aşıları test etmeye başladı.
ABD’li ilaç şirketi Moderna tarafından yapılan açıklamada, Covid-19’a karşı geliştirilen aşının yapılan laboratuvar testlerinde İngiltere ve Güney Afrika'da bulunan virüsün yeni türüne karşı etkili olduğu ve aşının virüsü nötralize edici antikorlar ürettiği bildirildi.
Şirket, geliştirdikleri aşının iki dozluk uygulama ile bugüne kadar dünya çapında tespit edilen tüm türlere karşı koruyucu olmasının beklendiğini açıkladı.
Moderna, yapılan çalışmalar ile aşının yeni türe ve gelecekte ortaya çıkabilecek türlere karşı etkili olup olmayacağını anlamak için klinik öncesi çalışmalarda Güney Afrika’daki türe karşı bir aşı güçlendiricinin test edileceğini ifade etti.
Virüsler sürekli olarak mutasyona uğramasına rağmen bilim adamları İngiltere ve Güney Afrika'da keşfedilen Covid-19 mutasyonlardan endişe duyuyor. Bilim adamları, bu mutasyonun virüsün temel işlevlerini değiştirebileceğine inanıyor.
|
1,008 |
Uzmanlar ısrarla uyarıyor: Bir lokmasıyla zehir saçan bu besin adeta kansere kucak açıyor, DNA’yı yıpratıyor
|
Genetiği değiştirilmiş besinler doğrudan DNA’ya hasar verirken bu etkisiyle sadece bize değil gelecek nesillere de zarar veriyor. Bu besinlerin en büyük etkisi ise kansere davetiye çıkarması ya da var olan kanser hücrelerini çoğaltması. Uzmanları ısrarla tüketilmemesi konusunda uyarıda bulunduğu zehir saçan bu besinler hakkında dikkat çekici bilgiler…
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bir-lokmasiyla-zehir-sacan-bu-besin-kansere-kucak-aciyor-2854668
| |
7,567 |
Enerji içecekleri ölüm tehlikesi saçıyor
|
Gıda sektörü ile kimya sektörünün bir arada çalışmalar yaptığını ifade eden Doç. Dr. Oğuz Özyaral, enerji içeceklerindeki tehlikeye dikkat çekerek önemli açıklamalarda bulundu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/enerji-icecekleri-olum-tehlikesi-saciyor-43438
|
Gıda sektörü ile kimya sektörünün bir arada çalışmalar yaptığını ifade eden Doç. Dr. Oğuz Özyaral, Kutu içeceklerin içerisinde bulunan, 'şeker tadı veren' tanımı bu ürünlerin birtakım kimyasallar barındırdığını ortaya koyuyor dedi. Özyaral, ailelere seslenerek özellikle 6 yaş altındaki çocukların enerji içeceklerinden uzak durması ve enerjiyi doğal besinlerden alması gerektiği belirtti. Geçtiğimiz günlerde Amerikan Kalp Derneği tarafından yapılan bir araştırma enerji içeceklerinin 6 yaş altı çocuklarda ölümcül olabileceğini ortaya koydu. 5 bin ayrı olaya ilişkin bulguları inceleyerek, 2010-2013 yılları arasında sürdürülen çalışmalarla ortaya çıkan rapor, olayların önemli bölümünde kalp ritminde düzensizlik görüldüğünü belirledi. Araştırmanın sonucuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuz Özyaral, kutu içeceklerin içinde birtakım kimyasalların olduğunu söyledi. Günümüzde kimya sektörünün gıda sektörüyle el ele olduğunu belirten Özyaral, İçeriğini bilmediğimiz birtakım şeyleri yiyip içiyoruz. Çünkü besin endüstrisi tıbbın çok daha önünde ve hızlı yürüyor. Kimya sektörü 1900'lerden itibaren hayatımızda yer alıyor. Kimya besin ile el ele tutuştu ve inanılmaz işler yapıyor. Besinlerin zararları zamanla anlaşılıyor. Bazı kutu ürünlerde şeker tadı veren tanımı kullanılıyor o kavram girdiğinde kimyasallarla yüzleşiyorsunuz. Doğalı yaşamak varken çocuğun bir kimyasal ile karşılaşmasının hiçbir anlamı yok. Bunun çocuk için zararlı olduğu anlatılmalı dedi.
BİR FİNCAN KAHVE BİR KUTU ENERJİ İÇECEĞİNE EŞİT
Bir kutu enerji içeceğinin bir fincan kahvenin verdiği enerjiyi sağladığını belirten Doç. Dr. Oğuz Özyaral, Enerji içeceklerinin en büyük sorunu ölçüsünün kaçırılması. 'Ben bir kutu enerji içeceği içsem yeterli olacak' mantığı ile hareket edilmiyor. Bunu 5 fincan kahve ile ikame ettiğimizde gerçek sorunu anlamış oluyoruz. Çünkü bir fincan kahvedeki kafein ile bir kutu enerji içeceğindeki kafein eşittir. Yani gereğinden fazla içildiğinde kalp hareketliliği ve damarda kan devir hızı artıyor. Böylelikle bir enerji patlaması yaşanabiliyor. Spor esnasında enerjinizi son noktasına kadar harcıyorsunuz. Damarların genişlemesi kanın fırlaması ya da daralması gibi hareketli oluyor. Kan basıncı ile ilgili reaksiyonlar ortaya çıkıyor ifadelerini kullandı. Çocukların ve yaşlıların bu içeceklerden uzak durması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Özyaral, Psikolojik olarak enerji içeceklerinden daha fazla enerji aldığımızı düşünüyoruz. Ama bu yanlış bir varsayım. Çünkü bir fincan kahve bir kutu enerji içeceğine denk geliyor. Bu içecekleri içerken özellikle, yaşlılar, çocuklar ve immün sistemde sorun yaşayanlar dikkat etmeli. Enerji içeceğini, diyet ve spor yapmak için almak yanlıştır. Enerji içeceği kişinin yapısına göre kullanılması gerekiyor. Ayrıca enerji içecekleri bazen de alkol ile birlikte alınıyor. Bu da belli bir kalp ritminin artmasına, tansiyonun yükselmesine neden olmaya başladı. Çocuklara gelecek olursak 6 yaş altı diye tanımladığımız kesimin 14 yaşına kadar immün sisteminin net oturmadığı biliniyor. Zaten çocuklara kahve, enerji yükleyici maddeler verilmiyor. 6 yaş altı çocuklar bu tarz ürünleri satın da alamayacağından anne ve babaların bunları ulaşılabilir yerlerde bırakmaması gerekiyor diye konuştu.
ENERJİYİ DOĞAL ÜRÜNLERDEN ALMAK MÜMKÜN
Ailelerin çocukları ile mutfağa girerek doğal ürünler hazırlaması gerektiğinin altını çizen Özyaral, Çocuk sütün aromasını kendisi bilmeli. Aileler aromalı sütleri paketlenmiş şekilde almak yerine, evde çocuklarıyla birlikte yapmalılar. Balla karıştırılan her içeceğin çok ciddi enerji verdiğini biliyoruz. Dolayısıyla mevsim meyvelerini enerji sağlamada kullanabiliriz. Eğer spora çıkacaksanız, bir litre suyun içerisine sıkacağınız bir limon ve bir tatlı kaşığı bal enerji sağlayacaktır. Gün içinde içeceklerimizin 12 bardağın altına düşmemesi gerekir. Kahvaltıdan sonra içilecek bir fincan kahve büyük bir enerji verir. Enerji için sabah uyandığınızda bir elma yiyebilirsiniz. Öğle saatinde yemekten önce yenecek elma, ya da komposto olarak tüketilirse bu kabızlığı önlemeye yardımcı olacaktır. Bu karışımların içine tarçın, kahve, kakule çeşitli baharatları koyabilirsiniz. Önemli olan meyveleri mevsime göre tüketmek ve kimyasallardan uzak durmaya çalışmaktır dedi.
ENERJİNİZİ BU İÇECEKLE SAĞLAYIN
Enerji içeceklerinin mevsim meyveleriyle evde hazırlanması gerektiğinin önemine vurgu yapan Özyaral, bu içeceğin nasıl hazırlanacağını da şu sözlerle anlattı: Mevsim meyveleri büyük enerji deposu diyebiliriz. Hazırlayacağınız bir bardak doğal enerji içeceği ile günlük enerji ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Bu içecek için öncelikle yarım narı katı meyve sıkacağından geçireceksiniz. Ardından maden suyu ile karıştıracağınız bu karışıma bir mandalina, limon, elma, kivi, portakal, havuç, ananas, armut, üzüm gibi meyveleri ekleyerek tüketebilirsiniz. Arzu edilirse üzerine zencefil, tarçın gibi baharatlar ve bir tatlı kaşığı da bal kullanılabilir. Yazın da bunun içine buz koyarak tüketebiliriz. Bun tarifin yanı sıra süt ve bir muzu karıştırıp enerji için kullanabiliriz. Yulaf ezmesi bal ceviz ve sütle yaptığımız karışım da yüksek enerji verecektir.
|
838 |
Körlük tedavisinde umut veren buluş! Kök hücreler görme engelliler için her an çözüm olabilir
|
Modern tıp, sürekli olarak insanların karşılaştığı sorunlara ve zorluklara yeni çözümler bulmak için çalışıyor. Körlük, bugüne kadar tedavisi mümkün olmayan sorunlardan biri olarak biliniyor, ancak Wisconsin’deki Madison Üniversitesi tarafından yapılan son araştırma, bilim adamlarını bazı körlük tedavileri için çare bulmaya bir adım daha yaklaştırdı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/korluk-tedavisinde-umut-veren-bulus-2867765
|
Kök hücrelerin belirli kanser türleriyle savaşmada kilit rol oynadığı zaten kanıtlanmıştı. Şimdi ise hücreler, glokom ve Yaşa Bağlı Makula Dejenerasyonu gibi göz hastalıkları veya bazı göz yaralanmalarıyla baş etmeye çare olabiliyor. Madison Üniversitesi araştırmacıları, retina hücrelerinin zaten var olan göz hücreleriyle başarılı bir şekilde bağlantı kurabildiğini ortaya çıkardı. Bu da göz hastalıklarının tedavisi için önemli rol oynayacak.
PEKİ KÖK HÜCRE NEDİR?
Vücudumuz devasa bir hücre topluluğudur ve kök hücreler, vücuttaki diğer tüm hücreleri üreten hücrelerdir. Ancak bazı hücrelerin belirli bir işlevi vardır. Hücrelerinizin bir kısmı beyninizde bulunur ve beyninizin çalışmasını sağlar, bir kısmı kanınızda ve bir kısmı da gözünüzdedir. Kök hücreleriniz, belirli işlevleri veya eylemleri (beyin hücreleri veya kan hücreleri gibi) üreten diğer hücreleri (yavru hücreler) oluşturur. Bu işlem otomatik olarak gerçekleşir. Bir laboratuvarda, belirli işlevlere sahip hücreler oluşturmak için kök hücreler belirli bir yöne itilebilir. Bu araştırmada, araştırmacılar gözlerinizde bulunan göz hücrelerini oluşturmaya çalıştılar. Buna retina hücreleri de deniyor.
ARAŞTIRMA GÖZ YARALANMASI YA DA GÖZ HASTALIĞI OLAN HASTALARIN TEDAVİSİNE YARDIMCI OLACAK
Araştırmacılar, retina hücrelerinin zaten var olan göz hücreleriyle başarılı bir şekilde bağlantı kurabildiğini buldular. Bu, yeni hücrelerin mevcut hücrelerle bağlantı kuracakları bir hastanın gözüne yerleştirilmesinin mümkün olabileceği anlamına geliyor. Bu, hastalıkların tedavisi için önemlidir; yeni hücreler mevcut hücrelerle bağlantı kurmasaydı, göz hücresi olarak işlev göremezlerdi. Hücreler birleştiğinde, bu yeni hücreler muhtemelen hastalarda göz hastalıklarına neden olan 'kırık' hücrelerin yerini alabilir. Araştırma, göz hastalıklardan veya göz yaralanmalarından mustarip olan hastaların iyileştirilmesine yardımcı olabilir.
KÖRLÜK TEDAVİSİNDE ATILIM OLABİLİR
Göz hücresi ya da retina hücresi, görme bozukluğu olan bir insanda başarılı bir şekilde bağlantı kurabilirse, görme bozukluğunun tedavisinde ve hatta körlüğün tedavisinde büyük bir atılım olacak.
İlgili Haberler
Üzgün, yorgun ve yalnız hissettiğinizde yemeğe sarılıyorsanız dikkat: Uzmanından hayatı zindan eden duygusal açlık uyarısı!
Uzmanlar, kendini boğaz ağrısı olarak maskeleyen öldürücü kanser hakkında hayati uyarı verdi!
Soğuk algınlığını ve bilhassa gribi anında iyileştiriyor: Anteplilerin yeni buluşu baklavalı atom için kuyruk oluşuyor!
Balı bu yöntemle denemek hayatınızı değiştirebilir: Kışı ağrısız geçirmek için her gün bir kaşık şifa dağıtıyor!
|
6,532 |
Sağlık, kobay fareler ile gelecek
|
Balıkesir Üniversitesi bünyesinde açılan Deney Hayvanları Üretim Bakım ve Araştırma Merkezi'nde yapılacak deney ve çalışmalarla tıpta yeni buluşlara imza atılacak.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/saglik-kobay-fareler-ile-gelecek-196406
|
Kobay olarak kullanacakları sıçanlarla yakından ilgilenen ve onlara gözü gibi bakan Deney Hayvanları Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Elif Aksöz, Biz emek veriyoruz, onlar ise canını. Onlar bizim için çok önemli dedi.
Balıkesir Üniversitesi Deney Hayvanları Üretim Bakım ve Araştırma Merkezi hizmet vermeye başladı. Yaz dönemi olması nedeniyle az sayıda deney hayvanının olduğu merkezde, hayvanlar için özel odalar, üretim ve barındırma bölümleri, steril laboratuvarlar ve özel havalandırma sistemleri bulunuyor. Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Ana bilim Dalı öğretim üyesi ve Deney Hayvanları Üretim Bakım ve Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Elif Aksöz, Balıkesir'de de artık deney hayvanları üzerinde çalışmaların başlamasıyla önemli bir adımın atıldığını söyledi. Aksöz, Deney Hayvanları Merkezi tüm insanlarımız ve Türkiye için çok önemli. Türkiye'nin bir çok yerinde deney hayvanları merkezi açılmıştı ama Balıkesir'de maalesef yoktu. Bu nedenle buranın öğretim üyeleri olarak bilimsel çalışmalarımızda başka illere gitmek zorunda kalıyorduk. Vatana millete daha da faydalı olmak istiyoruz ve çalışamamak bizleri çok yoruyordu. Şimdi deney hayvanları merkezimiz olduğu için bizler de çalışabileceğiz dedi.
Deney hayvanlarının önemine değinen Aksöz, dünyada medikal alanda yapılan gelişmelerin çoğunun son 100 yılda yapılmış olduğunu belirterek, Bu medikal alandaki gelişmelerin bir çoğunda özellikte tıpta mutlaka deney hayvanları işin içine giriyor. Onlar olmadan hiç bir şeyi direkt olarak insanlarda yapamayız. Onlar bizim çok önemli. Biz doktorlar gerçekten insanlar için çalışıyoruz ama sadece emek veriyoruz. Deney hayvanları ise hayatlarını veriyorlar. Onlar da birer can. Bunu düşünerek deney hayvanları merkezini kurduk. Deney Hayvanları Merkezi'nin bir görevi de deney hayvanlarının etik, ahlaki ve insani değerler çerçevesinde çalışmalarda kullanılmasıdır. Tamam biz dünyaya yararlı olmak istiyoruz, bilimsel çalışma yapmak istiyoruz ama bilimsel olmanın en önemli kurallarından biri de standardizasyon. Şimdi bizim besleyeceğimiz ve üreteceğimiz hayvanlar dünya standardında hayvanlar olacak. Sokaktan bulduğunuz herhangi bir hayvanı deneyde kullanamazsınız şeklinde konuştu.
Deney Hayvanları Üretim Bakım ve Araştırma Merkezi'nde fare, sıçan, kobay ve tavşanların olacağını açıklayan Aksöz, Biz sıçanlarla ufak ufak çalışmaya başladık. Şu an çok fazla hayvanımız yok. Çünkü yaz mevsimindeyiz ve önümüzde de bayram var. O nedenle fazla deney hayvanı bulundurmuyoruz şu an. En çok fare ve sıçanla çalışmalarımız olacak. Hayvan sayımızı yaklaşık 500 hayvana kadar çıkartacağız dedi.
Hayvanlar üzerinde yaptığı deneylerden dolayı kızından tepki gördüğünü söyleyen Elif Aksöz, Bu meslekten dolayı kendi kızımdan tepki aldım, 'Anne nasıl bunlara kıyıyorsunuz' diye. Ama şöyle bir şey var. İnsanlık için, bir şeyler yapabilmek adına bu gibi işleri de hayvanları seven insanların yapması lazım. İşin içine girip baktığınız zaman görüyorsunuz ki Rabbim onları sadece bunun için yaratmış sanki. Hem muhafazası çok kolay, hem çok rahat ürüyorlar, hem de çok dayanaklı hayvanlar. Onların hayatlarına, canlarına saygı göstererek davranıyoruz. Eğer yaptığımız işi onlara saygı göstererek, gereğinden fazla hayvan öldürmeden ve acı vermeden yaparsak en güzelini yapmış oluyoruz. Tıpta son 100 yılda çok büyük aşama kaydedildi. Bakıldığı zaman aşı olmayan var mıdır aramızda, aşılar nasıl bulundu hayvanlarla çalışılarak. Ya da ameliyat olmayan var mıdır, anestezi olmadan ameliyat olmayı düşünüyor musunuz? Ya da bir kalp cerrahisi. Bunlar için bir çok köpek canını verdi. Ya da insülin. O ilaçlar olmasa bu insanlar ne olacaktı. Tıp ve fizyoloji alanında Nobel ödülleri alan çalışmaların yüzde 75'inde deney hayvanları kullanılmış. İnsandan önceki basamak deney hayvanıdır. İnsan da çalışma yapamayacağımıza göre biraz da mecbur kalıyoruz şeklinde konuştu.
Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve Hastane Başhekimi Prof. Dr. Turan Aslan ise Tıp Fakültesi olan bir şehirde tıbbi deneylerin de gerçekleşmesi gerektiğinin altını çizdi. Tıbbi deneylerin hem öğrencilerin eğitimi için, hem de bilim adamı durumundaki Akademisyen ve Doktorların dünya standardında bilimsel çalışmalar yapması için gerekli olduğunu söyleyen Aslan, Böyle bir noktada Balıkesir Üniversitesi olarak eksikliğimiz vardı. Ve bu eksikliğimizi 2017 yılında hayata geçirdik. Şu andan itibaren biz de artık diğer üniversitelerde bulunan, TÜBİTAK'ta bulunan herhangi bir deneysel araştırma laboratuvarından farkımız olmayacak kadar imkanları yakalamış olacağız. Bu Balıkesir'imiz için büyük bir imkan. Gelişmek için, bilimsel çalışma ve keşif yapmak için bir imkan. Ve burayı 24 saat çalıştırmak istiyoruz. Çalışmak isteyen arkadaşlara mesai dışında da hizmet vermek istiyoruz dedi.
Tıp Fakültesinde çalışan personellerin daha önce deneysel çalışmalar için çevre illere gittiklerini belirten Aslan, Böyle bir şey tabi onların yeni çalışma yapmaları için iştahlarını kırıyordu. Ve yeni bir çalışmayı planlamaktan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorlardı. Şimdi biz yeni aldığımız arkadaşlara şartlar da getiriyoruz. Her bir Yardımcı Doçentin belirli bir oranda çalışma yapması, yayınlaması lazım diye kararlar aldık. Bu kararları uygulamaya geçireceğiz. Bunu yapmak için de imkan tanıdık dedi.
|
481 |
‘Ucuz güneş gözlüğü yerine hiç takmayın’ diyen uzman uyarıyor! İşte sahte güneş gözlüğü tehlikesi
|
“Aksesuar için ucuz güneş gözlüğü kullanmak yerine hiç güneş gözlüğü takmamak tercih edilmelidir” diyen Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Yelda Ertürk, sahte güneş gözlüklerinin göz sağlığına verdiği zararı anlatıyor.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/uzmanlar-sahte-gunes-gozlugu-tehlikesine-karsi-uyariyor-2893364
|
Yaz mevsiminin gelmesiyle en çok kullandığımız aksesuar güneş gözlükleri ön plana çıkıyor. Ancak güneş gözlükleri eğer gerçek bir UV süzücü cama sahip değilse göz sağlığımıza ciddi ölçüde zarar verebiliyor. Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Yelda Ertürk, Güneş gözlüğü seçerken dikkat edilmesi gerekenleri açıklıyor.
UCUZ GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ KULLANMAK YERİNE HİÇ TAKMAMALI
Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Yelda Ertürk, güneş gözlüğü seçerken dikkat edilmesi gerekenlere değinen Dr. Ertürk “Gözümüze gölge yapan tüm camlar bizi UV ışınlarından korumaz. Hatta göz kapağının kısılma ve göz bebeğinin küçülme ile sağlayacağı korunmadan da bizi mahrum bırakarak, büyümüş göz bebeğimizden ışınları alarak göz sağlığımız için tehdit oluşturur. Aksesuar olarak ucuz güneş gözlüğü kullanmak yerine hiç güneş gözlüğü takmamak daha iyidir. Bu yüzden güneş gözlüğü tercih ederken, yüzde 100 UVA ve UVB blokajı ve cam kalitesine özen göstermelisiniz” diye konuştu.
“UCUZ GÖZLÜKLER YÜZDE 40 UV BLOKAJI YAPAR”
Gözlüğün UV koruma derecesinin, camın koyuluğu, rengi, markası veya fiyatı ile tespit edilemeyeceğini vurgulayan Dr. Ertürk, “UV koruma derecesini camın hammaddesi ve sahip olduğu UV hedefli kaplama belirler. Bu kaplamaya sahip olmayan gözlükler yüzde 88 oranında, kaplamalı camlara sahip olan gözlükler ise yüzde 100 oranında UV blokajı yapar. Ucuz gözlüklerin camı ise triasetat adında bir maddeden yapılır. Bu maddeden yapılan gözlüklerin UV blokajı ise yüzde 40 civarındadır. Bu koruma yeterli değildir” dedi.
Gözlük alındığı zaman mutlaka kalite belgesinin sorulması gerektiğinin altını çizen Dr. Ertürk bu kalite belgesinde de yüzde 99 ve üzerinde UV koruması olup olmadığına ya da 400 nanometre altındaki ışınları geçirip geçirmediğine bakılması gerektiğini söyledi. Cam kalitesini anlamanın bir başka yolunun ise gözlüğü taktıktan sonra dikey bir çizgiye odaklanmak olduğunu belirten Dr. Ertürk, “Bu bir pencere kenarı da olabilir. Gözlüğü hafifçe yukarı aşağı, sağa sola hareket ettirdiğimizde bu çizgide oynama oluyorsa ya da kırılmalar söz konusu ise o gözlük uygun değil demektir. Bu durumda farklı gözlüklerin tercih edilmesi gerekir” dedi.
“KAŞLARIN ÜZERİNE ÇIKAN, YANAKLARA DEĞMEYEN ÇERÇEVELER SEÇİLMELİ”
Cam rengiyle ultraviyole koruma arasında bir ilişki olmadığını vurgulayan Dr. Ertürk şunları söyledi: “Her koyu renkli gözlük bizi zararlı ışınlardan korumaz. Güneş gözlükleri uluslararası normlara (EN, ANSI, TSE) uygun olmalıdır. Kolay kırılmayan ve dayanıklı olmalıdır. Güneş gözlükleri spor yaparken veya diğer aktivitelerde kırılarak göze zarar verebilir. Araç kullanırken görüş netliğimizi azaltmayan trafik lambalarını görebileceğimiz özellikte ve koyulukta olmalıdır. Çerçevesinin büyüklüğü ve sapların kalınlığı UV’nin göze ulaşmasına engel olan dizaynlar tercih edilmeli, kaşların üzerine çıkan, yanaklara değmeyen yanlardan da UV’nin girişine engel olacak kalınlıkta çerçeveler seçilmelidir. Camda polarize filtre olması, camın UV filtre etme özelliği olduğunu göstermez. Polarize filtre sadece yüzeyden yansıyan ışınları tutarak görüş netliğini artırır. Bu özellik sürücüler ve denizciler için faydalıdır ancak LED ekran kullanan pilotlara tavsiye edilmez. Çünkü polarize filtreli camlar LED ekranların görülmesine engel olur.”
Fazla UV ışınlarına maruz kalan gözlerde, göz etrafındaki ve göz kapaklarındaki deride ayrıca göz içi dokularda kanser gelişme riskinin arttığını da ifade eden Dr. Ertürk UV ışınlarının; alerjik konjonktivite, halk arasında kuş kanadı denen pterjiyuma, gözün şeffaf tabakası olan korneada hasara, kataraktın oluşmasına neden olabileceğini söyledi. Ayrıca UV ışınlarının, sarı nokta denilen ve görüş keskinliğinin en yüksek seviyede sağlandığı, gözün arkasında yer alan retina tabakasındaki makulada kalıcı ve gözlükle dahi düzelmeyen bozulmaların oluşmasına neden olabileceğini sözlerine ekledi.
“YAZ AYLARINDA UV IŞINLARININ ETKİSİ 3 KAT ARTIYOR”
UVA ve UVB radyasyonunun yaz aylarında diğer aylara oranla en az 3 kat daha fazla olduğu için özellikle plajda, denizde ve rakımı yüksek yerlerde mutlaka güneş gözlüğü kullanmak gerektiğini vurgulayan Dr. Ertürk yüzey yansıması nedeniyle su sporları ve karda yapılan aktivitelerde de güneş gözlüğü kullanmak gerektiğini dile getirdi. Çocukların aynı ortamda güneş ışınlarına maruziyetinin bizden fazla olduğunu kaydeden Dr. Ertürk, çocuklarda görülen alerjilerin en büyük sebeplerinden birinin güneş ışınları olduğunu; çocuklarda da gözlük kullanımının çok önemli olduğunu söyledi. Gözlük camlarını temizlerken de dikkatli davranmak gerektiğinden bahseden Dr. Ertürk, “Elinize ne geçerse onunla silmek değil de yumuşak pamuklu bir bez veya özel optik temizleme ürünleri tercih edilmelidir” diye konuştu. Dr. Ertürk sonuç olarak güneş gözlüklerinin, görüş netliğini artırıp göz yorgunluğuna engel olduğuna ve en önemlisi güneşten gelen zararlı UV ışınlarından gözlerimizi koruduğuna değindi; bu nedenle sadece yazın değil diğer mevsimlerde de, gün ışığı yansımalarının olduğu havalarda güneş gözlüğü takılmasını tavsiye etti.
|
2,235 |
Son dakika: Bilim Kurulu toplantısı sonrası 'aşı' çağrısı
|
Son dakika haberi: Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın başkanlığında toplanan Bilim Kurulu toplantısı sonrasında yazılı açıklama yapıldı. Bakan Koca'nın sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada gençlere aşı çağrısı yineleyerek, "Bugün sorumluluk alma, ön safta mücadele etme sırası gençlerimizdedir" dedi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/son-dakika-bilim-kurulu-toplantisi-sonrasi-asi-cagrisi-2798955
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın başkanlığında toplanan Bilim Kurulu toplantısı sonrasında yazılı açıklama yapıldı. Bakan Koca'nın sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada aşı çağrısı yinelendi. Toplantıda salgının seyri, genç nüfusun vakalar içindeki dağılımı, aşı programının son durumu ve influenza hakkında konuşulduğunu belirtti. Koca, Bilim Kurulu üyelerinin kendilerine Okullar açık kalacak mı? sorusu ile müracaat yapılmasından çok şikayetçi olduklarını belirterek , Okulların kapanması söz konusu değildir, gündemimizde olmayacak ifadeleriyle noktayı koydu.
Bakan Koca'nın Bilim Kurulu Toplantısı'ndan sonra paylaştığı yazılı açıklamadan konu başlıkları şu şekilde;
GENÇLER, SİZLERİ MÜCADELEDE ÖN SAFA DAVET EDİYORUM
Koronavirüs salgınının ulaştığı bugünkü durumda günlük yaklaşık 30 bin bandında olduğu belirten Koca,, Vakaların ortalama yaşının düşmüş olması ve aşılanmış olmak sayesinde hastanelerimizin kapasitesini zorlayacak bir hasta yükü ile karşılaşmıyoruz. Vakalarımızın yaş ortalaması düşerken, gerek servislerde gerekse yoğun bakım ünitelerinde maalesef halen büyüklerimiz yatmaktadır. Kayıplarımızda da yine ileri yaştaki büyüklerimiz belirgin şekilde çoğunlukta. Bununla birlikte artık Vakalarımızın neredeyse yarısı 30 yaş altındaki vatandaşlarımız. Gençlerimiz hastalığı hastaneye yatmadan geçirseler de bulaştırabilecekleri büyüklerimiz halen hastanede tedavi edilmek zorunda kalabiliyor. Bu durum artık sorumluluğun gençlerde olduğunu teyit ediyor. Salgının ilk dönemlerinde en çok kısıtlama 65 yaş üzeri büyüklerimize uygulanmış ve büyük bir fedakarlıkla kurallara uymuş ve sorumluluklarını yerine getirmişlerdi. Bugün sorumluluk alma, ön safta mücadele etme sırası gençlerimizdedir. Gençler, sorumlu davranarak evlerinize, sevdiklerinize, büyüklerinize virüs taşımamak için tedbirlere uymalı ve en kısa sürede tam aşılı hale gelmelisiniz. Gençler, sizleri mücadelede ön safa davet ediyorum ifadelerine yer verdi.
AŞI TAM AŞILI HALE GELMEDEN ÇOK SINIRLI KORUMA SAĞLIYOR
Aşı programında vatandaşların büyük bir çoğunluğunun aşı olmasına rağmen aşılama hızında bir yavaşlama olduğuna dikkat çeken Koca, Aşı tam aşılı hale gelmeden çok sınırlı koruma sağlıyor. Hele toplum bağışıklığı elde edilmeden ne kadar emek versek de yayılım devam ediyor. Aşılanma oranının yüksek olması aşı olmayanları korumuyor. Hiç birimiz nasılsa başkaları aşı oldu ben olmasam da olur düşüncesinde olmamalı. Aşı birinci derece aşı olan kişileri koruyor. Kendi korumamız kendi aşımızdır. İkinci doz ve hatırlatma dozu aşısının zamanı gelen vatandaşlarımızın hiç vakit kaybetmeden aşılarını tamamlamaları önce kendileri sonra tüm toplum için son derece kıymetli bir adım olacaktır. Israrla ve tekrarla sizleri aşı olmaya ve aşılarınızı tamamlamaya davet ediyorum dedi..
YERLİ AŞI TURCOVAC
Bakan Koca paylaştığı açıklamanın devamında ise:
Bir çağrım da yerli aşımız Turkovac için. Aşımızın geliştirilmesinin her safhasında bağımsız bir bilim heyeti aşı çalışmasının sonuçlarını değerlendirerek bir sonraki aşamaya geçmesine izin vermektedir. Bilimsel çalışmaların bağımsız bilim insanlarımızca değerlendirildiğinden ve güvence altına alındığından emin olunuz. Bulunduğumuz aşamada ise 2 doz inaktif aşı olmuş sağlıklı bireylerin gönüllü olarak destek vermesine ihtiyaç var. Kendi aşımız kendi gücümüzdür. Bu güce güç katacak gönüllüler e-nabız üzerinden gönüllü olmaya müracaat edebilir ya da en yakın şehir hastanesine ulaşabilirler. Yerli aşımıza destek verin, salgına karşı kendi güvencemiz somut hale gelsin
Geçen yıl bildiğiniz üzere influenza neredeyse hiç görülmedi. Tüm dünyada gerek maske kullanımı sebebiyle gerekse virüsün yayılım yollarının sınırlanmış olması sebepleriyle bir influenza salgını görülmedi. Bu yıl dünyada influenza artış eğiliminde olmasına rağmen, henüz ülkemizde görülmedi. Ancak diğer solunum yolları virüsleri ise yaygın şekilde görülmeye başladı. Bu durum maske ve mesafe kullanımında bu yıl geçen yıla göre daha gevşek olduğumuzu gösteriyor. Tedbir bizi influenzaya karşı da korur. 65 yaş üzeri büyüklerimiz ve risk grubundaki vatandaşlarımız için grip aşıları tanımlanmaya başlanmıştır. Aşılar stoklara girdikçe influenza aşısı tanımlanmaya devam edilecektir
OKULLARIN KAPANMASI SÖZ KONUSU DEĞİL
Bilim Kurulu üyelerimiz kendilerine çok sayıda “okullar açık kalacak mı?” sorusu ile müracaat edilmesinde şikayetçi. En net şekilde ve kararlı bir tavırla okullarımızın kapanmasının asla gündem olmayacağını bir kez daha ifade ediyoruz. Okulların kapanması söz konusu değil. Gündemimizde olmayacak. Bu sorunun gündemde kalmasının ise hiçbir faydası da manası da yok. Çocuklarımızı koruyarak, tedbirlere uyarak eğitimin her kademesinde yüz yüze eğitime devam edeceğiz ifadelerine yer verdi.
İlgili Haberler
Son dakika! 20 Ekim koronavirüs tablosu açıklandı
|
170 |
Can kurtarmaya giderken canlarından oluyorlar
|
Ülkemizde ilk defa düzenlenen bir çalıştayla acil sağlık personelinin sorunları masaya yatırıldı. Bakanlık verilerine göre, 2022 yılının ilk altı ayında sağlıkçılardan 11 bin “Beyaz Kod” yardım çağrısı geldi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/can-kurtarmaya-giderken-canlarindan-2931485
|
Sağlık Politikaları ve Sağlığın Geliştirilmesi Derneği, Yeni Sendika iş birliği ile İstanbul’da yapılan 112 ve UMKE Çalıştayı”na sağlık sisteminin kanayan yaralarından biri olan sağlıkta şiddet damgasını vurdu.
Zor şartlarda can kurtarmaya çalışan 112 çalışanları, hiç tanımadıkları kişilerin hayata bağlanması için gösterdikleri olağanüstü çabanın karşılığında darbedildiklerini hatta hayatlarını kaybettiklerini vurgulayıp “Can kurtarmaya giderken canımızdan oluyoruz, bu insanlık dışı bir durum. Halkımızdan daha sağduyulu olmalarını bekliyoruz çağrısını yaptı.
ALTI AYDA 11 BİN BEYAZ KOD ÇAĞRISI YAPILDI
Sağlıkta şiddetin en yoğun yaşandığı çalışma alanlarından birisi acil servisler ve ambulanslar. Sağlık Bakanlığının verilerine göre, sağlık çalışanlarının tehdit, hakaret veya darp gibi durumlarla karşılaştıklarında yaptıkları “Beyaz Kod” yardım sistemine 2022 yılının ilk 6 aynıda 11 bin başvuru oldu.
UMKE VE 112, DEPREMDE BÜYÜK İŞLER BAŞARDI
6 Şubat depreminde Ulusal Medikal Arama ve Kurtarma Birimi (UMKE)’nin öneminin bir kez daha ortaya çıktığını söyleyen Çalıştay Başkanı ve Sağlığın Geliştirilmesi Derneği Genel Başkanı Musa Akan Afetlerde, savaşta, diğer terör olaylarında herkesten en önde UMKE ve 112 oluyor. Bu konuda toplumda farkındalık oluşturmak ve yaşadığımız problemlere de dikkat çekmek için bu çalıştayı düzenledik.
Türkiye çapında yaklaşık 30 bin 112 personeli, binlerce UMKE gönüllüsü var. Sadece 112 ve UMKE değil, kamuda ya da özelde çalışan bütün acil sağlık hizmeti verenlerin problemleri çok fazla. Hem özlük hakları yönünden hem diğer çalışma şartları yönünden çok sorunlar var. Arkadaşlarımızın sorunlarını kendilerinin gündeme getirmeleri ve çözüm önerilerini de kendilerinin sunması amacıyla düzenlediğimiz bu çalıştayın sonuç raporları kitap hâline getirilerek tüm kamu kurumlarına, hastanelere, Sağlık Bakanlığına ve Cumhurbaşkanı’mıza iletilecek” dedi.
POLİSTEN ÖNCE ORADAYIZ
Acil sağlık personelinin en çok canını acıtan durumun şiddet olduğunu vurgulayan Akan Umudun bittiği yerde umut olanların, yağmur, çamur, kar, kış, gece, gündüz, bayram, tatil bilmeden 365 gün 24 saat hayatını can kurtarmaya adamış kahramanların uğradıkları şiddet her türlü zorluğun üzerine ağır geliyor. Basına da yansıdığı gibi; hasta ve hasta yakınları ambulansların yolunu kesiyor, olay yerine giden 112 çalışanlarını darbediyor, yaralıyor, ölümle tehdit ediyor.
Sağlık hizmetindeki aciliyet sırasını bilmeyen vatandaş kendi hastasına bakılmadığı düşüncesi ile şiddet uyguluyor. Hatta çoğu zaman olay yerine polis ve jandarmadan önce 112 ekipleri gidiyor ve çatışmaların ortasında kalıyor. Bu bağlamda sağlıkta şiddetle ilgili en riskli alanlarda olan 112 ve acil sağlık çalışanları için özel tedbirler alınması yerinde olacaktır. Sağlık personeline yönelik şiddeti artık herkes kanıksadı. Vatandaş karakolda yapamayacağı her türlü şiddet girişimini hastanede ya da 112 personeline yapıyor dedi.
BİLİNMEZE GİDİYORUZ
Acil sağlık hizmeti veren 112 personelinin vaka ayırmadan her türlü ortama gittiğini ifade eden Dernek Başkanı Musa Akan “Düşünün 18 yaşında küçücük, 1.55 boyundaki kız çocuğunu ‘gidin vakaya müdahale edin’ diye gönderiyoruz. Neyle karşılacaklarını bilmiyorlar, bilinmeze gidiyorlar. Orada sizi terörist de karşılayabilir, katil de. Size kötü davranabilirler, sizi dövebilirler de. Aslında her gün olan ama artık basına yansımayan olaylar bunlar. Hayati tehlikeleri olabiliyor. Bu sebeple riskli birimlerin yeniden düzenlenmesini talep ediyoruz” diye konuştu.
İSTASYONLARA STANDART ŞART
112 istasyonlarının şartlarının her yerde aynı olmadığını aktaran Akan, 112’nin istasyon binası için bir bütçesi olmadığı ve yerel belediyelerin, kamunun kendilerine tahsis ettiği yerlerde bulunduklarını belirterek “Bazı istasyonlarımızda fiziksel şartlar ne yazık ki uygun olmuyor. Daha iyi bir hizmet verebilmek için vaka beklediğimiz istasyonlarımızın da standart hâle getirilmesini talep ediyoruz” dedi.
ŞİDDETE KARŞI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ, KADES BENZERİ BİR İHBAR HATTI KURULMALI
Çalıştayda 112 ve acil sağlık çalışanlarına yönelik yapılan şiddetle mücadele kapsamında ortaya çıkan önerilerden bazıları şöyle:
Risk ve tehdit durumlarında 112 çalışanlarına vakit kaybetmeksizin ulaşılabilmesi amacıyla KADES benzeri bir uygulama ile doğrudan emniyet güçlerine ihbarda bulunulabilmesi sağlanmalıdır.
12 ekipleri; çatışma, terör, saldırı ve trafik kazası gibi ölümcül risklerin devam ettiği ortamlara çoğu zaman emniyet güçlerinden önce gitmektedir. Öncelikle buraların güvenliğinin alınması, 112 ekiplerinin can güvenliğinin sağlanması ve daha sonra güvenli bir şekilde hastalara müdahale edilebilmesi sağlanmalıdır.
Hasta ve hasta yakınları acil sağlık hizmetlerinden nasıl yararlanacakları ve acil sağlık hizmetlerinin işleyişi konusunda çoğu zaman yeterli bilgiye sahip değildir. Fiziki şartların kötülüğü ve süreç yönetimlerindeki yetersizlikler de hasta ve yakınlarını öfkelendirmektedir. Bu bağlamda öncelikle vatandaşların sağlık okuryazarlığı düzeyinin geliştirilmesi gerekmektedir.
“Beyaz Kod” bidirimleri kolaylaştırılmalı, veriler ve yapılan işlemler şeffaf bir şekilde sağlık çalışanları ve kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
Sağlıkta şiddetin önlenmesine yönelik dünyadaki iyi uygulama örnekleri takip edilmeli ve benzerleri ülkemizde de hayata geçirilmelidir.
“Sağlıkta Şiddetle Mücadele Eylem Planı” bir an önce hayata geçirilmelidir.
Sağlık Bakanlığı, sendikalar, meslek kuruluşları ve sivil toplumun da içinde olduğu tüm taraflarla birlikte kısa, orta ve uzun vadede yapılacakların kamuoyu ile paylaşılıp gerekli adımların atılması sağlanmalıdır.
Sağlıkta şiddet ile ilgili düzenlemeler ceza kanunlarına doğrudan eklenmelidir. Beyaz Kod veren sağlık çalışanı, en azından o gün ve ertesi gün idari izinli sayılmalıdır.
|
5,765 |
Dudağındakini yara sandı, önemsemedi! Gerçek şoke etti!
|
Balıkesir'de yaşayan 70 yaşındaki Yahya Gürel'in dudağında 6 ay önce küçük bir yara çıktı. Başlarda yarayı önemsemeyen ve eczaneden aldığı merhemlerle tedavi olmaya çalışan yaşlı adamın dudağında doktorlar tarafından 2.5 santimetre çapında tümör olduğu saptandı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/dudagindakini-yara-sandi-onemsemedi-gercek-soke-etti-2622570
|
Alt dudağında 6 ay önce küçük bir yara çıkan Yahya Gürel (70), eczaneden aldığı merhemleri kullanmaya başladı. Yaranın günden güne büyümesi üzerine yemek yemekte ve konuşmakta zorlanan yaşlı adam tedavi için İstanbul'da yaşayan kızlarının yanına geldi. Özel bir hastanede Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Zafer Çiftçi tarafından muayene edilen yaşlı adamın dudağında 2.5 santimetre çapında bir tümör olduğu belirlendi. Küçük bir yara iken ikinci evre alt dudak kanserine dönüşen tümör, boyun bölgesine sıçramadan yapılan 3 saatlik cerrahi operasyonla alındı.
33 YIL BOYUNCA SİGARA KULLANDIM
Yaranın nedeninin bir tümör olduğunu öğrendiğinde çok korktuğunu ifade eden Yahya Gürel, hastalığın en büyük nedeninin sigara olduğunu belirterek, 33 yıl boyunca sigara kullandım, 1987 yılında bıraktım. 31 yıldır sigara içmiyorum, sigaranın zararlı etkileri yavaş yavaş görülmeye başladı. Sigaranın üzerinde bile 'sağlığa zararlıdır' yazıyor. Özellikle gençlerin sigaradan uzak durması lazım. Ben de etrafımdaki gençlere 'içmeyin' diyorum ama maalesef dinletemiyorum dedi. Babasının günden güne iyileştiğini belirten kızı Meral Süslü ise kısa süreden böylesine etkili bir tedavi beklemediğini ve sonuçtan dolayı çok mutlu olduğunu söyledi.
DUDAK KANSERİ EN ÇOK KİMLERDE GÖRÜLÜYOR?
Alt veya üst dudak kanserlerinin ağız ve çevresinde görülen kanserlerin yüzde 50'sini oluşturduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Zafer Çiftçi, Dudak kanserleri beyaz ırka ait erkeklerde, sigara ve alkol kullananlarda ve uzun süre güneş altında çalışanlarda daha sık görülür. Dudak kanserleri sıklıkla alt dudakta ortaya çıkan küçük bir kabarıklık veya yara şeklinde belli eder. Bu tür lezyonların doğru ve zamanında teşhis edilmeleri hem hastanın sağ kalımı hem de dudak bölgesine yapılacak cerrahi sonrası ortaya çıkacak kozmetik görünümüm iyileştirilmesi açısından çok önemlidir. Tanı ve tedavide daha fazla gecikme yaşanması durumunda, sağ kalım şansı yüzde 50 oranında azalır. Bu durum dudak fonksiyonlarında ve görünümünde kayıplara da neden olabilir diye konuştu.
ANA TEDAVİ CERRAHİ
Bu tür vakalarda erken teşhis ve tedavinin önem taşıdığının altını çizen Doç. Dr. Çiftçi, Bu tür yarası olan kişiler geç kalmadan bir uzman görüşü alsınlar. Ana tedavi burada cerrahi. Ameliyat edilemeyecek hastalarda kemoterapi ve ışın tedavisi kullanıyoruz. Erken evrede yapılacak cerrahi operasyon erken evrede hastanın sağ kalım oranını artırıyor. Hem de hastalığın tekrarlamasının önüne geçiyor ifadelerini kullandı.
|
912 |
Bu hastalık yürümeyi engelliyor, kemikleri kırılabiliyor! İşte, Celine Dion'un hastalığı Katı Kişi Sendromu (Stiff Person Syndrome) belirtileri ve tedavisi…
|
Titanic filminin meşhur şarkısı My Heart Will Go On’u seslendiren dünyaca ünlü şarkıcı Celine Dion, Katı Kişi Sendromu’na yakalandı. Çok nadir görülen bir nörolojik hastalık olan Stiff Person Syndrome’una yakalanan kişilerde, dokunmaya ve sese karşı aşırı hassaslaşma, kronik ağrılar, lomber hiperlordoz (omurgada aşırı basıncın yol açtığı ağrı) gibi belirtiler görülür. Kas spazmları o kadar şiddetli olur ki eklemler yerinden oynayabilir ve kemikler kırılabilir. Tanı konma süresi ise ortalama 7 yılı alır. Katı Kişi Sendromu olan kişiler, tekerlekli sandalayeye bağlı veya yatalak olabilir. Bu kişiler çalışamaz ve kendilerine bakamaz. Peki, Katı Kişi Sendromu (Stiff Person Syndrome) belirtileri ve tedavisi nedir? Gelin, Celine Dion hastalığına birlikte bakalım…
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/fotogaleri/bu-hastalik-yurumeyi-engelliyor-kemikleri-kirilabiliyor-iste-celine-dionun-hastaligi-kati-kisi-sendromu-stiff-person-syndrome-belirtileri-ve-tedavisi-29975
| |
5,172 |
Domuz gribi nasıl anlaşılır (H1N1) Domuz gribi belirtileri nelerdir, nasıl geçer?
|
Domuz gribi nasıl geçer? Son günlerde ülkemizde domuz gribi salgını da kendisini göstermeye başladı. Koronavirüs sonrası en merak edilen konu gomuz gribi oldu. Peki domuz gribi nasıl anlaşılır, belirtileri nelerdir? İşte uzman doktordan domuz gribi uyarıları...
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/domuz-gribi-nasil-anlasilir-h1n1-domuz-gribi-belirtileri-nelerdir-nasil-gecer-2688737
|
H1N1 Domuz gribi belirtileri nelerdir, nasıl geçer? Uzman Dr. Ece Yiğit, AA muhabirinin domuz gribi ve korunma yollarına ilişkin sorularını cevapladı. Grip virüsü olarak bilinen influenzanın A, B ve C olmak üzere üç alt tipi olduğunu kaydeden Yiğit, H1N1 virüsü A sınıfına ait bir virüstür. 2009 yılında ilk kez Meksika’da tespit edilmiştir. Normalde domuzlarda gribe yol açan virüs, evrim geçirerek insana bulaşma özelliği kazanmış ve insanlar bu virüs ile daha önce karşılaşmamış olduğundan daha ağır seyrederek hızla yayılmıştır. 2009 domuz gribi salgını son yılların en önemli salgını olarak kabul edilmektedir. Ancak şimdi hem aşısı geliştirildiğinden hem de birçok insan hastalığı geçirerek bağışıklık kazandığından tekrar bir salgın yapma durumu söz konusu değildir ve normal bir mevsimsel grip etkeni olarak tanımlanmaktadır. diye konuştu.
Kesin tanının virüsün direkt olarak tipinin tespit edilmesini sağlayan PCR yöntemi ile konduğunu hatırlatan Yiğit, daha kolay olan bir diğer tanı yönteminin ise hastanın burun ve geniz akıntısından alınan sıvının test edilmesine dayandığını ve bu şekilde influenza virüsünün var olup olmadığının tespit edilebileceğini ifade etti.
İlgili Haberler
Domuz gribi şüphesi acildeki kırmızı alanı kapattı
Domuz gribinin mevsimsel griple aynı belirtileri gösterebileceğini aktaran Yiğit şunları söyledi:
Yüksek ateş, boğaz ağrısı, kuru öksürük, üşüme, titreme, baş ağrısı, yaygın kas eklem ağrıları en sık belirtileridir. Hastalık virüsün alınmasını takiben 1-4 gün içerisinde ortaya çıkar ve hasta semptomların ortaya çıkmasından 1 gün öncesi ve 7-10 gün sonrasına kadar bulaştırıcıdır. Virüs öksürme, hapşırma yolu ile havaya saçılan damlacıkların solunması ile bulaşır. Domuz gribine yakalanmamanın en önemli yolu korunmaktır. Dengeli beslenerek, uyku düzenine dikkat ederek, stresten mümkün olduğunca uzak durarak bağışıklık sistemini güçlü tutmak, hastalığın sık görüldüğü mevsimlerde kalabalık ortamlardan kaçınmak, hastalığa yakalanmış kişiler ile yakın temastan kaçınmak, maske kullanmak, çarşaf, nevresim, yastık kılıfı, havlu gibi kişisel eşyaların sık sık değiştirilmesi, ellerin sık sık yıkanması kişinin kendisini koruması adına alabileceği önlemlerdir.
İlgili Haberler
Ordu’daki ölümün domuz gribinden olduğu kesinleşti
İlaçlar hastalık belirtileri ortaya çıktıktan iki gün sonra etkili oluyor
Yiğit, tedavide antiviral ilaçların kullanıldığını belirterek, Bu ilaçlar hastalık belirtileri ortaya çıktıktan sonra ilk 2 gün içerisinde en etkili olmaktadır. Çoğu birey hastalığı antiviral ajana gerek olmadan semptomatik tedavi ile atlatmaktadır. Ancak hastaneye yatış gerektiren ağır hastalığı olan, alt solunum yolu enfeksiyonu olan ve komplikasyon gelişme ihtimali yüksek olan hastalara mutlaka antiviral ajan başlanmalıdır. şeklinde konuştu.
Bazı grupların daha fazla risk altında olduğuna dikkati çeken Yiğit sözlerini şöyle sürdürdü:
Hamile kadınlar, 5 yaş altı -özellikle 2 yaş altı- çocuklar, astım, koah gibi akciğer hastalığı olanlar, böbrek, karaciğer, kalp, şeker hastalığı olanlar, 65 yaş yaş üstü kişiler, huzurevlerinde, bakımevlerinde yaşanlar, sağlık çalışanlanları, vücut kitle indexi >40 olan obezler yüksek risk altındadır.
Her yıl çalışanlarda ciddi iş, iş gücü kaybına, öğrencilerin eğitimlerinden geri kalmasına, riskli gruptaki kişilerin mevcut durumlarının kötüleşmesine ve hatta ölümlere yol açan gripten korunmanın en önemli ve etkili yolu aşılanmadır. Aşı yüzde 100 koruyucu değil çünkü evrimleşerek yapısını değiştirebilmekte. Dünya sağlık örgütü virüsün değişikliklerini yakından takip eder ve önermiş olduğu aşı içeriği tavsiyesi ile aşı içeriği her sene yeniden hazırlanır. Aşı içeriği ile alınan virüs arasında yapısal benzerlik varsa yüzde 80 oranın koruma sağlar ayrıca yaşlı hastalarda daha düşük koruma sağlamakla birlikte komplikasyon ve ölüm riskini azalttığı gösterilmiştir. Bakanlığımızın ithal ettiği ve tüm dünyada uygulanmakta olan üçlü ve dörtlü aşılar domuz gribi etkeni H1N1’e karşı koruyucudur. Aşının koruyucu etkisi 2 hafta sonra başlar bu nedenle yaptırmak için en uygun zaman gribin sık görülmeye başladığı dönemin hemen öncesidir. Koyuculuk yaklaşık 6-8 ay sürer.
Yiğit, aşının 6 aydan küçük bebekler, hamileliğin ilk 3 ayındaki kadınlar, yumurta alerjisi olanlar ve aşı içeriğindeki herhangi bir maddeye alerjisi olanlar dışında herkese önerilebileceğini sözlerine ekledi.
Domuz gribine yakalanan Deniz Baykal hastaneye kaldırıldı
Yüksek ateş ve halsizlik şikayetiyle hastaneye kaldırılan Deniz Baykal'ın domuz gribi olduğu belirtildi. Baykal'a serum müdahalesi ile başlayan tedavi uygulanırken devlet protokolü de sürekli bilgi aldı.
DURUMU İYİYE GİDİYOR
Tedavi sonrası durumunun iyiye gittiği öğrenilen Deniz Baykal'ı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca dün öğleden sonra hastanede Baykal'ı ziyaret etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Baykal'a telefonla geçmiş olsun dileğinde bulundu.
Domuz gribi belirtileri nelerdir?
Domuz gribi hastalığı, yani H1N1 virüsünün sebep olduğu hastalığın belirtileri, mevsimsel grip ile hemen hemen aynıdır. Kişisel özelliklere göre değişmekle beraber domuz giribi belirtileri şu şekilde sıralanabilir;
Ateş,
Boğaz ağrısı,
Öksürük,
Vücut ağrıları,
Baş ağrısı,
Ateşe bağlı olarak üşüme en genel domuz gribi belirtilerindendir.
Bunların yanında vücutta yorgunluk ve bitkinlik, nadir olmakla beraber kusma ve ishal bu belirtilere eşlik eder. Kronik hastalığı olan insanlar veya vücut direnci düşük olan insanlar, mevsimsel gribi daha ağır geçirdiği gibi domuz gribi hastalığını da daha ağır bir şekilde geçirirler. Hastalığı daha ağır seyreden hastalarda farklı sonuçlar ortaya çıkabilir. Çeşitli organlarda iltihaplanmalar görülebilir. İltihabın en yaygın olarak görüldüğü organ akciğerdir. Akciğer enfeksiyonu, yani bilimsel adıyla pnömoni hastalığın ölümle sonuçlanmasına sebep olabilir. Bunun dışında astım hastalığı, H1N1 virüsü ile birleştiği zaman ileri düzey solunum yetmezliğine yol açarak yine hastalığın ölümle sonuçlanmasına sebep olabilir.
Domuz gribi nedenleri nelerdir?
Domuz gribini ortaya çıkaran nedenler mevsimsel griple neredeyse aynıdır. Ancak bu gribe domuz gribi denmesi hastalarda ve sağlıklı insanlarda gerginlik yaratır. Domuz gribine neden olan H1N1 virüsü de grip virüsünün evrim geçirmiş bir başka halidir. Hastalığa bu adın verilmesinin nedeni, domuzlarda görülen grip virüsüne benzemesidir. İnsanlarda görülen domuz gribi virüsü kuşlarda, domuzlarda ve insanlarda görülenin bir karışımıdır. Hastalığa neden olan H1N1 virüsü geçirdiği evrim sonucu domuzdan insana bulaşmaya başlamıştır. Bu nedenle hastalık bir domuzdan insana solunum yoluyla gayet rahat bulaşır. Avrupa'da ve diğer birçok kıtada domuz çiftliklerinin çokluğu, bu hastalıkların insanlar arasında yaygınlaşmasında oldukça büyük bir etkendir. Hastalık yalnızca solunum yoluyla bulaşmaz, ayrıca H1N1 virüsünün bulunduğu bir domuz etinin, yeterince yüksek sıcaklıklarda pişirilmeden tüketilmesiyle de insanlara bulaşabilir. Türkiye'de domuz eti tüketimi oldukça az olsa da globalleşen dünyada, insanların birçok ülkeye seyahat etmesi hastalığın yaygınlaşmasını kolaylaştırır. Bu durum göz önüne alındığında hastalığın neden bu kadar yaygın olduğu oldukça açıktır. Geçmişte domuzdan insana bulaşan domuz gribi virüsü, günümüzde aksırma veya öksürme yoluyla oldukça kolay yayılmaktadır. Öksürme veya aksırma sırasında havaya saçılan virüs içeren damlacıklar, ortamda bulunan sağlıklı bir başka bireyin damlacıkları solumasıyla hastalığın bulaşması gerçekleşir. Yine hasta olan kişinin kullandığı bireysel eşyalardan da domuz gribi virüsü sağlıklı bireye rahatça geçebilir. Yalnızca özel eşyaların kullanılması değil, hasta kişi ile sağlıklı bireyin tokalaşması sırasında da hastalık bulaşması olası bir durumdur.
Domuz gribi tanısı nasıl konulur?
Domuz gribi tanısının bu konuda uzman olmayan kişiler tarafından koyulması pek mümkün değildir. Mevsimsel geçişlerde ortaya çıkan soğuk algınlığı ve gripten pek farkı olmaması, domuz gribi hastalığı tanısını zorlaştıran bir etmendir. Yorgunluk ve vücut kırgınlığı ile başlayan hastalık süreci normal grip gibi seyreder. Birçok hasta eğer düşürülmesi zor ateş sorunu yaşamıyorsa bir uzmana başvurma gereksinimi duymaz. Ancak her hastalık gibi gribin de her türlüsü ciddiye alınmalıdır. Hastalığın ilk evrelerinde, yani vücut kırgınlığının başlamasıyla beraber bir uzmana başvurulmalıdır. Hastalığın teşhisi PCR (Polymerase Chain Reaction) denilen yöntem ile konulsa da bunun her laboratuvarda uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle daha kolay bir yöntem olan, burun akıntısı veya geniz akıntısı sıvılarının alınarak test edilmesi yöntemi yaygın olarak kullanılır. Bu yöntemde hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasından birkaç gün sonra, hastadan alınan mukoza tabakasında eğer H1N1 virüsü varsa, hastalık teşhisi domuz gribi olarak konulur. Yapılan testlerden sonra hastanın H1N1 virüsünün sebep olduğu domuz gribi hastalığına yakalandığı anlaşılırsa tedavide buna göre bir yol izlenir.
Domuz gribi tedavi yöntemleri nelerdir?
Domuz gribinden korunmanın en iyi yolu öncelikli olarak o hastalığa yakalanmaktan kaçınmaktır. Domuz gribinden kaçınmak için uygulanması gereken birçok yöntem vardır.
Salgınların yaygın olduğu, özellikle mevsim geçişlerinde kalabalık ortamlardan kaçınmak,
İş yerlerinde, evlerde ve okullarda en çok ortak kullanıma açık olan kapı kollarını, lavabo başlıklarını sık sık dezenfektanlar ile temizlemek,
Hastalığa yakalanmış kişilerle yakın temastan kaçınmak, hatta mümkünse aynı ortamda bulunmamak,
Eğer hastalığa yakalanılmış ise hastalığın daha fazla yaygınlaşmasını önlemek için maske kullanmak ve gerekirse sosyal yaşamdan uzaklaşmak,
Evde kullanılan yatak örtüleri, yastık kılıfları, yorgan, çarşaf, havlu vb. kişisel eşyaların temizliğine dikkat etmek ve sık sık değiştirmek,
Elleri sık sık, özenle yıkamak,
Hastalığı meydana çıkaran H1N1 virüsü sürekli evrim geçirerek yapısı değişse de önerilen domuz gribi aşısı kullanmak, bu hastalıktan korunmanın en etkili yöntemleridir.
Her ne kadar hastalıktan kaçınmanın çeşitli yolları olsa da H1N1 virüsünün sürekli evrimleşmesi ve buna bağlı olarak sürekli genetiğinin değişmesi sebebiyle domuz gribi tedavisinin kesin bir çözümü yoktur. Mevsimsel gripte kullanılan ilaçların birçoğu, domuz gribi tedavisi için de kullanılmaktadır. Mevsimsel gripte ve diğer bütün hastalıklarda olduğu gibi domuz gribi tedavisi için kullanılacak domuz gribi ilaçları da mutlaka doktor kontrolünde alınmalıdır. Yanlış alınacak ilaçlar vücudun direncini düşürebileceğinden ciddi sorunlara yol açabilir. Doktor kontrolünde alınacak ilaçlar dahi hastalığın ortadan kalkmasını sağlayamaz. Alınacak ilaçlar, domuz gribi hastalığından dolayı ortaya çıkan bulguların hafifleyerek, daha rahat bir hastalık geçirilmesini sağlar.
Vücudun günlük rutini dışında ortaya çıkarttığı belirtileri her zaman dikkate alınız. Diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi domuz gribinde de belirtiler, tedavinin erken başlaması için ipucu görevi görür. Bu nedenle kendinizde bu belirtilerin başladığını hissettiğiniz an çok gecikmeden bir uzmana görünmeyi ihmal etmeyin.
|
17 |
Ramazan’da sindirim problemi yaşamak istemiyorsanız dikkat! İşte 10 altın formül...
|
Uzmanlar Ramazan ayında beslenmenin önemine dikkat çekerek hazımsızlık yaşamamak için önemli uyarılarda bulundu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/ramazanda-sindirim-problemi-yasamak-istemiyorsaniz-dikkat-iste-10-altin-2940841
|
Medipol Mega Üniversite Hastanesi Gastroenteroloji Bölümünden Prof. Dr. Gülbanu Canbaloğlu, Ramazan ayında beslenmede dikkat edilmesi gereken altın kurallara dikkati çekti.
Prof. Dr. Gülbanu Canbaloğlu, oruç tutan bireylerin dengeli ve sağlıklı beslenmelerinin önem taşıdığını belirterek Beslenme planımız su, tahıl, sağlıklı proteinler, sebze, meyve ve sağlıklı yağları içermelidir.
Süt ürünleri günde 1-2 porsiyon tüketilmelidir. Şekerli içeceklerden uzak kalınmalıdır. Sebze tüketimi de önemlidir, ancak patates ve patates kızartmasından uzak durmak sağlık açısından daha uygun olacaktır. Trans yağ yerine zeytinyağı tercih edilmelidir.
Yemeklerin pişirilme yöntemleri de önemlidir. Ayrıca yemekleri hızlı yemekten kaçınmalı, iyice çiğneyerek tüketilmelidir.
Sahur kahvaltının yerini almalıdır. Sahura kalkmamak ya da sahurda sadece su içmek açlık kan şekerinin erken saatlerde düşmesine, güne hazırlıksız başlanmasına, gün içinde halsizliğe yol açar. Sahur öğünü, ağır yemeklerden oluşursa gece metabolizma hızı düştüğü için bu sefer de kilo alma riski artar” diye konuştu.
TOKLUK SİNYALİ BEYİNE 20 DAKİKADA GİDER
İftardan 1 saat sonra kısa yürüyüşlere çıkılması gerektiğine değinen Prof. Dr. Gülbanu Canbaloğlu, şöyle devam etti: İftardan sonra sindirimlerin kolaylaşması için egzersiz ve kısa yürüyüşlere çıkılmalıdır.
Özellikle kızartmalardan, hamur işlerinden, aşırı şeker ve yağ içeren besinlerden uzak durmanız, gece oluşabilecek hazımsızlıklara, mide yanmalarına ve kilo problemlerine karşı bizi koruyacaktır.
RAMAZAN'DA BESLENMENİN 10 ALTIN KURALI
Ramazanda 2 ana öğün, 2 ara öğün kuralına dikkat edilmeli. Ramazanda öğünlerinizi genel olarak sahur, iftar ve iki ara öğün şeklinde düzenleyebiliriz. Ara öğünlerde meyve, yoğurt ve ölçülü miktarda kuruyemiş tercih edilebilir.
Mideyi rahatsız etmemek ve kalori fazlalığını önlemek için en doğru pişirme yöntemleri ızgara, fırınlama, haşlama veya buğulamadır. Fazla yağ alımına sebep olacak kızartma ve kavurma yöntemlerinden uzak durulmalıdır.
Tokluk sinyali beyine 20 dakikada gider. Yemekleri hızlı tüketmekten kaçınmalı, yavaş ve iyice çiğneyerek tüketilmelidir.
İftar öğünü de en az sahur kadar önemlidir, miktar ve gıda çeşitliliği açısından aşırıya kaçılması da yanlıştır. Geleneksel olarak orucu su, hurma ya da zeytin ile açtıktan sonra çorba içmek ve yaklaşık 15 dakika sonra ana yemeğe geçmek doğru tercihtir.
Sahura mutlaka kalkmak gereklidir. Sahurda sadece su içerek niyetlenmenin zararlı olduğu unutulmamalıdır. Böylece gün içinde almanız gereken besinleri tek bir öğüne yüklememiş olunur.
Sıvı tüketimine dikkat edilmelidir. Oruç tutan kişilerin mutlaka iftarla sahur arasında ortalama 10 bardak su tüketmelidir. Suyun kolay tüketimi için her saat başına 1-2 bardak su tüketilmesi denenebilir. Suyun içine limon, nane yaprağı, tarçın kabuğu ve karanfil ile aromalandırarak içimi kolaylaştırılabilir. Gün içerisinde oluşan mineral ve elektrolit kayıplarını karşılamak için de iftardan sonra 1 şişe sade maden suyu tüketilebilir.
Ramazan ayında tüketilen çay ve kahve miktarı çok abartılmamalı, çay ve kahve iftardan bir saat sonra tüketilmelidir. İftarda yemekle birlikte tüketilen çay ve kahve demir emilimini azalttığı için iftardan 1 saat sonra açık çay ya da kahve içilebilir.
İftardan sonra yükselen kan şekerimiz biz de tatlı yeme isteği uyandırabilir. Tam bu esnada şerbetli, unlu, çikolatalı tatlılar yerine meyveli, sütlü ara öğünleri tercih etmek uygun olacaktır.
9. Ramazanda kabızlık problemine dikkat edelim. Beslenme düzenindeki değişiklikler ve harekette azalmaya bağlı olarak oluşabilecek kabızlığı önlemek için, yemeklerde lif oranı yüksek gıdalar ve ara öğünlerde de taze kabuklu meyve ve kuru meyveler, kuru yemişler tercih edilmelidir.
10. Uzun süre aç kalmak bağışıklık sistemimizin zayıflamasına neden olur, bağışıklık sistemini güçlendirecek besinler almaya özen göstermeliyiz. Ramazan ayında bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için, c vitamini içeren besinler, omega 3, probiyotikler, d vitamini içeren besinler ve zencefil zerdeçal gibi baharatları tüketmeliyiz.
Oruç tutarken, bağışıklık sisteminizi güçlendirici özelliği olan A ve C vitamini gibi antioksidan vitaminlerden zengin havuç, brokoli, kabak, lahana, maydanoz gibi sebzelerin yanı sıra portakal, mandalina, elma gibi meyvelerin tüketimi önemlidir.
İlgili Haberler
İstediğini yiyeceksin ama kilo almayacaksın! Diyet yapmak tarihe karışabilir
Demans riskini azaltan araştırma: İnsan beyni kademeli olarak büyüyor
|
4,778 |
Korona tedbiri: Bir ilçeye giriş çıkış kısıtlaması getirildi
|
Elazığ'da Korona virüs tedbirleri kapsamında Maden ilçesine giriş ve çıkışlar zaruri hizmetler haricinde kısıtlandı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/korona-tedbiri-bir-ilceye-giris-cikis-kisitlamasi-getirildi-2708408
|
Elazığ İl Umumi Hıfzıssıhha Meclisi, Korona virüs salgını nedeniyle yeni kararlar aldı. Alanın karar kapsamında Maden ilçesine araç giriş çıkışları kısıtlanırken, ataması yapılan sağlık personellerinin de 14 günlük karantina sürecinden muaf tutularak görev başı yapması kararlaştırıldı.
Valilikten yapılan açıklamada. Koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle, 02.04.2020 tarihli ve 16 nolu İl Umumi Hıfzıssıhha Meclis kararı ile ilimize dışarıdan gelen herkes için 14 gün boyunca ikametinde karantina tedbiri uygulanmasına ve bu şahısların evlerinden çıkmalarına müsaade edilmemesi kararı verilmişti. Sağlık Bakanlığı tarafından salgınla mücadele kapsamında KPSS-2020/5 ile yerleştirme işlemi yapılan sağlık personelinin ihtiyaca binaen ivedi olarak göreve başlaması gerektiğinden 14 günlük karantina uygulamasından muaf tutulmasına, yapılacak sağlık kontrolleri neticesine göre göreve başlayış işlemlerinin ivedi şekilde yapılması kararlaştırıldı. İkinci bir karara kadar da Maden ilçesine, sağlık gibi zaruri hizmetler hariç bütün araç giriş çıkışlarının sınırlandırılmasına, bu kısıtlamalara istisna getirme konusunda İlçe Kaymakamı’nın yetkili kalınmasına karar verilmiştirdenildi.
|
3,062 |
Uğur Şahin tarih verdi: Biontech'in 3. dozu ne zaman yapılacak?
|
Biontech'in kurucu ortağı Prof. Dr. Uğur Şahin, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca başkanlığında toplanan Bilim Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada Biontech aşısının üçüncü dozunun ne zaman yapılması gerektiğini açıkladı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/ugur-sahin-tarih-verdi-biontechin-3-dozu-ne-zaman-yapilacak-2783362
|
Biontech'in kurucu ortağı Prof. Dr. Uğur Şahin, Bilim Kurulu toplantısına videokonferansla katıldı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Uğur Şahin toplantı sonrası birlikte açıklama yaptı. Bakan Koca açıklamasında 120 milyon doz Biontech aşısı için anlaşma yapıldığı duyurdu.
Bakan Koca'nın ardından sözü alan Uğur Şahin, BioNTech aşısının mutasyonlara etkisinden bahsetti. Şahin Biontech aşısının mutasyonlu virüslerde de
başarı sağladığını vurguladı.
BIONTECH MUTASYONA KARŞI ETKİLİ
Bugüne kadar aşıyı 30'dan fazla varyantlara deneylediklerini belirten Şahin, Biontech aşısının mutasyonlara etkisini açıklarken şunları söyledi:
Kent ve Afrika mutasyonlarına karşı iyi kontrol yapıyor. Bu hafta içinde Hindistan mutasyonunu da deneyden geçirdik ve Hindistan varyantına karşı da bizim aşımız yüzde 25-30 aralığında etki gösteriyor
3. DOZ AŞI NE ZAMAN YAPILACAK?
Şahin, Biontech aşısına üçüncü dozun ne zaman uygulanacağıyla iligili ise Üçüncü doz, en erken 6 ay sonra ama 9 ay sonra 2. Dozdan sonra verirsek yeter. Türkiye'deki aşı kampanyasında en çok 6.-7.-8. Ayda aşı olacak olduğu için 2022'de 3. Aşı yeterince olur. açıklamasında bulundu.
|
7,860 |
Çocuklarda horlamaya dikkat
|
Uzmanlar, çocuklarda geniz eti problemlerinin çocuğun aynen bir yetişkin gibi horlamasına neden olduğunu, geniz etinin alınmasıyla bu sorunun ortadan kalktığını belirtiyor.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/cocuklarda-horlamaya-dikkat-12977
|
Geniz eti, herkeste var olan bademcikler gibi bir lenf dokusu üyesidir. Vücudu burun ve ağız yoluyla girecek zararlı mikroorganizmalara karşı koruyan sistemlerden birisidir. Fakat çocuklarda görülen geniz etinin bazen ciddi problemlere yol açabileceğini belirten uzmanlar, “Çocuğunuz sık sık üst solunum enfeksiyonu, nezle, bademcik gibi problemler yaşıyorsa geniz etinin büyümesi doğaldır. Geniz eti büyüdüğü zaman hava yolunu tıkar ve çocuk rahat nefes alamaz” diyor.
ÇOCUK HUZURSUZ UYANIR
Geniz eti büyüyen bir çocuğun aynen bir yetişkin gibi horlayabileceğini ifade eden uzmanlar, çocuğun ağzından su gelme, ağzı açık uyuma gibi belirtilerin de dikkate alınması gerektiğini söylüyor. Uzmanlar, “Tedavide geç kalınması durumunda çocuğun damak kemiğinde bombeleşme meydana gelir. Gece rahat ve kaliteli uyuyamadıkları için huzursuz uyanırlar. Tedavide ilaç ve ameliyat seçenekleri mevcut. Geniz etinde eğer bazı mikroorganizmalar varsa, ilaç kullanımı sonrası da sorun tekrar edebilir. Böyle durumlarda ameliyat en iyi seçenektir” diyor.
|
0 |
Sağlık Bakanlığı'ndan 81 ile Ramazan Bayramı genelgesi
|
Sağlık Bakanlığı, Ramazan Bayramı'nda 81 ilde sağlık hizmetlerinde aksaklık yaşanmaması, çalışmaların 24 saat hizmet sunum esasına göre yürütülmesi için alınacak tedbirleri belirledi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/saglik-bakanligindan-81-ile-ramazan-bayrami-genelgesi-2943078
|
Sağlık Bakanlığı tarafından, sağlık hizmetlerinin çalışma günlerinde olduğu gibi Ramazan Bayramı'nda da kesintiye uğramadan eksiksiz sunulabilmesine yönelik hazırlanan genelge, 81 il sağlık müdürlüğüne gönderildi.
Mesai saatleri dışında ve tatil günlerinde acil hasta ve yaralılara süratle ulaşılması, ilk ve acil müdahalenin yerinde yapılması, hastaların tıbbi durumlarına uygun acil servislere nakli, tıbbi müdahale ve tedavinin etkin bir şekilde sağlanmasının bir zorunluluk olduğu vurgulanan genelgede, tüm sağlık çalışanlarının her zaman olduğu gibi büyük bir fedakarlık ve üstün gayretle görev yapmalarının önemine dikkati çekildi.
Ramazan Bayramı tatili süresince de olası hastalık ve acil durumlarda 112 Acil ambulansları ve hastanelerin acil servislerine başvurularda yoğun iş yükü ile karşılaşılabileceğine işaret edilen genelgede, bayram tatili ve bu vesileyle verilen idari izinlerde Bakanlık, üniversiteler ve özel sektöre ait acil sağlık hizmeti vermekle yükümlü tüm sağlık tesislerinin bu konuda gerekli tedbirleri önceden alması istendi.
Buna göre, acil sağlık hizmetleri hasta sevk ve nakil işlemlerinin, 112 Komuta Kontrol Merkezi aracılığıyla İl Ambulans Servisi Başhekimliği Komuta Kontrol Merkezi ile koordinasyon sağlanarak verilmesi esas olacak.
Acil Sağlık Hizmetleri Çağrı Kayıt ve Operasyon Yönetim Sistemi'ndeki veriler, ilgili sağlık tesisleri yönetimlerince sürekli güncellenecek, acil hasta sevk-nakil ve ambulans hizmetlerinde aksaklığa sebebiyet verilmeyecek şekilde gerekli organizasyonlar önceden yapılacak.
NÖBET HİZMETLERİ 24 SAAT ESASINA GÖRE PLANLANACAK
Hastanelerin acil servislerinde, laboratuvar, görüntüleme ve diğer teşhis ve tedavi birimleri ile hasta yatırılan tüm kliniklerde yeterli insan gücü, tıbbi donanım bulunacak.
Sağlık tesisleri bünyesindeki tıbbi laboratuvarlar, ultrason-MR-tomografi-röntgen gibi görüntüleme birimleri, hasta yatırılan klinikler gibi günün her saatinde hizmet vermesi gereken birimlerde nöbet hizmetleri 24 saat esasına göre planlanacak.
DİYALİZ HİZMETLERİ AKSATILMAYACAK
Radyoterapi hizmetlerindeki aksamaların, hastaların tedavi süreçlerini olumsuz etkileyebileceği göz önünde bulundurularak, bu alandaki çalışmalar bayram tatilinde de sürdürülecek, hasta mağduriyetine sebebiyet verilmeyecek.
Ayrıca diyaliz hizmeti verilen birimlerde hizmetler aksatılmayacak, ihtiyaç sahibi hastaların tedavilerine, plana uygun devam edilecek.
Replantasyon, kalp cerrahisi-yanık ve organ nakli gibi özellikli hizmet sunumu ve aynı zamanda acil müdahale ve tedavi gerektiren sağlık hizmetlerine de ihtiyaç duyulduğu anda ve süratle erişimin sağlanması amacıyla il sağlık müdürlükleri ve sağlık tesislerince gerekli planlamalar yapılacak.
Bakanlığa bağlı sağlık kurum ve kuruluşları bünyesindeki evde sağlık hizmet birimleri de hastaların devam eden ilaç uygulaması, pansuman ve benzeri tıbbi bakım, tedavi ve işlemlerinin bayram tatiline denk gelen günlerde de aksatılmadan sürdürülmesini sağlayacak, bu kapsamda gerekli nöbetler planlanacak.
İlgili Haberler
Hatay'da seçim tartışması: CHP, YSK'ya başvurdu
Halk otobüsü aydınlatma direğine daldı! Bölgede can pazarı: 16 yaralı
|
3,866 |
Bakan Koca, 7 ilin sağlık müdürleriyle görüştü
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 7 ilin sağlık müdürleriyle video konferans yöntemiyle görüştü.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bakan-koca-7-ilin-saglik-mudurleriyle-gorustu-2756852
|
Bakan Koca sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Izmir, Adana, Samsun, Bursa, Ordu Gaziantep ve Konya İl Sağlık Müdürlerimizle online görüşmemizi tekrarladık. Bu illerimizde salgının seyrini yakından takip ediyoruz. Son iki haftada Izmir ve Konya’da yüzde 50 vaka artışı, Adana, Samsun ve Ordu’da yüzde 100 vaka artışı var. Başta İzmir Adana ve Samsun olmak üzere bu illerimizde hastanelerimiz ve sağlık personelimiz büyük bir yükün altında. Salgınla mücadelede fedakarlık sınavımız devam ediyor paylaşımında bulundu.
|
5,564 |
Kaş dökülmesi yüz ifadesini etkiliyor
|
Saç Ekimi Koordinatörü Engin Sönmez, kaş dökülmesinin yüz ifadesini etkilediğini söyledi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/kas-dokulmesi-yuz-ifadesini-etkiliyor-2646679
|
Saç Ekimi Koordinatörü Engin Sönmez, “Kaşlar, gözlerin ve yüzün güzelliğini ortaya çıkaran, yüz bütünlüğünü ve ifadesini sağlayan, estetik açıdan çok önemli yapılardır. Kaşlarımız duygu ve düşüncelerimizi belirtirken yüzümüzde oluşan jest ve mimiklere büyük bir katkı sağlamaktadır. Sadece kaş hareketleri ile duygular dışa vurulabilir, bazen söze gerek kalmadan söylenilmek istenilen şey anlatılabilir. Öyle ki, kişinin karşındaki kişi veya topluluğa olan inandırıcılığında ve etkisinde kaşlar büyük rol oynamaktadır” dedi.
Kaşlar travmalar, yanıklar, kazalar ve bazı cilt rahatsızlıkları sonucu kaybedilebildiğini ifade eden Sönmez, “Günümüzde kaşların şekillendirilmesi moda akımlarının etkisinde de kalmaktadır. Bu akımların etkisiyle kaşlar alınarak şekillendirilmektedir ancak bir müddet ve sıkça alınma sonucu, kaş zarar görebilmekte ve kaşın bazı bölgeleri daha sonra kalınlaştırılmak istense dahi başarılı olunamamaktadır. Geçirilmiş travmalar, yanıklar ve bir takım cilt rahatsızlıkları sonucu kaybedilmiş, alım sonrasında tekrar yerine gelmeyen kişiler ve daha kalın kaş sahibi olmak isteyenler için kaş ekimi etkili bir yöntemdir. Kaş ekimi ense bölgesindeki dökülmeye dirençli saç köklerinin kaş bölgesine naklinden ibaret bir işlemdir. Kaş ekiminde kaşa verilecek yeni şekil anatomik sınırlar içerisinde kalarak, hastanın istekleri de dikkate alınmak sureti ile çizilerek planlanır” diye konuştu.
Kaşların göz kapaklarının iç hizasından başlaması gerektiğini kaydeden Sönmez, “Göz kapaklarının dış kenarlarının birkaç mm. dışına kayacak şekilde devam etmelidir. Bu anatomik sınırlar içerisinde kalınmak koşulu ile mümkün olduğunca hastanın arzu ettiği kaş şekline yakın bir şekilde girişim planlanır ve gerçekleştirilir. Ense bölgesinden alınan bu kökler nakil edilecekleri bölgeye belli bir açı ve belli bir yönde yerleştirilmelidir. Kaşların açısı ve yönü kaşın 3 ayrı bölgesinde ayrı yönlerde ve ayrı açılarda dizilir. Saç kökleri cildimizden genellikle 45 derece açı ile çıkar. Kaşlarımız ise cildimize paralel sayılabilecek bir şekilde ciltten yaklaşık 10-15 derecelik bir açı ile çıkarlar ve kaşın iç bölgesinde yukarıya doğru, ortaya geldikçe yere paralel ve kaşın dış kısmında ise hafifçe aşağıya yönelmiş bir şekle sahiptirler” ifadelerini kullandı.
Kaş ekimi operasyonunun FUE saç ekimi mantığı ile yapıldığını belirten Sönmez, “1. 5-2 saat süren kaş ekimi işlemi lokal anestezi altında gerçekleştirilmektedir. Operasyon sonrasında hasta taburcu olur. Ekim bölgesinde 1 haftaya kadar çok küçük toplu iğne başı büyüklüğünde kabuklanmalar meydana gelir. Bu kabuklar döküleceğinden hasta sıklıkla hiçbir şey belli olmadan günlük iş ve sosyal hayatına dönebilir. 15 gün süre ile denize girmek, sauna, solaryum, hamam, kızgın güneşe çıkmak ve ağır sporlardan kaçınılmalıdır. Ekilen kaşlar 3 ay sonra çıkmaya başlar ve 7-8 ay içerisinde çıkışını tamamlayarak son şeklini alır. İlk 1 yıl içerisinde kaşlar alındıkları bölgenin özelliklerini göstereceklerinden saç gibi hızlı uzayacaklardır. Uçlarının 15 günlük aralar ile kesilerek düzeltilmesi gerekir. 1 yıldan sonra kaşlar nakil edildikleri yerin özelliklerini kazanmaya başlayacaklarından uzama hızları yavaşlayacak ve bu kesilerek düzeltme ihtiyacı giderek azalacaktır” açıklamalarında bulundu.
|
221 |
Gıdanın kitabını yazan mühendisten ezber bozan çıkış
|
Bilgi kirliliği bataklığının en gözde konusu gıdalar. Markette, pazarda ve son tahlilde soframızda "bizi strese sokan hurafeler" ağzımızın tadını bozuyor. Gıda mühendisi Ebru Akdağ, "Soframızdaki Hurafeler" kitabı ile doğru bildiğimiz yanlışları gözler önüne seriyor.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/gidanin-kitabini-yazan-muhendisten-ezber-bozan-2922445
|
Sosyal medyanın da etkisiyle özellikle beslenme konusunda bilimden giderek uzaklaştığımızı ve söylentilere körü körüne bağlandığımızı söyleyen Gıda Mühendisi Ebru Akdağ, Bazen kasıtlı olarak bazen de eksik bilgi ile yayılan gıdalarla ilgili yanlış yargılar, bilgi kirliliğine sebep oluyor. Yiyeceklerle ilgili bilgi kirliliği sağlığın en büyük düşmanı. Bütün gıda hurafelerine kulak verirsek yiyecek içecek bir şey bulamayız dedi.
Türkiye Gazetesi'nden Ziyneti Kocabıyık'ın haberine göre; ODTÜ Gıda Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra kafayı beslenme alanındaki yanlış bilgilere takan Ebru Akdağ, önce Instagramda gıdahurafeleriavcısı adıyla bir hesap açmış. Özellikle pandemi döneminde hem Covid-19 virüsünün kendisiyle hem de virüsten korunmakla ilgili binlerce yanlış bilginin sosyal medya üzerinden insanların beyinlerini zehirlediğini söyleyen Akdağ, Üstelik bu bilgileri çoğunlukla adının önünde Dr. yazan kişiler paylaştık. Türkiye’de yaklaşık olarak 10 kişiden 7’sinin sağlık okuryazarlığı düzeyi düşük. Bir kişiye bile ulaşsam benim için kârdır dedim ve yanlış bilgileri düzeltmek için binlerce sayfa kaynak okudum. Yanlış bilgileri doğrusu ile değiştirmeye çalıştım. Bu benim bir isyan bayrağımdı aslında. Elimden geldiği kadar işin doğrusunu aktarmaya çalıştım. Pandemide insanlar bilimsel bilgiye ne kadar ihtiyaç olduğunu anladı diyor.
HER AMBALAJLI GIDA KÖTÜ DEĞİLDİR
Gıda konusundaki en büyük hurafenin işlenmiş gıdalar olduğunu söyleyen Akdağ, İnsanlarda en fazla gördüğüm ve anlatmaya zorlandığım konu; işlenmiş ve ambalajlanmış gıda karşıtlığıdır. Artık bu konu bir kült, kategorik bir suçlama hâline gelmiş. Aslında hepimiz gıdayı evimizde işliyoruz. Zaten insanlık gıdayı işleyerek bugünlere gelebildi. Ambalajlı işlenmiş gıda olmasaydı insanlar bu zamana gelemezdi. Büyük salgınlar olurdu. Bunu şöyle anlatıyorum: Mercimek tüketmiyor musunuz? Bu bir ambalajlanmış gıda. Su almıyor musunuz evinize? Bu da işlenmiş ambalajlanmış gıdadır açıklamasını yapıyor.
Kimyasal korkusu olarak adlandırabileceğimiz kemofobinin ambalajlı işlenmiş gıda korkusunu oluşturduğunu ifade eden Akdağ, Hurafelerin beslendiği en önemli nokta sınırları çizilmemiş, genelleme yapılmış ifadelerdir. İnsanlar bütün ambalajlı gıdalarda kimyasal madde bulunduğunu düşünüyor. Bu yüzden paketli gıdalar yerine ‘organik’ adı altında merdiven altı üretilmiş, doğal olduğu iddia edilen, denetlenmemiş, yiyeceklere yöneliyor. Ambalajlı gıdalar en güvenilir, hijyen ve sağlıklı gıdalardır. Ben bir gıda mühendisi olarak, sokakta açıkta satılan yiyecekler yerine ambalajlı ve denetlenmiş besinleri tercih ederim. Önemli olan ambalajın etiketini okuyabilmek ve içerdiği maddelerin değerlendirmesini yapabilmek diye konuşuyor.
Yiyeceklerle ilgi bir başka hurafenin glütensiz gıdalar olduğunu aktaran Ebru Akdağ, sağlık için çölyak hastaları ve gluten hassasiyeti olanlar dışında glütensiz beslenmenin çok sağlıksız olduğunu belirterek, Glütensiz beslenme ‘marka çanta kullanmak’ gibi bir moda unsur hâline geldi. Oysa sağlıklı insanlarda glüteni tamamen hayattan çıkarmanın ne kadar zararlı olduğunu kanıtlayan çok sayıda araştırma var. Bu konudaki en büyük araştırmalardan biri 115 bin kişi 25 yıl boyunca takip edilerek yapılmış. Bu çalışma glütensiz beslenmenin kalp hastalığı ve Tip 2 diyabet riskini artırdığını ortaya koymuş. O yüzden bilim dünyası ‘sorununuz yoksa, glüteni hayatınızdan çıkarmayın diyor dedi.
SÜREKLİ DEĞİŞEN DİYETLER DE GIDA HURAFESİ
Beslenmenin moda unsuru hâline getirildiği konulardan birinin de sürekli değişen diyetler olduğuna işaret eden Ebru Akdağ, “Bilimsel bilgi de zaman için de değişebilir ancak moda diyetlerin değiştiği hızda değil. Her yıl birkaç yeni diyet modeli en sağlıklı beslenme şekli olarak ortaya atılıyor. O anda bir önceki geçerliliğin yitiriyor. Böyle bir şey olmaz. Bugüne kadar bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış tek sağlıklı beslenme şekli Akdeniz diyetidir. Her sene değişen ve yeni trend olarak pazarlanan diyetlerin etkinliği yoktur. Bunları takip etmeye çalışmak dengenizin bozulmasına sebep olur” diye konuşuyor.
SOFRAMIZDAKİ HURAFELER
Instagram hesabından binlerce kişiye ulaşan Ebru Akdağ şimdi de “Soframızdaki Hurafeler” adını verdiği kitabında yiyeceklerle ilgili yanlış bilinenleri, bir gıda mühendisi bakışıyla bilimsel araştırmalar ışığında gözler önüne seriyor. Akdağ’a beslenme konusundaki en büyük hurafelerin neler olduğunu sorduk. İşte cevapları…
KÜFLÜ GIDALAR KANSER YAPAR MI?
Yumurta kolesterolü artırır mı?: Makul düzeyde (günde bir) yumurta tüketiminin kardiyovasküler hastalık riski ile ilişkisi olmadığı gösterildi.
Sofra tuzu mu kaya tuzu mu?: DSÖ günlük tuz tüketimini 5 gramla sınırlar. Kalp ve damar sağlığı için zararlı olan sodyumdur. Kaya tuzu sofra tuzundan daha sağlıklı değildir. Kaya tuzunun içeriğinde bulunan ve hastalıkları engellediği ifade edilen mineraller, sağlığı etkilemeyecek kadar eser miktardadır. Ek olarak kaya tuzu çok riskli ağır metaller de içerebilir. İyotlu sofra tuzu en güvenlisidir.
Küflü alanı atıp kalanını yiyebilir miyiz?: Kuru yemiş gibi gıdalarda ve yemlerde bulunan aflatoksin en güçlü kanser yapıcılardır. DNA’yı ve genetik yapıyı bozar ve çocuklarda doğum kusurlarına sebep olabilir. Diğer bir gıda küfü mitotoksinler akut zehirlenmeden bağışıklık yetersizliğine ve uzun vadede kansere yol açabilirler. Bunlar kötü şartlarda saklanmış kuru yemişlerde ve açıkta satılan gıdalarda bulunabilir. Yumuşak gıdalarda bulunan (ekmek, fırıncılık ürünleri, yumuşak peynirler, salça, yoğurt, krema, yumuşak sebze ve meyveler, pişmiş yemekler, fıstık ezmesi ve reçellerde) küf oluşmuşsa kesinlikle atılmalıdır. Sert meyvelerdeki küfler ise 2. 5 santimlik bir alanla birlikte kesilip temizlenmelidir.
Dondurulmuş gıdalar koruyucu içerir mi?: Dondurulmuş sebze ve meyve koruyucu içermez. Toplandıktan çok kısa bir süre içinde şoklanarak dondurulduğu için çözüldüğü anda besin değerini neredeyse tamamen korumaktadır.
|
7,158 |
Sigaranın en büyük zararı dişlere
|
Dt. Sevgen Eralp, sigaranın dişlere zarar verdiğini belirtti.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/sigaranin-en-buyuk-zarari-dislere-98530
|
Clinic Plus Uzman Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Dt. Sevgen Eralp, sigaranın sistemik olarak vücuda girmesiyle birlikte problemler yavaş yavaş ilerlemekteyken, direk olarak etkileri ağız içinde kendini daha hızlı bir şekilde göstermeye başladığını ifade ederek, “Sigaranın içinde bulunan ve zararlı olduğu tespit edilen 4 binden fazla madde vardır. Bunlar ağız kimyasını etkileyerek aşırı mikrobiyal plak (diş üzerinde artık birikimi) oluşumuna sebep olurlar. Bununla birlikte sigara içen kişiler, oluşan kötü ağız kokusu ile de sigara içtikleri süre boyunca yaşamak zorunda kalırlar. Bunun yanı sıra sigaranın ağız içine verdiği en basit zarar, dilde tat alma duyusunda bozulma olmasıdır. Sigara içen bireyler zamanla yediği içtiği yiyeceklerden ve içeceklerden keyif alamaz hale gelirler” diye konuştu.
Sigara içenlerde dişeti iltihabı ve dişi çevreleyen dokuların iltihabının içmeyenlere oranla daha şiddetli olduğunu ifade eden Dt. Sevgen Eralp, şöyle konuştu:
“Sigara kullanımı ile oluşan mikrobiyal diş plağı, dişetindeki iltihap belirtilerini baskılayarak dişeti kanamasını azaltır. Ayrıca dişin destek kemiğinde kayıplar, dişetinin iltihaplanması ve diş kaybı sıklığı, sigara kullananlarda artar. Dişetinin savunma sistemini baskılayarak, bakterilere karşı korunmasız bir hale getirir. Kanama belirtisi de olmadığı için her şey normal görünebilir, böylece hastalıkların erken teşhisini ve hızlı tedavisini engeller. Kötü ağız kokusu, dişlerde ve dil yüzeyinde renklenme, aşırı diş taşı birikimi, dişeti iltihabı, diş kaybı, dilde tat alma duyusunda azalma ve kemik kaybı gibi sonuçlar bir yana, sigaranın yine ağız içinde sebep olduğu fakat asla kabul edilemeyecek bir zararı daha vardır. Daha önce de söylediğim gibi içeriğinde 4binden fazla zararlı madde bulunan sigaranın, ağız kanseri oluşmasında risk faktörü olduğu bilinmektedir.
Şöyle ki ağız kanserlerinin \%75’inde sigara ve alkol kullanımı olduğu kanıtlanmıştır. Ağız kanserlerinde ağız içinde ağrısız şişlikler, doku kaybına bağlı olarak geçmeyen ağrılar, kanama odakları, kırmızı-beyaz yaralı bölgeler ve sonuç olarak ağız açmada zorluklar görülebilir. Ağız ve yüz bölgesinde bu tarz değişiklikler fark eden bireyler ilk olarak diş hekimine muayene olmalıdırlar. Tüm bu istatistikler ve veriler aslında, sigara içmenin ne kadar zararlı olduğunu gözler önüne sermek için yeterli iken, maalesef alışkanlık ve yoksunluk sendromu adı altında bir türlü sigarayı bırakamayan büyük bir kesim var. Sigaranın ölümcül risklerinin var olduğunu özümseyemeyen bir kişiye, ağız ve diş sağlığının ne kadar zarar gördüğünü anlatmak daha da zor olabilir. Dolayısıyla gerekiyorsa, profesyonel hekim desteği alarak sigarayı bırakmak da bir tercih olabilir. Sağlıklı bir vücut ve ferah bir nefes, sağlıklı bir gülüş ve sağlıklı diş ve dişetlerine kavuşma beklentisi, sigara kullanımını bırakmak için yeterli bir motivasyon olabilir.“
|
7,935 |
Türk doktorlardan yüz felci tedavisinde önemli adım
|
Türk doktorları, yüz felci tedavisinde kortizon yerine oksitosin hormonu ve resveratrol adlı maddenin yan etkisi olmadan kullanılabileceğini saptadı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/turk-doktorlardan-yuz-felci-tedavisinde-onemli-adim-6382
|
Gaziosmanpaşa, Celal Bayar ve Ege üniversitelerinin iş birliğinde, 5 doktor tarafından yürütülen bilimsel çalışmada, yüz felci tedavisinde kortizon yerine oksitosin hormonu ve resveratrol adlı antioksidan maddenin, yan etkisi olmadan daha etkin şekilde kullanılabileceği tespit edildi.Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Oytun Erbaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Yüz felci geliştirilen deneysel sıçanlarda oksitosin ve resveratrolün tedavi etkinliğinin araştırılması isimli çalışmalarıyla, 14 Kasım 2013'te, Uluslararası Otolojik Cerrahi Derneğinden kulak burun boğaz hastalıkları dalında Politzer ödülü kazandıklarını söyledi.Politzer ödülünün 1992 yılından beri 2 yılda bir verilen uluslararası tıp ödülü olduğunu belirten Erbaş, çalışmalarının çok sayıda ülkeden gelen farklı araştırmalar arasından seçildiğini ifade etti.
Erbaş, çalışmada, kendisinin yanı sıra Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Onur Çelik ve Uzm. Dr. Gökçe Tanyeri ile Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı'ndan Yrd. Doç. Dr. Özlem Yılmaz Dilsiz ve Uzm. Dr. Fatih Oltulu'nun görev aldığını söyledi.Yüz felcinde yeni tedavi yöntemleri bulmak için bu çalışmayı yaptıklarını kaydeden Erbaş, Çalışmada ispatladığımız iki tedavi ajanı var. Bunlardan birisi, doğum sırasında salgılanan ve annelik hormonu olarak bilinen oksitosin, diğeri de gıdalarda özellikle renkli gıdaların çekirdeğinde, üzümde, kayısı çekirdeğinde bulunan resveratrol denilen maddeydi diye konuştu.Çalışmalarının yaklaşık 4 ay sürdüğünü ifade eden Erbaş, deney farelerinde fasial yüz felci modeli oluşturduklarını ve bu rahatsızlığı oksitosin ve resveratrolle tedavi ettiklerini belirtti.Kortizon kullanan hastalarda vücutta tuz ve su tutmasına bağlı olarak hipertansiyon oluşuyor, aynı zamanda enfeksiyon riskini de artıyor. Onun için bazı hastalarda kortizon kullanımı sınırlanmaktadır. Bir de kortizon, hastalarda yüzde 100 olumlu yanıtlar vermemekteydi. Bizim ise tedavimizde kullandığımız oksitosin doğal bir madde. Yan etkileri hemen hemen hiç yokmuş gibi, resveratrol da doğal bir madde, gıdalarda bulunuyor. Çalışmamızda oksitosin ve resveratrolün kortizona göre yüz felcini daha hızlı iyileştirdiğini kanıtladık. Geliştirdiğimiz tedavinin üstünlüğü, hem tansiyonu yükseltmemesi hem de bağışıklık sistemini bozmadığı için hastanın enfeksiyon riskini artırmamasıdır.Oksitosin hormonu hakkında bilgi veren Erbaş, özellikle doğum esnasında ve doğum sonrasında oksitosinin önemli rol oynadığını ifade ederek, Doğum esnasında serviks ve uterusun gerilmesiyle çok miktarlarda salınır, rahim kaslarının kasılmasını uyarır ve doğumu kolaylaştırır. Doğumdan sonra ise meme başı uyarısıyla sütün salınımını sağlayarak emzirmeye yardımcı olur diye konuştu.Deney hayvanları üzerinde yaptığımız çalışmalarda, oksitosin hormonunun Parkinson hastalığında oluşan sinir hücresi hasarını azalttığını, epilepsi nöbeti gelişmesini azaltıp durduğunu, endometriozis denilen kasık ağrısı ve kısırlıkla sonuçlanan kadın hastalığına iyi gelip çikolata kistlerini azalttığını gösterdik. Bu bulgularımız, uluslararası tıp dergilerinde yayınlandı. Oksitosin, son yıllarda birçok hastalıkta denenen bir ajandır. Oksitosin gelecekte de Parkinson, epilepsi, endometriozis, yüz felci gibi hastalıkların tedavisinde kullanılabilecek doğal bir tedavi ajanıdır.
|
4,366 |
Van’da endişe veren korona virüs haritası
|
Sağlık Bakanlığının ‘Hayat Eve Sığar’ uygulamasında Van’daki korona virüs tablosu endişe vermeye başladı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/vanda-endise-veren-korona-virus-haritasi-2732566
|
Bakanlığın riskli bölgeleri gösteren haritada hasta sayısının ve yayılımın arttığı dikkat çekerken il merkezindeki kırmızı nokta sayısının da devam ettiği görüldü. Korona virüs yayılımını ve riskli bölgeleri gösteren uygulamada özellikle merkez Beşyol Meydanı, Cumhuriyet, Maraş, İkinisan, İskele ve Sıhke caddelerinde yoğunluk görüldü. Son zamanlarda toplu konutlarda da riskin arttığı gözlemlenen haritada, salgının kırsal mahallelere de sıçradığı görüldü. Korona virüs yayılımın en çok düğünlerde sosyal mesafeye ve maske kuralına uyulmamasından kaynaklandığı düşünülüyor. Öte yandan Van Valiliği tarafından son günlerde güncel vaka, can kaybı ve yoğun bakım hasta sayılarıyla ilgili bir bilgi paylaşımı da yapılmadı.
|
3,539 |
1 Şubat 2021 koronavirüs tablosu: 7 bin 719 yeni vaka, 124 can kaybı
|
Sağlık Bakanlığı 1 Şubat 2021 koronavirüs tablosunu açıkladı. Türkiye'de son 24 saatte 7 bin 719 yeni koronavirüs vakası tespit edildi, 124 kişi hayatını kaybetti
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/1-subat-2021-koronavirus-tablosu-7-bin-719-yeni-vaka-124-can-kaybi-2766868
|
Türkiye'de son 24 saatte 141 bin 703 Kovid-19 testi yapıldı, 7 bin 719 kişinin testi pozitif çıktı, 124 kişi hayatını kaybetti.
Ağır hasta 1615 oldu, 8 bin 16 kişinin Kovid-19 tedavisinin/karantinasının sona ermesiyle iyileşen sayısı 2 milyon 370 bin 431'e yükseldi.
|
6,372 |
Telefonlar kas sıkıntılarına davetiye çıkarıyor
|
Uzmanlar, telefonların her an elimizde olmasının ellerin kullanım kapasitesini zorladığını söyledi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/telefonlar-kas-sikintilarina-davetiye-cikariyor-214995
|
Genç yaşta birçok el hastalığının arttığına dikkat çeken uzmanlar, hayatımızı kolaylaştıran dijital teknolojilerin aslında aşırı ve bilinçsiz kullanımının ellerde sinir sıkışmaları ve takılmalara sebebiyet verebildiğine dikkat çekti. Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mesut Özcan, parmaklarda uyuşma ve bazen ani kilitlenmeler ile kendini gösteren belirtilerle son dönemde sıklıkla karşılaştıklarına dikkat çekti. Şikayet konusu belirtiler ile yapılan muayene sonuçlarında tetik parmak ve karpal tünel sendromunun başı çektiğini söyleyen Prof. Dr. Özcan, Aşırı telefon bağımlılığı ile farkına varmadan el, parmaklar ve ön kol bölgesindeki sinirleri ve tendonları yoruyor ve zaman içerisinde yıpranmasına sebebiyet verebiliyor. Tetik parmak, parmağın ve parmağa bağlı tendonun aşırı kullanılmasına bağlı yıpranmada gün yüzüne çıkar. Karpal tünel sendromu ise, el bileğinin ortasında bulunan ve ilk üç parmağa dağılan median sinirin bası altında kalması sonucu gelişir dedi.
CERRAHİ MÜDAHALE GEREKEBİLİR
Gün içerisinde parmaklarda açma-kapama zorluğu yaşanması, takılma şeklinde tutukluk, uyuşukluk ve karıncalanma, hatta uykudan uyandıracak şekilde ağrılarla hastaların başvurduğunu belirten Prof. Dr. Özcan, Bu rahatsızlıklar için erken tanıya bağlı uygun fizik tedavi ile bazen herhangi bir cerrahi operasyona gerek kalmadan gerekli tedavi planı düzenlenebilir. Ancak kişinin yaşam kalitesini bozan şiddetli ağrılar ile ellerin kullanımının güçleşmiş durumda olması cerrahi tedavi alternatifini gerektirir. El ve mikro cerrahinin incelikleri ile gerçekleşecek bir operasyon ile elde edilecek sonuçlar çoğunlukla iyidir diye konuştu.
|
1,173 |
Sağlık Bakanı Koca ‘İlk kez’ diyerek duyurdu: Hekimlerden rekor talep
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, atama kurası için talep bildirim sayısının 7 bini geçtiğini açıkladı. Bakan Koca, haberi ‘Bu sayıya ilk kez ulaşılıyor’ ifadeleriyle duyurdu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bakan-koca-ilk-kez-diyerek-duyurdu-2847040
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabı Twitter'dan yaptığı paylaşımda, Sağlık Bakanlığı'na geçiş için hekimlerden rekor talep geldiğini, yılın 3'üncü dönemi ilk defa ve yeniden atama kurası talep bildirim sayısının 7 bini geçtiğini duyurdu.
İlgili Haberler
Son dakika! Sağlık Bakanlığından hastane randevusu açıklaması: Kota iddiası asılsız
Grip aşısının eczanelere geliş tarihi belli oldu: İşte fiyatı
HEKİMLERİMİZLE TEKRAR BULUŞUYORUZ
Bakan Koca paylaşımında şu ifadeleri kullandı:
Yılın 3. Dönemi İlk Defa ve Yeniden Atama Kurası için talep bildirim sayısı bugün 7.000’İ geçti. Bu sayıya ilk kez ulaşılıyor. Önümüzdeki hafta açıktan atama ilanına çıkılacak. Hekimlerimizle tekrar buluşuyoruz. Gözümüz aydın
https://twitter.com/drfahrettinkoca/status/1570676594565611521
|
4,143 |
Türkiye'de koronavirüste son durum: 1427 yeni vaka, 68 can kaybı
|
Türkiye'de son 24 saatte 1427 kişiye koronavirüs tanısı konuldu, 68 kişi hayatını kaybetti
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/turkiyede-koronaviruste-son-durum-1427-yeni-vaka-68-can-kaybi-2743992
|
Sağlık Bakanlığı son 24 saatte 68 kişinin korona virüsten hayatını kaybettiğini, toplam can kaybının 8 bin 130'e yükseldiğini açıkladı.
Sağlık Bakanlığının Covid-19 bilgilendirme sayfasında Türkiye’nin güncel korona virüs tablosu kamuoyuyla paylaşıldı. Tabloya göre son 24 saatte 68 kişi korona virüsten hayatını kaybetti, toplam can kaybı 8 bin 130’e yükseldi. Bugün toplam 114 bin 940 test yapılırken, bin 427 yeni vaka tanısı konuldu. Toplam vaka sayısı 317 bin 272 oldu. Bugün iyileşen bin 452 kişiyle birlikte toplam iyileşen toplam hasta sayısı 278 bin 504'e yükseldi. Toplam hastalarda zatürre oranının yüzde 6. 5, toplam ağır hasta sayısının ise bin 583 olduğu açıklandı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal paylaşım sitesi Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Ağır hasta sayımız durağan seyrediyor. Bugün tespit edilmiş 1.427 yeni hastamız var. Virüs ile mücadele birlikte yapıldığında netice veriyor. Mücadeleye güç katan birlikte tedbirlere uymak. Başarının devamı ve sürekliliği için mücadeleye destek verin” ifadelerine yer verdi.
|
1,065 |
Göçmen merkezinde patlak verdi, İngiltere'de difteri alarmı
|
Kovid-19 pandemisini en yoğun şekilde yaşayan ve Maymun çiçeği vakalarının da sık görüldüğü İngiltere'de bu kez ölümcül difteri patlak verdi. İngiliz sağlık yetkilileri vakayı doğrularken vatandaşları uyardı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/gocmen-merkezinde-patlak-verdi-ingilterede-difteri-alarmi-2851714
|
İngiltere bir süredir salgın hastalıklarla mücadele ediyor. Kovid-19 pandemisinden en fazla etkilenen ülkelerin başında gelen İngiltere’de Maymun çiçeği ve çocuk felci vakaları görülmüştü. İngiltere’de son olarak ölümcül olabilen difteri de ortaya çıktı. İngiltere sağlık yetkilileri difteri vakalarının tespit edildiğini onayladı. İngiltere’de difteri salgını doğrulandıktan sonra bir uyarı klavuzu yayımlandı.
DİFTERİ NEDİR? NASIL BULAŞIR
Yayımlanan uyarı yazısında “Cildi, burnu ve boğazı etkileyen oldukça bulaşıcı bir hastalıktır ve tedavi edilmezse ölümcül olabilir” ifadeleri yer aldı. 1942'de İngiltere’de difteri için aşı önerilirken geçen yıl sadece on hastalık vakası görülmüştü. Hastalık, özellikle çocuklarda ciddi ve bazen ölümcül olabiliyor. Difteri öksürme, hapşırma veya yakın temas yoluyla buluşabiliyor. Ayrıca enfekte bir kişinin bardak, giysi veya çarşaflarını kullanıldığında virüs bulaşabiliyor.
GÖÇMEN MERKEZİNDE PATLAK VERDİ, UYUZ DA TESPİ EDİLDİ
En son vakalar bir sığınmacı merkezinde patlak verdiği ortaya çıktı. Ramsgate'deki bir havaalanındaki bir merkez, İngiltere'ye küçük teknelerle gelen yaklaşık 3.000 kişiye konaklama imkanı sağlıyor. The Guardian'ın bildirdiğine göre, yetkililer vakaların kesin sayısını teyit etmemekle birlikte az olduğunu söyledi. Göçmenler merkezlerde birbirine yakın, yerde, çadırlarda uyumak zorunda kalıyor. Sağlık görevlileri bunun enfeksiyon olasılığını artıracağını söylüyor. Kapasite olarak 1000 kişi için inşa edilen tesis, son zamanlarda 3000 göçmeni barındırıyor. Ancak, İngiltere'ye gelenlerin hastalığa karşı aşı olup olmadığı bilinmiyor. Ayrıca merkezde norovirüs ve uyuz da dahil olmak üzere başka hastalık salgınlarının da olduğu bildirildi.
İlgili Haberler
Bakan Koca: İlk yerli aşımız olan Tetanos-Difteri aşısı kullanıma hazır
UZMANLAR HÜKÜMETİ UYARDI: ÇOK TEHLİKELİ
Sağlık görevlileri salgının çok endişe verici olduğu konusunda uyardı. Medical Justice yardım kuruluşunda klinik danışman olan Dr. Liz Clark, Bu ülkedeki çoğu pratisyen hekim hiç bir difteri vakası görmedi, bu yüzden bunu teşhis etmenin ne kadar sürdüğünü merak ediyorum. Hiç bir vaka görmedim. İnsanlar çok iyi olmayan koşullarda ve yakın çevrede yaşadıklarında, bununla temas etmiş olabilecek herkesin izini sürmek büyük bir görevdir dedi.
İÇİŞLERİ BAKANLIĞINDAN AÇIKLAMA
İçişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, Manston'daki sahada küçük denilebilecek bir salgın olduğunu söyledi. Tıbbi rehberlik ve protokoller takip edildi” diyen Manston, “Bakımımız altındaki kişilerin güvenliğini ve refahını son derece ciddiye alıyoruz ve vakaların kontrol altına alınmasını sağlamak ve etkilenen bireyleri desteklemek için sağlık uzmanları ve Birleşik Krallık Sağlık Güvenliği Ajansı ile yakın bir şekilde çalışıyoruz dedi.
2018'den bu yana Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Endonezya, Hindistan, Güney Amerika ve Afrika gibi yerlerde vakalarda artış olduğunu bildirmişti.
|
435 |
Elon Musk, Twitter’a yaramadı: Reklam gelirleri yarı yarıya düştü
|
Ünlü milyarder Elon Musk’ın Twitter'ı satın almasından bu yana reklam gelirlerinde ciddi bir düşüş olduğu açıklandı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/elon-musk-twittera-yaramadi-reklam-gelirleri-yari-yariya-dustu-2897261
|
Şirketin reklam satış rakamlarının Haziran ayında beklenen performansı göstermediğini söyleyen Elon Musk, Temmuz'un ise daha umut vadettiğini belirtti. Musk, Twitter'ı satın almasının sonra maliyetleri düşürmek amacıyla şirketin 7 bin 500 çalışanının yaklaşık yarısının işlerine son vermişti.
THREADS YÜKSELİŞTE
Twitter'a rakip olarak geliştirilen Meta'nın tasarladığı Threads uygulamasının bazı tahminlere göre 150 milyon kullanıcıya ulaştığı sanılıyor. Threads, Instagram ile olan bağlantısı sayesinde potansiyel olarak iki milyar kullanıcıya erişim imkânına sahip.
TWİTTER AĞIR BORÇ YÜKÜ ALTINDA
Twitter ağır bir borç yükü altında. Elon Musk hafta sonunda yaptığı açıklamada nakit akışının negatifte olduğunu belirtmiş ancak yüzde 50'lik reklam geliri kaybına dair bir zaman çizelgesi ortaya koymamıştı. Musk, Başka herhangi bir şey yapma lüksüne sahip olmadan önce nakit akışını pozitife dönüştürmemiz gerek. şeklinde bir tweet atmıştı.
JM Finn'de yatırım direktörü olan Lucy Coutts, BBC'nin Today programına yaptığı açıklamada, Musk'ın Twitter'ın gelirlerini arttırmayı başaracağını, ancak bunun zaman alacağını düşündüğünü ifade etti. BBC'de yer alan habere göre Finn, Temmuz sonuna dek 13 milyar dolarlık borç ödemesi gerekiyor, dolayısıyla Tesla'daki payının bir bölümünü daha satmak zorunda kalırsa Tesla hisseleri üzerinde daha fazla baskı oluştuğunu görebiliriz dedi.
İlgili Haberler
Elon Musk, yapay zeka şirketi xAI'yi duyurdu: Evrenin doğasını araştıracak
Twitter kesenin ağzını açtı: Sadece tweet atarak para kazanma dönemi başladı
TESLA’NIN BİLANÇOSU DA AÇIKLANACAK
Elon Musk'ın CEO'su ve en büyük hissedarı olduğu elektrikli otomobil üreticisi Tesla'nın bu hafta son çeyrekteki mali performansını açıklaması bekleniyor. Musk, binlerce çalışanı işten çıkardıktan sonra Twitter'ın 2023 yılında 3 milyar Dolar Gelir elde etme hedefini tutturma yolunda ilerlediğini söylemişti. Reklam gelirindeki düşüş maliyetleri düşürme tedbirlerinin, Twitter'ın içerik moderasyonuna getirdiği yeni kurallar nedeniyle platforma sırt çeviren reklam verenleri çekmeye yeterli olmadığına işaret ediyor.
|
2,257 |
Arı ekmeğinin faydaları saymakla bitmiyor: Obeziteye, sindirime iyi geliyor, bağışıklığı güçlendiriyor
|
Polenin dış zarının arının kendi enzimleriyle sindirilip bütün besin içeriğinin açığa çıkardığı tamamen doğal bir arı ürünü olan arı ekmeği, sindirim sistemi ve bağışıklığı desteklediği gibi kalp ve damar sağlığı için de önemli bir besin desteği olarak öne çıkıyor.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/ari-ekmeginin-faydalari-saymakla-bitmiyor-obeziteye-sindirime-iyi-geliyor-bagisikligi-guclendiriyor-2798628
|
Arı ekmeğinin probiyotik özelliği ve sindirim sistemi üzerindeki faydalarına ilişkin bilgi veren Güvenilir Ürün Platformu Danışma Kurulu Başkanı ve gıda yüksek mühendisi Aslı Elif Tanuğur Samancı, arı ekmeğinin sindirim sistemi ve bağışıklığı desteklediğini belirtti. Arı ekmeğinin kalp ve damar sağlığı için de önemli bir besin desteği olduğunu dile getriren Samancı, zengin ve doğal besin içeriğine sahip arı ekmeğinin toplanma ve tüketime sunulma aşamalarının da çok önemli olduğunu ifade etti.
KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN GELİŞİM RİSKİNİ AZALTIYOR
Samancı, değerlendirmesinde şunları kaydetti:
Sözleşmeli arıcılık modeli ile üretim yapan üreticilerden alım yaparak besin kalitesi korunan arı ekmeği ürününe ulaşabilirsiniz. Bilimsel literatürde arı ekmeğinin birçok faydasını görüyoruz. Obezite ve hiperlipidemi, kardiyovasküler hastalıkların gelişimi için ana risk faktörlerinden ikisidir.
2021 yılında Sains Malaysia Üniversitesi’nde yapılan bilimsel çalışmada, arı ekmeği desteğinin obeziteli ratların kardiyovasküler hastalık gelişim riskleri üzerine etkisi incelenmiştir. 6 hafta süren çalışmaya katılan 40 rat, dört gruba ayrılmıştır. İlk grup, normal kontrol grubudur. İkinci grup, obez kontrol grubudur. Üçüncü grup, 0.5 g/kg/gün arı ekmeği desteği alan deney grubudur. Dördüncü grup ise 10 mg/kg/gün orlistat (obezite tedavisinde kullanılan bir ilaç) desteği alan deney grubudur.
Çalışma sonucunda, grupların biyolojik belirteçleri değerlendirildiğinde arı ekmeği desteğinin lipid (yağ) profili ve diğer kan belirteçlerini iyileştirdiği görülmüştür. Araştırmacılar, arı ekmeği tüketiminin obeziteye bağlı kardiyovasküler hastalıkların gelişim riskinin azaltılmasında etkili bir besin olduğunu bildirmişlerdir.
BESLENME DOĞAL GIDA DESTEKLERİ İLE ZENGİNLEŞTİRİLMELİ
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Engin Celep ise rutin beslenmede makro besinlerin, vitamin ve minerallerin yeterli alımı kadar probiyotik alımının da çok değerli olduğuna işaret ederek, beslenmenin doğal gıda destekleri ile zenginleştirilmesini önerdi.
Tamamen doğal ve zengin içeriğe sahip olan arı ekmeğinin tüketilebileceğini aktaran Celep, şunları kaydetti:
Arı ekmeği, polenin dış zarının arının kendi enzimleriyle sindirilip bütün besin içeriğinin açığa çıkardığı tamamen doğal bir arı ürünüdür. Bileşiminde E, C ve B grubu vitaminleri, potasyum, kalsiyum, magnezyum, çinko, demir, manganez ve fosfor minerallerini bulunur. Yaklaşık yüzde 35 protein içerir. Doğal besin içeriğiyle antiviral, antimikrobiyal, anti-inflamatuar, antitümör ve antihipertansif etkiler gösterir. İçerisinde bulunan Lactobacillus ve Bacillus bakterileri olarak en az altı farklı alt suş içeren doğal probiyotik bir gıdadır,
İlgili Haberler
Lavanta çayı ne için kullanılır? Lavanta çayı faydaları
Peditus şurup nedir? Peditus şurubu faydaları, zararları, fiyatı ve yan etkileri nelerdir?
Tatlı badem yağı saç için nasıl kullanılır? Badem yağı saça faydaları
Yeşil çay maskesi nedir? Yeşil çay maskesi faydaları
Çam kozalağı pekmezi nasıl yapılır? Çam kozalağı şurubu faydaları nelerdir?
Bitter çikolatanın bilinmeyen faydaları
|
3,466 |
'Pandemi çocuklarda alerji şikayetlerini artırıyor'
|
Salgın döneminde evde geçirilen zamanda hane temizliğinin her zamankinden daha önemli olduğunu söyleyen Dr.Ahmet Yıldırım özellikle alerjik bünyeli çocuklar için evin sık sık havalandırılması ve tozu suya çeken temizlik robotlarıyla temizlenmesi gerektiğini vurguladı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/pandemi-cocuklarda-alerji-sikayetlerini-artiriyor-2769281
|
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Yıldırım, çocukların neredeyse tüm günü evde geçirdikleri pandemi döneminde alerji şikayetlerinin arttığını söyledi. Ev temizliğinin her zamankinden daha önemli olduğunu söyleyen Dr.Ahmet Yıldırım özellikle alerjik bünyeli çocuklar için evin sık sık havalandırılması ve tozu suya çeken temizlik robotlarıyla temizlenmesi gerektiğinin altını çizdi.
“Odayı havalandırın, evi düzenli olarak temizleyin”
Dr. Ahmet Yıldırım “Pandemi döneminde çocuklar evde eğitim görüyor, evde oynuyor, evden dışarı çok az çıkıyor. Çocuklara aksırık, hapşırık, göz kızarıklığı. nefes darlığı ile kendini gösteren alerji ve astım içinde bulunduğumuz bu günlerde belirgin şekilde arttış gösterdi. Tedavi süresince başarıyı etkileyen faktörlerden biri de evdeki hijyen. Özellikle çocuğun oturduğu ve yattığı odanın temizlenmesi, toz ve ev tozu akarından arındırılması çok önemli. Evin her gün birkaç kez havalandırılması ve düzenli olarak süpürülmesini mutlaka öneriyoruz. Oda içinde hava sirkülasyonu mutlaka sağlanmalı. Alerjenlerin, toz ve ev tozuakarlarının suya çekilmesi, tekrar ortama verilmemesine dikkat edilmeli” diye konuştu.
“Çocuğun yatağını da mutlaka süpürün”
Çocukların günün büyük bir kısmını odasında geçirdiğini söyleyen Dr. Ahmet Yıldırım, odanın düzenli olarak süpürülmesi, toz alınması, tekstil ürünlerinin sık sık 60 derecede yıkanması ve buna ek olarak da ev tozu akarlarının yuvalandığı yatakların düzenli olarak derin temizlik yapan temizlik robotları ile süpürülmesi gerektiğini ifade etti. “Çarşaflar düzenli olarak değiştirilmeli ve kurutulduktan sonra, kullanılmadan önce süpürülmeli ki deterjan artıkları vücuda temas etmesin. Yatak, yorgan, yastık, battaniye, çarşaf Ev tozu akarları vücuttan dökülen deri parçaları ile beslenir. Bu akarların dışkıları ise çocuklar için alerjik reaksiyonlara yol açar. Bu alerjenlerin ortamda kalması öksürük, aksırık, burun akıntısı, döküntü ve nefes darlığına yol açar. Ev tozu akarlarından kurtulmanın yolu yatağın da süpürülmesidir. Anneler bunu ne yazık ki ihmal ediyorlar. Odanın süpürülmesi yetmez yatak da mutlaka süpürmelidir” dedi.
|
6,410 |
Bir karasinekte 351 tür bakteri var!
|
Bilim adamları, DNA incelemesiyle sineklerin sanılandan daha fazla mikrop taşıdığını ortaya çıkardı
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bir-karasinekte-351-tur-bakteri-var-210689
|
Scientific Reports dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, kara sinek ve et sineği toplam 600'den fazla bakteri barındırıyor.
Penn State Üniversitesinden bilim adamlarının sineklerden toplanan mikropları DNA dizilim teknikleriyle incelediği araştırma, dünyanın her yerinde yaşayan kara sinekte 351, daha ılıman iklimlerde rastlanan et sineğinde de 316 tür bakteri bulunduğunu gösterdi.
AA'nın haberine göre sineklerin taşıdığı bakterilerin, mide mikrobu, kan zehirlenmesi ve zatürre dahil çeşitli enfeksiyonlarla bağlantılı olduğuna dikkat çekildi.
Uzmanlar, sineklerin salgın hastalıkların kaynağı olarak değerlendirilmesi gerektiği tavsiyesinde de bulundu.
|
4,528 |
Sağlık Bakanı Koca: Virüsün yayılma hızının azaldığı düşüncesi yanıltıcıdır
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Koronavirüs Bilim Kurulu Toplantısı sonrasında açıklamalarda bulundu.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/saglik-bakani-koca-virusun-yayilma-hizinin-azaldigi-dusuncesi-yanilticidir-2721660
|
Salgına karşı verilen mücadelenin ortak iyilik için verilen mücadele olduğunu belirten Koca, emek verenleri sağlık camiası adına kutladı ve günün sonunda iyiliğin kazanacağını belirtti.
Salgının insanlık için ciddiyetini koruduğuna işaret eden Koca, 6 ay sonunda toplam vaka sayısının 10. 5 milyonu, can kaybı sayısının ise 510 bini aştığının bildirildiğini söyledi.
Bir günde tespit edilen toplam vaka sayılarında gerileme yerine zaman zaman hayal kırıklığına yol açan artışlar olduğunu aktaran Koca, Hastalığın gündemden düşmesi mevcut şartlarda mümkün görünmüyor. Hastalığın bütün hayatı yönetmesi de aynı şekilde insanlığın kabul edebileceği bir sonuç değil. Bütün dünya için makul ve ortak çözüm yolu günlük hayatı önlemlerle bir düzene kavuşturmaktır. Zaman kazanmak için kısıtlarla elde edilen sonuçlar bir mücadele üstünlüğü sağlamamıştır. Aslolan ise artık hayatın içinde elde edilecek sonuçtur. Başarının yeni kıstası budur. değerlendirmesinde buludu.
Türkiye'nin 83 milyon nüfusuyla süreç içinde tüm dünyada takdir topladığını dile getiren Koca, insan sağlığının hak ettiği kıymeti gördüğü bir ülke olduğunu ortaya koyduğunu ifade etti.
Koca, Tedavi başarımız yüzde 2. 57'ye kadar düşen ölüm oranımız, büyüklerimizi ve ilave kronik hastalığı olanları riskten korumamız, tedbirlere uyum kabiliyeti, dünyanın takdir nedenlerinden bazılarıdır. ifadesini kullandı.
Dünyaya örnek olan başarının kaldığı yerden sürdürülmesi gerektiğini belirten Koca, Yeni vaka sayılarımızda binin altına inme başarısından sonra yakın günlerdeki artışlarla bazı tedirginlikler yaşamaya başladık. Bu artışların dünyadaki gelişmelerle tam olarak paralel ve dramatik olmadığını bilmeliyiz. Vaka sayılarındaki artışlar kolaylıkla kontrol altına alınabilecek artışlardır. Birazcık çabayla uyulması çoğu kere kolay olan tedbirlerdir. Yapmamız gereken gündelik hayatımızda tedbire uygun seçenekleri aramaktır. Salgınla mücadele bizlerden imkansız olanı istemiyor. Virüs gerçeğini dikkate alarak hayatımıza elden geldiğince bir düzen vermemizi gerektiriyor. ifadesini kullandı.
Ortaklara, yardımcılara ihtiyaçları var
Hastanelerde yatan hasta sayısının oldukça yüksek, ölüm oranlarının ise bugünkünden çok fazla olduğu günlerde hekimlerin, sağlık personelinin özverisinden pek çok kez bahsettiklerini, onların bu süreçte hayat kurtaran kahramanlar olarak görev aldıklarını aktaran Koca, Aynı özveriyle devam etikleri görevlerinde şimdi ortaklara, yardımcılara ihtiyaçları var. Kovid-19 salgınına karşı bilinçli davranan, kurallara uyum gösteren herkes bugünün şartlarında hayat kurtaran kahramanlardan biridir. Bulaşmanın önünü keserek hayat kurtaran kahramanlar arasında yer almalıyız. Güvence altına alınacak hayatlardan biriyse kendi hayatımızdır. diye konuştu.
Salgının hayatı tehdit ettiği ne kadar doğruysa kişisel hürriyeti bir ölçüde sınırlandırdığının da aynı derecede doğru olduğunu ifade eden Koca, Alınacak 3 tedbir maske, mesafe, temizlik hem sağlığımızın hem de hürriyetimizin koruyucusudur. Tedbirlere birlikte uyarsak hürriyet alanımızı genişletiriz, salgını bir sağlık sorunu olmakla sınırlandırırız. Uymazsak vaka sayılarının tedavi gören hastaların artması virüse yakalanma endişesinin büyümesi ortak hayatımızı geriletecektir. Sizleri hem sağlığımıza hem ortak hayatımıza sahip çıkmaya davet ediyorum. şeklinde konuştu.
Yanlış bilinen bazı noktalar var
Virüsler ve tedbirler konusunda yanlış bilinen bazı noktalar bulunduğunu dile getiren Koca, virüsün yayılma hızının azaldığı düşüncesinin yanıltıcı, virüsün hasta etme gücünün zayıfladığı yönündeki düşüncenin bilimsel dayanaktan yoksun olduğunu vurguladı.
Bakan Koca, Bunlara itibar edilmesi birçoklarının hastalığa yakalanmasına, hastalığı başkasına bulaştırmasına neden olmaktadır. Bunlar hiç kimsenin gönlünün razı olacağı sonuçlar değildir. Bilim Kurulumuzca doğrulanmadıkça bu tür haberlere itibar etmeyin. İyi ve doğru haberleri vermeye en istekli kişiler bilim insanlarıdır. Umutlarınızı kesinleşmemiş bilgilerle yıpratmayın. ifadesini kullandı.
Maske ve mesafe kuralı konusunda da yanlış kanılar bulunduğuna işaret eden Koca, Bu kurallar hem kendimizi hem karışımızdakini riskten korumamıza yarar. Virüsü eğer belirtisiz bir şekilde taşıyorsak bunu bilemeyiz. Kurallara uymadığımız için bize bulaşan virüsü haberimiz olmadan biz de başkalarına bulaştırırız. Özellikle büyüklerimizi tehlikeye atmış oluruz. değerlendirmesinde bulundu.
Ağır sonuçlara yol açması muhtemel virüsün yayılma kaynağı olmayı göze almanın sorumluluk duygusuyla bağdaşmayacağını dile getiren Koca, Sosyal hayat içinde maske kullanmak, 'ben karşımdaki insana ve bu hastalıkla mücadele eden topluma saygılıyım' demektir. Mesafe kuralına uygun davranmak 'hastalığı geriletmek için sorumluluk alıyorum' demektir. dedi.
Maske mecburiyeti bulunan il sayısı 60'tan fazla
Maske mecburiyeti getirilen il sayısının 60'ın üzerinde olduğunu anımsatan Koca, uygulamanın düşünce olarak büyük destek bulduğunu, uyumunsa aynı düzeyde olmadığına değindi.
Maskenin gerekli her durumda kullanılmadığına işaret eden Koca, maske kullananların bir kısmının ise kullanım koşullarında dikkatli olmadığının görüldüğünü bildirdi.
Maskelerin kullanım sürelerinin sınırlı olduğunu, günlük maskelerin ertesi gün koruyuculuk özelliklerini kaybettiğini ve tekrar kullanılmaması gerektiğini anlatan Koca, Pek çok durumda ise tedbirlerden biri yeterli sayılmaktadır. Maskemizi takarak kazandığımız üstünlüğü mesafeden ödün vererek kaybetmemeliyiz. dedi.
Bir süredir Toplum Bilimleri Kurulu adını taşıyan ikinci bir bilim kurulunda çalışmalar yaptıklarını belirten Koca, kurulun salgınla mücadelede olumlu yöndeki veya risk içermesi muhtemel toplumsal eğilimleri anlamaya, mücadele gücünü artırmaya yönelik analizler yürüttüğünü, tedbirlere yeterli uyumun gösterilmediği sosyal grupların koşullarını değerlendirdiğini aktardı.
Sağlık Bakanı Koca, konuşmasına şu sözlerle devam etti:
Bu kurulda üzerinde durulan şu düşünce dikkat çekici olmuştur; tüm dünyadaki sonuçlarıyla izlenen salgın toplumumuzda dramatik etkiye yol açmıştır. Psikolojik hayatımız hastalık gündemiyle sınırlanmıştır. Gündelik hayattaki değişme ve izole bireysel yaşam ruhsal gerilimi artırmıştır. Sizin de gözlemlerinizin bu tespitle paralel olduğuna inanıyorum. Kovid-19 ile mücadelenin bu döneminde yapıcılığımızı, iyimserliğimizi, karşılıklı ödev duygumuzu korumalıyız. Sağlığın bir bütün olduğunu, hiçbir yönden ihmal edilemeyeceğini unutmamalıyız. Koronavirüsün hayatımızın tek konusu olmasına izin ise vermemeliyiz. Kendi ruhsal hayatımızın da bir normali olduğunu, onu korumak gerektiğini bilmeliyiz.
5 ilde vaka sayısı arttı
1 Mart'tan bu yana Türkiye'deki toplam vaka sayısının 199 bin 906 olduğunu belirten Koca, vakaların yüzde 53. 74'ünün tüm şehirlerle irtibat halinde olan İstanbul'da tespit edildiğini aktardı.
Son 1 hafta içinde İstanbul'daki vakaların tüm vakalara oranının yüzde 51. 16 olduğunu kaydeden Koca, şu bilgileri paylaştı:
Son iki hafta içinde 5 ilimizin günlük vaka sayılarında dikkat çekici düzeyde artış olmuştur. Bu iller Ankara, Gaziantep, Bursa, Konya ve Diyarbakır'dır. Salgın boyunca nüfusa kıyasla toplam vaka sayılarının en düşük olduğu 5 il ise şunlardır, Gümüşhane, Tunceli, Kars, Burdur ve Bartın. Vaka sayısında istikrarlı şekilde azalma gösteren, tedbirleri uygulama başarısı ile örnek olan 5 ilimizi de anmak istiyorum, Tekirdağ 2 hafta içinde günlük ortalama vaka sayısını yüzde 31. 35, Balıkesir yüzde 21. 72, Samsun yüzde 20. 42, Kırşehir yüzde 20. 27, Düzce yüzde 19. 91 oranında azaltmıştır. Gümüşhane'de ise 2 haftadır hiç vaka görülmemiştir. Verdiğim bilgileri tüm şehirlerimizi kapsayacak şekilde diğer bazı kriterleri de içeren ayrıntılarıyla yarından itibaren Bakanlığımızın web sitesinde bulabilirsiniz.
Vaka sayılarını azaltmanın önündeki engellerin bir kısmının, aşılması kolay engeller olduğuna işaret eden Bakan Koca, Mecbur kalmadıkça toplu tören ve kutlamalardan uzak kalmalıyız. Düğün törenleri, hasta ziyaretleri, asker uğurlamaları ancak tedbirlere tavizsiz bir şekilde uyularak düzenlenebilir. Alışverişimizi kalabalık ortamlardan yapmak yerine başka seçenekler geliştirilebilir. Tatil için amacına uygun şekilde kalabalıktan uzak yerler seçilebilir. diye konuştu.
Tehdidin karşısına tedbiri koyalım
Koca, son bir ayda Kovid-19 testi pozitif çıkan vakaların yaş ortalamasında düşüş eğiliminin göze çarptığına dikkati çekerek, en fazla vakanın 25-45 yaş arasında göründüğünü bildirdi.
Hareketlilik arttıkça daha fazla gencimizin taşıyıcı olduğu anlaşılıyor. Hastalığı hafif atlatmak bahane olamaz, virüsü bu yolla bir başka yakınına, annesine, babasına taşınmış oluyor. diyen Bakan Koca, şunları kaydetti:
Büyüklerimizi, dün evde izole ederek korumayı başarmıştık. Sabırla, sebatla kurallara uyarak bize destek oldular ancak bugün dünden daha fazla risk altındalar. Salgın boyunca vefat edenlerde 60 yaş üzeri ve en az bir alt hastalığı olanların oranı yüzde 72'ye yakındır. Son günlerde yoğun bakım hastalarımızın sayısındaki artışla birlikte entübe hastaların yaş ortalaması daha da yükselmektedir. Entübe hastalarımızda bir önceki ay 65. 2 olan yaş ortalaması, bu ay sonunda 67. 4'e yükseldi.
Hayatı eve sığdırdığımız, büyüklerimizi korumaya aldığımız günlerin avantajlarını koruyamıyoruz. Bunun sorumluluğu altında tedbirlerimize sıkı sıkıya uymak zorundayız. İçimizi acıtan her kontrolsüz davranış bir yakınımızın, bir büyüğümüzün kaybına yol açacak kadar riskli olabilir. Anlık sevincimize, heyecanımıza, anlık talep ve ihtiyacımıza yönelik kontrolsüz bir hareketimiz, farkında olamadığımız nicelerinin ardından üzüntü duymamıza kaynaklık edebilir.
Koca, büyüklere duyulan sevgi ve saygının, onları korumakla, riske atacak her türlü davranıştan uzak durmakla gösterilmesi gerektiğini vurgulayarak, Bugüne kadar yaşananlardan sonuç çıkaralım, tehdidin karşısına tedbiri koyalım. dedi.
Vefat eden vatandaşların yaş ortalamsı 74
Salgının 29 Mayıs-29 Haziran arasındaki seyrine ilişkin tabloları da paylaşan Bakan Koca, bu tabloda vefat eden vatandaşların yaş ortalamasının 74, entübe vatandaşların yaş ortalamasının 67. 4, yoğun bakımda yatan hastaların yaş ortalamasının 64. 9, hastanede yatan vatandaşların yaş ortalamasının 47. 5, evde takip edilenlerin yaş ortalamasının 37. 4, iyileşen hastaların yaş ortalamasının ise 36 olduğunu dile getirdi.
Koca, bu rakamların yaş arttıkça daha dikkatli olunması gerektiğini gösterdiğini belirterek, bir aylık süreçte zatürre gelişen vatandaşların yaş ortalaması başlarda 36 iken giderek arttığını, ortalama 52. 9'a kadar çıktığını hatırlattı.
Salgının ağırlıklı erkeklerde etkili olduğuna dikkati çeken Fahrettin Koca, uzun süre kontrol altına alınan 20 yaş altı ve 65 yaş üstü vatandaşlarda hastalığın şu an daha az görüldüğünü ifade etti.
Virüs enfeksiyonunun erkeklerde ve ileri yaşlarda daha ölümcül olduğuna değinen Koca, hastalığa yakalanma riski yüksek olan 20-60 yaş arası grubun iyileşme oranının da yüksek olduğu bilgisini verdi.
Bakan Koca, yaş arttıkça hem solunum cihazına bağlanma hem de vefat sayısının arttığını bildirerek, bunların alt hastalıklarla olan ilgisine işaret etti.
Bu ilaç çok iyi bildiğimiz bir ilaç
Almanya'nın Türkiye'ye yönelik seyahat kısıtlamasının Kovid-19 tedavisinde kullanılan ilaç sebebiyle olduğuna dair iddialar var. Bu ne kadar gerçeği yansıtıyor? Seyahat uyarısının kalkmasını bekliyor musunuz? sorusu üzerine Bakan Koca, yarın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile Sağlık Bakan Yardımcısı Emine Alp Meşe'nin Almanya'ya gideceğini hatırlattı.
Türkiye'nin tedavideki başarısını dünyanın da bildiğini vurgulayan Koca, Kovid-19 tedavisinde belirlenen rehber çerçevesinde Türkiye'deki tüm hekimlerin hastalara uyguladığı hidroksiklorokin ilacının dünyadakinden daha farklı uygulandığını anlattı.
İlacın dünyada daha çok geç dönemde, yoğun bakımda, solunum sıkıntısı olan hastalara uygulandığını aktaran Fahrettin Koca, Bu ilaç çok iyi bildiğimiz, 15 yıldan daha fazla zaman diliminde hem romatizmal, hem sıtma gibi durumlarda kullandığımız, yan etkilerini bildiğimiz bir ilaç. Bu ilacın erken dönemde kullanılmasının faydalı olduğunu söylüyoruz. Ne kadar erken dönemde başlanırsa virüsün hücreye girişini engellediğini düşündüğümüz, ne kadar erken dönemde kullanılırsa sonucun o kadar fazla olacağını, geç dönemde kullanılmasının bir faydası olmadığını zaten bildiğimiz için erken dönemde uyguladık. diye konuştu.
Koca, İlacı yoğun kullandığımız kendi vaka serimizde de sonuçları çıktı. Önümüzdeki günler biraz bu konudaki yayınla ilgili de toparlandıktan sonra gönderilmiş olacak, yayınlanmak üzere. Kendi vakalarımızın bu anlamdaki sonuçlarından da elde ettiğimiz sonuç, bu ilacın erken dönemde faydalı olduğu. bilgisini paylaştı.
Sunumdan sonra kaygının ortadan kalkacağını düşünüyorum
Almanya'nın ise ilacın zorunlu olarak her hastaya uygulanmamasını önemsediğini, erken dönemde hastalarda özellikle kalp üzerine yan etkilerin olabilme ihtimali kaygısını taşıdığını belirten Bakan Koca, Türkiye'de hastaların eğer zaten kardiyak bir sorunu varsa bu ilacın kullanılmadığını, gerektiğinde de EKG ile takibinin yapıldığını dile getirdi.
Fahrettin Koca, şöyle devam etti:
Bizim hastanın izni dışında bir tedaviyi uygulamak gibi bir zorunluluğumuz yok. Hatta daha ötesi Almanya bu anlamda kendi tedavi protokolleriyle ilgili bize Türkiye'ye gelen Alman vatandaşlarına uygulanmasını talep ederse, ona da açık olacağımızı çok rahat söyleyebilirim. Dolayısıyla bu anlamda bir sorun olmadığını ve yarın bu anlamda bilimsel olarak giden bakan arkadaşımızın da bir sunumu olacak. Bu sunumdan sonra kaygının ortadan kalkacağını düşünüyorum.
Okulların açılması
Koca, okulların açılmasıyla ilgili kaygıların bulunup bulunmadığına ilişkin soruya da Okulların açılmasına daha zamanımız var. Bilim Kurulunda bu konu bugün için gündeme gelmemiş oldu. Bunu salgının seyri belirler. Önümüzdeki haftalar salgının seyrine göre okulların açılmasına yakın dönemde Bilim Kurulunda salgının, rakamların seyrine göre bu tartışılır. Alınması gereken öneri anlamında bir yaklaşım olursa zaten bunu da paylaşırız. yanıtını verdi.
Okulların her ihtimale karşı önümüzdeki dönemde dijital ortamda eğitimi yapmak noktasında hazırlık içinde olduklarına değinen Fahrettin Koca, Bu sadece salgına yönelik değil genel anlamda söylüyorum. ifadesini kullandı.
Koca, şu an bu konuyla ilgili herhangi bir gündemin olmadığını vurguladı.
65 yaş üstü vatandaşlara yönelik kısıtlama
Sağlık Bakanı Koca, 65 yaş üstü vatandaşların 10.00-20-00 saatleri arasındaki sokağa çıkma serbestisinin değişip değişmeyeceğine yönelik soruya karşılık, Bununla ilgili herhangi bir gündem olmadı ama şunu söyleyebilirim; Büyüklerimizle ilgili özellikle bu kısıtlamanın devam etmesi gerektiğini Bilim Kurulu öneri olarak söylüyor. Çünkü özellikle vefat edenlerin, yoğun bakım ve entübe olan hasta sayımızın yaş ortalamasının giderek arttığını görüyoruz. açıklamasında bulundu.
Gençlerin bu virüsü kolay ve hatta belirtisiz taşıdığını ve bunun yaşlılar açısından daha büyük risk oluşturduğuna işaret eden Koca, bu nedenle de kısıtlamanın devamından yana olduklarını bildirdi.
Fahrettin Koca, düğünlere ilişkin soruya karşılık da bununla ilgili yayımlanan genelgeyle düğünlerde takı takılmaması, sayının 4'te 1'e kadar düşürülmesi, oyun ve benzeri etkinliklerin yapılmaması gibi kuralların belirlendiğini anımsattı.
Vatandaşların bu kurallar çerçevesinde düğünleri yapmasının önemine vurgu yapan Koca, Çünkü en çok bulaşıcılığın bu tip bir araya gelmelerle olduğunu biliyoruz. Genelge, Bilim Kurulunun önerisi doğrultusunda kurallara uyarak düğün ve etkinlikleri yapmamız gerekiyor. şeklinde konuştu.
Antikor testleri
Bakan Koca, Geçtiğimiz haftalarda antikor testleri yapıldı. Siz daha önce toplum bağışıklığının mümkün olmadığını söylediniz. Antikor testlerinin sonucunda iller bazında bakıldığında nasıl bir dağılım oldu? Vakalar hangi illerde daha yoğun görüldü? sorusu üzerine ise şunları kaydetti:
Toplam 153 bin kişi üzerinde bu çalışma yapılıyor. Şu an çalışmanın yapıldığı kişi sayısı 132 bine ulaştı. Bu sayının artışıyla birlikte toplam pozitiflik yani taşıyıcılık oranı yüzde 0. 24. Bununla birlikte aynı kişilere biz antikor taraması da yapıyoruz. Antikor taramasında ELİSA testi ile ilgili yaptığımız taramada da koruyuculuk yüzde 0. 81. Bu 132 bin kişide olan son durum. Zannediyorum haftaya bu çalışma biter, daha kesin, net sonuçları vermiş oluruz.
Geçen hafta yüzde 0. 27'ydi, 0. 24'e kadar düşmüş oldu taşıyıcılık. Buradan anladığımız; Taşıyıcılığın yüksek olmadığını, koruyuculuğun da yüksek olmadığını yüzde 1'in altında olduğunu, dolayısıyla toplumsal bir bağışıklığın olmadığını ve bunu beklememiz gerektiğini, çünkü benzer belki yüzde 60-65 oranını bulmak için 50-60 kat benzer bir salgını yaşamak gerekiyor. Dolayısıyla koruyuculuğun da yüksek olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Koca, vakaların hangi illerde daha yoğun görüldüğüne ilişkin de İllerle ilgili gelecek hafta çalışma bitmiş olur. Bütün illerin hem taşıyıcılık hem de koruyuculuğunu vermiş olacağız. dedi.
Basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Koca, Avrupa Birliği'nin sınırlarını açtığı 14 ülke içerisinde Türkiye'nin bulunmamasının nedenine yönelik bir soru üzerine, Avrupa'nın yapmaya çalıştığı ile bizim vatandaşımıza uyguladığımız yaklaşımın daha öte, daha ileri bir noktada olduğunu söylemek istiyorum. dedi.
Bakan Koca, Avrupa'nın sadece solunum sıkıntısı veya semptomu olan hasta grubuna tarama yaptığına işaret ederek, şunları söyledi:
Bizde olduğu gibi havaalanlarında, biz de olduğu gibi kapılarda, sınırlarda, bizde olduğu gibi yeri geldiğinde askerimizin celp dönemleri dahil olmak üzere yeri geldiğinde, OSB'ler dahil olmak üzere birçok alanda taramaları yapıyoruz. Onların benzer taramaları yapmadığını görüyoruz. Test sayımız da bugüne kadar 50 binin altına, vaka sayımız düşmesine rağmen ilk zamanlara göre, düşmemiş oldu. Avrupa'nın yaptığı ortalama test sayılarının da altında olmadığımızı, artı ölüm oranıyla da Avrupa ülkelerinin hepsinin altında olduğumuzu biliyoruz.
Yaptıklarımızı biraz daha anlatmamız gerektiği kanaatindeyim
Türkiye'nin günlük verilerini açıklamaya çalıştığını ve bu anlamda şeffaf olmaya gayret gösterdiklerine dikkati çeken Koca, Bütün vatandaşımızın da tedavilerini ücretsiz yapma çabası içindeyiz ve Avrupa'da olduğu gibi hastane yükümüzün olmadığını da çok rahat söyleyebiliriz. Bütün bunları Almanya'da mesela yarın arkadaşlar anlatmış olacaklar, bir sunum yapılmış olacak, zannediyorum Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Direktörü önümüzdeki günlerde Türkiye'ye gelecek, bu konuyla ilgili neler yaptığımızı yakından bilmek istediklerini, yaptıklarımızı kendileriyle paylaşmış olacağız. Dolayısıyla bizim yaptıklarımızı biraz daha anlatmamız gerektiği kanaatindeyim, eğer farklı bir yaklaşım yoksa bizi anlayacaklarını düşünüyorum.
Tıp kongreleri başta olmak üzere diğer kongrelerin yeniden düzenlenmesine ilişkin konunun Bilim Kurulu gündemine gelip gelmediğine yönelik bir başka soru üzerine ise Bakan Koca, Bugün gündeme geldi. Bu dönemde özellikle sayıların istediğimiz düzeye inmemiş olmasıyla kongrelerin biraz daha ötelenmesini ve önümüzdeki haftalar bu seyrin daha yakın takip edilmesini, buna göre gerektiğinde kongrelerin nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili çalışılması yönünde karar verildi. dedi.
Çin'deki yeni virüs
Çin'de domuzlarda tespit edilen ve pandemi potansiyeli taşıyan yeni bir virüs olduğu iddiaları hatırlatılarak, bu konuda bir çalışmaları olup olmadığının sorulması üzerine ise Koca, Çin'de domuz giribi soyundan olduğu bilinen, GH1N1 olarak adlandırılan insana bulaşma potansiyeli olduğu söylenen bir virüsten bahsediliyor. Bu virüsün insandan insana geçtiğiyle ilgili şu an bir bilgi yok ama mutasyonla insandan insana geçme potansiyelinin olduğu biliniyor. diye konuştu.
Konuya ilişkin bilim insanlarının ve Bilim Kurulu'nun yer yer Çin'le bilgi alışverişinde de bulunduğunu, yakın takip içinde olduklarını söyleyen Koca, Farklı bir durum söz konusu olursa bunu da açıklamış oluruz. Yani özetle domuz gribi H1N1 dediğimiz soyundan olan, GH1N1 olarak adlandırılan insana bulaştığı ortaya konan ama insandan insana bulaştığı daha bilinmeyen ama insandan insana bulaşma potansiyeli olan mutasyonla bunun olabileceği düşünülen bir virüsten bahsediyoruz. Bununla ilgili gelişmeleri yakın takip ediyoruz. değerlendirmesinde bulundu.
65 yaş üstüne yeni kısıtlama olacak mı?
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 65 yaş üzerine yeniden kısıtlamaların gelmesi mümkün mü? şeklindeki bir soruyu yanıtlarken de bu konunun gündeme geldiğini ancak bir kısıtlama yapılması şeklinde gündem olmadığını söyledi.
Koca, Doğrusu bu anlamda varolan kısıtlamanın şu dönemde yeterli olduğu ama özellikle büyüklerimizin dışarıda mutlak maskeli olması gerektiği, mesafeyi koruyamayacak alanlara özellikle girme noktasında dikkatli olmaları gerektiğini söyleyebiliriz. dedi.
Maskenin sadece kendimizi korumayı değil, karşımızdaki kişiyi de korumayı amaçladığını hatırlatan Koca, yakın temas içinde olunmaması gerektiğini, büyüklerle teması olan gençlerin de rahat davranmamaları gerektiğini dile getirdi.
Cizre'yi yakından takip ediyorum
Cizre'de vakaların kontrolden çıktığı ve hastanelerin yetersiz duruma düştüğü iddiaları hatırlatılan Bakan Koca, Şunu çok rahat söyleyebilirim Cizre özelinde ben şahsen çok yakın takip içindeyim. İstismar edilmeye açık olduğunu düşünerek, özellikle bu anlamda bir sorunun olup olmadığı noktasında yakın takipteyim. ifadesini kullandı.
Bakan Koca, şöyle devam etti:
Cizre ve Şırnak özelinde vaka sayılarımızın arttığını, komşu ülke nedeniyle Hakkari dahil olmak üzere biraz daha ortalamanın üzerinde bir artış olduğunu, sağlık kuruluşlarımızın da bu anlamda eksikliklerini tamamlama noktasında bir gayret içinde olduğumuzu ve şu an için sağlık kuruluşlarımızda bu ihtiyacı karşılamayacak durumda olmadığını, bunun için alınması gereken bütün tedbirleri aldığımız ve yakın takipte olduğumuzu, bahsedilen şekli ile bir sorun olmadığını söyleyebilirim. Özellikle de daha yakın birlikteliklerin, sosyal kültürel etkinliklerin, cenaze, nişan ve benzeri etkinliklerle bunun daha da arttığını görüyoruz. Sahada filyasyon çalışmasını da temaslı çalışmasını da yoğun bir şekilde yapıyoruz ve anlatmaya gayret ediyoruz. Yani endişe edildiği gibi bir durumun olmadığını söylemek istiyorum.
Türkiye'de uzun vadede Sağlık Bakanlığı bünyesinde salgınla mücadele ile alakalı bir genel müdürlük kurulma ihtimali sorulan Bakan Fahrettin Koca, bununla ilgili bir Pandemi Kurulu bulunduğunu hatırlattı.
Bu kurulun, salgınla mücadele anlamında her yıl güncellenen ve ne yapılması gerektiğini de her yıl bütün detaylarıyla ortaya koyduğu, bütün ilgili tarafları bir araya getiren bir kurul olduğuna vurgulayan Bakan Koca, Bu anlamda bizim başarılı olmamızın en büyük etkenlerinden birisi de salgınlar noktasında her zaman Pandemi Kurulunun tarafları bir araya getirerek neler yapılması gerektiğini planlamış olmasıdır. Dolayısıyla biz salgınlara hep hazırlıklı olma noktasında gayret ve çaba içindeyiz. diye konuştu.
Bakan Koca, dezenfektan kullanımı ile ilgili bir soruyu yanıtlarken de şunları kaydetti:
Dezenfektanlar izne tabi. Gelişigüzel bu anlamda herkesin satış yaptığı bir durum söz konusu değil. Biz sağlığa uygunluğunu, halk sağlığı tarafından izin alındıktan sonra zaten satış yapılıyor. Dolayısıyla bu anlamda uygunluğuna izin verdiğimiz dezenfektanlar dışında kullanımı asla söz konusu olmamalı ve bununla ilgili de bakanlıkça izin verilen dezenfektanları tercih etmeliyiz. Ayrıca dezenfektanları da tabii ki ölçülü kullanmak gerekiyor. Sürekli bir kullanım veya herhangi bir cilt rahatsızlığı söz konusu ise bu anlamda vatandaşlarımızın daha tedbirli olmasında fayda var.
|
4,954 |
Bakan Koca son rakamı açıkladı! Bugünkü vaka sayısı 1815, vefat sayısı 23
|
Türkiye’de korona virüs sebebi ile vefat edenlerin sayısı 131’e yükseldi.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/bakan-koca-son-rakami-acikladi-bugunku-vaka-sayisi-1815-vefat-sayisi-23-2701688
|
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın sosyal medya hesabından paylaştığı verilerde, son 24 saatte test yapılan 9 bin 982 vatandaştan bin 815’inin sonuçlarının pozitif olduğu, 23 vatandaşın ise hayatını kaybettiği kaydedildi. Bu sayılar sonucunda Türkiye genelinde toplam test sayısı 65 bin 446, toplam vaka sayısı 9 bin 217, toplam yoğun bakım hasta sayısı 568, toplam entübe hasta sayısı 394, toplam iyileşen hasta sayısı 105 ve toplam vefat sayısı 131’e yükseldi.
|
2,266 |
Türkiye en fazla ağrı kesici kullanıyor!
|
Türkiye’de geçtiğimiz yıl en fazla kullanılan ilk 20 ilaç arasında ağrı kesici ilaçlar birinci sırada yer aldı.
|
Sağlık
|
https://www.tgrthaber.com.tr/saglik/turkiye-en-fazla-agri-kesici-kullaniyor-2798466
|
Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunca (TİTCK), 2020'de en fazla kullanılan ilk 20 ilacı açıkladı. Türkiye’de en fazla satılan ilaçlar arasında ağrı kesiciler ve romatizma tedavisinde kullanılanlar ilk sıraları aldı. TİTCK tarafından 8'incisi yayımlanan Türkiye İlaç Pazarı Gözlem Raporu'nda, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve özel sigortalar tarafından karşılanan, satış hacmi sıralamasında ilk 20 sırada yer alan ilaçlara ait veriler açıklandı. Ayrıca 2015'te 18. 08 milyar lira olan Türkiye ilaç pazarı, 2020'de 50. 39 milyar liralık satış değerine ulaştı.
2015'te 2. 1 milyar kutu olan satış hacminin 2020'de 2. 27 milyar kutuya yükseldiği kaydedildi. Ancak bu oranın 2019'a göre düşüş gösterdiği gözlendi.
EN ÇOK SATILAN İLK 20 İLAÇ
Türkiye’de kullanılan ilk 20 ilaç arasında ilk üç sırayı, ağrı kesici özellikli ilaçlar ile romatizma tedavisinde kullanılan ilaçlar aldı. Elden satılan ilaçlar arasında ağrı kesici özellikli olanların oranı yüzde 35'e ulaştı. Bunu yüzde 30. 2 ile romatizma tedavisinde kullanılanlar ile antiinflamatuvar ilaçlar izledi. Üçüncü sırada ise kanın pıhtılaşmasını engelleyen antitrombotik ilaçlar yer aldı.
BİYOTEKNOLOJİK İLAÇLARIN SATIŞ DEĞERİ İKİ KAT ARTTI
Raporda, 2015'te 3. 05 milyar lira satış değeri gösteren biyoteknolojik ilaçlar, 2020'de yaklaşık 2 kat artış göstererek 8. 85 milyar liraya ulaştı. 2020'de biyoteknolojik ilaç pazarının toplam ilaç pazarı içindeki payı ise yüzde 17. 6 oldu. Bu ürünlerin yüzde 63. 7'sini diyabet tedavisinde kullanılan ilaçlar oluşturdu. Öte yandan 2020 satış hacimlerine göre ilk 20 biyobenzer ilaç arasında ilk 5 sırayı yüzde 89. 3'lük oran ile antitrombotik ilaçlar aldı.
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.