index
int64
0
208k
url
stringlengths
15
830
text
stringlengths
16
12.7M
0
http://adamgibigiyin.com/
Ye kürküm ye… Beğenseniz de, beğenmeseniz de durum bu! Gönül isterdi ki bütün dünya buna inanmasa, herkes önüne yaprak filan taksa, hayat bayram olsa; ama kazın ayağı öyle değil maalesef.Yapılan bir araştırmaya göre, insanların karşısındakileri kıyafetlerine göre değerlendirmediğini düşünenlerin oranı yalnızca %4. Yani, dünyanın hemen her yerinde (hele ki bizim memlekette), insanların çoğu ilk bakışta karşısındakini tepeden tırnağa süzüp etiketi yapıştırıyor. Saniyeler içinde verdiğimiz bu ilk izlenimi değiştirmek için çoğunlukla ikinci bir şansımız da olmuyor. Sırf bu yüzden belki iyi bir iş, belki potansiyel bir müşteri, hatta belki hayatımızın kadını elimizden kaçıyor. Hal böyle iken, ufak ayrıntılara dikkat ederek ibreyi kendi lehimize çevirmenin mümkün olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor…Benim bu blogda“Şunu giy, bunu giyme!”şeklinde ahkam kesmek gibi bir niyetim yok. Zira, insanın benimsemeden, içine sinmeden giyeceği bir şeyden daha çirkin bir kıyafet olmadığını düşünürüm. Bu yüzden, bu konulara meraklı olan ve kendine özenmek isteyenlerle kendi deneyimlerimi ve kişisel tercihlerimi paylaşacağım.Ayrıca, yeni trendlerden değil daha temel bilgilerden bahsedeceğim ve bunu vurgulamak için özellikle güncel modadan örnekler vermeyeceğim. Böylece herkesin kendi özgün tarzını oluşturmasına yönelik fikir vermeye çalışacağım.Buraya tıklayarakilk yazıyı okumaya başlayabilirsiniz.Yine de adam gibi giyinmek bir yere kadar; kıyafetin içindeki “adam” değilse ilk izlenim yalnızca ömrü kısa bir balon… Bununla ilgili olarak da felsefi denemeler yazdığım ayrı bir bölüm açtım; onu daburaya tıklayarakokumaya başlayabilirsiniz (Hatta lütfen okuyun, hayata bakışınızda ufacık bir şey değiştirebilirsem çok mutlu olurum). Ye kürküm ye… Beğenseniz de, beğenmeseniz de durum bu! Gönül isterdi ki bütün dünya buna inanmasa, herkes önüne yaprak filan taksa, hayat bayram olsa; ama kazın ayağı öyle değil maalesef. Yapılan bir araştırmaya göre, insanların karşısındakileri kıyafetlerine göre değerlendirmediğini düşünenlerin oranı yalnızca %4. Yani, dünyanın hemen her yerinde (hele ki bizim memlekette), insanların çoğu ilk bakışta karşısındakini tepeden tırnağa süzüp etiketi yapıştırıyor. Saniyeler içinde verdiğimiz bu ilk izlenimi değiştirmek için çoğunlukla ikinci bir şansımız da olmuyor. Sırf bu yüzden belki iyi bir iş, belki potansiyel bir müşteri, hatta belki hayatımızın kadını elimizden kaçıyor. Hal böyle iken, ufak ayrıntılara dikkat ederek ibreyi kendi lehimize çevirmenin mümkün olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor… Benim bu blogda“Şunu giy, bunu giyme!”şeklinde ahkam kesmek gibi bir niyetim yok. Zira, insanın benimsemeden, içine sinmeden giyeceği bir şeyden daha çirkin bir kıyafet olmadığını düşünürüm. Bu yüzden, bu konulara meraklı olan ve kendine özenmek isteyenlerle kendi deneyimlerimi ve kişisel tercihlerimi paylaşacağım. Ayrıca, yeni trendlerden değil daha temel bilgilerden bahsedeceğim ve bunu vurgulamak için özellikle güncel modadan örnekler vermeyeceğim. Böylece herkesin kendi özgün tarzını oluşturmasına yönelik fikir vermeye çalışacağım. Buraya tıklayarakilk yazıyı okumaya başlayabilirsiniz. Yine de adam gibi giyinmek bir yere kadar; kıyafetin içindeki “adam” değilse ilk izlenim yalnızca ömrü kısa bir balon… Bununla ilgili olarak da felsefi denemeler yazdığım ayrı bir bölüm açtım; onu daburaya tıklayarakokumaya başlayabilirsiniz (Hatta lütfen okuyun, hayata bakışınızda ufacık bir şey değiştirebilirsem çok mutlu olurum).
1
http://adamgibigiyin.com/adam-gibi-net
"Şark kurnazı, açgözlü, bencil, kaypak ve fesat"toplum unsurları ile mücadele kapsamındaki yeni yazı dizisi.Adam Gibi Net: GirişAdam Gibi Net: ÖzenAdam Gibi Adam OlmakAdam Gibi Adam Genelleme YapmazAdam Gibi Adam “Bana Ne” DerAdam Gibi Adam “Bana Ne” Demez "Şark kurnazı, açgözlü, bencil, kaypak ve fesat"toplum unsurları ile mücadele kapsamındaki yeni yazı dizisi.
2
http://adamgibigiyin.com/adam-gibi-net-giris
Şubat 2012’de yazmaya başladığım bu blog, giderek katlanan trafiği ile Haziran 2014 itibariyle 250 bin kişi tarafından ziyaret edilmiş. Şu an aylık 30 bin kişi tarafından okunuyor ve bugüne kadar aldığım olumsuz mesaj sayısı yalnızca 1 (yazıyla bir). Yani yazılarımın yanı sıra yazdığım yüzlerce yorum ve eposta ile on binlerce kişiye bir şekilde yardımcı olmuşum. Bu kadar çok insanın hayatına dokunmanın, karşılığında aldığım tepkilerin verdiği mutluluğu tarif etmek inanın pek mümkün değil.Yukarıda bahsettiğim “yardımcı olmanın keyfi” ile blogun kapsamını biraz daha genişletmek ve ilk yazımda vurguladığım “Adam gibi giyinmeden önce adam olmak gerek” konusunu irdelemek istiyorum. Sorabilirsiniz,“Adam olmaktan bahsedeceksin de, sen adam mısın?” diye. Böyle bir iddiam yok,“Adam olmaya çalışıyorum, kendimi geliştirmek için çabalıyorum”diye cevap vereyim.Nasıl derseniz, öncelikle pek şanslı bir insanım; harika bir eğitim alma imkanım (bknz:pisk.in), parlak öğretmenlerim ve parlak arkadaşlarım oldu. Birçok derneğe üye oldum, inanılmaz insanlarla tanıştım; farklı kültürleri, bakış açılarını tanıdım. Yıllardır müzik yapıp sahneye çıkıyorum, bu sayede hayata sanat gözüyle bakmaya da başladım. Tarih, felsefe, psikoloji, dinler tarihi, siyaset, vb. okuyorum bol bol; okuduklarımı özümseyerek hayatıma uygulamak ve daha iyi bir insan olmak için kendimi güdülüyorum. Yurt dışına gidiyorum sıkça, aylarca kaldığım da oluyor. Turist olarak gezmiyorum sadece; milletin arasına karışıp gözlemliyorum, insanlarla sohbet ediyorum. Hayatların, şehirlerin, ülkelerin işleyişini öğrenmeye; hoşuma gidenleri kendi hayatıma uygulamaya çalışıyorum. Velhasıl uğraşıyorum, çabalıyorum. Bu çabalarımı da yazıya dökeyim, okuyan bir kişinin bile yoluna ışık tutsa mutlu olayım istiyorum.Dogmatik ve didaktik söylemlerden hiç hazetmediğim için, blogun tamamında olduğu gibi yine kendi yolumdan bahsedeceğim; faydalanırsanız ne mutlu bana…Buyurun ilk yazı Şubat 2012’de yazmaya başladığım bu blog, giderek katlanan trafiği ile Haziran 2014 itibariyle 250 bin kişi tarafından ziyaret edilmiş. Şu an aylık 30 bin kişi tarafından okunuyor ve bugüne kadar aldığım olumsuz mesaj sayısı yalnızca 1 (yazıyla bir). Yani yazılarımın yanı sıra yazdığım yüzlerce yorum ve eposta ile on binlerce kişiye bir şekilde yardımcı olmuşum. Bu kadar çok insanın hayatına dokunmanın, karşılığında aldığım tepkilerin verdiği mutluluğu tarif etmek inanın pek mümkün değil. Yukarıda bahsettiğim “yardımcı olmanın keyfi” ile blogun kapsamını biraz daha genişletmek ve ilk yazımda vurguladığım “Adam gibi giyinmeden önce adam olmak gerek” konusunu irdelemek istiyorum. Sorabilirsiniz,“Adam olmaktan bahsedeceksin de, sen adam mısın?” diye. Böyle bir iddiam yok,“Adam olmaya çalışıyorum, kendimi geliştirmek için çabalıyorum”diye cevap vereyim. Nasıl derseniz, öncelikle pek şanslı bir insanım; harika bir eğitim alma imkanım (bknz:pisk.in), parlak öğretmenlerim ve parlak arkadaşlarım oldu. Birçok derneğe üye oldum, inanılmaz insanlarla tanıştım; farklı kültürleri, bakış açılarını tanıdım. Yıllardır müzik yapıp sahneye çıkıyorum, bu sayede hayata sanat gözüyle bakmaya da başladım. Tarih, felsefe, psikoloji, dinler tarihi, siyaset, vb. okuyorum bol bol; okuduklarımı özümseyerek hayatıma uygulamak ve daha iyi bir insan olmak için kendimi güdülüyorum. Yurt dışına gidiyorum sıkça, aylarca kaldığım da oluyor. Turist olarak gezmiyorum sadece; milletin arasına karışıp gözlemliyorum, insanlarla sohbet ediyorum. Hayatların, şehirlerin, ülkelerin işleyişini öğrenmeye; hoşuma gidenleri kendi hayatıma uygulamaya çalışıyorum. Velhasıl uğraşıyorum, çabalıyorum. Bu çabalarımı da yazıya dökeyim, okuyan bir kişinin bile yoluna ışık tutsa mutlu olayım istiyorum. Dogmatik ve didaktik söylemlerden hiç hazetmediğim için, blogun tamamında olduğu gibi yine kendi yolumdan bahsedeceğim; faydalanırsanız ne mutlu bana…
3
http://adamgibigiyin.com/adam-gibi-net-ozen
Bu yazı dizisine öncelikle bazı tespitlerle başlamak istiyorum. Ne zamandan beri ve nasıl olduğu, topluma nasıl yerleştiği ayrı bir tartışma konusu; maalesef bizim toplumda genel olarak bir “özenmeme”, “idare etme” durumu var. Kendine, yaptığı işe, eşine, arkadaşına, sokaktaki tanımadığı adam ile ilişkisine, falan filan özenmeme… İşte bu kalıpları kırmakla başlayacağız işe!Hayatımıza özeneceğiz kardeşim; ince ince, nakış gibi işleyeceğiz kendimizi. İyi bir insan olacağız… Özetle bu! Neden dersen, cevabı benim hayat felsem: Bu evrende, milyarlarca yıllık tarihte ufacık bir noktadan başka bir şey değiliz. Bu devasa sistem, bizim bir şekilde “idare ederek” bir iz bırakmadan geçip gitmemiz için kurulmuş olamaz. Saksıdaki çiçeğin, sokaktaki ağacın bile bir amacı, faydası varsa; bizim hayatımızın da bu koskoca sistem içerisinde bir anlamı olmalı. Birçok dini inanış ve felsefi düşüncede bunun karşılığını bulabilirsiniz; bu sistem sen, ben 80-100 yıl boyunca antin kuntin işlerin peşinde koşalım, saksı gibi oturalım, sonra yok olup gidelim diye de kurulmuş olamaz. Hem kendimize, hem etrafımıza bir faydamızın dokunması gerek. Benim için bunu sağlamanın yolu da ilahi bir ceza korkusu ya da ödül beklentisi olmadan, kendimize saygımızla ruhumuzu parlatmaktan ve yüceltmekten geçiyor.İyi bir insan, iyi bir vatandaş, iyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir evlat, iyi bir dost, iyi bir işçi/işveren, vb. olacağız ki içinde yaşadığımız dünya da iyi bir yer olsun. Bizim topluma bakıyorsun, herkes çok konuşuyor, herkes bir şeylerden şikayet ediyor; yahu kardeşim bir bakalım kendimize aynada, bizim her tarafımız düzgün mü? Belki kendimiz yamuğuzdur da, ondan herkes bize yamuk geliyordur. Hani var ya bir Temel fıkrası, otoyolda giderken radyoda bir anons duyuyor“Bir sürücü otoyolda ters yöne girdi, tüm sürücülerin dikkatine”şeklinde, Temel de söyleniyor“Ne biri? Hepsi, hepsi!”diye; aynı o hesap… Yani önce işe kapımızın önünü süpürmekle başlayacağız.Bu genel kavramlar üzerinde bazı yazılar yazdıktan sonra çeşitli adab-ı muaşeret kuralları ile birlikte detaylara gireceğim. Az sonra… 🙂 Bu yazı dizisine öncelikle bazı tespitlerle başlamak istiyorum. Ne zamandan beri ve nasıl olduğu, topluma nasıl yerleştiği ayrı bir tartışma konusu; maalesef bizim toplumda genel olarak bir “özenmeme”, “idare etme” durumu var. Kendine, yaptığı işe, eşine, arkadaşına, sokaktaki tanımadığı adam ile ilişkisine, falan filan özenmeme… İşte bu kalıpları kırmakla başlayacağız işe! Hayatımıza özeneceğiz kardeşim; ince ince, nakış gibi işleyeceğiz kendimizi. İyi bir insan olacağız… Özetle bu! Neden dersen, cevabı benim hayat felsem: Bu evrende, milyarlarca yıllık tarihte ufacık bir noktadan başka bir şey değiliz. Bu devasa sistem, bizim bir şekilde “idare ederek” bir iz bırakmadan geçip gitmemiz için kurulmuş olamaz. Saksıdaki çiçeğin, sokaktaki ağacın bile bir amacı, faydası varsa; bizim hayatımızın da bu koskoca sistem içerisinde bir anlamı olmalı. Birçok dini inanış ve felsefi düşüncede bunun karşılığını bulabilirsiniz; bu sistem sen, ben 80-100 yıl boyunca antin kuntin işlerin peşinde koşalım, saksı gibi oturalım, sonra yok olup gidelim diye de kurulmuş olamaz. Hem kendimize, hem etrafımıza bir faydamızın dokunması gerek. Benim için bunu sağlamanın yolu da ilahi bir ceza korkusu ya da ödül beklentisi olmadan, kendimize saygımızla ruhumuzu parlatmaktan ve yüceltmekten geçiyor. İyi bir insan, iyi bir vatandaş, iyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir evlat, iyi bir dost, iyi bir işçi/işveren, vb. olacağız ki içinde yaşadığımız dünya da iyi bir yer olsun. Bizim topluma bakıyorsun, herkes çok konuşuyor, herkes bir şeylerden şikayet ediyor; yahu kardeşim bir bakalım kendimize aynada, bizim her tarafımız düzgün mü? Belki kendimiz yamuğuzdur da, ondan herkes bize yamuk geliyordur. Hani var ya bir Temel fıkrası, otoyolda giderken radyoda bir anons duyuyor“Bir sürücü otoyolda ters yöne girdi, tüm sürücülerin dikkatine”şeklinde, Temel de söyleniyor“Ne biri? Hepsi, hepsi!”diye; aynı o hesap… Yani önce işe kapımızın önünü süpürmekle başlayacağız. Bu genel kavramlar üzerinde bazı yazılar yazdıktan sonra çeşitli adab-ı muaşeret kuralları ile birlikte detaylara gireceğim. Az sonra… 🙂
4
http://adamgibigiyin.com/ayakkabi-modelleri-ve-terimleri
Türkiye’de pek bulunmasa da, yurt dışında ayakkabı modellerini tanımlayan çeşitli terimler mevcut; yurt dışından alışveriş yapanlar ve konuyla ilgilenenler için genel bir bilgilendirme yazısı yazayım istedim.Oxford (ya da Balmoral):Oxford kelimesi -hatalı olarak- bağcıklı ayakkabıları genellemek için de kullanılmakla birlikte, aslen ayakkabının bağcık kısmının tasarımını anlatan bir terimdir. Bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının gövdenin içine iliştirilmiş şekilde kapalı olduğu, “Kapalı bağcık” olarak da ifade edilen modeldir.Derby (ya da Blücher):Derby modeli de yine bağcık kısmının tasarımı ile tanımlanabilir. “Açık bağcık” olarak da ifade edilir, bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının açık olduğu modeldir. Eskiden çok kullanırdım, ama daha önce de belirttiğim üzere artık “Oxford” modellerini tercih ediyorum.Tokalı (İngilizce “Monk-strap”):Adından da anlaşılacağı üzere bağcık yerine toka kullanılan (hayatımda bir çift bile satın almayacak kadar sevmediğim) modeldir.Bağcıksız (İngilizce “Loafer” ya da “Slip-on”):Yine isminden anlaşılacağı üzere, üzerinde bağcık ya da toka bulunmayan cascavalak bir modeldir (Bu model ile de pek anlaşamadığım belli oluyor herhalde 🙂 Ayakkabılığımda onlarca çift arasında bir çift bile bağcıksız ayakkabı bulunmuyor diye ifade edeyim).Ayrıca, ayakkabının burun kısmının tasarımına göre değişen çeşitli model ve terimler de bulunmakta:Düz burun:Ayakkabının burun kısmında herhangi bir dikiş, desen, işleme vb. bulunmayan modeldir.Cap-toe:Bu modelin Türkçesi var mı bilmiyorum, ama burun kısmında dikiş ya da benzeri bir işleme ile “şapka” görünümü bulunan modeldir. Görsel olarak bir fark yaratmakla birlikte, yürürken ayakkabının kırılan bölümünde bulunan bu dikiş, bu kırılmaları önlediği ya da gizlediği için pek faydalıdır; son zamanlardaki değişmez tercihimdir.Wingtip ya da Brogue:Türkçede “zımbalı” olarak genellenmekle birlikte, ayakkabının burun kısmındaki işlemenin kenarları bir kuşun kanadına benzediği için bu şekilde isimlendirlimiş. Ayakkabının gövdesinde de delikli (ya da zımbalı) işlemeler bulunur. Genellikle “Derby” olarak üretilen bu modelleri ben takım elbise ile değil, blazer ceketin ile giydiğimdenim(kot) (*) ya da kanvas pantolonun altına tercih ediyorum. Son dönemlerde altı lastikli ya da birçok farklı renkte üretilen daha spor modellerin özellikle yurt dışında oldukça popüler olduğunu ekleyeyim.Semi-brogue:“Yarım zımbalı” olarak Türkçeleştirebileceğim bu modelin burun kısmı, yukarıdaki wingtip modelinden farklı olarak kanat şeklinde değil, cap-toe gibi düz olarak tasarlanıyor. Ayakkabının gövdesindeki delikli (ya da zımbalı) işlemelerin daha az ya da daha sade olarak kullanıldığına da şahit olabilirsiniz. Genellikle “Oxford” olarak üretiliyor ve takım elbise ile gayet şık oluyor.Quarter-brogue:“Çeyrek zımbalı” olarak Türkçeleştirebileceğim bu modelin burun kısmı ise, cap-toe’ya çok benzemekle birlikte sade bir dikiş yerine zımbalı bir işlemeden oluşmaktadır. “Şapka”nın iç kısmında ve ayakkabının gövdesinde işleme yoktur. Takım elbisenin altında harika duracağını söylememe gerek yok sanırım 🙂Bunların dışında, ayakkabının tarzı ile ilgili birçok model bulunuyor; bot, sandalet, kanvas, spor ayakkabılar, vb. Bunlara bir örnek olarak da, yazın deniz kıyısında şort altına sıklıkla giyilen tekne ayakkabılarını (İngilizce “boat shoes” ya da “top-siders”) ekleyerek yazıyı sonlandırayım.(*) Kavram kargaşasını önlemek amacıylaKot, Denim, Blucin, Jean, Blue Jeanbaşlıklı yazımı okumanızı öneririm. Türkiye’de pek bulunmasa da, yurt dışında ayakkabı modellerini tanımlayan çeşitli terimler mevcut; yurt dışından alışveriş yapanlar ve konuyla ilgilenenler için genel bir bilgilendirme yazısı yazayım istedim. Oxford (ya da Balmoral):Oxford kelimesi -hatalı olarak- bağcıklı ayakkabıları genellemek için de kullanılmakla birlikte, aslen ayakkabının bağcık kısmının tasarımını anlatan bir terimdir. Bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının gövdenin içine iliştirilmiş şekilde kapalı olduğu, “Kapalı bağcık” olarak da ifade edilen modeldir. Derby (ya da Blücher):Derby modeli de yine bağcık kısmının tasarımı ile tanımlanabilir. “Açık bağcık” olarak da ifade edilir, bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının açık olduğu modeldir. Eskiden çok kullanırdım, ama daha önce de belirttiğim üzere artık “Oxford” modellerini tercih ediyorum. Tokalı (İngilizce “Monk-strap”):Adından da anlaşılacağı üzere bağcık yerine toka kullanılan (hayatımda bir çift bile satın almayacak kadar sevmediğim) modeldir. Bağcıksız (İngilizce “Loafer” ya da “Slip-on”):Yine isminden anlaşılacağı üzere, üzerinde bağcık ya da toka bulunmayan cascavalak bir modeldir (Bu model ile de pek anlaşamadığım belli oluyor herhalde 🙂 Ayakkabılığımda onlarca çift arasında bir çift bile bağcıksız ayakkabı bulunmuyor diye ifade edeyim). Ayrıca, ayakkabının burun kısmının tasarımına göre değişen çeşitli model ve terimler de bulunmakta: Düz burun:Ayakkabının burun kısmında herhangi bir dikiş, desen, işleme vb. bulunmayan modeldir. Cap-toe:Bu modelin Türkçesi var mı bilmiyorum, ama burun kısmında dikiş ya da benzeri bir işleme ile “şapka” görünümü bulunan modeldir. Görsel olarak bir fark yaratmakla birlikte, yürürken ayakkabının kırılan bölümünde bulunan bu dikiş, bu kırılmaları önlediği ya da gizlediği için pek faydalıdır; son zamanlardaki değişmez tercihimdir. Wingtip ya da Brogue:Türkçede “zımbalı” olarak genellenmekle birlikte, ayakkabının burun kısmındaki işlemenin kenarları bir kuşun kanadına benzediği için bu şekilde isimlendirlimiş. Ayakkabının gövdesinde de delikli (ya da zımbalı) işlemeler bulunur. Genellikle “Derby” olarak üretilen bu modelleri ben takım elbise ile değil, blazer ceketin ile giydiğimdenim(kot) (*) ya da kanvas pantolonun altına tercih ediyorum. Son dönemlerde altı lastikli ya da birçok farklı renkte üretilen daha spor modellerin özellikle yurt dışında oldukça popüler olduğunu ekleyeyim. Semi-brogue:“Yarım zımbalı” olarak Türkçeleştirebileceğim bu modelin burun kısmı, yukarıdaki wingtip modelinden farklı olarak kanat şeklinde değil, cap-toe gibi düz olarak tasarlanıyor. Ayakkabının gövdesindeki delikli (ya da zımbalı) işlemelerin daha az ya da daha sade olarak kullanıldığına da şahit olabilirsiniz. Genellikle “Oxford” olarak üretiliyor ve takım elbise ile gayet şık oluyor. Quarter-brogue:“Çeyrek zımbalı” olarak Türkçeleştirebileceğim bu modelin burun kısmı ise, cap-toe’ya çok benzemekle birlikte sade bir dikiş yerine zımbalı bir işlemeden oluşmaktadır. “Şapka”nın iç kısmında ve ayakkabının gövdesinde işleme yoktur. Takım elbisenin altında harika duracağını söylememe gerek yok sanırım 🙂 Bunların dışında, ayakkabının tarzı ile ilgili birçok model bulunuyor; bot, sandalet, kanvas, spor ayakkabılar, vb. Bunlara bir örnek olarak da, yazın deniz kıyısında şort altına sıklıkla giyilen tekne ayakkabılarını (İngilizce “boat shoes” ya da “top-siders”) ekleyerek yazıyı sonlandırayım. (*) Kavram kargaşasını önlemek amacıylaKot, Denim, Blucin, Jean, Blue Jeanbaşlıklı yazımı okumanızı öneririm.
5
http://adamgibigiyin.com/ayakkabi-satin-alirken
Öncelikle ayakkabının erkek giyimindeki en önemli eleman olduğunu düşündüğümü ve büyük önem verdiğimi belirteyim. Ayakkabının kalitesinin genel olarak fiyatı ile doğru orantılı olacağını belirterek bu konuda bütçenizi zorlamanızı öneririm. Siz bakmayın atasözüne, dost da düşman da ilk olarak ayağa bakıyor. Birçok kişinin ilk tanıştığı insanı ayakkabılarına bakarak değerlendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.Kaliteli bir ayakkabı İsviçre çakısı gibi çok özelliklidir 🙂 Hem şık, hem rahat, hem de dayanıklıdır; yıllar boyu formu bozulmadan rahatlıkla giyebilirsiniz. Su geçirmezlik, hava alma, özel tabanlar gibi özellikler ile gün boyu rahat edersiniz. Ama en önemlisi, ayakkabılar kendini ilk bakışta belli edecek kadar klas durur.“Bir ayakkabıya şu kadar para vereceğime ucuzundan iki tane alır sürekli yeni giyerim”düşüncesini doğru bulmam,“ucuz etin yahnisi yavan olur”deyimini hatırlatırım. Hem sıradan iki çift ayakkabınız olur, hem de ikisinin toplam ömrü hala daha kısa olur. Ayrıca emin olun, bir yıllık sıradan bir ayakkabı, 2-3 yıllık kaliteli bir ayakkabıya göre daha yıpranmış görünür.Ayakkabılarınızı işi ayakkabı üretmek olan markalardan almanızı öneririm; uzun yılların deneyimini kalitelerine yansıttıklarını görebilirsiniz. Örneğin Allen Edmonds, ayakkabıların tabanına bir katman erimiş mantar koyuyor, böylece ayakkabı zaman içerisinde ayağınızın şeklini alarak daha rahat etmenizi sağlıyor. Bunun gibi önemli markalardan alışveriş yaptığınızda, ayakkabıda bir sorun yaşadığınız zaman hemen çözüm üretmelerini de bekleyebilirsiniz. Ayrıca, ufak bir ücret karşılığı, yıllarca kullandığınız ayakkabılarınızı fabrikalarına göndererek bakımdan geçirmelerini isteyebilirsiniz. Böylece ayakkabılarınızın tabanını, topuğunu, astar ve bağcıklarını değiştirecekler; üst derisini ütüleyerek çatlaklarını gidereceklerdir. Son bir boya ve bakımdan geçirecekleri ayakkabılarınızın neredeyse yeni bir çift almış kadar yenilenmiş olacağından emin olabilirsiniz.Yurt dışında üretilen birçok kaliteli markada, ayakkabı numarasının yanı sıra genişliğini de seçebileceğiniz ölçüler bulunuyor (B, C, D, E, vb. şekilde). Böylece ayaklarınız çok ince ya da kalın olsa bile standart bir kalıbın içine sokuşturmak zorunda kalmıyor, size özel imal edilmiş gibi çok rahat ayakkabılar satın alabiliyorsunuz. Maalesef ben yerli markalarda bu genişlik ölçüsüyle karşılaşmadım, sürekli talep ederek başlamaları sağlanabilir belki.Bir de şu konuyu vurgulamak isterim; ayakkabıyı hangi amaçla kullanacaksanız, ona uygun bir ayakkabı satın alın.“Hem öyle hem böyle giyerim”diye düşünmeyin, muhtemelen hem öyle giydiğinizde uyumsuz olur, hem de böyle… Takım elbise altına giymek için lastik tabanlı ya da kösele ayakkabı görünümlü spor ayakkabı almayın mesela. Ya da, çoğunlukla yürüyüş için kullanacaksanız sadece güzel görünüyor diye tenis ayakkabısı almayın (Ben uzun yıllar çok renkli oluyorlar diye yürüş ayakkabısı satın almıyordum, sonunda ön yargımı kırıp bir çift satın aldım; rahatlığı ile birlikte yıllarca ne büyük enayilik yaptığımı gördüm).Gelelim ufak püf noktalarına:Kösele tabanların, el dikişi ile ayakkabının gövdesine (Goodyear Welt olarak bilinen bir yöntem ile) iliştirilmesi, ayakkabının kalitesini gösteren önemli bir ayrıntıdır. Ayakkabının dayanıklılığını önemli ölçüde artırır. Ayakkabının altını incelediğinizde, kenar kısımlardaki dikişleri görebilirsiniz. Yalnız, bazı markalar açıkgözlülük yaparak, ayakkabı tabanına dikiş yapılmış gibi kabartma baskı yapıyorlar; dikkatli olmanızı öneririm. Bu dikişler genelde tabanda açılan bir kanal (ya da yarık) içerisine yapılıyor, buradan ayırt edebilirsiniz.Ayakkabının üretiminde kullanılan malzemelere de dikkat etmek gerekiyor. Öncelikle, ayakkabılar havayı geçirerek ayağınızın nefes almasını sağlayabilmeli. Bunun için de ayakkabının dışının ve iç astarının üretiminde deri, vb. doğal malzemelerin (ya da GORE-TEX gibi çeşitli katmanlardan oluşan özel kumaşların) kullanıldığından emin olmalısınız. İç astarda işlem görmemiş deri kullanılması durumunda çoraplarınızı boyaması mümkündür, ama çok daha sağlıklı olduğu için kendi adıma tercih ediyorum. Ayakkabının cinsine göre (örneğin spor ayakkabılarda) ayakkabının tabanı yapay malzemelerden üretilebilir, ancak takım elbise ile kullanacağınız ayakkabıların tabanının kösele olmasına özen gösterin. Malzemeleri kontrol etmek için, satın alacağınız ayakkabıyı inceleyerek içerisinde, üzerinde ya da kutusunda yukarıdaki resimdekine benzer bir etiket arayın. Bu etiket üzerinde ayakkabının dışında, iç astarında ve tabanında hangi malzemelerin kullanıldığını görebilirsiniz. Takım elbise için ayakkabı alırken, tamamının deri olmasını tercih etmenizi öneririm.Kösele ayakkabı satın alırken bağcıklarının mümkün olduğunca ince ve mum ile kaplanmış olmasına dikkat etmenizi öneririm. Kalın bağcıklar ayakkabıyı spor ayakkabı gibi göstereceği gibi, mum kaplı bağcıklar hem kolay çözülmeyecek hem de daha yavaş yıpranacaktır. Öncelikle ayakkabının erkek giyimindeki en önemli eleman olduğunu düşündüğümü ve büyük önem verdiğimi belirteyim. Ayakkabının kalitesinin genel olarak fiyatı ile doğru orantılı olacağını belirterek bu konuda bütçenizi zorlamanızı öneririm. Siz bakmayın atasözüne, dost da düşman da ilk olarak ayağa bakıyor. Birçok kişinin ilk tanıştığı insanı ayakkabılarına bakarak değerlendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Kaliteli bir ayakkabı İsviçre çakısı gibi çok özelliklidir 🙂 Hem şık, hem rahat, hem de dayanıklıdır; yıllar boyu formu bozulmadan rahatlıkla giyebilirsiniz. Su geçirmezlik, hava alma, özel tabanlar gibi özellikler ile gün boyu rahat edersiniz. Ama en önemlisi, ayakkabılar kendini ilk bakışta belli edecek kadar klas durur. “Bir ayakkabıya şu kadar para vereceğime ucuzundan iki tane alır sürekli yeni giyerim”düşüncesini doğru bulmam,“ucuz etin yahnisi yavan olur”deyimini hatırlatırım. Hem sıradan iki çift ayakkabınız olur, hem de ikisinin toplam ömrü hala daha kısa olur. Ayrıca emin olun, bir yıllık sıradan bir ayakkabı, 2-3 yıllık kaliteli bir ayakkabıya göre daha yıpranmış görünür. Ayakkabılarınızı işi ayakkabı üretmek olan markalardan almanızı öneririm; uzun yılların deneyimini kalitelerine yansıttıklarını görebilirsiniz. Örneğin Allen Edmonds, ayakkabıların tabanına bir katman erimiş mantar koyuyor, böylece ayakkabı zaman içerisinde ayağınızın şeklini alarak daha rahat etmenizi sağlıyor. Bunun gibi önemli markalardan alışveriş yaptığınızda, ayakkabıda bir sorun yaşadığınız zaman hemen çözüm üretmelerini de bekleyebilirsiniz. Ayrıca, ufak bir ücret karşılığı, yıllarca kullandığınız ayakkabılarınızı fabrikalarına göndererek bakımdan geçirmelerini isteyebilirsiniz. Böylece ayakkabılarınızın tabanını, topuğunu, astar ve bağcıklarını değiştirecekler; üst derisini ütüleyerek çatlaklarını gidereceklerdir. Son bir boya ve bakımdan geçirecekleri ayakkabılarınızın neredeyse yeni bir çift almış kadar yenilenmiş olacağından emin olabilirsiniz. Yurt dışında üretilen birçok kaliteli markada, ayakkabı numarasının yanı sıra genişliğini de seçebileceğiniz ölçüler bulunuyor (B, C, D, E, vb. şekilde). Böylece ayaklarınız çok ince ya da kalın olsa bile standart bir kalıbın içine sokuşturmak zorunda kalmıyor, size özel imal edilmiş gibi çok rahat ayakkabılar satın alabiliyorsunuz. Maalesef ben yerli markalarda bu genişlik ölçüsüyle karşılaşmadım, sürekli talep ederek başlamaları sağlanabilir belki. Bir de şu konuyu vurgulamak isterim; ayakkabıyı hangi amaçla kullanacaksanız, ona uygun bir ayakkabı satın alın.“Hem öyle hem böyle giyerim”diye düşünmeyin, muhtemelen hem öyle giydiğinizde uyumsuz olur, hem de böyle… Takım elbise altına giymek için lastik tabanlı ya da kösele ayakkabı görünümlü spor ayakkabı almayın mesela. Ya da, çoğunlukla yürüyüş için kullanacaksanız sadece güzel görünüyor diye tenis ayakkabısı almayın (Ben uzun yıllar çok renkli oluyorlar diye yürüş ayakkabısı satın almıyordum, sonunda ön yargımı kırıp bir çift satın aldım; rahatlığı ile birlikte yıllarca ne büyük enayilik yaptığımı gördüm). Gelelim ufak püf noktalarına:Kösele tabanların, el dikişi ile ayakkabının gövdesine (Goodyear Welt olarak bilinen bir yöntem ile) iliştirilmesi, ayakkabının kalitesini gösteren önemli bir ayrıntıdır. Ayakkabının dayanıklılığını önemli ölçüde artırır. Ayakkabının altını incelediğinizde, kenar kısımlardaki dikişleri görebilirsiniz. Yalnız, bazı markalar açıkgözlülük yaparak, ayakkabı tabanına dikiş yapılmış gibi kabartma baskı yapıyorlar; dikkatli olmanızı öneririm. Bu dikişler genelde tabanda açılan bir kanal (ya da yarık) içerisine yapılıyor, buradan ayırt edebilirsiniz. Ayakkabının üretiminde kullanılan malzemelere de dikkat etmek gerekiyor. Öncelikle, ayakkabılar havayı geçirerek ayağınızın nefes almasını sağlayabilmeli. Bunun için de ayakkabının dışının ve iç astarının üretiminde deri, vb. doğal malzemelerin (ya da GORE-TEX gibi çeşitli katmanlardan oluşan özel kumaşların) kullanıldığından emin olmalısınız. İç astarda işlem görmemiş deri kullanılması durumunda çoraplarınızı boyaması mümkündür, ama çok daha sağlıklı olduğu için kendi adıma tercih ediyorum. Ayakkabının cinsine göre (örneğin spor ayakkabılarda) ayakkabının tabanı yapay malzemelerden üretilebilir, ancak takım elbise ile kullanacağınız ayakkabıların tabanının kösele olmasına özen gösterin. Malzemeleri kontrol etmek için, satın alacağınız ayakkabıyı inceleyerek içerisinde, üzerinde ya da kutusunda yukarıdaki resimdekine benzer bir etiket arayın. Bu etiket üzerinde ayakkabının dışında, iç astarında ve tabanında hangi malzemelerin kullanıldığını görebilirsiniz. Takım elbise için ayakkabı alırken, tamamının deri olmasını tercih etmenizi öneririm. Kösele ayakkabı satın alırken bağcıklarının mümkün olduğunca ince ve mum ile kaplanmış olmasına dikkat etmenizi öneririm. Kalın bağcıklar ayakkabıyı spor ayakkabı gibi göstereceği gibi, mum kaplı bağcıklar hem kolay çözülmeyecek hem de daha yavaş yıpranacaktır.
6
http://adamgibigiyin.com/camper-ayakkabi
Gündelik hayatta kullanmak üzere hem rahat hem de şık bir ayakkabı arayanlar için ideal. Hem spor hem de yarı resmi giyime uygun. Aynı zamanda oldukça dayanıklı. Yıllar önce satın aldıklarım bile gayet iyi durumdalar. Deri modeller, yine Camper mağazalarından temin edilebilen boya ile bakım yapıldığında ilk günkü kadar güzel oluyorlar.Camper ayakkabıların en büyük özelliği tabanları. Tabanında 87 adet yuvarlak çıkıntı var ve bunlar yürürken ayak tabanında oluşan darbeleri emerek dağıtıyor ve ekstra bir konfor sağlıyor. Oldukça esnek malzemelerden üretilen ayakkabıların özellikle yeni modelleri çok hafif. Ayağınızda varlığını hissetmiyorsunuz bile.Camper ayakkabıların derileri, dikişleri ve bağcık delikleri su geçirmez şekilde tasarlanmış. Deri ve astar arasındaki özel yalıtım malzemesi de ayak ısısını sürekli sabit tutmayı sağlıyor.Kaliteli malzemeler kullanmalarının yanı sıra, ayakkabının üst bölümü ile tabanını yapıştırma yerine iki ayrı dikiş sistemi ile birleştirerek oldukça dayanıklı ürünler üretiyorlar.Bu tarzda bir çift ayakkabı almak istediğim zaman doğrudan Camper mağazasına gidiyorum, öyle bir alıştım ki… Ayakkabılıkta sanırım 10 çift filan var.Satış sonrası hizmeti konusunda hiçbir fikrim yok; onca yıldır alışveriş yapıyorum, hiçbir şikayetim olmadı.Özetle, kalite, şıklık, rahatlık, dayanıklılık konusunda mükemmel…Detaylar ve modeller için:camper.com Gündelik hayatta kullanmak üzere hem rahat hem de şık bir ayakkabı arayanlar için ideal. Hem spor hem de yarı resmi giyime uygun. Aynı zamanda oldukça dayanıklı. Yıllar önce satın aldıklarım bile gayet iyi durumdalar. Deri modeller, yine Camper mağazalarından temin edilebilen boya ile bakım yapıldığında ilk günkü kadar güzel oluyorlar. Camper ayakkabıların en büyük özelliği tabanları. Tabanında 87 adet yuvarlak çıkıntı var ve bunlar yürürken ayak tabanında oluşan darbeleri emerek dağıtıyor ve ekstra bir konfor sağlıyor. Oldukça esnek malzemelerden üretilen ayakkabıların özellikle yeni modelleri çok hafif. Ayağınızda varlığını hissetmiyorsunuz bile. Camper ayakkabıların derileri, dikişleri ve bağcık delikleri su geçirmez şekilde tasarlanmış. Deri ve astar arasındaki özel yalıtım malzemesi de ayak ısısını sürekli sabit tutmayı sağlıyor. Kaliteli malzemeler kullanmalarının yanı sıra, ayakkabının üst bölümü ile tabanını yapıştırma yerine iki ayrı dikiş sistemi ile birleştirerek oldukça dayanıklı ürünler üretiyorlar. Bu tarzda bir çift ayakkabı almak istediğim zaman doğrudan Camper mağazasına gidiyorum, öyle bir alıştım ki… Ayakkabılıkta sanırım 10 çift filan var. Satış sonrası hizmeti konusunda hiçbir fikrim yok; onca yıldır alışveriş yapıyorum, hiçbir şikayetim olmadı. Özetle, kalite, şıklık, rahatlık, dayanıklılık konusunda mükemmel… Detaylar ve modeller için:camper.com
7
http://adamgibigiyin.com/ceket-nasil-giyilir
Merhabalar, bir çaylak olarak (Üniversite 2. sınıf öğrencisiyim) siteniz o kadar şey öğretti ki bana, yıllarca uğraşsam öğrenemezdim düşüncesindeyim. Benim merak ettiğim asıl konu takım elbiseyi giydikten sonrası. Yani nerede ceket iliklenir, ceketin nerede çıkarılması gerekir; yani kısaca takım elbise ile nasıl hareket edilir, nasıl davranılır? Teşekkürler.(Berk A., İzmir)Öncelikle çok basit ve ana hatları ile özetleyeyim: Otururken ceket çıkarılır, ayakta iken düğmeleri iliklenir. Elbette istisnaları var, elbette uymayanı dövdükleri cinsten kurallar değil bunlar; ama mantıklı açıklamları var, onlardan bahsedeyim:Takım elbise şık görünmek için giyilir, haliyle ayakta iken düğmeleri iliklerseniz daha şık görünürsünüz. Ceket düğmelerinin de basit bir kuralı var, önceki bir yazımda bahsetmiştim: Ceketlerin en alt düğmesi iliklenmez. Üç düğmeli ceketlerde, dilerseniz en üst düğmeyi de iliklemeyebilirsiniz. Anlamsız ya da gereksiz görünebilir, ama kural böyle işte (Hikayeye göre, İngiliz kralı 7. Edward o kadar şişmanlamış ki, ceketinin en alt düğmesini ilikleyemez olmuş. Krala saygıdan, halkı da ceketlerinin en alt düğmesini iliklememeye başlamış ve bu gelenek günümüze kadar gelmiş).Ama işten çıktınız, bir bara gidip bir bira içiyorsunuz, hatta müzikten hafiften kıpırdamaya başladınız; ortama ait değilmişsiniz de kasıyormuş gibi görünmeyin, açıverin düğmeleri gitsin 🙂Takım elbiselerimiz %100 yün ya (Aylardır o kadar yazıyorum, anlaştık herhalde bu konuda), haliyle kolay buruşuyor. Ceket sürekli üzerimizde olur ise, üzerine otura otura akordeon gibi olur arkası. Bu yüzden araba kullanırken, iş yerinde çalışırken ceketi çıkarıp asmakta fayda var. Hem de daha rahat hareket edersiniz. Ama bir toplantıya giriyorsunuz, ciddi bir ortam, elbette ceketiniz kalsın üzerinizde. Buruşursa da, yün olduğu için bir gün askıda kalınca kırışıklıkların çoğu kaybolur. Olmadı, askıda iken buharlı ütünün buharını tutun buruşuk kısıma, o şekilde askıda bırakın; daha da düzleşir.Ceket ile oturduğunuzda düğmeleri de açın. Hem ortadan sıkılmış diş macunu tüpü gibi görünmezsiniz, hem toplantı ortamında daha rahat olursunuz, hem de sağdan soldan gerilen düğmenin kopup karşınızdakinin alnına patlamasını engellersiniz 🙂 Bu tip resmi ortamlarda, toplanıyı yöneten, ya da davet sahibi kişi çıkarmadan ceketinizi çıkarmamanızı öneririm.Başlamışken birkaç şey daha yazayım. Bazı ceketlerin kol düğmelerinde de son düğmenin açık bırakıldığını görebilirsiniz. Normalde koldaki düğmeler süs içindir, bir fonksiyonu yoktur. Ancak, ceketin kollarını kıvırabilmek için bazı ceketlerde bu düğmeler işlevseldir (Gömlek düğmeleri gibi). İngilizcede bu tip ceket kol ağızlarına“cerrah kol ağzı”deniyor. Ceketini çıkarmaya fırsat bulamadan ameliyata girişirse, bari kollarını kıvırıversin diye herhalde… 🙂 Genelde pahalı markalarda ve özel dikim ceketlerde karşımıza çıkıyor; bunların da son düğmesi genelde iliklenmiyor. Hatta bazılarında son iliğin etrafındaki dikişler farklı renk olabiliyor. Bu detayı bilmeyen insanlar (muhtemelen çoğunluktadır) tarafından düğmelerden birisi düşmüş gibi algılanması muhtemel kullanım aslında. Ayrıca bana biraz“Benim ceketim özel”diye bağırmak gibi görünüyor açıkçası; bu şekilde bir ceketim yok, ancak olursa da son düğmesini iliklerim herhalde.Ceketin kolundaki düğmeler zamanla kopabilir ya da kırılabilir. Bu durumda ceketin içinden çıkan yedek düğmeleri kullanabilirsiniz (Yeni ceket ya da takım elbise aldığında iç cepleri kurcalayarak yedek düğmeleri bulup gelecekteki ihtiyaca karşılık düzgün bir yerde saklayın diyorum yani 🙂 ). Eğer yedek düğmeniz yoksa da bir zahmet terziye götürüp tüm düğmeleri yenilemesini isteyin. Dişlerinin yarısı dökülmüş amcalara dönmesin güzelim takım elbise…Ceket yakasına rozet takacak iseniz, yalnız bir adet rozet takmanızı öneririm. Üyesi olduğunuz spor kulübünün, derneğin, mezun olduğunuz okul ya da okulların hepsinin rozetlerini taşımak isteyebilirsiniz; ancak bir tanesini tercih etmenizde fayda var. Brövelerle dolu general üniforması giymiş gibi gezinmenin alemi yok.Ceketin yakasında (genelde içi açılmamış) bir ilik bulunur. Bu ilik kapalı ise rozetinizi bunun içinden geçirerek kullanırsanız yakanın yıpranmasını engelleyebilirsiniz. Eğer yakanıza çiçek takmak istiyorsanız, bir terziye giderek bu iliği açtırın. Hatta eğer mevcut değilse, yakanın arkasına, iliğin birkaç santim altına iplikten ufak bir halka dikmesini isteyin. İlikten içeri sokacağınız çiçek sapını daha sonra da bu halkadan geçirerek sabitleyebilirsiniz. Bu ilik açık değilse, yakaya iğnelemek suretiyle çiçek takmayın. Yakayı zedeleyeceğinize iliği açtırıverin. En çok kullanılan çiçeklerin de beyaz ya da kırmızı karanfil ve beyaz gonca gül olduğunu ekleyeyim.Yaka mendili ile birlikte çiçek kullanılmaz diyemem, ama bazılarına ikisi birden fazla gelebilir. Eğer çiçek takabileceğiniz bir ortam ise, tercihinizi taptaze çiçekten yana kullanmanızı öneririm. Ha, bir de asla gerçek olmayan çiçek kullanmayın. Kumaşlar, ayakkabılar, kısaca her şey doğal olsun diye uğraşıyoruz, bir çuval inciri batırmanın alemi yok 🙂Ben yaka mendili olmadan ceket giymiyorum. Renklerle oynamak için bir malzame daha sağlıyor yaka mendili. Birçok farklı şekilde katlayabilirsiniz bu mendilleri; ben her zaman düz katlıyorum ve yere paralel olacak şekilde cebe koyuyorum (Ceket cebi hafif açılı olduğu için yatay küçük bir üçgen gibi duruyor). Yaka mendilleri ile ilgili olarak da ayrıca bir yazı yazacağım.Son olarak ceket ceplerini pek kullanmayın derim. Üst cebi yalnızca yaka mendili için kullanın. Yaka mendili kullanmayacaksanız, cebi kapalı tutan dikişleri sökmeyin bile. Yan cepleri hiç kullanmayın, takım elbise cebi torba değildir. Benim tüm takım elbiselerimin yan cepleri dikişli olarak kapalıdır. İç cepleri de mümkün olduğunca az kullanın, ceketinizin sağının solunun şişik görünmesini istemezsiniz. Benim çok ince bir cüzdanım var; ehliyetim, en sık kullandığım kredi kartı ve az miktarda nakit bulunur içinde. Diğer tüm kartları, anahtarları, vb. çantada taşırım.Ha bir de, ne amaçla konduğunu anlamadığım marka etiketleri oluyor ceketlerin kol ağzında. Aman diyeyim, sökmeden giymeye başlamayın ceketi… 🙂 Öncelikle çok basit ve ana hatları ile özetleyeyim: Otururken ceket çıkarılır, ayakta iken düğmeleri iliklenir. Elbette istisnaları var, elbette uymayanı dövdükleri cinsten kurallar değil bunlar; ama mantıklı açıklamları var, onlardan bahsedeyim: Takım elbise şık görünmek için giyilir, haliyle ayakta iken düğmeleri iliklerseniz daha şık görünürsünüz. Ceket düğmelerinin de basit bir kuralı var, önceki bir yazımda bahsetmiştim: Ceketlerin en alt düğmesi iliklenmez. Üç düğmeli ceketlerde, dilerseniz en üst düğmeyi de iliklemeyebilirsiniz. Anlamsız ya da gereksiz görünebilir, ama kural böyle işte (Hikayeye göre, İngiliz kralı 7. Edward o kadar şişmanlamış ki, ceketinin en alt düğmesini ilikleyemez olmuş. Krala saygıdan, halkı da ceketlerinin en alt düğmesini iliklememeye başlamış ve bu gelenek günümüze kadar gelmiş). Ama işten çıktınız, bir bara gidip bir bira içiyorsunuz, hatta müzikten hafiften kıpırdamaya başladınız; ortama ait değilmişsiniz de kasıyormuş gibi görünmeyin, açıverin düğmeleri gitsin 🙂 Takım elbiselerimiz %100 yün ya (Aylardır o kadar yazıyorum, anlaştık herhalde bu konuda), haliyle kolay buruşuyor. Ceket sürekli üzerimizde olur ise, üzerine otura otura akordeon gibi olur arkası. Bu yüzden araba kullanırken, iş yerinde çalışırken ceketi çıkarıp asmakta fayda var. Hem de daha rahat hareket edersiniz. Ama bir toplantıya giriyorsunuz, ciddi bir ortam, elbette ceketiniz kalsın üzerinizde. Buruşursa da, yün olduğu için bir gün askıda kalınca kırışıklıkların çoğu kaybolur. Olmadı, askıda iken buharlı ütünün buharını tutun buruşuk kısıma, o şekilde askıda bırakın; daha da düzleşir. Ceket ile oturduğunuzda düğmeleri de açın. Hem ortadan sıkılmış diş macunu tüpü gibi görünmezsiniz, hem toplantı ortamında daha rahat olursunuz, hem de sağdan soldan gerilen düğmenin kopup karşınızdakinin alnına patlamasını engellersiniz 🙂 Bu tip resmi ortamlarda, toplanıyı yöneten, ya da davet sahibi kişi çıkarmadan ceketinizi çıkarmamanızı öneririm. Başlamışken birkaç şey daha yazayım. Bazı ceketlerin kol düğmelerinde de son düğmenin açık bırakıldığını görebilirsiniz. Normalde koldaki düğmeler süs içindir, bir fonksiyonu yoktur. Ancak, ceketin kollarını kıvırabilmek için bazı ceketlerde bu düğmeler işlevseldir (Gömlek düğmeleri gibi). İngilizcede bu tip ceket kol ağızlarına“cerrah kol ağzı”deniyor. Ceketini çıkarmaya fırsat bulamadan ameliyata girişirse, bari kollarını kıvırıversin diye herhalde… 🙂 Genelde pahalı markalarda ve özel dikim ceketlerde karşımıza çıkıyor; bunların da son düğmesi genelde iliklenmiyor. Hatta bazılarında son iliğin etrafındaki dikişler farklı renk olabiliyor. Bu detayı bilmeyen insanlar (muhtemelen çoğunluktadır) tarafından düğmelerden birisi düşmüş gibi algılanması muhtemel kullanım aslında. Ayrıca bana biraz“Benim ceketim özel”diye bağırmak gibi görünüyor açıkçası; bu şekilde bir ceketim yok, ancak olursa da son düğmesini iliklerim herhalde. Ceketin kolundaki düğmeler zamanla kopabilir ya da kırılabilir. Bu durumda ceketin içinden çıkan yedek düğmeleri kullanabilirsiniz (Yeni ceket ya da takım elbise aldığında iç cepleri kurcalayarak yedek düğmeleri bulup gelecekteki ihtiyaca karşılık düzgün bir yerde saklayın diyorum yani 🙂 ). Eğer yedek düğmeniz yoksa da bir zahmet terziye götürüp tüm düğmeleri yenilemesini isteyin. Dişlerinin yarısı dökülmüş amcalara dönmesin güzelim takım elbise… Ceket yakasına rozet takacak iseniz, yalnız bir adet rozet takmanızı öneririm. Üyesi olduğunuz spor kulübünün, derneğin, mezun olduğunuz okul ya da okulların hepsinin rozetlerini taşımak isteyebilirsiniz; ancak bir tanesini tercih etmenizde fayda var. Brövelerle dolu general üniforması giymiş gibi gezinmenin alemi yok. Ceketin yakasında (genelde içi açılmamış) bir ilik bulunur. Bu ilik kapalı ise rozetinizi bunun içinden geçirerek kullanırsanız yakanın yıpranmasını engelleyebilirsiniz. Eğer yakanıza çiçek takmak istiyorsanız, bir terziye giderek bu iliği açtırın. Hatta eğer mevcut değilse, yakanın arkasına, iliğin birkaç santim altına iplikten ufak bir halka dikmesini isteyin. İlikten içeri sokacağınız çiçek sapını daha sonra da bu halkadan geçirerek sabitleyebilirsiniz. Bu ilik açık değilse, yakaya iğnelemek suretiyle çiçek takmayın. Yakayı zedeleyeceğinize iliği açtırıverin. En çok kullanılan çiçeklerin de beyaz ya da kırmızı karanfil ve beyaz gonca gül olduğunu ekleyeyim. Yaka mendili ile birlikte çiçek kullanılmaz diyemem, ama bazılarına ikisi birden fazla gelebilir. Eğer çiçek takabileceğiniz bir ortam ise, tercihinizi taptaze çiçekten yana kullanmanızı öneririm. Ha, bir de asla gerçek olmayan çiçek kullanmayın. Kumaşlar, ayakkabılar, kısaca her şey doğal olsun diye uğraşıyoruz, bir çuval inciri batırmanın alemi yok 🙂 Ben yaka mendili olmadan ceket giymiyorum. Renklerle oynamak için bir malzame daha sağlıyor yaka mendili. Birçok farklı şekilde katlayabilirsiniz bu mendilleri; ben her zaman düz katlıyorum ve yere paralel olacak şekilde cebe koyuyorum (Ceket cebi hafif açılı olduğu için yatay küçük bir üçgen gibi duruyor). Yaka mendilleri ile ilgili olarak da ayrıca bir yazı yazacağım. Son olarak ceket ceplerini pek kullanmayın derim. Üst cebi yalnızca yaka mendili için kullanın. Yaka mendili kullanmayacaksanız, cebi kapalı tutan dikişleri sökmeyin bile. Yan cepleri hiç kullanmayın, takım elbise cebi torba değildir. Benim tüm takım elbiselerimin yan cepleri dikişli olarak kapalıdır. İç cepleri de mümkün olduğunca az kullanın, ceketinizin sağının solunun şişik görünmesini istemezsiniz. Benim çok ince bir cüzdanım var; ehliyetim, en sık kullandığım kredi kartı ve az miktarda nakit bulunur içinde. Diğer tüm kartları, anahtarları, vb. çantada taşırım. Ha bir de, ne amaçla konduğunu anlamadığım marka etiketleri oluyor ceketlerin kol ağzında. Aman diyeyim, sökmeden giymeye başlamayın ceketi… 🙂
8
http://adamgibigiyin.com/dress-code-nedir
Maalesef bizim kültürümüzde yer almayan, haliyle tam karşılığı olmayan bir kavram olur kendisi. İnternette arayınca“kıyafet yönetmeliği”gibi saçma karşılıklar bulabilirsiniz.“Bir davete, organizasyona, toplantıya, vb. katılımızda giymeniz beklenen/istenen kıyafet”şeklinde tanımlayayım ben.Dediğim gibi bizde pek kullanılmıyor, bari el alem nasıl kullanıyor anlatayım. Bir düğün davetiyesi geliyor, üzerinde adres tarih filan yazıyor; en altında da katılım durumunuzu bildirmeniz gereken iletişim bilgileri ve “dress code” yer alıyor (“Dress Code: Koyu renk takım elbise”şeklinde). Hani bizde bir laf var ya“Misafir umduğunu değil bulduğunu yer”diye, hah işte onun gibi“Misafirliğinizi bilin, canınızın istediğini değil söyleneni giyin”diyor şair burada… Adam aylarca uğraşıp bir şeyler organize etmeye, hayatının belki en önemli gününü planlamaya çalışıyor; lütfen çomarlık yapıp“Benim tarzım böyle arkadaş”diyerek kot-gömlek gitmeyin. Giderseniz de arkanızdan bir kamyon laf yiyeceğinizi bilin.Bizde önden söylenmediği için ben alışkanlık edindim, bir yere çağrıldığımda doğrudan soruyorum“Nasıl giyiniyoruz?”diye. Yazılı bir davetiye almış isem de katılım durumumu bildirirken soruyorum. Sadece düğün-dernek için değil, basit bir davet için bile soruyorum. Bir şekilde kendi etrafıma bu “dress code” işini yerleştirmeye çalışıyorum. Benzer bir alışkanlık edinerek sizin de herhangi bir ortamda ofsayta düşmeden çok rahat edeceğinizin garantisini verebilirim.Son olarak “dress code” jargonunu yazayım (Dediğim gibi konsept yabancı, İngizcesi ile birikte Türkçesini de yorumlayarak yazıyorum):Frak(White tie-Beyaz papyon):En resmisidir, frak giymeniz beklenir; smokinle gidene maymun muamelesi yapılır 🙂 (Neden beyaz papyon derseniz; frak ile beyaz, smokin ile siyah papyon kullanılır)Smokin(Black tie-Siyah papyon):Smokin giymeniz beklenir, siyah takım elbise ile gidene fakir(!) muamelesi yapılır 🙂Smokin (opsiyonel)(Black tie optional):Yukarıdaki fakirler(!) de gelebilir demek 🙂 Smokinin yoksa koyu renk takım elbise, beyaz gömlek ve uygun renkte bir kravat da olur anlamında…Takım Elbise(Business):Evet, tahmin edeceğiniz üzere takım elbise giymeniz bekleniyor. Rengi, gömleği, kravatı meşrebinize kalmış.Yarı Resmi(Busines Casual):Blazer ceket, gömlek, kumaş/kanvas-chinopantolon giyip gelin diyor.Serbest(Casual):Yukarıda bahsettiğim kot-gömlek, kot-tişört işte bu kategoriye giriyor. Serbest dediysem şort-terlik giyip de gitmeyin ama.Son söz: Yazılarımda hep kendimize özenmekten bahsediyorum, ancak bir davete icabet ederken kendimizden önce davet sahibine ve davete özenelim, özenmeyenleri uyaralım 🙂 Maalesef bizim kültürümüzde yer almayan, haliyle tam karşılığı olmayan bir kavram olur kendisi. İnternette arayınca“kıyafet yönetmeliği”gibi saçma karşılıklar bulabilirsiniz.“Bir davete, organizasyona, toplantıya, vb. katılımızda giymeniz beklenen/istenen kıyafet”şeklinde tanımlayayım ben. Dediğim gibi bizde pek kullanılmıyor, bari el alem nasıl kullanıyor anlatayım. Bir düğün davetiyesi geliyor, üzerinde adres tarih filan yazıyor; en altında da katılım durumunuzu bildirmeniz gereken iletişim bilgileri ve “dress code” yer alıyor (“Dress Code: Koyu renk takım elbise”şeklinde). Hani bizde bir laf var ya“Misafir umduğunu değil bulduğunu yer”diye, hah işte onun gibi“Misafirliğinizi bilin, canınızın istediğini değil söyleneni giyin”diyor şair burada… Adam aylarca uğraşıp bir şeyler organize etmeye, hayatının belki en önemli gününü planlamaya çalışıyor; lütfen çomarlık yapıp“Benim tarzım böyle arkadaş”diyerek kot-gömlek gitmeyin. Giderseniz de arkanızdan bir kamyon laf yiyeceğinizi bilin. Bizde önden söylenmediği için ben alışkanlık edindim, bir yere çağrıldığımda doğrudan soruyorum“Nasıl giyiniyoruz?”diye. Yazılı bir davetiye almış isem de katılım durumumu bildirirken soruyorum. Sadece düğün-dernek için değil, basit bir davet için bile soruyorum. Bir şekilde kendi etrafıma bu “dress code” işini yerleştirmeye çalışıyorum. Benzer bir alışkanlık edinerek sizin de herhangi bir ortamda ofsayta düşmeden çok rahat edeceğinizin garantisini verebilirim. Son olarak “dress code” jargonunu yazayım (Dediğim gibi konsept yabancı, İngizcesi ile birikte Türkçesini de yorumlayarak yazıyorum): Son söz: Yazılarımda hep kendimize özenmekten bahsediyorum, ancak bir davete icabet ederken kendimizden önce davet sahibine ve davete özenelim, özenmeyenleri uyaralım 🙂
9
http://adamgibigiyin.com/dugune-giderken-ne-giyilir
Hah, geldik mi düğün dernek sezonuna… Onlarca soru gelmeye başladı bu konuda, yazmak da farz oldu.Öncelikle kanayan bir yaraya parmak basayım, içimi dökeyim; yazarken soruya cevap vermeye de başlamış olurum. Toplumsal hayatımızın hemen her tarafında “güzel” kavramı (“sanat” kavramına paralel olarak) maalesef yerlerde sürünüyor. Örneğin bir inşaat yapılıyor; belki çok sağlam, belki çok ekonomik, ama “çirkin” be kardeşim. Bir tercih yapılırken kalitesi, fiyatı, rahatlığı, kullanışlılığı filan değerlendiriliyor da, “güzellik” çoook geri planda kalıyor. İşlerimizi elimizin ucu (hatta kıçımızın kenarı) ile yapıyor,“idare etsin yeter”diyerek geçiştiriyoruz. Çoğu insan; kendisini, bulunduğu ortamı güzelleştirmek için akıl, zaman, enerji ayırmıyor.Bu durum haliyle kılık kıyafetlere de yansıyor. Özensiz, umursamaz, idare eden kıyafetlerle dolu ortalık. Bıraksanız bir sürü insan başlangıca dönüp bir incir yaprağı ile idare edecek.Bana gelen sorularda genel eğilim, eş-dost, akraba düğünlerine gayet spor kıyafetlerle katılma yönünde. Öncelikle şunu belirteyim; bir düğüne davet edildiyseniz, sizin rolünüz insanların o güzel gününe şahitlik etmek, heyecanlarına ortak olmak, bu ortamı güzel ve hatırlanır kılmaktır. Yıllarca hatırlamak için insanların aylarca uğraştıkları bu törene saygı göstermek ve elinizden geldiğince güzelleştirmek durumundasınız. Bunu da öncelikle kendinize özen gösterek, düzgün bir şekilde giyinerek, tören sırasında bir şeylerden şikayet etmeyerek ve mümkün olduğunca yardımcı olarak yapabilirsiniz. En azından gölge etmeyin, yeter…Unutmayın, bu sizin değil evlenen insanların günü; kimsenin sizi olduğunuz gibi kabul etmesini beklemeyin (Yani“Ben asi adamım; deri pantolonumu, yırtık tişörtümü giyer, zincirleri takarım; ben böyleyim”filan demeyin 🙂 ). Asıl olarak siz o günü, o töreni, o insanları oldukları ve olması gerektiği gibi kabul etmelisiniz. Bundan 20 sene sonra arkadaşlarınız (ya da siz) düğün fotoğraflarına baktıklarında, anılarında düzgün giyinmiş güzel bir adam görsünler. Aksi durumda kendilerini ve o özel günlerini çok da önemsemeyen, kerhen orada bulunmuş olan bir insan olarak değerlendirirler diye düşünüyorum.Gelelim, ne giyeceğiz konusuna… Öncelikle davetiyeye bakın, kıyafet ile ilgili bir uyarı, açıklama, vb. varsa sorgulamadan riayet edin. Eğer yoksa:1. Siyah Takım Elbise:Önceki yazılarımda belirttiğim gibi, her erkeğin gardrobunda bir siyah takım elbise ve beyaz gömlek bulunması gerektiğini düşünüyorum. Gece katılacağınız her tür davet için bu siyah takım elbiseyi giymenizi öneririm. Düğünün yapıldığı ortama bağlı olarak papyon, siyah ya da gümüş gri kravat takabilirsiniz. Burada tek kriter, damattan daha şık olmamaktır.2. Koyu Renk Takım Elbise:Siyah takım elbiseniz yoksa, koyu lacivert, füme ya da koyu gri takım elbise giyebilirsiniz. Beyaz gömlek ve bağcıklı, siyah kösele ayakkabı baki olmak kaydıyla… Kravat olarak yukarıdakilerin yanı sıra, törene birlikte gittiğiniz kadının elbisesi ile uyumlu bir renk de tercih edebilirsiniz.3. Açık Renk Takım Elbise:Eğer tören yazın gündüz saatlerinde olacak ise, gri, mavi gibi açık renk takım elbiseler de giyebilirsiniz (Yine de benim tercihim siyah olmasa bile koyu griden yana filan olurdu). Ancak efil efil ketenleri giyip de gitmeyin. Kahverengi ve krem renkleri de bence pek uygun değil.4. Diğer:Sıra dışı bir düğüne davet edilmiş ve ortamın nasıl olacağını kestiremiyor olabilirsiniz (Kumsalda, teknede, evin bahçesinde, vb). Bu durumda davet sahibini arayarak bilgi alın, nasıl giyinmenin uygun olacağını, damadın ne giyeceğini sorun; sonra da gereğini yapın.Bir de şöyle bir soru gelmişti,“Her düğüne aynı siyah takım elbiseyi giyiyorum, bu sefer biraz farklı bir şeyler yapmak istiyorum”diyerek… Bu farklı olma arzusu yüzünden birçok insan gördüm palyaço gibi dolaşan. Sürekli olarak doğru kıyafeti giymenin bir sakıncası yok, ama farklı olmaya çalışmak benim anlayışıma ters. Hele ki genelde özensiz giyinen insanların yaşadığı bir ülkede, giydiğine özenmek başlı başına farklılık zaten. Ayrıca şöyle bir durum da var; daha önceki düğünlerde siyah takım elbise ile görüp de“Aa, yine aynı takım elbiseyi giymiş”diyecek bir kişi bile çıkmayacak muhtemelen, ama uygunusuz bir kıyafet anında farkedilecektir.İsrarla takım elbise giymeye direnenler için de bir çift lafım var: Daha önce takım elbise giymemiş ya da sevmiyor olabilirsiniz, ancak bir erkek olarak takım elbise giymeniz gereken durumlar çokça olacaktır. Hatta olmalıdır da… Hayat denim pantolon ve spor gömlek ile geçmez! Bu tip ortamlara girmeniz gerekeceği gibi, böyle durumları da hayatınıza sokmanız gerekir bence. Hayatın her alanında boy göstermek gerekli; haliyle resmi ortamlardan uzak durmak bence kişisel gelişim için hoş bir durum değil. Ayrıca takım elbise içinde ne kadar beğenildiğinizi farkedince emin olun takım elbise giymekten hoşlanır olacaksınız. 🙂Son olarak da yine bazı dilek ve temenniler: Lütfen beleş yemek-içki buldum diye tabağa yumulmayın. Ortamın keyfini çıkarın, tanımasanız bile etraftakilerle sohbet edin, yeni insanlarla tanışın, dans edin ve gülümseyin… Düğündeki herkesin yüzünün gülmesine yardımcı olun; mesela tek başına oturan yalnız bir aile büyüğü var ise, yanına gidin ve dansa kaldırın. 🙂 Hah, geldik mi düğün dernek sezonuna… Onlarca soru gelmeye başladı bu konuda, yazmak da farz oldu. Öncelikle kanayan bir yaraya parmak basayım, içimi dökeyim; yazarken soruya cevap vermeye de başlamış olurum. Toplumsal hayatımızın hemen her tarafında “güzel” kavramı (“sanat” kavramına paralel olarak) maalesef yerlerde sürünüyor. Örneğin bir inşaat yapılıyor; belki çok sağlam, belki çok ekonomik, ama “çirkin” be kardeşim. Bir tercih yapılırken kalitesi, fiyatı, rahatlığı, kullanışlılığı filan değerlendiriliyor da, “güzellik” çoook geri planda kalıyor. İşlerimizi elimizin ucu (hatta kıçımızın kenarı) ile yapıyor,“idare etsin yeter”diyerek geçiştiriyoruz. Çoğu insan; kendisini, bulunduğu ortamı güzelleştirmek için akıl, zaman, enerji ayırmıyor. Bu durum haliyle kılık kıyafetlere de yansıyor. Özensiz, umursamaz, idare eden kıyafetlerle dolu ortalık. Bıraksanız bir sürü insan başlangıca dönüp bir incir yaprağı ile idare edecek. Bana gelen sorularda genel eğilim, eş-dost, akraba düğünlerine gayet spor kıyafetlerle katılma yönünde. Öncelikle şunu belirteyim; bir düğüne davet edildiyseniz, sizin rolünüz insanların o güzel gününe şahitlik etmek, heyecanlarına ortak olmak, bu ortamı güzel ve hatırlanır kılmaktır. Yıllarca hatırlamak için insanların aylarca uğraştıkları bu törene saygı göstermek ve elinizden geldiğince güzelleştirmek durumundasınız. Bunu da öncelikle kendinize özen gösterek, düzgün bir şekilde giyinerek, tören sırasında bir şeylerden şikayet etmeyerek ve mümkün olduğunca yardımcı olarak yapabilirsiniz. En azından gölge etmeyin, yeter… Unutmayın, bu sizin değil evlenen insanların günü; kimsenin sizi olduğunuz gibi kabul etmesini beklemeyin (Yani“Ben asi adamım; deri pantolonumu, yırtık tişörtümü giyer, zincirleri takarım; ben böyleyim”filan demeyin 🙂 ). Asıl olarak siz o günü, o töreni, o insanları oldukları ve olması gerektiği gibi kabul etmelisiniz. Bundan 20 sene sonra arkadaşlarınız (ya da siz) düğün fotoğraflarına baktıklarında, anılarında düzgün giyinmiş güzel bir adam görsünler. Aksi durumda kendilerini ve o özel günlerini çok da önemsemeyen, kerhen orada bulunmuş olan bir insan olarak değerlendirirler diye düşünüyorum. Gelelim, ne giyeceğiz konusuna… Öncelikle davetiyeye bakın, kıyafet ile ilgili bir uyarı, açıklama, vb. varsa sorgulamadan riayet edin. Eğer yoksa: 1. Siyah Takım Elbise:Önceki yazılarımda belirttiğim gibi, her erkeğin gardrobunda bir siyah takım elbise ve beyaz gömlek bulunması gerektiğini düşünüyorum. Gece katılacağınız her tür davet için bu siyah takım elbiseyi giymenizi öneririm. Düğünün yapıldığı ortama bağlı olarak papyon, siyah ya da gümüş gri kravat takabilirsiniz. Burada tek kriter, damattan daha şık olmamaktır. 2. Koyu Renk Takım Elbise:Siyah takım elbiseniz yoksa, koyu lacivert, füme ya da koyu gri takım elbise giyebilirsiniz. Beyaz gömlek ve bağcıklı, siyah kösele ayakkabı baki olmak kaydıyla… Kravat olarak yukarıdakilerin yanı sıra, törene birlikte gittiğiniz kadının elbisesi ile uyumlu bir renk de tercih edebilirsiniz. 3. Açık Renk Takım Elbise:Eğer tören yazın gündüz saatlerinde olacak ise, gri, mavi gibi açık renk takım elbiseler de giyebilirsiniz (Yine de benim tercihim siyah olmasa bile koyu griden yana filan olurdu). Ancak efil efil ketenleri giyip de gitmeyin. Kahverengi ve krem renkleri de bence pek uygun değil. 4. Diğer:Sıra dışı bir düğüne davet edilmiş ve ortamın nasıl olacağını kestiremiyor olabilirsiniz (Kumsalda, teknede, evin bahçesinde, vb). Bu durumda davet sahibini arayarak bilgi alın, nasıl giyinmenin uygun olacağını, damadın ne giyeceğini sorun; sonra da gereğini yapın. Bir de şöyle bir soru gelmişti,“Her düğüne aynı siyah takım elbiseyi giyiyorum, bu sefer biraz farklı bir şeyler yapmak istiyorum”diyerek… Bu farklı olma arzusu yüzünden birçok insan gördüm palyaço gibi dolaşan. Sürekli olarak doğru kıyafeti giymenin bir sakıncası yok, ama farklı olmaya çalışmak benim anlayışıma ters. Hele ki genelde özensiz giyinen insanların yaşadığı bir ülkede, giydiğine özenmek başlı başına farklılık zaten. Ayrıca şöyle bir durum da var; daha önceki düğünlerde siyah takım elbise ile görüp de“Aa, yine aynı takım elbiseyi giymiş”diyecek bir kişi bile çıkmayacak muhtemelen, ama uygunusuz bir kıyafet anında farkedilecektir. İsrarla takım elbise giymeye direnenler için de bir çift lafım var: Daha önce takım elbise giymemiş ya da sevmiyor olabilirsiniz, ancak bir erkek olarak takım elbise giymeniz gereken durumlar çokça olacaktır. Hatta olmalıdır da… Hayat denim pantolon ve spor gömlek ile geçmez! Bu tip ortamlara girmeniz gerekeceği gibi, böyle durumları da hayatınıza sokmanız gerekir bence. Hayatın her alanında boy göstermek gerekli; haliyle resmi ortamlardan uzak durmak bence kişisel gelişim için hoş bir durum değil. Ayrıca takım elbise içinde ne kadar beğenildiğinizi farkedince emin olun takım elbise giymekten hoşlanır olacaksınız. 🙂 Son olarak da yine bazı dilek ve temenniler: Lütfen beleş yemek-içki buldum diye tabağa yumulmayın. Ortamın keyfini çıkarın, tanımasanız bile etraftakilerle sohbet edin, yeni insanlarla tanışın, dans edin ve gülümseyin… Düğündeki herkesin yüzünün gülmesine yardımcı olun; mesela tek başına oturan yalnız bir aile büyüğü var ise, yanına gidin ve dansa kaldırın. 🙂
10
http://adamgibigiyin.com/etiket/acma-deri
Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz.Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→ Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz. Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→
11
http://adamgibigiyin.com/etiket/adam-gibi-adam-olmak
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”var ya hani; benim için işte o yılanın başını ezen, yaralı parmaklara işeyerek gezendir adam gibi adam… Aslında bu kadar net; yazıyı burada bitirsem yeridir… 🙂Neredeyse her yazımda bahsediyorum, “insanın özenmesi lazım kendine, çevresine vb.” diye; yine konu dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkıyor. Hepimiz huzur ve refah içerisinde yaşamak istiyoruz şüphesiz, ama sormak isterim“Bugün huzurlu bir hayat için ne yaptın?”diye… Her şeyi devletten, belediyeden, şirketten, aileden, eşten beklemek kolay; sen ne yaptın bugün, hangi taşın altına elini koydun? İlla öyle büyük çaplı şeylerden bahsetmiyorum; yerdeki bir çöpü alıp kutuya atmaktan, yaşlı bir kadının elindeki torbayı alıp kapısına kadar eşlik etmekten vb. bahsediyorum.Osmanlı torunlarıyız ya, maalesef analarımız da bizleri padişah torunları gibi büyüttü. Her şey ayağımıza geldi; bir hazıra konmacılık, bir armut piş ağzıma düşçülük toplumsal karakterimiz oldu. Ama hazıra dağ dayanmıyor işte; herkesin her şeyi ayağına beklediği bir ortamda işler nasıl yürüyecek, mümkün mü? Yaşadığınız çevrede bir kaldırım taşı kırılmış ise, ya da bir sokak lambası yanmıyorsa ne yapıyorsunuz?“Bana ne?”deyip geçiyor musunuz? Yoksa muhtarı, belediyeyi vb. arayıp çözülmesini mi istiyorsunuz? İnanın siz ilgi gösterince, ilgili kurumlar daha çok ilgi gösteriyor; bu konuda şahsen beni çok şaşırtıp utandırdıklarını itiraf edeyim. Ama kimse ilgi göstermeyince de, bu eksiklikler, sorunlar artarak büyüyor (Bununla ilgili olarakKırık Camlar Teorisi‘ni okumanızı öneririm).Büyük işler değil bunlar; herkes bir ucundan tutsa dalga dalga yayılsa, ne acayip bir toplumda yaşıyor oluruz, bir düşünün lütfen? Haydi popüler bir örnek vereyim, Barcelona’nın tiki-taka futbolunu hayatımıza uyarlamaktan bahsediyorum: Toplu hücum, toplu defans, yardımlaşma, takım olgusu vb. Messi bile koşup defansa geliyorsa, haydi bir zahmet vatanını seven defansa gelsin! 😀 “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”var ya hani; benim için işte o yılanın başını ezen, yaralı parmaklara işeyerek gezendir adam gibi adam… Aslında bu kadar net; yazıyı burada bitirsem yeridir… 🙂 Neredeyse her yazımda bahsediyorum, “insanın özenmesi lazım kendine, çevresine vb.” diye; yine konu dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkıyor. Hepimiz huzur ve refah içerisinde yaşamak istiyoruz şüphesiz, ama sormak isterim“Bugün huzurlu bir hayat için ne yaptın?”diye… Her şeyi devletten, belediyeden, şirketten, aileden, eşten beklemek kolay; sen ne yaptın bugün, hangi taşın altına elini koydun? İlla öyle büyük çaplı şeylerden bahsetmiyorum; yerdeki bir çöpü alıp kutuya atmaktan, yaşlı bir kadının elindeki torbayı alıp kapısına kadar eşlik etmekten vb. bahsediyorum. Osmanlı torunlarıyız ya, maalesef analarımız da bizleri padişah torunları gibi büyüttü. Her şey ayağımıza geldi; bir hazıra konmacılık, bir armut piş ağzıma düşçülük toplumsal karakterimiz oldu. Ama hazıra dağ dayanmıyor işte; herkesin her şeyi ayağına beklediği bir ortamda işler nasıl yürüyecek, mümkün mü? Yaşadığınız çevrede bir kaldırım taşı kırılmış ise, ya da bir sokak lambası yanmıyorsa ne yapıyorsunuz?“Bana ne?”deyip geçiyor musunuz? Yoksa muhtarı, belediyeyi vb. arayıp çözülmesini mi istiyorsunuz? İnanın siz ilgi gösterince, ilgili kurumlar daha çok ilgi gösteriyor; bu konuda şahsen beni çok şaşırtıp utandırdıklarını itiraf edeyim. Ama kimse ilgi göstermeyince de, bu eksiklikler, sorunlar artarak büyüyor (Bununla ilgili olarakKırık Camlar Teorisi‘ni okumanızı öneririm). Büyük işler değil bunlar; herkes bir ucundan tutsa dalga dalga yayılsa, ne acayip bir toplumda yaşıyor oluruz, bir düşünün lütfen? Haydi popüler bir örnek vereyim, Barcelona’nın tiki-taka futbolunu hayatımıza uyarlamaktan bahsediyorum: Toplu hücum, toplu defans, yardımlaşma, takım olgusu vb. Messi bile koşup defansa geliyorsa, haydi bir zahmet vatanını seven defansa gelsin! 😀 Nasreddin Hoca fıkrası vardır; Hocaya seslenmiş birisi“Hoca gördün mü bir tepsi baklava götürdüler”diye… Hoca cevap vermiş:“Bana ne!”.“Ama”demiş öteki,“Sizin eve götürdüler”. Hoca da vermiş cevabı“O zaman sana ne!”Çokça şahit oluyorum, milletin başkasının hayatını didiklemesine, bir açığını kollamasına, bulunca da kendince lafı oturtmasına, moda tabirle “ayar vermesine”… Yahu kardeşim sana ne; kim ne yaparsa yapsın, nasıl yaşarsa yaşasın… Ülkenin yasalarına aykırı bir durum yoksa, herkes hür iradesiyle dilediğince yaşamakta özgürdür; başkasına da “halt yemek düşer” afedersiniz.Bu konuda bir örnek vermek isterim bizim üç aylık San Francisco maceramızdan. Benim ufkumu çok açan bir deneyim olduğu için sıklıkla örnekler vereceğim gibi görünüyor. Öncelikle şu detayı yazmak isterim; bizim San Francisco’da tanıştığımız, gözlemlediğimiz insanlar, kendilerini dünyanın en çevreci ve en liberal insanları olarak görüyor ve buna aykırı bir eylemde bulunmaya da çekiniyor/utanıyor. Tamam belki çok içselleştirmeden yapıyorlar, belki içlerinden farklı davranmak geliyor, bilemiyorum; ama gurur duydukları yaşam tarzına uygun davranıyorlar önünde sonunda. Belediye otobüsündeyiz bir gün; bir genç kulaklıkla müzik dinliyor, bağıra çağıra da eşlik ediyor şarkıya. Baktık ki insanlar pek umursamıyor, bir kişi gidip de“Bi sus birader”demiyor. Yüzünden rahatsız olduğunu anladığımız birkaç kişi de, bir sonraki otobüse binmeyi tercih ederek otobüsten iniyor. Otobüste yüksek sesle şarkı söylemeye aykırı bir yasa bulunmadığı için, kimse o gence kendi ahlaki doğrusunu kabullendirmeye çalışmıyor. Rahatsız oluyorsa basıp gidiyor. Suç başka, ayılık başka… 🙂Devamını oku→ Nasreddin Hoca fıkrası vardır; Hocaya seslenmiş birisi“Hoca gördün mü bir tepsi baklava götürdüler”diye… Hoca cevap vermiş:“Bana ne!”.“Ama”demiş öteki,“Sizin eve götürdüler”. Hoca da vermiş cevabı“O zaman sana ne!” Çokça şahit oluyorum, milletin başkasının hayatını didiklemesine, bir açığını kollamasına, bulunca da kendince lafı oturtmasına, moda tabirle “ayar vermesine”… Yahu kardeşim sana ne; kim ne yaparsa yapsın, nasıl yaşarsa yaşasın… Ülkenin yasalarına aykırı bir durum yoksa, herkes hür iradesiyle dilediğince yaşamakta özgürdür; başkasına da “halt yemek düşer” afedersiniz. Bu konuda bir örnek vermek isterim bizim üç aylık San Francisco maceramızdan. Benim ufkumu çok açan bir deneyim olduğu için sıklıkla örnekler vereceğim gibi görünüyor. Öncelikle şu detayı yazmak isterim; bizim San Francisco’da tanıştığımız, gözlemlediğimiz insanlar, kendilerini dünyanın en çevreci ve en liberal insanları olarak görüyor ve buna aykırı bir eylemde bulunmaya da çekiniyor/utanıyor. Tamam belki çok içselleştirmeden yapıyorlar, belki içlerinden farklı davranmak geliyor, bilemiyorum; ama gurur duydukları yaşam tarzına uygun davranıyorlar önünde sonunda. Belediye otobüsündeyiz bir gün; bir genç kulaklıkla müzik dinliyor, bağıra çağıra da eşlik ediyor şarkıya. Baktık ki insanlar pek umursamıyor, bir kişi gidip de“Bi sus birader”demiyor. Yüzünden rahatsız olduğunu anladığımız birkaç kişi de, bir sonraki otobüse binmeyi tercih ederek otobüsten iniyor. Otobüste yüksek sesle şarkı söylemeye aykırı bir yasa bulunmadığı için, kimse o gence kendi ahlaki doğrusunu kabullendirmeye çalışmıyor. Rahatsız oluyorsa basıp gidiyor. Suç başka, ayılık başka… 🙂Devamını oku→ “Ohoo, daha yazının başlığında kendin genelleme yapmışsın”diyebilirsiniz,“Ben de hala adam gibi adam olma yolunda çalışıyorum, olsun o kadar”diye cevap vereyim… 🙂Hepimizin hayatında var bir sürü kimlik; etnik, dini, coğrafi, vb… Bunların varlığı bir zenginlik, o da tamam. Ama düzgün bir adam olmak için bu kimlikleri bir kenara bırakmak lazım bence. İnsanları öncelikle insan oldukları için sevmek gerek. Genellemeler yapmak, yani birisine sadece “şu ırka” ait olduğu için “kötü” ya da “şu dine” inandığı için “iyi” demek biraz güdük ve sığ bakış açısı maalesef. İyi insan vardır, kötü insan vardır, bunların ortak özellikleri vardır (Aslında her insanın içinde bir miktar iyilik, bir miktar kötülük var da, şimdilik oraya girmeyelim); ama ortak bir özellikten genelleme yapıp bunu daha sonra başka bireylere indirgemek, bu ortak özelliğe sahip bir insan gördüğünde şak diye yaftayı yapıştırmak bana göre tam bir yontulmamış kafa yapısı… 1-2 dakika kendini sorgula isterim, günlük hayatında hiç“Kadınlar şöyledir”,“Kayserililer öyledir”,“Yahudiler böyledir”,“Eşcinseller şöyledir”gibi söylemlerin var mı diye… Varsa emin ol bir yerde yanlış yapıyorsun! Bir yerlerde bahsettim, çok sayıda ve çok değişik insan tanıdım; bana bir genelleme söyleyin, anında çürütecek birisi ile tanıştırabilirim sizi! Düşünce yapımızı bu sağlıksız ve dar kalıplardan kurtararak çevremize evrensel bir gözle bakabilirsek; aya bile gideriz. Ya da büyük düşünürümüz Mahmut Tuncer’in halayına katılıp her yere gidiyoruz diye olduğumuz yerde döner dururuz.Devamını oku→ “Ohoo, daha yazının başlığında kendin genelleme yapmışsın”diyebilirsiniz,“Ben de hala adam gibi adam olma yolunda çalışıyorum, olsun o kadar”diye cevap vereyim… 🙂 Hepimizin hayatında var bir sürü kimlik; etnik, dini, coğrafi, vb… Bunların varlığı bir zenginlik, o da tamam. Ama düzgün bir adam olmak için bu kimlikleri bir kenara bırakmak lazım bence. İnsanları öncelikle insan oldukları için sevmek gerek. Genellemeler yapmak, yani birisine sadece “şu ırka” ait olduğu için “kötü” ya da “şu dine” inandığı için “iyi” demek biraz güdük ve sığ bakış açısı maalesef. İyi insan vardır, kötü insan vardır, bunların ortak özellikleri vardır (Aslında her insanın içinde bir miktar iyilik, bir miktar kötülük var da, şimdilik oraya girmeyelim); ama ortak bir özellikten genelleme yapıp bunu daha sonra başka bireylere indirgemek, bu ortak özelliğe sahip bir insan gördüğünde şak diye yaftayı yapıştırmak bana göre tam bir yontulmamış kafa yapısı… 1-2 dakika kendini sorgula isterim, günlük hayatında hiç“Kadınlar şöyledir”,“Kayserililer öyledir”,“Yahudiler böyledir”,“Eşcinseller şöyledir”gibi söylemlerin var mı diye… Varsa emin ol bir yerde yanlış yapıyorsun! Bir yerlerde bahsettim, çok sayıda ve çok değişik insan tanıdım; bana bir genelleme söyleyin, anında çürütecek birisi ile tanıştırabilirim sizi! Düşünce yapımızı bu sağlıksız ve dar kalıplardan kurtararak çevremize evrensel bir gözle bakabilirsek; aya bile gideriz. Ya da büyük düşünürümüz Mahmut Tuncer’in halayına katılıp her yere gidiyoruz diye olduğumuz yerde döner dururuz.Devamını oku→ Adam gibi adam, yani iyi bir insan pişirmek için gerekli malzemeleri sayıyorum:Bir adet insan,Alabildiğince vicdanBenim için vicdanı olan, kararlarını ve davranışlarını vicdanının süzgecinden geçiren adam iyidir; gerisi teferruat…Kendi adıma vicdanımı tepeme astım,Demokles’in kılıcıgibi… Antin kuntin durumlara düştüğümde, trafikte birisi beni çileden çıkardığında filan“Ben adam olmaya çalışıyorum, bu bana yakışıyor mu?”diye sorguluyorum kendimi; resmen el freni gibi çalışıyor 🙂 Tavsiye ederim!Eh, “Vicdan yeter!” diyip kestirip atmak olmaz; biraz detaya gireyim, benim için düzgün adam olmanın kriterlerini yazayım. Dürüst olmak, yardımsever olmak gibi genel kavramlara hiç girmeyeyim, zira onlar zaten şart…Bunları da madde madde ve her maddeyi de ayrı bir yazı olarak yazayım, yazdıkça da aşağıdaki listeye ekleyeyim (Yazdıkça yazasım geliyor; hepsini bu başlığın altına yazarsam gözünüz korkar, okumazsınız 🙂Adam gibi adam genelleme yapmamalıDevamı gelecek… Adam gibi adam, yani iyi bir insan pişirmek için gerekli malzemeleri sayıyorum: Benim için vicdanı olan, kararlarını ve davranışlarını vicdanının süzgecinden geçiren adam iyidir; gerisi teferruat… Kendi adıma vicdanımı tepeme astım,Demokles’in kılıcıgibi… Antin kuntin durumlara düştüğümde, trafikte birisi beni çileden çıkardığında filan“Ben adam olmaya çalışıyorum, bu bana yakışıyor mu?”diye sorguluyorum kendimi; resmen el freni gibi çalışıyor 🙂 Tavsiye ederim! Eh, “Vicdan yeter!” diyip kestirip atmak olmaz; biraz detaya gireyim, benim için düzgün adam olmanın kriterlerini yazayım. Dürüst olmak, yardımsever olmak gibi genel kavramlara hiç girmeyeyim, zira onlar zaten şart… Bunları da madde madde ve her maddeyi de ayrı bir yazı olarak yazayım, yazdıkça da aşağıdaki listeye ekleyeyim (Yazdıkça yazasım geliyor; hepsini bu başlığın altına yazarsam gözünüz korkar, okumazsınız 🙂 Bu yazı dizisine öncelikle bazı tespitlerle başlamak istiyorum. Ne zamandan beri ve nasıl olduğu, topluma nasıl yerleştiği ayrı bir tartışma konusu; maalesef bizim toplumda genel olarak bir “özenmeme”, “idare etme” durumu var. Kendine, yaptığı işe, eşine, arkadaşına, sokaktaki tanımadığı adam ile ilişkisine, falan filan özenmeme… İşte bu kalıpları kırmakla başlayacağız işe!Hayatımıza özeneceğiz kardeşim; ince ince, nakış gibi işleyeceğiz kendimizi. İyi bir insan olacağız… Özetle bu! Neden dersen, cevabı benim hayat felsem: Bu evrende, milyarlarca yıllık tarihte ufacık bir noktadan başka bir şey değiliz. Bu devasa sistem, bizim bir şekilde “idare ederek” bir iz bırakmadan geçip gitmemiz için kurulmuş olamaz. Saksıdaki çiçeğin, sokaktaki ağacın bile bir amacı, faydası varsa; bizim hayatımızın da bu koskoca sistem içerisinde bir anlamı olmalı. Birçok dini inanış ve felsefi düşüncede bunun karşılığını bulabilirsiniz; bu sistem sen, ben 80-100 yıl boyunca antin kuntin işlerin peşinde koşalım, saksı gibi oturalım, sonra yok olup gidelim diye de kurulmuş olamaz. Hem kendimize, hem etrafımıza bir faydamızın dokunması gerek. Benim için bunu sağlamanın yolu da ilahi bir ceza korkusu ya da ödül beklentisi olmadan, kendimize saygımızla ruhumuzu parlatmaktan ve yüceltmekten geçiyor.Devamını oku→ Bu yazı dizisine öncelikle bazı tespitlerle başlamak istiyorum. Ne zamandan beri ve nasıl olduğu, topluma nasıl yerleştiği ayrı bir tartışma konusu; maalesef bizim toplumda genel olarak bir “özenmeme”, “idare etme” durumu var. Kendine, yaptığı işe, eşine, arkadaşına, sokaktaki tanımadığı adam ile ilişkisine, falan filan özenmeme… İşte bu kalıpları kırmakla başlayacağız işe! Hayatımıza özeneceğiz kardeşim; ince ince, nakış gibi işleyeceğiz kendimizi. İyi bir insan olacağız… Özetle bu! Neden dersen, cevabı benim hayat felsem: Bu evrende, milyarlarca yıllık tarihte ufacık bir noktadan başka bir şey değiliz. Bu devasa sistem, bizim bir şekilde “idare ederek” bir iz bırakmadan geçip gitmemiz için kurulmuş olamaz. Saksıdaki çiçeğin, sokaktaki ağacın bile bir amacı, faydası varsa; bizim hayatımızın da bu koskoca sistem içerisinde bir anlamı olmalı. Birçok dini inanış ve felsefi düşüncede bunun karşılığını bulabilirsiniz; bu sistem sen, ben 80-100 yıl boyunca antin kuntin işlerin peşinde koşalım, saksı gibi oturalım, sonra yok olup gidelim diye de kurulmuş olamaz. Hem kendimize, hem etrafımıza bir faydamızın dokunması gerek. Benim için bunu sağlamanın yolu da ilahi bir ceza korkusu ya da ödül beklentisi olmadan, kendimize saygımızla ruhumuzu parlatmaktan ve yüceltmekten geçiyor.Devamını oku→
12
http://adamgibigiyin.com/etiket/adam-gibi-net-2
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”var ya hani; benim için işte o yılanın başını ezen, yaralı parmaklara işeyerek gezendir adam gibi adam… Aslında bu kadar net; yazıyı burada bitirsem yeridir… 🙂Neredeyse her yazımda bahsediyorum, “insanın özenmesi lazım kendine, çevresine vb.” diye; yine konu dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkıyor. Hepimiz huzur ve refah içerisinde yaşamak istiyoruz şüphesiz, ama sormak isterim“Bugün huzurlu bir hayat için ne yaptın?”diye… Her şeyi devletten, belediyeden, şirketten, aileden, eşten beklemek kolay; sen ne yaptın bugün, hangi taşın altına elini koydun? İlla öyle büyük çaplı şeylerden bahsetmiyorum; yerdeki bir çöpü alıp kutuya atmaktan, yaşlı bir kadının elindeki torbayı alıp kapısına kadar eşlik etmekten vb. bahsediyorum.Osmanlı torunlarıyız ya, maalesef analarımız da bizleri padişah torunları gibi büyüttü. Her şey ayağımıza geldi; bir hazıra konmacılık, bir armut piş ağzıma düşçülük toplumsal karakterimiz oldu. Ama hazıra dağ dayanmıyor işte; herkesin her şeyi ayağına beklediği bir ortamda işler nasıl yürüyecek, mümkün mü? Yaşadığınız çevrede bir kaldırım taşı kırılmış ise, ya da bir sokak lambası yanmıyorsa ne yapıyorsunuz?“Bana ne?”deyip geçiyor musunuz? Yoksa muhtarı, belediyeyi vb. arayıp çözülmesini mi istiyorsunuz? İnanın siz ilgi gösterince, ilgili kurumlar daha çok ilgi gösteriyor; bu konuda şahsen beni çok şaşırtıp utandırdıklarını itiraf edeyim. Ama kimse ilgi göstermeyince de, bu eksiklikler, sorunlar artarak büyüyor (Bununla ilgili olarakKırık Camlar Teorisi‘ni okumanızı öneririm).Büyük işler değil bunlar; herkes bir ucundan tutsa dalga dalga yayılsa, ne acayip bir toplumda yaşıyor oluruz, bir düşünün lütfen? Haydi popüler bir örnek vereyim, Barcelona’nın tiki-taka futbolunu hayatımıza uyarlamaktan bahsediyorum: Toplu hücum, toplu defans, yardımlaşma, takım olgusu vb. Messi bile koşup defansa geliyorsa, haydi bir zahmet vatanını seven defansa gelsin! 😀 “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”var ya hani; benim için işte o yılanın başını ezen, yaralı parmaklara işeyerek gezendir adam gibi adam… Aslında bu kadar net; yazıyı burada bitirsem yeridir… 🙂 Neredeyse her yazımda bahsediyorum, “insanın özenmesi lazım kendine, çevresine vb.” diye; yine konu dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkıyor. Hepimiz huzur ve refah içerisinde yaşamak istiyoruz şüphesiz, ama sormak isterim“Bugün huzurlu bir hayat için ne yaptın?”diye… Her şeyi devletten, belediyeden, şirketten, aileden, eşten beklemek kolay; sen ne yaptın bugün, hangi taşın altına elini koydun? İlla öyle büyük çaplı şeylerden bahsetmiyorum; yerdeki bir çöpü alıp kutuya atmaktan, yaşlı bir kadının elindeki torbayı alıp kapısına kadar eşlik etmekten vb. bahsediyorum. Osmanlı torunlarıyız ya, maalesef analarımız da bizleri padişah torunları gibi büyüttü. Her şey ayağımıza geldi; bir hazıra konmacılık, bir armut piş ağzıma düşçülük toplumsal karakterimiz oldu. Ama hazıra dağ dayanmıyor işte; herkesin her şeyi ayağına beklediği bir ortamda işler nasıl yürüyecek, mümkün mü? Yaşadığınız çevrede bir kaldırım taşı kırılmış ise, ya da bir sokak lambası yanmıyorsa ne yapıyorsunuz?“Bana ne?”deyip geçiyor musunuz? Yoksa muhtarı, belediyeyi vb. arayıp çözülmesini mi istiyorsunuz? İnanın siz ilgi gösterince, ilgili kurumlar daha çok ilgi gösteriyor; bu konuda şahsen beni çok şaşırtıp utandırdıklarını itiraf edeyim. Ama kimse ilgi göstermeyince de, bu eksiklikler, sorunlar artarak büyüyor (Bununla ilgili olarakKırık Camlar Teorisi‘ni okumanızı öneririm). Büyük işler değil bunlar; herkes bir ucundan tutsa dalga dalga yayılsa, ne acayip bir toplumda yaşıyor oluruz, bir düşünün lütfen? Haydi popüler bir örnek vereyim, Barcelona’nın tiki-taka futbolunu hayatımıza uyarlamaktan bahsediyorum: Toplu hücum, toplu defans, yardımlaşma, takım olgusu vb. Messi bile koşup defansa geliyorsa, haydi bir zahmet vatanını seven defansa gelsin! 😀 Nasreddin Hoca fıkrası vardır; Hocaya seslenmiş birisi“Hoca gördün mü bir tepsi baklava götürdüler”diye… Hoca cevap vermiş:“Bana ne!”.“Ama”demiş öteki,“Sizin eve götürdüler”. Hoca da vermiş cevabı“O zaman sana ne!”Çokça şahit oluyorum, milletin başkasının hayatını didiklemesine, bir açığını kollamasına, bulunca da kendince lafı oturtmasına, moda tabirle “ayar vermesine”… Yahu kardeşim sana ne; kim ne yaparsa yapsın, nasıl yaşarsa yaşasın… Ülkenin yasalarına aykırı bir durum yoksa, herkes hür iradesiyle dilediğince yaşamakta özgürdür; başkasına da “halt yemek düşer” afedersiniz.Bu konuda bir örnek vermek isterim bizim üç aylık San Francisco maceramızdan. Benim ufkumu çok açan bir deneyim olduğu için sıklıkla örnekler vereceğim gibi görünüyor. Öncelikle şu detayı yazmak isterim; bizim San Francisco’da tanıştığımız, gözlemlediğimiz insanlar, kendilerini dünyanın en çevreci ve en liberal insanları olarak görüyor ve buna aykırı bir eylemde bulunmaya da çekiniyor/utanıyor. Tamam belki çok içselleştirmeden yapıyorlar, belki içlerinden farklı davranmak geliyor, bilemiyorum; ama gurur duydukları yaşam tarzına uygun davranıyorlar önünde sonunda. Belediye otobüsündeyiz bir gün; bir genç kulaklıkla müzik dinliyor, bağıra çağıra da eşlik ediyor şarkıya. Baktık ki insanlar pek umursamıyor, bir kişi gidip de“Bi sus birader”demiyor. Yüzünden rahatsız olduğunu anladığımız birkaç kişi de, bir sonraki otobüse binmeyi tercih ederek otobüsten iniyor. Otobüste yüksek sesle şarkı söylemeye aykırı bir yasa bulunmadığı için, kimse o gence kendi ahlaki doğrusunu kabullendirmeye çalışmıyor. Rahatsız oluyorsa basıp gidiyor. Suç başka, ayılık başka… 🙂Devamını oku→ Nasreddin Hoca fıkrası vardır; Hocaya seslenmiş birisi“Hoca gördün mü bir tepsi baklava götürdüler”diye… Hoca cevap vermiş:“Bana ne!”.“Ama”demiş öteki,“Sizin eve götürdüler”. Hoca da vermiş cevabı“O zaman sana ne!” Çokça şahit oluyorum, milletin başkasının hayatını didiklemesine, bir açığını kollamasına, bulunca da kendince lafı oturtmasına, moda tabirle “ayar vermesine”… Yahu kardeşim sana ne; kim ne yaparsa yapsın, nasıl yaşarsa yaşasın… Ülkenin yasalarına aykırı bir durum yoksa, herkes hür iradesiyle dilediğince yaşamakta özgürdür; başkasına da “halt yemek düşer” afedersiniz. Bu konuda bir örnek vermek isterim bizim üç aylık San Francisco maceramızdan. Benim ufkumu çok açan bir deneyim olduğu için sıklıkla örnekler vereceğim gibi görünüyor. Öncelikle şu detayı yazmak isterim; bizim San Francisco’da tanıştığımız, gözlemlediğimiz insanlar, kendilerini dünyanın en çevreci ve en liberal insanları olarak görüyor ve buna aykırı bir eylemde bulunmaya da çekiniyor/utanıyor. Tamam belki çok içselleştirmeden yapıyorlar, belki içlerinden farklı davranmak geliyor, bilemiyorum; ama gurur duydukları yaşam tarzına uygun davranıyorlar önünde sonunda. Belediye otobüsündeyiz bir gün; bir genç kulaklıkla müzik dinliyor, bağıra çağıra da eşlik ediyor şarkıya. Baktık ki insanlar pek umursamıyor, bir kişi gidip de“Bi sus birader”demiyor. Yüzünden rahatsız olduğunu anladığımız birkaç kişi de, bir sonraki otobüse binmeyi tercih ederek otobüsten iniyor. Otobüste yüksek sesle şarkı söylemeye aykırı bir yasa bulunmadığı için, kimse o gence kendi ahlaki doğrusunu kabullendirmeye çalışmıyor. Rahatsız oluyorsa basıp gidiyor. Suç başka, ayılık başka… 🙂Devamını oku→ “Ohoo, daha yazının başlığında kendin genelleme yapmışsın”diyebilirsiniz,“Ben de hala adam gibi adam olma yolunda çalışıyorum, olsun o kadar”diye cevap vereyim… 🙂Hepimizin hayatında var bir sürü kimlik; etnik, dini, coğrafi, vb… Bunların varlığı bir zenginlik, o da tamam. Ama düzgün bir adam olmak için bu kimlikleri bir kenara bırakmak lazım bence. İnsanları öncelikle insan oldukları için sevmek gerek. Genellemeler yapmak, yani birisine sadece “şu ırka” ait olduğu için “kötü” ya da “şu dine” inandığı için “iyi” demek biraz güdük ve sığ bakış açısı maalesef. İyi insan vardır, kötü insan vardır, bunların ortak özellikleri vardır (Aslında her insanın içinde bir miktar iyilik, bir miktar kötülük var da, şimdilik oraya girmeyelim); ama ortak bir özellikten genelleme yapıp bunu daha sonra başka bireylere indirgemek, bu ortak özelliğe sahip bir insan gördüğünde şak diye yaftayı yapıştırmak bana göre tam bir yontulmamış kafa yapısı… 1-2 dakika kendini sorgula isterim, günlük hayatında hiç“Kadınlar şöyledir”,“Kayserililer öyledir”,“Yahudiler böyledir”,“Eşcinseller şöyledir”gibi söylemlerin var mı diye… Varsa emin ol bir yerde yanlış yapıyorsun! Bir yerlerde bahsettim, çok sayıda ve çok değişik insan tanıdım; bana bir genelleme söyleyin, anında çürütecek birisi ile tanıştırabilirim sizi! Düşünce yapımızı bu sağlıksız ve dar kalıplardan kurtararak çevremize evrensel bir gözle bakabilirsek; aya bile gideriz. Ya da büyük düşünürümüz Mahmut Tuncer’in halayına katılıp her yere gidiyoruz diye olduğumuz yerde döner dururuz.Devamını oku→ “Ohoo, daha yazının başlığında kendin genelleme yapmışsın”diyebilirsiniz,“Ben de hala adam gibi adam olma yolunda çalışıyorum, olsun o kadar”diye cevap vereyim… 🙂 Hepimizin hayatında var bir sürü kimlik; etnik, dini, coğrafi, vb… Bunların varlığı bir zenginlik, o da tamam. Ama düzgün bir adam olmak için bu kimlikleri bir kenara bırakmak lazım bence. İnsanları öncelikle insan oldukları için sevmek gerek. Genellemeler yapmak, yani birisine sadece “şu ırka” ait olduğu için “kötü” ya da “şu dine” inandığı için “iyi” demek biraz güdük ve sığ bakış açısı maalesef. İyi insan vardır, kötü insan vardır, bunların ortak özellikleri vardır (Aslında her insanın içinde bir miktar iyilik, bir miktar kötülük var da, şimdilik oraya girmeyelim); ama ortak bir özellikten genelleme yapıp bunu daha sonra başka bireylere indirgemek, bu ortak özelliğe sahip bir insan gördüğünde şak diye yaftayı yapıştırmak bana göre tam bir yontulmamış kafa yapısı… 1-2 dakika kendini sorgula isterim, günlük hayatında hiç“Kadınlar şöyledir”,“Kayserililer öyledir”,“Yahudiler böyledir”,“Eşcinseller şöyledir”gibi söylemlerin var mı diye… Varsa emin ol bir yerde yanlış yapıyorsun! Bir yerlerde bahsettim, çok sayıda ve çok değişik insan tanıdım; bana bir genelleme söyleyin, anında çürütecek birisi ile tanıştırabilirim sizi! Düşünce yapımızı bu sağlıksız ve dar kalıplardan kurtararak çevremize evrensel bir gözle bakabilirsek; aya bile gideriz. Ya da büyük düşünürümüz Mahmut Tuncer’in halayına katılıp her yere gidiyoruz diye olduğumuz yerde döner dururuz.Devamını oku→
13
http://adamgibigiyin.com/etiket/aksesuar-2
Evet, kaldığımız yerden devam edelim…Öncelikle şu yaka mendilini neden kullanıyoruz diye bir sorgulayalım isterim. Evet, şık olmak için, tarzımızı ortaya çıkarmak için, sofistike görünmek için, takım elbiseye renk katmak için, vb. denebilir. Ancak asıl bir de işin fonksiyonel tarafı var. Bir kadının gözyaşlarını, ya da üzerine dökülen şarabı silmek, vb. için de taşımalısınız bu mendili. Bu yüzden düzgün dursun diye kartona sarma, hatta iliştirme gibi işlere girişmeyin; güzelim ipek mendilleri kara tahta silgisine dönüştürmeyin lütfen. Ancak bu mendili kullanın dediysem de, burnunuzu filan silmeyin ha! Hala el kurulamak filan için mendil kullanıyorsanız, ayrı bir mendil taşıyıverin. Yakanızdaki mendil her zaman tertemiz olmalı. İhtiyacı olan bir kadına sümüklü mendilinizi vermek istemezsiniz herhalde… 🙂Yazılarımda hep“Jilet gibi giyinin”filan diyorum, ama bunu yaparken çok çabalamış görünmemek lazım. Güzel giyinmek ile güzel giyinmek için çabalamak arasında büyük fark var. Bu bağlamda, yaka mendilini katlamak için öyle dakikalar harcamayın. Doğru mendili seçtikten sonra, zevkinize göre katlayıp koyuverin cebinize.Yaka mendili ile birlikte yakaya çiçek ya da rozet takılır mı?Açıkçası bana çok kalabalık, hatta yukarıda bahsettiğim şekilde çok çabalamak gibi geliyor. Bu yüzden ben tek başına yaka mendili, çiçek ya da rozet takıyorum; ikisini ya da üçünü bir arada kullanmıyorum.Yakası açık gömlek ile (kravatsız) yaka mendili kullanılır mı?Evet kullanılır, yalnız ben jilet gibi katlanmış düz beyaz, vb. bir mendil yerine renkli, desenli ipek bir mendili daha uygun buluyorum.Bazı mendillerin kenarları kaba dikilmiş gibi görünüyor, bu nedir?Erkek giyiminde, takım elbiseden ayakkabıya kadar el işçiliği ile yapılmış her şey daha kıymetlidir. Bir kıyafetin el işçiliği ile üretildiğini vurgulamak için ceket yakalarının, yaka mendillerinin, vb. kenarlarında bu el dikişi kullanılır. İyi bir şeydir yani… 🙂Bonus Bilgi: Bir kadına yaka mendilinizi verdiyseniz, geri almayın; onda kalsın 😉 Evet, kaldığımız yerden devam edelim… Öncelikle şu yaka mendilini neden kullanıyoruz diye bir sorgulayalım isterim. Evet, şık olmak için, tarzımızı ortaya çıkarmak için, sofistike görünmek için, takım elbiseye renk katmak için, vb. denebilir. Ancak asıl bir de işin fonksiyonel tarafı var. Bir kadının gözyaşlarını, ya da üzerine dökülen şarabı silmek, vb. için de taşımalısınız bu mendili. Bu yüzden düzgün dursun diye kartona sarma, hatta iliştirme gibi işlere girişmeyin; güzelim ipek mendilleri kara tahta silgisine dönüştürmeyin lütfen. Ancak bu mendili kullanın dediysem de, burnunuzu filan silmeyin ha! Hala el kurulamak filan için mendil kullanıyorsanız, ayrı bir mendil taşıyıverin. Yakanızdaki mendil her zaman tertemiz olmalı. İhtiyacı olan bir kadına sümüklü mendilinizi vermek istemezsiniz herhalde… 🙂 Yazılarımda hep“Jilet gibi giyinin”filan diyorum, ama bunu yaparken çok çabalamış görünmemek lazım. Güzel giyinmek ile güzel giyinmek için çabalamak arasında büyük fark var. Bu bağlamda, yaka mendilini katlamak için öyle dakikalar harcamayın. Doğru mendili seçtikten sonra, zevkinize göre katlayıp koyuverin cebinize. Yaka mendili ile birlikte yakaya çiçek ya da rozet takılır mı?Açıkçası bana çok kalabalık, hatta yukarıda bahsettiğim şekilde çok çabalamak gibi geliyor. Bu yüzden ben tek başına yaka mendili, çiçek ya da rozet takıyorum; ikisini ya da üçünü bir arada kullanmıyorum. Yakası açık gömlek ile (kravatsız) yaka mendili kullanılır mı?Evet kullanılır, yalnız ben jilet gibi katlanmış düz beyaz, vb. bir mendil yerine renkli, desenli ipek bir mendili daha uygun buluyorum. Bazı mendillerin kenarları kaba dikilmiş gibi görünüyor, bu nedir?Erkek giyiminde, takım elbiseden ayakkabıya kadar el işçiliği ile yapılmış her şey daha kıymetlidir. Bir kıyafetin el işçiliği ile üretildiğini vurgulamak için ceket yakalarının, yaka mendillerinin, vb. kenarlarında bu el dikişi kullanılır. İyi bir şeydir yani… 🙂 Bonus Bilgi: Bir kadına yaka mendilinizi verdiyseniz, geri almayın; onda kalsın 😉 Çılgınlar gibi süren bir proje döneminde, nefes bulduğum ilk fırsatta ihmal ettiğim yazılarıma tekrar başlayayım diyerek oturdum bilgisayarın başına. Bugünkü konumuz yaka mendili…Kendimizi ve tarzımızı ifade etme yolundaki üç beş aksesuardan birisi bu yaka mendili.“Takmazsak ne olur?”derseniz; hiçbir şey olmaz, yaka mendilsiz de gayet şık olabilirsiniz. Hatta konuya çok hakim değilseniz, hiç takmamak belki daha bile isabetli olur, durduk yere ağrısız başınıza ağrı almazsınız.Ama derseniz ki“Yahu, görüyorum insanlarda; pek hoşuma gidiyor, ben de takayım…”, buyurun şöyle başlayalım.Yaka mendili için birçok katlama şekli var. Ben en temel olanları aşağıya koyayım öncelikle.Bunlardan hiçbirisi için doğru ya da yanlış diyemem, tamamen zevk meselesi. Ben yine kendi tercihlerimle başlayayım. Mühendis olmamdan mıdır, yoksa düzen intizam takıntısı mıdır bilemem; ben derli toplu duran şekilleri tercih ediyorum (bkz. 1, 2 ve 3 numaralar).Düz bir şekilde durması için mendilin biraz tok bir kumaştan olması gerekli, bu yüzden çok ince ipek dokumalar için 3 ya da 4 numaralı modeli tercih etmek durumunda kalabilirsiniz. Ben çoğunlukla düz beyaz gömlek giydiğim için, düz beyaz pamuklu mendiller ile istediğim modeli rahatlıkla kullanabiliyorum. Eğer desenli bir mendil kullanacak iseniz, 3 numaralı modelde desen pek belli olmayacağı için, tercih etmek istemeyebilirsiniz. 5 numeroyu ben ilkokulda siyah önlüğün üzerine takarmışım (Vallahi de billahi de manyak olacağım o zamanlardan belli imiş… 🙂 ). O yüzden şu an bana hiç hitap etmiyor. 6 numara da tavus kuşu misali çok zorlama geliyor açıkçası…Öncelikle temel birkaç kuraldan bahsedeyim. Kravat ile birebir aynı renk ve desende olmasın. Bazen kravat ile mendil birlikte satılıyor aynı kumaştan, bu şekilde kullanmayın. Neden derseniz, işin içindeki zevk, özenme gibi kavramlar tamamen çöpe gidiyor; mağazadan alıp doğrudan kullanıyorsunuz. Özenle düşünülüp hazırlanmış bir yemek yerine fast-food tercih etmek gibi bir şey açıkçası… Ama bu şekilde takım olarak satın aldığınız mendiller varsa, başka kravatlarınız ile kullanabileceğinizi söylememe gerek yok sanırım. 🙂Desen konusuna gelirsek; düz kravatla desenli mendil, ya da desenli kravatla düz mendil kullanmayı ben daha çok tercih ediyorum. Genelde desenli kravatlar kullandığım için benim mendillerim çoğunlukla düz renk. Ama dediğim gibi bu tamamen kişisel tercih; desenli gömlek, desenli kravat ve desenli mendilin de gayet uyumlu ve şık bir şekilde kullanıldığını da görebilirsiniz.Renk uyumu olarak şöyle bir kuralım var: Gömlek ya da kravat içerisindeki renklerle uyum sağlamaya çalışıyorum. Birbirleri ile tamamen alakasız renklerde ceket-gömlek-kravat-mendil eşleşmeleri bana aşırı kalabalık geliyor. Benzer şekilde parlak renklerde bir kravat takıyorsam, daha soluk pastel tonlarda bir mendil; ya da tam tersini tercih ediyorum. İkisi birden parlak olunca beni yoruyor. Yine de kesinlikle kullanmam diyemem; öyle güzel bir kravat-mendil ikilisi denk gelir ki, takmasan olmaz…Renk uyumuna örnek bulayım diye internette görsel aramaktan gözlerim şişti; içime en çok sinen ikisini sizinle paylaşayım. Yalnız renk uyumu açısından değerlendirdiğimi tekrar hatırlatayım.Üstteki arkadaşın kravatındaki puanların pembe olmasına dikkatinizi çekmek istiyorum.Alltaki takım elbisenin ve kravatın deseni pek benlik değil, ama renk uyumu konusunda sağlam çalışılmış. Kravatın deseninde maviler olduğu gibi, mendilin kenarlarında da mavi renk bulunuyor. Ayrıca pantolonun da lacivert renkte olduğunu ekleyince; siz de hakkını teslim edersiniz sanırım.Konu ile ilgili yazacak başka şeylerim de var, ama uzun olunca okumuyorsunuz 🙂 Onları da 1-2 gün içerisinde ayrı bir yazı olarak yazayım… Çılgınlar gibi süren bir proje döneminde, nefes bulduğum ilk fırsatta ihmal ettiğim yazılarıma tekrar başlayayım diyerek oturdum bilgisayarın başına. Bugünkü konumuz yaka mendili… Kendimizi ve tarzımızı ifade etme yolundaki üç beş aksesuardan birisi bu yaka mendili.“Takmazsak ne olur?”derseniz; hiçbir şey olmaz, yaka mendilsiz de gayet şık olabilirsiniz. Hatta konuya çok hakim değilseniz, hiç takmamak belki daha bile isabetli olur, durduk yere ağrısız başınıza ağrı almazsınız. Ama derseniz ki“Yahu, görüyorum insanlarda; pek hoşuma gidiyor, ben de takayım…”, buyurun şöyle başlayalım. Yaka mendili için birçok katlama şekli var. Ben en temel olanları aşağıya koyayım öncelikle. Bunlardan hiçbirisi için doğru ya da yanlış diyemem, tamamen zevk meselesi. Ben yine kendi tercihlerimle başlayayım. Mühendis olmamdan mıdır, yoksa düzen intizam takıntısı mıdır bilemem; ben derli toplu duran şekilleri tercih ediyorum (bkz. 1, 2 ve 3 numaralar). Düz bir şekilde durması için mendilin biraz tok bir kumaştan olması gerekli, bu yüzden çok ince ipek dokumalar için 3 ya da 4 numaralı modeli tercih etmek durumunda kalabilirsiniz. Ben çoğunlukla düz beyaz gömlek giydiğim için, düz beyaz pamuklu mendiller ile istediğim modeli rahatlıkla kullanabiliyorum. Eğer desenli bir mendil kullanacak iseniz, 3 numaralı modelde desen pek belli olmayacağı için, tercih etmek istemeyebilirsiniz. 5 numeroyu ben ilkokulda siyah önlüğün üzerine takarmışım (Vallahi de billahi de manyak olacağım o zamanlardan belli imiş… 🙂 ). O yüzden şu an bana hiç hitap etmiyor. 6 numara da tavus kuşu misali çok zorlama geliyor açıkçası… Öncelikle temel birkaç kuraldan bahsedeyim. Kravat ile birebir aynı renk ve desende olmasın. Bazen kravat ile mendil birlikte satılıyor aynı kumaştan, bu şekilde kullanmayın. Neden derseniz, işin içindeki zevk, özenme gibi kavramlar tamamen çöpe gidiyor; mağazadan alıp doğrudan kullanıyorsunuz. Özenle düşünülüp hazırlanmış bir yemek yerine fast-food tercih etmek gibi bir şey açıkçası… Ama bu şekilde takım olarak satın aldığınız mendiller varsa, başka kravatlarınız ile kullanabileceğinizi söylememe gerek yok sanırım. 🙂 Desen konusuna gelirsek; düz kravatla desenli mendil, ya da desenli kravatla düz mendil kullanmayı ben daha çok tercih ediyorum. Genelde desenli kravatlar kullandığım için benim mendillerim çoğunlukla düz renk. Ama dediğim gibi bu tamamen kişisel tercih; desenli gömlek, desenli kravat ve desenli mendilin de gayet uyumlu ve şık bir şekilde kullanıldığını da görebilirsiniz. Renk uyumu olarak şöyle bir kuralım var: Gömlek ya da kravat içerisindeki renklerle uyum sağlamaya çalışıyorum. Birbirleri ile tamamen alakasız renklerde ceket-gömlek-kravat-mendil eşleşmeleri bana aşırı kalabalık geliyor. Benzer şekilde parlak renklerde bir kravat takıyorsam, daha soluk pastel tonlarda bir mendil; ya da tam tersini tercih ediyorum. İkisi birden parlak olunca beni yoruyor. Yine de kesinlikle kullanmam diyemem; öyle güzel bir kravat-mendil ikilisi denk gelir ki, takmasan olmaz… Renk uyumuna örnek bulayım diye internette görsel aramaktan gözlerim şişti; içime en çok sinen ikisini sizinle paylaşayım. Yalnız renk uyumu açısından değerlendirdiğimi tekrar hatırlatayım. Üstteki arkadaşın kravatındaki puanların pembe olmasına dikkatinizi çekmek istiyorum. Alltaki takım elbisenin ve kravatın deseni pek benlik değil, ama renk uyumu konusunda sağlam çalışılmış. Kravatın deseninde maviler olduğu gibi, mendilin kenarlarında da mavi renk bulunuyor. Ayrıca pantolonun da lacivert renkte olduğunu ekleyince; siz de hakkını teslim edersiniz sanırım. Konu ile ilgili yazacak başka şeylerim de var, ama uzun olunca okumuyorsunuz 🙂 Onları da 1-2 gün içerisinde ayrı bir yazı olarak yazayım… Bu sefer de olmusuz bir deneyimimden bahsedeceğim. Aslında Türkiye’de gördüğüm en geniş çanta koleksiyonu burada. Birbirinden güzel görünümlü birçok model arasından tam ihtiyacım olan, ufak ve ince bir çanta bulunca pek sevinmiştim (Fotoğraftakine benzer bir model). Ama sevincim burada kaldı, gerisi tamamen trajedi. Ayda ancak 1-2 kez kullandığım bu çantanın sapı 7-8 kullanımdan sonra koptu. İncelemeye gönderdim, üç hafta sonra tamir edilerek teslim edildi. 3-5 kullanımdan sonra hem iç hem dış tarafındaki fermuarların zaman zaman kapanmadığını farkettim. Tekrar götürdüm mağazaya, değişim istedim; “kullanıcı hatası” gerekçesiyle 3-4 hafta sonra olduğu gibi geri gönderildi. Madem fermuar kullanmayı bilmiyorum, kendilerinden “doğru fermuar kullanımı” konusunda bilgi istedim, havamı aldım. Elbette tekrar gönderdim; 3-4 hafta sonra geri geldi, galiba fermuarlardan birisini değiştirmişler; ama diğeri yine aynı durumda. Dördüncü kez gönderdiğimde ikinci fermuarı de değiştirdiler. Farklı bir fermuar kullanmışlar, iki fermuarın tutacak yerleri birbirinden farklı olmuş.Devamını oku→ Bir erkeğin saat dışında takım elbise ile birlikte kullanabileceği en şık aksesuar olarak düşündüğüm kol düğmeleri ile ilgili de bir yazı yazayım istedim. Bana çok ciddi olmayan iş ortamlarında kol düğmesi kullanımı ile ilgili çokça soru geldi, öncelikle bu konudaki fikrimi belirterek başlayayım. Kol düğmesi kullanımını tamamen kişisel zevk ve tercih olarak değerlendiriyorum. Kol düğmelerinin takım elbiseye ciddi bir hava verdiğini ve renk uyumu sağlamak için kullanılabilecek güzel bir aksesuar olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen, kullanılmasının ya da kullanılmamasının abes olacağı bir ortam söyleyemem. Dediğim gibi tamamen tarz meselesi. Oldukça rahat bir iş ortamında, diğer insanlar gömlek kollarını kıvırırken, kol düğmesi kullanarak tarzınızı ortaya koymanızda hiçbir sakınca yok bence.Şahsen takım elbise içerisine giydiğim neredeyse tüm gömleklerim kol düğmesi ile kullanmak üzere duble manşetli (Gömlek manşetleri ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım). İlk kol düğmem dedemden kalma sedef bir çift kol düğmesi idi. O kol düğmeleri sayesinde, okul dışında takım elbise giymeye başladığım 20 yaşımdan itibaren kol düğmelerine büyük ilgi duyuyorum ve 20 senedir kol düğmesi topluyorum. İlk başlarda hemen hemen hiç çeşit bulamazken, şimdi sınırsız bir arz ile karşı karşıyayız; bu durumu değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Durum böyle iken açıkça itiraf etmeliyim ki kol düğmesine her zaman pozitif ayrımcılık yapıyorum… 🙂Devamını oku→ Bir erkeğin saat dışında takım elbise ile birlikte kullanabileceği en şık aksesuar olarak düşündüğüm kol düğmeleri ile ilgili de bir yazı yazayım istedim. Bana çok ciddi olmayan iş ortamlarında kol düğmesi kullanımı ile ilgili çokça soru geldi, öncelikle bu konudaki fikrimi belirterek başlayayım. Kol düğmesi kullanımını tamamen kişisel zevk ve tercih olarak değerlendiriyorum. Kol düğmelerinin takım elbiseye ciddi bir hava verdiğini ve renk uyumu sağlamak için kullanılabilecek güzel bir aksesuar olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen, kullanılmasının ya da kullanılmamasının abes olacağı bir ortam söyleyemem. Dediğim gibi tamamen tarz meselesi. Oldukça rahat bir iş ortamında, diğer insanlar gömlek kollarını kıvırırken, kol düğmesi kullanarak tarzınızı ortaya koymanızda hiçbir sakınca yok bence. Şahsen takım elbise içerisine giydiğim neredeyse tüm gömleklerim kol düğmesi ile kullanmak üzere duble manşetli (Gömlek manşetleri ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım). İlk kol düğmem dedemden kalma sedef bir çift kol düğmesi idi. O kol düğmeleri sayesinde, okul dışında takım elbise giymeye başladığım 20 yaşımdan itibaren kol düğmelerine büyük ilgi duyuyorum ve 20 senedir kol düğmesi topluyorum. İlk başlarda hemen hemen hiç çeşit bulamazken, şimdi sınırsız bir arz ile karşı karşıyayız; bu durumu değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Durum böyle iken açıkça itiraf etmeliyim ki kol düğmesine her zaman pozitif ayrımcılık yapıyorum… 🙂Devamını oku→
14
http://adamgibigiyin.com/etiket/ayakkabi-2
Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→ Gündelik hayatta kullanmak üzere hem rahat hem de şık bir ayakkabı arayanlar için ideal. Hem spor hem de yarı resmi giyime uygun. Aynı zamanda oldukça dayanıklı. Yıllar önce satın aldıklarım bile gayet iyi durumdalar. Deri modeller, yine Camper mağazalarından temin edilebilen boya ile bakım yapıldığında ilk günkü kadar güzel oluyorlar.Camper ayakkabıların en büyük özelliği tabanları. Tabanında 87 adet yuvarlak çıkıntı var ve bunlar yürürken ayak tabanında oluşan darbeleri emerek dağıtıyor ve ekstra bir konfor sağlıyor. Oldukça esnek malzemelerden üretilen ayakkabıların özellikle yeni modelleri çok hafif. Ayağınızda varlığını hissetmiyorsunuz bile.Devamını oku→ Gündelik hayatta kullanmak üzere hem rahat hem de şık bir ayakkabı arayanlar için ideal. Hem spor hem de yarı resmi giyime uygun. Aynı zamanda oldukça dayanıklı. Yıllar önce satın aldıklarım bile gayet iyi durumdalar. Deri modeller, yine Camper mağazalarından temin edilebilen boya ile bakım yapıldığında ilk günkü kadar güzel oluyorlar. Camper ayakkabıların en büyük özelliği tabanları. Tabanında 87 adet yuvarlak çıkıntı var ve bunlar yürürken ayak tabanında oluşan darbeleri emerek dağıtıyor ve ekstra bir konfor sağlıyor. Oldukça esnek malzemelerden üretilen ayakkabıların özellikle yeni modelleri çok hafif. Ayağınızda varlığını hissetmiyorsunuz bile.Devamını oku→ Merhaba Gökhan bey. Öğretmenim; kumaş mı keten mi arasında keten seviyorum, kumaş hoşuma gitmiyor. Bana önerebileceğiniz kumaş görünümlü ketenler var mı? Ayrıca, taba rengi ayakkabı, krem rengi keten, taba rengi kemer, beyaz gömlek, şık bir saat kombini nasıl sizce? Yoksa krem yerine farklı bi renk mi seçmeliyim pantolon olarak? Bir de, kravat olarak hangi renk gider? Saygılar…(Serkan Bey, Adana)Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→ Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→ Ayakkabıların giyim konusundaki önemini sık sık vurguluyorum. Uygun ve temiz bir ayakkabı şık giyinmek isteyen erkeğin olmazsa olmazı. Bunun için sürekli yeni ayakkabı almanıza gerek yok, doğru alışveriş stratejisi ve düzenli bakım alışkanlıkları gayet yeterli (İnanmazsınız, 15 yıl önce satın aldığım bir ayakkabıyı giydim dün örneğin; görseniz en çok bir yıl önce satın aldığımı düşünürdünüz. Nasıl olduğunu aşağıda okuyabilirsiniz).Ayakkabı bakımı aslında alışveriş aşamasında başlıyor.Doğru ölçülerde ve kaliteli ayakkabılar satın almak (Ayakkabı Satın Alırkenbaşlıklı okumanızı öneririm) işin kilit noktası. Kalitesiz bir ayakkabıya her gün bakım yapsanız bile kısa sürede yıpranacağı için bir süreden sonra düzgün görünmesini sağlayamazsınız. Aynı şekilde, ayağınıza büyük, küçük ya da dar olan bir ayakkabı satın aldığınızda ayakkabı kısa sürede deforme olacaktır. Örneğin ayağınız taraklı ise, dar modeller tercih ettiğinizde ayakkabılarınız kısa sürede sağlam dayak yemiş boksöre dönecektir 🙂 Bu yüzden geniş modelleri, ya da ayakkabıları farklı genişliklerde üreten markaları tercih etmeniz gerekiyor.Devamını oku→ Ayakkabıların giyim konusundaki önemini sık sık vurguluyorum. Uygun ve temiz bir ayakkabı şık giyinmek isteyen erkeğin olmazsa olmazı. Bunun için sürekli yeni ayakkabı almanıza gerek yok, doğru alışveriş stratejisi ve düzenli bakım alışkanlıkları gayet yeterli (İnanmazsınız, 15 yıl önce satın aldığım bir ayakkabıyı giydim dün örneğin; görseniz en çok bir yıl önce satın aldığımı düşünürdünüz. Nasıl olduğunu aşağıda okuyabilirsiniz). Ayakkabı bakımı aslında alışveriş aşamasında başlıyor.Doğru ölçülerde ve kaliteli ayakkabılar satın almak (Ayakkabı Satın Alırkenbaşlıklı okumanızı öneririm) işin kilit noktası. Kalitesiz bir ayakkabıya her gün bakım yapsanız bile kısa sürede yıpranacağı için bir süreden sonra düzgün görünmesini sağlayamazsınız. Aynı şekilde, ayağınıza büyük, küçük ya da dar olan bir ayakkabı satın aldığınızda ayakkabı kısa sürede deforme olacaktır. Örneğin ayağınız taraklı ise, dar modeller tercih ettiğinizde ayakkabılarınız kısa sürede sağlam dayak yemiş boksöre dönecektir 🙂 Bu yüzden geniş modelleri, ya da ayakkabıları farklı genişliklerde üreten markaları tercih etmeniz gerekiyor.Devamını oku→ Kahverengi kotun üstüne kahverengi, lacivert ve beyaz karışımı kareli gömlek giydim; çok güzel oldu, olumlu yanıt aldım herkesten. Ama ayakkabıda kararsızım, hangi tür ve renk ayakkabı giymeliyim?(Emre, Antalya)Öncelikle, yazıya başlamadan önce kavram kargaşasını önlemek amacıylaKot, Denim, Blucin, Jean, Blue Jeanbaşlıklı yazımı okumanızı öneririm.Kahverengi pantolon altına giyilebilecek en kolay renk yine kahverengi. Teorik olarak pantolondan daha koyu bir kahverengi tonu tercih etmeniz daha uygun olur. Kıyafet içerisinde kahverenginin yanında mavi ya da lacivert varsa (sizin durumunuzda olduğu gibi); farklı ve sıra dışı bir tarz yaratmak adına lacivert bir ayakkabı da çok güzel bir tercih olacaktır. Aynı şekilde eğer kahverengiyi yeşil ve haki tonları ile birlikte kullanıyorsanız, yeşil tonlarında bir ayakkabı da tercih edebilirsiniz. Yine de bu şekilde farklı renkte ayakkabıların kısıtlı kullanım alanı olacağını; ayakkabılarınız ile aynı tonda bir kemere ihtiyacınız olacağını hatırlatayım.Devamını oku→ Öncelikle, yazıya başlamadan önce kavram kargaşasını önlemek amacıylaKot, Denim, Blucin, Jean, Blue Jeanbaşlıklı yazımı okumanızı öneririm. Kahverengi pantolon altına giyilebilecek en kolay renk yine kahverengi. Teorik olarak pantolondan daha koyu bir kahverengi tonu tercih etmeniz daha uygun olur. Kıyafet içerisinde kahverenginin yanında mavi ya da lacivert varsa (sizin durumunuzda olduğu gibi); farklı ve sıra dışı bir tarz yaratmak adına lacivert bir ayakkabı da çok güzel bir tercih olacaktır. Aynı şekilde eğer kahverengiyi yeşil ve haki tonları ile birlikte kullanıyorsanız, yeşil tonlarında bir ayakkabı da tercih edebilirsiniz. Yine de bu şekilde farklı renkte ayakkabıların kısıtlı kullanım alanı olacağını; ayakkabılarınız ile aynı tonda bir kemere ihtiyacınız olacağını hatırlatayım.Devamını oku→
15
http://adamgibigiyin.com/etiket/ayakkabi-malzemeleri
Öncelikle ayakkabının erkek giyimindeki en önemli eleman olduğunu düşündüğümü ve büyük önem verdiğimi belirteyim. Ayakkabının kalitesinin genel olarak fiyatı ile doğru orantılı olacağını belirterek bu konuda bütçenizi zorlamanızı öneririm. Siz bakmayın atasözüne, dost da düşman da ilk olarak ayağa bakıyor. Birçok kişinin ilk tanıştığı insanı ayakkabılarına bakarak değerlendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.Kaliteli bir ayakkabı İsviçre çakısı gibi çok özelliklidir 🙂 Hem şık, hem rahat, hem de dayanıklıdır; yıllar boyu formu bozulmadan rahatlıkla giyebilirsiniz. Su geçirmezlik, hava alma, özel tabanlar gibi özellikler ile gün boyu rahat edersiniz. Ama en önemlisi, ayakkabılar kendini ilk bakışta belli edecek kadar klas durur.“Bir ayakkabıya şu kadar para vereceğime ucuzundan iki tane alır sürekli yeni giyerim”düşüncesini doğru bulmam,“ucuz etin yahnisi yavan olur”deyimini hatırlatırım. Hem sıradan iki çift ayakkabınız olur, hem de ikisinin toplam ömrü hala daha kısa olur. Ayrıca emin olun, bir yıllık sıradan bir ayakkabı, 2-3 yıllık kaliteli bir ayakkabıya göre daha yıpranmış görünür.Devamını oku→ Öncelikle ayakkabının erkek giyimindeki en önemli eleman olduğunu düşündüğümü ve büyük önem verdiğimi belirteyim. Ayakkabının kalitesinin genel olarak fiyatı ile doğru orantılı olacağını belirterek bu konuda bütçenizi zorlamanızı öneririm. Siz bakmayın atasözüne, dost da düşman da ilk olarak ayağa bakıyor. Birçok kişinin ilk tanıştığı insanı ayakkabılarına bakarak değerlendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Kaliteli bir ayakkabı İsviçre çakısı gibi çok özelliklidir 🙂 Hem şık, hem rahat, hem de dayanıklıdır; yıllar boyu formu bozulmadan rahatlıkla giyebilirsiniz. Su geçirmezlik, hava alma, özel tabanlar gibi özellikler ile gün boyu rahat edersiniz. Ama en önemlisi, ayakkabılar kendini ilk bakışta belli edecek kadar klas durur. “Bir ayakkabıya şu kadar para vereceğime ucuzundan iki tane alır sürekli yeni giyerim”düşüncesini doğru bulmam,“ucuz etin yahnisi yavan olur”deyimini hatırlatırım. Hem sıradan iki çift ayakkabınız olur, hem de ikisinin toplam ömrü hala daha kısa olur. Ayrıca emin olun, bir yıllık sıradan bir ayakkabı, 2-3 yıllık kaliteli bir ayakkabıya göre daha yıpranmış görünür.Devamını oku→
16
http://adamgibigiyin.com/etiket/ayakkabi-renkleri
Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz.Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→ Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz. Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→
17
http://adamgibigiyin.com/etiket/ayakkabi-tabani
Öncelikle ayakkabının erkek giyimindeki en önemli eleman olduğunu düşündüğümü ve büyük önem verdiğimi belirteyim. Ayakkabının kalitesinin genel olarak fiyatı ile doğru orantılı olacağını belirterek bu konuda bütçenizi zorlamanızı öneririm. Siz bakmayın atasözüne, dost da düşman da ilk olarak ayağa bakıyor. Birçok kişinin ilk tanıştığı insanı ayakkabılarına bakarak değerlendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.Kaliteli bir ayakkabı İsviçre çakısı gibi çok özelliklidir 🙂 Hem şık, hem rahat, hem de dayanıklıdır; yıllar boyu formu bozulmadan rahatlıkla giyebilirsiniz. Su geçirmezlik, hava alma, özel tabanlar gibi özellikler ile gün boyu rahat edersiniz. Ama en önemlisi, ayakkabılar kendini ilk bakışta belli edecek kadar klas durur.“Bir ayakkabıya şu kadar para vereceğime ucuzundan iki tane alır sürekli yeni giyerim”düşüncesini doğru bulmam,“ucuz etin yahnisi yavan olur”deyimini hatırlatırım. Hem sıradan iki çift ayakkabınız olur, hem de ikisinin toplam ömrü hala daha kısa olur. Ayrıca emin olun, bir yıllık sıradan bir ayakkabı, 2-3 yıllık kaliteli bir ayakkabıya göre daha yıpranmış görünür.Devamını oku→ Öncelikle ayakkabının erkek giyimindeki en önemli eleman olduğunu düşündüğümü ve büyük önem verdiğimi belirteyim. Ayakkabının kalitesinin genel olarak fiyatı ile doğru orantılı olacağını belirterek bu konuda bütçenizi zorlamanızı öneririm. Siz bakmayın atasözüne, dost da düşman da ilk olarak ayağa bakıyor. Birçok kişinin ilk tanıştığı insanı ayakkabılarına bakarak değerlendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Kaliteli bir ayakkabı İsviçre çakısı gibi çok özelliklidir 🙂 Hem şık, hem rahat, hem de dayanıklıdır; yıllar boyu formu bozulmadan rahatlıkla giyebilirsiniz. Su geçirmezlik, hava alma, özel tabanlar gibi özellikler ile gün boyu rahat edersiniz. Ama en önemlisi, ayakkabılar kendini ilk bakışta belli edecek kadar klas durur. “Bir ayakkabıya şu kadar para vereceğime ucuzundan iki tane alır sürekli yeni giyerim”düşüncesini doğru bulmam,“ucuz etin yahnisi yavan olur”deyimini hatırlatırım. Hem sıradan iki çift ayakkabınız olur, hem de ikisinin toplam ömrü hala daha kısa olur. Ayrıca emin olun, bir yıllık sıradan bir ayakkabı, 2-3 yıllık kaliteli bir ayakkabıya göre daha yıpranmış görünür.Devamını oku→
18
http://adamgibigiyin.com/etiket/bagcikli-ayakkabi
Türkiye’de pek bulunmasa da, yurt dışında ayakkabı modellerini tanımlayan çeşitli terimler mevcut; yurt dışından alışveriş yapanlar ve konuyla ilgilenenler için genel bir bilgilendirme yazısı yazayım istedim.Oxford (ya da Balmoral):Oxford kelimesi -hatalı olarak- bağcıklı ayakkabıları genellemek için de kullanılmakla birlikte, aslen ayakkabının bağcık kısmının tasarımını anlatan bir terimdir. Bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının gövdenin içine iliştirilmiş şekilde kapalı olduğu, “Kapalı bağcık” olarak da ifade edilen modeldir.Derby (ya da Blücher):Derby modeli de yine bağcık kısmının tasarımı ile tanımlanabilir. “Açık bağcık” olarak da ifade edilir, bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının açık olduğu modeldir. Eskiden çok kullanırdım, ama daha önce de belirttiğim üzere artık “Oxford” modellerini tercih ediyorum.Devamını oku→ Türkiye’de pek bulunmasa da, yurt dışında ayakkabı modellerini tanımlayan çeşitli terimler mevcut; yurt dışından alışveriş yapanlar ve konuyla ilgilenenler için genel bir bilgilendirme yazısı yazayım istedim. Oxford (ya da Balmoral):Oxford kelimesi -hatalı olarak- bağcıklı ayakkabıları genellemek için de kullanılmakla birlikte, aslen ayakkabının bağcık kısmının tasarımını anlatan bir terimdir. Bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının gövdenin içine iliştirilmiş şekilde kapalı olduğu, “Kapalı bağcık” olarak da ifade edilen modeldir. Derby (ya da Blücher):Derby modeli de yine bağcık kısmının tasarımı ile tanımlanabilir. “Açık bağcık” olarak da ifade edilir, bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının açık olduğu modeldir. Eskiden çok kullanırdım, ama daha önce de belirttiğim üzere artık “Oxford” modellerini tercih ediyorum.Devamını oku→ Merhaba, ben üniversite son sınıf öğrencisiyim ve takım elbise almak istiyorum. İş görüşmeleri ve bir projenin sunumunda kullanmayı planlıyorum. Nasıl bir takım elbise ve ayakkabı önerirsiniz?(Safa Aslan, İstanbul)Takım Elbise Alırken: Renk Seçimibaşlıklı yazımda ilk takım elbise için önerim şöyle olmuştu: “Olabildiğince koyu, siyaha yakın bir tonda; desensiz, düz renkte lacivert. Hem beyaz, hem de mavi gömlekler ve hemen her renkte kravatla giyebilirsiniz”.Bu şekilde, farklı renk kombinasyonları ile her seferinde başka bir takım elbise giymiş gibi bir hava yaratabilirsiniz. Ayrıca lacivert takım elbise, doğru renkte gömlek ve kravatlarla, takım elbise giymeniz gereken her ortam için uygun olacaktır.Çizgili desenler sizi kombinasyonlar konusunda oldukça kısıtlayacağı için, ilk takım elbisenizi kesinlikle düz renk almanızı öneririm.Ayakkabı konusuna gelince; kesinlikle bağcıklı, yuvarlak burunlu, parlak olmayan siyah bir ayakkabı alın derim (Lacivert takım elbisenin altına kahvarengi ayakkabıları daha şık bulmakla birlikte, başlangıçta sizi kısıtlayacağı için siyah rengi tercih edin).Devamını oku→ Takım Elbise Alırken: Renk Seçimibaşlıklı yazımda ilk takım elbise için önerim şöyle olmuştu: “Olabildiğince koyu, siyaha yakın bir tonda; desensiz, düz renkte lacivert. Hem beyaz, hem de mavi gömlekler ve hemen her renkte kravatla giyebilirsiniz”. Bu şekilde, farklı renk kombinasyonları ile her seferinde başka bir takım elbise giymiş gibi bir hava yaratabilirsiniz. Ayrıca lacivert takım elbise, doğru renkte gömlek ve kravatlarla, takım elbise giymeniz gereken her ortam için uygun olacaktır. Çizgili desenler sizi kombinasyonlar konusunda oldukça kısıtlayacağı için, ilk takım elbisenizi kesinlikle düz renk almanızı öneririm. Ayakkabı konusuna gelince; kesinlikle bağcıklı, yuvarlak burunlu, parlak olmayan siyah bir ayakkabı alın derim (Lacivert takım elbisenin altına kahvarengi ayakkabıları daha şık bulmakla birlikte, başlangıçta sizi kısıtlayacağı için siyah rengi tercih edin).Devamını oku→
19
http://adamgibigiyin.com/etiket/balo
Mevsim yaklaştı, onlarca soru almaya başladım; acilen bir yazı yazarak gençlerin bu kanayan yarasına el atayım istedim.Öncelikle sorunu tespit etmekle başlayayım. Zamanında bizler yaptık, sizler de yapıyorsunuz eminim; bir farklı olma çabaları, bir çılgınlık hayalleri şüphesiz delikanlıların kafalarında dört dönüyor. Hemen cevap vereyim: Dönmesin! 🙂Bana gelen soruların neredeyse tamamında keten pantolon, spor ayakkabı, vb. geçiyor. Ancak kazın ayağı öyle değil maalesef. İsminden de anlaşılacağı üzere mezuniyet balosu bir balo ve baloya smokin ile gidilir. Yaşınız itibariyle smokin sahibi olmayabilirsiniz, bu durumda:1. Bütçeniz müsaitse smokin satın alıp benzer durumlarda yıllarca kullanabilirsiniz. Satın alacağınız smokini uzun yıllar kullanmak istiyorsanız şu an için moda olan şeylere pek girmeyin derim (Örneğin son Oscar törenlerinde bol bol gördüğümüz lacivert ya da çok çok ince yakalar, lacivert smokinler, vb). Ancak elbette yazılarımda belirttiğimceketvepantolonölçülerine özen gösterin; yıllarca giyeceğim, klasik olsun diye babalarımızın zamanından kalan modelleri de satın almayın.2. Ailenizde bedeninize uygun smokin sahibi bir yakınınız varsa bir gece için ödünç alabilirsiniz.Devamını oku→ Mevsim yaklaştı, onlarca soru almaya başladım; acilen bir yazı yazarak gençlerin bu kanayan yarasına el atayım istedim. Öncelikle sorunu tespit etmekle başlayayım. Zamanında bizler yaptık, sizler de yapıyorsunuz eminim; bir farklı olma çabaları, bir çılgınlık hayalleri şüphesiz delikanlıların kafalarında dört dönüyor. Hemen cevap vereyim: Dönmesin! 🙂 Bana gelen soruların neredeyse tamamında keten pantolon, spor ayakkabı, vb. geçiyor. Ancak kazın ayağı öyle değil maalesef. İsminden de anlaşılacağı üzere mezuniyet balosu bir balo ve baloya smokin ile gidilir. Yaşınız itibariyle smokin sahibi olmayabilirsiniz, bu durumda: 1. Bütçeniz müsaitse smokin satın alıp benzer durumlarda yıllarca kullanabilirsiniz. Satın alacağınız smokini uzun yıllar kullanmak istiyorsanız şu an için moda olan şeylere pek girmeyin derim (Örneğin son Oscar törenlerinde bol bol gördüğümüz lacivert ya da çok çok ince yakalar, lacivert smokinler, vb). Ancak elbette yazılarımda belirttiğimceketvepantolonölçülerine özen gösterin; yıllarca giyeceğim, klasik olsun diye babalarımızın zamanından kalan modelleri de satın almayın. 2. Ailenizde bedeninize uygun smokin sahibi bir yakınınız varsa bir gece için ödünç alabilirsiniz.Devamını oku→
20
http://adamgibigiyin.com/etiket/blazer-ceket
Benim kahverengi bir pantolonum var. Birlikte kullanmak için dirsekleri yamalı krem rengi bir ceket aldım. Buna uygun gömlek ve kravat önerileriniz nasıl olur? Bir de lacivert takımımın ceketiyle bir eşleştirme çirkin olur mu?(Mehmet Yılmaz, Ankara)Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum.Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur.Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→ Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur. Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→
21
http://adamgibigiyin.com/etiket/blog
AdamGibiGiyin’i ilk kez ziyaret ediyorsanız, okumayaburadanbaşlamanızı öneririm.Farkettiğiniz üzere bir süredir yazamıyorum. Sebebi suskunluğum, altı ay önce giriştiğim büyük çaplı ve kritik bir yazılım projesidir. Son dönemlerde günde 3-4 saat uyuyorum diyeyim, siz anlayın gerisini…Projenin acil kısmının sonuna geldik, bundan sonra daha insanca yaşayacağım (5-6 saatlik uyku filan) ve Adam Gibi Giyin’e kaldığım yerden devam edeceğim.Öncelikle, yazı yazamadığım dönemde e-posta ile birçok soru aldım; ancak maalesef ilgilenemedim, kendilerinden bu durumu mazur görmelerini rica ediyorum (bkz. ilk paragraf). Bu e-postalar arasından bir kısmını zaman içerisindeSoru-Cevapbölümünde yayımlayacağım.Ayrıca, yalnızca çorap üzerine e-ticaret yapanchetik.com‘un kurucusu Turgut Bey, kullanıp değerlendirmem için lütfedip iki farklı marka çorap göndermiş; yazı yazamadığım dönemde uzunca deneme fırsatı bulduğum bu çoraplar üzerine de bir yazı yazacağım (Güncelleme:Yazdım bile).Son olarak, daha uzun mesafelere seyahat edebilmek (açılışı yaz sonunda Yunanistan ile yaptık) üzere motosikletimi yeniledim; iki teker üzerinde daha fazla vakit geçirdikçe bu konuda da “adam gibi giyinmek” ve “adam gibi kullanmak” konularında çok söz birikti. “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık altında bunları da aktarmaya başlayacağım.Birkaç güne görüşmek üzere…Lütfen kendinize, hayatınıza, yaptığınız işe ve çevrenize özen göstermeyi ihmal etmeyin! AdamGibiGiyin’i ilk kez ziyaret ediyorsanız, okumayaburadanbaşlamanızı öneririm. Farkettiğiniz üzere bir süredir yazamıyorum. Sebebi suskunluğum, altı ay önce giriştiğim büyük çaplı ve kritik bir yazılım projesidir. Son dönemlerde günde 3-4 saat uyuyorum diyeyim, siz anlayın gerisini… Projenin acil kısmının sonuna geldik, bundan sonra daha insanca yaşayacağım (5-6 saatlik uyku filan) ve Adam Gibi Giyin’e kaldığım yerden devam edeceğim. Öncelikle, yazı yazamadığım dönemde e-posta ile birçok soru aldım; ancak maalesef ilgilenemedim, kendilerinden bu durumu mazur görmelerini rica ediyorum (bkz. ilk paragraf). Bu e-postalar arasından bir kısmını zaman içerisindeSoru-Cevapbölümünde yayımlayacağım. Ayrıca, yalnızca çorap üzerine e-ticaret yapanchetik.com‘un kurucusu Turgut Bey, kullanıp değerlendirmem için lütfedip iki farklı marka çorap göndermiş; yazı yazamadığım dönemde uzunca deneme fırsatı bulduğum bu çoraplar üzerine de bir yazı yazacağım (Güncelleme:Yazdım bile). Son olarak, daha uzun mesafelere seyahat edebilmek (açılışı yaz sonunda Yunanistan ile yaptık) üzere motosikletimi yeniledim; iki teker üzerinde daha fazla vakit geçirdikçe bu konuda da “adam gibi giyinmek” ve “adam gibi kullanmak” konularında çok söz birikti. “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık altında bunları da aktarmaya başlayacağım. Birkaç güne görüşmek üzere…Lütfen kendinize, hayatınıza, yaptığınız işe ve çevrenize özen göstermeyi ihmal etmeyin! Uzunca bir zamandır yazmayı ihmal ettiğimin farkındayım; inanılmaz yoğun bir proje döneminin sonuna gelmiş durumdayım. Muhtemelen 1-2 hafta içerisinde tekrar yazmaya başlayacağım.İlk yazı gelene kadar sizlere jilet gibi güzel bir yıl dilemek istedim. Başta bu gece olmak üzere lütfen adam gibi giyinmeye, adam gibi davranmaya, adam gibi içmeye ve adam gibi eğlenmeye özen gösterin. Ama en önemlisi, birlikte olduğunuz insanlara adam gibi davranmaya…Not: Benim için adam gibi eğlenmek, kenarda saksı gibi oturup kasım kasım kasılmak değil; hakkını vererek, dans ederek “gerçekten eğlenmek”, ama asla maymun olmamak demektir🙂 Uzunca bir zamandır yazmayı ihmal ettiğimin farkındayım; inanılmaz yoğun bir proje döneminin sonuna gelmiş durumdayım. Muhtemelen 1-2 hafta içerisinde tekrar yazmaya başlayacağım. İlk yazı gelene kadar sizlere jilet gibi güzel bir yıl dilemek istedim. Başta bu gece olmak üzere lütfen adam gibi giyinmeye, adam gibi davranmaya, adam gibi içmeye ve adam gibi eğlenmeye özen gösterin. Ama en önemlisi, birlikte olduğunuz insanlara adam gibi davranmaya… Not: Benim için adam gibi eğlenmek, kenarda saksı gibi oturup kasım kasım kasılmak değil; hakkını vererek, dans ederek “gerçekten eğlenmek”, ama asla maymun olmamak demektir🙂 Cumartesi günü tam daşu yazımdatarif ettiğim bir durum ile karşılaştım. Kendi adıma bunlara kulak tıkamayı öğrendim, ama hiç tanımadığım bir kişinin herhangi bir günahı olmadığı halde itham edilmesine, hakarete maruz kalmasına kayıtsız kalamadım. Doğrudan ulaşma şansım olmadığı için kendisine hem teşekkür etmek, hem de konuyla ilgili bir açıklama ile destek vermek amacıyla kısa bir yazı yazayım istedim.Bu siteyi okuyanlar bilirler, herhangi bir maddi beklentim olmadan yazıyorum yazıları. Yıllar içinde edindiğim deneyimleri paylaşmak, konuya ilgisi olanlara yardımcı olmak, üzerine bir de sayısız teşekkür mesajı almak beni inanılmaz mutlu ediyor. Ekşi Sözlük’te de bir yazar, okuduğundan memnun kalmış olmalı ki -sağ olsun- kendisine saklamamış, başkalarına da faydası olsun diyebir yazıile paylaşmış. Bundan sonra da bahsettiğim zihniyet devreye girmiş; yok yazı reklam amaçlı olarak yazmış da, siteye Google araması ile ulaşmak mümkün değilmiş de, falan filan. Bunları yazan arkadaşın ne gibi bir üretimi, topluma nasıl faydası olduğunu bilmiyorum ama bulup beğendiği bir bilgiyi paylaşmak isteyen (özetle üreten, fayda sağlamaya çalışan) tanımadığı birisine böyle dayanaksız ithamlarda bulunması benim kabul edebileceğim, algılayabileceğim bir zihniyet değil maalesef. Türk Dil Kurumu’nun“Meyve veren ağaç taşlanır”olarak tanımladığı bu durum, buradan bakıldığında da (kendisini tanımam etmem, kusuruma bakmasın) “Cahil küstahlığı” olarak görünüyor.Devamını oku→ Cumartesi günü tam daşu yazımdatarif ettiğim bir durum ile karşılaştım. Kendi adıma bunlara kulak tıkamayı öğrendim, ama hiç tanımadığım bir kişinin herhangi bir günahı olmadığı halde itham edilmesine, hakarete maruz kalmasına kayıtsız kalamadım. Doğrudan ulaşma şansım olmadığı için kendisine hem teşekkür etmek, hem de konuyla ilgili bir açıklama ile destek vermek amacıyla kısa bir yazı yazayım istedim. Bu siteyi okuyanlar bilirler, herhangi bir maddi beklentim olmadan yazıyorum yazıları. Yıllar içinde edindiğim deneyimleri paylaşmak, konuya ilgisi olanlara yardımcı olmak, üzerine bir de sayısız teşekkür mesajı almak beni inanılmaz mutlu ediyor. Ekşi Sözlük’te de bir yazar, okuduğundan memnun kalmış olmalı ki -sağ olsun- kendisine saklamamış, başkalarına da faydası olsun diyebir yazıile paylaşmış. Bundan sonra da bahsettiğim zihniyet devreye girmiş; yok yazı reklam amaçlı olarak yazmış da, siteye Google araması ile ulaşmak mümkün değilmiş de, falan filan. Bunları yazan arkadaşın ne gibi bir üretimi, topluma nasıl faydası olduğunu bilmiyorum ama bulup beğendiği bir bilgiyi paylaşmak isteyen (özetle üreten, fayda sağlamaya çalışan) tanımadığı birisine böyle dayanaksız ithamlarda bulunması benim kabul edebileceğim, algılayabileceğim bir zihniyet değil maalesef. Türk Dil Kurumu’nun“Meyve veren ağaç taşlanır”olarak tanımladığı bu durum, buradan bakıldığında da (kendisini tanımam etmem, kusuruma bakmasın) “Cahil küstahlığı” olarak görünüyor.Devamını oku→
22
http://adamgibigiyin.com/etiket/bordo-ayakkabi
Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz.Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→ Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz. Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→
23
http://adamgibigiyin.com/etiket/bot
Eh, her gün takım elbise giymiyoruz; Clark Kent’ten Superman’e döndüğümüz zamanlar da var…Tahmin edeceğiniz gibi “Takım elbise ile giydiğiniz bir paltoyu, pardösüyü günlük kıyafetlerinizle (ya da tersi) giymeseniz iyi olur” diyerek başlayacağım. Tüm kış boyunca bir tek paltoya, arsız veledin“Vuracam kırbacı, vuracam kırbacı”diyerek yavru eşeğe yaptığı muameleyi yapmanın alemi yok 🙂Yazılarımı yeni okuyanlar için tekrar hatırlatayım; dogmatik ve didaktik söylemlerden kaçınmaya çalışan bir şahsiyet olmam itibarıyla, yazılarımda“şunu, bunu yapın/yapmayın”yerine kendi tercihlerimi aktarıyorum; yine öyle yapacağım.İstanbul gibi kışları nispeten yumuşak geçen bir şehirde yaşamanın avantajı ile benim neredeyse tüm kış boyunca tercihim deri montlar oluyor. Takım elbisenin aksine, spor kıyafetlerimde toprak tonlarını da kullandığım için hem siyah hem de kahverengi deri montlarım var. Palto, ceket, vb. gibi görünen deri montlar yerine, tarzı “motosiklet montu” olarak adlandırılan yandakine benzer modelleri tercih ediyorum.Deri mont ile yalnızcadenimpantolonlar; onun da altına her zaman deri bot giyiyorum. Yıllardır tarzından ve kalitesinden çok memnun olduğum OXS botlardan pek şaşmıyorum.Denim pantolonların paça genişliği ve boyu konusunda da birkaç şey yazayım. Takım elbiselerde olduğu gibi, günlük giyimde de gün geçtikçe da paçalar daralıyor ve paça boyları da kısalıyor. Ben denim pantolonlarda da paça genişliğini 20 cm kullanıyorum (Bacaklarım bir miktar “edeleli” olduğu için daha dar giyemiyorum). Buradaki tek kriterim, pantolonun bacağıma yapışmaması. Birçok yazımda belirttiğim üzere, insanların güzel yönlerini ortaya çıkarıp estetik olmayan yerlerini gizleyecek şekilde giyinmesi gerektiğine inanıyorum. Erkek bacaklarının da tayt gibi dar pantolonlar giyerek insanların gözüne sokulacak kadar güzel şeyler olmadığını düşünüyorum.Paça uzunluğuna gelirsek, yine “ayakkabımızı ortaya çıkaracak kadar kısa, bilekleri göstermeyecek kadar uzun” şeklinde teorik bilgi ile yandaki örneği vereyim (“Neden bilek görünmesin?” sorusuna cevabım, aynen yukarıda belirttiğim şekilde, erkek ayak bileklerinin sağa sola gösterecek kadar estetik olmadığını düşünmemdir. Çok seksi ayak bilekleriniz olduğunu düşünüyorsanız, çekin paçaları yukarı! 😀 ). Ben yandaki fotoğraftaki kadar, ya da 1-2 cm daha kısa olacak şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki botları da oldukça şık bulduğumu ekleyeyim.Bir de paça kıvırma konusu var. Açıkası örnek vermek için bir saat görsel aradım internette, bir tane paçası kıvrık olmayan görsel bulamadım. Şahsi tercihim paçaları kıvırmamak yönünde, nedeni ise ayrı bir yazının konusu olsun.Elbette biraz daha şık olmam gereken ortamlar da oluyor. O zaman ise takım elbise ile giydiğim paltonun biraz kısa olanını (eteği kalça altına gelecek şekilde), ya da yağmura daha dayanıklı bir parka kullanıyorum.Burada renk olarak tercihim koyu lacivert; günlük hayatta tercih ettiğim renkler (mavi, lacivert denim, kahverengi tonlarındakanvaspantolonlar; gri, lacivert, yeşil kazaklar ve trikolar; mavi gömlek üzeri lacivert süveter, vb.) ile çok daha kullanışlı.Bu kıyafetlerle de yine bot giyiyorum, ama bu sefer aşağıdaki gibi biraz daha şık bir model tercih ediyorum.Bir de İstanbul’da kar yağdığı iki üç günde ve soğuk memleketleri ziyaret ettiğimde kullandığım bir kaz tüyü montum var. Altına yine denim ve botlar… Bu sefer tamamen fonksiyonel botlar tercih ediyorum, bütün gün yağmur çamur içinde kalsam bile ayaklarımın donmamasını ya da ıslanmamasını sağlamalarını istiyorum.Son olarak da aksesuarları yazayım. Spor dışında bere kullanmıyorum, beyzbol şapkası asla takmıyorum. Daha önce deyazlık giyim ile ilgili yazımdaörnek verdiğim kasketlerin yünlü olanlarını tercih ediyorum.Her dışarı çıktığımda kıyafetimle uygun renkte bir atkı sarıyorum boynuma. Takım elbise ile kaşmir atkı önermiştim ama deri mont ile kaşmir atkı bana çok narin geliyor; bu sefer tercihim daha kalın dokumalı ancak kesinlikle doğal malzemeden üretilmiş bir atkı oluyor.Genelde düz renkte ve gri, lacivert gibi parlak olmayan renkte atkılar kullanıyorum. Bir iki tane de enine çizgili atkım var, giydiklerim desensiz ya da tek renk ise; bu atkılarımı kullanıyorum.Eldiven olarak ise soğuk havalarda yine deri eldivenden şaşmıyorum. Biraz daha ılık havalarda ise parmaksız yün eldiven terih ediyorum; “rock”çı ruhuma pek uygun geliyor 🙂Kazak, gömlek, triko, bunların uyumu, vb. konularda yazacak birçok şey var; bu yazı burada bitsin; kazaklar da başka bir yazının konusu olsun. Eh, her gün takım elbise giymiyoruz; Clark Kent’ten Superman’e döndüğümüz zamanlar da var… Tahmin edeceğiniz gibi “Takım elbise ile giydiğiniz bir paltoyu, pardösüyü günlük kıyafetlerinizle (ya da tersi) giymeseniz iyi olur” diyerek başlayacağım. Tüm kış boyunca bir tek paltoya, arsız veledin“Vuracam kırbacı, vuracam kırbacı”diyerek yavru eşeğe yaptığı muameleyi yapmanın alemi yok 🙂 Yazılarımı yeni okuyanlar için tekrar hatırlatayım; dogmatik ve didaktik söylemlerden kaçınmaya çalışan bir şahsiyet olmam itibarıyla, yazılarımda“şunu, bunu yapın/yapmayın”yerine kendi tercihlerimi aktarıyorum; yine öyle yapacağım. İstanbul gibi kışları nispeten yumuşak geçen bir şehirde yaşamanın avantajı ile benim neredeyse tüm kış boyunca tercihim deri montlar oluyor. Takım elbisenin aksine, spor kıyafetlerimde toprak tonlarını da kullandığım için hem siyah hem de kahverengi deri montlarım var. Palto, ceket, vb. gibi görünen deri montlar yerine, tarzı “motosiklet montu” olarak adlandırılan yandakine benzer modelleri tercih ediyorum. Deri mont ile yalnızcadenimpantolonlar; onun da altına her zaman deri bot giyiyorum. Yıllardır tarzından ve kalitesinden çok memnun olduğum OXS botlardan pek şaşmıyorum. Denim pantolonların paça genişliği ve boyu konusunda da birkaç şey yazayım. Takım elbiselerde olduğu gibi, günlük giyimde de gün geçtikçe da paçalar daralıyor ve paça boyları da kısalıyor. Ben denim pantolonlarda da paça genişliğini 20 cm kullanıyorum (Bacaklarım bir miktar “edeleli” olduğu için daha dar giyemiyorum). Buradaki tek kriterim, pantolonun bacağıma yapışmaması. Birçok yazımda belirttiğim üzere, insanların güzel yönlerini ortaya çıkarıp estetik olmayan yerlerini gizleyecek şekilde giyinmesi gerektiğine inanıyorum. Erkek bacaklarının da tayt gibi dar pantolonlar giyerek insanların gözüne sokulacak kadar güzel şeyler olmadığını düşünüyorum. Paça uzunluğuna gelirsek, yine “ayakkabımızı ortaya çıkaracak kadar kısa, bilekleri göstermeyecek kadar uzun” şeklinde teorik bilgi ile yandaki örneği vereyim (“Neden bilek görünmesin?” sorusuna cevabım, aynen yukarıda belirttiğim şekilde, erkek ayak bileklerinin sağa sola gösterecek kadar estetik olmadığını düşünmemdir. Çok seksi ayak bilekleriniz olduğunu düşünüyorsanız, çekin paçaları yukarı! 😀 ). Ben yandaki fotoğraftaki kadar, ya da 1-2 cm daha kısa olacak şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki botları da oldukça şık bulduğumu ekleyeyim. Bir de paça kıvırma konusu var. Açıkası örnek vermek için bir saat görsel aradım internette, bir tane paçası kıvrık olmayan görsel bulamadım. Şahsi tercihim paçaları kıvırmamak yönünde, nedeni ise ayrı bir yazının konusu olsun. Elbette biraz daha şık olmam gereken ortamlar da oluyor. O zaman ise takım elbise ile giydiğim paltonun biraz kısa olanını (eteği kalça altına gelecek şekilde), ya da yağmura daha dayanıklı bir parka kullanıyorum. Burada renk olarak tercihim koyu lacivert; günlük hayatta tercih ettiğim renkler (mavi, lacivert denim, kahverengi tonlarındakanvaspantolonlar; gri, lacivert, yeşil kazaklar ve trikolar; mavi gömlek üzeri lacivert süveter, vb.) ile çok daha kullanışlı. Bu kıyafetlerle de yine bot giyiyorum, ama bu sefer aşağıdaki gibi biraz daha şık bir model tercih ediyorum. Bir de İstanbul’da kar yağdığı iki üç günde ve soğuk memleketleri ziyaret ettiğimde kullandığım bir kaz tüyü montum var. Altına yine denim ve botlar… Bu sefer tamamen fonksiyonel botlar tercih ediyorum, bütün gün yağmur çamur içinde kalsam bile ayaklarımın donmamasını ya da ıslanmamasını sağlamalarını istiyorum. Son olarak da aksesuarları yazayım. Spor dışında bere kullanmıyorum, beyzbol şapkası asla takmıyorum. Daha önce deyazlık giyim ile ilgili yazımdaörnek verdiğim kasketlerin yünlü olanlarını tercih ediyorum. Her dışarı çıktığımda kıyafetimle uygun renkte bir atkı sarıyorum boynuma. Takım elbise ile kaşmir atkı önermiştim ama deri mont ile kaşmir atkı bana çok narin geliyor; bu sefer tercihim daha kalın dokumalı ancak kesinlikle doğal malzemeden üretilmiş bir atkı oluyor. Genelde düz renkte ve gri, lacivert gibi parlak olmayan renkte atkılar kullanıyorum. Bir iki tane de enine çizgili atkım var, giydiklerim desensiz ya da tek renk ise; bu atkılarımı kullanıyorum. Eldiven olarak ise soğuk havalarda yine deri eldivenden şaşmıyorum. Biraz daha ılık havalarda ise parmaksız yün eldiven terih ediyorum; “rock”çı ruhuma pek uygun geliyor 🙂 Kazak, gömlek, triko, bunların uyumu, vb. konularda yazacak birçok şey var; bu yazı burada bitsin; kazaklar da başka bir yazının konusu olsun. Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→
24
http://adamgibigiyin.com/etiket/canta
Bu sefer de olmusuz bir deneyimimden bahsedeceğim. Aslında Türkiye’de gördüğüm en geniş çanta koleksiyonu burada. Birbirinden güzel görünümlü birçok model arasından tam ihtiyacım olan, ufak ve ince bir çanta bulunca pek sevinmiştim (Fotoğraftakine benzer bir model). Ama sevincim burada kaldı, gerisi tamamen trajedi. Ayda ancak 1-2 kez kullandığım bu çantanın sapı 7-8 kullanımdan sonra koptu. İncelemeye gönderdim, üç hafta sonra tamir edilerek teslim edildi. 3-5 kullanımdan sonra hem iç hem dış tarafındaki fermuarların zaman zaman kapanmadığını farkettim. Tekrar götürdüm mağazaya, değişim istedim; “kullanıcı hatası” gerekçesiyle 3-4 hafta sonra olduğu gibi geri gönderildi. Madem fermuar kullanmayı bilmiyorum, kendilerinden “doğru fermuar kullanımı” konusunda bilgi istedim, havamı aldım. Elbette tekrar gönderdim; 3-4 hafta sonra geri geldi, galiba fermuarlardan birisini değiştirmişler; ama diğeri yine aynı durumda. Dördüncü kez gönderdiğimde ikinci fermuarı de değiştirdiler. Farklı bir fermuar kullanmışlar, iki fermuarın tutacak yerleri birbirinden farklı olmuş.Devamını oku→
25
http://adamgibigiyin.com/etiket/ceket
Çok özet olarak, gömleklerde gördüğümüz “slim fit”, “regular fit” ibarelerine benzer şekilde, “drop” da ceketin farklı vücut tiplerine uygunluğunu belirtir.Aynı omuz genişliğine sahip sporcu (yağsız-kaslı) bir erkek ile, kocaman göbeği olan başka bir erkeğin aynı ceketi giymelerini bekleyemeyiz herhalde. Omuz genişlikleri (daha doğrusu göğüs çevreleri) aynı olduğuna göre, bu iki arkadaş aslında aynı beden ceket/takım elbise giyerler (Ceket bedeninin nasıl hesaplandığını aşağıda anlatacağım). Amma velakin ceketin düğmelerini iliklemeleri gerektiğinde; ceket ya birisine dar ya da ötekine bol gelecektir. Drop ibaresi, ceketin göbek bölgesindeki genişliğini gösterir; drop değeri ne kadar küçük olursa, göbek bölgesinde o kadar bol anlamına gelir. Ancak ülkemizdeki kullanımı biraz farklılaşmış durumda, yazının sonunda onu da açıklayacağım.Bir mühendis olarak böyle kuru kuruya ezbere bilgi vermek olmaz; bu değer nereden geliyor, nasıl hesaplanıyor onu da anlatayım:Bizim kullandığımız (Avrupa’nın çoğu ülkesinde olduğu gibi) bedenler şöyle hesaplanıyor: Göğüs çevrenizi ölçüyorsunuz, 4’ün katı olan en yakın sayıya yuvarlayıp 2’ye bölüyorsunuz. Örneğin ölçtünüz, 101 cm çıktı. 100’e yuvarlayıp 2’ye böldüğünüzde bulduğunuz“50”sayısı sizin ceket bedeniniz oluyor.Devamını oku→ Çok özet olarak, gömleklerde gördüğümüz “slim fit”, “regular fit” ibarelerine benzer şekilde, “drop” da ceketin farklı vücut tiplerine uygunluğunu belirtir. Aynı omuz genişliğine sahip sporcu (yağsız-kaslı) bir erkek ile, kocaman göbeği olan başka bir erkeğin aynı ceketi giymelerini bekleyemeyiz herhalde. Omuz genişlikleri (daha doğrusu göğüs çevreleri) aynı olduğuna göre, bu iki arkadaş aslında aynı beden ceket/takım elbise giyerler (Ceket bedeninin nasıl hesaplandığını aşağıda anlatacağım). Amma velakin ceketin düğmelerini iliklemeleri gerektiğinde; ceket ya birisine dar ya da ötekine bol gelecektir. Drop ibaresi, ceketin göbek bölgesindeki genişliğini gösterir; drop değeri ne kadar küçük olursa, göbek bölgesinde o kadar bol anlamına gelir. Ancak ülkemizdeki kullanımı biraz farklılaşmış durumda, yazının sonunda onu da açıklayacağım. Bir mühendis olarak böyle kuru kuruya ezbere bilgi vermek olmaz; bu değer nereden geliyor, nasıl hesaplanıyor onu da anlatayım: Bizim kullandığımız (Avrupa’nın çoğu ülkesinde olduğu gibi) bedenler şöyle hesaplanıyor: Göğüs çevrenizi ölçüyorsunuz, 4’ün katı olan en yakın sayıya yuvarlayıp 2’ye bölüyorsunuz. Örneğin ölçtünüz, 101 cm çıktı. 100’e yuvarlayıp 2’ye böldüğünüzde bulduğunuz“50”sayısı sizin ceket bedeniniz oluyor.Devamını oku→ Merhabalar, bir çaylak olarak (Üniversite 2. sınıf öğrencisiyim) siteniz o kadar şey öğretti ki bana, yıllarca uğraşsam öğrenemezdim düşüncesindeyim. Benim merak ettiğim asıl konu takım elbiseyi giydikten sonrası. Yani nerede ceket iliklenir, ceketin nerede çıkarılması gerekir; yani kısaca takım elbise ile nasıl hareket edilir, nasıl davranılır? Teşekkürler.(Berk A., İzmir)Öncelikle çok basit ve ana hatları ile özetleyeyim: Otururken ceket çıkarılır, ayakta iken düğmeleri iliklenir. Elbette istisnaları var, elbette uymayanı dövdükleri cinsten kurallar değil bunlar; ama mantıklı açıklamları var, onlardan bahsedeyim:Takım elbise şık görünmek için giyilir, haliyle ayakta iken düğmeleri iliklerseniz daha şık görünürsünüz. Ceket düğmelerinin de basit bir kuralı var, önceki bir yazımda bahsetmiştim: Ceketlerin en alt düğmesi iliklenmez. Üç düğmeli ceketlerde, dilerseniz en üst düğmeyi de iliklemeyebilirsiniz. Anlamsız ya da gereksiz görünebilir, ama kural böyle işte (Hikayeye göre, İngiliz kralı 7. Edward o kadar şişmanlamış ki, ceketinin en alt düğmesini ilikleyemez olmuş. Krala saygıdan, halkı da ceketlerinin en alt düğmesini iliklememeye başlamış ve bu gelenek günümüze kadar gelmiş).Devamını oku→ Öncelikle çok basit ve ana hatları ile özetleyeyim: Otururken ceket çıkarılır, ayakta iken düğmeleri iliklenir. Elbette istisnaları var, elbette uymayanı dövdükleri cinsten kurallar değil bunlar; ama mantıklı açıklamları var, onlardan bahsedeyim: Takım elbise şık görünmek için giyilir, haliyle ayakta iken düğmeleri iliklerseniz daha şık görünürsünüz. Ceket düğmelerinin de basit bir kuralı var, önceki bir yazımda bahsetmiştim: Ceketlerin en alt düğmesi iliklenmez. Üç düğmeli ceketlerde, dilerseniz en üst düğmeyi de iliklemeyebilirsiniz. Anlamsız ya da gereksiz görünebilir, ama kural böyle işte (Hikayeye göre, İngiliz kralı 7. Edward o kadar şişmanlamış ki, ceketinin en alt düğmesini ilikleyemez olmuş. Krala saygıdan, halkı da ceketlerinin en alt düğmesini iliklememeye başlamış ve bu gelenek günümüze kadar gelmiş).Devamını oku→ İşte geldik en önemli konuya. En iyi markanın en pahalı takım elbisesini alsanız, dünyanın parasını dökseniz bile; doğru bedeni almazsanız elbisenin üzerinizde sakil görünmesi kaçınılmazdır.Bu yüzden; eğer iyi bir terzi bulabilirseniz, bütçenize de uyarsa, bence en güzeli kendi beden ölçülerinize ve duruşunuza tam uyan bir elbise diktirmektir. Yine de beğendiğiniz tarz konusunda terzinizi bilgilendirmeniz ve yeri geldiğinde kendisini yönlendirmeniz gerektiğini hatırlatayım. Terzinizin zevkine göre değil, kendi zevkinize göre bir takım elbise diktiriyor olduğunuzu unutmayın.“Takım elbiseye tadilat yapılmaz, makas değen elbise adam olmaz” şeklinde yazılar okudum bir iki yerde. Eğer Adonis gibi ideal bir vücudunuz yoksa, hazır alınan bir takım elbisenin vücudunuza tam oturması pek mümkün değildir. Bu yüzden tadilattan geçirmeden giyeceğiniz bir takım elbise, hem kendinize hem de elbiseye hakaret olur. Düzgün bir terzinin elinde, her elbise adam gibi bir tadilattan geçer.Ayrıca, düzgün markaların hepsi ücretsiz tadilat hizmeti verirler. Ücretsiz tadilat hizmeti vermeyen markadan pek hayır gelmez, arkanızı dönüp uzaklaşmanızı tavsiye ederim. Tadilat dediğim de sadece pantolon paçası kısaltmaktan filan ibaret değildir. Daha önceki bir yazımda anlatmıştım, Brüksel Zegna’da benden yarım saat boyunca teyellemek suretiyle ölçü almışlardı. Ceketin kol ve etek boyu, bedeni, arkasındaki yırtmacı; pantolonun boyu, paçası, beli, vb. ile ilgili tadilat isteyebilirsiniz. İnsan vücudu tamamen simetrik değildir, ya da duruş bozukluğunuz olabilir; o yüzden ölçü alınırken tek taraflı ölçü alınmasına itiraz edin, her iki kol ya da paça için ayrı ayrı ölçü almalarını isteyin.Devamını oku→ İşte geldik en önemli konuya. En iyi markanın en pahalı takım elbisesini alsanız, dünyanın parasını dökseniz bile; doğru bedeni almazsanız elbisenin üzerinizde sakil görünmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden; eğer iyi bir terzi bulabilirseniz, bütçenize de uyarsa, bence en güzeli kendi beden ölçülerinize ve duruşunuza tam uyan bir elbise diktirmektir. Yine de beğendiğiniz tarz konusunda terzinizi bilgilendirmeniz ve yeri geldiğinde kendisini yönlendirmeniz gerektiğini hatırlatayım. Terzinizin zevkine göre değil, kendi zevkinize göre bir takım elbise diktiriyor olduğunuzu unutmayın. “Takım elbiseye tadilat yapılmaz, makas değen elbise adam olmaz” şeklinde yazılar okudum bir iki yerde. Eğer Adonis gibi ideal bir vücudunuz yoksa, hazır alınan bir takım elbisenin vücudunuza tam oturması pek mümkün değildir. Bu yüzden tadilattan geçirmeden giyeceğiniz bir takım elbise, hem kendinize hem de elbiseye hakaret olur. Düzgün bir terzinin elinde, her elbise adam gibi bir tadilattan geçer. Ayrıca, düzgün markaların hepsi ücretsiz tadilat hizmeti verirler. Ücretsiz tadilat hizmeti vermeyen markadan pek hayır gelmez, arkanızı dönüp uzaklaşmanızı tavsiye ederim. Tadilat dediğim de sadece pantolon paçası kısaltmaktan filan ibaret değildir. Daha önceki bir yazımda anlatmıştım, Brüksel Zegna’da benden yarım saat boyunca teyellemek suretiyle ölçü almışlardı. Ceketin kol ve etek boyu, bedeni, arkasındaki yırtmacı; pantolonun boyu, paçası, beli, vb. ile ilgili tadilat isteyebilirsiniz. İnsan vücudu tamamen simetrik değildir, ya da duruş bozukluğunuz olabilir; o yüzden ölçü alınırken tek taraflı ölçü alınmasına itiraz edin, her iki kol ya da paça için ayrı ayrı ölçü almalarını isteyin.Devamını oku→
26
http://adamgibigiyin.com/etiket/ceket-pantolon-eslestirme
Benim kahverengi bir pantolonum var. Birlikte kullanmak için dirsekleri yamalı krem rengi bir ceket aldım. Buna uygun gömlek ve kravat önerileriniz nasıl olur? Bir de lacivert takımımın ceketiyle bir eşleştirme çirkin olur mu?(Mehmet Yılmaz, Ankara)Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum.Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur.Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→ Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur. Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→
27
http://adamgibigiyin.com/etiket/cizgili-takim-elbise
İyi günler, yazılarınız çok güzel. Ben de bir soru sormak istiyorum: Çizgili bir siyah takım elbisem var (Çizgileri koyu renk, pek belli olmuyor). Bunun ceketinin altına nasıl pantolonlar giyilir? İlla ki çizgili pantolon mu giymek lazım?(Ahmet Kerem Yıldız, Trabzon)Takım elbisenizin ceketini mecbur kalmadıkça yalnızca takım elbisenin pantolonu ile giymenizi öneririm. Takım elbisenizin pantolonu kullanılmaz durumda ise, maalesef o takım elbisenin ömrü dolmuş gibi görünüyor.Takım elbiselerin pantolonları ceketlere göre daha hızlı yıprandığı için, takım elbiselerin ömürleri genellikle pantolonun ömrü ile sınırlı oluyor. Ancak, bazı markaların takım elbiselerle aynı kumaştan tek pantolon da sattıklarını hatırlatayım. Eğer pantolonlarınız çabuk yıpranıyorsa, takım elbise alırken ikinci bir pantolonu yedek olarak almanızı; hele ki takım elbiselerinizi özel olarak diktiriyorsanız, ikinci bir pantolonu ihmal etmemenizi öneririm.Çizgili siyah ceketinizi yine de bir şekilde kullanmak istiyorsanız; desensiz düz kumaştan üretilmiş, ceket ile arasında bariz bir ton farkı olan gri bir pantolonla giymenizi tavsiye ederim. Takım elbisenizin ceketini mecbur kalmadıkça yalnızca takım elbisenin pantolonu ile giymenizi öneririm. Takım elbisenizin pantolonu kullanılmaz durumda ise, maalesef o takım elbisenin ömrü dolmuş gibi görünüyor. Takım elbiselerin pantolonları ceketlere göre daha hızlı yıprandığı için, takım elbiselerin ömürleri genellikle pantolonun ömrü ile sınırlı oluyor. Ancak, bazı markaların takım elbiselerle aynı kumaştan tek pantolon da sattıklarını hatırlatayım. Eğer pantolonlarınız çabuk yıpranıyorsa, takım elbise alırken ikinci bir pantolonu yedek olarak almanızı; hele ki takım elbiselerinizi özel olarak diktiriyorsanız, ikinci bir pantolonu ihmal etmemenizi öneririm. Çizgili siyah ceketinizi yine de bir şekilde kullanmak istiyorsanız; desensiz düz kumaştan üretilmiş, ceket ile arasında bariz bir ton farkı olan gri bir pantolonla giymenizi tavsiye ederim. Kendime sıfırdan bir gardırop kuruyor olsam, ilk beş takım elbisemi düz renk ya da çok hafif desenli tercih ederdim. Nedeni de şudur: Takım elbisedeki desen ya da çizgilerin renkleri ile gömlek ve/veya kravattaki renkleri kesinlikle uydurmaya çalışırım. Örneğin mavi çizgili gri bir takım elbise ile yalnızca mavi gömlek giyerim. Haliyle bu çizgili takım elbise benim kombinasyon çeşitliliğimi kısıtlar. Az sayıda takım elbisem varken kendimi kısıtlamak istemem; bu yüzden başlangıç aşamasında düz renk takım elbise tercih ederim.Bazı kumaşlar tek renk iplikten dokunmuş olmasına rağmen, dokuma yöntemi sebebiyle (balık sırtı dokuma gibi), çizgili ya da desenli gibi görünebilir. Çok bariz olanları benim gözümü yorduğu için tercih etmem. Sadece yakından incelendiğinde belli olanlarla ilgili olarak da özel bir hissiyatım yoktur; özellikle aramam, gözüme hoş göründüğü sürece sorun etmem.Uzaktan tek renk gibi görünen, çok yakından bakıldığında birden fazla renkte iplikten dokunmuş kumaşları beğenirim. Bu dokuma ile özellikle gri takım elbiselerde karşılaşabilirsiniz. Bu kumaşa farklı bir görünüş verir, araba kaportası gibi boyanmış havası yoktur; dokumanın doğallığını hissedebilirsiniz. Bu tip dokunmuş gri takım elbiselerde, dokumanın içerisinde kahverengi tonlarının (belirgin olmayacak şekilde) bulunması ayrıca hoşuma gider (Hatta düğmeleri de hafif kahverengi tonlarında olacak şekilde). Böylece gri takım elbisenin kahverengi ayakkabı ve deri aksesuarlarla, hatta kahverengi tonlarındaki kravatlarla çok daha uyumlu bir şekilde kullanılmasını sağlar.Devamını oku→ Kendime sıfırdan bir gardırop kuruyor olsam, ilk beş takım elbisemi düz renk ya da çok hafif desenli tercih ederdim. Nedeni de şudur: Takım elbisedeki desen ya da çizgilerin renkleri ile gömlek ve/veya kravattaki renkleri kesinlikle uydurmaya çalışırım. Örneğin mavi çizgili gri bir takım elbise ile yalnızca mavi gömlek giyerim. Haliyle bu çizgili takım elbise benim kombinasyon çeşitliliğimi kısıtlar. Az sayıda takım elbisem varken kendimi kısıtlamak istemem; bu yüzden başlangıç aşamasında düz renk takım elbise tercih ederim. Bazı kumaşlar tek renk iplikten dokunmuş olmasına rağmen, dokuma yöntemi sebebiyle (balık sırtı dokuma gibi), çizgili ya da desenli gibi görünebilir. Çok bariz olanları benim gözümü yorduğu için tercih etmem. Sadece yakından incelendiğinde belli olanlarla ilgili olarak da özel bir hissiyatım yoktur; özellikle aramam, gözüme hoş göründüğü sürece sorun etmem. Uzaktan tek renk gibi görünen, çok yakından bakıldığında birden fazla renkte iplikten dokunmuş kumaşları beğenirim. Bu dokuma ile özellikle gri takım elbiselerde karşılaşabilirsiniz. Bu kumaşa farklı bir görünüş verir, araba kaportası gibi boyanmış havası yoktur; dokumanın doğallığını hissedebilirsiniz. Bu tip dokunmuş gri takım elbiselerde, dokumanın içerisinde kahverengi tonlarının (belirgin olmayacak şekilde) bulunması ayrıca hoşuma gider (Hatta düğmeleri de hafif kahverengi tonlarında olacak şekilde). Böylece gri takım elbisenin kahverengi ayakkabı ve deri aksesuarlarla, hatta kahverengi tonlarındaki kravatlarla çok daha uyumlu bir şekilde kullanılmasını sağlar.Devamını oku→
28
http://adamgibigiyin.com/etiket/corap
Hocam, şu mübarek Ramazan ayında sormak isterim; bir erkeğin babet çorap giymesi caiz midir?(Anonim, Türkiye)Ben giymem! Güncel erkek modası yazılarında okuyacağınızın tersine; ayakkabının kenarından görünme riski bile giymemem için yeterli sebep. Fonksiyonel şeylere saygım sonsuz, ancak estetik olarak da uygun olmalı bence. Örneğin harika bir kaz tüyü yeleğim var, incecik; ama tutup da sıcak tutsun diye takım elbisenin içerisine giymiyorum. Çok soğuk günlerde, başka çözümler arıyorum. Bu da onun gibi bir şey işte. Görüntünün çirkinliği konusunda mutabıkız herhalde…Hep bahsederim ya “mış gibi” görünen şeylerden haz etmiyorum diye, böyle çıplak ayakmış gibi gösteren bu çoraplar da aynı kategoride benim için. Peki ne yapalım? Ben ne yapıyorum onu söyleyeyim. Öncelikle her ayakkabıyı çıplak ayakla giymeye çalışmıyorum. Zaten yaz gelse de çorapları atsam; yaldır yaldır çıplak ayak gezsem diyen birisi değilim. Pamuklu çoraplarım ile gayet rahat geçiriyorum yaz aylarını.Ben yalnızca şort giyeceğim zaman tekne ayakkabıları giyiyorum (Şu yazımabir bakın derim); onları da çıplak ayak giyiyorum. Zaten her gün ayaklarımı pudralıyorum, koku gibi bir derdim olmuyor. Ayakkabının vurması gibi bir derdim de hiç olmadı (Timberland’ın tekne ayakkabılarını 25 yıldır filan giyerim, bu konuda hiç üzmedi beni). Bu ayakkabılar zaten ıslak ortamlarda kullanılmak üzere üretilmiş, bu yüzden sorun yaşamazsınız. Ben denize, duşa filan bile giriyorum; o derece… Ama yine de giydiğiniz bir ayakkabıyı tekrar giymeden önce en az 24 saat dinlendirmeyi, aşırı ıslanan ayakkabıları uygun şekilde bakımdan geçirmeyi unutmayın (bkz.Ayakkabı bakımı konulu yazım). Ara ara da koku giderici, bakteri öldürücü spreyler kullanmanızda da fayda var.“Bütün gün giyip akşam çıkarınca kokar yahu”derseniz, eve gelir gelmez duşa giriverin. Başka yerde çıkaracaksanız, babet çorapla görünmek daha fena yahu. 🙂 Bu durumda da pamuklu güzel bir çorapla giyebileceğiniz bir ayakkabı tercih edin evden çıkarken.Eminim aranızda“Abi öyle bir çorap buldum ki, hayatta ayakkabının kenarından filan görünmüyor”diyenler olacaktır; giy abicim ne diyeyim… O da ayakkabıya saygımdan. 🙂Ha bir de bilek hizasındaki çoraplar var ki, benim için evlere şenlik. Yalnız spor yaparken giymek lazım demeye bile dilim varmıyor, ben asla giymiyorum (Sebebini bir sonraki yazımda bulabileceksiniz).Sonuç olarak yukarıdaki fotoğraftaki şekilde görünmektense, zırt pırt ayaklarımı yıkamayı/pudralamayı (ayak için özel pudralar olduğunu hatırlatayım); her seferinde ayakkabılarıma bakım yapmakla uğraşmayı tercih ettiğimi söyleyeyim.“Ama yeni moda böyle; kısa paçalı pantolonun altına kösele ayakkabıyı çıplak ayak giyiyorum, çorapsız rahatsız ediyor”konulu argüman konusunda ise güncel modaya mesafeli yaklaşan birisi olarak diyecek çok sözüm var, ama haydi bu konuyu da bir başka ramazan sohbetinde ele alalım. 🙂 Ben giymem! Güncel erkek modası yazılarında okuyacağınızın tersine; ayakkabının kenarından görünme riski bile giymemem için yeterli sebep. Fonksiyonel şeylere saygım sonsuz, ancak estetik olarak da uygun olmalı bence. Örneğin harika bir kaz tüyü yeleğim var, incecik; ama tutup da sıcak tutsun diye takım elbisenin içerisine giymiyorum. Çok soğuk günlerde, başka çözümler arıyorum. Bu da onun gibi bir şey işte. Görüntünün çirkinliği konusunda mutabıkız herhalde… Hep bahsederim ya “mış gibi” görünen şeylerden haz etmiyorum diye, böyle çıplak ayakmış gibi gösteren bu çoraplar da aynı kategoride benim için. Peki ne yapalım? Ben ne yapıyorum onu söyleyeyim. Öncelikle her ayakkabıyı çıplak ayakla giymeye çalışmıyorum. Zaten yaz gelse de çorapları atsam; yaldır yaldır çıplak ayak gezsem diyen birisi değilim. Pamuklu çoraplarım ile gayet rahat geçiriyorum yaz aylarını. Ben yalnızca şort giyeceğim zaman tekne ayakkabıları giyiyorum (Şu yazımabir bakın derim); onları da çıplak ayak giyiyorum. Zaten her gün ayaklarımı pudralıyorum, koku gibi bir derdim olmuyor. Ayakkabının vurması gibi bir derdim de hiç olmadı (Timberland’ın tekne ayakkabılarını 25 yıldır filan giyerim, bu konuda hiç üzmedi beni). Bu ayakkabılar zaten ıslak ortamlarda kullanılmak üzere üretilmiş, bu yüzden sorun yaşamazsınız. Ben denize, duşa filan bile giriyorum; o derece… Ama yine de giydiğiniz bir ayakkabıyı tekrar giymeden önce en az 24 saat dinlendirmeyi, aşırı ıslanan ayakkabıları uygun şekilde bakımdan geçirmeyi unutmayın (bkz.Ayakkabı bakımı konulu yazım). Ara ara da koku giderici, bakteri öldürücü spreyler kullanmanızda da fayda var. “Bütün gün giyip akşam çıkarınca kokar yahu”derseniz, eve gelir gelmez duşa giriverin. Başka yerde çıkaracaksanız, babet çorapla görünmek daha fena yahu. 🙂 Bu durumda da pamuklu güzel bir çorapla giyebileceğiniz bir ayakkabı tercih edin evden çıkarken. Eminim aranızda“Abi öyle bir çorap buldum ki, hayatta ayakkabının kenarından filan görünmüyor”diyenler olacaktır; giy abicim ne diyeyim… O da ayakkabıya saygımdan. 🙂 Ha bir de bilek hizasındaki çoraplar var ki, benim için evlere şenlik. Yalnız spor yaparken giymek lazım demeye bile dilim varmıyor, ben asla giymiyorum (Sebebini bir sonraki yazımda bulabileceksiniz). Sonuç olarak yukarıdaki fotoğraftaki şekilde görünmektense, zırt pırt ayaklarımı yıkamayı/pudralamayı (ayak için özel pudralar olduğunu hatırlatayım); her seferinde ayakkabılarıma bakım yapmakla uğraşmayı tercih ettiğimi söyleyeyim. “Ama yeni moda böyle; kısa paçalı pantolonun altına kösele ayakkabıyı çıplak ayak giyiyorum, çorapsız rahatsız ediyor”konulu argüman konusunda ise güncel modaya mesafeli yaklaşan birisi olarak diyecek çok sözüm var, ama haydi bu konuyu da bir başka ramazan sohbetinde ele alalım. 🙂 Burlington çorapları lise yıllarımdan beri (Vay be, yirmi beş yıl filan olmuş) kullanırım. O yaşlarda, baklava deseni ve parlak renkleri ile “farklı olma çabası” ile satın alırdım. Sonra mezun olup işe başladığımda, gömlek ve kravatlarımla renk eşleştirmeleri yapmak pek hoşuma giderdi. Lacivert takım elbisenin içine mavi gömlek ve kahverengi-mavi bir kravat taktığımda, yandaki gibi bir çorap giyerdim mesela. Gri-mavi-kırmızı, lacivert-mavi-yeşil, vb. her takım elbise-gömlek-kravat üçlüsüne denk gelen çoraplarım vardı. Şimdilerde de günlük hayatımda çoğunlukla renkli Burlington çorapları tercih etmekle birlikte, takım elbiseler ile genellikle düz renk çorap kullanıyorum (Ara sıra nostalji yapıyorum elbette 🙂 ).Devamını oku→ Öncelikle bu konudaki bazı kırmızı çizgilerden bahsedeyim. Çorap, bacağın hiçbir şekilde (Bacak bacak ütüne atıldığında bile) görünmeyeceği kadar uzun olmalı. Niye derseniz, bugüne kadar kıllı bacaklarınızla ilgili olarak bir kadından kaç kez iltifat aldınız diye ben sorayım. Kıllı erkek bacağı seksi bir şey olsa, göstermek için yüzyıllar içerisinde “pantolon paçası yırtmacı” gibi dahiyane buluşlara imza atardı girişimci bir modacı. Ben takım elbise altına bilek hizasındaki spor çoraplardan giyen adam bile gördüm, onun için bas bas bağırıyorum 🙂İkinci olarak da desenli çoraplar. Benim giydiğim tek desenli çorap baklava desenli çoraplardır (O da nadir artık), başkalarına tahammülüm bile yok. Enine ya da boyuna çizgili, puanlı, aman diyeyim karikatür işlemeli, leopar desenli, fileli filan (Ben abartmıyorum, abartan güzel insanlar var maalesef) çoraplar bana çok ters. Havlu spor çoraplar da elbette kapsama alanı dışında kalıyor.Marka, logo, vb. yazılar da alerji yapıyor bende. Jilet gibi siyah takım elbisenin altına düz siyah çorap giyen adam bir bacak bacak üstüne atıyor, aradan koca bir timsah göz kırpıyor. Aynı markanın timsahsız çorapları da var gözünüzü seveyim; çorapla da hava atmayıverin!Devamını oku→ Öncelikle bu konudaki bazı kırmızı çizgilerden bahsedeyim. Çorap, bacağın hiçbir şekilde (Bacak bacak ütüne atıldığında bile) görünmeyeceği kadar uzun olmalı. Niye derseniz, bugüne kadar kıllı bacaklarınızla ilgili olarak bir kadından kaç kez iltifat aldınız diye ben sorayım. Kıllı erkek bacağı seksi bir şey olsa, göstermek için yüzyıllar içerisinde “pantolon paçası yırtmacı” gibi dahiyane buluşlara imza atardı girişimci bir modacı. Ben takım elbise altına bilek hizasındaki spor çoraplardan giyen adam bile gördüm, onun için bas bas bağırıyorum 🙂 İkinci olarak da desenli çoraplar. Benim giydiğim tek desenli çorap baklava desenli çoraplardır (O da nadir artık), başkalarına tahammülüm bile yok. Enine ya da boyuna çizgili, puanlı, aman diyeyim karikatür işlemeli, leopar desenli, fileli filan (Ben abartmıyorum, abartan güzel insanlar var maalesef) çoraplar bana çok ters. Havlu spor çoraplar da elbette kapsama alanı dışında kalıyor. Marka, logo, vb. yazılar da alerji yapıyor bende. Jilet gibi siyah takım elbisenin altına düz siyah çorap giyen adam bir bacak bacak üstüne atıyor, aradan koca bir timsah göz kırpıyor. Aynı markanın timsahsız çorapları da var gözünüzü seveyim; çorapla da hava atmayıverin!Devamını oku→
29
http://adamgibigiyin.com/etiket/dar-kesim-gomlek
Erkek gömleklerindeki “slim fit” ve “regular fit”in anlamı nedir? Gömleklerdeki yaka düğmeleri ne amaçlı? Son olarak da, hangi pantolon tarzında hangi gömlek dışarı çıkarılıyor veya pantolonun içine sokuluyor; kısaca bilgilendirir misiniz?(Ahmet Oğuz, İstanbul)Türkiye’de gömlekler genel olarak yaka ölçüsüne göre bedenlendiriliyorlar (41, 42, vb. şekilde. Detaylı bilgiyi şu yazımda bulabilirsiniz:Takım Elbise İçin Gömlek: Yaka Ölçüleri). Farklı bir örnek olarak Amerika’da ise biraz daha farklı; işin içine kol boyunu ekleyerek kişinin boyunu da hesaba katıyorlar. Bu şekilde kişinin “eni” ve “boyu” yaklaşık olarak tahmin edilmeye çalışılıyor. Ancak kişinin boyun çevresinden her zaman vücut genişliğine varmak mümkün değil, çeşit çeşit vücut tipi var. Omuzları geniş olan var, göbeği olan var, vs. Bu yüzden, bel ve göğüs genişliğini de hesaba katmak için üçüncü bir parametre gerekiyor. Bahsettiğiniz parametreler işte bu amaçla, gömlek kesimini ifade etmek üzere kullanılıyor. “Slim fit”, “Trim fit” ya da “Fitted” terimleri gömleğin atletik yapıdaki bir beden için (ve vücuda oturan bir tarzı tercih edenler için) dar kesim olarak üretildiğini belirtiyor. “Regular fit” biraz daha bol, “Loose fit” ya da “Relaxed fit” ise oldukça geniş olarak üretilmiş olduğunu gösteriyor.Devamını oku→ Türkiye’de gömlekler genel olarak yaka ölçüsüne göre bedenlendiriliyorlar (41, 42, vb. şekilde. Detaylı bilgiyi şu yazımda bulabilirsiniz:Takım Elbise İçin Gömlek: Yaka Ölçüleri). Farklı bir örnek olarak Amerika’da ise biraz daha farklı; işin içine kol boyunu ekleyerek kişinin boyunu da hesaba katıyorlar. Bu şekilde kişinin “eni” ve “boyu” yaklaşık olarak tahmin edilmeye çalışılıyor. Ancak kişinin boyun çevresinden her zaman vücut genişliğine varmak mümkün değil, çeşit çeşit vücut tipi var. Omuzları geniş olan var, göbeği olan var, vs. Bu yüzden, bel ve göğüs genişliğini de hesaba katmak için üçüncü bir parametre gerekiyor. Bahsettiğiniz parametreler işte bu amaçla, gömlek kesimini ifade etmek üzere kullanılıyor. “Slim fit”, “Trim fit” ya da “Fitted” terimleri gömleğin atletik yapıdaki bir beden için (ve vücuda oturan bir tarzı tercih edenler için) dar kesim olarak üretildiğini belirtiyor. “Regular fit” biraz daha bol, “Loose fit” ya da “Relaxed fit” ise oldukça geniş olarak üretilmiş olduğunu gösteriyor.Devamını oku→
30
http://adamgibigiyin.com/etiket/frak
Öncelikle siyah takım elbise, smokin ve frak arasındaki farkı anlatarak başlayayım:Siyah Takım Elbise:Adı üzerinde, siyah renkte takım elbise… 🙂Smokin:Siyah takım elbisenin daha resmi versiyonu. Klasik bir smokinin ceket yakaları, ceket düğmeleri, cep ağızları saten kaplı olur ve pantolonun yanlarında boydan boya siyah saten şeritler bulunur. Elbette bu tanımlamaya uymayan ya da dönemsel olarak moda olan (şu an için tamamen lacivert smokinler ya da lacivert saten yakalar gibi) modeller de bulunuyor, ancak takdir edersiniz ki ben her zamanki gibi smokinde de klasikçiyim… 🙂Frak:Smokinin de resmi versiyonu. Ceket önden daha kısa (bel hizasında), arkası kuyruklu.Devamını oku→ Öncelikle siyah takım elbise, smokin ve frak arasındaki farkı anlatarak başlayayım: Siyah Takım Elbise:Adı üzerinde, siyah renkte takım elbise… 🙂 Smokin:Siyah takım elbisenin daha resmi versiyonu. Klasik bir smokinin ceket yakaları, ceket düğmeleri, cep ağızları saten kaplı olur ve pantolonun yanlarında boydan boya siyah saten şeritler bulunur. Elbette bu tanımlamaya uymayan ya da dönemsel olarak moda olan (şu an için tamamen lacivert smokinler ya da lacivert saten yakalar gibi) modeller de bulunuyor, ancak takdir edersiniz ki ben her zamanki gibi smokinde de klasikçiyim… 🙂 Frak:Smokinin de resmi versiyonu. Ceket önden daha kısa (bel hizasında), arkası kuyruklu.Devamını oku→
31
http://adamgibigiyin.com/etiket/gomlek-2
Geçen haftaNeden Kendimize ve Giydiklerimize Özenelim?başlıklı bir yazı yazmıştım; konu iş görüşmesi ve kılık kıyafet üzerine kurulu olduğu için bu konudaki önerilerimi de yazayım istedim.Öncelikle, bu yazıyı tipik beyaz yakalı iş görüşmesini örnek vererek yazıyorum; daha farklı tarzda bir iş görüşmesi yapacak iseniz ana fikre bağlı kalarak gerekli ayarlamayı yaparsınız artık… 🙂Bahsettiğim ana fikir de şudur: Kendinize özendiğinizi göstereceksiniz; ne azı ne fazlası.“Azı tamam da, fazlasının ne zararı var?”derseniz şöyle ifade edeyim: İş görüşmesinde karşınızdakine kendinize özendiğinizi, haliyle yapaacağınız işe de özeneceğinizi hissettirmeniz lazım. Yoksa süslü püslü giderseniz, “aklı giyim kuşamda olan, iş yapacağına kendisinin ve etrafındakilerin üstüyle başıyla uğraşan” adam imajı çizebilirsiniz. Ayrıca, iş görüşmesi yapacağınız kişi, çok dikkat çeken bir kişinin şirkette bulunmasından hoşnut olmayabilir. Diğer çalışanların dikkatini dağıtabileceğinizi düşünebilir, ya da kendi pozisyonunu (hem mesleki hem sosyal açıdan) tehdit altında hissedebilir. Gereksiz riskler almanın hiç alemi yok! Örneğin, yandaki fotoğraftaki takım elbisede renkler bence çok uyumlu, normalde yolda görsem pek beğenir ve takdir ederim; ama bence iş görüşmesi için fazla “süslü”.Devamını oku→ Geçen haftaNeden Kendimize ve Giydiklerimize Özenelim?başlıklı bir yazı yazmıştım; konu iş görüşmesi ve kılık kıyafet üzerine kurulu olduğu için bu konudaki önerilerimi de yazayım istedim. Öncelikle, bu yazıyı tipik beyaz yakalı iş görüşmesini örnek vererek yazıyorum; daha farklı tarzda bir iş görüşmesi yapacak iseniz ana fikre bağlı kalarak gerekli ayarlamayı yaparsınız artık… 🙂 Bahsettiğim ana fikir de şudur: Kendinize özendiğinizi göstereceksiniz; ne azı ne fazlası.“Azı tamam da, fazlasının ne zararı var?”derseniz şöyle ifade edeyim: İş görüşmesinde karşınızdakine kendinize özendiğinizi, haliyle yapaacağınız işe de özeneceğinizi hissettirmeniz lazım. Yoksa süslü püslü giderseniz, “aklı giyim kuşamda olan, iş yapacağına kendisinin ve etrafındakilerin üstüyle başıyla uğraşan” adam imajı çizebilirsiniz. Ayrıca, iş görüşmesi yapacağınız kişi, çok dikkat çeken bir kişinin şirkette bulunmasından hoşnut olmayabilir. Diğer çalışanların dikkatini dağıtabileceğinizi düşünebilir, ya da kendi pozisyonunu (hem mesleki hem sosyal açıdan) tehdit altında hissedebilir. Gereksiz riskler almanın hiç alemi yok! Örneğin, yandaki fotoğraftaki takım elbisede renkler bence çok uyumlu, normalde yolda görsem pek beğenir ve takdir ederim; ama bence iş görüşmesi için fazla “süslü”.Devamını oku→ Gömlek yakalarıyla ilgili ilk yazımdayaka çeşitlerini anlatıp kişisel tercihlerimi belirtmiştim, şimdi sıra yaka ölçülerine geldi. Yandaki resimde dikkat etmek gereken ölçüleri gösterdim, şimdi yazarak detaylandırayım.Yaka genişliği (çevresi):Yakanın bence en önemli ölçüsü. Sürekli belirtiyorum, kıyafetler üzerinize tam oturmalı diye; aynı şekilde gömleğin yakası da tam oturmalı. En genel olarak ifade edildiği şekilde, yakayı iliklediğinizde gömlek ile boynunuzun arasına işaret parmağınız rahatlıkla girebilmeli. Bundan daha bol olursa (mesela iki parmağınız rahatlıkla giriyorsa) kabuğundan kafasını çıkarmış kaplumbağa gibi, daha dar olursa da ortasından sıkılmış diş macunu tüpü gibi görünürsünüz. 🙂 Dar olmasının başka bir sıkıntısı da, başınıza doğru kan dolaşımını engelleyeceği için baş ağrısına sebep olabilir. Emin olun, çalışırken beyninize kan ve oksijen gitmesini isterseniz. 🙂Devamını oku→ Gömlek yakalarıyla ilgili ilk yazımdayaka çeşitlerini anlatıp kişisel tercihlerimi belirtmiştim, şimdi sıra yaka ölçülerine geldi. Yandaki resimde dikkat etmek gereken ölçüleri gösterdim, şimdi yazarak detaylandırayım. Yaka genişliği (çevresi):Yakanın bence en önemli ölçüsü. Sürekli belirtiyorum, kıyafetler üzerinize tam oturmalı diye; aynı şekilde gömleğin yakası da tam oturmalı. En genel olarak ifade edildiği şekilde, yakayı iliklediğinizde gömlek ile boynunuzun arasına işaret parmağınız rahatlıkla girebilmeli. Bundan daha bol olursa (mesela iki parmağınız rahatlıkla giriyorsa) kabuğundan kafasını çıkarmış kaplumbağa gibi, daha dar olursa da ortasından sıkılmış diş macunu tüpü gibi görünürsünüz. 🙂 Dar olmasının başka bir sıkıntısı da, başınıza doğru kan dolaşımını engelleyeceği için baş ağrısına sebep olabilir. Emin olun, çalışırken beyninize kan ve oksijen gitmesini isterseniz. 🙂Devamını oku→ Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→ İnternette araştırmaya kalksanız onlarca farklı gömlek yakası tipi, her biri için farklı bir sürü isim çıkar karşınıza. Ansiklopedik bir yazı yazmak, gömlek literatürünü buraya dökmek gibi bir niyetim yok, gerek de yok zaten. Kendime göre özetleyeyim, duyduğum farklı isimlendirmelerden bahsedeyim, her biri hakkındaki fikirlerimi yazayım; siz kendi gömleğiniz için seçim yaparken gereğini yaparsınız artık…Düz yaka:100 gömleğin 99’unda gördüğünüz yaka tipi. Birileri sağından solundan bir isim uydurarak alengirli bir hava katmış, ama temelde hepsi aynı yaka. Vanilyalı dondurma gibi, sade yaka işte… Yandaki resimde gördüğünüz yaka uzunluğu ile yaka açıklığının farklı kombinasyonlarından oluşan onlarca farklı yaka ismi karşınıza çıkabilir: Geniş yaka, açık yaka, dar yaka, İtalyan yaka, Fransız yaka, klasik yaka, vb.; İngilizce olarak spread, cutaway, point, straight, vb. Bir de bunların çok geniş, az geniş, yarı geniş, acayip geniş, vb. türevleri var ki evlere şenlik.Mühendis notu: Yaka açıklığı iki yaka ucunun birbirine olan uzaklığı olarak tanımlanmakla birlikte; yaka açıklığı, yaka uzunluğuna göre değişiklik göstereceği için “iki yaka arasındaki açı” demek daha doğru aslında. Ancak gömlek ölçüsü alırken için açıölçer, T cetveli filan kullanmak abes olacağı için biz yine “uzaklık” ile devam edelim… 🙂Devamını oku→ İnternette araştırmaya kalksanız onlarca farklı gömlek yakası tipi, her biri için farklı bir sürü isim çıkar karşınıza. Ansiklopedik bir yazı yazmak, gömlek literatürünü buraya dökmek gibi bir niyetim yok, gerek de yok zaten. Kendime göre özetleyeyim, duyduğum farklı isimlendirmelerden bahsedeyim, her biri hakkındaki fikirlerimi yazayım; siz kendi gömleğiniz için seçim yaparken gereğini yaparsınız artık… Düz yaka:100 gömleğin 99’unda gördüğünüz yaka tipi. Birileri sağından solundan bir isim uydurarak alengirli bir hava katmış, ama temelde hepsi aynı yaka. Vanilyalı dondurma gibi, sade yaka işte… Yandaki resimde gördüğünüz yaka uzunluğu ile yaka açıklığının farklı kombinasyonlarından oluşan onlarca farklı yaka ismi karşınıza çıkabilir: Geniş yaka, açık yaka, dar yaka, İtalyan yaka, Fransız yaka, klasik yaka, vb.; İngilizce olarak spread, cutaway, point, straight, vb. Bir de bunların çok geniş, az geniş, yarı geniş, acayip geniş, vb. türevleri var ki evlere şenlik. Mühendis notu: Yaka açıklığı iki yaka ucunun birbirine olan uzaklığı olarak tanımlanmakla birlikte; yaka açıklığı, yaka uzunluğuna göre değişiklik göstereceği için “iki yaka arasındaki açı” demek daha doğru aslında. Ancak gömlek ölçüsü alırken için açıölçer, T cetveli filan kullanmak abes olacağı için biz yine “uzaklık” ile devam edelim… 🙂Devamını oku→ Merhaba Gökhan bey. Öğretmenim; kumaş mı keten mi arasında keten seviyorum, kumaş hoşuma gitmiyor. Bana önerebileceğiniz kumaş görünümlü ketenler var mı? Ayrıca, taba rengi ayakkabı, krem rengi keten, taba rengi kemer, beyaz gömlek, şık bir saat kombini nasıl sizce? Yoksa krem yerine farklı bi renk mi seçmeliyim pantolon olarak? Bir de, kravat olarak hangi renk gider? Saygılar…(Serkan Bey, Adana)Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→ Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→
32
http://adamgibigiyin.com/etiket/gomlek-kesimi
Erkek gömleklerindeki “slim fit” ve “regular fit”in anlamı nedir? Gömleklerdeki yaka düğmeleri ne amaçlı? Son olarak da, hangi pantolon tarzında hangi gömlek dışarı çıkarılıyor veya pantolonun içine sokuluyor; kısaca bilgilendirir misiniz?(Ahmet Oğuz, İstanbul)Türkiye’de gömlekler genel olarak yaka ölçüsüne göre bedenlendiriliyorlar (41, 42, vb. şekilde. Detaylı bilgiyi şu yazımda bulabilirsiniz:Takım Elbise İçin Gömlek: Yaka Ölçüleri). Farklı bir örnek olarak Amerika’da ise biraz daha farklı; işin içine kol boyunu ekleyerek kişinin boyunu da hesaba katıyorlar. Bu şekilde kişinin “eni” ve “boyu” yaklaşık olarak tahmin edilmeye çalışılıyor. Ancak kişinin boyun çevresinden her zaman vücut genişliğine varmak mümkün değil, çeşit çeşit vücut tipi var. Omuzları geniş olan var, göbeği olan var, vs. Bu yüzden, bel ve göğüs genişliğini de hesaba katmak için üçüncü bir parametre gerekiyor. Bahsettiğiniz parametreler işte bu amaçla, gömlek kesimini ifade etmek üzere kullanılıyor. “Slim fit”, “Trim fit” ya da “Fitted” terimleri gömleğin atletik yapıdaki bir beden için (ve vücuda oturan bir tarzı tercih edenler için) dar kesim olarak üretildiğini belirtiyor. “Regular fit” biraz daha bol, “Loose fit” ya da “Relaxed fit” ise oldukça geniş olarak üretilmiş olduğunu gösteriyor.Devamını oku→ Türkiye’de gömlekler genel olarak yaka ölçüsüne göre bedenlendiriliyorlar (41, 42, vb. şekilde. Detaylı bilgiyi şu yazımda bulabilirsiniz:Takım Elbise İçin Gömlek: Yaka Ölçüleri). Farklı bir örnek olarak Amerika’da ise biraz daha farklı; işin içine kol boyunu ekleyerek kişinin boyunu da hesaba katıyorlar. Bu şekilde kişinin “eni” ve “boyu” yaklaşık olarak tahmin edilmeye çalışılıyor. Ancak kişinin boyun çevresinden her zaman vücut genişliğine varmak mümkün değil, çeşit çeşit vücut tipi var. Omuzları geniş olan var, göbeği olan var, vs. Bu yüzden, bel ve göğüs genişliğini de hesaba katmak için üçüncü bir parametre gerekiyor. Bahsettiğiniz parametreler işte bu amaçla, gömlek kesimini ifade etmek üzere kullanılıyor. “Slim fit”, “Trim fit” ya da “Fitted” terimleri gömleğin atletik yapıdaki bir beden için (ve vücuda oturan bir tarzı tercih edenler için) dar kesim olarak üretildiğini belirtiyor. “Regular fit” biraz daha bol, “Loose fit” ya da “Relaxed fit” ise oldukça geniş olarak üretilmiş olduğunu gösteriyor.Devamını oku→
33
http://adamgibigiyin.com/etiket/gri-takim-elbise
Öncelikle bu konudaki bazı kırmızı çizgilerden bahsedeyim. Çorap, bacağın hiçbir şekilde (Bacak bacak ütüne atıldığında bile) görünmeyeceği kadar uzun olmalı. Niye derseniz, bugüne kadar kıllı bacaklarınızla ilgili olarak bir kadından kaç kez iltifat aldınız diye ben sorayım. Kıllı erkek bacağı seksi bir şey olsa, göstermek için yüzyıllar içerisinde “pantolon paçası yırtmacı” gibi dahiyane buluşlara imza atardı girişimci bir modacı. Ben takım elbise altına bilek hizasındaki spor çoraplardan giyen adam bile gördüm, onun için bas bas bağırıyorum 🙂İkinci olarak da desenli çoraplar. Benim giydiğim tek desenli çorap baklava desenli çoraplardır (O da nadir artık), başkalarına tahammülüm bile yok. Enine ya da boyuna çizgili, puanlı, aman diyeyim karikatür işlemeli, leopar desenli, fileli filan (Ben abartmıyorum, abartan güzel insanlar var maalesef) çoraplar bana çok ters. Havlu spor çoraplar da elbette kapsama alanı dışında kalıyor.Marka, logo, vb. yazılar da alerji yapıyor bende. Jilet gibi siyah takım elbisenin altına düz siyah çorap giyen adam bir bacak bacak üstüne atıyor, aradan koca bir timsah göz kırpıyor. Aynı markanın timsahsız çorapları da var gözünüzü seveyim; çorapla da hava atmayıverin!Devamını oku→ Öncelikle bu konudaki bazı kırmızı çizgilerden bahsedeyim. Çorap, bacağın hiçbir şekilde (Bacak bacak ütüne atıldığında bile) görünmeyeceği kadar uzun olmalı. Niye derseniz, bugüne kadar kıllı bacaklarınızla ilgili olarak bir kadından kaç kez iltifat aldınız diye ben sorayım. Kıllı erkek bacağı seksi bir şey olsa, göstermek için yüzyıllar içerisinde “pantolon paçası yırtmacı” gibi dahiyane buluşlara imza atardı girişimci bir modacı. Ben takım elbise altına bilek hizasındaki spor çoraplardan giyen adam bile gördüm, onun için bas bas bağırıyorum 🙂 İkinci olarak da desenli çoraplar. Benim giydiğim tek desenli çorap baklava desenli çoraplardır (O da nadir artık), başkalarına tahammülüm bile yok. Enine ya da boyuna çizgili, puanlı, aman diyeyim karikatür işlemeli, leopar desenli, fileli filan (Ben abartmıyorum, abartan güzel insanlar var maalesef) çoraplar bana çok ters. Havlu spor çoraplar da elbette kapsama alanı dışında kalıyor. Marka, logo, vb. yazılar da alerji yapıyor bende. Jilet gibi siyah takım elbisenin altına düz siyah çorap giyen adam bir bacak bacak üstüne atıyor, aradan koca bir timsah göz kırpıyor. Aynı markanın timsahsız çorapları da var gözünüzü seveyim; çorapla da hava atmayıverin!Devamını oku→ Bugüne kadar onlarca takım elbise satın almış bir Türk insanı olarak,“En baştan bir gardırop oluşturmak istesem ne yapardım?”diye düşünerek ihtiyaçlarımı ve deneyimlerimi bir araya getirdim; ortaya bu yazı çıktı. Haydi bakalım, birlikte başlayalım.Önce ana çizgiyi çizelim (Daha doğrusu noktayı koyalım). İş hayatında koyu renk takım elbise giyilir, nokta. Yaz ayları için de bir adet açık renk (Açık renk dediğime bakmayın; öyle beyaza yakın filan değil, sadece diğerlerine göre nispeten açık renkli) takım elbise bulunduralım.İkinci noktayı da şöyle koyalım: Adam gibi giyinen her erkeğin dolabında bir adet siyah takım elbise bulunmalıdır. Ancak şunu belirteyim, Matrix’te Ajan Smith’lik gibi meslekler dışında, siyah takım elbise iş hayatında giyilmez; sadece akşam 6’dan sonraki ortamlarda giyilir (Giyerseniz de sürekli olarak“Hayırdır abi, ne iş?”ve türevi sorulara maruz kalırsınız. Akıl ve ruh sağlığınız için beni dinleyin, giymeyin). Bu yüzden siyah takım elbiseyi kendi hayat tarzınıza göre önceliklendirin. İlk dört takım elbiseden birisi de siyah olsun ama; ne zaman, ne şekilde ihtiyaç duyacağınız belli olmaz…Bu yazı içeresinde önerdiğim renkleri örnek resimlerle göstermeye çalışacağım; ancak lütfen gömlek-kravat renk ve kombinasyonlarını dikkate almayın, yalnızca takım elbiselere odaklanın.Devamını oku→ Bugüne kadar onlarca takım elbise satın almış bir Türk insanı olarak,“En baştan bir gardırop oluşturmak istesem ne yapardım?”diye düşünerek ihtiyaçlarımı ve deneyimlerimi bir araya getirdim; ortaya bu yazı çıktı. Haydi bakalım, birlikte başlayalım. Önce ana çizgiyi çizelim (Daha doğrusu noktayı koyalım). İş hayatında koyu renk takım elbise giyilir, nokta. Yaz ayları için de bir adet açık renk (Açık renk dediğime bakmayın; öyle beyaza yakın filan değil, sadece diğerlerine göre nispeten açık renkli) takım elbise bulunduralım. İkinci noktayı da şöyle koyalım: Adam gibi giyinen her erkeğin dolabında bir adet siyah takım elbise bulunmalıdır. Ancak şunu belirteyim, Matrix’te Ajan Smith’lik gibi meslekler dışında, siyah takım elbise iş hayatında giyilmez; sadece akşam 6’dan sonraki ortamlarda giyilir (Giyerseniz de sürekli olarak“Hayırdır abi, ne iş?”ve türevi sorulara maruz kalırsınız. Akıl ve ruh sağlığınız için beni dinleyin, giymeyin). Bu yüzden siyah takım elbiseyi kendi hayat tarzınıza göre önceliklendirin. İlk dört takım elbiseden birisi de siyah olsun ama; ne zaman, ne şekilde ihtiyaç duyacağınız belli olmaz… Bu yazı içeresinde önerdiğim renkleri örnek resimlerle göstermeye çalışacağım; ancak lütfen gömlek-kravat renk ve kombinasyonlarını dikkate almayın, yalnızca takım elbiselere odaklanın.Devamını oku→
34
http://adamgibigiyin.com/etiket/kahverengi-ayakkabi
Merhaba. Evvelâ değerli paylaşımlarınız ve tavsiyeleriniz için çok teşekkür ederim. Ayrıca tavsiyelerinizdeki tarzınızı da beğendiğimi ifade etmeliyim. Soruma gelirsek; takım elbiselerimin renk çeşitliliği temel renklerle sınırlı. Desenli kumaş, parlak kumaş, uçuk renk, vb. tercih etmiyorum. Klasik renkler ağırlıklı (Siyah, açık gri, koyu lacivert ve koyu mavi). Günlük kullanımda bu takım elbiseler ile, -kemerle aynı renk olmak üzere- koyu kahverengi ayakkabı giyiyorum (Özel geceler hariç. Gecelerin olmazsa olmazı siyah takım ve siyah ayakkabıdır elbette). Sanki siyah ayakkabıdan daha çok yakışıyor gibi geliyor. Bu konuda tercihim doğru mu sizce?(Süleyman Koçak, Yozgat)Öncelikle siyah takım elbise ile başlayayım. Siyah takım elbise benim için özel gün ve gecelerde kullanım içindir; bu yüzden günlük kullanımda siyah takım elbise tercih etmiyorum ve siyah takım elbiseyi her zaman siyah ayakkabı ve kemer ile kullanıyorum. Siyah takım elbise ile kahverengi ayakkabı hiçbir durumda bana doğru gelmiyor.Siyah dışındaki takım elbiseler için ise kahverengi ayakkabı kesinlikle daha şık bir tercih. Siyah ayakkabılar daha garantili olduğu için öncelikli olarak tercih edilebilir; zira herkesin siyah kemeri, cüzdanı, saat kayışı ve evrak çantası vardır. Siyahta ton tutturmak gibi bir dert de yok (matlık/parlaklık, vb. dışında). Ancak kahverenginin bin çeşit tonu var. Konuştuğumuz takım elbiseler ile kahverengi ayakkabılar zaten kontrast oluşturuyor, bir de kahverenginin farklı tonlarında kemer, çanta, vb. kullanıldığında bir renk cümbüşü oluşması riski bulunuyor. Hele kahverengi çanta bulunmadığı için idareten siyah bir çanta kullanarak bir çuval inciri berbat etmek işten bile değil.Devamını oku→ Öncelikle siyah takım elbise ile başlayayım. Siyah takım elbise benim için özel gün ve gecelerde kullanım içindir; bu yüzden günlük kullanımda siyah takım elbise tercih etmiyorum ve siyah takım elbiseyi her zaman siyah ayakkabı ve kemer ile kullanıyorum. Siyah takım elbise ile kahverengi ayakkabı hiçbir durumda bana doğru gelmiyor. Siyah dışındaki takım elbiseler için ise kahverengi ayakkabı kesinlikle daha şık bir tercih. Siyah ayakkabılar daha garantili olduğu için öncelikli olarak tercih edilebilir; zira herkesin siyah kemeri, cüzdanı, saat kayışı ve evrak çantası vardır. Siyahta ton tutturmak gibi bir dert de yok (matlık/parlaklık, vb. dışında). Ancak kahverenginin bin çeşit tonu var. Konuştuğumuz takım elbiseler ile kahverengi ayakkabılar zaten kontrast oluşturuyor, bir de kahverenginin farklı tonlarında kemer, çanta, vb. kullanıldığında bir renk cümbüşü oluşması riski bulunuyor. Hele kahverengi çanta bulunmadığı için idareten siyah bir çanta kullanarak bir çuval inciri berbat etmek işten bile değil.Devamını oku→ Öncelikle bu konudaki bazı kırmızı çizgilerden bahsedeyim. Çorap, bacağın hiçbir şekilde (Bacak bacak ütüne atıldığında bile) görünmeyeceği kadar uzun olmalı. Niye derseniz, bugüne kadar kıllı bacaklarınızla ilgili olarak bir kadından kaç kez iltifat aldınız diye ben sorayım. Kıllı erkek bacağı seksi bir şey olsa, göstermek için yüzyıllar içerisinde “pantolon paçası yırtmacı” gibi dahiyane buluşlara imza atardı girişimci bir modacı. Ben takım elbise altına bilek hizasındaki spor çoraplardan giyen adam bile gördüm, onun için bas bas bağırıyorum 🙂İkinci olarak da desenli çoraplar. Benim giydiğim tek desenli çorap baklava desenli çoraplardır (O da nadir artık), başkalarına tahammülüm bile yok. Enine ya da boyuna çizgili, puanlı, aman diyeyim karikatür işlemeli, leopar desenli, fileli filan (Ben abartmıyorum, abartan güzel insanlar var maalesef) çoraplar bana çok ters. Havlu spor çoraplar da elbette kapsama alanı dışında kalıyor.Marka, logo, vb. yazılar da alerji yapıyor bende. Jilet gibi siyah takım elbisenin altına düz siyah çorap giyen adam bir bacak bacak üstüne atıyor, aradan koca bir timsah göz kırpıyor. Aynı markanın timsahsız çorapları da var gözünüzü seveyim; çorapla da hava atmayıverin!Devamını oku→ Öncelikle bu konudaki bazı kırmızı çizgilerden bahsedeyim. Çorap, bacağın hiçbir şekilde (Bacak bacak ütüne atıldığında bile) görünmeyeceği kadar uzun olmalı. Niye derseniz, bugüne kadar kıllı bacaklarınızla ilgili olarak bir kadından kaç kez iltifat aldınız diye ben sorayım. Kıllı erkek bacağı seksi bir şey olsa, göstermek için yüzyıllar içerisinde “pantolon paçası yırtmacı” gibi dahiyane buluşlara imza atardı girişimci bir modacı. Ben takım elbise altına bilek hizasındaki spor çoraplardan giyen adam bile gördüm, onun için bas bas bağırıyorum 🙂 İkinci olarak da desenli çoraplar. Benim giydiğim tek desenli çorap baklava desenli çoraplardır (O da nadir artık), başkalarına tahammülüm bile yok. Enine ya da boyuna çizgili, puanlı, aman diyeyim karikatür işlemeli, leopar desenli, fileli filan (Ben abartmıyorum, abartan güzel insanlar var maalesef) çoraplar bana çok ters. Havlu spor çoraplar da elbette kapsama alanı dışında kalıyor. Marka, logo, vb. yazılar da alerji yapıyor bende. Jilet gibi siyah takım elbisenin altına düz siyah çorap giyen adam bir bacak bacak üstüne atıyor, aradan koca bir timsah göz kırpıyor. Aynı markanın timsahsız çorapları da var gözünüzü seveyim; çorapla da hava atmayıverin!Devamını oku→ Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz.Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→ Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz. Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→
35
http://adamgibigiyin.com/etiket/kahverengi-bej-renk-kombinasyonu
Benim kahverengi bir pantolonum var. Birlikte kullanmak için dirsekleri yamalı krem rengi bir ceket aldım. Buna uygun gömlek ve kravat önerileriniz nasıl olur? Bir de lacivert takımımın ceketiyle bir eşleştirme çirkin olur mu?(Mehmet Yılmaz, Ankara)Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum.Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur.Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→ Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur. Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→
36
http://adamgibigiyin.com/etiket/kahverengi-ceket
Benim kahverengi bir pantolonum var. Birlikte kullanmak için dirsekleri yamalı krem rengi bir ceket aldım. Buna uygun gömlek ve kravat önerileriniz nasıl olur? Bir de lacivert takımımın ceketiyle bir eşleştirme çirkin olur mu?(Mehmet Yılmaz, Ankara)Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum.Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur.Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→ Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur. Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→
37
http://adamgibigiyin.com/etiket/kahverengi-mavi-renk-kombinasyonu
Benim kahverengi bir pantolonum var. Birlikte kullanmak için dirsekleri yamalı krem rengi bir ceket aldım. Buna uygun gömlek ve kravat önerileriniz nasıl olur? Bir de lacivert takımımın ceketiyle bir eşleştirme çirkin olur mu?(Mehmet Yılmaz, Ankara)Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum.Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur.Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→ Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur. Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→
38
http://adamgibigiyin.com/etiket/kahverengi-pantolon
Kahverengi kotun üstüne kahverengi, lacivert ve beyaz karışımı kareli gömlek giydim; çok güzel oldu, olumlu yanıt aldım herkesten. Ama ayakkabıda kararsızım, hangi tür ve renk ayakkabı giymeliyim?(Emre, Antalya)Öncelikle, yazıya başlamadan önce kavram kargaşasını önlemek amacıylaKot, Denim, Blucin, Jean, Blue Jeanbaşlıklı yazımı okumanızı öneririm.Kahverengi pantolon altına giyilebilecek en kolay renk yine kahverengi. Teorik olarak pantolondan daha koyu bir kahverengi tonu tercih etmeniz daha uygun olur. Kıyafet içerisinde kahverenginin yanında mavi ya da lacivert varsa (sizin durumunuzda olduğu gibi); farklı ve sıra dışı bir tarz yaratmak adına lacivert bir ayakkabı da çok güzel bir tercih olacaktır. Aynı şekilde eğer kahverengiyi yeşil ve haki tonları ile birlikte kullanıyorsanız, yeşil tonlarında bir ayakkabı da tercih edebilirsiniz. Yine de bu şekilde farklı renkte ayakkabıların kısıtlı kullanım alanı olacağını; ayakkabılarınız ile aynı tonda bir kemere ihtiyacınız olacağını hatırlatayım.Devamını oku→ Öncelikle, yazıya başlamadan önce kavram kargaşasını önlemek amacıylaKot, Denim, Blucin, Jean, Blue Jeanbaşlıklı yazımı okumanızı öneririm. Kahverengi pantolon altına giyilebilecek en kolay renk yine kahverengi. Teorik olarak pantolondan daha koyu bir kahverengi tonu tercih etmeniz daha uygun olur. Kıyafet içerisinde kahverenginin yanında mavi ya da lacivert varsa (sizin durumunuzda olduğu gibi); farklı ve sıra dışı bir tarz yaratmak adına lacivert bir ayakkabı da çok güzel bir tercih olacaktır. Aynı şekilde eğer kahverengiyi yeşil ve haki tonları ile birlikte kullanıyorsanız, yeşil tonlarında bir ayakkabı da tercih edebilirsiniz. Yine de bu şekilde farklı renkte ayakkabıların kısıtlı kullanım alanı olacağını; ayakkabılarınız ile aynı tonda bir kemere ihtiyacınız olacağını hatırlatayım.Devamını oku→ Benim kahverengi bir pantolonum var. Birlikte kullanmak için dirsekleri yamalı krem rengi bir ceket aldım. Buna uygun gömlek ve kravat önerileriniz nasıl olur? Bir de lacivert takımımın ceketiyle bir eşleştirme çirkin olur mu?(Mehmet Yılmaz, Ankara)Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum.Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur.Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→ Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur. Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→
39
http://adamgibigiyin.com/etiket/kaliteli-ayakkabi
Öncelikle ayakkabının erkek giyimindeki en önemli eleman olduğunu düşündüğümü ve büyük önem verdiğimi belirteyim. Ayakkabının kalitesinin genel olarak fiyatı ile doğru orantılı olacağını belirterek bu konuda bütçenizi zorlamanızı öneririm. Siz bakmayın atasözüne, dost da düşman da ilk olarak ayağa bakıyor. Birçok kişinin ilk tanıştığı insanı ayakkabılarına bakarak değerlendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.Kaliteli bir ayakkabı İsviçre çakısı gibi çok özelliklidir 🙂 Hem şık, hem rahat, hem de dayanıklıdır; yıllar boyu formu bozulmadan rahatlıkla giyebilirsiniz. Su geçirmezlik, hava alma, özel tabanlar gibi özellikler ile gün boyu rahat edersiniz. Ama en önemlisi, ayakkabılar kendini ilk bakışta belli edecek kadar klas durur.“Bir ayakkabıya şu kadar para vereceğime ucuzundan iki tane alır sürekli yeni giyerim”düşüncesini doğru bulmam,“ucuz etin yahnisi yavan olur”deyimini hatırlatırım. Hem sıradan iki çift ayakkabınız olur, hem de ikisinin toplam ömrü hala daha kısa olur. Ayrıca emin olun, bir yıllık sıradan bir ayakkabı, 2-3 yıllık kaliteli bir ayakkabıya göre daha yıpranmış görünür.Devamını oku→ Öncelikle ayakkabının erkek giyimindeki en önemli eleman olduğunu düşündüğümü ve büyük önem verdiğimi belirteyim. Ayakkabının kalitesinin genel olarak fiyatı ile doğru orantılı olacağını belirterek bu konuda bütçenizi zorlamanızı öneririm. Siz bakmayın atasözüne, dost da düşman da ilk olarak ayağa bakıyor. Birçok kişinin ilk tanıştığı insanı ayakkabılarına bakarak değerlendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Kaliteli bir ayakkabı İsviçre çakısı gibi çok özelliklidir 🙂 Hem şık, hem rahat, hem de dayanıklıdır; yıllar boyu formu bozulmadan rahatlıkla giyebilirsiniz. Su geçirmezlik, hava alma, özel tabanlar gibi özellikler ile gün boyu rahat edersiniz. Ama en önemlisi, ayakkabılar kendini ilk bakışta belli edecek kadar klas durur. “Bir ayakkabıya şu kadar para vereceğime ucuzundan iki tane alır sürekli yeni giyerim”düşüncesini doğru bulmam,“ucuz etin yahnisi yavan olur”deyimini hatırlatırım. Hem sıradan iki çift ayakkabınız olur, hem de ikisinin toplam ömrü hala daha kısa olur. Ayrıca emin olun, bir yıllık sıradan bir ayakkabı, 2-3 yıllık kaliteli bir ayakkabıya göre daha yıpranmış görünür.Devamını oku→
40
http://adamgibigiyin.com/etiket/kazak
Merhaba, yazılarınızla bizleri bilinçlendirdiğiniz ve tavsiyeleriniz için çok teşekkürler. İş yerinde takım elbise değil de kumaş pantolon ve gömlekle çalışıyoruz. Ben koyu gri diye düşündüm fakat sizce siyah gömlek altına ne renk pantolon giymek gerekir? Aynı tavsiyeleri beyaz ve mavi gömlek için de yaparsanız memnun oluruz.İkinci olarak, bu giyim tarzında daha soğuk havalarda üstümüze hangi kumaş türü ve renklerinde kazak, hırka, ceket giymeliyiz?Şimdiden çok teşekkür ederiz. İyi günler(Murat K., İstanbul)Kendi adıma takım elbise içine ya da kumaş pantolon üzerine koyu renk gömlek giymeyi pek sevmiyorum. Yine de, siyah gömlek giyecek olsam altına gri ya da koyu gri (siyaha çok yakın olmayan, gömlek ile aynı tonda gibi görünmeyen) bir kumaş pantolon giyerdim. Beyaz ve mavi gömleğin altına gri ya da lacivert pantolon ile asla yanlış yapmazsınız. Siyah takım elbisenin iş hayatına uygun olmadığını söylediğim gibi, siyah kumaş pantolonu da tercih etmiyorum. Mavi gömleğin altına (daha rahat iş ortamlarında ve günlük hayatta kullanmak üzere), sütlü kahve tonunda bir pantolon alternatifini de belirtmeden geçemeyeceğim.Devamını oku→ Kendi adıma takım elbise içine ya da kumaş pantolon üzerine koyu renk gömlek giymeyi pek sevmiyorum. Yine de, siyah gömlek giyecek olsam altına gri ya da koyu gri (siyaha çok yakın olmayan, gömlek ile aynı tonda gibi görünmeyen) bir kumaş pantolon giyerdim. Beyaz ve mavi gömleğin altına gri ya da lacivert pantolon ile asla yanlış yapmazsınız. Siyah takım elbisenin iş hayatına uygun olmadığını söylediğim gibi, siyah kumaş pantolonu da tercih etmiyorum. Mavi gömleğin altına (daha rahat iş ortamlarında ve günlük hayatta kullanmak üzere), sütlü kahve tonunda bir pantolon alternatifini de belirtmeden geçemeyeceğim.Devamını oku→
41
http://adamgibigiyin.com/etiket/keten
Eveeet, işlerin yoğunluğu sebebiyle bir süredir ara verdiğim yazılara yeniden başlıyorum. Söz, bir daha bu kadar ara vermeyeceğim…Bana son zamanlarda sıklıkla iletilen, arkadaşlarımla alışverişe gittiğimde mağaza çalışanları tarafından yalan yanlış bilgi verilen şu konuyu bir yazayım da kapansın istiyorum. Takdir edersiniz ki, balık veren değil balık tutmayı öğreten adam olma çabam yüzünden konuyu dinazorlardan alıp bugüne bağlayacağım. Kemerlerinizi bağlayın, sıkı tutunun!Bildiğiniz üzere kumaş denen nesne iplikten dokunuyor, iplik ise saç kılı kalınlığındaki liflerden üretiliyor. Yani kumaşı anlamak için deri kanepeye yatırıp çocukluğuna inmek, liflerini kurcalamak gerekiyor. İplik nasıl yapılır, kumaş nasıl dokunur, dokuma tipleri nelerdir, vb. konular bu yazının kapsamına girmediği için -daha sonra yazmak üzere- şimdilik geçiyorum. Sadece özetlemek amacıyla yan tarafa bir görsel koyuyorum.Lifler, liflerimiz… Kumaşla ilgili ne kadar maraza varsa işte bu liflerden, daha doğrusu bu liflerin üretim şekillerinden kaynaklanıyor; yani lifler kumaşı vezir de ediyor, rezil de. Temel olarak ikiye ayırabiliriz lifleri: Doğal ve yapay (sentetik) lifler. Benim için aralarındaki farkı şöyle ifade edeyim; hani plastikten uyduruk çiçekler olur ya, işte o plastik çiçek saksıdaki çiçeğin yerini ne kadar tutuyorsa, sentetik lifler de doğal liflerin yerini işte o kadar tutuyor (Hani hep yazıyorum ya “mış gibi” ürünler diye, işte o şekil). Bakımı kolay diye mis kokulu çiçeğin yerine plastikleri koyacaksanız, ben sizi tutmayayım; çıkış şu tarafta… 🙂Devamını oku→ Eveeet, işlerin yoğunluğu sebebiyle bir süredir ara verdiğim yazılara yeniden başlıyorum. Söz, bir daha bu kadar ara vermeyeceğim… Bana son zamanlarda sıklıkla iletilen, arkadaşlarımla alışverişe gittiğimde mağaza çalışanları tarafından yalan yanlış bilgi verilen şu konuyu bir yazayım da kapansın istiyorum. Takdir edersiniz ki, balık veren değil balık tutmayı öğreten adam olma çabam yüzünden konuyu dinazorlardan alıp bugüne bağlayacağım. Kemerlerinizi bağlayın, sıkı tutunun! Bildiğiniz üzere kumaş denen nesne iplikten dokunuyor, iplik ise saç kılı kalınlığındaki liflerden üretiliyor. Yani kumaşı anlamak için deri kanepeye yatırıp çocukluğuna inmek, liflerini kurcalamak gerekiyor. İplik nasıl yapılır, kumaş nasıl dokunur, dokuma tipleri nelerdir, vb. konular bu yazının kapsamına girmediği için -daha sonra yazmak üzere- şimdilik geçiyorum. Sadece özetlemek amacıyla yan tarafa bir görsel koyuyorum. Lifler, liflerimiz… Kumaşla ilgili ne kadar maraza varsa işte bu liflerden, daha doğrusu bu liflerin üretim şekillerinden kaynaklanıyor; yani lifler kumaşı vezir de ediyor, rezil de. Temel olarak ikiye ayırabiliriz lifleri: Doğal ve yapay (sentetik) lifler. Benim için aralarındaki farkı şöyle ifade edeyim; hani plastikten uyduruk çiçekler olur ya, işte o plastik çiçek saksıdaki çiçeğin yerini ne kadar tutuyorsa, sentetik lifler de doğal liflerin yerini işte o kadar tutuyor (Hani hep yazıyorum ya “mış gibi” ürünler diye, işte o şekil). Bakımı kolay diye mis kokulu çiçeğin yerine plastikleri koyacaksanız, ben sizi tutmayayım; çıkış şu tarafta… 🙂 Merhaba Gökhan bey. Öğretmenim; kumaş mı keten mi arasında keten seviyorum, kumaş hoşuma gitmiyor. Bana önerebileceğiniz kumaş görünümlü ketenler var mı? Ayrıca, taba rengi ayakkabı, krem rengi keten, taba rengi kemer, beyaz gömlek, şık bir saat kombini nasıl sizce? Yoksa krem yerine farklı bi renk mi seçmeliyim pantolon olarak? Bir de, kravat olarak hangi renk gider? Saygılar…(Serkan Bey, Adana)Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→ Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→
42
http://adamgibigiyin.com/etiket/kosele-ayakkabi
Türkiye’de pek bulunmasa da, yurt dışında ayakkabı modellerini tanımlayan çeşitli terimler mevcut; yurt dışından alışveriş yapanlar ve konuyla ilgilenenler için genel bir bilgilendirme yazısı yazayım istedim.Oxford (ya da Balmoral):Oxford kelimesi -hatalı olarak- bağcıklı ayakkabıları genellemek için de kullanılmakla birlikte, aslen ayakkabının bağcık kısmının tasarımını anlatan bir terimdir. Bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının gövdenin içine iliştirilmiş şekilde kapalı olduğu, “Kapalı bağcık” olarak da ifade edilen modeldir.Derby (ya da Blücher):Derby modeli de yine bağcık kısmının tasarımı ile tanımlanabilir. “Açık bağcık” olarak da ifade edilir, bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının açık olduğu modeldir. Eskiden çok kullanırdım, ama daha önce de belirttiğim üzere artık “Oxford” modellerini tercih ediyorum.Devamını oku→ Türkiye’de pek bulunmasa da, yurt dışında ayakkabı modellerini tanımlayan çeşitli terimler mevcut; yurt dışından alışveriş yapanlar ve konuyla ilgilenenler için genel bir bilgilendirme yazısı yazayım istedim. Oxford (ya da Balmoral):Oxford kelimesi -hatalı olarak- bağcıklı ayakkabıları genellemek için de kullanılmakla birlikte, aslen ayakkabının bağcık kısmının tasarımını anlatan bir terimdir. Bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının gövdenin içine iliştirilmiş şekilde kapalı olduğu, “Kapalı bağcık” olarak da ifade edilen modeldir. Derby (ya da Blücher):Derby modeli de yine bağcık kısmının tasarımı ile tanımlanabilir. “Açık bağcık” olarak da ifade edilir, bağcık deliklerinin bulunduğu kulakçıkların alt uçlarının açık olduğu modeldir. Eskiden çok kullanırdım, ama daha önce de belirttiğim üzere artık “Oxford” modellerini tercih ediyorum.Devamını oku→ Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz.Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→ Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz. Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→ Takım elbise ile giyilecek ayakkabının seçimi konusunda genel kabul edilen doğrular var: Deri, kösele tabanlı, bağcıklı ve yuvarlak burunlu (İngilizcede “Oxford” olarak tanımlanıyor; Türkçede karşılığını bulamadım maalesef). Ben bu konuda daha da muhafazakarım. Zaman içerisinde birçok model denedim, yıllar boyu yurt içinde ve dışında gözlemledim; benim tercihim yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz modeldir. Yeni bir ayakkabı alacağım zaman artık bu modelden şaşmıyorum, çeşit yaratmak adına farklı model arayışına girmiyorum. Bu kadar sert olmam ters gelebilir; ancak takım elbise altında mükemmel durduğuna inandığım bu modele bulduğum alternatifler (mesela düz Derby modelleri), iyi ya da güzel görünse de hala kıyasla zayıf kalıyor.Yine de bazı genç okurlar için bu model biraz ağır gelebilir, bu yüzden yandaki fotoğraftakine benzer modelleri de (burun kısmı dikişli Derby) kendilerine önerebilirim.Ayakkabı modelleri ile ilgili olarak detaylı bir yazımıburaya tıklayarak okuyabilirsiniz.Biraz daha detaya gireyim:Hakiki derinin, havayı geçirmesi ve nemi emmesi gibi iki önemli özelliği bulunduğundan ayağınız serin ve kuru kalır; bu yüzden yapay derilerden uzak durun derim. Aksi durumda gün boyu hava almayan ayaklarınız, gün sonunda birer biyolojik silaha dönüşür. Süet ve benzeri ayakkabıları ben takım elbise ile hiç yakıştırmam; yalnızca kadife ceket ve kanvas pantolon ile uygun olduğunu düşünürüm. Rugan ayakkabılar yalnızca ve yanlızca smokin ile giyilmek üzere üretilir, aman diyeyim. Parlak görünüm için açma deriden üretilen ayakkabılar mevcuttur; ancak normal deriye göre daha çabuk çatlarlar. Ayakkabıların görünümünü bozduğu için şahsen pek tercih etmem.Devamını oku→ Takım elbise ile giyilecek ayakkabının seçimi konusunda genel kabul edilen doğrular var: Deri, kösele tabanlı, bağcıklı ve yuvarlak burunlu (İngilizcede “Oxford” olarak tanımlanıyor; Türkçede karşılığını bulamadım maalesef). Ben bu konuda daha da muhafazakarım. Zaman içerisinde birçok model denedim, yıllar boyu yurt içinde ve dışında gözlemledim; benim tercihim yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz modeldir. Yeni bir ayakkabı alacağım zaman artık bu modelden şaşmıyorum, çeşit yaratmak adına farklı model arayışına girmiyorum. Bu kadar sert olmam ters gelebilir; ancak takım elbise altında mükemmel durduğuna inandığım bu modele bulduğum alternatifler (mesela düz Derby modelleri), iyi ya da güzel görünse de hala kıyasla zayıf kalıyor.Yine de bazı genç okurlar için bu model biraz ağır gelebilir, bu yüzden yandaki fotoğraftakine benzer modelleri de (burun kısmı dikişli Derby) kendilerine önerebilirim. Ayakkabı modelleri ile ilgili olarak detaylı bir yazımıburaya tıklayarak okuyabilirsiniz. Biraz daha detaya gireyim:Hakiki derinin, havayı geçirmesi ve nemi emmesi gibi iki önemli özelliği bulunduğundan ayağınız serin ve kuru kalır; bu yüzden yapay derilerden uzak durun derim. Aksi durumda gün boyu hava almayan ayaklarınız, gün sonunda birer biyolojik silaha dönüşür. Süet ve benzeri ayakkabıları ben takım elbise ile hiç yakıştırmam; yalnızca kadife ceket ve kanvas pantolon ile uygun olduğunu düşünürüm. Rugan ayakkabılar yalnızca ve yanlızca smokin ile giyilmek üzere üretilir, aman diyeyim. Parlak görünüm için açma deriden üretilen ayakkabılar mevcuttur; ancak normal deriye göre daha çabuk çatlarlar. Ayakkabıların görünümünü bozduğu için şahsen pek tercih etmem.Devamını oku→ Merhaba, ben üniversite son sınıf öğrencisiyim ve takım elbise almak istiyorum. İş görüşmeleri ve bir projenin sunumunda kullanmayı planlıyorum. Nasıl bir takım elbise ve ayakkabı önerirsiniz?(Safa Aslan, İstanbul)Takım Elbise Alırken: Renk Seçimibaşlıklı yazımda ilk takım elbise için önerim şöyle olmuştu: “Olabildiğince koyu, siyaha yakın bir tonda; desensiz, düz renkte lacivert. Hem beyaz, hem de mavi gömlekler ve hemen her renkte kravatla giyebilirsiniz”.Bu şekilde, farklı renk kombinasyonları ile her seferinde başka bir takım elbise giymiş gibi bir hava yaratabilirsiniz. Ayrıca lacivert takım elbise, doğru renkte gömlek ve kravatlarla, takım elbise giymeniz gereken her ortam için uygun olacaktır.Çizgili desenler sizi kombinasyonlar konusunda oldukça kısıtlayacağı için, ilk takım elbisenizi kesinlikle düz renk almanızı öneririm.Ayakkabı konusuna gelince; kesinlikle bağcıklı, yuvarlak burunlu, parlak olmayan siyah bir ayakkabı alın derim (Lacivert takım elbisenin altına kahvarengi ayakkabıları daha şık bulmakla birlikte, başlangıçta sizi kısıtlayacağı için siyah rengi tercih edin).Devamını oku→ Takım Elbise Alırken: Renk Seçimibaşlıklı yazımda ilk takım elbise için önerim şöyle olmuştu: “Olabildiğince koyu, siyaha yakın bir tonda; desensiz, düz renkte lacivert. Hem beyaz, hem de mavi gömlekler ve hemen her renkte kravatla giyebilirsiniz”. Bu şekilde, farklı renk kombinasyonları ile her seferinde başka bir takım elbise giymiş gibi bir hava yaratabilirsiniz. Ayrıca lacivert takım elbise, doğru renkte gömlek ve kravatlarla, takım elbise giymeniz gereken her ortam için uygun olacaktır. Çizgili desenler sizi kombinasyonlar konusunda oldukça kısıtlayacağı için, ilk takım elbisenizi kesinlikle düz renk almanızı öneririm. Ayakkabı konusuna gelince; kesinlikle bağcıklı, yuvarlak burunlu, parlak olmayan siyah bir ayakkabı alın derim (Lacivert takım elbisenin altına kahvarengi ayakkabıları daha şık bulmakla birlikte, başlangıçta sizi kısıtlayacağı için siyah rengi tercih edin).Devamını oku→
43
http://adamgibigiyin.com/etiket/kot-pantolon
DünküSoru-Cevap #9: Kahverengi, Kot Pantolon ve Ayakkabıbaşlıklı yazımın ardından sevgili dostum Müge Çerman aradı hemen.Sen yapma bari, biliyorsun “kot” bir markadırdiye… Evet, “Kot” Türkiye’de ilk “blucin” üretimini gerçekşetiren “Muhteşem Kot” isimli kişinin soyadından yarattığı; Selpak, Sana Yağ, Nescafe, vb. gibi jenerik isim haline gelmiş bir markadır. Ancak verdiğim örneklerden farklı olarak Türk Dil Kurumu sözlüğünde yer alan bir kelimedir. Bununla birlikte, Türk Dil Kurumu sözlüğünde alternatif olarak “denim” ve “blucin” kelimeleri bulunuyor. Türkiye’deki “blucin” firmaları da, kurumsal olarak “kot” kelimesini kullanmaktan israrla kaçınıyor. Ben “blucin” kelimesini kötü bir çeviri olarak sevimsiz bulduğum, “denim” kelimesini de çoğunluk tarafından bilinmediği için kullanmak istememiş; TDK sözlüğünde de yer almasına dayanarak “kot” kelimesini kullanmayı özellikle tercih etmiştim. Ancak bundan sonraki yazılarımda ne şekilde kullanacağım konusunda gerçekten kararsız durumdayım.Yukarıda bahsettiğim tanımları biraz daha detaylı açıklayarak yazıyı tamamlayayım:Devamını oku→ DünküSoru-Cevap #9: Kahverengi, Kot Pantolon ve Ayakkabıbaşlıklı yazımın ardından sevgili dostum Müge Çerman aradı hemen.Sen yapma bari, biliyorsun “kot” bir markadırdiye… Evet, “Kot” Türkiye’de ilk “blucin” üretimini gerçekşetiren “Muhteşem Kot” isimli kişinin soyadından yarattığı; Selpak, Sana Yağ, Nescafe, vb. gibi jenerik isim haline gelmiş bir markadır. Ancak verdiğim örneklerden farklı olarak Türk Dil Kurumu sözlüğünde yer alan bir kelimedir. Bununla birlikte, Türk Dil Kurumu sözlüğünde alternatif olarak “denim” ve “blucin” kelimeleri bulunuyor. Türkiye’deki “blucin” firmaları da, kurumsal olarak “kot” kelimesini kullanmaktan israrla kaçınıyor. Ben “blucin” kelimesini kötü bir çeviri olarak sevimsiz bulduğum, “denim” kelimesini de çoğunluk tarafından bilinmediği için kullanmak istememiş; TDK sözlüğünde de yer almasına dayanarak “kot” kelimesini kullanmayı özellikle tercih etmiştim. Ancak bundan sonraki yazılarımda ne şekilde kullanacağım konusunda gerçekten kararsız durumdayım. Yukarıda bahsettiğim tanımları biraz daha detaylı açıklayarak yazıyı tamamlayayım:Devamını oku→ Kahverengi kotun üstüne kahverengi, lacivert ve beyaz karışımı kareli gömlek giydim; çok güzel oldu, olumlu yanıt aldım herkesten. Ama ayakkabıda kararsızım, hangi tür ve renk ayakkabı giymeliyim?(Emre, Antalya)Öncelikle, yazıya başlamadan önce kavram kargaşasını önlemek amacıylaKot, Denim, Blucin, Jean, Blue Jeanbaşlıklı yazımı okumanızı öneririm.Kahverengi pantolon altına giyilebilecek en kolay renk yine kahverengi. Teorik olarak pantolondan daha koyu bir kahverengi tonu tercih etmeniz daha uygun olur. Kıyafet içerisinde kahverenginin yanında mavi ya da lacivert varsa (sizin durumunuzda olduğu gibi); farklı ve sıra dışı bir tarz yaratmak adına lacivert bir ayakkabı da çok güzel bir tercih olacaktır. Aynı şekilde eğer kahverengiyi yeşil ve haki tonları ile birlikte kullanıyorsanız, yeşil tonlarında bir ayakkabı da tercih edebilirsiniz. Yine de bu şekilde farklı renkte ayakkabıların kısıtlı kullanım alanı olacağını; ayakkabılarınız ile aynı tonda bir kemere ihtiyacınız olacağını hatırlatayım.Devamını oku→ Öncelikle, yazıya başlamadan önce kavram kargaşasını önlemek amacıylaKot, Denim, Blucin, Jean, Blue Jeanbaşlıklı yazımı okumanızı öneririm. Kahverengi pantolon altına giyilebilecek en kolay renk yine kahverengi. Teorik olarak pantolondan daha koyu bir kahverengi tonu tercih etmeniz daha uygun olur. Kıyafet içerisinde kahverenginin yanında mavi ya da lacivert varsa (sizin durumunuzda olduğu gibi); farklı ve sıra dışı bir tarz yaratmak adına lacivert bir ayakkabı da çok güzel bir tercih olacaktır. Aynı şekilde eğer kahverengiyi yeşil ve haki tonları ile birlikte kullanıyorsanız, yeşil tonlarında bir ayakkabı da tercih edebilirsiniz. Yine de bu şekilde farklı renkte ayakkabıların kısıtlı kullanım alanı olacağını; ayakkabılarınız ile aynı tonda bir kemere ihtiyacınız olacağını hatırlatayım.Devamını oku→
44
http://adamgibigiyin.com/etiket/kumas
Eveeet, işlerin yoğunluğu sebebiyle bir süredir ara verdiğim yazılara yeniden başlıyorum. Söz, bir daha bu kadar ara vermeyeceğim…Bana son zamanlarda sıklıkla iletilen, arkadaşlarımla alışverişe gittiğimde mağaza çalışanları tarafından yalan yanlış bilgi verilen şu konuyu bir yazayım da kapansın istiyorum. Takdir edersiniz ki, balık veren değil balık tutmayı öğreten adam olma çabam yüzünden konuyu dinazorlardan alıp bugüne bağlayacağım. Kemerlerinizi bağlayın, sıkı tutunun!Bildiğiniz üzere kumaş denen nesne iplikten dokunuyor, iplik ise saç kılı kalınlığındaki liflerden üretiliyor. Yani kumaşı anlamak için deri kanepeye yatırıp çocukluğuna inmek, liflerini kurcalamak gerekiyor. İplik nasıl yapılır, kumaş nasıl dokunur, dokuma tipleri nelerdir, vb. konular bu yazının kapsamına girmediği için -daha sonra yazmak üzere- şimdilik geçiyorum. Sadece özetlemek amacıyla yan tarafa bir görsel koyuyorum.Lifler, liflerimiz… Kumaşla ilgili ne kadar maraza varsa işte bu liflerden, daha doğrusu bu liflerin üretim şekillerinden kaynaklanıyor; yani lifler kumaşı vezir de ediyor, rezil de. Temel olarak ikiye ayırabiliriz lifleri: Doğal ve yapay (sentetik) lifler. Benim için aralarındaki farkı şöyle ifade edeyim; hani plastikten uyduruk çiçekler olur ya, işte o plastik çiçek saksıdaki çiçeğin yerini ne kadar tutuyorsa, sentetik lifler de doğal liflerin yerini işte o kadar tutuyor (Hani hep yazıyorum ya “mış gibi” ürünler diye, işte o şekil). Bakımı kolay diye mis kokulu çiçeğin yerine plastikleri koyacaksanız, ben sizi tutmayayım; çıkış şu tarafta… 🙂Devamını oku→ Eveeet, işlerin yoğunluğu sebebiyle bir süredir ara verdiğim yazılara yeniden başlıyorum. Söz, bir daha bu kadar ara vermeyeceğim… Bana son zamanlarda sıklıkla iletilen, arkadaşlarımla alışverişe gittiğimde mağaza çalışanları tarafından yalan yanlış bilgi verilen şu konuyu bir yazayım da kapansın istiyorum. Takdir edersiniz ki, balık veren değil balık tutmayı öğreten adam olma çabam yüzünden konuyu dinazorlardan alıp bugüne bağlayacağım. Kemerlerinizi bağlayın, sıkı tutunun! Bildiğiniz üzere kumaş denen nesne iplikten dokunuyor, iplik ise saç kılı kalınlığındaki liflerden üretiliyor. Yani kumaşı anlamak için deri kanepeye yatırıp çocukluğuna inmek, liflerini kurcalamak gerekiyor. İplik nasıl yapılır, kumaş nasıl dokunur, dokuma tipleri nelerdir, vb. konular bu yazının kapsamına girmediği için -daha sonra yazmak üzere- şimdilik geçiyorum. Sadece özetlemek amacıyla yan tarafa bir görsel koyuyorum. Lifler, liflerimiz… Kumaşla ilgili ne kadar maraza varsa işte bu liflerden, daha doğrusu bu liflerin üretim şekillerinden kaynaklanıyor; yani lifler kumaşı vezir de ediyor, rezil de. Temel olarak ikiye ayırabiliriz lifleri: Doğal ve yapay (sentetik) lifler. Benim için aralarındaki farkı şöyle ifade edeyim; hani plastikten uyduruk çiçekler olur ya, işte o plastik çiçek saksıdaki çiçeğin yerini ne kadar tutuyorsa, sentetik lifler de doğal liflerin yerini işte o kadar tutuyor (Hani hep yazıyorum ya “mış gibi” ürünler diye, işte o şekil). Bakımı kolay diye mis kokulu çiçeğin yerine plastikleri koyacaksanız, ben sizi tutmayayım; çıkış şu tarafta… 🙂 Tüm yazılarımda belirttiğim üzere, üzerime giydiğim her şeyin doğal ürünlerden üretilmesine özen gösteriyorum; gömlekte de bu kural değişmiyor. İçerisinde sentetik hiçbir malzeme bulunmamasına dikkat ediyorum. İpekli kumaşlar benim pek tercihim olmuyor, bu yüzden gömlek için tek alternatif bulunuyor: %100 pamuklu.Pamuğun da çeşitli türleri bulunuyor. Örneğin Mısır pamuğu (Egyptian cotton) oldukça kaliteli bir pamuk türü. Yapısı gereği hem çok ince dokumaya izin veriyor, hem de gayet sağlam ve dayanıklı. Ayrıca, Mısır pamuğundan üretilen giysiler oldukça yumuşak oluyor. Bu durum da haliyle fiyata yansıyor. Geçenlerde aynı mağazada Mısır pamuğundan üretilmiş bir gömleğin, yine %100 pamuktan üretilmiş başka bir gömlekten 2-3 kat fazla bir fiyata satıldığına şahit oldum. Görünüşleri gayet benzerdi. Kalite için fazla ödemeye her zaman hazırım, ama bu benim için gereksiz bir fark. Elbette benzer bir durumda sizin kararınıza da saygı duyarım.Güncelleme:Bu konuda gelen soru ve yorumlar üzerine bazı bilgiler eklemek istedim: Pamuk ve yün kumaşlar, yapıları gereği yüksek hava geçirgenliği ve su (ter) emme özelliklerine sahiptirler. Bu yüzden sıcak havalarda vücudunuzdaki teri emerek dışarı atarlar, hava geçirdikleri için de vücudunuzu serin tutarlar. Polyester kumaşların ise böyle özellikleri olmadığı için (spor tişörtlerinde, formalarda kullanılan mikro fiber kumaşları ayrı tutuyorum), sıcak havalarda pişersiniz resmen. Teri emmedikleri için vücudunuz nemli kalır; bakteri ve dolayısıyla ter kokusu oluşumu için ideal bir ortam yaratırsınız üzerinizde. Zor buruşur ve olay ütülenir olmaları, benim yukarıdaki dezavantajları görmezden gelmemi sağlamaz. Benim gözlemlerim ve deneyimlerim, polyester karışımlı kumaş kullanma amacının maliyeti düşürmek olduğu yönünde. Çok pahalı ve kaliteli markalarda polyester karışımlı gömlek görmediğimi belirterek bu notu bitireyim; hani bana güvenmiyorsanız adamların bir bildiği vardır diyin bari.. 🙂Devamını oku→ Tüm yazılarımda belirttiğim üzere, üzerime giydiğim her şeyin doğal ürünlerden üretilmesine özen gösteriyorum; gömlekte de bu kural değişmiyor. İçerisinde sentetik hiçbir malzeme bulunmamasına dikkat ediyorum. İpekli kumaşlar benim pek tercihim olmuyor, bu yüzden gömlek için tek alternatif bulunuyor: %100 pamuklu. Pamuğun da çeşitli türleri bulunuyor. Örneğin Mısır pamuğu (Egyptian cotton) oldukça kaliteli bir pamuk türü. Yapısı gereği hem çok ince dokumaya izin veriyor, hem de gayet sağlam ve dayanıklı. Ayrıca, Mısır pamuğundan üretilen giysiler oldukça yumuşak oluyor. Bu durum da haliyle fiyata yansıyor. Geçenlerde aynı mağazada Mısır pamuğundan üretilmiş bir gömleğin, yine %100 pamuktan üretilmiş başka bir gömlekten 2-3 kat fazla bir fiyata satıldığına şahit oldum. Görünüşleri gayet benzerdi. Kalite için fazla ödemeye her zaman hazırım, ama bu benim için gereksiz bir fark. Elbette benzer bir durumda sizin kararınıza da saygı duyarım. Güncelleme:Bu konuda gelen soru ve yorumlar üzerine bazı bilgiler eklemek istedim: Pamuk ve yün kumaşlar, yapıları gereği yüksek hava geçirgenliği ve su (ter) emme özelliklerine sahiptirler. Bu yüzden sıcak havalarda vücudunuzdaki teri emerek dışarı atarlar, hava geçirdikleri için de vücudunuzu serin tutarlar. Polyester kumaşların ise böyle özellikleri olmadığı için (spor tişörtlerinde, formalarda kullanılan mikro fiber kumaşları ayrı tutuyorum), sıcak havalarda pişersiniz resmen. Teri emmedikleri için vücudunuz nemli kalır; bakteri ve dolayısıyla ter kokusu oluşumu için ideal bir ortam yaratırsınız üzerinizde. Zor buruşur ve olay ütülenir olmaları, benim yukarıdaki dezavantajları görmezden gelmemi sağlamaz. Benim gözlemlerim ve deneyimlerim, polyester karışımlı kumaş kullanma amacının maliyeti düşürmek olduğu yönünde. Çok pahalı ve kaliteli markalarda polyester karışımlı gömlek görmediğimi belirterek bu notu bitireyim; hani bana güvenmiyorsanız adamların bir bildiği vardır diyin bari.. 🙂Devamını oku→
45
http://adamgibigiyin.com/etiket/lacivert-kahverengi-renk-kombinasyonu
Benim kahverengi bir pantolonum var. Birlikte kullanmak için dirsekleri yamalı krem rengi bir ceket aldım. Buna uygun gömlek ve kravat önerileriniz nasıl olur? Bir de lacivert takımımın ceketiyle bir eşleştirme çirkin olur mu?(Mehmet Yılmaz, Ankara)Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum.Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur.Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→ Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur. Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→
46
http://adamgibigiyin.com/etiket/lacivert-takim-elbise
Yeniden gardrop kuruyor olsam satın alacağım ilk takım elbisenin lacivert olacağını yazmıştım bir yazımda. Siyaha yakın tonda ve düz bir dokuma olarak. Siyaha yakın derken de, siyah başka bir ürün ile yan yana koymadan fark edilemeyecek kadar karanlık, o derece yani…Bu renkteki bir takım elbiseyi birçok farklı şekilde ve birçok farklı ortamda rahatlıkla kullanabilirsiniz. Öncelikle düğün dernek gibi resmi ortamlarda… Altına bağcıklı siyah bir ayakkabı, içine beyaz gömlek ve kurşuni gri bir kravatla neredeyse smokin giymiş kadar şık olursunuz. Böyle ortamlarda giymek üzere bir çift siyah ayakkabıyı da yeni ve temiz bir şekilde kenarda tutmanızı öneririm.Gündelik kullanımda ise lacivert takım elbisenin altına kişiesel olarak ayakkabı tercihim koyu kahverengi yönünde. Ancak dilerseniz elbette siyah ayakkabı da kullanabilirsiniz. “Lacivert ile siyah ayakkabı giyilmez” diyen olursa da gülüp geçin, ya da bana yollayın 🙂 Artık lacivert-siyah smokin bile var (bkz. 2014 Oscar törenleri). Ben genelde lacivert takım elbisenin içerisine, kontrast oluşturacak renklerde (kırmızı, turuncu, vb.) kravatlar kullandığım için kahverengi ayakkabı tercih ediyorum; ancak mavinin tonlarında kravatlar kullanacak olur iseniz siyah ayakkabıların daha uygun olacağını düşünüyorum.Devamını oku→ Yeniden gardrop kuruyor olsam satın alacağım ilk takım elbisenin lacivert olacağını yazmıştım bir yazımda. Siyaha yakın tonda ve düz bir dokuma olarak. Siyaha yakın derken de, siyah başka bir ürün ile yan yana koymadan fark edilemeyecek kadar karanlık, o derece yani… Bu renkteki bir takım elbiseyi birçok farklı şekilde ve birçok farklı ortamda rahatlıkla kullanabilirsiniz. Öncelikle düğün dernek gibi resmi ortamlarda… Altına bağcıklı siyah bir ayakkabı, içine beyaz gömlek ve kurşuni gri bir kravatla neredeyse smokin giymiş kadar şık olursunuz. Böyle ortamlarda giymek üzere bir çift siyah ayakkabıyı da yeni ve temiz bir şekilde kenarda tutmanızı öneririm. Gündelik kullanımda ise lacivert takım elbisenin altına kişiesel olarak ayakkabı tercihim koyu kahverengi yönünde. Ancak dilerseniz elbette siyah ayakkabı da kullanabilirsiniz. “Lacivert ile siyah ayakkabı giyilmez” diyen olursa da gülüp geçin, ya da bana yollayın 🙂 Artık lacivert-siyah smokin bile var (bkz. 2014 Oscar törenleri). Ben genelde lacivert takım elbisenin içerisine, kontrast oluşturacak renklerde (kırmızı, turuncu, vb.) kravatlar kullandığım için kahverengi ayakkabı tercih ediyorum; ancak mavinin tonlarında kravatlar kullanacak olur iseniz siyah ayakkabıların daha uygun olacağını düşünüyorum.Devamını oku→ Öncelikle bu konudaki bazı kırmızı çizgilerden bahsedeyim. Çorap, bacağın hiçbir şekilde (Bacak bacak ütüne atıldığında bile) görünmeyeceği kadar uzun olmalı. Niye derseniz, bugüne kadar kıllı bacaklarınızla ilgili olarak bir kadından kaç kez iltifat aldınız diye ben sorayım. Kıllı erkek bacağı seksi bir şey olsa, göstermek için yüzyıllar içerisinde “pantolon paçası yırtmacı” gibi dahiyane buluşlara imza atardı girişimci bir modacı. Ben takım elbise altına bilek hizasındaki spor çoraplardan giyen adam bile gördüm, onun için bas bas bağırıyorum 🙂İkinci olarak da desenli çoraplar. Benim giydiğim tek desenli çorap baklava desenli çoraplardır (O da nadir artık), başkalarına tahammülüm bile yok. Enine ya da boyuna çizgili, puanlı, aman diyeyim karikatür işlemeli, leopar desenli, fileli filan (Ben abartmıyorum, abartan güzel insanlar var maalesef) çoraplar bana çok ters. Havlu spor çoraplar da elbette kapsama alanı dışında kalıyor.Marka, logo, vb. yazılar da alerji yapıyor bende. Jilet gibi siyah takım elbisenin altına düz siyah çorap giyen adam bir bacak bacak üstüne atıyor, aradan koca bir timsah göz kırpıyor. Aynı markanın timsahsız çorapları da var gözünüzü seveyim; çorapla da hava atmayıverin!Devamını oku→ Öncelikle bu konudaki bazı kırmızı çizgilerden bahsedeyim. Çorap, bacağın hiçbir şekilde (Bacak bacak ütüne atıldığında bile) görünmeyeceği kadar uzun olmalı. Niye derseniz, bugüne kadar kıllı bacaklarınızla ilgili olarak bir kadından kaç kez iltifat aldınız diye ben sorayım. Kıllı erkek bacağı seksi bir şey olsa, göstermek için yüzyıllar içerisinde “pantolon paçası yırtmacı” gibi dahiyane buluşlara imza atardı girişimci bir modacı. Ben takım elbise altına bilek hizasındaki spor çoraplardan giyen adam bile gördüm, onun için bas bas bağırıyorum 🙂 İkinci olarak da desenli çoraplar. Benim giydiğim tek desenli çorap baklava desenli çoraplardır (O da nadir artık), başkalarına tahammülüm bile yok. Enine ya da boyuna çizgili, puanlı, aman diyeyim karikatür işlemeli, leopar desenli, fileli filan (Ben abartmıyorum, abartan güzel insanlar var maalesef) çoraplar bana çok ters. Havlu spor çoraplar da elbette kapsama alanı dışında kalıyor. Marka, logo, vb. yazılar da alerji yapıyor bende. Jilet gibi siyah takım elbisenin altına düz siyah çorap giyen adam bir bacak bacak üstüne atıyor, aradan koca bir timsah göz kırpıyor. Aynı markanın timsahsız çorapları da var gözünüzü seveyim; çorapla da hava atmayıverin!Devamını oku→ Merhaba, ben üniversite son sınıf öğrencisiyim ve takım elbise almak istiyorum. İş görüşmeleri ve bir projenin sunumunda kullanmayı planlıyorum. Nasıl bir takım elbise ve ayakkabı önerirsiniz?(Safa Aslan, İstanbul)Takım Elbise Alırken: Renk Seçimibaşlıklı yazımda ilk takım elbise için önerim şöyle olmuştu: “Olabildiğince koyu, siyaha yakın bir tonda; desensiz, düz renkte lacivert. Hem beyaz, hem de mavi gömlekler ve hemen her renkte kravatla giyebilirsiniz”.Bu şekilde, farklı renk kombinasyonları ile her seferinde başka bir takım elbise giymiş gibi bir hava yaratabilirsiniz. Ayrıca lacivert takım elbise, doğru renkte gömlek ve kravatlarla, takım elbise giymeniz gereken her ortam için uygun olacaktır.Çizgili desenler sizi kombinasyonlar konusunda oldukça kısıtlayacağı için, ilk takım elbisenizi kesinlikle düz renk almanızı öneririm.Ayakkabı konusuna gelince; kesinlikle bağcıklı, yuvarlak burunlu, parlak olmayan siyah bir ayakkabı alın derim (Lacivert takım elbisenin altına kahvarengi ayakkabıları daha şık bulmakla birlikte, başlangıçta sizi kısıtlayacağı için siyah rengi tercih edin).Devamını oku→ Takım Elbise Alırken: Renk Seçimibaşlıklı yazımda ilk takım elbise için önerim şöyle olmuştu: “Olabildiğince koyu, siyaha yakın bir tonda; desensiz, düz renkte lacivert. Hem beyaz, hem de mavi gömlekler ve hemen her renkte kravatla giyebilirsiniz”. Bu şekilde, farklı renk kombinasyonları ile her seferinde başka bir takım elbise giymiş gibi bir hava yaratabilirsiniz. Ayrıca lacivert takım elbise, doğru renkte gömlek ve kravatlarla, takım elbise giymeniz gereken her ortam için uygun olacaktır. Çizgili desenler sizi kombinasyonlar konusunda oldukça kısıtlayacağı için, ilk takım elbisenizi kesinlikle düz renk almanızı öneririm. Ayakkabı konusuna gelince; kesinlikle bağcıklı, yuvarlak burunlu, parlak olmayan siyah bir ayakkabı alın derim (Lacivert takım elbisenin altına kahvarengi ayakkabıları daha şık bulmakla birlikte, başlangıçta sizi kısıtlayacağı için siyah rengi tercih edin).Devamını oku→ Bugüne kadar onlarca takım elbise satın almış bir Türk insanı olarak,“En baştan bir gardırop oluşturmak istesem ne yapardım?”diye düşünerek ihtiyaçlarımı ve deneyimlerimi bir araya getirdim; ortaya bu yazı çıktı. Haydi bakalım, birlikte başlayalım.Önce ana çizgiyi çizelim (Daha doğrusu noktayı koyalım). İş hayatında koyu renk takım elbise giyilir, nokta. Yaz ayları için de bir adet açık renk (Açık renk dediğime bakmayın; öyle beyaza yakın filan değil, sadece diğerlerine göre nispeten açık renkli) takım elbise bulunduralım.İkinci noktayı da şöyle koyalım: Adam gibi giyinen her erkeğin dolabında bir adet siyah takım elbise bulunmalıdır. Ancak şunu belirteyim, Matrix’te Ajan Smith’lik gibi meslekler dışında, siyah takım elbise iş hayatında giyilmez; sadece akşam 6’dan sonraki ortamlarda giyilir (Giyerseniz de sürekli olarak“Hayırdır abi, ne iş?”ve türevi sorulara maruz kalırsınız. Akıl ve ruh sağlığınız için beni dinleyin, giymeyin). Bu yüzden siyah takım elbiseyi kendi hayat tarzınıza göre önceliklendirin. İlk dört takım elbiseden birisi de siyah olsun ama; ne zaman, ne şekilde ihtiyaç duyacağınız belli olmaz…Bu yazı içeresinde önerdiğim renkleri örnek resimlerle göstermeye çalışacağım; ancak lütfen gömlek-kravat renk ve kombinasyonlarını dikkate almayın, yalnızca takım elbiselere odaklanın.Devamını oku→ Bugüne kadar onlarca takım elbise satın almış bir Türk insanı olarak,“En baştan bir gardırop oluşturmak istesem ne yapardım?”diye düşünerek ihtiyaçlarımı ve deneyimlerimi bir araya getirdim; ortaya bu yazı çıktı. Haydi bakalım, birlikte başlayalım. Önce ana çizgiyi çizelim (Daha doğrusu noktayı koyalım). İş hayatında koyu renk takım elbise giyilir, nokta. Yaz ayları için de bir adet açık renk (Açık renk dediğime bakmayın; öyle beyaza yakın filan değil, sadece diğerlerine göre nispeten açık renkli) takım elbise bulunduralım. İkinci noktayı da şöyle koyalım: Adam gibi giyinen her erkeğin dolabında bir adet siyah takım elbise bulunmalıdır. Ancak şunu belirteyim, Matrix’te Ajan Smith’lik gibi meslekler dışında, siyah takım elbise iş hayatında giyilmez; sadece akşam 6’dan sonraki ortamlarda giyilir (Giyerseniz de sürekli olarak“Hayırdır abi, ne iş?”ve türevi sorulara maruz kalırsınız. Akıl ve ruh sağlığınız için beni dinleyin, giymeyin). Bu yüzden siyah takım elbiseyi kendi hayat tarzınıza göre önceliklendirin. İlk dört takım elbiseden birisi de siyah olsun ama; ne zaman, ne şekilde ihtiyaç duyacağınız belli olmaz… Bu yazı içeresinde önerdiğim renkleri örnek resimlerle göstermeye çalışacağım; ancak lütfen gömlek-kravat renk ve kombinasyonlarını dikkate almayın, yalnızca takım elbiselere odaklanın.Devamını oku→
47
http://adamgibigiyin.com/etiket/mayo
Eveet, yaz geldi; kıllı vücutları ve güzel göbekleri sergileme sezonu açıldı. Haliyle bu konuya da girmek farz oldu…Her zaman olduğu gibi, kendi vücut yapımıza uygun şeyler giymeye özen göstererek başlıyoruz. Başlamadan önce, hiç giyilmemesi gereken şeylerden bahsedeyim. Mesela slip mayo… Eğer profesyonel yüzücü olup da yarışa katılmıyorsanız, kıçınızı başınızı insanların gözüne sokmanın alemi yok 🙂Kendi adıma, yandaki örnekte olduğu gibi şort mayolar tercih ediyorum. Dize kadar uzayan, bol sörfçü mayolarını boşverin; baldırınızda kalan, ne çok dar ne de çok bol olan mayoları tercih edin derim. Tercihiniz, vücut yapınıza göre değişmeli elbette; onu da şöyle açıklayayım: Boyunuz (ya da bacaklarınız) ne kadar kısa ise, mayonun boyu da o kadar kısa olsun ki güdük görünmeyin. Boyunuz (ya da bacaklarınız) çok uzun ise, neredeyse dize kadar inen (ama bol olmayan) kesimleri tercih edin (Bu da leylek gibi görünmemek için 🙂 Göbekli arkadaşlarım da yukarıdakilere ek olarak; koyu renk, düz ya da çok ufak desenli mayoları tercih etsinler.Şahsen çok desenli mayoları kullanmıyorum; düz ya da ufak geometrik desenli, ya da enine üç düz renkten oluşan blok desenli mayoları tercih ediyorum. Hatta yandaki örnekteki tenis şortu gibi modeller pek hoşuma gidiyor, denizden çıkıp bir yere yemeğe/içmeye oturduğumuzda normal şort gibi görünüyor. Ha, manken gibi bir vücudunuz varsa, ne giyerseniz giyin; güllü dallı, çiçekli böcekli mayolar giyseniz de olur, kimse mayoya bakmayacak nasıl olsa.. 🙂Devamını oku→ Eveet, yaz geldi; kıllı vücutları ve güzel göbekleri sergileme sezonu açıldı. Haliyle bu konuya da girmek farz oldu… Her zaman olduğu gibi, kendi vücut yapımıza uygun şeyler giymeye özen göstererek başlıyoruz. Başlamadan önce, hiç giyilmemesi gereken şeylerden bahsedeyim. Mesela slip mayo… Eğer profesyonel yüzücü olup da yarışa katılmıyorsanız, kıçınızı başınızı insanların gözüne sokmanın alemi yok 🙂 Kendi adıma, yandaki örnekte olduğu gibi şort mayolar tercih ediyorum. Dize kadar uzayan, bol sörfçü mayolarını boşverin; baldırınızda kalan, ne çok dar ne de çok bol olan mayoları tercih edin derim. Tercihiniz, vücut yapınıza göre değişmeli elbette; onu da şöyle açıklayayım: Boyunuz (ya da bacaklarınız) ne kadar kısa ise, mayonun boyu da o kadar kısa olsun ki güdük görünmeyin. Boyunuz (ya da bacaklarınız) çok uzun ise, neredeyse dize kadar inen (ama bol olmayan) kesimleri tercih edin (Bu da leylek gibi görünmemek için 🙂 Göbekli arkadaşlarım da yukarıdakilere ek olarak; koyu renk, düz ya da çok ufak desenli mayoları tercih etsinler. Şahsen çok desenli mayoları kullanmıyorum; düz ya da ufak geometrik desenli, ya da enine üç düz renkten oluşan blok desenli mayoları tercih ediyorum. Hatta yandaki örnekteki tenis şortu gibi modeller pek hoşuma gidiyor, denizden çıkıp bir yere yemeğe/içmeye oturduğumuzda normal şort gibi görünüyor. Ha, manken gibi bir vücudunuz varsa, ne giyerseniz giyin; güllü dallı, çiçekli böcekli mayolar giyseniz de olur, kimse mayoya bakmayacak nasıl olsa.. 🙂Devamını oku→ Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→
48
http://adamgibigiyin.com/etiket/mont
Eh, her gün takım elbise giymiyoruz; Clark Kent’ten Superman’e döndüğümüz zamanlar da var…Tahmin edeceğiniz gibi “Takım elbise ile giydiğiniz bir paltoyu, pardösüyü günlük kıyafetlerinizle (ya da tersi) giymeseniz iyi olur” diyerek başlayacağım. Tüm kış boyunca bir tek paltoya, arsız veledin“Vuracam kırbacı, vuracam kırbacı”diyerek yavru eşeğe yaptığı muameleyi yapmanın alemi yok 🙂Yazılarımı yeni okuyanlar için tekrar hatırlatayım; dogmatik ve didaktik söylemlerden kaçınmaya çalışan bir şahsiyet olmam itibarıyla, yazılarımda“şunu, bunu yapın/yapmayın”yerine kendi tercihlerimi aktarıyorum; yine öyle yapacağım.İstanbul gibi kışları nispeten yumuşak geçen bir şehirde yaşamanın avantajı ile benim neredeyse tüm kış boyunca tercihim deri montlar oluyor. Takım elbisenin aksine, spor kıyafetlerimde toprak tonlarını da kullandığım için hem siyah hem de kahverengi deri montlarım var. Palto, ceket, vb. gibi görünen deri montlar yerine, tarzı “motosiklet montu” olarak adlandırılan yandakine benzer modelleri tercih ediyorum.Deri mont ile yalnızcadenimpantolonlar; onun da altına her zaman deri bot giyiyorum. Yıllardır tarzından ve kalitesinden çok memnun olduğum OXS botlardan pek şaşmıyorum.Denim pantolonların paça genişliği ve boyu konusunda da birkaç şey yazayım. Takım elbiselerde olduğu gibi, günlük giyimde de gün geçtikçe da paçalar daralıyor ve paça boyları da kısalıyor. Ben denim pantolonlarda da paça genişliğini 20 cm kullanıyorum (Bacaklarım bir miktar “edeleli” olduğu için daha dar giyemiyorum). Buradaki tek kriterim, pantolonun bacağıma yapışmaması. Birçok yazımda belirttiğim üzere, insanların güzel yönlerini ortaya çıkarıp estetik olmayan yerlerini gizleyecek şekilde giyinmesi gerektiğine inanıyorum. Erkek bacaklarının da tayt gibi dar pantolonlar giyerek insanların gözüne sokulacak kadar güzel şeyler olmadığını düşünüyorum.Paça uzunluğuna gelirsek, yine “ayakkabımızı ortaya çıkaracak kadar kısa, bilekleri göstermeyecek kadar uzun” şeklinde teorik bilgi ile yandaki örneği vereyim (“Neden bilek görünmesin?” sorusuna cevabım, aynen yukarıda belirttiğim şekilde, erkek ayak bileklerinin sağa sola gösterecek kadar estetik olmadığını düşünmemdir. Çok seksi ayak bilekleriniz olduğunu düşünüyorsanız, çekin paçaları yukarı! 😀 ). Ben yandaki fotoğraftaki kadar, ya da 1-2 cm daha kısa olacak şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki botları da oldukça şık bulduğumu ekleyeyim.Bir de paça kıvırma konusu var. Açıkası örnek vermek için bir saat görsel aradım internette, bir tane paçası kıvrık olmayan görsel bulamadım. Şahsi tercihim paçaları kıvırmamak yönünde, nedeni ise ayrı bir yazının konusu olsun.Elbette biraz daha şık olmam gereken ortamlar da oluyor. O zaman ise takım elbise ile giydiğim paltonun biraz kısa olanını (eteği kalça altına gelecek şekilde), ya da yağmura daha dayanıklı bir parka kullanıyorum.Burada renk olarak tercihim koyu lacivert; günlük hayatta tercih ettiğim renkler (mavi, lacivert denim, kahverengi tonlarındakanvaspantolonlar; gri, lacivert, yeşil kazaklar ve trikolar; mavi gömlek üzeri lacivert süveter, vb.) ile çok daha kullanışlı.Bu kıyafetlerle de yine bot giyiyorum, ama bu sefer aşağıdaki gibi biraz daha şık bir model tercih ediyorum.Bir de İstanbul’da kar yağdığı iki üç günde ve soğuk memleketleri ziyaret ettiğimde kullandığım bir kaz tüyü montum var. Altına yine denim ve botlar… Bu sefer tamamen fonksiyonel botlar tercih ediyorum, bütün gün yağmur çamur içinde kalsam bile ayaklarımın donmamasını ya da ıslanmamasını sağlamalarını istiyorum.Son olarak da aksesuarları yazayım. Spor dışında bere kullanmıyorum, beyzbol şapkası asla takmıyorum. Daha önce deyazlık giyim ile ilgili yazımdaörnek verdiğim kasketlerin yünlü olanlarını tercih ediyorum.Her dışarı çıktığımda kıyafetimle uygun renkte bir atkı sarıyorum boynuma. Takım elbise ile kaşmir atkı önermiştim ama deri mont ile kaşmir atkı bana çok narin geliyor; bu sefer tercihim daha kalın dokumalı ancak kesinlikle doğal malzemeden üretilmiş bir atkı oluyor.Genelde düz renkte ve gri, lacivert gibi parlak olmayan renkte atkılar kullanıyorum. Bir iki tane de enine çizgili atkım var, giydiklerim desensiz ya da tek renk ise; bu atkılarımı kullanıyorum.Eldiven olarak ise soğuk havalarda yine deri eldivenden şaşmıyorum. Biraz daha ılık havalarda ise parmaksız yün eldiven terih ediyorum; “rock”çı ruhuma pek uygun geliyor 🙂Kazak, gömlek, triko, bunların uyumu, vb. konularda yazacak birçok şey var; bu yazı burada bitsin; kazaklar da başka bir yazının konusu olsun. Eh, her gün takım elbise giymiyoruz; Clark Kent’ten Superman’e döndüğümüz zamanlar da var… Tahmin edeceğiniz gibi “Takım elbise ile giydiğiniz bir paltoyu, pardösüyü günlük kıyafetlerinizle (ya da tersi) giymeseniz iyi olur” diyerek başlayacağım. Tüm kış boyunca bir tek paltoya, arsız veledin“Vuracam kırbacı, vuracam kırbacı”diyerek yavru eşeğe yaptığı muameleyi yapmanın alemi yok 🙂 Yazılarımı yeni okuyanlar için tekrar hatırlatayım; dogmatik ve didaktik söylemlerden kaçınmaya çalışan bir şahsiyet olmam itibarıyla, yazılarımda“şunu, bunu yapın/yapmayın”yerine kendi tercihlerimi aktarıyorum; yine öyle yapacağım. İstanbul gibi kışları nispeten yumuşak geçen bir şehirde yaşamanın avantajı ile benim neredeyse tüm kış boyunca tercihim deri montlar oluyor. Takım elbisenin aksine, spor kıyafetlerimde toprak tonlarını da kullandığım için hem siyah hem de kahverengi deri montlarım var. Palto, ceket, vb. gibi görünen deri montlar yerine, tarzı “motosiklet montu” olarak adlandırılan yandakine benzer modelleri tercih ediyorum. Deri mont ile yalnızcadenimpantolonlar; onun da altına her zaman deri bot giyiyorum. Yıllardır tarzından ve kalitesinden çok memnun olduğum OXS botlardan pek şaşmıyorum. Denim pantolonların paça genişliği ve boyu konusunda da birkaç şey yazayım. Takım elbiselerde olduğu gibi, günlük giyimde de gün geçtikçe da paçalar daralıyor ve paça boyları da kısalıyor. Ben denim pantolonlarda da paça genişliğini 20 cm kullanıyorum (Bacaklarım bir miktar “edeleli” olduğu için daha dar giyemiyorum). Buradaki tek kriterim, pantolonun bacağıma yapışmaması. Birçok yazımda belirttiğim üzere, insanların güzel yönlerini ortaya çıkarıp estetik olmayan yerlerini gizleyecek şekilde giyinmesi gerektiğine inanıyorum. Erkek bacaklarının da tayt gibi dar pantolonlar giyerek insanların gözüne sokulacak kadar güzel şeyler olmadığını düşünüyorum. Paça uzunluğuna gelirsek, yine “ayakkabımızı ortaya çıkaracak kadar kısa, bilekleri göstermeyecek kadar uzun” şeklinde teorik bilgi ile yandaki örneği vereyim (“Neden bilek görünmesin?” sorusuna cevabım, aynen yukarıda belirttiğim şekilde, erkek ayak bileklerinin sağa sola gösterecek kadar estetik olmadığını düşünmemdir. Çok seksi ayak bilekleriniz olduğunu düşünüyorsanız, çekin paçaları yukarı! 😀 ). Ben yandaki fotoğraftaki kadar, ya da 1-2 cm daha kısa olacak şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki botları da oldukça şık bulduğumu ekleyeyim. Bir de paça kıvırma konusu var. Açıkası örnek vermek için bir saat görsel aradım internette, bir tane paçası kıvrık olmayan görsel bulamadım. Şahsi tercihim paçaları kıvırmamak yönünde, nedeni ise ayrı bir yazının konusu olsun. Elbette biraz daha şık olmam gereken ortamlar da oluyor. O zaman ise takım elbise ile giydiğim paltonun biraz kısa olanını (eteği kalça altına gelecek şekilde), ya da yağmura daha dayanıklı bir parka kullanıyorum. Burada renk olarak tercihim koyu lacivert; günlük hayatta tercih ettiğim renkler (mavi, lacivert denim, kahverengi tonlarındakanvaspantolonlar; gri, lacivert, yeşil kazaklar ve trikolar; mavi gömlek üzeri lacivert süveter, vb.) ile çok daha kullanışlı. Bu kıyafetlerle de yine bot giyiyorum, ama bu sefer aşağıdaki gibi biraz daha şık bir model tercih ediyorum. Bir de İstanbul’da kar yağdığı iki üç günde ve soğuk memleketleri ziyaret ettiğimde kullandığım bir kaz tüyü montum var. Altına yine denim ve botlar… Bu sefer tamamen fonksiyonel botlar tercih ediyorum, bütün gün yağmur çamur içinde kalsam bile ayaklarımın donmamasını ya da ıslanmamasını sağlamalarını istiyorum. Son olarak da aksesuarları yazayım. Spor dışında bere kullanmıyorum, beyzbol şapkası asla takmıyorum. Daha önce deyazlık giyim ile ilgili yazımdaörnek verdiğim kasketlerin yünlü olanlarını tercih ediyorum. Her dışarı çıktığımda kıyafetimle uygun renkte bir atkı sarıyorum boynuma. Takım elbise ile kaşmir atkı önermiştim ama deri mont ile kaşmir atkı bana çok narin geliyor; bu sefer tercihim daha kalın dokumalı ancak kesinlikle doğal malzemeden üretilmiş bir atkı oluyor. Genelde düz renkte ve gri, lacivert gibi parlak olmayan renkte atkılar kullanıyorum. Bir iki tane de enine çizgili atkım var, giydiklerim desensiz ya da tek renk ise; bu atkılarımı kullanıyorum. Eldiven olarak ise soğuk havalarda yine deri eldivenden şaşmıyorum. Biraz daha ılık havalarda ise parmaksız yün eldiven terih ediyorum; “rock”çı ruhuma pek uygun geliyor 🙂 Kazak, gömlek, triko, bunların uyumu, vb. konularda yazacak birçok şey var; bu yazı burada bitsin; kazaklar da başka bir yazının konusu olsun. Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→
49
http://adamgibigiyin.com/etiket/motosiklet
Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim.Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında…Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor.Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor.Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım.Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın.Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf.Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor.Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile. Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim. Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında… Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor. Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor. Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım. Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın. Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf. Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor. Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile. Aslında benzer durumu normal giyim için de yazmıştım: Kösele görünümlü lastik tabanlı bir ayakkabı alıp hem takım elbise hem de denim pantolon altına giydiğinizde aslına bakarsanız ne o kıyafete ne de bu kıyafete yaranabiliyorsunuz. Bu durum motosiklet kıyafatlerinde daha bariz bir şekilde farkını koyuyor ortaya. Yani bir tek mont alayım, hem yaz hem kış giyerim; gerekirse içine kalın bir şey ile çok soğuk havada da giyerim dediğinizde işin tadı gerçekten kaçıyor.Motosiklet aslında gayet rahatsız bir araç. Ruhunuza iyi gelmiyor ise çekilecek dert değil 🙂 Her türlü doğa şartı -yağmur, çamur, toz, toprak- ile muhatap oluyorsunuz. Soğuk havada ekstra donup sıcak havada ekstra pişiyorsunuz. Bir de doğru kıyafet kullanmaz iseniz, keyif almak için çıktığınız yol size ızdırap olarak geri dönüyor.Ben bu hatayı yaptım, siz yapmayın diye yazıyorum; maalesef paraya kıymak ve iyi bir markadan hem yazlık hem de kışlık birer mont, pantolon, bot ve eldiven edinmek lazım.İşin keyfi doğru teçhizatla artıyor.Elbette teçhizatı satın almak yetmiyor, onları yanımızda taşımak da lazım. Örneğin bahar aylarında uzun bir yola çıkacaksınız, ufukta yağmur gözükmüyor; yine de o yağmurluğu bir yere sıkıştırıverin. Hava durumu her gün değişebiliyor, dönüşte havanın nasıl olacağının bir garantisi yok. 10 dakika yağmura denk gelseniz, bütün keyfiniz sıfırlanacak. Benzer şekilde, hava güzel yük etmeyeyim demeyin; çantaya kalın ya da termal bir şey atıverin. İhtiyaç duymazsanız bir kaybınız olmaz ama, dönüş yolunda geç vakitlere kalıp titremeye başlarsanız beni hatırlarsınız 🙂Benim bu konudaki marka ve model tercihlerim ise az sonra… Aslında benzer durumu normal giyim için de yazmıştım: Kösele görünümlü lastik tabanlı bir ayakkabı alıp hem takım elbise hem de denim pantolon altına giydiğinizde aslına bakarsanız ne o kıyafete ne de bu kıyafete yaranabiliyorsunuz. Bu durum motosiklet kıyafatlerinde daha bariz bir şekilde farkını koyuyor ortaya. Yani bir tek mont alayım, hem yaz hem kış giyerim; gerekirse içine kalın bir şey ile çok soğuk havada da giyerim dediğinizde işin tadı gerçekten kaçıyor. Motosiklet aslında gayet rahatsız bir araç. Ruhunuza iyi gelmiyor ise çekilecek dert değil 🙂 Her türlü doğa şartı -yağmur, çamur, toz, toprak- ile muhatap oluyorsunuz. Soğuk havada ekstra donup sıcak havada ekstra pişiyorsunuz. Bir de doğru kıyafet kullanmaz iseniz, keyif almak için çıktığınız yol size ızdırap olarak geri dönüyor. Ben bu hatayı yaptım, siz yapmayın diye yazıyorum; maalesef paraya kıymak ve iyi bir markadan hem yazlık hem de kışlık birer mont, pantolon, bot ve eldiven edinmek lazım. İşin keyfi doğru teçhizatla artıyor. Elbette teçhizatı satın almak yetmiyor, onları yanımızda taşımak da lazım. Örneğin bahar aylarında uzun bir yola çıkacaksınız, ufukta yağmur gözükmüyor; yine de o yağmurluğu bir yere sıkıştırıverin. Hava durumu her gün değişebiliyor, dönüşte havanın nasıl olacağının bir garantisi yok. 10 dakika yağmura denk gelseniz, bütün keyfiniz sıfırlanacak. Benzer şekilde, hava güzel yük etmeyeyim demeyin; çantaya kalın ya da termal bir şey atıverin. İhtiyaç duymazsanız bir kaybınız olmaz ama, dönüş yolunda geç vakitlere kalıp titremeye başlarsanız beni hatırlarsınız 🙂 Benim bu konudaki marka ve model tercihlerim ise az sonra… İki yıldır yoğun bir şekilde motosiklet kullanıyorum (yirmi bin kilometre yapmışım); hem motosiklet kullanımı hem de motosiklet kıyafetleri konusunda yazmam gerektiğini düşündüğüm birçok olay yaşadım. Haliyle “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık farz oldu.Önce sizinle motosiklet hikayemi paylaşayım. Motosikletin hayatıma girmesi 30’lu yaşlarımın sonuna denk geldiği için beni pek tanımayanlarda“40 yaş sendromu”değerlendirmeleri oldu. Filhakika, 20’li yaşlarda gibi yaşayan birisi olarak böyle bir sendromdan gayet uzaktayım. Macera/heyecan arayışı deseniz, o da değil; ayıptır söylemesi plaza ortamında çalışmaya başladığım zaman ilk kazandığım paralar ile arabamı üstü açık spor araba olarak yenilemiştim. Uzun yıllar o kadar sefasını sürdüm ki (günübirlik seyahatler, hafta sonu tatilleri, hız manyaklıkları, vb.), bir araç ile heyecan arayışı safhasını çok geride bıraktım (“Ferrari’sini satan bilge”gibi oldu ama ne arabam Ferrari idi, ne de ben öyle bilge birisiyim 🙂 ). Peki, ne o zaman?Açıkçası her şey arabayı yenileme dürtüsü ile başladı. Öncelikle arabayı sattım. Ne alsam diye araştırırken, evde bir değerlendirme yaptık; bizim arabaya pek ihtiyacımız olmadığı ortaya çıktı. Çoğunlukla kapının önünde yatıyor ve biz durduk yere sigorta, vergi, vb. ödüyoruz. Evimiz metroya çok yakın, tam önünde bir otobüs durağı var; İstanbul gibi manyak bir şehirde araba gerçekten başa bela olabiliyor. Hele bir de alkol alacak iseniz, son derece gereksiz bir yük haline geliyor. Kaldı ki,“Hayatta toplu taşımaya binmem”diyen padişah torunlarından olmadığım için, insanlarla etkileşim içerisinde olacağım ortamlar hoşuma gider (Çoğunlukla 🙂 bkz. Aşağıdaki metrobüs yorumum).Dedik ki, araba bir dursun bakalım; çok ihtiyaç duyarsak kiralarız… Amma ve lakin, İstanbul’un toplu taşıma sistemi yıllar öncesinden akıl ile tasarlanmayıp her yıl yamalama sistemi ile yapıldığından ve bir kısmı da halk otobüsü ve minibüs şoförlerinin keyfine terk edildiğinden çok etkin ve verimli olduğunu söyleyemeyeceğim. Evin dibinden metro geçiyor da, aynı yaka içerisinde bir yöne dört aktarma ile iki saatte gitmek hiç normal bir durum değil. Hele bir de konserve sardalya modeli metrobüs ucubesi var ki, evlere şenlik. İnsanlarla etkileşim içinde olmak hoşuma gidiyor da, bu kadar uzun süre bu kadar samimiyet (!) gerçekten fazla… 🙂Neyse, baktık ki toplu taşıma da öyle verimli değil, motosiklet denemeye karar verdik. Toplu taşıma ile iki saatte gittiğim yere motosiklet ile yarım saatte gidiyorum, gidiş dönüş günde net üç saat karım oluyor. İnsanın satın alabileceği en değerli şey zaman benim için! Eşim ve ben bu şekilde birer motosiklet ile giriştik bu işe. Uzun yollardan, tatillerden keyif almaya başladıkça giderek büyüttük motorları. Bununla birlikte motosikleti doğru kullanma ve doğru giyinme konusuna da eğilmeye başladık.Bu başlık altında hem insan gibi (artık sadece erkeklere hitap etmediğim için “adam gibi” demiyorum 🙂 ) motor kullanmak, hem de düzgün giyinmek üzerine yazacağım; denediğim ürün ve markaları sizlerle paylaşacağım. Az sonra… İki yıldır yoğun bir şekilde motosiklet kullanıyorum (yirmi bin kilometre yapmışım); hem motosiklet kullanımı hem de motosiklet kıyafetleri konusunda yazmam gerektiğini düşündüğüm birçok olay yaşadım. Haliyle “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık farz oldu. Önce sizinle motosiklet hikayemi paylaşayım. Motosikletin hayatıma girmesi 30’lu yaşlarımın sonuna denk geldiği için beni pek tanımayanlarda“40 yaş sendromu”değerlendirmeleri oldu. Filhakika, 20’li yaşlarda gibi yaşayan birisi olarak böyle bir sendromdan gayet uzaktayım. Macera/heyecan arayışı deseniz, o da değil; ayıptır söylemesi plaza ortamında çalışmaya başladığım zaman ilk kazandığım paralar ile arabamı üstü açık spor araba olarak yenilemiştim. Uzun yıllar o kadar sefasını sürdüm ki (günübirlik seyahatler, hafta sonu tatilleri, hız manyaklıkları, vb.), bir araç ile heyecan arayışı safhasını çok geride bıraktım (“Ferrari’sini satan bilge”gibi oldu ama ne arabam Ferrari idi, ne de ben öyle bilge birisiyim 🙂 ). Peki, ne o zaman? Açıkçası her şey arabayı yenileme dürtüsü ile başladı. Öncelikle arabayı sattım. Ne alsam diye araştırırken, evde bir değerlendirme yaptık; bizim arabaya pek ihtiyacımız olmadığı ortaya çıktı. Çoğunlukla kapının önünde yatıyor ve biz durduk yere sigorta, vergi, vb. ödüyoruz. Evimiz metroya çok yakın, tam önünde bir otobüs durağı var; İstanbul gibi manyak bir şehirde araba gerçekten başa bela olabiliyor. Hele bir de alkol alacak iseniz, son derece gereksiz bir yük haline geliyor. Kaldı ki,“Hayatta toplu taşımaya binmem”diyen padişah torunlarından olmadığım için, insanlarla etkileşim içerisinde olacağım ortamlar hoşuma gider (Çoğunlukla 🙂 bkz. Aşağıdaki metrobüs yorumum). Dedik ki, araba bir dursun bakalım; çok ihtiyaç duyarsak kiralarız… Amma ve lakin, İstanbul’un toplu taşıma sistemi yıllar öncesinden akıl ile tasarlanmayıp her yıl yamalama sistemi ile yapıldığından ve bir kısmı da halk otobüsü ve minibüs şoförlerinin keyfine terk edildiğinden çok etkin ve verimli olduğunu söyleyemeyeceğim. Evin dibinden metro geçiyor da, aynı yaka içerisinde bir yöne dört aktarma ile iki saatte gitmek hiç normal bir durum değil. Hele bir de konserve sardalya modeli metrobüs ucubesi var ki, evlere şenlik. İnsanlarla etkileşim içinde olmak hoşuma gidiyor da, bu kadar uzun süre bu kadar samimiyet (!) gerçekten fazla… 🙂 Neyse, baktık ki toplu taşıma da öyle verimli değil, motosiklet denemeye karar verdik. Toplu taşıma ile iki saatte gittiğim yere motosiklet ile yarım saatte gidiyorum, gidiş dönüş günde net üç saat karım oluyor. İnsanın satın alabileceği en değerli şey zaman benim için! Eşim ve ben bu şekilde birer motosiklet ile giriştik bu işe. Uzun yollardan, tatillerden keyif almaya başladıkça giderek büyüttük motorları. Bununla birlikte motosikleti doğru kullanma ve doğru giyinme konusuna da eğilmeye başladık. Bu başlık altında hem insan gibi (artık sadece erkeklere hitap etmediğim için “adam gibi” demiyorum 🙂 ) motor kullanmak, hem de düzgün giyinmek üzerine yazacağım; denediğim ürün ve markaları sizlerle paylaşacağım. Az sonra…
50
http://adamgibigiyin.com/etiket/motosiklet-giyimi
Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim.Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında…Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor.Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor.Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım.Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın.Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf.Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor.Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile. Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim. Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında… Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor. Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor. Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım. Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın. Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf. Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor. Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile. Aslında benzer durumu normal giyim için de yazmıştım: Kösele görünümlü lastik tabanlı bir ayakkabı alıp hem takım elbise hem de denim pantolon altına giydiğinizde aslına bakarsanız ne o kıyafete ne de bu kıyafete yaranabiliyorsunuz. Bu durum motosiklet kıyafatlerinde daha bariz bir şekilde farkını koyuyor ortaya. Yani bir tek mont alayım, hem yaz hem kış giyerim; gerekirse içine kalın bir şey ile çok soğuk havada da giyerim dediğinizde işin tadı gerçekten kaçıyor.Motosiklet aslında gayet rahatsız bir araç. Ruhunuza iyi gelmiyor ise çekilecek dert değil 🙂 Her türlü doğa şartı -yağmur, çamur, toz, toprak- ile muhatap oluyorsunuz. Soğuk havada ekstra donup sıcak havada ekstra pişiyorsunuz. Bir de doğru kıyafet kullanmaz iseniz, keyif almak için çıktığınız yol size ızdırap olarak geri dönüyor.Ben bu hatayı yaptım, siz yapmayın diye yazıyorum; maalesef paraya kıymak ve iyi bir markadan hem yazlık hem de kışlık birer mont, pantolon, bot ve eldiven edinmek lazım.İşin keyfi doğru teçhizatla artıyor.Elbette teçhizatı satın almak yetmiyor, onları yanımızda taşımak da lazım. Örneğin bahar aylarında uzun bir yola çıkacaksınız, ufukta yağmur gözükmüyor; yine de o yağmurluğu bir yere sıkıştırıverin. Hava durumu her gün değişebiliyor, dönüşte havanın nasıl olacağının bir garantisi yok. 10 dakika yağmura denk gelseniz, bütün keyfiniz sıfırlanacak. Benzer şekilde, hava güzel yük etmeyeyim demeyin; çantaya kalın ya da termal bir şey atıverin. İhtiyaç duymazsanız bir kaybınız olmaz ama, dönüş yolunda geç vakitlere kalıp titremeye başlarsanız beni hatırlarsınız 🙂Benim bu konudaki marka ve model tercihlerim ise az sonra… Aslında benzer durumu normal giyim için de yazmıştım: Kösele görünümlü lastik tabanlı bir ayakkabı alıp hem takım elbise hem de denim pantolon altına giydiğinizde aslına bakarsanız ne o kıyafete ne de bu kıyafete yaranabiliyorsunuz. Bu durum motosiklet kıyafatlerinde daha bariz bir şekilde farkını koyuyor ortaya. Yani bir tek mont alayım, hem yaz hem kış giyerim; gerekirse içine kalın bir şey ile çok soğuk havada da giyerim dediğinizde işin tadı gerçekten kaçıyor. Motosiklet aslında gayet rahatsız bir araç. Ruhunuza iyi gelmiyor ise çekilecek dert değil 🙂 Her türlü doğa şartı -yağmur, çamur, toz, toprak- ile muhatap oluyorsunuz. Soğuk havada ekstra donup sıcak havada ekstra pişiyorsunuz. Bir de doğru kıyafet kullanmaz iseniz, keyif almak için çıktığınız yol size ızdırap olarak geri dönüyor. Ben bu hatayı yaptım, siz yapmayın diye yazıyorum; maalesef paraya kıymak ve iyi bir markadan hem yazlık hem de kışlık birer mont, pantolon, bot ve eldiven edinmek lazım. İşin keyfi doğru teçhizatla artıyor. Elbette teçhizatı satın almak yetmiyor, onları yanımızda taşımak da lazım. Örneğin bahar aylarında uzun bir yola çıkacaksınız, ufukta yağmur gözükmüyor; yine de o yağmurluğu bir yere sıkıştırıverin. Hava durumu her gün değişebiliyor, dönüşte havanın nasıl olacağının bir garantisi yok. 10 dakika yağmura denk gelseniz, bütün keyfiniz sıfırlanacak. Benzer şekilde, hava güzel yük etmeyeyim demeyin; çantaya kalın ya da termal bir şey atıverin. İhtiyaç duymazsanız bir kaybınız olmaz ama, dönüş yolunda geç vakitlere kalıp titremeye başlarsanız beni hatırlarsınız 🙂 Benim bu konudaki marka ve model tercihlerim ise az sonra… İki yıldır yoğun bir şekilde motosiklet kullanıyorum (yirmi bin kilometre yapmışım); hem motosiklet kullanımı hem de motosiklet kıyafetleri konusunda yazmam gerektiğini düşündüğüm birçok olay yaşadım. Haliyle “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık farz oldu.Önce sizinle motosiklet hikayemi paylaşayım. Motosikletin hayatıma girmesi 30’lu yaşlarımın sonuna denk geldiği için beni pek tanımayanlarda“40 yaş sendromu”değerlendirmeleri oldu. Filhakika, 20’li yaşlarda gibi yaşayan birisi olarak böyle bir sendromdan gayet uzaktayım. Macera/heyecan arayışı deseniz, o da değil; ayıptır söylemesi plaza ortamında çalışmaya başladığım zaman ilk kazandığım paralar ile arabamı üstü açık spor araba olarak yenilemiştim. Uzun yıllar o kadar sefasını sürdüm ki (günübirlik seyahatler, hafta sonu tatilleri, hız manyaklıkları, vb.), bir araç ile heyecan arayışı safhasını çok geride bıraktım (“Ferrari’sini satan bilge”gibi oldu ama ne arabam Ferrari idi, ne de ben öyle bilge birisiyim 🙂 ). Peki, ne o zaman?Açıkçası her şey arabayı yenileme dürtüsü ile başladı. Öncelikle arabayı sattım. Ne alsam diye araştırırken, evde bir değerlendirme yaptık; bizim arabaya pek ihtiyacımız olmadığı ortaya çıktı. Çoğunlukla kapının önünde yatıyor ve biz durduk yere sigorta, vergi, vb. ödüyoruz. Evimiz metroya çok yakın, tam önünde bir otobüs durağı var; İstanbul gibi manyak bir şehirde araba gerçekten başa bela olabiliyor. Hele bir de alkol alacak iseniz, son derece gereksiz bir yük haline geliyor. Kaldı ki,“Hayatta toplu taşımaya binmem”diyen padişah torunlarından olmadığım için, insanlarla etkileşim içerisinde olacağım ortamlar hoşuma gider (Çoğunlukla 🙂 bkz. Aşağıdaki metrobüs yorumum).Dedik ki, araba bir dursun bakalım; çok ihtiyaç duyarsak kiralarız… Amma ve lakin, İstanbul’un toplu taşıma sistemi yıllar öncesinden akıl ile tasarlanmayıp her yıl yamalama sistemi ile yapıldığından ve bir kısmı da halk otobüsü ve minibüs şoförlerinin keyfine terk edildiğinden çok etkin ve verimli olduğunu söyleyemeyeceğim. Evin dibinden metro geçiyor da, aynı yaka içerisinde bir yöne dört aktarma ile iki saatte gitmek hiç normal bir durum değil. Hele bir de konserve sardalya modeli metrobüs ucubesi var ki, evlere şenlik. İnsanlarla etkileşim içinde olmak hoşuma gidiyor da, bu kadar uzun süre bu kadar samimiyet (!) gerçekten fazla… 🙂Neyse, baktık ki toplu taşıma da öyle verimli değil, motosiklet denemeye karar verdik. Toplu taşıma ile iki saatte gittiğim yere motosiklet ile yarım saatte gidiyorum, gidiş dönüş günde net üç saat karım oluyor. İnsanın satın alabileceği en değerli şey zaman benim için! Eşim ve ben bu şekilde birer motosiklet ile giriştik bu işe. Uzun yollardan, tatillerden keyif almaya başladıkça giderek büyüttük motorları. Bununla birlikte motosikleti doğru kullanma ve doğru giyinme konusuna da eğilmeye başladık.Bu başlık altında hem insan gibi (artık sadece erkeklere hitap etmediğim için “adam gibi” demiyorum 🙂 ) motor kullanmak, hem de düzgün giyinmek üzerine yazacağım; denediğim ürün ve markaları sizlerle paylaşacağım. Az sonra… İki yıldır yoğun bir şekilde motosiklet kullanıyorum (yirmi bin kilometre yapmışım); hem motosiklet kullanımı hem de motosiklet kıyafetleri konusunda yazmam gerektiğini düşündüğüm birçok olay yaşadım. Haliyle “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık farz oldu. Önce sizinle motosiklet hikayemi paylaşayım. Motosikletin hayatıma girmesi 30’lu yaşlarımın sonuna denk geldiği için beni pek tanımayanlarda“40 yaş sendromu”değerlendirmeleri oldu. Filhakika, 20’li yaşlarda gibi yaşayan birisi olarak böyle bir sendromdan gayet uzaktayım. Macera/heyecan arayışı deseniz, o da değil; ayıptır söylemesi plaza ortamında çalışmaya başladığım zaman ilk kazandığım paralar ile arabamı üstü açık spor araba olarak yenilemiştim. Uzun yıllar o kadar sefasını sürdüm ki (günübirlik seyahatler, hafta sonu tatilleri, hız manyaklıkları, vb.), bir araç ile heyecan arayışı safhasını çok geride bıraktım (“Ferrari’sini satan bilge”gibi oldu ama ne arabam Ferrari idi, ne de ben öyle bilge birisiyim 🙂 ). Peki, ne o zaman? Açıkçası her şey arabayı yenileme dürtüsü ile başladı. Öncelikle arabayı sattım. Ne alsam diye araştırırken, evde bir değerlendirme yaptık; bizim arabaya pek ihtiyacımız olmadığı ortaya çıktı. Çoğunlukla kapının önünde yatıyor ve biz durduk yere sigorta, vergi, vb. ödüyoruz. Evimiz metroya çok yakın, tam önünde bir otobüs durağı var; İstanbul gibi manyak bir şehirde araba gerçekten başa bela olabiliyor. Hele bir de alkol alacak iseniz, son derece gereksiz bir yük haline geliyor. Kaldı ki,“Hayatta toplu taşımaya binmem”diyen padişah torunlarından olmadığım için, insanlarla etkileşim içerisinde olacağım ortamlar hoşuma gider (Çoğunlukla 🙂 bkz. Aşağıdaki metrobüs yorumum). Dedik ki, araba bir dursun bakalım; çok ihtiyaç duyarsak kiralarız… Amma ve lakin, İstanbul’un toplu taşıma sistemi yıllar öncesinden akıl ile tasarlanmayıp her yıl yamalama sistemi ile yapıldığından ve bir kısmı da halk otobüsü ve minibüs şoförlerinin keyfine terk edildiğinden çok etkin ve verimli olduğunu söyleyemeyeceğim. Evin dibinden metro geçiyor da, aynı yaka içerisinde bir yöne dört aktarma ile iki saatte gitmek hiç normal bir durum değil. Hele bir de konserve sardalya modeli metrobüs ucubesi var ki, evlere şenlik. İnsanlarla etkileşim içinde olmak hoşuma gidiyor da, bu kadar uzun süre bu kadar samimiyet (!) gerçekten fazla… 🙂 Neyse, baktık ki toplu taşıma da öyle verimli değil, motosiklet denemeye karar verdik. Toplu taşıma ile iki saatte gittiğim yere motosiklet ile yarım saatte gidiyorum, gidiş dönüş günde net üç saat karım oluyor. İnsanın satın alabileceği en değerli şey zaman benim için! Eşim ve ben bu şekilde birer motosiklet ile giriştik bu işe. Uzun yollardan, tatillerden keyif almaya başladıkça giderek büyüttük motorları. Bununla birlikte motosikleti doğru kullanma ve doğru giyinme konusuna da eğilmeye başladık. Bu başlık altında hem insan gibi (artık sadece erkeklere hitap etmediğim için “adam gibi” demiyorum 🙂 ) motor kullanmak, hem de düzgün giyinmek üzerine yazacağım; denediğim ürün ve markaları sizlerle paylaşacağım. Az sonra…
51
http://adamgibigiyin.com/etiket/motosiklet-kiyafetleri
Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim.Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında…Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor.Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor.Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım.Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın.Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf.Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor.Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile. Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim. Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında… Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor. Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor. Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım. Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın. Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf. Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor. Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile. Aslında benzer durumu normal giyim için de yazmıştım: Kösele görünümlü lastik tabanlı bir ayakkabı alıp hem takım elbise hem de denim pantolon altına giydiğinizde aslına bakarsanız ne o kıyafete ne de bu kıyafete yaranabiliyorsunuz. Bu durum motosiklet kıyafatlerinde daha bariz bir şekilde farkını koyuyor ortaya. Yani bir tek mont alayım, hem yaz hem kış giyerim; gerekirse içine kalın bir şey ile çok soğuk havada da giyerim dediğinizde işin tadı gerçekten kaçıyor.Motosiklet aslında gayet rahatsız bir araç. Ruhunuza iyi gelmiyor ise çekilecek dert değil 🙂 Her türlü doğa şartı -yağmur, çamur, toz, toprak- ile muhatap oluyorsunuz. Soğuk havada ekstra donup sıcak havada ekstra pişiyorsunuz. Bir de doğru kıyafet kullanmaz iseniz, keyif almak için çıktığınız yol size ızdırap olarak geri dönüyor.Ben bu hatayı yaptım, siz yapmayın diye yazıyorum; maalesef paraya kıymak ve iyi bir markadan hem yazlık hem de kışlık birer mont, pantolon, bot ve eldiven edinmek lazım.İşin keyfi doğru teçhizatla artıyor.Elbette teçhizatı satın almak yetmiyor, onları yanımızda taşımak da lazım. Örneğin bahar aylarında uzun bir yola çıkacaksınız, ufukta yağmur gözükmüyor; yine de o yağmurluğu bir yere sıkıştırıverin. Hava durumu her gün değişebiliyor, dönüşte havanın nasıl olacağının bir garantisi yok. 10 dakika yağmura denk gelseniz, bütün keyfiniz sıfırlanacak. Benzer şekilde, hava güzel yük etmeyeyim demeyin; çantaya kalın ya da termal bir şey atıverin. İhtiyaç duymazsanız bir kaybınız olmaz ama, dönüş yolunda geç vakitlere kalıp titremeye başlarsanız beni hatırlarsınız 🙂Benim bu konudaki marka ve model tercihlerim ise az sonra… Aslında benzer durumu normal giyim için de yazmıştım: Kösele görünümlü lastik tabanlı bir ayakkabı alıp hem takım elbise hem de denim pantolon altına giydiğinizde aslına bakarsanız ne o kıyafete ne de bu kıyafete yaranabiliyorsunuz. Bu durum motosiklet kıyafatlerinde daha bariz bir şekilde farkını koyuyor ortaya. Yani bir tek mont alayım, hem yaz hem kış giyerim; gerekirse içine kalın bir şey ile çok soğuk havada da giyerim dediğinizde işin tadı gerçekten kaçıyor. Motosiklet aslında gayet rahatsız bir araç. Ruhunuza iyi gelmiyor ise çekilecek dert değil 🙂 Her türlü doğa şartı -yağmur, çamur, toz, toprak- ile muhatap oluyorsunuz. Soğuk havada ekstra donup sıcak havada ekstra pişiyorsunuz. Bir de doğru kıyafet kullanmaz iseniz, keyif almak için çıktığınız yol size ızdırap olarak geri dönüyor. Ben bu hatayı yaptım, siz yapmayın diye yazıyorum; maalesef paraya kıymak ve iyi bir markadan hem yazlık hem de kışlık birer mont, pantolon, bot ve eldiven edinmek lazım. İşin keyfi doğru teçhizatla artıyor. Elbette teçhizatı satın almak yetmiyor, onları yanımızda taşımak da lazım. Örneğin bahar aylarında uzun bir yola çıkacaksınız, ufukta yağmur gözükmüyor; yine de o yağmurluğu bir yere sıkıştırıverin. Hava durumu her gün değişebiliyor, dönüşte havanın nasıl olacağının bir garantisi yok. 10 dakika yağmura denk gelseniz, bütün keyfiniz sıfırlanacak. Benzer şekilde, hava güzel yük etmeyeyim demeyin; çantaya kalın ya da termal bir şey atıverin. İhtiyaç duymazsanız bir kaybınız olmaz ama, dönüş yolunda geç vakitlere kalıp titremeye başlarsanız beni hatırlarsınız 🙂 Benim bu konudaki marka ve model tercihlerim ise az sonra… İki yıldır yoğun bir şekilde motosiklet kullanıyorum (yirmi bin kilometre yapmışım); hem motosiklet kullanımı hem de motosiklet kıyafetleri konusunda yazmam gerektiğini düşündüğüm birçok olay yaşadım. Haliyle “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık farz oldu.Önce sizinle motosiklet hikayemi paylaşayım. Motosikletin hayatıma girmesi 30’lu yaşlarımın sonuna denk geldiği için beni pek tanımayanlarda“40 yaş sendromu”değerlendirmeleri oldu. Filhakika, 20’li yaşlarda gibi yaşayan birisi olarak böyle bir sendromdan gayet uzaktayım. Macera/heyecan arayışı deseniz, o da değil; ayıptır söylemesi plaza ortamında çalışmaya başladığım zaman ilk kazandığım paralar ile arabamı üstü açık spor araba olarak yenilemiştim. Uzun yıllar o kadar sefasını sürdüm ki (günübirlik seyahatler, hafta sonu tatilleri, hız manyaklıkları, vb.), bir araç ile heyecan arayışı safhasını çok geride bıraktım (“Ferrari’sini satan bilge”gibi oldu ama ne arabam Ferrari idi, ne de ben öyle bilge birisiyim 🙂 ). Peki, ne o zaman?Açıkçası her şey arabayı yenileme dürtüsü ile başladı. Öncelikle arabayı sattım. Ne alsam diye araştırırken, evde bir değerlendirme yaptık; bizim arabaya pek ihtiyacımız olmadığı ortaya çıktı. Çoğunlukla kapının önünde yatıyor ve biz durduk yere sigorta, vergi, vb. ödüyoruz. Evimiz metroya çok yakın, tam önünde bir otobüs durağı var; İstanbul gibi manyak bir şehirde araba gerçekten başa bela olabiliyor. Hele bir de alkol alacak iseniz, son derece gereksiz bir yük haline geliyor. Kaldı ki,“Hayatta toplu taşımaya binmem”diyen padişah torunlarından olmadığım için, insanlarla etkileşim içerisinde olacağım ortamlar hoşuma gider (Çoğunlukla 🙂 bkz. Aşağıdaki metrobüs yorumum).Dedik ki, araba bir dursun bakalım; çok ihtiyaç duyarsak kiralarız… Amma ve lakin, İstanbul’un toplu taşıma sistemi yıllar öncesinden akıl ile tasarlanmayıp her yıl yamalama sistemi ile yapıldığından ve bir kısmı da halk otobüsü ve minibüs şoförlerinin keyfine terk edildiğinden çok etkin ve verimli olduğunu söyleyemeyeceğim. Evin dibinden metro geçiyor da, aynı yaka içerisinde bir yöne dört aktarma ile iki saatte gitmek hiç normal bir durum değil. Hele bir de konserve sardalya modeli metrobüs ucubesi var ki, evlere şenlik. İnsanlarla etkileşim içinde olmak hoşuma gidiyor da, bu kadar uzun süre bu kadar samimiyet (!) gerçekten fazla… 🙂Neyse, baktık ki toplu taşıma da öyle verimli değil, motosiklet denemeye karar verdik. Toplu taşıma ile iki saatte gittiğim yere motosiklet ile yarım saatte gidiyorum, gidiş dönüş günde net üç saat karım oluyor. İnsanın satın alabileceği en değerli şey zaman benim için! Eşim ve ben bu şekilde birer motosiklet ile giriştik bu işe. Uzun yollardan, tatillerden keyif almaya başladıkça giderek büyüttük motorları. Bununla birlikte motosikleti doğru kullanma ve doğru giyinme konusuna da eğilmeye başladık.Bu başlık altında hem insan gibi (artık sadece erkeklere hitap etmediğim için “adam gibi” demiyorum 🙂 ) motor kullanmak, hem de düzgün giyinmek üzerine yazacağım; denediğim ürün ve markaları sizlerle paylaşacağım. Az sonra… İki yıldır yoğun bir şekilde motosiklet kullanıyorum (yirmi bin kilometre yapmışım); hem motosiklet kullanımı hem de motosiklet kıyafetleri konusunda yazmam gerektiğini düşündüğüm birçok olay yaşadım. Haliyle “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık farz oldu. Önce sizinle motosiklet hikayemi paylaşayım. Motosikletin hayatıma girmesi 30’lu yaşlarımın sonuna denk geldiği için beni pek tanımayanlarda“40 yaş sendromu”değerlendirmeleri oldu. Filhakika, 20’li yaşlarda gibi yaşayan birisi olarak böyle bir sendromdan gayet uzaktayım. Macera/heyecan arayışı deseniz, o da değil; ayıptır söylemesi plaza ortamında çalışmaya başladığım zaman ilk kazandığım paralar ile arabamı üstü açık spor araba olarak yenilemiştim. Uzun yıllar o kadar sefasını sürdüm ki (günübirlik seyahatler, hafta sonu tatilleri, hız manyaklıkları, vb.), bir araç ile heyecan arayışı safhasını çok geride bıraktım (“Ferrari’sini satan bilge”gibi oldu ama ne arabam Ferrari idi, ne de ben öyle bilge birisiyim 🙂 ). Peki, ne o zaman? Açıkçası her şey arabayı yenileme dürtüsü ile başladı. Öncelikle arabayı sattım. Ne alsam diye araştırırken, evde bir değerlendirme yaptık; bizim arabaya pek ihtiyacımız olmadığı ortaya çıktı. Çoğunlukla kapının önünde yatıyor ve biz durduk yere sigorta, vergi, vb. ödüyoruz. Evimiz metroya çok yakın, tam önünde bir otobüs durağı var; İstanbul gibi manyak bir şehirde araba gerçekten başa bela olabiliyor. Hele bir de alkol alacak iseniz, son derece gereksiz bir yük haline geliyor. Kaldı ki,“Hayatta toplu taşımaya binmem”diyen padişah torunlarından olmadığım için, insanlarla etkileşim içerisinde olacağım ortamlar hoşuma gider (Çoğunlukla 🙂 bkz. Aşağıdaki metrobüs yorumum). Dedik ki, araba bir dursun bakalım; çok ihtiyaç duyarsak kiralarız… Amma ve lakin, İstanbul’un toplu taşıma sistemi yıllar öncesinden akıl ile tasarlanmayıp her yıl yamalama sistemi ile yapıldığından ve bir kısmı da halk otobüsü ve minibüs şoförlerinin keyfine terk edildiğinden çok etkin ve verimli olduğunu söyleyemeyeceğim. Evin dibinden metro geçiyor da, aynı yaka içerisinde bir yöne dört aktarma ile iki saatte gitmek hiç normal bir durum değil. Hele bir de konserve sardalya modeli metrobüs ucubesi var ki, evlere şenlik. İnsanlarla etkileşim içinde olmak hoşuma gidiyor da, bu kadar uzun süre bu kadar samimiyet (!) gerçekten fazla… 🙂 Neyse, baktık ki toplu taşıma da öyle verimli değil, motosiklet denemeye karar verdik. Toplu taşıma ile iki saatte gittiğim yere motosiklet ile yarım saatte gidiyorum, gidiş dönüş günde net üç saat karım oluyor. İnsanın satın alabileceği en değerli şey zaman benim için! Eşim ve ben bu şekilde birer motosiklet ile giriştik bu işe. Uzun yollardan, tatillerden keyif almaya başladıkça giderek büyüttük motorları. Bununla birlikte motosikleti doğru kullanma ve doğru giyinme konusuna da eğilmeye başladık. Bu başlık altında hem insan gibi (artık sadece erkeklere hitap etmediğim için “adam gibi” demiyorum 🙂 ) motor kullanmak, hem de düzgün giyinmek üzerine yazacağım; denediğim ürün ve markaları sizlerle paylaşacağım. Az sonra…
52
http://adamgibigiyin.com/etiket/paca
Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki…Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım:– Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş.– Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir.– Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim.Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim.– Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂– Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm.– Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim.Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin:– Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm.– Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim.– Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil.– Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın.– Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz.Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum.Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor. Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki… Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım: – Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş. – Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir. – Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim. Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim. – Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂 – Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm. – Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim. Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin: – Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm. – Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim. – Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil. – Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın. – Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz. Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum. Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor. Evet, bu yazın modası da gayet kısa paçalar ve altına çıplak ayakkabı ile giyilen kösele ayakkabılar… Pantolon paça boyları gün geçtikçe kısalıyor; bu yaz iyiden iyiye bilek hizasının üzerine çıktı. Haydi, bugün de bu konuyu irdeleyelim.Öncelikle, modayı sıkı sıkıya takip eden, bunun için yatırım yapan ve bilinçli bir şekilde giyinenlere saygı duyduğumu ve beğenerek takip ettiğimi bir kez daha belirteyim. Bu yazı, heves edip de ne yapacağını bilemeyenlere…Bir kıyafetin moda olması, onu iyi taşıayacağımız ya da bize yakışacağı anlamına gelmiyor. Yandaki arkadaşta kıyafet gayet güzel duruyor, çünkü adam manken; işi bu. Bu arkadaş hiçbir şey giymese bile millet dönüp bakar (Çıplak olduğu için değil, güzel olduğu için), haliyle çuval giyse bile adamda güzel durur. Öncelikle bir sorun kendinize, ben bu kıyafeti taşıyabilir miyim diye… (Bir İngiliz için“A, ne güzel İngilizce konuşuyor”deyip iki kuruş İngilizce ile BBC’ye spikerlik başvurusuna koşmuyoruz mesela, değil mi?)Giyinirken kusurlarımızı örtmeye ve güzel yanlarımızı ortaya çıkarmaya çalışmak lazım diyorum ya sürekli; şimdi pantolonun paçalarını kısalttıkça bunun bizim bacaklarımızı olduğundan daha kısa göstereceğini hatırlatmak isterim. Eğer Akdeniz iklimi gibi bacaklar kısa ve kalın, kıçlar etli ve tombul ise bu işe pek girişmeyin derim.Benzer şekilde, çıplak ayaklar tüm dikkati ayakkabılar ile birlikte ayaklar ve ayak bileklerine çekecektir. Eğer ramazan pidesi gibi ayaklarınız, kıllı ve kalın ayak bilekleriniz varsa bu moda size göre de değil maalesef…İkinci olarak, bu işlere yatırım yapmak gerekir. Örneğin bu şekilde giyindiğinizde tüm gözler ayakkabılarda olacak; haliyle yeni ve çok kaliteli ayakkabılar giymek lazım. Benzer şekilde dar paçalı şık bir pantolon da şart. Öyle evdeki ayakkabının üzerine, evdeki pantolon ile pek olmaz bu işler…Son olarak kendi tercihimi yazayım: Ben modayı anlık olarak takip etmekten hoşlanmıyorum, biraz mesafeli duruyorum. Evet, pantolonlarımın paçaları eskiye göre daha dar ve kısa, ama henüz ayakkabıya ancak değecek seviyede. Kösele ayakkabıları çıplak ayakla giyme fikri ise bana doğal gelmiyor.Şu yazımdabelirttiğim üzere, babet çorap da bana çok uzak geliyor. Hepsinin yanı sıra, erkek ayak bileklerinin hoş bir görüntüsü olmadığına inandığımdan, insanların gözüne sokmak da hoşuma gitmiyor. Bu durumda tercihimi renkli ve pamuklu çoraplardan yana kullanıyorum. Evet, bu yazın modası da gayet kısa paçalar ve altına çıplak ayakkabı ile giyilen kösele ayakkabılar… Pantolon paça boyları gün geçtikçe kısalıyor; bu yaz iyiden iyiye bilek hizasının üzerine çıktı. Haydi, bugün de bu konuyu irdeleyelim. Öncelikle, modayı sıkı sıkıya takip eden, bunun için yatırım yapan ve bilinçli bir şekilde giyinenlere saygı duyduğumu ve beğenerek takip ettiğimi bir kez daha belirteyim. Bu yazı, heves edip de ne yapacağını bilemeyenlere… Bir kıyafetin moda olması, onu iyi taşıayacağımız ya da bize yakışacağı anlamına gelmiyor. Yandaki arkadaşta kıyafet gayet güzel duruyor, çünkü adam manken; işi bu. Bu arkadaş hiçbir şey giymese bile millet dönüp bakar (Çıplak olduğu için değil, güzel olduğu için), haliyle çuval giyse bile adamda güzel durur. Öncelikle bir sorun kendinize, ben bu kıyafeti taşıyabilir miyim diye… (Bir İngiliz için“A, ne güzel İngilizce konuşuyor”deyip iki kuruş İngilizce ile BBC’ye spikerlik başvurusuna koşmuyoruz mesela, değil mi?) Giyinirken kusurlarımızı örtmeye ve güzel yanlarımızı ortaya çıkarmaya çalışmak lazım diyorum ya sürekli; şimdi pantolonun paçalarını kısalttıkça bunun bizim bacaklarımızı olduğundan daha kısa göstereceğini hatırlatmak isterim. Eğer Akdeniz iklimi gibi bacaklar kısa ve kalın, kıçlar etli ve tombul ise bu işe pek girişmeyin derim. Benzer şekilde, çıplak ayaklar tüm dikkati ayakkabılar ile birlikte ayaklar ve ayak bileklerine çekecektir. Eğer ramazan pidesi gibi ayaklarınız, kıllı ve kalın ayak bilekleriniz varsa bu moda size göre de değil maalesef… İkinci olarak, bu işlere yatırım yapmak gerekir. Örneğin bu şekilde giyindiğinizde tüm gözler ayakkabılarda olacak; haliyle yeni ve çok kaliteli ayakkabılar giymek lazım. Benzer şekilde dar paçalı şık bir pantolon da şart. Öyle evdeki ayakkabının üzerine, evdeki pantolon ile pek olmaz bu işler… Son olarak kendi tercihimi yazayım: Ben modayı anlık olarak takip etmekten hoşlanmıyorum, biraz mesafeli duruyorum. Evet, pantolonlarımın paçaları eskiye göre daha dar ve kısa, ama henüz ayakkabıya ancak değecek seviyede. Kösele ayakkabıları çıplak ayakla giyme fikri ise bana doğal gelmiyor.Şu yazımdabelirttiğim üzere, babet çorap da bana çok uzak geliyor. Hepsinin yanı sıra, erkek ayak bileklerinin hoş bir görüntüsü olmadığına inandığımdan, insanların gözüne sokmak da hoşuma gitmiyor. Bu durumda tercihimi renkli ve pamuklu çoraplardan yana kullanıyorum. Aslında pantolon hakkında yazacaklarım genel olarak her tür pantolon için geçerli olsa da, ben yine de takım elbise özelinde yazmaya başlayayım.Yukarıdan aşağıya doğru gidelim, bel bölgesi ile başlayalım. Kumaş pantolonların hemen hemen hiç çekme/genişleme yapmayacağını düşünerek bele tam oturan, gün içinde sıkarak rahatsız etmeyecek, ancak kemer bağlandığında da büzüşmeyecek bir beden seçmek gerek. Elbette ideal kilonuzu, yakın gelecekte almanız ya da vermeniz muhtemel kiloları, gün içerisinde löpür löpür götüreceğiniz yemeklerden sonra şişecek olan karnınızı da dikkate almayı unutmayın.Ayrıca şunu da ekleyeyim, genelde takım elbise alırken farklı bedenlerde ceket ve pantolon seçme şansınız olmadığı için, eğer ideal bir fiziğiniz yoksa muhtemelen ceket ya da pantolon üzerinde tadilat yaptırmanız gerekecektir. Önerim şöyle olur ki, öncelikle ceketin bedenine özen gösterin. Uygun ceket bedenini seçtikten sonra eğer pantolon bedeninize uymuyorsa, pantolon üzerinde tadilat yaptırın. Ceket daha fazla göz önünde olacağı için, tadilatı ceket üzerinde değil pantolon üzerinde yaptırmak daha mantıklı olacaktır.Devamını oku→ Aslında pantolon hakkında yazacaklarım genel olarak her tür pantolon için geçerli olsa da, ben yine de takım elbise özelinde yazmaya başlayayım. Yukarıdan aşağıya doğru gidelim, bel bölgesi ile başlayalım. Kumaş pantolonların hemen hemen hiç çekme/genişleme yapmayacağını düşünerek bele tam oturan, gün içinde sıkarak rahatsız etmeyecek, ancak kemer bağlandığında da büzüşmeyecek bir beden seçmek gerek. Elbette ideal kilonuzu, yakın gelecekte almanız ya da vermeniz muhtemel kiloları, gün içerisinde löpür löpür götüreceğiniz yemeklerden sonra şişecek olan karnınızı da dikkate almayı unutmayın. Ayrıca şunu da ekleyeyim, genelde takım elbise alırken farklı bedenlerde ceket ve pantolon seçme şansınız olmadığı için, eğer ideal bir fiziğiniz yoksa muhtemelen ceket ya da pantolon üzerinde tadilat yaptırmanız gerekecektir. Önerim şöyle olur ki, öncelikle ceketin bedenine özen gösterin. Uygun ceket bedenini seçtikten sonra eğer pantolon bedeninize uymuyorsa, pantolon üzerinde tadilat yaptırın. Ceket daha fazla göz önünde olacağı için, tadilatı ceket üzerinde değil pantolon üzerinde yaptırmak daha mantıklı olacaktır.Devamını oku→
53
http://adamgibigiyin.com/etiket/palto
Eh, her gün takım elbise giymiyoruz; Clark Kent’ten Superman’e döndüğümüz zamanlar da var…Tahmin edeceğiniz gibi “Takım elbise ile giydiğiniz bir paltoyu, pardösüyü günlük kıyafetlerinizle (ya da tersi) giymeseniz iyi olur” diyerek başlayacağım. Tüm kış boyunca bir tek paltoya, arsız veledin“Vuracam kırbacı, vuracam kırbacı”diyerek yavru eşeğe yaptığı muameleyi yapmanın alemi yok 🙂Yazılarımı yeni okuyanlar için tekrar hatırlatayım; dogmatik ve didaktik söylemlerden kaçınmaya çalışan bir şahsiyet olmam itibarıyla, yazılarımda“şunu, bunu yapın/yapmayın”yerine kendi tercihlerimi aktarıyorum; yine öyle yapacağım.İstanbul gibi kışları nispeten yumuşak geçen bir şehirde yaşamanın avantajı ile benim neredeyse tüm kış boyunca tercihim deri montlar oluyor. Takım elbisenin aksine, spor kıyafetlerimde toprak tonlarını da kullandığım için hem siyah hem de kahverengi deri montlarım var. Palto, ceket, vb. gibi görünen deri montlar yerine, tarzı “motosiklet montu” olarak adlandırılan yandakine benzer modelleri tercih ediyorum.Deri mont ile yalnızcadenimpantolonlar; onun da altına her zaman deri bot giyiyorum. Yıllardır tarzından ve kalitesinden çok memnun olduğum OXS botlardan pek şaşmıyorum.Denim pantolonların paça genişliği ve boyu konusunda da birkaç şey yazayım. Takım elbiselerde olduğu gibi, günlük giyimde de gün geçtikçe da paçalar daralıyor ve paça boyları da kısalıyor. Ben denim pantolonlarda da paça genişliğini 20 cm kullanıyorum (Bacaklarım bir miktar “edeleli” olduğu için daha dar giyemiyorum). Buradaki tek kriterim, pantolonun bacağıma yapışmaması. Birçok yazımda belirttiğim üzere, insanların güzel yönlerini ortaya çıkarıp estetik olmayan yerlerini gizleyecek şekilde giyinmesi gerektiğine inanıyorum. Erkek bacaklarının da tayt gibi dar pantolonlar giyerek insanların gözüne sokulacak kadar güzel şeyler olmadığını düşünüyorum.Paça uzunluğuna gelirsek, yine “ayakkabımızı ortaya çıkaracak kadar kısa, bilekleri göstermeyecek kadar uzun” şeklinde teorik bilgi ile yandaki örneği vereyim (“Neden bilek görünmesin?” sorusuna cevabım, aynen yukarıda belirttiğim şekilde, erkek ayak bileklerinin sağa sola gösterecek kadar estetik olmadığını düşünmemdir. Çok seksi ayak bilekleriniz olduğunu düşünüyorsanız, çekin paçaları yukarı! 😀 ). Ben yandaki fotoğraftaki kadar, ya da 1-2 cm daha kısa olacak şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki botları da oldukça şık bulduğumu ekleyeyim.Bir de paça kıvırma konusu var. Açıkası örnek vermek için bir saat görsel aradım internette, bir tane paçası kıvrık olmayan görsel bulamadım. Şahsi tercihim paçaları kıvırmamak yönünde, nedeni ise ayrı bir yazının konusu olsun.Elbette biraz daha şık olmam gereken ortamlar da oluyor. O zaman ise takım elbise ile giydiğim paltonun biraz kısa olanını (eteği kalça altına gelecek şekilde), ya da yağmura daha dayanıklı bir parka kullanıyorum.Burada renk olarak tercihim koyu lacivert; günlük hayatta tercih ettiğim renkler (mavi, lacivert denim, kahverengi tonlarındakanvaspantolonlar; gri, lacivert, yeşil kazaklar ve trikolar; mavi gömlek üzeri lacivert süveter, vb.) ile çok daha kullanışlı.Bu kıyafetlerle de yine bot giyiyorum, ama bu sefer aşağıdaki gibi biraz daha şık bir model tercih ediyorum.Bir de İstanbul’da kar yağdığı iki üç günde ve soğuk memleketleri ziyaret ettiğimde kullandığım bir kaz tüyü montum var. Altına yine denim ve botlar… Bu sefer tamamen fonksiyonel botlar tercih ediyorum, bütün gün yağmur çamur içinde kalsam bile ayaklarımın donmamasını ya da ıslanmamasını sağlamalarını istiyorum.Son olarak da aksesuarları yazayım. Spor dışında bere kullanmıyorum, beyzbol şapkası asla takmıyorum. Daha önce deyazlık giyim ile ilgili yazımdaörnek verdiğim kasketlerin yünlü olanlarını tercih ediyorum.Her dışarı çıktığımda kıyafetimle uygun renkte bir atkı sarıyorum boynuma. Takım elbise ile kaşmir atkı önermiştim ama deri mont ile kaşmir atkı bana çok narin geliyor; bu sefer tercihim daha kalın dokumalı ancak kesinlikle doğal malzemeden üretilmiş bir atkı oluyor.Genelde düz renkte ve gri, lacivert gibi parlak olmayan renkte atkılar kullanıyorum. Bir iki tane de enine çizgili atkım var, giydiklerim desensiz ya da tek renk ise; bu atkılarımı kullanıyorum.Eldiven olarak ise soğuk havalarda yine deri eldivenden şaşmıyorum. Biraz daha ılık havalarda ise parmaksız yün eldiven terih ediyorum; “rock”çı ruhuma pek uygun geliyor 🙂Kazak, gömlek, triko, bunların uyumu, vb. konularda yazacak birçok şey var; bu yazı burada bitsin; kazaklar da başka bir yazının konusu olsun. Eh, her gün takım elbise giymiyoruz; Clark Kent’ten Superman’e döndüğümüz zamanlar da var… Tahmin edeceğiniz gibi “Takım elbise ile giydiğiniz bir paltoyu, pardösüyü günlük kıyafetlerinizle (ya da tersi) giymeseniz iyi olur” diyerek başlayacağım. Tüm kış boyunca bir tek paltoya, arsız veledin“Vuracam kırbacı, vuracam kırbacı”diyerek yavru eşeğe yaptığı muameleyi yapmanın alemi yok 🙂 Yazılarımı yeni okuyanlar için tekrar hatırlatayım; dogmatik ve didaktik söylemlerden kaçınmaya çalışan bir şahsiyet olmam itibarıyla, yazılarımda“şunu, bunu yapın/yapmayın”yerine kendi tercihlerimi aktarıyorum; yine öyle yapacağım. İstanbul gibi kışları nispeten yumuşak geçen bir şehirde yaşamanın avantajı ile benim neredeyse tüm kış boyunca tercihim deri montlar oluyor. Takım elbisenin aksine, spor kıyafetlerimde toprak tonlarını da kullandığım için hem siyah hem de kahverengi deri montlarım var. Palto, ceket, vb. gibi görünen deri montlar yerine, tarzı “motosiklet montu” olarak adlandırılan yandakine benzer modelleri tercih ediyorum. Deri mont ile yalnızcadenimpantolonlar; onun da altına her zaman deri bot giyiyorum. Yıllardır tarzından ve kalitesinden çok memnun olduğum OXS botlardan pek şaşmıyorum. Denim pantolonların paça genişliği ve boyu konusunda da birkaç şey yazayım. Takım elbiselerde olduğu gibi, günlük giyimde de gün geçtikçe da paçalar daralıyor ve paça boyları da kısalıyor. Ben denim pantolonlarda da paça genişliğini 20 cm kullanıyorum (Bacaklarım bir miktar “edeleli” olduğu için daha dar giyemiyorum). Buradaki tek kriterim, pantolonun bacağıma yapışmaması. Birçok yazımda belirttiğim üzere, insanların güzel yönlerini ortaya çıkarıp estetik olmayan yerlerini gizleyecek şekilde giyinmesi gerektiğine inanıyorum. Erkek bacaklarının da tayt gibi dar pantolonlar giyerek insanların gözüne sokulacak kadar güzel şeyler olmadığını düşünüyorum. Paça uzunluğuna gelirsek, yine “ayakkabımızı ortaya çıkaracak kadar kısa, bilekleri göstermeyecek kadar uzun” şeklinde teorik bilgi ile yandaki örneği vereyim (“Neden bilek görünmesin?” sorusuna cevabım, aynen yukarıda belirttiğim şekilde, erkek ayak bileklerinin sağa sola gösterecek kadar estetik olmadığını düşünmemdir. Çok seksi ayak bilekleriniz olduğunu düşünüyorsanız, çekin paçaları yukarı! 😀 ). Ben yandaki fotoğraftaki kadar, ya da 1-2 cm daha kısa olacak şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki botları da oldukça şık bulduğumu ekleyeyim. Bir de paça kıvırma konusu var. Açıkası örnek vermek için bir saat görsel aradım internette, bir tane paçası kıvrık olmayan görsel bulamadım. Şahsi tercihim paçaları kıvırmamak yönünde, nedeni ise ayrı bir yazının konusu olsun. Elbette biraz daha şık olmam gereken ortamlar da oluyor. O zaman ise takım elbise ile giydiğim paltonun biraz kısa olanını (eteği kalça altına gelecek şekilde), ya da yağmura daha dayanıklı bir parka kullanıyorum. Burada renk olarak tercihim koyu lacivert; günlük hayatta tercih ettiğim renkler (mavi, lacivert denim, kahverengi tonlarındakanvaspantolonlar; gri, lacivert, yeşil kazaklar ve trikolar; mavi gömlek üzeri lacivert süveter, vb.) ile çok daha kullanışlı. Bu kıyafetlerle de yine bot giyiyorum, ama bu sefer aşağıdaki gibi biraz daha şık bir model tercih ediyorum. Bir de İstanbul’da kar yağdığı iki üç günde ve soğuk memleketleri ziyaret ettiğimde kullandığım bir kaz tüyü montum var. Altına yine denim ve botlar… Bu sefer tamamen fonksiyonel botlar tercih ediyorum, bütün gün yağmur çamur içinde kalsam bile ayaklarımın donmamasını ya da ıslanmamasını sağlamalarını istiyorum. Son olarak da aksesuarları yazayım. Spor dışında bere kullanmıyorum, beyzbol şapkası asla takmıyorum. Daha önce deyazlık giyim ile ilgili yazımdaörnek verdiğim kasketlerin yünlü olanlarını tercih ediyorum. Her dışarı çıktığımda kıyafetimle uygun renkte bir atkı sarıyorum boynuma. Takım elbise ile kaşmir atkı önermiştim ama deri mont ile kaşmir atkı bana çok narin geliyor; bu sefer tercihim daha kalın dokumalı ancak kesinlikle doğal malzemeden üretilmiş bir atkı oluyor. Genelde düz renkte ve gri, lacivert gibi parlak olmayan renkte atkılar kullanıyorum. Bir iki tane de enine çizgili atkım var, giydiklerim desensiz ya da tek renk ise; bu atkılarımı kullanıyorum. Eldiven olarak ise soğuk havalarda yine deri eldivenden şaşmıyorum. Biraz daha ılık havalarda ise parmaksız yün eldiven terih ediyorum; “rock”çı ruhuma pek uygun geliyor 🙂 Kazak, gömlek, triko, bunların uyumu, vb. konularda yazacak birçok şey var; bu yazı burada bitsin; kazaklar da başka bir yazının konusu olsun. Kış yaklaşıyor, havaların serinlemesi ve yağışlarla birlikte bana da sorular yağmaya başladı. Kışlık giyim konusunu resmi ve günlük olarak ikiye bölerek başlayayım. Bu yazım, takım elbise üzerine giyilecek mevsimlik ve kışlık kıyafetler ile aksesuarlar üzerine olsun.Yüzüncü tekrar olarak baştan vurgulayayım, öncelikle giydiğimiz kıyafetlerin tarz olarak birbirine uyumlu olmasını istiyoruz. Bu yüzden takım elbise üzerine yağmurluk, kaban, deri mont filan giymiyoruz. Spor montları saymıyorum bile…İstanbul’da yaşıyor olmam nedeniyle ağır bir kışlık giyime ihtiyaç duymuyorum. Bahar aylarında bej renk trençkot kullanıyorum [Tanım olarak trençkot askeri tarzda, su geçirmez pardösüye deniyor. Piyasada su geçirmez, ya da içerisinde su geçirmez bir astar bulunan çok fazla model bulmak mümkün değil; ancak belirgin tarzı (Önü kruvaze, kemerli, omuzları apoletli, vb.) nedeniyle pardösü yerine trençkot demeyi tercih ediyorum]. Yine tanım olarak, trençkot genel olarak bej renkte üretiliyor, ancak farklı renklerini de bulmak mümkün. Şahsi tercihim hem şıklık hem de kullanışlılık açısından bej… Neden derseniz, her renk takım elbisem ile giyebiliyorum: Siyah, gri ve lacivert (Biliyorsunuz, kahverengi takım elbise giymiyorum.)… Hele ki lacivert ve gri takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı giydiysem, harika oluyor. Siyah takım elbise ya da siyah ayakkabı ve gri takım elbise ile nasıl oluyor derseniz, açıkçası bej rengin doğru tonunu bulmak için biraz uğraşıyorum. Renk skalasında kahverengi ile siyah arasındaki renkleri düşünün. Kahverenginin tonunu açtığınızda sütlü kahve oluyor ya kabaca; siyaha yakın bir kahverenginin tonunu açtığınızda elde ettiğiniz renk (Taş rengi diyebiliriz.), bu açıdan biçilmiş kaftan oluyor. Hele bir de düğmeler, siyaha yakın kahverengi olur ise, işte size son derece kullanışlı bir trençkot.Soğuk kış aylarında ise füme/koyu gri renk bir palto kullanıyorum. Neden siyah değil derseniz, siyah palto ile lacivert takım elbisenin uyumu hoşuma gitmiyor; siyah takım elbisenin tonu ile paltonun tonunun tutmaması durumundan hoşlanmıyorum ve gri takım elbise ve kahverengi ayakkabı giyeceğim zaman siyah paltonun uygun olmayacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, füme maalesef bej kadar kullanışlı bir renk değil. Yine her renk (siyah, gri, lacivert) takım elbisenin üzerine giyilebilmekle birlikte, lacivert takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı ile uygun olmuyor. Ya ikinci bir renkte (bkz. deve tüyü) palto edinmenizi, ya da siyah ayakkabıdan şaşmamanızı önereceğim.Paltonun da takım elbise gibi %100 yün kumaştan üretilmiş olmasına dikkat etmenizi öneririm (Biz burada sentetik kumaşları sevmeyiz dostum… 🙂 ).Uzunluk olarak hem trençkot hem de palto için ben dizin biraz üzerini tercih ediyorum (Kalça hizasındakileri ise spor giyimde).Paltoyu trençkot gibi kruvaze değil, takım elbiselerim gibi tek düğmeli kullanıyorum. Takım elbisede olduğu gibi, paltoda da en alt düğmeyi iliklemediğimizi hatırlatayım.Şemsiye bu mevsimlerin vazgeçilmez aksesuarlarından. Her fonksiyonel şeyde olduğu gibi, şemsiyede de kaliteden taviz vermeyin derim. İki kuruş fazla verin, çok kaliteli bir şemsiye edinin. Rüzgarda dönmeyen, kolay açılıp kapanan kaliteli bir şemsiye tek bir gün sizi kurtarsa, verdiğiniz parayı çıkaracaktır. Hele ki pahalı kıyafetlerinizin, ayakkabılarınızın yağmurdan telef olmasını engeller ise… Ben bir adet baston şemsiye edinin derim; hem şık bir aksesuar, hem de açılınca gayet geniş oluyor; bazı zamanlar başkalarını da düşünmek durumunda olduğunuzu hatırlatırım 🙂 (İki kişi yağmurda herkes kendi şemsiyesi ile mi, yoksa bir büyük şemsiyenin altında kol kola mı yürümek daha keyifli, siz düşünün). Onun dışında bir de katlanabilen cinste ufak bir şemsiyeniz olursa, yağmur ihtimali olduğu ya da elinizde kocaman baston şemsiyeyi taşımak istemediğiniz zamanlar çantanıza atıverirsiniz.Mevsimsel olarak, trençkot ile atkı kullanmaya pek gerek yok. Ancak, fark yaratmak isterseniz ince dokuma bir fular takabilirsiniz. Palto ile birlikte, klasik tarzda kalmak isterseniz düz siyah ya da koyu gri renk tercih edin. Ama burada da farklı olmayı tercih ederseniz gömlek, kravat ve hatta çorabınızla uyumlu renkte bir atkı kullanın. Hem sıcak tutması, hem de yumuşacık olması bakımından kaşmir dokumayı tercih edin derim. Sürekli yüz ve boyun bölgesine temas ettiği için yine sentetik dokumalardan kaçının.Eldiven de şemsiye gibi delikanlılıktan taviz vermemenizi önerdiğim bir aksesuar; adam gibi bir şey alın, yıllarca kullanın derim. Adam gibi dediğim şey de, elbette deri eldiven. Doğal olması, hava alması ve şık olması açısından benim şaşmaz tercihim. İçi kaşmir astarlı bir eldiven alırsanız, kışın sıcacık tutar ellerinizi. Geyik ya da kuzu derisinden üretilmiş deri eldivenlerin daha yumuşak olacağını hatırlatayım (Benim içi kaşmir, geyik derisi bir çift eldivenim var; sık kullanmaya kıyamayacak kadar memnunum kendisinden.).Son olarak da şapka konusuna geleyim; takım elbise ile bere ya da beyzbol şapkası takmayın lütfen. Şıklık ve tarz açısından fötr (fedora) şapka diyeceğim ama bizim millet pek alışık değil maalesef, taktığımda sokakta çok acayip bakıyorlar 🙂 Haliyle, çok soğuk hava durumları dışında ben takım elbise ile şapka kullanmıyorum. O durumlarda da, paltom ile aynı renkte şık bir kasket edindim, onu takıyorum. (Güncelleme: Geçen hafta kenarları biraz daha dar bir fedora şapka buldum, şansımı tekrar deneyeceğim 🙂 )Bir diğer güncelleme: Bir okuyucumdan e-posta aldım,“Peki altına ne giyelim, bot konusundaki fikriniz nedir?”şeklinde; onu da kısaca burada cevaplayayım. Bildiğiniz üzere takım elbise altına lastik tabanlı bir şeyler giymekten pek hoşlanmıyorum, ancak aşırı yağışlı ya da soğuk yerlerde yaşayan ya da bu şartlarda çalışan insanlara da“Yağmur-çamur kösele ayakkabı giyeceksiniz”demenin abesliğinin de farkındayım. Şahsen takım elbise altına aşırı bir kar yağışı olmadığı sürece bot giymiyorum, belki İstanbul’da yaşadığım için hiç ihtiyaç da duymuyorum. Açıkçası lastik tabanlı bir ayakkabım da yok takım elbise altına giydiğim. Satın alacak olsam, dikkatli bakılmadığı sürece lastik tabanlı olduğu belli olmayan, sürekli giydiğim (şu yazımabir göz atın derim) kösele ayakkabılarıma benzer bir ayakkabı/bot tercih ederdim. Kış yaklaşıyor, havaların serinlemesi ve yağışlarla birlikte bana da sorular yağmaya başladı. Kışlık giyim konusunu resmi ve günlük olarak ikiye bölerek başlayayım. Bu yazım, takım elbise üzerine giyilecek mevsimlik ve kışlık kıyafetler ile aksesuarlar üzerine olsun. Yüzüncü tekrar olarak baştan vurgulayayım, öncelikle giydiğimiz kıyafetlerin tarz olarak birbirine uyumlu olmasını istiyoruz. Bu yüzden takım elbise üzerine yağmurluk, kaban, deri mont filan giymiyoruz. Spor montları saymıyorum bile… İstanbul’da yaşıyor olmam nedeniyle ağır bir kışlık giyime ihtiyaç duymuyorum. Bahar aylarında bej renk trençkot kullanıyorum [Tanım olarak trençkot askeri tarzda, su geçirmez pardösüye deniyor. Piyasada su geçirmez, ya da içerisinde su geçirmez bir astar bulunan çok fazla model bulmak mümkün değil; ancak belirgin tarzı (Önü kruvaze, kemerli, omuzları apoletli, vb.) nedeniyle pardösü yerine trençkot demeyi tercih ediyorum]. Yine tanım olarak, trençkot genel olarak bej renkte üretiliyor, ancak farklı renklerini de bulmak mümkün. Şahsi tercihim hem şıklık hem de kullanışlılık açısından bej… Neden derseniz, her renk takım elbisem ile giyebiliyorum: Siyah, gri ve lacivert (Biliyorsunuz, kahverengi takım elbise giymiyorum.)… Hele ki lacivert ve gri takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı giydiysem, harika oluyor. Siyah takım elbise ya da siyah ayakkabı ve gri takım elbise ile nasıl oluyor derseniz, açıkçası bej rengin doğru tonunu bulmak için biraz uğraşıyorum. Renk skalasında kahverengi ile siyah arasındaki renkleri düşünün. Kahverenginin tonunu açtığınızda sütlü kahve oluyor ya kabaca; siyaha yakın bir kahverenginin tonunu açtığınızda elde ettiğiniz renk (Taş rengi diyebiliriz.), bu açıdan biçilmiş kaftan oluyor. Hele bir de düğmeler, siyaha yakın kahverengi olur ise, işte size son derece kullanışlı bir trençkot. Soğuk kış aylarında ise füme/koyu gri renk bir palto kullanıyorum. Neden siyah değil derseniz, siyah palto ile lacivert takım elbisenin uyumu hoşuma gitmiyor; siyah takım elbisenin tonu ile paltonun tonunun tutmaması durumundan hoşlanmıyorum ve gri takım elbise ve kahverengi ayakkabı giyeceğim zaman siyah paltonun uygun olmayacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, füme maalesef bej kadar kullanışlı bir renk değil. Yine her renk (siyah, gri, lacivert) takım elbisenin üzerine giyilebilmekle birlikte, lacivert takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı ile uygun olmuyor. Ya ikinci bir renkte (bkz. deve tüyü) palto edinmenizi, ya da siyah ayakkabıdan şaşmamanızı önereceğim. Paltonun da takım elbise gibi %100 yün kumaştan üretilmiş olmasına dikkat etmenizi öneririm (Biz burada sentetik kumaşları sevmeyiz dostum… 🙂 ). Uzunluk olarak hem trençkot hem de palto için ben dizin biraz üzerini tercih ediyorum (Kalça hizasındakileri ise spor giyimde). Paltoyu trençkot gibi kruvaze değil, takım elbiselerim gibi tek düğmeli kullanıyorum. Takım elbisede olduğu gibi, paltoda da en alt düğmeyi iliklemediğimizi hatırlatayım. Şemsiye bu mevsimlerin vazgeçilmez aksesuarlarından. Her fonksiyonel şeyde olduğu gibi, şemsiyede de kaliteden taviz vermeyin derim. İki kuruş fazla verin, çok kaliteli bir şemsiye edinin. Rüzgarda dönmeyen, kolay açılıp kapanan kaliteli bir şemsiye tek bir gün sizi kurtarsa, verdiğiniz parayı çıkaracaktır. Hele ki pahalı kıyafetlerinizin, ayakkabılarınızın yağmurdan telef olmasını engeller ise… Ben bir adet baston şemsiye edinin derim; hem şık bir aksesuar, hem de açılınca gayet geniş oluyor; bazı zamanlar başkalarını da düşünmek durumunda olduğunuzu hatırlatırım 🙂 (İki kişi yağmurda herkes kendi şemsiyesi ile mi, yoksa bir büyük şemsiyenin altında kol kola mı yürümek daha keyifli, siz düşünün). Onun dışında bir de katlanabilen cinste ufak bir şemsiyeniz olursa, yağmur ihtimali olduğu ya da elinizde kocaman baston şemsiyeyi taşımak istemediğiniz zamanlar çantanıza atıverirsiniz. Mevsimsel olarak, trençkot ile atkı kullanmaya pek gerek yok. Ancak, fark yaratmak isterseniz ince dokuma bir fular takabilirsiniz. Palto ile birlikte, klasik tarzda kalmak isterseniz düz siyah ya da koyu gri renk tercih edin. Ama burada da farklı olmayı tercih ederseniz gömlek, kravat ve hatta çorabınızla uyumlu renkte bir atkı kullanın. Hem sıcak tutması, hem de yumuşacık olması bakımından kaşmir dokumayı tercih edin derim. Sürekli yüz ve boyun bölgesine temas ettiği için yine sentetik dokumalardan kaçının. Eldiven de şemsiye gibi delikanlılıktan taviz vermemenizi önerdiğim bir aksesuar; adam gibi bir şey alın, yıllarca kullanın derim. Adam gibi dediğim şey de, elbette deri eldiven. Doğal olması, hava alması ve şık olması açısından benim şaşmaz tercihim. İçi kaşmir astarlı bir eldiven alırsanız, kışın sıcacık tutar ellerinizi. Geyik ya da kuzu derisinden üretilmiş deri eldivenlerin daha yumuşak olacağını hatırlatayım (Benim içi kaşmir, geyik derisi bir çift eldivenim var; sık kullanmaya kıyamayacak kadar memnunum kendisinden.). Son olarak da şapka konusuna geleyim; takım elbise ile bere ya da beyzbol şapkası takmayın lütfen. Şıklık ve tarz açısından fötr (fedora) şapka diyeceğim ama bizim millet pek alışık değil maalesef, taktığımda sokakta çok acayip bakıyorlar 🙂 Haliyle, çok soğuk hava durumları dışında ben takım elbise ile şapka kullanmıyorum. O durumlarda da, paltom ile aynı renkte şık bir kasket edindim, onu takıyorum. (Güncelleme: Geçen hafta kenarları biraz daha dar bir fedora şapka buldum, şansımı tekrar deneyeceğim 🙂 ) Bir diğer güncelleme: Bir okuyucumdan e-posta aldım,“Peki altına ne giyelim, bot konusundaki fikriniz nedir?”şeklinde; onu da kısaca burada cevaplayayım. Bildiğiniz üzere takım elbise altına lastik tabanlı bir şeyler giymekten pek hoşlanmıyorum, ancak aşırı yağışlı ya da soğuk yerlerde yaşayan ya da bu şartlarda çalışan insanlara da“Yağmur-çamur kösele ayakkabı giyeceksiniz”demenin abesliğinin de farkındayım. Şahsen takım elbise altına aşırı bir kar yağışı olmadığı sürece bot giymiyorum, belki İstanbul’da yaşadığım için hiç ihtiyaç da duymuyorum. Açıkçası lastik tabanlı bir ayakkabım da yok takım elbise altına giydiğim. Satın alacak olsam, dikkatli bakılmadığı sürece lastik tabanlı olduğu belli olmayan, sürekli giydiğim (şu yazımabir göz atın derim) kösele ayakkabılarıma benzer bir ayakkabı/bot tercih ederdim.
54
http://adamgibigiyin.com/etiket/pantolon
Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki…Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım:– Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş.– Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir.– Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim.Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim.– Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂– Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm.– Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim.Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin:– Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm.– Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim.– Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil.– Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın.– Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz.Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum.Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor. Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki… Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım: – Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş. – Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir. – Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim. Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim. – Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂 – Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm. – Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim. Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin: – Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm. – Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim. – Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil. – Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın. – Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz. Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum. Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor. Evet, bu yazın modası da gayet kısa paçalar ve altına çıplak ayakkabı ile giyilen kösele ayakkabılar… Pantolon paça boyları gün geçtikçe kısalıyor; bu yaz iyiden iyiye bilek hizasının üzerine çıktı. Haydi, bugün de bu konuyu irdeleyelim.Öncelikle, modayı sıkı sıkıya takip eden, bunun için yatırım yapan ve bilinçli bir şekilde giyinenlere saygı duyduğumu ve beğenerek takip ettiğimi bir kez daha belirteyim. Bu yazı, heves edip de ne yapacağını bilemeyenlere…Bir kıyafetin moda olması, onu iyi taşıayacağımız ya da bize yakışacağı anlamına gelmiyor. Yandaki arkadaşta kıyafet gayet güzel duruyor, çünkü adam manken; işi bu. Bu arkadaş hiçbir şey giymese bile millet dönüp bakar (Çıplak olduğu için değil, güzel olduğu için), haliyle çuval giyse bile adamda güzel durur. Öncelikle bir sorun kendinize, ben bu kıyafeti taşıyabilir miyim diye… (Bir İngiliz için“A, ne güzel İngilizce konuşuyor”deyip iki kuruş İngilizce ile BBC’ye spikerlik başvurusuna koşmuyoruz mesela, değil mi?)Giyinirken kusurlarımızı örtmeye ve güzel yanlarımızı ortaya çıkarmaya çalışmak lazım diyorum ya sürekli; şimdi pantolonun paçalarını kısalttıkça bunun bizim bacaklarımızı olduğundan daha kısa göstereceğini hatırlatmak isterim. Eğer Akdeniz iklimi gibi bacaklar kısa ve kalın, kıçlar etli ve tombul ise bu işe pek girişmeyin derim.Benzer şekilde, çıplak ayaklar tüm dikkati ayakkabılar ile birlikte ayaklar ve ayak bileklerine çekecektir. Eğer ramazan pidesi gibi ayaklarınız, kıllı ve kalın ayak bilekleriniz varsa bu moda size göre de değil maalesef…İkinci olarak, bu işlere yatırım yapmak gerekir. Örneğin bu şekilde giyindiğinizde tüm gözler ayakkabılarda olacak; haliyle yeni ve çok kaliteli ayakkabılar giymek lazım. Benzer şekilde dar paçalı şık bir pantolon da şart. Öyle evdeki ayakkabının üzerine, evdeki pantolon ile pek olmaz bu işler…Son olarak kendi tercihimi yazayım: Ben modayı anlık olarak takip etmekten hoşlanmıyorum, biraz mesafeli duruyorum. Evet, pantolonlarımın paçaları eskiye göre daha dar ve kısa, ama henüz ayakkabıya ancak değecek seviyede. Kösele ayakkabıları çıplak ayakla giyme fikri ise bana doğal gelmiyor.Şu yazımdabelirttiğim üzere, babet çorap da bana çok uzak geliyor. Hepsinin yanı sıra, erkek ayak bileklerinin hoş bir görüntüsü olmadığına inandığımdan, insanların gözüne sokmak da hoşuma gitmiyor. Bu durumda tercihimi renkli ve pamuklu çoraplardan yana kullanıyorum. Evet, bu yazın modası da gayet kısa paçalar ve altına çıplak ayakkabı ile giyilen kösele ayakkabılar… Pantolon paça boyları gün geçtikçe kısalıyor; bu yaz iyiden iyiye bilek hizasının üzerine çıktı. Haydi, bugün de bu konuyu irdeleyelim. Öncelikle, modayı sıkı sıkıya takip eden, bunun için yatırım yapan ve bilinçli bir şekilde giyinenlere saygı duyduğumu ve beğenerek takip ettiğimi bir kez daha belirteyim. Bu yazı, heves edip de ne yapacağını bilemeyenlere… Bir kıyafetin moda olması, onu iyi taşıayacağımız ya da bize yakışacağı anlamına gelmiyor. Yandaki arkadaşta kıyafet gayet güzel duruyor, çünkü adam manken; işi bu. Bu arkadaş hiçbir şey giymese bile millet dönüp bakar (Çıplak olduğu için değil, güzel olduğu için), haliyle çuval giyse bile adamda güzel durur. Öncelikle bir sorun kendinize, ben bu kıyafeti taşıyabilir miyim diye… (Bir İngiliz için“A, ne güzel İngilizce konuşuyor”deyip iki kuruş İngilizce ile BBC’ye spikerlik başvurusuna koşmuyoruz mesela, değil mi?) Giyinirken kusurlarımızı örtmeye ve güzel yanlarımızı ortaya çıkarmaya çalışmak lazım diyorum ya sürekli; şimdi pantolonun paçalarını kısalttıkça bunun bizim bacaklarımızı olduğundan daha kısa göstereceğini hatırlatmak isterim. Eğer Akdeniz iklimi gibi bacaklar kısa ve kalın, kıçlar etli ve tombul ise bu işe pek girişmeyin derim. Benzer şekilde, çıplak ayaklar tüm dikkati ayakkabılar ile birlikte ayaklar ve ayak bileklerine çekecektir. Eğer ramazan pidesi gibi ayaklarınız, kıllı ve kalın ayak bilekleriniz varsa bu moda size göre de değil maalesef… İkinci olarak, bu işlere yatırım yapmak gerekir. Örneğin bu şekilde giyindiğinizde tüm gözler ayakkabılarda olacak; haliyle yeni ve çok kaliteli ayakkabılar giymek lazım. Benzer şekilde dar paçalı şık bir pantolon da şart. Öyle evdeki ayakkabının üzerine, evdeki pantolon ile pek olmaz bu işler… Son olarak kendi tercihimi yazayım: Ben modayı anlık olarak takip etmekten hoşlanmıyorum, biraz mesafeli duruyorum. Evet, pantolonlarımın paçaları eskiye göre daha dar ve kısa, ama henüz ayakkabıya ancak değecek seviyede. Kösele ayakkabıları çıplak ayakla giyme fikri ise bana doğal gelmiyor.Şu yazımdabelirttiğim üzere, babet çorap da bana çok uzak geliyor. Hepsinin yanı sıra, erkek ayak bileklerinin hoş bir görüntüsü olmadığına inandığımdan, insanların gözüne sokmak da hoşuma gitmiyor. Bu durumda tercihimi renkli ve pamuklu çoraplardan yana kullanıyorum. Hemen hepimizin sıklıklıkla giydiğiKot, Denim, Blucin, Cin, Jean, Blue Jeanpantolonları adam gibi isimlendiremediğimiz gibi; Khaki, Chino denen pantolonlara da düzgün bir karşılık bulamıyorum. Kanvas desem değil, kanvas daha kaba (hatta sanayi tipi) bir kumaş türü. Khaki ya da Chino denen pantolon ise tarz olarak denim ile kumaş pantolon arasında kalan, dokuma olarak ise pamuklu kumaştan üretilmiş bir tür pantolon. Tam Türkçe karşılığı yok maalesef. Yazılarımdachinodeyip geçeceğim bundan sonra…Aslında bu pantolonlara Türkçede khaki denmiyor pek. Ancak genel bilgi amaçlı ve İngilizce olarak da konuyu takip edenler için kısaca bilgi vereyim istiyorum. İngilizcede bu konuda bir kavram kargaşası var. Khaki aslında renk ismi (Bizdeki asker yeşili olan haki değil, yine adam gibi karşılık bulamadığım bej/krem rengi/açık kahverengi/çöl kumu rengi gibi bir renk). Bu pantolonlar ilk olarak haki renkte üretilmiş (çölde savaşan İngiliz askerleri için) ve ismi bu şekilde kalmış. Chino ile khaki pantolonlar arasında dokuma farkı var diyenler olsa da, pratikte aynı tip pantolunu tarif etmek için kullanılıyor. Yani chino deseniz de olur, khaki de…Bu chino pantolonlar geçmişte sıklıkla yukarıda tarif ettiğim haki renkte üretiliyordu. Zamanla bunun farklı tonlarını (daha yeşile, sarıya ya da kahverengiye yakın) görmeye başladım. Sonra gri, lacivert tonları çıktı. Son olarak kırmızı, mavi, yeşil, vb. parlak renklerle zirve yaptı.Devamını oku→ Hemen hepimizin sıklıklıkla giydiğiKot, Denim, Blucin, Cin, Jean, Blue Jeanpantolonları adam gibi isimlendiremediğimiz gibi; Khaki, Chino denen pantolonlara da düzgün bir karşılık bulamıyorum. Kanvas desem değil, kanvas daha kaba (hatta sanayi tipi) bir kumaş türü. Khaki ya da Chino denen pantolon ise tarz olarak denim ile kumaş pantolon arasında kalan, dokuma olarak ise pamuklu kumaştan üretilmiş bir tür pantolon. Tam Türkçe karşılığı yok maalesef. Yazılarımdachinodeyip geçeceğim bundan sonra… Aslında bu pantolonlara Türkçede khaki denmiyor pek. Ancak genel bilgi amaçlı ve İngilizce olarak da konuyu takip edenler için kısaca bilgi vereyim istiyorum. İngilizcede bu konuda bir kavram kargaşası var. Khaki aslında renk ismi (Bizdeki asker yeşili olan haki değil, yine adam gibi karşılık bulamadığım bej/krem rengi/açık kahverengi/çöl kumu rengi gibi bir renk). Bu pantolonlar ilk olarak haki renkte üretilmiş (çölde savaşan İngiliz askerleri için) ve ismi bu şekilde kalmış. Chino ile khaki pantolonlar arasında dokuma farkı var diyenler olsa da, pratikte aynı tip pantolunu tarif etmek için kullanılıyor. Yani chino deseniz de olur, khaki de… Bu chino pantolonlar geçmişte sıklıkla yukarıda tarif ettiğim haki renkte üretiliyordu. Zamanla bunun farklı tonlarını (daha yeşile, sarıya ya da kahverengiye yakın) görmeye başladım. Sonra gri, lacivert tonları çıktı. Son olarak kırmızı, mavi, yeşil, vb. parlak renklerle zirve yaptı. Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→ Merhaba Gökhan bey. Öğretmenim; kumaş mı keten mi arasında keten seviyorum, kumaş hoşuma gitmiyor. Bana önerebileceğiniz kumaş görünümlü ketenler var mı? Ayrıca, taba rengi ayakkabı, krem rengi keten, taba rengi kemer, beyaz gömlek, şık bir saat kombini nasıl sizce? Yoksa krem yerine farklı bi renk mi seçmeliyim pantolon olarak? Bir de, kravat olarak hangi renk gider? Saygılar…(Serkan Bey, Adana)Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→ Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→
55
http://adamgibigiyin.com/etiket/papyon
Öncelikle siyah takım elbise, smokin ve frak arasındaki farkı anlatarak başlayayım:Siyah Takım Elbise:Adı üzerinde, siyah renkte takım elbise… 🙂Smokin:Siyah takım elbisenin daha resmi versiyonu. Klasik bir smokinin ceket yakaları, ceket düğmeleri, cep ağızları saten kaplı olur ve pantolonun yanlarında boydan boya siyah saten şeritler bulunur. Elbette bu tanımlamaya uymayan ya da dönemsel olarak moda olan (şu an için tamamen lacivert smokinler ya da lacivert saten yakalar gibi) modeller de bulunuyor, ancak takdir edersiniz ki ben her zamanki gibi smokinde de klasikçiyim… 🙂Frak:Smokinin de resmi versiyonu. Ceket önden daha kısa (bel hizasında), arkası kuyruklu.Devamını oku→ Öncelikle siyah takım elbise, smokin ve frak arasındaki farkı anlatarak başlayayım: Siyah Takım Elbise:Adı üzerinde, siyah renkte takım elbise… 🙂 Smokin:Siyah takım elbisenin daha resmi versiyonu. Klasik bir smokinin ceket yakaları, ceket düğmeleri, cep ağızları saten kaplı olur ve pantolonun yanlarında boydan boya siyah saten şeritler bulunur. Elbette bu tanımlamaya uymayan ya da dönemsel olarak moda olan (şu an için tamamen lacivert smokinler ya da lacivert saten yakalar gibi) modeller de bulunuyor, ancak takdir edersiniz ki ben her zamanki gibi smokinde de klasikçiyim… 🙂 Frak:Smokinin de resmi versiyonu. Ceket önden daha kısa (bel hizasında), arkası kuyruklu.Devamını oku→ Mevsim yaklaştı, onlarca soru almaya başladım; acilen bir yazı yazarak gençlerin bu kanayan yarasına el atayım istedim.Öncelikle sorunu tespit etmekle başlayayım. Zamanında bizler yaptık, sizler de yapıyorsunuz eminim; bir farklı olma çabaları, bir çılgınlık hayalleri şüphesiz delikanlıların kafalarında dört dönüyor. Hemen cevap vereyim: Dönmesin! 🙂Bana gelen soruların neredeyse tamamında keten pantolon, spor ayakkabı, vb. geçiyor. Ancak kazın ayağı öyle değil maalesef. İsminden de anlaşılacağı üzere mezuniyet balosu bir balo ve baloya smokin ile gidilir. Yaşınız itibariyle smokin sahibi olmayabilirsiniz, bu durumda:1. Bütçeniz müsaitse smokin satın alıp benzer durumlarda yıllarca kullanabilirsiniz. Satın alacağınız smokini uzun yıllar kullanmak istiyorsanız şu an için moda olan şeylere pek girmeyin derim (Örneğin son Oscar törenlerinde bol bol gördüğümüz lacivert ya da çok çok ince yakalar, lacivert smokinler, vb). Ancak elbette yazılarımda belirttiğimceketvepantolonölçülerine özen gösterin; yıllarca giyeceğim, klasik olsun diye babalarımızın zamanından kalan modelleri de satın almayın.2. Ailenizde bedeninize uygun smokin sahibi bir yakınınız varsa bir gece için ödünç alabilirsiniz.Devamını oku→ Mevsim yaklaştı, onlarca soru almaya başladım; acilen bir yazı yazarak gençlerin bu kanayan yarasına el atayım istedim. Öncelikle sorunu tespit etmekle başlayayım. Zamanında bizler yaptık, sizler de yapıyorsunuz eminim; bir farklı olma çabaları, bir çılgınlık hayalleri şüphesiz delikanlıların kafalarında dört dönüyor. Hemen cevap vereyim: Dönmesin! 🙂 Bana gelen soruların neredeyse tamamında keten pantolon, spor ayakkabı, vb. geçiyor. Ancak kazın ayağı öyle değil maalesef. İsminden de anlaşılacağı üzere mezuniyet balosu bir balo ve baloya smokin ile gidilir. Yaşınız itibariyle smokin sahibi olmayabilirsiniz, bu durumda: 1. Bütçeniz müsaitse smokin satın alıp benzer durumlarda yıllarca kullanabilirsiniz. Satın alacağınız smokini uzun yıllar kullanmak istiyorsanız şu an için moda olan şeylere pek girmeyin derim (Örneğin son Oscar törenlerinde bol bol gördüğümüz lacivert ya da çok çok ince yakalar, lacivert smokinler, vb). Ancak elbette yazılarımda belirttiğimceketvepantolonölçülerine özen gösterin; yıllarca giyeceğim, klasik olsun diye babalarımızın zamanından kalan modelleri de satın almayın. 2. Ailenizde bedeninize uygun smokin sahibi bir yakınınız varsa bir gece için ödünç alabilirsiniz.Devamını oku→
56
http://adamgibigiyin.com/etiket/puf-noktasi
Öncelikle ayakkabının erkek giyimindeki en önemli eleman olduğunu düşündüğümü ve büyük önem verdiğimi belirteyim. Ayakkabının kalitesinin genel olarak fiyatı ile doğru orantılı olacağını belirterek bu konuda bütçenizi zorlamanızı öneririm. Siz bakmayın atasözüne, dost da düşman da ilk olarak ayağa bakıyor. Birçok kişinin ilk tanıştığı insanı ayakkabılarına bakarak değerlendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.Kaliteli bir ayakkabı İsviçre çakısı gibi çok özelliklidir 🙂 Hem şık, hem rahat, hem de dayanıklıdır; yıllar boyu formu bozulmadan rahatlıkla giyebilirsiniz. Su geçirmezlik, hava alma, özel tabanlar gibi özellikler ile gün boyu rahat edersiniz. Ama en önemlisi, ayakkabılar kendini ilk bakışta belli edecek kadar klas durur.“Bir ayakkabıya şu kadar para vereceğime ucuzundan iki tane alır sürekli yeni giyerim”düşüncesini doğru bulmam,“ucuz etin yahnisi yavan olur”deyimini hatırlatırım. Hem sıradan iki çift ayakkabınız olur, hem de ikisinin toplam ömrü hala daha kısa olur. Ayrıca emin olun, bir yıllık sıradan bir ayakkabı, 2-3 yıllık kaliteli bir ayakkabıya göre daha yıpranmış görünür.Devamını oku→ Öncelikle ayakkabının erkek giyimindeki en önemli eleman olduğunu düşündüğümü ve büyük önem verdiğimi belirteyim. Ayakkabının kalitesinin genel olarak fiyatı ile doğru orantılı olacağını belirterek bu konuda bütçenizi zorlamanızı öneririm. Siz bakmayın atasözüne, dost da düşman da ilk olarak ayağa bakıyor. Birçok kişinin ilk tanıştığı insanı ayakkabılarına bakarak değerlendirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Kaliteli bir ayakkabı İsviçre çakısı gibi çok özelliklidir 🙂 Hem şık, hem rahat, hem de dayanıklıdır; yıllar boyu formu bozulmadan rahatlıkla giyebilirsiniz. Su geçirmezlik, hava alma, özel tabanlar gibi özellikler ile gün boyu rahat edersiniz. Ama en önemlisi, ayakkabılar kendini ilk bakışta belli edecek kadar klas durur. “Bir ayakkabıya şu kadar para vereceğime ucuzundan iki tane alır sürekli yeni giyerim”düşüncesini doğru bulmam,“ucuz etin yahnisi yavan olur”deyimini hatırlatırım. Hem sıradan iki çift ayakkabınız olur, hem de ikisinin toplam ömrü hala daha kısa olur. Ayrıca emin olun, bir yıllık sıradan bir ayakkabı, 2-3 yıllık kaliteli bir ayakkabıya göre daha yıpranmış görünür.Devamını oku→
57
http://adamgibigiyin.com/etiket/renk-kombinasyonlari
Benim kahverengi bir pantolonum var. Birlikte kullanmak için dirsekleri yamalı krem rengi bir ceket aldım. Buna uygun gömlek ve kravat önerileriniz nasıl olur? Bir de lacivert takımımın ceketiyle bir eşleştirme çirkin olur mu?(Mehmet Yılmaz, Ankara)Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum.Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur.Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→ Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur. Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→ Teşekkürler, her şeyi adam gibi anlatmışsın 🙂 Bir soru(nu)m var kravat; gerçi gömlekten bağımsız değil ama bazen işin içinden çıkamıyorum. Turuncu kravatı ne zaman takmalıyım (Bir kere taktım, o da şirkette şubece resim çektirmek için; doğru mu?)?(Faruk Arı, İstanbul)Bence, tercihinizi bilinçli olarak yaptığınızı ortaya koyduğunuz sürece turuncu kravatı her zaman kullanabilirsiniz. Aşağıda birkaç örnek vereceğim, kıyafetinizin içerisine turuncu bir aksesuar ekleyerek bu algıyı yaratabilirsiniz. Böylece kendinize ve giydiklerinize özen gösterdiğinizi vurgulamış olursunuz ki, bu da size dikkat çekme, beğenilme, bol övgü ve iltifat olarak geri dönecektir. Bir itirazınız olmaz herhalde 🙂 Gerçi, Amerika’da bir şirket çalışanı şikayet ediyordu geçenlerde; iyi giyindiği için iş arkadaşları tepki gösteriyorlarmış, kendilerini bakımsız gösterdiği için. Bizde böyle bir durum olmaz herhalde; olsa da herkesin kendi sorunu…Benim turuncu kravatı ne şekilde kullandığımla ilgili iki renk kombinasyonu örneği vereyim size:Gri ve turuncuyu her zaman birbirine çok yakıştırırım. Turuncu kravatı gri takım elbise içerisinde beyaz gömlek ile birlikte, kravatı da çok parlak olmayan bir tonda kullanmayı tercih ederim (Neden derseniz bir cevabım yok, benim gözüme en güzel bu şekilde görünüyor). Turuncu kravatın içerisinde beyaz ve gri renkler bulunursa (bkz. sağdaki resim) çok güzel; ceketin mendil cebinde kravat ile aynı desende ya da daha açık turuncu renkte düz bir yaka mendili bulunursa tadından yenmez olur 🙂Devamını oku→ Bence, tercihinizi bilinçli olarak yaptığınızı ortaya koyduğunuz sürece turuncu kravatı her zaman kullanabilirsiniz. Aşağıda birkaç örnek vereceğim, kıyafetinizin içerisine turuncu bir aksesuar ekleyerek bu algıyı yaratabilirsiniz. Böylece kendinize ve giydiklerinize özen gösterdiğinizi vurgulamış olursunuz ki, bu da size dikkat çekme, beğenilme, bol övgü ve iltifat olarak geri dönecektir. Bir itirazınız olmaz herhalde 🙂 Gerçi, Amerika’da bir şirket çalışanı şikayet ediyordu geçenlerde; iyi giyindiği için iş arkadaşları tepki gösteriyorlarmış, kendilerini bakımsız gösterdiği için. Bizde böyle bir durum olmaz herhalde; olsa da herkesin kendi sorunu… Benim turuncu kravatı ne şekilde kullandığımla ilgili iki renk kombinasyonu örneği vereyim size: Gri ve turuncuyu her zaman birbirine çok yakıştırırım. Turuncu kravatı gri takım elbise içerisinde beyaz gömlek ile birlikte, kravatı da çok parlak olmayan bir tonda kullanmayı tercih ederim (Neden derseniz bir cevabım yok, benim gözüme en güzel bu şekilde görünüyor). Turuncu kravatın içerisinde beyaz ve gri renkler bulunursa (bkz. sağdaki resim) çok güzel; ceketin mendil cebinde kravat ile aynı desende ya da daha açık turuncu renkte düz bir yaka mendili bulunursa tadından yenmez olur 🙂Devamını oku→
58
http://adamgibigiyin.com/etiket/renk-kombinasyonu
Yeniden gardrop kuruyor olsam satın alacağım ilk takım elbisenin lacivert olacağını yazmıştım bir yazımda. Siyaha yakın tonda ve düz bir dokuma olarak. Siyaha yakın derken de, siyah başka bir ürün ile yan yana koymadan fark edilemeyecek kadar karanlık, o derece yani…Bu renkteki bir takım elbiseyi birçok farklı şekilde ve birçok farklı ortamda rahatlıkla kullanabilirsiniz. Öncelikle düğün dernek gibi resmi ortamlarda… Altına bağcıklı siyah bir ayakkabı, içine beyaz gömlek ve kurşuni gri bir kravatla neredeyse smokin giymiş kadar şık olursunuz. Böyle ortamlarda giymek üzere bir çift siyah ayakkabıyı da yeni ve temiz bir şekilde kenarda tutmanızı öneririm.Gündelik kullanımda ise lacivert takım elbisenin altına kişiesel olarak ayakkabı tercihim koyu kahverengi yönünde. Ancak dilerseniz elbette siyah ayakkabı da kullanabilirsiniz. “Lacivert ile siyah ayakkabı giyilmez” diyen olursa da gülüp geçin, ya da bana yollayın 🙂 Artık lacivert-siyah smokin bile var (bkz. 2014 Oscar törenleri). Ben genelde lacivert takım elbisenin içerisine, kontrast oluşturacak renklerde (kırmızı, turuncu, vb.) kravatlar kullandığım için kahverengi ayakkabı tercih ediyorum; ancak mavinin tonlarında kravatlar kullanacak olur iseniz siyah ayakkabıların daha uygun olacağını düşünüyorum.Devamını oku→ Yeniden gardrop kuruyor olsam satın alacağım ilk takım elbisenin lacivert olacağını yazmıştım bir yazımda. Siyaha yakın tonda ve düz bir dokuma olarak. Siyaha yakın derken de, siyah başka bir ürün ile yan yana koymadan fark edilemeyecek kadar karanlık, o derece yani… Bu renkteki bir takım elbiseyi birçok farklı şekilde ve birçok farklı ortamda rahatlıkla kullanabilirsiniz. Öncelikle düğün dernek gibi resmi ortamlarda… Altına bağcıklı siyah bir ayakkabı, içine beyaz gömlek ve kurşuni gri bir kravatla neredeyse smokin giymiş kadar şık olursunuz. Böyle ortamlarda giymek üzere bir çift siyah ayakkabıyı da yeni ve temiz bir şekilde kenarda tutmanızı öneririm. Gündelik kullanımda ise lacivert takım elbisenin altına kişiesel olarak ayakkabı tercihim koyu kahverengi yönünde. Ancak dilerseniz elbette siyah ayakkabı da kullanabilirsiniz. “Lacivert ile siyah ayakkabı giyilmez” diyen olursa da gülüp geçin, ya da bana yollayın 🙂 Artık lacivert-siyah smokin bile var (bkz. 2014 Oscar törenleri). Ben genelde lacivert takım elbisenin içerisine, kontrast oluşturacak renklerde (kırmızı, turuncu, vb.) kravatlar kullandığım için kahverengi ayakkabı tercih ediyorum; ancak mavinin tonlarında kravatlar kullanacak olur iseniz siyah ayakkabıların daha uygun olacağını düşünüyorum.Devamını oku→ Bir önceki yazımda renkler üzerine bazı temel bilgiler vermiş, özellikle “ton” kavramını açıklamaya çalışmıştım. Henüz okumadıysanız, önceo yazıdanbaşlamanızı öneririm.Bu yazıda da renkleri eşleştirmekten bahsedeceğim.Önceki yazımdabahsettiğim kavramları bir araya getiren yandaki renk çemberi ile konuya gireyim. Şimdi teorik olarak bazı yöntemler var; renk çemberindeki tam karşıda yer alan zıt renk ile eşleştirme, sağdaki soldaki komşularla eşleştirme, çemberin içerisine bir eşkenar üçgen yerleştirip üçgenin köşelerine denk gelen renkleri eşleştirme ve aynı rengin tonlarını kullanarak eşleştirme gibi… Adobe tarafından geliştirilenşu uygulamaile biraz oynayarak bahsettiğim renk teorisine ve renk çemberine hakim olabilirsiniz. Bu araç dijital ortam tasarımlarını amaçlamakla birlikte, işin mantığı konusunda fikir verecektir.Devamını oku→ Bir önceki yazımda renkler üzerine bazı temel bilgiler vermiş, özellikle “ton” kavramını açıklamaya çalışmıştım. Henüz okumadıysanız, önceo yazıdanbaşlamanızı öneririm. Bu yazıda da renkleri eşleştirmekten bahsedeceğim.Önceki yazımdabahsettiğim kavramları bir araya getiren yandaki renk çemberi ile konuya gireyim. Şimdi teorik olarak bazı yöntemler var; renk çemberindeki tam karşıda yer alan zıt renk ile eşleştirme, sağdaki soldaki komşularla eşleştirme, çemberin içerisine bir eşkenar üçgen yerleştirip üçgenin köşelerine denk gelen renkleri eşleştirme ve aynı rengin tonlarını kullanarak eşleştirme gibi… Adobe tarafından geliştirilenşu uygulamaile biraz oynayarak bahsettiğim renk teorisine ve renk çemberine hakim olabilirsiniz. Bu araç dijital ortam tasarımlarını amaçlamakla birlikte, işin mantığı konusunda fikir verecektir.Devamını oku→ Bana çeşitli yollardan iletilen soruların büyük bölümü kıyafetlerde renk uyumu üzerine… Bu konuda bir seri halince birçok yazı yazacağım. Başlangıç olarak renkler konusunda genel bir bilgi vermek istiyorum. Sıklıkla bahsettiğim gibi, ben adamgibiyin.com’da moda yazmıyorum, bu sebeple de modacı jargonu kullanmıyorum. “Ton-sür ton” ya da “tona ton” gibi kullanımları günlük hayatta gülünç bile buluyorum. Bu sektörde birçok kavramın tam Türkçe karşılığı maalesef yok ya da çok acayip. Ben bu konuları genelde İngilizce araştırıyorum ve takip ediyorum; teknik, detaylı makaleleri anlamakta bir zorluk çekmiyorum; ama komiktir, kendi ana dilimde okuduğum moda makalelerinde gözüne fener tutulmuş tavşan gibi kaldığım olabiliyor. Sonuç olarak konuya hakim olun da, sonra hangi jargonu isterseniz onu kullanın diyip devam edeyim.bu yazıda detaylı bilgilerle kafa şişirmek istemiyorum, dileyen “renk teorisi” diye arama yaparak feriştahını öğrenebilir konunun. Ben ufak bir özet geçeceğim, zira renk konusu tam bir okyanus… Neden derseniz, farklı kullanım alanları var; fotoğrafçılıkla, vb. uğraşanlar bilir, burada rengin kaynağı ışık… Tamamen farklı bir teorisi var. Basım ve matbaa işinde keza ayrı bir durum var. Ben bu yazıda ilkokulda resim dersinde öğrendiğimiz, sulu/yağlı boya ile oluşturulan renk çemberi üzerinden ilerleyeceğim. Burada sarı, kırmızı ve mavi olarak üç ana rengimiz bulunuyor ve bunları ikişer ikişer farklı oranlarda karıştırarak neredeyse sonsuz sayıda renkten oluşan bir renk çemberi elde ediyoruz. İngilizcede bir rengin bu çember üzerindeki konumunu belirten özelliğine“hue”deniyor; Türkçede tam bir karşılığı yok sanırım, biz basitçe yine“renk”diyelim (Tam olarak “rengin rengi” oluyor 🙂 ).Devamını oku→ Bana çeşitli yollardan iletilen soruların büyük bölümü kıyafetlerde renk uyumu üzerine… Bu konuda bir seri halince birçok yazı yazacağım. Başlangıç olarak renkler konusunda genel bir bilgi vermek istiyorum. Sıklıkla bahsettiğim gibi, ben adamgibiyin.com’da moda yazmıyorum, bu sebeple de modacı jargonu kullanmıyorum. “Ton-sür ton” ya da “tona ton” gibi kullanımları günlük hayatta gülünç bile buluyorum. Bu sektörde birçok kavramın tam Türkçe karşılığı maalesef yok ya da çok acayip. Ben bu konuları genelde İngilizce araştırıyorum ve takip ediyorum; teknik, detaylı makaleleri anlamakta bir zorluk çekmiyorum; ama komiktir, kendi ana dilimde okuduğum moda makalelerinde gözüne fener tutulmuş tavşan gibi kaldığım olabiliyor. Sonuç olarak konuya hakim olun da, sonra hangi jargonu isterseniz onu kullanın diyip devam edeyim. bu yazıda detaylı bilgilerle kafa şişirmek istemiyorum, dileyen “renk teorisi” diye arama yaparak feriştahını öğrenebilir konunun. Ben ufak bir özet geçeceğim, zira renk konusu tam bir okyanus… Neden derseniz, farklı kullanım alanları var; fotoğrafçılıkla, vb. uğraşanlar bilir, burada rengin kaynağı ışık… Tamamen farklı bir teorisi var. Basım ve matbaa işinde keza ayrı bir durum var. Ben bu yazıda ilkokulda resim dersinde öğrendiğimiz, sulu/yağlı boya ile oluşturulan renk çemberi üzerinden ilerleyeceğim. Burada sarı, kırmızı ve mavi olarak üç ana rengimiz bulunuyor ve bunları ikişer ikişer farklı oranlarda karıştırarak neredeyse sonsuz sayıda renkten oluşan bir renk çemberi elde ediyoruz. İngilizcede bir rengin bu çember üzerindeki konumunu belirten özelliğine“hue”deniyor; Türkçede tam bir karşılığı yok sanırım, biz basitçe yine“renk”diyelim (Tam olarak “rengin rengi” oluyor 🙂 ).Devamını oku→ Soru-cevap bölümünüz için öncelikle teşekkür ederim. Ben takım elbise konusunda değil de günlük giyim konusunda fikir edinmek istiyorum. Genellikle sırayla şu renklerde pantolon, gömlek, kazak kombinasyonları yapıyorum: Lacivert-mavi-lacivert; Kahverengi-beyaz-yeşil; Kot-gri-gri; Kot-kırmızı&pembe-bordo; Kot-sarı&kırmızı-turuncu. Bu seçimler doğru mu? Daha farklı renk kombinasyonları tavsiye eder misiniz? Lacivert kadife pantolon ya da kot pantolonlar ile kahverengi ayakkabı giymek doğru mu? Şimdiden teşekkür ederim.(Erol B., Ankara)Renk uyumu ve renk kombinasyonları konusunda ayrıca detaylı bir yazı yazacağım ama sizin sorunuza özetle cevap vereyim. Teorik olarak birkaç yaklaşım olmakla birlikte, bana göre temel olarak iki tarz var: Aynı rengin tonları ya da zıt (tamamlayıcı) renkler. Ben genelde zıt renkleri tercih ediyorum ama ikisinden de bahsedeyim. İlk alternatifi renk çemberindeki bir rengin açık-koyu tonlarından oluşturabilirsiniz: Lacivert-mavi-açık mavi gibi. Bu durumda ben mavinin aynı tonda olmasına özen gösteriyorum, renk çemberindeki kırmızıya yakın bir mavi ile yeşile yakın bir maviyi bir arada kullanmamaya çalışıyorum. İkinci alternatif için teorik bazı kurallar var; renk çemberinde karşı karşıya duran iki renk, ya da eşit aralıklı üç renk gibi… Ben bu şekildeki teorik yaklaşımların insanları yanlış yönlendirebileceğini, teoride doğru olsa bile çok absürt kombinasyonlara açık olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden insanların gözlemleyerek, inceleyerek kendi zevklerini ve doğrularını oluşturmaları gerektiğini düşünüyorum. Kendi adıma kabaca lacivert-kırmızı, mavi-turuncu, lacivert-yeşil, yeşil-mor, kahverengi-mavi, krem rengi-haki gibi kombinasyonları tercih ettiğimi belirteyim.Devamını oku→ Renk uyumu ve renk kombinasyonları konusunda ayrıca detaylı bir yazı yazacağım ama sizin sorunuza özetle cevap vereyim. Teorik olarak birkaç yaklaşım olmakla birlikte, bana göre temel olarak iki tarz var: Aynı rengin tonları ya da zıt (tamamlayıcı) renkler. Ben genelde zıt renkleri tercih ediyorum ama ikisinden de bahsedeyim. İlk alternatifi renk çemberindeki bir rengin açık-koyu tonlarından oluşturabilirsiniz: Lacivert-mavi-açık mavi gibi. Bu durumda ben mavinin aynı tonda olmasına özen gösteriyorum, renk çemberindeki kırmızıya yakın bir mavi ile yeşile yakın bir maviyi bir arada kullanmamaya çalışıyorum. İkinci alternatif için teorik bazı kurallar var; renk çemberinde karşı karşıya duran iki renk, ya da eşit aralıklı üç renk gibi… Ben bu şekildeki teorik yaklaşımların insanları yanlış yönlendirebileceğini, teoride doğru olsa bile çok absürt kombinasyonlara açık olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden insanların gözlemleyerek, inceleyerek kendi zevklerini ve doğrularını oluşturmaları gerektiğini düşünüyorum. Kendi adıma kabaca lacivert-kırmızı, mavi-turuncu, lacivert-yeşil, yeşil-mor, kahverengi-mavi, krem rengi-haki gibi kombinasyonları tercih ettiğimi belirteyim.Devamını oku→ Öncelikle bu konudaki bazı kırmızı çizgilerden bahsedeyim. Çorap, bacağın hiçbir şekilde (Bacak bacak ütüne atıldığında bile) görünmeyeceği kadar uzun olmalı. Niye derseniz, bugüne kadar kıllı bacaklarınızla ilgili olarak bir kadından kaç kez iltifat aldınız diye ben sorayım. Kıllı erkek bacağı seksi bir şey olsa, göstermek için yüzyıllar içerisinde “pantolon paçası yırtmacı” gibi dahiyane buluşlara imza atardı girişimci bir modacı. Ben takım elbise altına bilek hizasındaki spor çoraplardan giyen adam bile gördüm, onun için bas bas bağırıyorum 🙂İkinci olarak da desenli çoraplar. Benim giydiğim tek desenli çorap baklava desenli çoraplardır (O da nadir artık), başkalarına tahammülüm bile yok. Enine ya da boyuna çizgili, puanlı, aman diyeyim karikatür işlemeli, leopar desenli, fileli filan (Ben abartmıyorum, abartan güzel insanlar var maalesef) çoraplar bana çok ters. Havlu spor çoraplar da elbette kapsama alanı dışında kalıyor.Marka, logo, vb. yazılar da alerji yapıyor bende. Jilet gibi siyah takım elbisenin altına düz siyah çorap giyen adam bir bacak bacak üstüne atıyor, aradan koca bir timsah göz kırpıyor. Aynı markanın timsahsız çorapları da var gözünüzü seveyim; çorapla da hava atmayıverin!Devamını oku→ Öncelikle bu konudaki bazı kırmızı çizgilerden bahsedeyim. Çorap, bacağın hiçbir şekilde (Bacak bacak ütüne atıldığında bile) görünmeyeceği kadar uzun olmalı. Niye derseniz, bugüne kadar kıllı bacaklarınızla ilgili olarak bir kadından kaç kez iltifat aldınız diye ben sorayım. Kıllı erkek bacağı seksi bir şey olsa, göstermek için yüzyıllar içerisinde “pantolon paçası yırtmacı” gibi dahiyane buluşlara imza atardı girişimci bir modacı. Ben takım elbise altına bilek hizasındaki spor çoraplardan giyen adam bile gördüm, onun için bas bas bağırıyorum 🙂 İkinci olarak da desenli çoraplar. Benim giydiğim tek desenli çorap baklava desenli çoraplardır (O da nadir artık), başkalarına tahammülüm bile yok. Enine ya da boyuna çizgili, puanlı, aman diyeyim karikatür işlemeli, leopar desenli, fileli filan (Ben abartmıyorum, abartan güzel insanlar var maalesef) çoraplar bana çok ters. Havlu spor çoraplar da elbette kapsama alanı dışında kalıyor. Marka, logo, vb. yazılar da alerji yapıyor bende. Jilet gibi siyah takım elbisenin altına düz siyah çorap giyen adam bir bacak bacak üstüne atıyor, aradan koca bir timsah göz kırpıyor. Aynı markanın timsahsız çorapları da var gözünüzü seveyim; çorapla da hava atmayıverin!Devamını oku→
59
http://adamgibigiyin.com/etiket/renk-uyumu
Bir önceki yazımda renkler üzerine bazı temel bilgiler vermiş, özellikle “ton” kavramını açıklamaya çalışmıştım. Henüz okumadıysanız, önceo yazıdanbaşlamanızı öneririm.Bu yazıda da renkleri eşleştirmekten bahsedeceğim.Önceki yazımdabahsettiğim kavramları bir araya getiren yandaki renk çemberi ile konuya gireyim. Şimdi teorik olarak bazı yöntemler var; renk çemberindeki tam karşıda yer alan zıt renk ile eşleştirme, sağdaki soldaki komşularla eşleştirme, çemberin içerisine bir eşkenar üçgen yerleştirip üçgenin köşelerine denk gelen renkleri eşleştirme ve aynı rengin tonlarını kullanarak eşleştirme gibi… Adobe tarafından geliştirilenşu uygulamaile biraz oynayarak bahsettiğim renk teorisine ve renk çemberine hakim olabilirsiniz. Bu araç dijital ortam tasarımlarını amaçlamakla birlikte, işin mantığı konusunda fikir verecektir.Devamını oku→ Bir önceki yazımda renkler üzerine bazı temel bilgiler vermiş, özellikle “ton” kavramını açıklamaya çalışmıştım. Henüz okumadıysanız, önceo yazıdanbaşlamanızı öneririm. Bu yazıda da renkleri eşleştirmekten bahsedeceğim.Önceki yazımdabahsettiğim kavramları bir araya getiren yandaki renk çemberi ile konuya gireyim. Şimdi teorik olarak bazı yöntemler var; renk çemberindeki tam karşıda yer alan zıt renk ile eşleştirme, sağdaki soldaki komşularla eşleştirme, çemberin içerisine bir eşkenar üçgen yerleştirip üçgenin köşelerine denk gelen renkleri eşleştirme ve aynı rengin tonlarını kullanarak eşleştirme gibi… Adobe tarafından geliştirilenşu uygulamaile biraz oynayarak bahsettiğim renk teorisine ve renk çemberine hakim olabilirsiniz. Bu araç dijital ortam tasarımlarını amaçlamakla birlikte, işin mantığı konusunda fikir verecektir.Devamını oku→ Bana çeşitli yollardan iletilen soruların büyük bölümü kıyafetlerde renk uyumu üzerine… Bu konuda bir seri halince birçok yazı yazacağım. Başlangıç olarak renkler konusunda genel bir bilgi vermek istiyorum. Sıklıkla bahsettiğim gibi, ben adamgibiyin.com’da moda yazmıyorum, bu sebeple de modacı jargonu kullanmıyorum. “Ton-sür ton” ya da “tona ton” gibi kullanımları günlük hayatta gülünç bile buluyorum. Bu sektörde birçok kavramın tam Türkçe karşılığı maalesef yok ya da çok acayip. Ben bu konuları genelde İngilizce araştırıyorum ve takip ediyorum; teknik, detaylı makaleleri anlamakta bir zorluk çekmiyorum; ama komiktir, kendi ana dilimde okuduğum moda makalelerinde gözüne fener tutulmuş tavşan gibi kaldığım olabiliyor. Sonuç olarak konuya hakim olun da, sonra hangi jargonu isterseniz onu kullanın diyip devam edeyim.bu yazıda detaylı bilgilerle kafa şişirmek istemiyorum, dileyen “renk teorisi” diye arama yaparak feriştahını öğrenebilir konunun. Ben ufak bir özet geçeceğim, zira renk konusu tam bir okyanus… Neden derseniz, farklı kullanım alanları var; fotoğrafçılıkla, vb. uğraşanlar bilir, burada rengin kaynağı ışık… Tamamen farklı bir teorisi var. Basım ve matbaa işinde keza ayrı bir durum var. Ben bu yazıda ilkokulda resim dersinde öğrendiğimiz, sulu/yağlı boya ile oluşturulan renk çemberi üzerinden ilerleyeceğim. Burada sarı, kırmızı ve mavi olarak üç ana rengimiz bulunuyor ve bunları ikişer ikişer farklı oranlarda karıştırarak neredeyse sonsuz sayıda renkten oluşan bir renk çemberi elde ediyoruz. İngilizcede bir rengin bu çember üzerindeki konumunu belirten özelliğine“hue”deniyor; Türkçede tam bir karşılığı yok sanırım, biz basitçe yine“renk”diyelim (Tam olarak “rengin rengi” oluyor 🙂 ).Devamını oku→ Bana çeşitli yollardan iletilen soruların büyük bölümü kıyafetlerde renk uyumu üzerine… Bu konuda bir seri halince birçok yazı yazacağım. Başlangıç olarak renkler konusunda genel bir bilgi vermek istiyorum. Sıklıkla bahsettiğim gibi, ben adamgibiyin.com’da moda yazmıyorum, bu sebeple de modacı jargonu kullanmıyorum. “Ton-sür ton” ya da “tona ton” gibi kullanımları günlük hayatta gülünç bile buluyorum. Bu sektörde birçok kavramın tam Türkçe karşılığı maalesef yok ya da çok acayip. Ben bu konuları genelde İngilizce araştırıyorum ve takip ediyorum; teknik, detaylı makaleleri anlamakta bir zorluk çekmiyorum; ama komiktir, kendi ana dilimde okuduğum moda makalelerinde gözüne fener tutulmuş tavşan gibi kaldığım olabiliyor. Sonuç olarak konuya hakim olun da, sonra hangi jargonu isterseniz onu kullanın diyip devam edeyim. bu yazıda detaylı bilgilerle kafa şişirmek istemiyorum, dileyen “renk teorisi” diye arama yaparak feriştahını öğrenebilir konunun. Ben ufak bir özet geçeceğim, zira renk konusu tam bir okyanus… Neden derseniz, farklı kullanım alanları var; fotoğrafçılıkla, vb. uğraşanlar bilir, burada rengin kaynağı ışık… Tamamen farklı bir teorisi var. Basım ve matbaa işinde keza ayrı bir durum var. Ben bu yazıda ilkokulda resim dersinde öğrendiğimiz, sulu/yağlı boya ile oluşturulan renk çemberi üzerinden ilerleyeceğim. Burada sarı, kırmızı ve mavi olarak üç ana rengimiz bulunuyor ve bunları ikişer ikişer farklı oranlarda karıştırarak neredeyse sonsuz sayıda renkten oluşan bir renk çemberi elde ediyoruz. İngilizcede bir rengin bu çember üzerindeki konumunu belirten özelliğine“hue”deniyor; Türkçede tam bir karşılığı yok sanırım, biz basitçe yine“renk”diyelim (Tam olarak “rengin rengi” oluyor 🙂 ).Devamını oku→ Merhaba Gökhan bey. Öğretmenim; kumaş mı keten mi arasında keten seviyorum, kumaş hoşuma gitmiyor. Bana önerebileceğiniz kumaş görünümlü ketenler var mı? Ayrıca, taba rengi ayakkabı, krem rengi keten, taba rengi kemer, beyaz gömlek, şık bir saat kombini nasıl sizce? Yoksa krem yerine farklı bi renk mi seçmeliyim pantolon olarak? Bir de, kravat olarak hangi renk gider? Saygılar…(Serkan Bey, Adana)Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→ Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→ Soru-cevap bölümünüz için öncelikle teşekkür ederim. Ben takım elbise konusunda değil de günlük giyim konusunda fikir edinmek istiyorum. Genellikle sırayla şu renklerde pantolon, gömlek, kazak kombinasyonları yapıyorum: Lacivert-mavi-lacivert; Kahverengi-beyaz-yeşil; Kot-gri-gri; Kot-kırmızı&pembe-bordo; Kot-sarı&kırmızı-turuncu. Bu seçimler doğru mu? Daha farklı renk kombinasyonları tavsiye eder misiniz? Lacivert kadife pantolon ya da kot pantolonlar ile kahverengi ayakkabı giymek doğru mu? Şimdiden teşekkür ederim.(Erol B., Ankara)Renk uyumu ve renk kombinasyonları konusunda ayrıca detaylı bir yazı yazacağım ama sizin sorunuza özetle cevap vereyim. Teorik olarak birkaç yaklaşım olmakla birlikte, bana göre temel olarak iki tarz var: Aynı rengin tonları ya da zıt (tamamlayıcı) renkler. Ben genelde zıt renkleri tercih ediyorum ama ikisinden de bahsedeyim. İlk alternatifi renk çemberindeki bir rengin açık-koyu tonlarından oluşturabilirsiniz: Lacivert-mavi-açık mavi gibi. Bu durumda ben mavinin aynı tonda olmasına özen gösteriyorum, renk çemberindeki kırmızıya yakın bir mavi ile yeşile yakın bir maviyi bir arada kullanmamaya çalışıyorum. İkinci alternatif için teorik bazı kurallar var; renk çemberinde karşı karşıya duran iki renk, ya da eşit aralıklı üç renk gibi… Ben bu şekildeki teorik yaklaşımların insanları yanlış yönlendirebileceğini, teoride doğru olsa bile çok absürt kombinasyonlara açık olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden insanların gözlemleyerek, inceleyerek kendi zevklerini ve doğrularını oluşturmaları gerektiğini düşünüyorum. Kendi adıma kabaca lacivert-kırmızı, mavi-turuncu, lacivert-yeşil, yeşil-mor, kahverengi-mavi, krem rengi-haki gibi kombinasyonları tercih ettiğimi belirteyim.Devamını oku→ Renk uyumu ve renk kombinasyonları konusunda ayrıca detaylı bir yazı yazacağım ama sizin sorunuza özetle cevap vereyim. Teorik olarak birkaç yaklaşım olmakla birlikte, bana göre temel olarak iki tarz var: Aynı rengin tonları ya da zıt (tamamlayıcı) renkler. Ben genelde zıt renkleri tercih ediyorum ama ikisinden de bahsedeyim. İlk alternatifi renk çemberindeki bir rengin açık-koyu tonlarından oluşturabilirsiniz: Lacivert-mavi-açık mavi gibi. Bu durumda ben mavinin aynı tonda olmasına özen gösteriyorum, renk çemberindeki kırmızıya yakın bir mavi ile yeşile yakın bir maviyi bir arada kullanmamaya çalışıyorum. İkinci alternatif için teorik bazı kurallar var; renk çemberinde karşı karşıya duran iki renk, ya da eşit aralıklı üç renk gibi… Ben bu şekildeki teorik yaklaşımların insanları yanlış yönlendirebileceğini, teoride doğru olsa bile çok absürt kombinasyonlara açık olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden insanların gözlemleyerek, inceleyerek kendi zevklerini ve doğrularını oluşturmaları gerektiğini düşünüyorum. Kendi adıma kabaca lacivert-kırmızı, mavi-turuncu, lacivert-yeşil, yeşil-mor, kahverengi-mavi, krem rengi-haki gibi kombinasyonları tercih ettiğimi belirteyim.Devamını oku→ Benim kahverengi bir pantolonum var. Birlikte kullanmak için dirsekleri yamalı krem rengi bir ceket aldım. Buna uygun gömlek ve kravat önerileriniz nasıl olur? Bir de lacivert takımımın ceketiyle bir eşleştirme çirkin olur mu?(Mehmet Yılmaz, Ankara)Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum.Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur.Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→ Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur. Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Devamını oku→
60
http://adamgibigiyin.com/etiket/rugan-ayakkabi
Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz.Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→ Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz. Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→
61
http://adamgibigiyin.com/etiket/siyah-ayakkabi
Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz.Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→ Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz. Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→
62
http://adamgibigiyin.com/etiket/siyah-kosele-ayakkabi
Merhaba, ben üniversite son sınıf öğrencisiyim ve takım elbise almak istiyorum. İş görüşmeleri ve bir projenin sunumunda kullanmayı planlıyorum. Nasıl bir takım elbise ve ayakkabı önerirsiniz?(Safa Aslan, İstanbul)Takım Elbise Alırken: Renk Seçimibaşlıklı yazımda ilk takım elbise için önerim şöyle olmuştu: “Olabildiğince koyu, siyaha yakın bir tonda; desensiz, düz renkte lacivert. Hem beyaz, hem de mavi gömlekler ve hemen her renkte kravatla giyebilirsiniz”.Bu şekilde, farklı renk kombinasyonları ile her seferinde başka bir takım elbise giymiş gibi bir hava yaratabilirsiniz. Ayrıca lacivert takım elbise, doğru renkte gömlek ve kravatlarla, takım elbise giymeniz gereken her ortam için uygun olacaktır.Çizgili desenler sizi kombinasyonlar konusunda oldukça kısıtlayacağı için, ilk takım elbisenizi kesinlikle düz renk almanızı öneririm.Ayakkabı konusuna gelince; kesinlikle bağcıklı, yuvarlak burunlu, parlak olmayan siyah bir ayakkabı alın derim (Lacivert takım elbisenin altına kahvarengi ayakkabıları daha şık bulmakla birlikte, başlangıçta sizi kısıtlayacağı için siyah rengi tercih edin).Devamını oku→ Takım Elbise Alırken: Renk Seçimibaşlıklı yazımda ilk takım elbise için önerim şöyle olmuştu: “Olabildiğince koyu, siyaha yakın bir tonda; desensiz, düz renkte lacivert. Hem beyaz, hem de mavi gömlekler ve hemen her renkte kravatla giyebilirsiniz”. Bu şekilde, farklı renk kombinasyonları ile her seferinde başka bir takım elbise giymiş gibi bir hava yaratabilirsiniz. Ayrıca lacivert takım elbise, doğru renkte gömlek ve kravatlarla, takım elbise giymeniz gereken her ortam için uygun olacaktır. Çizgili desenler sizi kombinasyonlar konusunda oldukça kısıtlayacağı için, ilk takım elbisenizi kesinlikle düz renk almanızı öneririm. Ayakkabı konusuna gelince; kesinlikle bağcıklı, yuvarlak burunlu, parlak olmayan siyah bir ayakkabı alın derim (Lacivert takım elbisenin altına kahvarengi ayakkabıları daha şık bulmakla birlikte, başlangıçta sizi kısıtlayacağı için siyah rengi tercih edin).Devamını oku→
63
http://adamgibigiyin.com/etiket/siyah-takim-elbise
Hah, geldik mi düğün dernek sezonuna… Onlarca soru gelmeye başladı bu konuda, yazmak da farz oldu.Öncelikle kanayan bir yaraya parmak basayım, içimi dökeyim; yazarken soruya cevap vermeye de başlamış olurum. Toplumsal hayatımızın hemen her tarafında “güzel” kavramı (“sanat” kavramına paralel olarak) maalesef yerlerde sürünüyor. Örneğin bir inşaat yapılıyor; belki çok sağlam, belki çok ekonomik, ama “çirkin” be kardeşim. Bir tercih yapılırken kalitesi, fiyatı, rahatlığı, kullanışlılığı filan değerlendiriliyor da, “güzellik” çoook geri planda kalıyor. İşlerimizi elimizin ucu (hatta kıçımızın kenarı) ile yapıyor,“idare etsin yeter”diyerek geçiştiriyoruz. Çoğu insan; kendisini, bulunduğu ortamı güzelleştirmek için akıl, zaman, enerji ayırmıyor.Bu durum haliyle kılık kıyafetlere de yansıyor. Özensiz, umursamaz, idare eden kıyafetlerle dolu ortalık. Bıraksanız bir sürü insan başlangıca dönüp bir incir yaprağı ile idare edecek.Devamını oku→ Hah, geldik mi düğün dernek sezonuna… Onlarca soru gelmeye başladı bu konuda, yazmak da farz oldu. Öncelikle kanayan bir yaraya parmak basayım, içimi dökeyim; yazarken soruya cevap vermeye de başlamış olurum. Toplumsal hayatımızın hemen her tarafında “güzel” kavramı (“sanat” kavramına paralel olarak) maalesef yerlerde sürünüyor. Örneğin bir inşaat yapılıyor; belki çok sağlam, belki çok ekonomik, ama “çirkin” be kardeşim. Bir tercih yapılırken kalitesi, fiyatı, rahatlığı, kullanışlılığı filan değerlendiriliyor da, “güzellik” çoook geri planda kalıyor. İşlerimizi elimizin ucu (hatta kıçımızın kenarı) ile yapıyor,“idare etsin yeter”diyerek geçiştiriyoruz. Çoğu insan; kendisini, bulunduğu ortamı güzelleştirmek için akıl, zaman, enerji ayırmıyor. Bu durum haliyle kılık kıyafetlere de yansıyor. Özensiz, umursamaz, idare eden kıyafetlerle dolu ortalık. Bıraksanız bir sürü insan başlangıca dönüp bir incir yaprağı ile idare edecek.Devamını oku→ Öncelikle siyah takım elbise, smokin ve frak arasındaki farkı anlatarak başlayayım:Siyah Takım Elbise:Adı üzerinde, siyah renkte takım elbise… 🙂Smokin:Siyah takım elbisenin daha resmi versiyonu. Klasik bir smokinin ceket yakaları, ceket düğmeleri, cep ağızları saten kaplı olur ve pantolonun yanlarında boydan boya siyah saten şeritler bulunur. Elbette bu tanımlamaya uymayan ya da dönemsel olarak moda olan (şu an için tamamen lacivert smokinler ya da lacivert saten yakalar gibi) modeller de bulunuyor, ancak takdir edersiniz ki ben her zamanki gibi smokinde de klasikçiyim… 🙂Frak:Smokinin de resmi versiyonu. Ceket önden daha kısa (bel hizasında), arkası kuyruklu.Devamını oku→ Öncelikle siyah takım elbise, smokin ve frak arasındaki farkı anlatarak başlayayım: Siyah Takım Elbise:Adı üzerinde, siyah renkte takım elbise… 🙂 Smokin:Siyah takım elbisenin daha resmi versiyonu. Klasik bir smokinin ceket yakaları, ceket düğmeleri, cep ağızları saten kaplı olur ve pantolonun yanlarında boydan boya siyah saten şeritler bulunur. Elbette bu tanımlamaya uymayan ya da dönemsel olarak moda olan (şu an için tamamen lacivert smokinler ya da lacivert saten yakalar gibi) modeller de bulunuyor, ancak takdir edersiniz ki ben her zamanki gibi smokinde de klasikçiyim… 🙂 Frak:Smokinin de resmi versiyonu. Ceket önden daha kısa (bel hizasında), arkası kuyruklu.Devamını oku→ Bugüne kadar onlarca takım elbise satın almış bir Türk insanı olarak,“En baştan bir gardırop oluşturmak istesem ne yapardım?”diye düşünerek ihtiyaçlarımı ve deneyimlerimi bir araya getirdim; ortaya bu yazı çıktı. Haydi bakalım, birlikte başlayalım.Önce ana çizgiyi çizelim (Daha doğrusu noktayı koyalım). İş hayatında koyu renk takım elbise giyilir, nokta. Yaz ayları için de bir adet açık renk (Açık renk dediğime bakmayın; öyle beyaza yakın filan değil, sadece diğerlerine göre nispeten açık renkli) takım elbise bulunduralım.İkinci noktayı da şöyle koyalım: Adam gibi giyinen her erkeğin dolabında bir adet siyah takım elbise bulunmalıdır. Ancak şunu belirteyim, Matrix’te Ajan Smith’lik gibi meslekler dışında, siyah takım elbise iş hayatında giyilmez; sadece akşam 6’dan sonraki ortamlarda giyilir (Giyerseniz de sürekli olarak“Hayırdır abi, ne iş?”ve türevi sorulara maruz kalırsınız. Akıl ve ruh sağlığınız için beni dinleyin, giymeyin). Bu yüzden siyah takım elbiseyi kendi hayat tarzınıza göre önceliklendirin. İlk dört takım elbiseden birisi de siyah olsun ama; ne zaman, ne şekilde ihtiyaç duyacağınız belli olmaz…Bu yazı içeresinde önerdiğim renkleri örnek resimlerle göstermeye çalışacağım; ancak lütfen gömlek-kravat renk ve kombinasyonlarını dikkate almayın, yalnızca takım elbiselere odaklanın.Devamını oku→ Bugüne kadar onlarca takım elbise satın almış bir Türk insanı olarak,“En baştan bir gardırop oluşturmak istesem ne yapardım?”diye düşünerek ihtiyaçlarımı ve deneyimlerimi bir araya getirdim; ortaya bu yazı çıktı. Haydi bakalım, birlikte başlayalım. Önce ana çizgiyi çizelim (Daha doğrusu noktayı koyalım). İş hayatında koyu renk takım elbise giyilir, nokta. Yaz ayları için de bir adet açık renk (Açık renk dediğime bakmayın; öyle beyaza yakın filan değil, sadece diğerlerine göre nispeten açık renkli) takım elbise bulunduralım. İkinci noktayı da şöyle koyalım: Adam gibi giyinen her erkeğin dolabında bir adet siyah takım elbise bulunmalıdır. Ancak şunu belirteyim, Matrix’te Ajan Smith’lik gibi meslekler dışında, siyah takım elbise iş hayatında giyilmez; sadece akşam 6’dan sonraki ortamlarda giyilir (Giyerseniz de sürekli olarak“Hayırdır abi, ne iş?”ve türevi sorulara maruz kalırsınız. Akıl ve ruh sağlığınız için beni dinleyin, giymeyin). Bu yüzden siyah takım elbiseyi kendi hayat tarzınıza göre önceliklendirin. İlk dört takım elbiseden birisi de siyah olsun ama; ne zaman, ne şekilde ihtiyaç duyacağınız belli olmaz… Bu yazı içeresinde önerdiğim renkleri örnek resimlerle göstermeye çalışacağım; ancak lütfen gömlek-kravat renk ve kombinasyonlarını dikkate almayın, yalnızca takım elbiselere odaklanın.Devamını oku→
64
http://adamgibigiyin.com/etiket/smokin
Öncelikle siyah takım elbise, smokin ve frak arasındaki farkı anlatarak başlayayım:Siyah Takım Elbise:Adı üzerinde, siyah renkte takım elbise… 🙂Smokin:Siyah takım elbisenin daha resmi versiyonu. Klasik bir smokinin ceket yakaları, ceket düğmeleri, cep ağızları saten kaplı olur ve pantolonun yanlarında boydan boya siyah saten şeritler bulunur. Elbette bu tanımlamaya uymayan ya da dönemsel olarak moda olan (şu an için tamamen lacivert smokinler ya da lacivert saten yakalar gibi) modeller de bulunuyor, ancak takdir edersiniz ki ben her zamanki gibi smokinde de klasikçiyim… 🙂Frak:Smokinin de resmi versiyonu. Ceket önden daha kısa (bel hizasında), arkası kuyruklu.Devamını oku→ Öncelikle siyah takım elbise, smokin ve frak arasındaki farkı anlatarak başlayayım: Siyah Takım Elbise:Adı üzerinde, siyah renkte takım elbise… 🙂 Smokin:Siyah takım elbisenin daha resmi versiyonu. Klasik bir smokinin ceket yakaları, ceket düğmeleri, cep ağızları saten kaplı olur ve pantolonun yanlarında boydan boya siyah saten şeritler bulunur. Elbette bu tanımlamaya uymayan ya da dönemsel olarak moda olan (şu an için tamamen lacivert smokinler ya da lacivert saten yakalar gibi) modeller de bulunuyor, ancak takdir edersiniz ki ben her zamanki gibi smokinde de klasikçiyim… 🙂 Frak:Smokinin de resmi versiyonu. Ceket önden daha kısa (bel hizasında), arkası kuyruklu.Devamını oku→ Mevsim yaklaştı, onlarca soru almaya başladım; acilen bir yazı yazarak gençlerin bu kanayan yarasına el atayım istedim.Öncelikle sorunu tespit etmekle başlayayım. Zamanında bizler yaptık, sizler de yapıyorsunuz eminim; bir farklı olma çabaları, bir çılgınlık hayalleri şüphesiz delikanlıların kafalarında dört dönüyor. Hemen cevap vereyim: Dönmesin! 🙂Bana gelen soruların neredeyse tamamında keten pantolon, spor ayakkabı, vb. geçiyor. Ancak kazın ayağı öyle değil maalesef. İsminden de anlaşılacağı üzere mezuniyet balosu bir balo ve baloya smokin ile gidilir. Yaşınız itibariyle smokin sahibi olmayabilirsiniz, bu durumda:1. Bütçeniz müsaitse smokin satın alıp benzer durumlarda yıllarca kullanabilirsiniz. Satın alacağınız smokini uzun yıllar kullanmak istiyorsanız şu an için moda olan şeylere pek girmeyin derim (Örneğin son Oscar törenlerinde bol bol gördüğümüz lacivert ya da çok çok ince yakalar, lacivert smokinler, vb). Ancak elbette yazılarımda belirttiğimceketvepantolonölçülerine özen gösterin; yıllarca giyeceğim, klasik olsun diye babalarımızın zamanından kalan modelleri de satın almayın.2. Ailenizde bedeninize uygun smokin sahibi bir yakınınız varsa bir gece için ödünç alabilirsiniz.Devamını oku→ Mevsim yaklaştı, onlarca soru almaya başladım; acilen bir yazı yazarak gençlerin bu kanayan yarasına el atayım istedim. Öncelikle sorunu tespit etmekle başlayayım. Zamanında bizler yaptık, sizler de yapıyorsunuz eminim; bir farklı olma çabaları, bir çılgınlık hayalleri şüphesiz delikanlıların kafalarında dört dönüyor. Hemen cevap vereyim: Dönmesin! 🙂 Bana gelen soruların neredeyse tamamında keten pantolon, spor ayakkabı, vb. geçiyor. Ancak kazın ayağı öyle değil maalesef. İsminden de anlaşılacağı üzere mezuniyet balosu bir balo ve baloya smokin ile gidilir. Yaşınız itibariyle smokin sahibi olmayabilirsiniz, bu durumda: 1. Bütçeniz müsaitse smokin satın alıp benzer durumlarda yıllarca kullanabilirsiniz. Satın alacağınız smokini uzun yıllar kullanmak istiyorsanız şu an için moda olan şeylere pek girmeyin derim (Örneğin son Oscar törenlerinde bol bol gördüğümüz lacivert ya da çok çok ince yakalar, lacivert smokinler, vb). Ancak elbette yazılarımda belirttiğimceketvepantolonölçülerine özen gösterin; yıllarca giyeceğim, klasik olsun diye babalarımızın zamanından kalan modelleri de satın almayın. 2. Ailenizde bedeninize uygun smokin sahibi bir yakınınız varsa bir gece için ödünç alabilirsiniz.Devamını oku→
65
http://adamgibigiyin.com/etiket/sort
Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→
66
http://adamgibigiyin.com/etiket/suveter
Merhaba, yazılarınızla bizleri bilinçlendirdiğiniz ve tavsiyeleriniz için çok teşekkürler. İş yerinde takım elbise değil de kumaş pantolon ve gömlekle çalışıyoruz. Ben koyu gri diye düşündüm fakat sizce siyah gömlek altına ne renk pantolon giymek gerekir? Aynı tavsiyeleri beyaz ve mavi gömlek için de yaparsanız memnun oluruz.İkinci olarak, bu giyim tarzında daha soğuk havalarda üstümüze hangi kumaş türü ve renklerinde kazak, hırka, ceket giymeliyiz?Şimdiden çok teşekkür ederiz. İyi günler(Murat K., İstanbul)Kendi adıma takım elbise içine ya da kumaş pantolon üzerine koyu renk gömlek giymeyi pek sevmiyorum. Yine de, siyah gömlek giyecek olsam altına gri ya da koyu gri (siyaha çok yakın olmayan, gömlek ile aynı tonda gibi görünmeyen) bir kumaş pantolon giyerdim. Beyaz ve mavi gömleğin altına gri ya da lacivert pantolon ile asla yanlış yapmazsınız. Siyah takım elbisenin iş hayatına uygun olmadığını söylediğim gibi, siyah kumaş pantolonu da tercih etmiyorum. Mavi gömleğin altına (daha rahat iş ortamlarında ve günlük hayatta kullanmak üzere), sütlü kahve tonunda bir pantolon alternatifini de belirtmeden geçemeyeceğim.Devamını oku→ Kendi adıma takım elbise içine ya da kumaş pantolon üzerine koyu renk gömlek giymeyi pek sevmiyorum. Yine de, siyah gömlek giyecek olsam altına gri ya da koyu gri (siyaha çok yakın olmayan, gömlek ile aynı tonda gibi görünmeyen) bir kumaş pantolon giyerdim. Beyaz ve mavi gömleğin altına gri ya da lacivert pantolon ile asla yanlış yapmazsınız. Siyah takım elbisenin iş hayatına uygun olmadığını söylediğim gibi, siyah kumaş pantolonu da tercih etmiyorum. Mavi gömleğin altına (daha rahat iş ortamlarında ve günlük hayatta kullanmak üzere), sütlü kahve tonunda bir pantolon alternatifini de belirtmeden geçemeyeceğim.Devamını oku→
67
http://adamgibigiyin.com/etiket/taba-ayakkabi
Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz.Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→ Takım elbise ile ilgili düşüncelerim ayakkabı konusunda da geçerli: Her erkeğin en az bir çift siyah ayakkabısı bulunmalı. Hatta, özel günlerde ve davetlerde giymek üzere çok iyi durumda bir çift ayakkabı kenarda beklemeli; özel bir davete mecburiyetten yıllardır giymekte olduğunuz yıpranmış bir ayakkabı ile gitmek istemezsiniz. Daha sonrasında bir yol ayrımına geliyoruz: Siyah ayakkabılarla devam etmek, ya da kahverengi ayakkabılara da bulaşmak. Bulaşmak diyorum, çünkü kahverengi ayakkabı demek kahverengi kemer, çanta, cüzdan hatta saat kayışı demek; ek maaliyet demek. Yolun henüz başında ve kıyafet konusunda sınırlı bütçesi olanlar için bir süre siyah ile devam etmek mantıklı olabilir, ama eninde sonunda kahverengi ile yolların keşişmesi kaçınılmaz olacak.Devamını oku→
68
http://adamgibigiyin.com/etiket/takim-elbise-2
Kış yaklaşıyor, havaların serinlemesi ve yağışlarla birlikte bana da sorular yağmaya başladı. Kışlık giyim konusunu resmi ve günlük olarak ikiye bölerek başlayayım. Bu yazım, takım elbise üzerine giyilecek mevsimlik ve kışlık kıyafetler ile aksesuarlar üzerine olsun.Yüzüncü tekrar olarak baştan vurgulayayım, öncelikle giydiğimiz kıyafetlerin tarz olarak birbirine uyumlu olmasını istiyoruz. Bu yüzden takım elbise üzerine yağmurluk, kaban, deri mont filan giymiyoruz. Spor montları saymıyorum bile…İstanbul’da yaşıyor olmam nedeniyle ağır bir kışlık giyime ihtiyaç duymuyorum. Bahar aylarında bej renk trençkot kullanıyorum [Tanım olarak trençkot askeri tarzda, su geçirmez pardösüye deniyor. Piyasada su geçirmez, ya da içerisinde su geçirmez bir astar bulunan çok fazla model bulmak mümkün değil; ancak belirgin tarzı (Önü kruvaze, kemerli, omuzları apoletli, vb.) nedeniyle pardösü yerine trençkot demeyi tercih ediyorum]. Yine tanım olarak, trençkot genel olarak bej renkte üretiliyor, ancak farklı renklerini de bulmak mümkün. Şahsi tercihim hem şıklık hem de kullanışlılık açısından bej… Neden derseniz, her renk takım elbisem ile giyebiliyorum: Siyah, gri ve lacivert (Biliyorsunuz, kahverengi takım elbise giymiyorum.)… Hele ki lacivert ve gri takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı giydiysem, harika oluyor. Siyah takım elbise ya da siyah ayakkabı ve gri takım elbise ile nasıl oluyor derseniz, açıkçası bej rengin doğru tonunu bulmak için biraz uğraşıyorum. Renk skalasında kahverengi ile siyah arasındaki renkleri düşünün. Kahverenginin tonunu açtığınızda sütlü kahve oluyor ya kabaca; siyaha yakın bir kahverenginin tonunu açtığınızda elde ettiğiniz renk (Taş rengi diyebiliriz.), bu açıdan biçilmiş kaftan oluyor. Hele bir de düğmeler, siyaha yakın kahverengi olur ise, işte size son derece kullanışlı bir trençkot.Soğuk kış aylarında ise füme/koyu gri renk bir palto kullanıyorum. Neden siyah değil derseniz, siyah palto ile lacivert takım elbisenin uyumu hoşuma gitmiyor; siyah takım elbisenin tonu ile paltonun tonunun tutmaması durumundan hoşlanmıyorum ve gri takım elbise ve kahverengi ayakkabı giyeceğim zaman siyah paltonun uygun olmayacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, füme maalesef bej kadar kullanışlı bir renk değil. Yine her renk (siyah, gri, lacivert) takım elbisenin üzerine giyilebilmekle birlikte, lacivert takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı ile uygun olmuyor. Ya ikinci bir renkte (bkz. deve tüyü) palto edinmenizi, ya da siyah ayakkabıdan şaşmamanızı önereceğim.Paltonun da takım elbise gibi %100 yün kumaştan üretilmiş olmasına dikkat etmenizi öneririm (Biz burada sentetik kumaşları sevmeyiz dostum… 🙂 ).Uzunluk olarak hem trençkot hem de palto için ben dizin biraz üzerini tercih ediyorum (Kalça hizasındakileri ise spor giyimde).Paltoyu trençkot gibi kruvaze değil, takım elbiselerim gibi tek düğmeli kullanıyorum. Takım elbisede olduğu gibi, paltoda da en alt düğmeyi iliklemediğimizi hatırlatayım.Şemsiye bu mevsimlerin vazgeçilmez aksesuarlarından. Her fonksiyonel şeyde olduğu gibi, şemsiyede de kaliteden taviz vermeyin derim. İki kuruş fazla verin, çok kaliteli bir şemsiye edinin. Rüzgarda dönmeyen, kolay açılıp kapanan kaliteli bir şemsiye tek bir gün sizi kurtarsa, verdiğiniz parayı çıkaracaktır. Hele ki pahalı kıyafetlerinizin, ayakkabılarınızın yağmurdan telef olmasını engeller ise… Ben bir adet baston şemsiye edinin derim; hem şık bir aksesuar, hem de açılınca gayet geniş oluyor; bazı zamanlar başkalarını da düşünmek durumunda olduğunuzu hatırlatırım 🙂 (İki kişi yağmurda herkes kendi şemsiyesi ile mi, yoksa bir büyük şemsiyenin altında kol kola mı yürümek daha keyifli, siz düşünün). Onun dışında bir de katlanabilen cinste ufak bir şemsiyeniz olursa, yağmur ihtimali olduğu ya da elinizde kocaman baston şemsiyeyi taşımak istemediğiniz zamanlar çantanıza atıverirsiniz.Mevsimsel olarak, trençkot ile atkı kullanmaya pek gerek yok. Ancak, fark yaratmak isterseniz ince dokuma bir fular takabilirsiniz. Palto ile birlikte, klasik tarzda kalmak isterseniz düz siyah ya da koyu gri renk tercih edin. Ama burada da farklı olmayı tercih ederseniz gömlek, kravat ve hatta çorabınızla uyumlu renkte bir atkı kullanın. Hem sıcak tutması, hem de yumuşacık olması bakımından kaşmir dokumayı tercih edin derim. Sürekli yüz ve boyun bölgesine temas ettiği için yine sentetik dokumalardan kaçının.Eldiven de şemsiye gibi delikanlılıktan taviz vermemenizi önerdiğim bir aksesuar; adam gibi bir şey alın, yıllarca kullanın derim. Adam gibi dediğim şey de, elbette deri eldiven. Doğal olması, hava alması ve şık olması açısından benim şaşmaz tercihim. İçi kaşmir astarlı bir eldiven alırsanız, kışın sıcacık tutar ellerinizi. Geyik ya da kuzu derisinden üretilmiş deri eldivenlerin daha yumuşak olacağını hatırlatayım (Benim içi kaşmir, geyik derisi bir çift eldivenim var; sık kullanmaya kıyamayacak kadar memnunum kendisinden.).Son olarak da şapka konusuna geleyim; takım elbise ile bere ya da beyzbol şapkası takmayın lütfen. Şıklık ve tarz açısından fötr (fedora) şapka diyeceğim ama bizim millet pek alışık değil maalesef, taktığımda sokakta çok acayip bakıyorlar 🙂 Haliyle, çok soğuk hava durumları dışında ben takım elbise ile şapka kullanmıyorum. O durumlarda da, paltom ile aynı renkte şık bir kasket edindim, onu takıyorum. (Güncelleme: Geçen hafta kenarları biraz daha dar bir fedora şapka buldum, şansımı tekrar deneyeceğim 🙂 )Bir diğer güncelleme: Bir okuyucumdan e-posta aldım,“Peki altına ne giyelim, bot konusundaki fikriniz nedir?”şeklinde; onu da kısaca burada cevaplayayım. Bildiğiniz üzere takım elbise altına lastik tabanlı bir şeyler giymekten pek hoşlanmıyorum, ancak aşırı yağışlı ya da soğuk yerlerde yaşayan ya da bu şartlarda çalışan insanlara da“Yağmur-çamur kösele ayakkabı giyeceksiniz”demenin abesliğinin de farkındayım. Şahsen takım elbise altına aşırı bir kar yağışı olmadığı sürece bot giymiyorum, belki İstanbul’da yaşadığım için hiç ihtiyaç da duymuyorum. Açıkçası lastik tabanlı bir ayakkabım da yok takım elbise altına giydiğim. Satın alacak olsam, dikkatli bakılmadığı sürece lastik tabanlı olduğu belli olmayan, sürekli giydiğim (şu yazımabir göz atın derim) kösele ayakkabılarıma benzer bir ayakkabı/bot tercih ederdim. Kış yaklaşıyor, havaların serinlemesi ve yağışlarla birlikte bana da sorular yağmaya başladı. Kışlık giyim konusunu resmi ve günlük olarak ikiye bölerek başlayayım. Bu yazım, takım elbise üzerine giyilecek mevsimlik ve kışlık kıyafetler ile aksesuarlar üzerine olsun. Yüzüncü tekrar olarak baştan vurgulayayım, öncelikle giydiğimiz kıyafetlerin tarz olarak birbirine uyumlu olmasını istiyoruz. Bu yüzden takım elbise üzerine yağmurluk, kaban, deri mont filan giymiyoruz. Spor montları saymıyorum bile… İstanbul’da yaşıyor olmam nedeniyle ağır bir kışlık giyime ihtiyaç duymuyorum. Bahar aylarında bej renk trençkot kullanıyorum [Tanım olarak trençkot askeri tarzda, su geçirmez pardösüye deniyor. Piyasada su geçirmez, ya da içerisinde su geçirmez bir astar bulunan çok fazla model bulmak mümkün değil; ancak belirgin tarzı (Önü kruvaze, kemerli, omuzları apoletli, vb.) nedeniyle pardösü yerine trençkot demeyi tercih ediyorum]. Yine tanım olarak, trençkot genel olarak bej renkte üretiliyor, ancak farklı renklerini de bulmak mümkün. Şahsi tercihim hem şıklık hem de kullanışlılık açısından bej… Neden derseniz, her renk takım elbisem ile giyebiliyorum: Siyah, gri ve lacivert (Biliyorsunuz, kahverengi takım elbise giymiyorum.)… Hele ki lacivert ve gri takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı giydiysem, harika oluyor. Siyah takım elbise ya da siyah ayakkabı ve gri takım elbise ile nasıl oluyor derseniz, açıkçası bej rengin doğru tonunu bulmak için biraz uğraşıyorum. Renk skalasında kahverengi ile siyah arasındaki renkleri düşünün. Kahverenginin tonunu açtığınızda sütlü kahve oluyor ya kabaca; siyaha yakın bir kahverenginin tonunu açtığınızda elde ettiğiniz renk (Taş rengi diyebiliriz.), bu açıdan biçilmiş kaftan oluyor. Hele bir de düğmeler, siyaha yakın kahverengi olur ise, işte size son derece kullanışlı bir trençkot. Soğuk kış aylarında ise füme/koyu gri renk bir palto kullanıyorum. Neden siyah değil derseniz, siyah palto ile lacivert takım elbisenin uyumu hoşuma gitmiyor; siyah takım elbisenin tonu ile paltonun tonunun tutmaması durumundan hoşlanmıyorum ve gri takım elbise ve kahverengi ayakkabı giyeceğim zaman siyah paltonun uygun olmayacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, füme maalesef bej kadar kullanışlı bir renk değil. Yine her renk (siyah, gri, lacivert) takım elbisenin üzerine giyilebilmekle birlikte, lacivert takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı ile uygun olmuyor. Ya ikinci bir renkte (bkz. deve tüyü) palto edinmenizi, ya da siyah ayakkabıdan şaşmamanızı önereceğim. Paltonun da takım elbise gibi %100 yün kumaştan üretilmiş olmasına dikkat etmenizi öneririm (Biz burada sentetik kumaşları sevmeyiz dostum… 🙂 ). Uzunluk olarak hem trençkot hem de palto için ben dizin biraz üzerini tercih ediyorum (Kalça hizasındakileri ise spor giyimde). Paltoyu trençkot gibi kruvaze değil, takım elbiselerim gibi tek düğmeli kullanıyorum. Takım elbisede olduğu gibi, paltoda da en alt düğmeyi iliklemediğimizi hatırlatayım. Şemsiye bu mevsimlerin vazgeçilmez aksesuarlarından. Her fonksiyonel şeyde olduğu gibi, şemsiyede de kaliteden taviz vermeyin derim. İki kuruş fazla verin, çok kaliteli bir şemsiye edinin. Rüzgarda dönmeyen, kolay açılıp kapanan kaliteli bir şemsiye tek bir gün sizi kurtarsa, verdiğiniz parayı çıkaracaktır. Hele ki pahalı kıyafetlerinizin, ayakkabılarınızın yağmurdan telef olmasını engeller ise… Ben bir adet baston şemsiye edinin derim; hem şık bir aksesuar, hem de açılınca gayet geniş oluyor; bazı zamanlar başkalarını da düşünmek durumunda olduğunuzu hatırlatırım 🙂 (İki kişi yağmurda herkes kendi şemsiyesi ile mi, yoksa bir büyük şemsiyenin altında kol kola mı yürümek daha keyifli, siz düşünün). Onun dışında bir de katlanabilen cinste ufak bir şemsiyeniz olursa, yağmur ihtimali olduğu ya da elinizde kocaman baston şemsiyeyi taşımak istemediğiniz zamanlar çantanıza atıverirsiniz. Mevsimsel olarak, trençkot ile atkı kullanmaya pek gerek yok. Ancak, fark yaratmak isterseniz ince dokuma bir fular takabilirsiniz. Palto ile birlikte, klasik tarzda kalmak isterseniz düz siyah ya da koyu gri renk tercih edin. Ama burada da farklı olmayı tercih ederseniz gömlek, kravat ve hatta çorabınızla uyumlu renkte bir atkı kullanın. Hem sıcak tutması, hem de yumuşacık olması bakımından kaşmir dokumayı tercih edin derim. Sürekli yüz ve boyun bölgesine temas ettiği için yine sentetik dokumalardan kaçının. Eldiven de şemsiye gibi delikanlılıktan taviz vermemenizi önerdiğim bir aksesuar; adam gibi bir şey alın, yıllarca kullanın derim. Adam gibi dediğim şey de, elbette deri eldiven. Doğal olması, hava alması ve şık olması açısından benim şaşmaz tercihim. İçi kaşmir astarlı bir eldiven alırsanız, kışın sıcacık tutar ellerinizi. Geyik ya da kuzu derisinden üretilmiş deri eldivenlerin daha yumuşak olacağını hatırlatayım (Benim içi kaşmir, geyik derisi bir çift eldivenim var; sık kullanmaya kıyamayacak kadar memnunum kendisinden.). Son olarak da şapka konusuna geleyim; takım elbise ile bere ya da beyzbol şapkası takmayın lütfen. Şıklık ve tarz açısından fötr (fedora) şapka diyeceğim ama bizim millet pek alışık değil maalesef, taktığımda sokakta çok acayip bakıyorlar 🙂 Haliyle, çok soğuk hava durumları dışında ben takım elbise ile şapka kullanmıyorum. O durumlarda da, paltom ile aynı renkte şık bir kasket edindim, onu takıyorum. (Güncelleme: Geçen hafta kenarları biraz daha dar bir fedora şapka buldum, şansımı tekrar deneyeceğim 🙂 ) Bir diğer güncelleme: Bir okuyucumdan e-posta aldım,“Peki altına ne giyelim, bot konusundaki fikriniz nedir?”şeklinde; onu da kısaca burada cevaplayayım. Bildiğiniz üzere takım elbise altına lastik tabanlı bir şeyler giymekten pek hoşlanmıyorum, ancak aşırı yağışlı ya da soğuk yerlerde yaşayan ya da bu şartlarda çalışan insanlara da“Yağmur-çamur kösele ayakkabı giyeceksiniz”demenin abesliğinin de farkındayım. Şahsen takım elbise altına aşırı bir kar yağışı olmadığı sürece bot giymiyorum, belki İstanbul’da yaşadığım için hiç ihtiyaç da duymuyorum. Açıkçası lastik tabanlı bir ayakkabım da yok takım elbise altına giydiğim. Satın alacak olsam, dikkatli bakılmadığı sürece lastik tabanlı olduğu belli olmayan, sürekli giydiğim (şu yazımabir göz atın derim) kösele ayakkabılarıma benzer bir ayakkabı/bot tercih ederdim. Çok özet olarak, gömleklerde gördüğümüz “slim fit”, “regular fit” ibarelerine benzer şekilde, “drop” da ceketin farklı vücut tiplerine uygunluğunu belirtir.Aynı omuz genişliğine sahip sporcu (yağsız-kaslı) bir erkek ile, kocaman göbeği olan başka bir erkeğin aynı ceketi giymelerini bekleyemeyiz herhalde. Omuz genişlikleri (daha doğrusu göğüs çevreleri) aynı olduğuna göre, bu iki arkadaş aslında aynı beden ceket/takım elbise giyerler (Ceket bedeninin nasıl hesaplandığını aşağıda anlatacağım). Amma velakin ceketin düğmelerini iliklemeleri gerektiğinde; ceket ya birisine dar ya da ötekine bol gelecektir. Drop ibaresi, ceketin göbek bölgesindeki genişliğini gösterir; drop değeri ne kadar küçük olursa, göbek bölgesinde o kadar bol anlamına gelir. Ancak ülkemizdeki kullanımı biraz farklılaşmış durumda, yazının sonunda onu da açıklayacağım.Bir mühendis olarak böyle kuru kuruya ezbere bilgi vermek olmaz; bu değer nereden geliyor, nasıl hesaplanıyor onu da anlatayım:Bizim kullandığımız (Avrupa’nın çoğu ülkesinde olduğu gibi) bedenler şöyle hesaplanıyor: Göğüs çevrenizi ölçüyorsunuz, 4’ün katı olan en yakın sayıya yuvarlayıp 2’ye bölüyorsunuz. Örneğin ölçtünüz, 101 cm çıktı. 100’e yuvarlayıp 2’ye böldüğünüzde bulduğunuz“50”sayısı sizin ceket bedeniniz oluyor.Devamını oku→ Çok özet olarak, gömleklerde gördüğümüz “slim fit”, “regular fit” ibarelerine benzer şekilde, “drop” da ceketin farklı vücut tiplerine uygunluğunu belirtir. Aynı omuz genişliğine sahip sporcu (yağsız-kaslı) bir erkek ile, kocaman göbeği olan başka bir erkeğin aynı ceketi giymelerini bekleyemeyiz herhalde. Omuz genişlikleri (daha doğrusu göğüs çevreleri) aynı olduğuna göre, bu iki arkadaş aslında aynı beden ceket/takım elbise giyerler (Ceket bedeninin nasıl hesaplandığını aşağıda anlatacağım). Amma velakin ceketin düğmelerini iliklemeleri gerektiğinde; ceket ya birisine dar ya da ötekine bol gelecektir. Drop ibaresi, ceketin göbek bölgesindeki genişliğini gösterir; drop değeri ne kadar küçük olursa, göbek bölgesinde o kadar bol anlamına gelir. Ancak ülkemizdeki kullanımı biraz farklılaşmış durumda, yazının sonunda onu da açıklayacağım. Bir mühendis olarak böyle kuru kuruya ezbere bilgi vermek olmaz; bu değer nereden geliyor, nasıl hesaplanıyor onu da anlatayım: Bizim kullandığımız (Avrupa’nın çoğu ülkesinde olduğu gibi) bedenler şöyle hesaplanıyor: Göğüs çevrenizi ölçüyorsunuz, 4’ün katı olan en yakın sayıya yuvarlayıp 2’ye bölüyorsunuz. Örneğin ölçtünüz, 101 cm çıktı. 100’e yuvarlayıp 2’ye böldüğünüzde bulduğunuz“50”sayısı sizin ceket bedeniniz oluyor.Devamını oku→ Yeniden gardrop kuruyor olsam satın alacağım ilk takım elbisenin lacivert olacağını yazmıştım bir yazımda. Siyaha yakın tonda ve düz bir dokuma olarak. Siyaha yakın derken de, siyah başka bir ürün ile yan yana koymadan fark edilemeyecek kadar karanlık, o derece yani…Bu renkteki bir takım elbiseyi birçok farklı şekilde ve birçok farklı ortamda rahatlıkla kullanabilirsiniz. Öncelikle düğün dernek gibi resmi ortamlarda… Altına bağcıklı siyah bir ayakkabı, içine beyaz gömlek ve kurşuni gri bir kravatla neredeyse smokin giymiş kadar şık olursunuz. Böyle ortamlarda giymek üzere bir çift siyah ayakkabıyı da yeni ve temiz bir şekilde kenarda tutmanızı öneririm.Gündelik kullanımda ise lacivert takım elbisenin altına kişiesel olarak ayakkabı tercihim koyu kahverengi yönünde. Ancak dilerseniz elbette siyah ayakkabı da kullanabilirsiniz. “Lacivert ile siyah ayakkabı giyilmez” diyen olursa da gülüp geçin, ya da bana yollayın 🙂 Artık lacivert-siyah smokin bile var (bkz. 2014 Oscar törenleri). Ben genelde lacivert takım elbisenin içerisine, kontrast oluşturacak renklerde (kırmızı, turuncu, vb.) kravatlar kullandığım için kahverengi ayakkabı tercih ediyorum; ancak mavinin tonlarında kravatlar kullanacak olur iseniz siyah ayakkabıların daha uygun olacağını düşünüyorum.Devamını oku→ Yeniden gardrop kuruyor olsam satın alacağım ilk takım elbisenin lacivert olacağını yazmıştım bir yazımda. Siyaha yakın tonda ve düz bir dokuma olarak. Siyaha yakın derken de, siyah başka bir ürün ile yan yana koymadan fark edilemeyecek kadar karanlık, o derece yani… Bu renkteki bir takım elbiseyi birçok farklı şekilde ve birçok farklı ortamda rahatlıkla kullanabilirsiniz. Öncelikle düğün dernek gibi resmi ortamlarda… Altına bağcıklı siyah bir ayakkabı, içine beyaz gömlek ve kurşuni gri bir kravatla neredeyse smokin giymiş kadar şık olursunuz. Böyle ortamlarda giymek üzere bir çift siyah ayakkabıyı da yeni ve temiz bir şekilde kenarda tutmanızı öneririm. Gündelik kullanımda ise lacivert takım elbisenin altına kişiesel olarak ayakkabı tercihim koyu kahverengi yönünde. Ancak dilerseniz elbette siyah ayakkabı da kullanabilirsiniz. “Lacivert ile siyah ayakkabı giyilmez” diyen olursa da gülüp geçin, ya da bana yollayın 🙂 Artık lacivert-siyah smokin bile var (bkz. 2014 Oscar törenleri). Ben genelde lacivert takım elbisenin içerisine, kontrast oluşturacak renklerde (kırmızı, turuncu, vb.) kravatlar kullandığım için kahverengi ayakkabı tercih ediyorum; ancak mavinin tonlarında kravatlar kullanacak olur iseniz siyah ayakkabıların daha uygun olacağını düşünüyorum.Devamını oku→ Geçen haftaNeden Kendimize ve Giydiklerimize Özenelim?başlıklı bir yazı yazmıştım; konu iş görüşmesi ve kılık kıyafet üzerine kurulu olduğu için bu konudaki önerilerimi de yazayım istedim.Öncelikle, bu yazıyı tipik beyaz yakalı iş görüşmesini örnek vererek yazıyorum; daha farklı tarzda bir iş görüşmesi yapacak iseniz ana fikre bağlı kalarak gerekli ayarlamayı yaparsınız artık… 🙂Bahsettiğim ana fikir de şudur: Kendinize özendiğinizi göstereceksiniz; ne azı ne fazlası.“Azı tamam da, fazlasının ne zararı var?”derseniz şöyle ifade edeyim: İş görüşmesinde karşınızdakine kendinize özendiğinizi, haliyle yapaacağınız işe de özeneceğinizi hissettirmeniz lazım. Yoksa süslü püslü giderseniz, “aklı giyim kuşamda olan, iş yapacağına kendisinin ve etrafındakilerin üstüyle başıyla uğraşan” adam imajı çizebilirsiniz. Ayrıca, iş görüşmesi yapacağınız kişi, çok dikkat çeken bir kişinin şirkette bulunmasından hoşnut olmayabilir. Diğer çalışanların dikkatini dağıtabileceğinizi düşünebilir, ya da kendi pozisyonunu (hem mesleki hem sosyal açıdan) tehdit altında hissedebilir. Gereksiz riskler almanın hiç alemi yok! Örneğin, yandaki fotoğraftaki takım elbisede renkler bence çok uyumlu, normalde yolda görsem pek beğenir ve takdir ederim; ama bence iş görüşmesi için fazla “süslü”.Devamını oku→ Geçen haftaNeden Kendimize ve Giydiklerimize Özenelim?başlıklı bir yazı yazmıştım; konu iş görüşmesi ve kılık kıyafet üzerine kurulu olduğu için bu konudaki önerilerimi de yazayım istedim. Öncelikle, bu yazıyı tipik beyaz yakalı iş görüşmesini örnek vererek yazıyorum; daha farklı tarzda bir iş görüşmesi yapacak iseniz ana fikre bağlı kalarak gerekli ayarlamayı yaparsınız artık… 🙂 Bahsettiğim ana fikir de şudur: Kendinize özendiğinizi göstereceksiniz; ne azı ne fazlası.“Azı tamam da, fazlasının ne zararı var?”derseniz şöyle ifade edeyim: İş görüşmesinde karşınızdakine kendinize özendiğinizi, haliyle yapaacağınız işe de özeneceğinizi hissettirmeniz lazım. Yoksa süslü püslü giderseniz, “aklı giyim kuşamda olan, iş yapacağına kendisinin ve etrafındakilerin üstüyle başıyla uğraşan” adam imajı çizebilirsiniz. Ayrıca, iş görüşmesi yapacağınız kişi, çok dikkat çeken bir kişinin şirkette bulunmasından hoşnut olmayabilir. Diğer çalışanların dikkatini dağıtabileceğinizi düşünebilir, ya da kendi pozisyonunu (hem mesleki hem sosyal açıdan) tehdit altında hissedebilir. Gereksiz riskler almanın hiç alemi yok! Örneğin, yandaki fotoğraftaki takım elbisede renkler bence çok uyumlu, normalde yolda görsem pek beğenir ve takdir ederim; ama bence iş görüşmesi için fazla “süslü”.Devamını oku→ Merhabalar, bir çaylak olarak (Üniversite 2. sınıf öğrencisiyim) siteniz o kadar şey öğretti ki bana, yıllarca uğraşsam öğrenemezdim düşüncesindeyim. Benim merak ettiğim asıl konu takım elbiseyi giydikten sonrası. Yani nerede ceket iliklenir, ceketin nerede çıkarılması gerekir; yani kısaca takım elbise ile nasıl hareket edilir, nasıl davranılır? Teşekkürler.(Berk A., İzmir)Öncelikle çok basit ve ana hatları ile özetleyeyim: Otururken ceket çıkarılır, ayakta iken düğmeleri iliklenir. Elbette istisnaları var, elbette uymayanı dövdükleri cinsten kurallar değil bunlar; ama mantıklı açıklamları var, onlardan bahsedeyim:Takım elbise şık görünmek için giyilir, haliyle ayakta iken düğmeleri iliklerseniz daha şık görünürsünüz. Ceket düğmelerinin de basit bir kuralı var, önceki bir yazımda bahsetmiştim: Ceketlerin en alt düğmesi iliklenmez. Üç düğmeli ceketlerde, dilerseniz en üst düğmeyi de iliklemeyebilirsiniz. Anlamsız ya da gereksiz görünebilir, ama kural böyle işte (Hikayeye göre, İngiliz kralı 7. Edward o kadar şişmanlamış ki, ceketinin en alt düğmesini ilikleyemez olmuş. Krala saygıdan, halkı da ceketlerinin en alt düğmesini iliklememeye başlamış ve bu gelenek günümüze kadar gelmiş).Devamını oku→ Öncelikle çok basit ve ana hatları ile özetleyeyim: Otururken ceket çıkarılır, ayakta iken düğmeleri iliklenir. Elbette istisnaları var, elbette uymayanı dövdükleri cinsten kurallar değil bunlar; ama mantıklı açıklamları var, onlardan bahsedeyim: Takım elbise şık görünmek için giyilir, haliyle ayakta iken düğmeleri iliklerseniz daha şık görünürsünüz. Ceket düğmelerinin de basit bir kuralı var, önceki bir yazımda bahsetmiştim: Ceketlerin en alt düğmesi iliklenmez. Üç düğmeli ceketlerde, dilerseniz en üst düğmeyi de iliklemeyebilirsiniz. Anlamsız ya da gereksiz görünebilir, ama kural böyle işte (Hikayeye göre, İngiliz kralı 7. Edward o kadar şişmanlamış ki, ceketinin en alt düğmesini ilikleyemez olmuş. Krala saygıdan, halkı da ceketlerinin en alt düğmesini iliklememeye başlamış ve bu gelenek günümüze kadar gelmiş).Devamını oku→
69
http://adamgibigiyin.com/etiket/timberland
Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→
70
http://adamgibigiyin.com/etiket/tisort
Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→
71
http://adamgibigiyin.com/etiket/triko
Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→
72
http://adamgibigiyin.com/etiket/yaka
Gömlek yakalarıyla ilgili ilk yazımdayaka çeşitlerini anlatıp kişisel tercihlerimi belirtmiştim, şimdi sıra yaka ölçülerine geldi. Yandaki resimde dikkat etmek gereken ölçüleri gösterdim, şimdi yazarak detaylandırayım.Yaka genişliği (çevresi):Yakanın bence en önemli ölçüsü. Sürekli belirtiyorum, kıyafetler üzerinize tam oturmalı diye; aynı şekilde gömleğin yakası da tam oturmalı. En genel olarak ifade edildiği şekilde, yakayı iliklediğinizde gömlek ile boynunuzun arasına işaret parmağınız rahatlıkla girebilmeli. Bundan daha bol olursa (mesela iki parmağınız rahatlıkla giriyorsa) kabuğundan kafasını çıkarmış kaplumbağa gibi, daha dar olursa da ortasından sıkılmış diş macunu tüpü gibi görünürsünüz. 🙂 Dar olmasının başka bir sıkıntısı da, başınıza doğru kan dolaşımını engelleyeceği için baş ağrısına sebep olabilir. Emin olun, çalışırken beyninize kan ve oksijen gitmesini isterseniz. 🙂Devamını oku→ Gömlek yakalarıyla ilgili ilk yazımdayaka çeşitlerini anlatıp kişisel tercihlerimi belirtmiştim, şimdi sıra yaka ölçülerine geldi. Yandaki resimde dikkat etmek gereken ölçüleri gösterdim, şimdi yazarak detaylandırayım. Yaka genişliği (çevresi):Yakanın bence en önemli ölçüsü. Sürekli belirtiyorum, kıyafetler üzerinize tam oturmalı diye; aynı şekilde gömleğin yakası da tam oturmalı. En genel olarak ifade edildiği şekilde, yakayı iliklediğinizde gömlek ile boynunuzun arasına işaret parmağınız rahatlıkla girebilmeli. Bundan daha bol olursa (mesela iki parmağınız rahatlıkla giriyorsa) kabuğundan kafasını çıkarmış kaplumbağa gibi, daha dar olursa da ortasından sıkılmış diş macunu tüpü gibi görünürsünüz. 🙂 Dar olmasının başka bir sıkıntısı da, başınıza doğru kan dolaşımını engelleyeceği için baş ağrısına sebep olabilir. Emin olun, çalışırken beyninize kan ve oksijen gitmesini isterseniz. 🙂Devamını oku→ İnternette araştırmaya kalksanız onlarca farklı gömlek yakası tipi, her biri için farklı bir sürü isim çıkar karşınıza. Ansiklopedik bir yazı yazmak, gömlek literatürünü buraya dökmek gibi bir niyetim yok, gerek de yok zaten. Kendime göre özetleyeyim, duyduğum farklı isimlendirmelerden bahsedeyim, her biri hakkındaki fikirlerimi yazayım; siz kendi gömleğiniz için seçim yaparken gereğini yaparsınız artık…Düz yaka:100 gömleğin 99’unda gördüğünüz yaka tipi. Birileri sağından solundan bir isim uydurarak alengirli bir hava katmış, ama temelde hepsi aynı yaka. Vanilyalı dondurma gibi, sade yaka işte… Yandaki resimde gördüğünüz yaka uzunluğu ile yaka açıklığının farklı kombinasyonlarından oluşan onlarca farklı yaka ismi karşınıza çıkabilir: Geniş yaka, açık yaka, dar yaka, İtalyan yaka, Fransız yaka, klasik yaka, vb.; İngilizce olarak spread, cutaway, point, straight, vb. Bir de bunların çok geniş, az geniş, yarı geniş, acayip geniş, vb. türevleri var ki evlere şenlik.Mühendis notu: Yaka açıklığı iki yaka ucunun birbirine olan uzaklığı olarak tanımlanmakla birlikte; yaka açıklığı, yaka uzunluğuna göre değişiklik göstereceği için “iki yaka arasındaki açı” demek daha doğru aslında. Ancak gömlek ölçüsü alırken için açıölçer, T cetveli filan kullanmak abes olacağı için biz yine “uzaklık” ile devam edelim… 🙂Devamını oku→ İnternette araştırmaya kalksanız onlarca farklı gömlek yakası tipi, her biri için farklı bir sürü isim çıkar karşınıza. Ansiklopedik bir yazı yazmak, gömlek literatürünü buraya dökmek gibi bir niyetim yok, gerek de yok zaten. Kendime göre özetleyeyim, duyduğum farklı isimlendirmelerden bahsedeyim, her biri hakkındaki fikirlerimi yazayım; siz kendi gömleğiniz için seçim yaparken gereğini yaparsınız artık… Düz yaka:100 gömleğin 99’unda gördüğünüz yaka tipi. Birileri sağından solundan bir isim uydurarak alengirli bir hava katmış, ama temelde hepsi aynı yaka. Vanilyalı dondurma gibi, sade yaka işte… Yandaki resimde gördüğünüz yaka uzunluğu ile yaka açıklığının farklı kombinasyonlarından oluşan onlarca farklı yaka ismi karşınıza çıkabilir: Geniş yaka, açık yaka, dar yaka, İtalyan yaka, Fransız yaka, klasik yaka, vb.; İngilizce olarak spread, cutaway, point, straight, vb. Bir de bunların çok geniş, az geniş, yarı geniş, acayip geniş, vb. türevleri var ki evlere şenlik. Mühendis notu: Yaka açıklığı iki yaka ucunun birbirine olan uzaklığı olarak tanımlanmakla birlikte; yaka açıklığı, yaka uzunluğuna göre değişiklik göstereceği için “iki yaka arasındaki açı” demek daha doğru aslında. Ancak gömlek ölçüsü alırken için açıölçer, T cetveli filan kullanmak abes olacağı için biz yine “uzaklık” ile devam edelim… 🙂Devamını oku→
73
http://adamgibigiyin.com/etiket/yaka-mendili
Evet, kaldığımız yerden devam edelim…Öncelikle şu yaka mendilini neden kullanıyoruz diye bir sorgulayalım isterim. Evet, şık olmak için, tarzımızı ortaya çıkarmak için, sofistike görünmek için, takım elbiseye renk katmak için, vb. denebilir. Ancak asıl bir de işin fonksiyonel tarafı var. Bir kadının gözyaşlarını, ya da üzerine dökülen şarabı silmek, vb. için de taşımalısınız bu mendili. Bu yüzden düzgün dursun diye kartona sarma, hatta iliştirme gibi işlere girişmeyin; güzelim ipek mendilleri kara tahta silgisine dönüştürmeyin lütfen. Ancak bu mendili kullanın dediysem de, burnunuzu filan silmeyin ha! Hala el kurulamak filan için mendil kullanıyorsanız, ayrı bir mendil taşıyıverin. Yakanızdaki mendil her zaman tertemiz olmalı. İhtiyacı olan bir kadına sümüklü mendilinizi vermek istemezsiniz herhalde… 🙂Yazılarımda hep“Jilet gibi giyinin”filan diyorum, ama bunu yaparken çok çabalamış görünmemek lazım. Güzel giyinmek ile güzel giyinmek için çabalamak arasında büyük fark var. Bu bağlamda, yaka mendilini katlamak için öyle dakikalar harcamayın. Doğru mendili seçtikten sonra, zevkinize göre katlayıp koyuverin cebinize.Yaka mendili ile birlikte yakaya çiçek ya da rozet takılır mı?Açıkçası bana çok kalabalık, hatta yukarıda bahsettiğim şekilde çok çabalamak gibi geliyor. Bu yüzden ben tek başına yaka mendili, çiçek ya da rozet takıyorum; ikisini ya da üçünü bir arada kullanmıyorum.Yakası açık gömlek ile (kravatsız) yaka mendili kullanılır mı?Evet kullanılır, yalnız ben jilet gibi katlanmış düz beyaz, vb. bir mendil yerine renkli, desenli ipek bir mendili daha uygun buluyorum.Bazı mendillerin kenarları kaba dikilmiş gibi görünüyor, bu nedir?Erkek giyiminde, takım elbiseden ayakkabıya kadar el işçiliği ile yapılmış her şey daha kıymetlidir. Bir kıyafetin el işçiliği ile üretildiğini vurgulamak için ceket yakalarının, yaka mendillerinin, vb. kenarlarında bu el dikişi kullanılır. İyi bir şeydir yani… 🙂Bonus Bilgi: Bir kadına yaka mendilinizi verdiyseniz, geri almayın; onda kalsın 😉 Evet, kaldığımız yerden devam edelim… Öncelikle şu yaka mendilini neden kullanıyoruz diye bir sorgulayalım isterim. Evet, şık olmak için, tarzımızı ortaya çıkarmak için, sofistike görünmek için, takım elbiseye renk katmak için, vb. denebilir. Ancak asıl bir de işin fonksiyonel tarafı var. Bir kadının gözyaşlarını, ya da üzerine dökülen şarabı silmek, vb. için de taşımalısınız bu mendili. Bu yüzden düzgün dursun diye kartona sarma, hatta iliştirme gibi işlere girişmeyin; güzelim ipek mendilleri kara tahta silgisine dönüştürmeyin lütfen. Ancak bu mendili kullanın dediysem de, burnunuzu filan silmeyin ha! Hala el kurulamak filan için mendil kullanıyorsanız, ayrı bir mendil taşıyıverin. Yakanızdaki mendil her zaman tertemiz olmalı. İhtiyacı olan bir kadına sümüklü mendilinizi vermek istemezsiniz herhalde… 🙂 Yazılarımda hep“Jilet gibi giyinin”filan diyorum, ama bunu yaparken çok çabalamış görünmemek lazım. Güzel giyinmek ile güzel giyinmek için çabalamak arasında büyük fark var. Bu bağlamda, yaka mendilini katlamak için öyle dakikalar harcamayın. Doğru mendili seçtikten sonra, zevkinize göre katlayıp koyuverin cebinize. Yaka mendili ile birlikte yakaya çiçek ya da rozet takılır mı?Açıkçası bana çok kalabalık, hatta yukarıda bahsettiğim şekilde çok çabalamak gibi geliyor. Bu yüzden ben tek başına yaka mendili, çiçek ya da rozet takıyorum; ikisini ya da üçünü bir arada kullanmıyorum. Yakası açık gömlek ile (kravatsız) yaka mendili kullanılır mı?Evet kullanılır, yalnız ben jilet gibi katlanmış düz beyaz, vb. bir mendil yerine renkli, desenli ipek bir mendili daha uygun buluyorum. Bazı mendillerin kenarları kaba dikilmiş gibi görünüyor, bu nedir?Erkek giyiminde, takım elbiseden ayakkabıya kadar el işçiliği ile yapılmış her şey daha kıymetlidir. Bir kıyafetin el işçiliği ile üretildiğini vurgulamak için ceket yakalarının, yaka mendillerinin, vb. kenarlarında bu el dikişi kullanılır. İyi bir şeydir yani… 🙂 Bonus Bilgi: Bir kadına yaka mendilinizi verdiyseniz, geri almayın; onda kalsın 😉 Çılgınlar gibi süren bir proje döneminde, nefes bulduğum ilk fırsatta ihmal ettiğim yazılarıma tekrar başlayayım diyerek oturdum bilgisayarın başına. Bugünkü konumuz yaka mendili…Kendimizi ve tarzımızı ifade etme yolundaki üç beş aksesuardan birisi bu yaka mendili.“Takmazsak ne olur?”derseniz; hiçbir şey olmaz, yaka mendilsiz de gayet şık olabilirsiniz. Hatta konuya çok hakim değilseniz, hiç takmamak belki daha bile isabetli olur, durduk yere ağrısız başınıza ağrı almazsınız.Ama derseniz ki“Yahu, görüyorum insanlarda; pek hoşuma gidiyor, ben de takayım…”, buyurun şöyle başlayalım.Yaka mendili için birçok katlama şekli var. Ben en temel olanları aşağıya koyayım öncelikle.Bunlardan hiçbirisi için doğru ya da yanlış diyemem, tamamen zevk meselesi. Ben yine kendi tercihlerimle başlayayım. Mühendis olmamdan mıdır, yoksa düzen intizam takıntısı mıdır bilemem; ben derli toplu duran şekilleri tercih ediyorum (bkz. 1, 2 ve 3 numaralar).Düz bir şekilde durması için mendilin biraz tok bir kumaştan olması gerekli, bu yüzden çok ince ipek dokumalar için 3 ya da 4 numaralı modeli tercih etmek durumunda kalabilirsiniz. Ben çoğunlukla düz beyaz gömlek giydiğim için, düz beyaz pamuklu mendiller ile istediğim modeli rahatlıkla kullanabiliyorum. Eğer desenli bir mendil kullanacak iseniz, 3 numaralı modelde desen pek belli olmayacağı için, tercih etmek istemeyebilirsiniz. 5 numeroyu ben ilkokulda siyah önlüğün üzerine takarmışım (Vallahi de billahi de manyak olacağım o zamanlardan belli imiş… 🙂 ). O yüzden şu an bana hiç hitap etmiyor. 6 numara da tavus kuşu misali çok zorlama geliyor açıkçası…Öncelikle temel birkaç kuraldan bahsedeyim. Kravat ile birebir aynı renk ve desende olmasın. Bazen kravat ile mendil birlikte satılıyor aynı kumaştan, bu şekilde kullanmayın. Neden derseniz, işin içindeki zevk, özenme gibi kavramlar tamamen çöpe gidiyor; mağazadan alıp doğrudan kullanıyorsunuz. Özenle düşünülüp hazırlanmış bir yemek yerine fast-food tercih etmek gibi bir şey açıkçası… Ama bu şekilde takım olarak satın aldığınız mendiller varsa, başka kravatlarınız ile kullanabileceğinizi söylememe gerek yok sanırım. 🙂Desen konusuna gelirsek; düz kravatla desenli mendil, ya da desenli kravatla düz mendil kullanmayı ben daha çok tercih ediyorum. Genelde desenli kravatlar kullandığım için benim mendillerim çoğunlukla düz renk. Ama dediğim gibi bu tamamen kişisel tercih; desenli gömlek, desenli kravat ve desenli mendilin de gayet uyumlu ve şık bir şekilde kullanıldığını da görebilirsiniz.Renk uyumu olarak şöyle bir kuralım var: Gömlek ya da kravat içerisindeki renklerle uyum sağlamaya çalışıyorum. Birbirleri ile tamamen alakasız renklerde ceket-gömlek-kravat-mendil eşleşmeleri bana aşırı kalabalık geliyor. Benzer şekilde parlak renklerde bir kravat takıyorsam, daha soluk pastel tonlarda bir mendil; ya da tam tersini tercih ediyorum. İkisi birden parlak olunca beni yoruyor. Yine de kesinlikle kullanmam diyemem; öyle güzel bir kravat-mendil ikilisi denk gelir ki, takmasan olmaz…Renk uyumuna örnek bulayım diye internette görsel aramaktan gözlerim şişti; içime en çok sinen ikisini sizinle paylaşayım. Yalnız renk uyumu açısından değerlendirdiğimi tekrar hatırlatayım.Üstteki arkadaşın kravatındaki puanların pembe olmasına dikkatinizi çekmek istiyorum.Alltaki takım elbisenin ve kravatın deseni pek benlik değil, ama renk uyumu konusunda sağlam çalışılmış. Kravatın deseninde maviler olduğu gibi, mendilin kenarlarında da mavi renk bulunuyor. Ayrıca pantolonun da lacivert renkte olduğunu ekleyince; siz de hakkını teslim edersiniz sanırım.Konu ile ilgili yazacak başka şeylerim de var, ama uzun olunca okumuyorsunuz 🙂 Onları da 1-2 gün içerisinde ayrı bir yazı olarak yazayım… Çılgınlar gibi süren bir proje döneminde, nefes bulduğum ilk fırsatta ihmal ettiğim yazılarıma tekrar başlayayım diyerek oturdum bilgisayarın başına. Bugünkü konumuz yaka mendili… Kendimizi ve tarzımızı ifade etme yolundaki üç beş aksesuardan birisi bu yaka mendili.“Takmazsak ne olur?”derseniz; hiçbir şey olmaz, yaka mendilsiz de gayet şık olabilirsiniz. Hatta konuya çok hakim değilseniz, hiç takmamak belki daha bile isabetli olur, durduk yere ağrısız başınıza ağrı almazsınız. Ama derseniz ki“Yahu, görüyorum insanlarda; pek hoşuma gidiyor, ben de takayım…”, buyurun şöyle başlayalım. Yaka mendili için birçok katlama şekli var. Ben en temel olanları aşağıya koyayım öncelikle. Bunlardan hiçbirisi için doğru ya da yanlış diyemem, tamamen zevk meselesi. Ben yine kendi tercihlerimle başlayayım. Mühendis olmamdan mıdır, yoksa düzen intizam takıntısı mıdır bilemem; ben derli toplu duran şekilleri tercih ediyorum (bkz. 1, 2 ve 3 numaralar). Düz bir şekilde durması için mendilin biraz tok bir kumaştan olması gerekli, bu yüzden çok ince ipek dokumalar için 3 ya da 4 numaralı modeli tercih etmek durumunda kalabilirsiniz. Ben çoğunlukla düz beyaz gömlek giydiğim için, düz beyaz pamuklu mendiller ile istediğim modeli rahatlıkla kullanabiliyorum. Eğer desenli bir mendil kullanacak iseniz, 3 numaralı modelde desen pek belli olmayacağı için, tercih etmek istemeyebilirsiniz. 5 numeroyu ben ilkokulda siyah önlüğün üzerine takarmışım (Vallahi de billahi de manyak olacağım o zamanlardan belli imiş… 🙂 ). O yüzden şu an bana hiç hitap etmiyor. 6 numara da tavus kuşu misali çok zorlama geliyor açıkçası… Öncelikle temel birkaç kuraldan bahsedeyim. Kravat ile birebir aynı renk ve desende olmasın. Bazen kravat ile mendil birlikte satılıyor aynı kumaştan, bu şekilde kullanmayın. Neden derseniz, işin içindeki zevk, özenme gibi kavramlar tamamen çöpe gidiyor; mağazadan alıp doğrudan kullanıyorsunuz. Özenle düşünülüp hazırlanmış bir yemek yerine fast-food tercih etmek gibi bir şey açıkçası… Ama bu şekilde takım olarak satın aldığınız mendiller varsa, başka kravatlarınız ile kullanabileceğinizi söylememe gerek yok sanırım. 🙂 Desen konusuna gelirsek; düz kravatla desenli mendil, ya da desenli kravatla düz mendil kullanmayı ben daha çok tercih ediyorum. Genelde desenli kravatlar kullandığım için benim mendillerim çoğunlukla düz renk. Ama dediğim gibi bu tamamen kişisel tercih; desenli gömlek, desenli kravat ve desenli mendilin de gayet uyumlu ve şık bir şekilde kullanıldığını da görebilirsiniz. Renk uyumu olarak şöyle bir kuralım var: Gömlek ya da kravat içerisindeki renklerle uyum sağlamaya çalışıyorum. Birbirleri ile tamamen alakasız renklerde ceket-gömlek-kravat-mendil eşleşmeleri bana aşırı kalabalık geliyor. Benzer şekilde parlak renklerde bir kravat takıyorsam, daha soluk pastel tonlarda bir mendil; ya da tam tersini tercih ediyorum. İkisi birden parlak olunca beni yoruyor. Yine de kesinlikle kullanmam diyemem; öyle güzel bir kravat-mendil ikilisi denk gelir ki, takmasan olmaz… Renk uyumuna örnek bulayım diye internette görsel aramaktan gözlerim şişti; içime en çok sinen ikisini sizinle paylaşayım. Yalnız renk uyumu açısından değerlendirdiğimi tekrar hatırlatayım. Üstteki arkadaşın kravatındaki puanların pembe olmasına dikkatinizi çekmek istiyorum. Alltaki takım elbisenin ve kravatın deseni pek benlik değil, ama renk uyumu konusunda sağlam çalışılmış. Kravatın deseninde maviler olduğu gibi, mendilin kenarlarında da mavi renk bulunuyor. Ayrıca pantolonun da lacivert renkte olduğunu ekleyince; siz de hakkını teslim edersiniz sanırım. Konu ile ilgili yazacak başka şeylerim de var, ama uzun olunca okumuyorsunuz 🙂 Onları da 1-2 gün içerisinde ayrı bir yazı olarak yazayım…
74
http://adamgibigiyin.com/genel-bilgiler
Nelere Dikkat Etmek Lazım?Erkek Giyiminde Sık Yapılan YanlışlarPahalı markalı ürünler ne zaman alınır (ya da alınmaz)?Ayakkabı Modelleri ve TerimleriKot, Denim, Blucin, Jean, Blue JeanSoru-Cevap #13: Fazla Kilolar Nasıl Gizlenir?Soru-Cevap #14: Takım Elbise İle Kahverengi AyakkabıAyakkabı BakımıMezuniyet Balosuna Ne Giyilir?Smokin Nedir, Nasıl Giyilir?Düğüne Giderken Ne Giyilir?Neden Kendimize ve Giydiklerimize Özenelim?İş Görüşmesine Giderken Ne Giyilir?Renk Uyumu: Renkler Üzerine Genel BilgiRenk Uyumu: Renk Eşleştirme (Renk Kombinasyonu)Kanvas / Khaki / Chino Pantolon Nedir?Lacivert Takım Elbise İle Renk Eşleştirme (Renk Kombinasyonu)Cekette (Takım Elbisede) Drop Nedir?Polyester, Sentetik, Yarı-Sentetik Kumaş Nedir?Kısa Paça Pantolon, Çıplak AyakModa Nedir?Kışlık Giyim – IKışlık Giyim – II“Dress Code” Nedir?Pantolon Paçası Kıvırma Sanatı
75
http://adamgibigiyin.com/gomlek-uzerine-kazak-ve-suveter
Merhaba, yazılarınızla bizleri bilinçlendirdiğiniz ve tavsiyeleriniz için çok teşekkürler. İş yerinde takım elbise değil de kumaş pantolon ve gömlekle çalışıyoruz. Ben koyu gri diye düşündüm fakat sizce siyah gömlek altına ne renk pantolon giymek gerekir? Aynı tavsiyeleri beyaz ve mavi gömlek için de yaparsanız memnun oluruz.İkinci olarak, bu giyim tarzında daha soğuk havalarda üstümüze hangi kumaş türü ve renklerinde kazak, hırka, ceket giymeliyiz?Şimdiden çok teşekkür ederiz. İyi günler(Murat K., İstanbul)Kendi adıma takım elbise içine ya da kumaş pantolon üzerine koyu renk gömlek giymeyi pek sevmiyorum. Yine de, siyah gömlek giyecek olsam altına gri ya da koyu gri (siyaha çok yakın olmayan, gömlek ile aynı tonda gibi görünmeyen) bir kumaş pantolon giyerdim. Beyaz ve mavi gömleğin altına gri ya da lacivert pantolon ile asla yanlış yapmazsınız. Siyah takım elbisenin iş hayatına uygun olmadığını söylediğim gibi, siyah kumaş pantolonu da tercih etmiyorum. Mavi gömleğin altına (daha rahat iş ortamlarında ve günlük hayatta kullanmak üzere), sütlü kahve tonunda bir pantolon alternatifini de belirtmeden geçemeyeceğim.Soğuk havalar için tercihim ceket, V yakalı süveter ya da V yakalı kazak yönünde. Çok özel bir tasarım olmadığı sürece hırkaya hiç sıcak bakmıyorum. İş hayatındaki şıklığın yanı sıra, ofiste çalışırken sıcaktan bunaldığınızda rahatlıkla çıkarıp asabileceğiniz için ceketi ilk sırada tercih ediyorum. Gömlek yakasının görünür olması nedeniyle de V yaka kazak ve süveterleri tercih ediyorum. Piyasada süveterlere nazaran V yaka kazakları daha rahat bulabileceğinizi ve alternatiflerinizin daha fazla olduğunu ekleyeyim. Yaşadığınız bölgenin ve çalışma ortamınızın ısına göre, yün ya da pamuklu dokumaları tercih edin, polyester gibi yapay malzemelerden her zamanki gibi uzak durun. Kaşmir fiyat olarak pahalı olmakla birlikte, yumuşaklığı ile oldukça fark yaratan bir tercih olacaktır.Renk konusuna gelirsek, gri pantolon-beyaz gömlek-koyu gri ya da siyah kazak; gri pantolon-açık mavi gömlek-lacivert ceket ya da kazak şeklindeki her zaman geçerli olan klasik kombinasyonlar ile başlayabilirsiniz. Desenli gömleklerler ile bu kombinasyonları detaylandırabilir, düzgün renk kombinasyonları (örneğin yeşil kazak-yeşil ve gri desenli beyaz gömlek, gri pantolon) ile resimdeki gibi yeşil, bordo, vb. renkli kazaklar ile fark yaratabilirsiniz. Yine de iş ortamının ciddiyetine dikkat etmenizi, uygun olmayacak renklerden kaçınmanızı önereceğim. Benzer şekilde, desenli kazakların da iş ortamının ciddiyetine pek uygun olmayacağını belirteyim. Kendi adıma takım elbise içine ya da kumaş pantolon üzerine koyu renk gömlek giymeyi pek sevmiyorum. Yine de, siyah gömlek giyecek olsam altına gri ya da koyu gri (siyaha çok yakın olmayan, gömlek ile aynı tonda gibi görünmeyen) bir kumaş pantolon giyerdim. Beyaz ve mavi gömleğin altına gri ya da lacivert pantolon ile asla yanlış yapmazsınız. Siyah takım elbisenin iş hayatına uygun olmadığını söylediğim gibi, siyah kumaş pantolonu da tercih etmiyorum. Mavi gömleğin altına (daha rahat iş ortamlarında ve günlük hayatta kullanmak üzere), sütlü kahve tonunda bir pantolon alternatifini de belirtmeden geçemeyeceğim. Soğuk havalar için tercihim ceket, V yakalı süveter ya da V yakalı kazak yönünde. Çok özel bir tasarım olmadığı sürece hırkaya hiç sıcak bakmıyorum. İş hayatındaki şıklığın yanı sıra, ofiste çalışırken sıcaktan bunaldığınızda rahatlıkla çıkarıp asabileceğiniz için ceketi ilk sırada tercih ediyorum. Gömlek yakasının görünür olması nedeniyle de V yaka kazak ve süveterleri tercih ediyorum. Piyasada süveterlere nazaran V yaka kazakları daha rahat bulabileceğinizi ve alternatiflerinizin daha fazla olduğunu ekleyeyim. Yaşadığınız bölgenin ve çalışma ortamınızın ısına göre, yün ya da pamuklu dokumaları tercih edin, polyester gibi yapay malzemelerden her zamanki gibi uzak durun. Kaşmir fiyat olarak pahalı olmakla birlikte, yumuşaklığı ile oldukça fark yaratan bir tercih olacaktır. Renk konusuna gelirsek, gri pantolon-beyaz gömlek-koyu gri ya da siyah kazak; gri pantolon-açık mavi gömlek-lacivert ceket ya da kazak şeklindeki her zaman geçerli olan klasik kombinasyonlar ile başlayabilirsiniz. Desenli gömleklerler ile bu kombinasyonları detaylandırabilir, düzgün renk kombinasyonları (örneğin yeşil kazak-yeşil ve gri desenli beyaz gömlek, gri pantolon) ile resimdeki gibi yeşil, bordo, vb. renkli kazaklar ile fark yaratabilirsiniz. Yine de iş ortamının ciddiyetine dikkat etmenizi, uygun olmayacak renklerden kaçınmanızı önereceğim. Benzer şekilde, desenli kazakların da iş ortamının ciddiyetine pek uygun olmayacağını belirteyim.
76
http://adamgibigiyin.com/hakkimda
Öncelikle, modacı değilim. Zaten modadan, trendlerden bahsetmek gibi bir amacım da yok. Çocukluğumdan beri giydiklerime çok özendiğimden, bu konuda çok okudum, araştırdım, gözlemledim. Basit ama kullanışlı birçok şey öğrendim. Ayrıca, zaman içerisinde birçok hata ve yanlış tercih yaptım; hiç giymeyeceğim ya da üzerimde güzel durmayacak ürünler satın aldım. Bu yüzden edindiğim bu deneyimleri paylaşmak, gardrobunu yenilemek ya da baştan kurmak isteyenlere bir kılavuz hazırlamak istedim.“Sen kimsin?” sorusuna cevabım ise, “10 yıl boyunca büyük bir bankada plaza ortamında çalışmış, çeşitli derneklere üye olmuş, yurt içinde ve dışında birçok resmi/gayriresmi etkinliğe katılmış; aynı zamanda bir rock grubunun üyesi olarak yıllardır sahneye çıkmakta olan; bu sayede hard rock sahnesi ile smokinli balolar arasındaki tüm yelpazede giyim deneyimi olan ve zevk sahibi olduğu söylenen bir şirket yöneticisiyim”.Yetmedi mi? O zaman şöyle alalım:http://pisk.in Öncelikle, modacı değilim. Zaten modadan, trendlerden bahsetmek gibi bir amacım da yok. Çocukluğumdan beri giydiklerime çok özendiğimden, bu konuda çok okudum, araştırdım, gözlemledim. Basit ama kullanışlı birçok şey öğrendim. Ayrıca, zaman içerisinde birçok hata ve yanlış tercih yaptım; hiç giymeyeceğim ya da üzerimde güzel durmayacak ürünler satın aldım. Bu yüzden edindiğim bu deneyimleri paylaşmak, gardrobunu yenilemek ya da baştan kurmak isteyenlere bir kılavuz hazırlamak istedim. “Sen kimsin?” sorusuna cevabım ise, “10 yıl boyunca büyük bir bankada plaza ortamında çalışmış, çeşitli derneklere üye olmuş, yurt içinde ve dışında birçok resmi/gayriresmi etkinliğe katılmış; aynı zamanda bir rock grubunun üyesi olarak yıllardır sahneye çıkmakta olan; bu sayede hard rock sahnesi ile smokinli balolar arasındaki tüm yelpazede giyim deneyimi olan ve zevk sahibi olduğu söylenen bir şirket yöneticisiyim”. Yetmedi mi? O zaman şöyle alalım:http://pisk.in
77
http://adamgibigiyin.com/iletisim
Değerli okurlar,AdamGibiGiyin.com’un trafiği sürekli yükseliyor. 2015 Mart ayı itibariyle ayda 50 bin farklı kişi okuyor, e-posta ve yorumlar üzerinden resmen soru yağıyor. Bana iletilen her soruyu cevaplıyorum; üzerinde bir saate yakın uğraştıklarım oluyor. Bildiğiniz üzere işimden vakit çalarak yazıyorum ve maalesef günde 2-3 saatten fazlasını ayırma şansım yok. Bu soru cevaplama işi o kadar vaktimi almaya başladı ki, siteye yeni yazı yazamaz oldum (Son yazılarımın tarihlerine bakarak siz de görebilirsiniz).Bu yüzden bir karar vermek durumunda kaldım. Kişiye özel ya da cevabı site içerisinde zaten bulunan soruları yanıtlamak yerine, vaktimin büyük kısmını çok daha fazla kişiyi ilgilendiren yeni yazılar yazmak için kullanacağım.Bana iletilen sorular arasında genele hitap edenleri deSoru-Cevapkısmında yayımlayacağım.(Sorunuzun “Soru-Cevap” bölümünde yayımlanmasını istemiyorsanız lütfen e-postanızda belirtin)Cevap veremeyeceğim sorular için şimdiden affınıza sığınıyor ve anlayış göstereceğinizi umuyorum.Sevgi ve saygılarımla,Gökhan PişkinBanaadresinden ulaşabilirsiniz. AdamGibiGiyin.com’un trafiği sürekli yükseliyor. 2015 Mart ayı itibariyle ayda 50 bin farklı kişi okuyor, e-posta ve yorumlar üzerinden resmen soru yağıyor. Bana iletilen her soruyu cevaplıyorum; üzerinde bir saate yakın uğraştıklarım oluyor. Bildiğiniz üzere işimden vakit çalarak yazıyorum ve maalesef günde 2-3 saatten fazlasını ayırma şansım yok. Bu soru cevaplama işi o kadar vaktimi almaya başladı ki, siteye yeni yazı yazamaz oldum (Son yazılarımın tarihlerine bakarak siz de görebilirsiniz). Bu yüzden bir karar vermek durumunda kaldım. Kişiye özel ya da cevabı site içerisinde zaten bulunan soruları yanıtlamak yerine, vaktimin büyük kısmını çok daha fazla kişiyi ilgilendiren yeni yazılar yazmak için kullanacağım. Bana iletilen sorular arasında genele hitap edenleri deSoru-Cevapkısmında yayımlayacağım.(Sorunuzun “Soru-Cevap” bölümünde yayımlanmasını istemiyorsanız lütfen e-postanızda belirtin) Cevap veremeyeceğim sorular için şimdiden affınıza sığınıyor ve anlayış göstereceğinizi umuyorum. Sevgi ve saygılarımla,Gökhan Pişkin
78
http://adamgibigiyin.com/kahverengi-denim-kot-pantolon-ve-ayakkabi
Kahverengi kotun üstüne kahverengi, lacivert ve beyaz karışımı kareli gömlek giydim; çok güzel oldu, olumlu yanıt aldım herkesten. Ama ayakkabıda kararsızım, hangi tür ve renk ayakkabı giymeliyim?(Emre, Antalya)Öncelikle, yazıya başlamadan önce kavram kargaşasını önlemek amacıylaKot, Denim, Blucin, Jean, Blue Jeanbaşlıklı yazımı okumanızı öneririm.Kahverengi pantolon altına giyilebilecek en kolay renk yine kahverengi. Teorik olarak pantolondan daha koyu bir kahverengi tonu tercih etmeniz daha uygun olur. Kıyafet içerisinde kahverenginin yanında mavi ya da lacivert varsa (sizin durumunuzda olduğu gibi); farklı ve sıra dışı bir tarz yaratmak adına lacivert bir ayakkabı da çok güzel bir tercih olacaktır. Aynı şekilde eğer kahverengiyi yeşil ve haki tonları ile birlikte kullanıyorsanız, yeşil tonlarında bir ayakkabı da tercih edebilirsiniz. Yine de bu şekilde farklı renkte ayakkabıların kısıtlı kullanım alanı olacağını; ayakkabılarınız ile aynı tonda bir kemere ihtiyacınız olacağını hatırlatayım.Tarz konusuna gelirsek,denimve kanvas pantolonların altına giyilebilecek ayakkabılar olarak genelleyerek devam edeyim. Bunun için kıyafeti hangi ortamlarda giyeceğinize göre bir tercih yapmanız gerekiyor. Nispeten ciddi ortamlar için, yukarıda birkaç örneğini görebileceğini zımbalı ayakkabıları tercih edebilirsiniz. Şu sıralar özellikle yurt dışında oldukça moda. Genelde güncel modanın sıkı bir uygulayıcısı olmamakla birlikte, yıllardır kullandığım modelin birçok farklı çeşidini görmek ilgimi çekti. Klasik modele alternatif olarak farklı renklerde, lastik ve hatta renkli tabanlar ile çok değişik modeller üretiliyor. Yukarıdaki fotoğrafta buna iki örnek görebilirsiniz.Benim diğer bir tercihim ise Camper marka ayakkabılar. Hem oldukça rahat ve dayanıklı, hem de spor ayakkabılara kıyasla gayet şık.Denimve kanvas pantolonlarla hemen her ortamda rahatlıkla kullanılabilir. Fiyatı nispeten yüksek olmakla birlikte, hem rahatlık-şıklık; hem de kullanım ömrü olarak kesinlikle hakkını veriyor. Bir kere alıştıktan sonra vazgeçmek pek mümkün olmuyor (Çok yakın bir arkadaşım uzun yıllar boyunca benim Camper ayakkabılarımdan hiç hoşlanmadığını söylerdi. Kendisi hep wingtip ya da benzeri kösele ayakkabıları tercih ederdi. Nasıl olduysa geçtiğimiz sene bir Camper edinmiş; son görüştüğümüzde ayağımdan çıkaramıyorum, her giydiğimde seni düşünüp mahçup oluyorum dedi 🙂 ). Öncelikle, yazıya başlamadan önce kavram kargaşasını önlemek amacıylaKot, Denim, Blucin, Jean, Blue Jeanbaşlıklı yazımı okumanızı öneririm. Kahverengi pantolon altına giyilebilecek en kolay renk yine kahverengi. Teorik olarak pantolondan daha koyu bir kahverengi tonu tercih etmeniz daha uygun olur. Kıyafet içerisinde kahverenginin yanında mavi ya da lacivert varsa (sizin durumunuzda olduğu gibi); farklı ve sıra dışı bir tarz yaratmak adına lacivert bir ayakkabı da çok güzel bir tercih olacaktır. Aynı şekilde eğer kahverengiyi yeşil ve haki tonları ile birlikte kullanıyorsanız, yeşil tonlarında bir ayakkabı da tercih edebilirsiniz. Yine de bu şekilde farklı renkte ayakkabıların kısıtlı kullanım alanı olacağını; ayakkabılarınız ile aynı tonda bir kemere ihtiyacınız olacağını hatırlatayım. Tarz konusuna gelirsek,denimve kanvas pantolonların altına giyilebilecek ayakkabılar olarak genelleyerek devam edeyim. Bunun için kıyafeti hangi ortamlarda giyeceğinize göre bir tercih yapmanız gerekiyor. Nispeten ciddi ortamlar için, yukarıda birkaç örneğini görebileceğini zımbalı ayakkabıları tercih edebilirsiniz. Şu sıralar özellikle yurt dışında oldukça moda. Genelde güncel modanın sıkı bir uygulayıcısı olmamakla birlikte, yıllardır kullandığım modelin birçok farklı çeşidini görmek ilgimi çekti. Klasik modele alternatif olarak farklı renklerde, lastik ve hatta renkli tabanlar ile çok değişik modeller üretiliyor. Yukarıdaki fotoğrafta buna iki örnek görebilirsiniz. Benim diğer bir tercihim ise Camper marka ayakkabılar. Hem oldukça rahat ve dayanıklı, hem de spor ayakkabılara kıyasla gayet şık.Denimve kanvas pantolonlarla hemen her ortamda rahatlıkla kullanılabilir. Fiyatı nispeten yüksek olmakla birlikte, hem rahatlık-şıklık; hem de kullanım ömrü olarak kesinlikle hakkını veriyor. Bir kere alıştıktan sonra vazgeçmek pek mümkün olmuyor (Çok yakın bir arkadaşım uzun yıllar boyunca benim Camper ayakkabılarımdan hiç hoşlanmadığını söylerdi. Kendisi hep wingtip ya da benzeri kösele ayakkabıları tercih ederdi. Nasıl olduysa geçtiğimiz sene bir Camper edinmiş; son görüştüğümüzde ayağımdan çıkaramıyorum, her giydiğimde seni düşünüp mahçup oluyorum dedi 🙂 ).
79
http://adamgibigiyin.com/kahverengi-pantolon-ceket-renk-kombinasyonlari
Benim kahverengi bir pantolonum var. Birlikte kullanmak için dirsekleri yamalı krem rengi bir ceket aldım. Buna uygun gömlek ve kravat önerileriniz nasıl olur? Bir de lacivert takımımın ceketiyle bir eşleştirme çirkin olur mu?(Mehmet Yılmaz, Ankara)Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum.Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur.Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim.Kahverengi pantolon ve bej ceketi ben kesinlikle aralarına farklı bir renk ekleyerek kullanırım. Bu mavi, yeşil, turuncu, hatta pembe ve mor olabilir. Burada ilk kriterim, bej renk bir ceketin içine mümkün olduğunca koyu ve parlak tonları kullanmak olur (Mesela düz beyaz gömleği hiç yakıştırmam).Krem rengi bir kanvas pantolon üzerine haki renkte spor gömlekleri sıklıkla kullanmakla birlikte, nedense ceket ve kravat ile kullanacağım zaman yeşil renge bir türlü elim gitmiyor. İşe başladığım günlerden beri kahverenginin yanına ilk tercihim mavi oldu (Şimdi bu konuda neredeyse sınırsız seçenek varken, 15 yıl önce kahverengi-mavi bir kravat bulmak için günlerce mağazaları dolaştığımı hatırlıyorum). Bu yüzden verdiğim örneklerin çoğunda maviyi kullandım. Parlak renk olarak da turuncuyu tercih ettim. Ancak pembe ve moru da uygun şekilde kullanarak daha sıradışı bir tarz yakalamanız mümkün. Bej ceket ve kahverengi pantolon için de çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını aşağıda bulabilirsiniz.Örneklerde kullandığım tüm gömlek ve kravatları Vakko 2012-2013 Sonbahar-Kış kataloğundan aldığımı ve dilerseniz kendi aralarında farklı kombinasyonlarda da kullanabileceğinizi ekleyeyerek yazıyı bitireyim. Öncelikle ikinci sorunuzdan başlayayım. Bence takım elbisenizin ceketini yalnızca takım elbisenizin pantolonu ile kullanın. En basit gerekçe olarak, ceket yıprandığında ya da bir şekilde zarar gördüğünde takım elbisenizin kullanılmaz duruma geleceğini göstereyim. Bununla birlikte, tek ceketlerin takım elbise ceketlerinden kumaş, kesim ya da düğme tarzları olarak daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Kahverengi bir pantolonu lacivert bir ceket ile giyebilirsiniz, çok da şık olur (Yine de kahverenginin tonuna bağlı olacak şekilde bir not düşeyim. Şahsen açık, sütlü kahve tonlarını tercih ettiğimi ekleyeyim). Hele yandaki resimdeki gibi kahverengi tonlarında düğmeleri olursa tadından yenmez olur. Lacivert ceket ve kahverengi pantolon için aşağıya çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını gösteren bir resim ekledim. Elbette daha birçok farklı kombinasyon yapılabilir, ben aklıma ilk gelenleri bir araya getirmeye çalıştım. Ek olarak, gömlekleri kravatsız olarak da kullanmanızın mümkün olduğunu belirtmek isterim. Kahverengi pantolon ve bej ceketi ben kesinlikle aralarına farklı bir renk ekleyerek kullanırım. Bu mavi, yeşil, turuncu, hatta pembe ve mor olabilir. Burada ilk kriterim, bej renk bir ceketin içine mümkün olduğunca koyu ve parlak tonları kullanmak olur (Mesela düz beyaz gömleği hiç yakıştırmam). Krem rengi bir kanvas pantolon üzerine haki renkte spor gömlekleri sıklıkla kullanmakla birlikte, nedense ceket ve kravat ile kullanacağım zaman yeşil renge bir türlü elim gitmiyor. İşe başladığım günlerden beri kahverenginin yanına ilk tercihim mavi oldu (Şimdi bu konuda neredeyse sınırsız seçenek varken, 15 yıl önce kahverengi-mavi bir kravat bulmak için günlerce mağazaları dolaştığımı hatırlıyorum). Bu yüzden verdiğim örneklerin çoğunda maviyi kullandım. Parlak renk olarak da turuncuyu tercih ettim. Ancak pembe ve moru da uygun şekilde kullanarak daha sıradışı bir tarz yakalamanız mümkün. Bej ceket ve kahverengi pantolon için de çeşitli gömlek ve kravat kombinasyonlarını aşağıda bulabilirsiniz. Örneklerde kullandığım tüm gömlek ve kravatları Vakko 2012-2013 Sonbahar-Kış kataloğundan aldığımı ve dilerseniz kendi aralarında farklı kombinasyonlarda da kullanabileceğinizi ekleyeyerek yazıyı bitireyim.
80
http://adamgibigiyin.com/kategori/adam-gibi-net
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”var ya hani; benim için işte o yılanın başını ezen, yaralı parmaklara işeyerek gezendir adam gibi adam… Aslında bu kadar net; yazıyı burada bitirsem yeridir… 🙂Neredeyse her yazımda bahsediyorum, “insanın özenmesi lazım kendine, çevresine vb.” diye; yine konu dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkıyor. Hepimiz huzur ve refah içerisinde yaşamak istiyoruz şüphesiz, ama sormak isterim“Bugün huzurlu bir hayat için ne yaptın?”diye… Her şeyi devletten, belediyeden, şirketten, aileden, eşten beklemek kolay; sen ne yaptın bugün, hangi taşın altına elini koydun? İlla öyle büyük çaplı şeylerden bahsetmiyorum; yerdeki bir çöpü alıp kutuya atmaktan, yaşlı bir kadının elindeki torbayı alıp kapısına kadar eşlik etmekten vb. bahsediyorum.Osmanlı torunlarıyız ya, maalesef analarımız da bizleri padişah torunları gibi büyüttü. Her şey ayağımıza geldi; bir hazıra konmacılık, bir armut piş ağzıma düşçülük toplumsal karakterimiz oldu. Ama hazıra dağ dayanmıyor işte; herkesin her şeyi ayağına beklediği bir ortamda işler nasıl yürüyecek, mümkün mü? Yaşadığınız çevrede bir kaldırım taşı kırılmış ise, ya da bir sokak lambası yanmıyorsa ne yapıyorsunuz?“Bana ne?”deyip geçiyor musunuz? Yoksa muhtarı, belediyeyi vb. arayıp çözülmesini mi istiyorsunuz? İnanın siz ilgi gösterince, ilgili kurumlar daha çok ilgi gösteriyor; bu konuda şahsen beni çok şaşırtıp utandırdıklarını itiraf edeyim. Ama kimse ilgi göstermeyince de, bu eksiklikler, sorunlar artarak büyüyor (Bununla ilgili olarakKırık Camlar Teorisi‘ni okumanızı öneririm).Büyük işler değil bunlar; herkes bir ucundan tutsa dalga dalga yayılsa, ne acayip bir toplumda yaşıyor oluruz, bir düşünün lütfen? Haydi popüler bir örnek vereyim, Barcelona’nın tiki-taka futbolunu hayatımıza uyarlamaktan bahsediyorum: Toplu hücum, toplu defans, yardımlaşma, takım olgusu vb. Messi bile koşup defansa geliyorsa, haydi bir zahmet vatanını seven defansa gelsin! 😀 “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”var ya hani; benim için işte o yılanın başını ezen, yaralı parmaklara işeyerek gezendir adam gibi adam… Aslında bu kadar net; yazıyı burada bitirsem yeridir… 🙂 Neredeyse her yazımda bahsediyorum, “insanın özenmesi lazım kendine, çevresine vb.” diye; yine konu dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkıyor. Hepimiz huzur ve refah içerisinde yaşamak istiyoruz şüphesiz, ama sormak isterim“Bugün huzurlu bir hayat için ne yaptın?”diye… Her şeyi devletten, belediyeden, şirketten, aileden, eşten beklemek kolay; sen ne yaptın bugün, hangi taşın altına elini koydun? İlla öyle büyük çaplı şeylerden bahsetmiyorum; yerdeki bir çöpü alıp kutuya atmaktan, yaşlı bir kadının elindeki torbayı alıp kapısına kadar eşlik etmekten vb. bahsediyorum. Osmanlı torunlarıyız ya, maalesef analarımız da bizleri padişah torunları gibi büyüttü. Her şey ayağımıza geldi; bir hazıra konmacılık, bir armut piş ağzıma düşçülük toplumsal karakterimiz oldu. Ama hazıra dağ dayanmıyor işte; herkesin her şeyi ayağına beklediği bir ortamda işler nasıl yürüyecek, mümkün mü? Yaşadığınız çevrede bir kaldırım taşı kırılmış ise, ya da bir sokak lambası yanmıyorsa ne yapıyorsunuz?“Bana ne?”deyip geçiyor musunuz? Yoksa muhtarı, belediyeyi vb. arayıp çözülmesini mi istiyorsunuz? İnanın siz ilgi gösterince, ilgili kurumlar daha çok ilgi gösteriyor; bu konuda şahsen beni çok şaşırtıp utandırdıklarını itiraf edeyim. Ama kimse ilgi göstermeyince de, bu eksiklikler, sorunlar artarak büyüyor (Bununla ilgili olarakKırık Camlar Teorisi‘ni okumanızı öneririm). Büyük işler değil bunlar; herkes bir ucundan tutsa dalga dalga yayılsa, ne acayip bir toplumda yaşıyor oluruz, bir düşünün lütfen? Haydi popüler bir örnek vereyim, Barcelona’nın tiki-taka futbolunu hayatımıza uyarlamaktan bahsediyorum: Toplu hücum, toplu defans, yardımlaşma, takım olgusu vb. Messi bile koşup defansa geliyorsa, haydi bir zahmet vatanını seven defansa gelsin! 😀 Nasreddin Hoca fıkrası vardır; Hocaya seslenmiş birisi“Hoca gördün mü bir tepsi baklava götürdüler”diye… Hoca cevap vermiş:“Bana ne!”.“Ama”demiş öteki,“Sizin eve götürdüler”. Hoca da vermiş cevabı“O zaman sana ne!”Çokça şahit oluyorum, milletin başkasının hayatını didiklemesine, bir açığını kollamasına, bulunca da kendince lafı oturtmasına, moda tabirle “ayar vermesine”… Yahu kardeşim sana ne; kim ne yaparsa yapsın, nasıl yaşarsa yaşasın… Ülkenin yasalarına aykırı bir durum yoksa, herkes hür iradesiyle dilediğince yaşamakta özgürdür; başkasına da “halt yemek düşer” afedersiniz.Bu konuda bir örnek vermek isterim bizim üç aylık San Francisco maceramızdan. Benim ufkumu çok açan bir deneyim olduğu için sıklıkla örnekler vereceğim gibi görünüyor. Öncelikle şu detayı yazmak isterim; bizim San Francisco’da tanıştığımız, gözlemlediğimiz insanlar, kendilerini dünyanın en çevreci ve en liberal insanları olarak görüyor ve buna aykırı bir eylemde bulunmaya da çekiniyor/utanıyor. Tamam belki çok içselleştirmeden yapıyorlar, belki içlerinden farklı davranmak geliyor, bilemiyorum; ama gurur duydukları yaşam tarzına uygun davranıyorlar önünde sonunda. Belediye otobüsündeyiz bir gün; bir genç kulaklıkla müzik dinliyor, bağıra çağıra da eşlik ediyor şarkıya. Baktık ki insanlar pek umursamıyor, bir kişi gidip de“Bi sus birader”demiyor. Yüzünden rahatsız olduğunu anladığımız birkaç kişi de, bir sonraki otobüse binmeyi tercih ederek otobüsten iniyor. Otobüste yüksek sesle şarkı söylemeye aykırı bir yasa bulunmadığı için, kimse o gence kendi ahlaki doğrusunu kabullendirmeye çalışmıyor. Rahatsız oluyorsa basıp gidiyor. Suç başka, ayılık başka… 🙂Devamını oku→ Nasreddin Hoca fıkrası vardır; Hocaya seslenmiş birisi“Hoca gördün mü bir tepsi baklava götürdüler”diye… Hoca cevap vermiş:“Bana ne!”.“Ama”demiş öteki,“Sizin eve götürdüler”. Hoca da vermiş cevabı“O zaman sana ne!” Çokça şahit oluyorum, milletin başkasının hayatını didiklemesine, bir açığını kollamasına, bulunca da kendince lafı oturtmasına, moda tabirle “ayar vermesine”… Yahu kardeşim sana ne; kim ne yaparsa yapsın, nasıl yaşarsa yaşasın… Ülkenin yasalarına aykırı bir durum yoksa, herkes hür iradesiyle dilediğince yaşamakta özgürdür; başkasına da “halt yemek düşer” afedersiniz. Bu konuda bir örnek vermek isterim bizim üç aylık San Francisco maceramızdan. Benim ufkumu çok açan bir deneyim olduğu için sıklıkla örnekler vereceğim gibi görünüyor. Öncelikle şu detayı yazmak isterim; bizim San Francisco’da tanıştığımız, gözlemlediğimiz insanlar, kendilerini dünyanın en çevreci ve en liberal insanları olarak görüyor ve buna aykırı bir eylemde bulunmaya da çekiniyor/utanıyor. Tamam belki çok içselleştirmeden yapıyorlar, belki içlerinden farklı davranmak geliyor, bilemiyorum; ama gurur duydukları yaşam tarzına uygun davranıyorlar önünde sonunda. Belediye otobüsündeyiz bir gün; bir genç kulaklıkla müzik dinliyor, bağıra çağıra da eşlik ediyor şarkıya. Baktık ki insanlar pek umursamıyor, bir kişi gidip de“Bi sus birader”demiyor. Yüzünden rahatsız olduğunu anladığımız birkaç kişi de, bir sonraki otobüse binmeyi tercih ederek otobüsten iniyor. Otobüste yüksek sesle şarkı söylemeye aykırı bir yasa bulunmadığı için, kimse o gence kendi ahlaki doğrusunu kabullendirmeye çalışmıyor. Rahatsız oluyorsa basıp gidiyor. Suç başka, ayılık başka… 🙂Devamını oku→ “Ohoo, daha yazının başlığında kendin genelleme yapmışsın”diyebilirsiniz,“Ben de hala adam gibi adam olma yolunda çalışıyorum, olsun o kadar”diye cevap vereyim… 🙂Hepimizin hayatında var bir sürü kimlik; etnik, dini, coğrafi, vb… Bunların varlığı bir zenginlik, o da tamam. Ama düzgün bir adam olmak için bu kimlikleri bir kenara bırakmak lazım bence. İnsanları öncelikle insan oldukları için sevmek gerek. Genellemeler yapmak, yani birisine sadece “şu ırka” ait olduğu için “kötü” ya da “şu dine” inandığı için “iyi” demek biraz güdük ve sığ bakış açısı maalesef. İyi insan vardır, kötü insan vardır, bunların ortak özellikleri vardır (Aslında her insanın içinde bir miktar iyilik, bir miktar kötülük var da, şimdilik oraya girmeyelim); ama ortak bir özellikten genelleme yapıp bunu daha sonra başka bireylere indirgemek, bu ortak özelliğe sahip bir insan gördüğünde şak diye yaftayı yapıştırmak bana göre tam bir yontulmamış kafa yapısı… 1-2 dakika kendini sorgula isterim, günlük hayatında hiç“Kadınlar şöyledir”,“Kayserililer öyledir”,“Yahudiler böyledir”,“Eşcinseller şöyledir”gibi söylemlerin var mı diye… Varsa emin ol bir yerde yanlış yapıyorsun! Bir yerlerde bahsettim, çok sayıda ve çok değişik insan tanıdım; bana bir genelleme söyleyin, anında çürütecek birisi ile tanıştırabilirim sizi! Düşünce yapımızı bu sağlıksız ve dar kalıplardan kurtararak çevremize evrensel bir gözle bakabilirsek; aya bile gideriz. Ya da büyük düşünürümüz Mahmut Tuncer’in halayına katılıp her yere gidiyoruz diye olduğumuz yerde döner dururuz.Devamını oku→ “Ohoo, daha yazının başlığında kendin genelleme yapmışsın”diyebilirsiniz,“Ben de hala adam gibi adam olma yolunda çalışıyorum, olsun o kadar”diye cevap vereyim… 🙂 Hepimizin hayatında var bir sürü kimlik; etnik, dini, coğrafi, vb… Bunların varlığı bir zenginlik, o da tamam. Ama düzgün bir adam olmak için bu kimlikleri bir kenara bırakmak lazım bence. İnsanları öncelikle insan oldukları için sevmek gerek. Genellemeler yapmak, yani birisine sadece “şu ırka” ait olduğu için “kötü” ya da “şu dine” inandığı için “iyi” demek biraz güdük ve sığ bakış açısı maalesef. İyi insan vardır, kötü insan vardır, bunların ortak özellikleri vardır (Aslında her insanın içinde bir miktar iyilik, bir miktar kötülük var da, şimdilik oraya girmeyelim); ama ortak bir özellikten genelleme yapıp bunu daha sonra başka bireylere indirgemek, bu ortak özelliğe sahip bir insan gördüğünde şak diye yaftayı yapıştırmak bana göre tam bir yontulmamış kafa yapısı… 1-2 dakika kendini sorgula isterim, günlük hayatında hiç“Kadınlar şöyledir”,“Kayserililer öyledir”,“Yahudiler böyledir”,“Eşcinseller şöyledir”gibi söylemlerin var mı diye… Varsa emin ol bir yerde yanlış yapıyorsun! Bir yerlerde bahsettim, çok sayıda ve çok değişik insan tanıdım; bana bir genelleme söyleyin, anında çürütecek birisi ile tanıştırabilirim sizi! Düşünce yapımızı bu sağlıksız ve dar kalıplardan kurtararak çevremize evrensel bir gözle bakabilirsek; aya bile gideriz. Ya da büyük düşünürümüz Mahmut Tuncer’in halayına katılıp her yere gidiyoruz diye olduğumuz yerde döner dururuz.Devamını oku→ Adam gibi adam, yani iyi bir insan pişirmek için gerekli malzemeleri sayıyorum:Bir adet insan,Alabildiğince vicdanBenim için vicdanı olan, kararlarını ve davranışlarını vicdanının süzgecinden geçiren adam iyidir; gerisi teferruat…Kendi adıma vicdanımı tepeme astım,Demokles’in kılıcıgibi… Antin kuntin durumlara düştüğümde, trafikte birisi beni çileden çıkardığında filan“Ben adam olmaya çalışıyorum, bu bana yakışıyor mu?”diye sorguluyorum kendimi; resmen el freni gibi çalışıyor 🙂 Tavsiye ederim!Eh, “Vicdan yeter!” diyip kestirip atmak olmaz; biraz detaya gireyim, benim için düzgün adam olmanın kriterlerini yazayım. Dürüst olmak, yardımsever olmak gibi genel kavramlara hiç girmeyeyim, zira onlar zaten şart…Bunları da madde madde ve her maddeyi de ayrı bir yazı olarak yazayım, yazdıkça da aşağıdaki listeye ekleyeyim (Yazdıkça yazasım geliyor; hepsini bu başlığın altına yazarsam gözünüz korkar, okumazsınız 🙂Adam gibi adam genelleme yapmamalıDevamı gelecek… Adam gibi adam, yani iyi bir insan pişirmek için gerekli malzemeleri sayıyorum: Benim için vicdanı olan, kararlarını ve davranışlarını vicdanının süzgecinden geçiren adam iyidir; gerisi teferruat… Kendi adıma vicdanımı tepeme astım,Demokles’in kılıcıgibi… Antin kuntin durumlara düştüğümde, trafikte birisi beni çileden çıkardığında filan“Ben adam olmaya çalışıyorum, bu bana yakışıyor mu?”diye sorguluyorum kendimi; resmen el freni gibi çalışıyor 🙂 Tavsiye ederim! Eh, “Vicdan yeter!” diyip kestirip atmak olmaz; biraz detaya gireyim, benim için düzgün adam olmanın kriterlerini yazayım. Dürüst olmak, yardımsever olmak gibi genel kavramlara hiç girmeyeyim, zira onlar zaten şart… Bunları da madde madde ve her maddeyi de ayrı bir yazı olarak yazayım, yazdıkça da aşağıdaki listeye ekleyeyim (Yazdıkça yazasım geliyor; hepsini bu başlığın altına yazarsam gözünüz korkar, okumazsınız 🙂 Bu yazı dizisine öncelikle bazı tespitlerle başlamak istiyorum. Ne zamandan beri ve nasıl olduğu, topluma nasıl yerleştiği ayrı bir tartışma konusu; maalesef bizim toplumda genel olarak bir “özenmeme”, “idare etme” durumu var. Kendine, yaptığı işe, eşine, arkadaşına, sokaktaki tanımadığı adam ile ilişkisine, falan filan özenmeme… İşte bu kalıpları kırmakla başlayacağız işe!Hayatımıza özeneceğiz kardeşim; ince ince, nakış gibi işleyeceğiz kendimizi. İyi bir insan olacağız… Özetle bu! Neden dersen, cevabı benim hayat felsem: Bu evrende, milyarlarca yıllık tarihte ufacık bir noktadan başka bir şey değiliz. Bu devasa sistem, bizim bir şekilde “idare ederek” bir iz bırakmadan geçip gitmemiz için kurulmuş olamaz. Saksıdaki çiçeğin, sokaktaki ağacın bile bir amacı, faydası varsa; bizim hayatımızın da bu koskoca sistem içerisinde bir anlamı olmalı. Birçok dini inanış ve felsefi düşüncede bunun karşılığını bulabilirsiniz; bu sistem sen, ben 80-100 yıl boyunca antin kuntin işlerin peşinde koşalım, saksı gibi oturalım, sonra yok olup gidelim diye de kurulmuş olamaz. Hem kendimize, hem etrafımıza bir faydamızın dokunması gerek. Benim için bunu sağlamanın yolu da ilahi bir ceza korkusu ya da ödül beklentisi olmadan, kendimize saygımızla ruhumuzu parlatmaktan ve yüceltmekten geçiyor.Devamını oku→ Bu yazı dizisine öncelikle bazı tespitlerle başlamak istiyorum. Ne zamandan beri ve nasıl olduğu, topluma nasıl yerleştiği ayrı bir tartışma konusu; maalesef bizim toplumda genel olarak bir “özenmeme”, “idare etme” durumu var. Kendine, yaptığı işe, eşine, arkadaşına, sokaktaki tanımadığı adam ile ilişkisine, falan filan özenmeme… İşte bu kalıpları kırmakla başlayacağız işe! Hayatımıza özeneceğiz kardeşim; ince ince, nakış gibi işleyeceğiz kendimizi. İyi bir insan olacağız… Özetle bu! Neden dersen, cevabı benim hayat felsem: Bu evrende, milyarlarca yıllık tarihte ufacık bir noktadan başka bir şey değiliz. Bu devasa sistem, bizim bir şekilde “idare ederek” bir iz bırakmadan geçip gitmemiz için kurulmuş olamaz. Saksıdaki çiçeğin, sokaktaki ağacın bile bir amacı, faydası varsa; bizim hayatımızın da bu koskoca sistem içerisinde bir anlamı olmalı. Birçok dini inanış ve felsefi düşüncede bunun karşılığını bulabilirsiniz; bu sistem sen, ben 80-100 yıl boyunca antin kuntin işlerin peşinde koşalım, saksı gibi oturalım, sonra yok olup gidelim diye de kurulmuş olamaz. Hem kendimize, hem etrafımıza bir faydamızın dokunması gerek. Benim için bunu sağlamanın yolu da ilahi bir ceza korkusu ya da ödül beklentisi olmadan, kendimize saygımızla ruhumuzu parlatmaktan ve yüceltmekten geçiyor.Devamını oku→
81
http://adamgibigiyin.com/kategori/aksesuar
Evet, kaldığımız yerden devam edelim…Öncelikle şu yaka mendilini neden kullanıyoruz diye bir sorgulayalım isterim. Evet, şık olmak için, tarzımızı ortaya çıkarmak için, sofistike görünmek için, takım elbiseye renk katmak için, vb. denebilir. Ancak asıl bir de işin fonksiyonel tarafı var. Bir kadının gözyaşlarını, ya da üzerine dökülen şarabı silmek, vb. için de taşımalısınız bu mendili. Bu yüzden düzgün dursun diye kartona sarma, hatta iliştirme gibi işlere girişmeyin; güzelim ipek mendilleri kara tahta silgisine dönüştürmeyin lütfen. Ancak bu mendili kullanın dediysem de, burnunuzu filan silmeyin ha! Hala el kurulamak filan için mendil kullanıyorsanız, ayrı bir mendil taşıyıverin. Yakanızdaki mendil her zaman tertemiz olmalı. İhtiyacı olan bir kadına sümüklü mendilinizi vermek istemezsiniz herhalde… 🙂Yazılarımda hep“Jilet gibi giyinin”filan diyorum, ama bunu yaparken çok çabalamış görünmemek lazım. Güzel giyinmek ile güzel giyinmek için çabalamak arasında büyük fark var. Bu bağlamda, yaka mendilini katlamak için öyle dakikalar harcamayın. Doğru mendili seçtikten sonra, zevkinize göre katlayıp koyuverin cebinize.Yaka mendili ile birlikte yakaya çiçek ya da rozet takılır mı?Açıkçası bana çok kalabalık, hatta yukarıda bahsettiğim şekilde çok çabalamak gibi geliyor. Bu yüzden ben tek başına yaka mendili, çiçek ya da rozet takıyorum; ikisini ya da üçünü bir arada kullanmıyorum.Yakası açık gömlek ile (kravatsız) yaka mendili kullanılır mı?Evet kullanılır, yalnız ben jilet gibi katlanmış düz beyaz, vb. bir mendil yerine renkli, desenli ipek bir mendili daha uygun buluyorum.Bazı mendillerin kenarları kaba dikilmiş gibi görünüyor, bu nedir?Erkek giyiminde, takım elbiseden ayakkabıya kadar el işçiliği ile yapılmış her şey daha kıymetlidir. Bir kıyafetin el işçiliği ile üretildiğini vurgulamak için ceket yakalarının, yaka mendillerinin, vb. kenarlarında bu el dikişi kullanılır. İyi bir şeydir yani… 🙂Bonus Bilgi: Bir kadına yaka mendilinizi verdiyseniz, geri almayın; onda kalsın 😉 Evet, kaldığımız yerden devam edelim… Öncelikle şu yaka mendilini neden kullanıyoruz diye bir sorgulayalım isterim. Evet, şık olmak için, tarzımızı ortaya çıkarmak için, sofistike görünmek için, takım elbiseye renk katmak için, vb. denebilir. Ancak asıl bir de işin fonksiyonel tarafı var. Bir kadının gözyaşlarını, ya da üzerine dökülen şarabı silmek, vb. için de taşımalısınız bu mendili. Bu yüzden düzgün dursun diye kartona sarma, hatta iliştirme gibi işlere girişmeyin; güzelim ipek mendilleri kara tahta silgisine dönüştürmeyin lütfen. Ancak bu mendili kullanın dediysem de, burnunuzu filan silmeyin ha! Hala el kurulamak filan için mendil kullanıyorsanız, ayrı bir mendil taşıyıverin. Yakanızdaki mendil her zaman tertemiz olmalı. İhtiyacı olan bir kadına sümüklü mendilinizi vermek istemezsiniz herhalde… 🙂 Yazılarımda hep“Jilet gibi giyinin”filan diyorum, ama bunu yaparken çok çabalamış görünmemek lazım. Güzel giyinmek ile güzel giyinmek için çabalamak arasında büyük fark var. Bu bağlamda, yaka mendilini katlamak için öyle dakikalar harcamayın. Doğru mendili seçtikten sonra, zevkinize göre katlayıp koyuverin cebinize. Yaka mendili ile birlikte yakaya çiçek ya da rozet takılır mı?Açıkçası bana çok kalabalık, hatta yukarıda bahsettiğim şekilde çok çabalamak gibi geliyor. Bu yüzden ben tek başına yaka mendili, çiçek ya da rozet takıyorum; ikisini ya da üçünü bir arada kullanmıyorum. Yakası açık gömlek ile (kravatsız) yaka mendili kullanılır mı?Evet kullanılır, yalnız ben jilet gibi katlanmış düz beyaz, vb. bir mendil yerine renkli, desenli ipek bir mendili daha uygun buluyorum. Bazı mendillerin kenarları kaba dikilmiş gibi görünüyor, bu nedir?Erkek giyiminde, takım elbiseden ayakkabıya kadar el işçiliği ile yapılmış her şey daha kıymetlidir. Bir kıyafetin el işçiliği ile üretildiğini vurgulamak için ceket yakalarının, yaka mendillerinin, vb. kenarlarında bu el dikişi kullanılır. İyi bir şeydir yani… 🙂 Bonus Bilgi: Bir kadına yaka mendilinizi verdiyseniz, geri almayın; onda kalsın 😉 Çılgınlar gibi süren bir proje döneminde, nefes bulduğum ilk fırsatta ihmal ettiğim yazılarıma tekrar başlayayım diyerek oturdum bilgisayarın başına. Bugünkü konumuz yaka mendili…Kendimizi ve tarzımızı ifade etme yolundaki üç beş aksesuardan birisi bu yaka mendili.“Takmazsak ne olur?”derseniz; hiçbir şey olmaz, yaka mendilsiz de gayet şık olabilirsiniz. Hatta konuya çok hakim değilseniz, hiç takmamak belki daha bile isabetli olur, durduk yere ağrısız başınıza ağrı almazsınız.Ama derseniz ki“Yahu, görüyorum insanlarda; pek hoşuma gidiyor, ben de takayım…”, buyurun şöyle başlayalım.Yaka mendili için birçok katlama şekli var. Ben en temel olanları aşağıya koyayım öncelikle.Bunlardan hiçbirisi için doğru ya da yanlış diyemem, tamamen zevk meselesi. Ben yine kendi tercihlerimle başlayayım. Mühendis olmamdan mıdır, yoksa düzen intizam takıntısı mıdır bilemem; ben derli toplu duran şekilleri tercih ediyorum (bkz. 1, 2 ve 3 numaralar).Düz bir şekilde durması için mendilin biraz tok bir kumaştan olması gerekli, bu yüzden çok ince ipek dokumalar için 3 ya da 4 numaralı modeli tercih etmek durumunda kalabilirsiniz. Ben çoğunlukla düz beyaz gömlek giydiğim için, düz beyaz pamuklu mendiller ile istediğim modeli rahatlıkla kullanabiliyorum. Eğer desenli bir mendil kullanacak iseniz, 3 numaralı modelde desen pek belli olmayacağı için, tercih etmek istemeyebilirsiniz. 5 numeroyu ben ilkokulda siyah önlüğün üzerine takarmışım (Vallahi de billahi de manyak olacağım o zamanlardan belli imiş… 🙂 ). O yüzden şu an bana hiç hitap etmiyor. 6 numara da tavus kuşu misali çok zorlama geliyor açıkçası…Öncelikle temel birkaç kuraldan bahsedeyim. Kravat ile birebir aynı renk ve desende olmasın. Bazen kravat ile mendil birlikte satılıyor aynı kumaştan, bu şekilde kullanmayın. Neden derseniz, işin içindeki zevk, özenme gibi kavramlar tamamen çöpe gidiyor; mağazadan alıp doğrudan kullanıyorsunuz. Özenle düşünülüp hazırlanmış bir yemek yerine fast-food tercih etmek gibi bir şey açıkçası… Ama bu şekilde takım olarak satın aldığınız mendiller varsa, başka kravatlarınız ile kullanabileceğinizi söylememe gerek yok sanırım. 🙂Desen konusuna gelirsek; düz kravatla desenli mendil, ya da desenli kravatla düz mendil kullanmayı ben daha çok tercih ediyorum. Genelde desenli kravatlar kullandığım için benim mendillerim çoğunlukla düz renk. Ama dediğim gibi bu tamamen kişisel tercih; desenli gömlek, desenli kravat ve desenli mendilin de gayet uyumlu ve şık bir şekilde kullanıldığını da görebilirsiniz.Renk uyumu olarak şöyle bir kuralım var: Gömlek ya da kravat içerisindeki renklerle uyum sağlamaya çalışıyorum. Birbirleri ile tamamen alakasız renklerde ceket-gömlek-kravat-mendil eşleşmeleri bana aşırı kalabalık geliyor. Benzer şekilde parlak renklerde bir kravat takıyorsam, daha soluk pastel tonlarda bir mendil; ya da tam tersini tercih ediyorum. İkisi birden parlak olunca beni yoruyor. Yine de kesinlikle kullanmam diyemem; öyle güzel bir kravat-mendil ikilisi denk gelir ki, takmasan olmaz…Renk uyumuna örnek bulayım diye internette görsel aramaktan gözlerim şişti; içime en çok sinen ikisini sizinle paylaşayım. Yalnız renk uyumu açısından değerlendirdiğimi tekrar hatırlatayım.Üstteki arkadaşın kravatındaki puanların pembe olmasına dikkatinizi çekmek istiyorum.Alltaki takım elbisenin ve kravatın deseni pek benlik değil, ama renk uyumu konusunda sağlam çalışılmış. Kravatın deseninde maviler olduğu gibi, mendilin kenarlarında da mavi renk bulunuyor. Ayrıca pantolonun da lacivert renkte olduğunu ekleyince; siz de hakkını teslim edersiniz sanırım.Konu ile ilgili yazacak başka şeylerim de var, ama uzun olunca okumuyorsunuz 🙂 Onları da 1-2 gün içerisinde ayrı bir yazı olarak yazayım… Çılgınlar gibi süren bir proje döneminde, nefes bulduğum ilk fırsatta ihmal ettiğim yazılarıma tekrar başlayayım diyerek oturdum bilgisayarın başına. Bugünkü konumuz yaka mendili… Kendimizi ve tarzımızı ifade etme yolundaki üç beş aksesuardan birisi bu yaka mendili.“Takmazsak ne olur?”derseniz; hiçbir şey olmaz, yaka mendilsiz de gayet şık olabilirsiniz. Hatta konuya çok hakim değilseniz, hiç takmamak belki daha bile isabetli olur, durduk yere ağrısız başınıza ağrı almazsınız. Ama derseniz ki“Yahu, görüyorum insanlarda; pek hoşuma gidiyor, ben de takayım…”, buyurun şöyle başlayalım. Yaka mendili için birçok katlama şekli var. Ben en temel olanları aşağıya koyayım öncelikle. Bunlardan hiçbirisi için doğru ya da yanlış diyemem, tamamen zevk meselesi. Ben yine kendi tercihlerimle başlayayım. Mühendis olmamdan mıdır, yoksa düzen intizam takıntısı mıdır bilemem; ben derli toplu duran şekilleri tercih ediyorum (bkz. 1, 2 ve 3 numaralar). Düz bir şekilde durması için mendilin biraz tok bir kumaştan olması gerekli, bu yüzden çok ince ipek dokumalar için 3 ya da 4 numaralı modeli tercih etmek durumunda kalabilirsiniz. Ben çoğunlukla düz beyaz gömlek giydiğim için, düz beyaz pamuklu mendiller ile istediğim modeli rahatlıkla kullanabiliyorum. Eğer desenli bir mendil kullanacak iseniz, 3 numaralı modelde desen pek belli olmayacağı için, tercih etmek istemeyebilirsiniz. 5 numeroyu ben ilkokulda siyah önlüğün üzerine takarmışım (Vallahi de billahi de manyak olacağım o zamanlardan belli imiş… 🙂 ). O yüzden şu an bana hiç hitap etmiyor. 6 numara da tavus kuşu misali çok zorlama geliyor açıkçası… Öncelikle temel birkaç kuraldan bahsedeyim. Kravat ile birebir aynı renk ve desende olmasın. Bazen kravat ile mendil birlikte satılıyor aynı kumaştan, bu şekilde kullanmayın. Neden derseniz, işin içindeki zevk, özenme gibi kavramlar tamamen çöpe gidiyor; mağazadan alıp doğrudan kullanıyorsunuz. Özenle düşünülüp hazırlanmış bir yemek yerine fast-food tercih etmek gibi bir şey açıkçası… Ama bu şekilde takım olarak satın aldığınız mendiller varsa, başka kravatlarınız ile kullanabileceğinizi söylememe gerek yok sanırım. 🙂 Desen konusuna gelirsek; düz kravatla desenli mendil, ya da desenli kravatla düz mendil kullanmayı ben daha çok tercih ediyorum. Genelde desenli kravatlar kullandığım için benim mendillerim çoğunlukla düz renk. Ama dediğim gibi bu tamamen kişisel tercih; desenli gömlek, desenli kravat ve desenli mendilin de gayet uyumlu ve şık bir şekilde kullanıldığını da görebilirsiniz. Renk uyumu olarak şöyle bir kuralım var: Gömlek ya da kravat içerisindeki renklerle uyum sağlamaya çalışıyorum. Birbirleri ile tamamen alakasız renklerde ceket-gömlek-kravat-mendil eşleşmeleri bana aşırı kalabalık geliyor. Benzer şekilde parlak renklerde bir kravat takıyorsam, daha soluk pastel tonlarda bir mendil; ya da tam tersini tercih ediyorum. İkisi birden parlak olunca beni yoruyor. Yine de kesinlikle kullanmam diyemem; öyle güzel bir kravat-mendil ikilisi denk gelir ki, takmasan olmaz… Renk uyumuna örnek bulayım diye internette görsel aramaktan gözlerim şişti; içime en çok sinen ikisini sizinle paylaşayım. Yalnız renk uyumu açısından değerlendirdiğimi tekrar hatırlatayım. Üstteki arkadaşın kravatındaki puanların pembe olmasına dikkatinizi çekmek istiyorum. Alltaki takım elbisenin ve kravatın deseni pek benlik değil, ama renk uyumu konusunda sağlam çalışılmış. Kravatın deseninde maviler olduğu gibi, mendilin kenarlarında da mavi renk bulunuyor. Ayrıca pantolonun da lacivert renkte olduğunu ekleyince; siz de hakkını teslim edersiniz sanırım. Konu ile ilgili yazacak başka şeylerim de var, ama uzun olunca okumuyorsunuz 🙂 Onları da 1-2 gün içerisinde ayrı bir yazı olarak yazayım… Burlington çorapları lise yıllarımdan beri (Vay be, yirmi beş yıl filan olmuş) kullanırım. O yaşlarda, baklava deseni ve parlak renkleri ile “farklı olma çabası” ile satın alırdım. Sonra mezun olup işe başladığımda, gömlek ve kravatlarımla renk eşleştirmeleri yapmak pek hoşuma giderdi. Lacivert takım elbisenin içine mavi gömlek ve kahverengi-mavi bir kravat taktığımda, yandaki gibi bir çorap giyerdim mesela. Gri-mavi-kırmızı, lacivert-mavi-yeşil, vb. her takım elbise-gömlek-kravat üçlüsüne denk gelen çoraplarım vardı. Şimdilerde de günlük hayatımda çoğunlukla renkli Burlington çorapları tercih etmekle birlikte, takım elbiseler ile genellikle düz renk çorap kullanıyorum (Ara sıra nostalji yapıyorum elbette 🙂 ).Devamını oku→ Bu sefer de olmusuz bir deneyimimden bahsedeceğim. Aslında Türkiye’de gördüğüm en geniş çanta koleksiyonu burada. Birbirinden güzel görünümlü birçok model arasından tam ihtiyacım olan, ufak ve ince bir çanta bulunca pek sevinmiştim (Fotoğraftakine benzer bir model). Ama sevincim burada kaldı, gerisi tamamen trajedi. Ayda ancak 1-2 kez kullandığım bu çantanın sapı 7-8 kullanımdan sonra koptu. İncelemeye gönderdim, üç hafta sonra tamir edilerek teslim edildi. 3-5 kullanımdan sonra hem iç hem dış tarafındaki fermuarların zaman zaman kapanmadığını farkettim. Tekrar götürdüm mağazaya, değişim istedim; “kullanıcı hatası” gerekçesiyle 3-4 hafta sonra olduğu gibi geri gönderildi. Madem fermuar kullanmayı bilmiyorum, kendilerinden “doğru fermuar kullanımı” konusunda bilgi istedim, havamı aldım. Elbette tekrar gönderdim; 3-4 hafta sonra geri geldi, galiba fermuarlardan birisini değiştirmişler; ama diğeri yine aynı durumda. Dördüncü kez gönderdiğimde ikinci fermuarı de değiştirdiler. Farklı bir fermuar kullanmışlar, iki fermuarın tutacak yerleri birbirinden farklı olmuş.Devamını oku→ Bir erkeğin saat dışında takım elbise ile birlikte kullanabileceği en şık aksesuar olarak düşündüğüm kol düğmeleri ile ilgili de bir yazı yazayım istedim. Bana çok ciddi olmayan iş ortamlarında kol düğmesi kullanımı ile ilgili çokça soru geldi, öncelikle bu konudaki fikrimi belirterek başlayayım. Kol düğmesi kullanımını tamamen kişisel zevk ve tercih olarak değerlendiriyorum. Kol düğmelerinin takım elbiseye ciddi bir hava verdiğini ve renk uyumu sağlamak için kullanılabilecek güzel bir aksesuar olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen, kullanılmasının ya da kullanılmamasının abes olacağı bir ortam söyleyemem. Dediğim gibi tamamen tarz meselesi. Oldukça rahat bir iş ortamında, diğer insanlar gömlek kollarını kıvırırken, kol düğmesi kullanarak tarzınızı ortaya koymanızda hiçbir sakınca yok bence.Şahsen takım elbise içerisine giydiğim neredeyse tüm gömleklerim kol düğmesi ile kullanmak üzere duble manşetli (Gömlek manşetleri ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım). İlk kol düğmem dedemden kalma sedef bir çift kol düğmesi idi. O kol düğmeleri sayesinde, okul dışında takım elbise giymeye başladığım 20 yaşımdan itibaren kol düğmelerine büyük ilgi duyuyorum ve 20 senedir kol düğmesi topluyorum. İlk başlarda hemen hemen hiç çeşit bulamazken, şimdi sınırsız bir arz ile karşı karşıyayız; bu durumu değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Durum böyle iken açıkça itiraf etmeliyim ki kol düğmesine her zaman pozitif ayrımcılık yapıyorum… 🙂Devamını oku→ Bir erkeğin saat dışında takım elbise ile birlikte kullanabileceği en şık aksesuar olarak düşündüğüm kol düğmeleri ile ilgili de bir yazı yazayım istedim. Bana çok ciddi olmayan iş ortamlarında kol düğmesi kullanımı ile ilgili çokça soru geldi, öncelikle bu konudaki fikrimi belirterek başlayayım. Kol düğmesi kullanımını tamamen kişisel zevk ve tercih olarak değerlendiriyorum. Kol düğmelerinin takım elbiseye ciddi bir hava verdiğini ve renk uyumu sağlamak için kullanılabilecek güzel bir aksesuar olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen, kullanılmasının ya da kullanılmamasının abes olacağı bir ortam söyleyemem. Dediğim gibi tamamen tarz meselesi. Oldukça rahat bir iş ortamında, diğer insanlar gömlek kollarını kıvırırken, kol düğmesi kullanarak tarzınızı ortaya koymanızda hiçbir sakınca yok bence. Şahsen takım elbise içerisine giydiğim neredeyse tüm gömleklerim kol düğmesi ile kullanmak üzere duble manşetli (Gömlek manşetleri ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım). İlk kol düğmem dedemden kalma sedef bir çift kol düğmesi idi. O kol düğmeleri sayesinde, okul dışında takım elbise giymeye başladığım 20 yaşımdan itibaren kol düğmelerine büyük ilgi duyuyorum ve 20 senedir kol düğmesi topluyorum. İlk başlarda hemen hemen hiç çeşit bulamazken, şimdi sınırsız bir arz ile karşı karşıyayız; bu durumu değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Durum böyle iken açıkça itiraf etmeliyim ki kol düğmesine her zaman pozitif ayrımcılık yapıyorum… 🙂Devamını oku→
82
http://adamgibigiyin.com/kategori/ayakkabi
Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki…Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım:– Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş.– Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir.– Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim.Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim.– Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂– Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm.– Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim.Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin:– Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm.– Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim.– Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil.– Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın.– Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz.Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum.Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor. Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki… Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım: – Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş. – Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir. – Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim. Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim. – Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂 – Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm. – Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim. Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin: – Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm. – Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim. – Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil. – Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın. – Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz. Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum. Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor. Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→ Gündelik hayatta kullanmak üzere hem rahat hem de şık bir ayakkabı arayanlar için ideal. Hem spor hem de yarı resmi giyime uygun. Aynı zamanda oldukça dayanıklı. Yıllar önce satın aldıklarım bile gayet iyi durumdalar. Deri modeller, yine Camper mağazalarından temin edilebilen boya ile bakım yapıldığında ilk günkü kadar güzel oluyorlar.Camper ayakkabıların en büyük özelliği tabanları. Tabanında 87 adet yuvarlak çıkıntı var ve bunlar yürürken ayak tabanında oluşan darbeleri emerek dağıtıyor ve ekstra bir konfor sağlıyor. Oldukça esnek malzemelerden üretilen ayakkabıların özellikle yeni modelleri çok hafif. Ayağınızda varlığını hissetmiyorsunuz bile.Devamını oku→ Gündelik hayatta kullanmak üzere hem rahat hem de şık bir ayakkabı arayanlar için ideal. Hem spor hem de yarı resmi giyime uygun. Aynı zamanda oldukça dayanıklı. Yıllar önce satın aldıklarım bile gayet iyi durumdalar. Deri modeller, yine Camper mağazalarından temin edilebilen boya ile bakım yapıldığında ilk günkü kadar güzel oluyorlar. Camper ayakkabıların en büyük özelliği tabanları. Tabanında 87 adet yuvarlak çıkıntı var ve bunlar yürürken ayak tabanında oluşan darbeleri emerek dağıtıyor ve ekstra bir konfor sağlıyor. Oldukça esnek malzemelerden üretilen ayakkabıların özellikle yeni modelleri çok hafif. Ayağınızda varlığını hissetmiyorsunuz bile.Devamını oku→ Merhaba Gökhan bey. Öğretmenim; kumaş mı keten mi arasında keten seviyorum, kumaş hoşuma gitmiyor. Bana önerebileceğiniz kumaş görünümlü ketenler var mı? Ayrıca, taba rengi ayakkabı, krem rengi keten, taba rengi kemer, beyaz gömlek, şık bir saat kombini nasıl sizce? Yoksa krem yerine farklı bi renk mi seçmeliyim pantolon olarak? Bir de, kravat olarak hangi renk gider? Saygılar…(Serkan Bey, Adana)Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→ Krem rengi keten pantolon denince, gözümün önüne paçaları kıvırıp kumsalda yürüş yapan bir adam geliyor. Kravatla birlikte ciddi bir kullanıma uygun olduğunu pek düşünmüyorum; kumaşın hafifliğinden ve anında buruşabilme özelliğinden olsa gerek… Kumaş pantolon konusundaki tercihinize de hak veriyorum, ben de ceketin altına krem rengi kumaç pantolon giymiyorum. O zaman ne giyeceğiz derseniz, chino, khakis, kanvas, vb. şekillerde adlandırılan pamuklu kumaştan pantolonları deneyebilirsiniz. Ben genelde Dockers markasını tercih ediyorum; kesim, renk ve model olarak çok sayıda alternatif bulabiliyorum. Yandaki resimde iki farklı tarz var örneğin, siz de kendinize uygun bulduğunuz bir model tercih edebilirsiniz. Kışın da alternatif olarak, çok bariz fitilli olmayan kadife pantolonları düşünebilirsiniz.Devamını oku→ Ayakkabıların giyim konusundaki önemini sık sık vurguluyorum. Uygun ve temiz bir ayakkabı şık giyinmek isteyen erkeğin olmazsa olmazı. Bunun için sürekli yeni ayakkabı almanıza gerek yok, doğru alışveriş stratejisi ve düzenli bakım alışkanlıkları gayet yeterli (İnanmazsınız, 15 yıl önce satın aldığım bir ayakkabıyı giydim dün örneğin; görseniz en çok bir yıl önce satın aldığımı düşünürdünüz. Nasıl olduğunu aşağıda okuyabilirsiniz).Ayakkabı bakımı aslında alışveriş aşamasında başlıyor.Doğru ölçülerde ve kaliteli ayakkabılar satın almak (Ayakkabı Satın Alırkenbaşlıklı okumanızı öneririm) işin kilit noktası. Kalitesiz bir ayakkabıya her gün bakım yapsanız bile kısa sürede yıpranacağı için bir süreden sonra düzgün görünmesini sağlayamazsınız. Aynı şekilde, ayağınıza büyük, küçük ya da dar olan bir ayakkabı satın aldığınızda ayakkabı kısa sürede deforme olacaktır. Örneğin ayağınız taraklı ise, dar modeller tercih ettiğinizde ayakkabılarınız kısa sürede sağlam dayak yemiş boksöre dönecektir 🙂 Bu yüzden geniş modelleri, ya da ayakkabıları farklı genişliklerde üreten markaları tercih etmeniz gerekiyor.Devamını oku→ Ayakkabıların giyim konusundaki önemini sık sık vurguluyorum. Uygun ve temiz bir ayakkabı şık giyinmek isteyen erkeğin olmazsa olmazı. Bunun için sürekli yeni ayakkabı almanıza gerek yok, doğru alışveriş stratejisi ve düzenli bakım alışkanlıkları gayet yeterli (İnanmazsınız, 15 yıl önce satın aldığım bir ayakkabıyı giydim dün örneğin; görseniz en çok bir yıl önce satın aldığımı düşünürdünüz. Nasıl olduğunu aşağıda okuyabilirsiniz). Ayakkabı bakımı aslında alışveriş aşamasında başlıyor.Doğru ölçülerde ve kaliteli ayakkabılar satın almak (Ayakkabı Satın Alırkenbaşlıklı okumanızı öneririm) işin kilit noktası. Kalitesiz bir ayakkabıya her gün bakım yapsanız bile kısa sürede yıpranacağı için bir süreden sonra düzgün görünmesini sağlayamazsınız. Aynı şekilde, ayağınıza büyük, küçük ya da dar olan bir ayakkabı satın aldığınızda ayakkabı kısa sürede deforme olacaktır. Örneğin ayağınız taraklı ise, dar modeller tercih ettiğinizde ayakkabılarınız kısa sürede sağlam dayak yemiş boksöre dönecektir 🙂 Bu yüzden geniş modelleri, ya da ayakkabıları farklı genişliklerde üreten markaları tercih etmeniz gerekiyor.Devamını oku→
83
http://adamgibigiyin.com/kategori/genel-bilgiler
Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki…Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım:– Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş.– Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir.– Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim.Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim.– Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂– Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm.– Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim.Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin:– Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm.– Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim.– Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil.– Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın.– Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz.Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum.Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor. Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki… Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım: – Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş. – Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir. – Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim. Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim. – Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂 – Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm. – Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim. Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin: – Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm. – Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim. – Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil. – Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın. – Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz. Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum. Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor. Maalesef bizim kültürümüzde yer almayan, haliyle tam karşılığı olmayan bir kavram olur kendisi. İnternette arayınca“kıyafet yönetmeliği”gibi saçma karşılıklar bulabilirsiniz.“Bir davete, organizasyona, toplantıya, vb. katılımızda giymeniz beklenen/istenen kıyafet”şeklinde tanımlayayım ben.Dediğim gibi bizde pek kullanılmıyor, bari el alem nasıl kullanıyor anlatayım. Bir düğün davetiyesi geliyor, üzerinde adres tarih filan yazıyor; en altında da katılım durumunuzu bildirmeniz gereken iletişim bilgileri ve “dress code” yer alıyor (“Dress Code: Koyu renk takım elbise”şeklinde). Hani bizde bir laf var ya“Misafir umduğunu değil bulduğunu yer”diye, hah işte onun gibi“Misafirliğinizi bilin, canınızın istediğini değil söyleneni giyin”diyor şair burada… Adam aylarca uğraşıp bir şeyler organize etmeye, hayatının belki en önemli gününü planlamaya çalışıyor; lütfen çomarlık yapıp“Benim tarzım böyle arkadaş”diyerek kot-gömlek gitmeyin. Giderseniz de arkanızdan bir kamyon laf yiyeceğinizi bilin.Bizde önden söylenmediği için ben alışkanlık edindim, bir yere çağrıldığımda doğrudan soruyorum“Nasıl giyiniyoruz?”diye. Yazılı bir davetiye almış isem de katılım durumumu bildirirken soruyorum. Sadece düğün-dernek için değil, basit bir davet için bile soruyorum. Bir şekilde kendi etrafıma bu “dress code” işini yerleştirmeye çalışıyorum. Benzer bir alışkanlık edinerek sizin de herhangi bir ortamda ofsayta düşmeden çok rahat edeceğinizin garantisini verebilirim.Son olarak “dress code” jargonunu yazayım (Dediğim gibi konsept yabancı, İngizcesi ile birikte Türkçesini de yorumlayarak yazıyorum):Frak(White tie-Beyaz papyon):En resmisidir, frak giymeniz beklenir; smokinle gidene maymun muamelesi yapılır 🙂 (Neden beyaz papyon derseniz; frak ile beyaz, smokin ile siyah papyon kullanılır)Smokin(Black tie-Siyah papyon):Smokin giymeniz beklenir, siyah takım elbise ile gidene fakir(!) muamelesi yapılır 🙂Smokin (opsiyonel)(Black tie optional):Yukarıdaki fakirler(!) de gelebilir demek 🙂 Smokinin yoksa koyu renk takım elbise, beyaz gömlek ve uygun renkte bir kravat da olur anlamında…Takım Elbise(Business):Evet, tahmin edeceğiniz üzere takım elbise giymeniz bekleniyor. Rengi, gömleği, kravatı meşrebinize kalmış.Yarı Resmi(Busines Casual):Blazer ceket, gömlek, kumaş/kanvas-chinopantolon giyip gelin diyor.Serbest(Casual):Yukarıda bahsettiğim kot-gömlek, kot-tişört işte bu kategoriye giriyor. Serbest dediysem şort-terlik giyip de gitmeyin ama.Son söz: Yazılarımda hep kendimize özenmekten bahsediyorum, ancak bir davete icabet ederken kendimizden önce davet sahibine ve davete özenelim, özenmeyenleri uyaralım 🙂 Maalesef bizim kültürümüzde yer almayan, haliyle tam karşılığı olmayan bir kavram olur kendisi. İnternette arayınca“kıyafet yönetmeliği”gibi saçma karşılıklar bulabilirsiniz.“Bir davete, organizasyona, toplantıya, vb. katılımızda giymeniz beklenen/istenen kıyafet”şeklinde tanımlayayım ben. Dediğim gibi bizde pek kullanılmıyor, bari el alem nasıl kullanıyor anlatayım. Bir düğün davetiyesi geliyor, üzerinde adres tarih filan yazıyor; en altında da katılım durumunuzu bildirmeniz gereken iletişim bilgileri ve “dress code” yer alıyor (“Dress Code: Koyu renk takım elbise”şeklinde). Hani bizde bir laf var ya“Misafir umduğunu değil bulduğunu yer”diye, hah işte onun gibi“Misafirliğinizi bilin, canınızın istediğini değil söyleneni giyin”diyor şair burada… Adam aylarca uğraşıp bir şeyler organize etmeye, hayatının belki en önemli gününü planlamaya çalışıyor; lütfen çomarlık yapıp“Benim tarzım böyle arkadaş”diyerek kot-gömlek gitmeyin. Giderseniz de arkanızdan bir kamyon laf yiyeceğinizi bilin. Bizde önden söylenmediği için ben alışkanlık edindim, bir yere çağrıldığımda doğrudan soruyorum“Nasıl giyiniyoruz?”diye. Yazılı bir davetiye almış isem de katılım durumumu bildirirken soruyorum. Sadece düğün-dernek için değil, basit bir davet için bile soruyorum. Bir şekilde kendi etrafıma bu “dress code” işini yerleştirmeye çalışıyorum. Benzer bir alışkanlık edinerek sizin de herhangi bir ortamda ofsayta düşmeden çok rahat edeceğinizin garantisini verebilirim. Son olarak “dress code” jargonunu yazayım (Dediğim gibi konsept yabancı, İngizcesi ile birikte Türkçesini de yorumlayarak yazıyorum): Son söz: Yazılarımda hep kendimize özenmekten bahsediyorum, ancak bir davete icabet ederken kendimizden önce davet sahibine ve davete özenelim, özenmeyenleri uyaralım 🙂 Eh, her gün takım elbise giymiyoruz; Clark Kent’ten Superman’e döndüğümüz zamanlar da var…Tahmin edeceğiniz gibi “Takım elbise ile giydiğiniz bir paltoyu, pardösüyü günlük kıyafetlerinizle (ya da tersi) giymeseniz iyi olur” diyerek başlayacağım. Tüm kış boyunca bir tek paltoya, arsız veledin“Vuracam kırbacı, vuracam kırbacı”diyerek yavru eşeğe yaptığı muameleyi yapmanın alemi yok 🙂Yazılarımı yeni okuyanlar için tekrar hatırlatayım; dogmatik ve didaktik söylemlerden kaçınmaya çalışan bir şahsiyet olmam itibarıyla, yazılarımda“şunu, bunu yapın/yapmayın”yerine kendi tercihlerimi aktarıyorum; yine öyle yapacağım.İstanbul gibi kışları nispeten yumuşak geçen bir şehirde yaşamanın avantajı ile benim neredeyse tüm kış boyunca tercihim deri montlar oluyor. Takım elbisenin aksine, spor kıyafetlerimde toprak tonlarını da kullandığım için hem siyah hem de kahverengi deri montlarım var. Palto, ceket, vb. gibi görünen deri montlar yerine, tarzı “motosiklet montu” olarak adlandırılan yandakine benzer modelleri tercih ediyorum.Deri mont ile yalnızcadenimpantolonlar; onun da altına her zaman deri bot giyiyorum. Yıllardır tarzından ve kalitesinden çok memnun olduğum OXS botlardan pek şaşmıyorum.Denim pantolonların paça genişliği ve boyu konusunda da birkaç şey yazayım. Takım elbiselerde olduğu gibi, günlük giyimde de gün geçtikçe da paçalar daralıyor ve paça boyları da kısalıyor. Ben denim pantolonlarda da paça genişliğini 20 cm kullanıyorum (Bacaklarım bir miktar “edeleli” olduğu için daha dar giyemiyorum). Buradaki tek kriterim, pantolonun bacağıma yapışmaması. Birçok yazımda belirttiğim üzere, insanların güzel yönlerini ortaya çıkarıp estetik olmayan yerlerini gizleyecek şekilde giyinmesi gerektiğine inanıyorum. Erkek bacaklarının da tayt gibi dar pantolonlar giyerek insanların gözüne sokulacak kadar güzel şeyler olmadığını düşünüyorum.Paça uzunluğuna gelirsek, yine “ayakkabımızı ortaya çıkaracak kadar kısa, bilekleri göstermeyecek kadar uzun” şeklinde teorik bilgi ile yandaki örneği vereyim (“Neden bilek görünmesin?” sorusuna cevabım, aynen yukarıda belirttiğim şekilde, erkek ayak bileklerinin sağa sola gösterecek kadar estetik olmadığını düşünmemdir. Çok seksi ayak bilekleriniz olduğunu düşünüyorsanız, çekin paçaları yukarı! 😀 ). Ben yandaki fotoğraftaki kadar, ya da 1-2 cm daha kısa olacak şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki botları da oldukça şık bulduğumu ekleyeyim.Bir de paça kıvırma konusu var. Açıkası örnek vermek için bir saat görsel aradım internette, bir tane paçası kıvrık olmayan görsel bulamadım. Şahsi tercihim paçaları kıvırmamak yönünde, nedeni ise ayrı bir yazının konusu olsun.Elbette biraz daha şık olmam gereken ortamlar da oluyor. O zaman ise takım elbise ile giydiğim paltonun biraz kısa olanını (eteği kalça altına gelecek şekilde), ya da yağmura daha dayanıklı bir parka kullanıyorum.Burada renk olarak tercihim koyu lacivert; günlük hayatta tercih ettiğim renkler (mavi, lacivert denim, kahverengi tonlarındakanvaspantolonlar; gri, lacivert, yeşil kazaklar ve trikolar; mavi gömlek üzeri lacivert süveter, vb.) ile çok daha kullanışlı.Bu kıyafetlerle de yine bot giyiyorum, ama bu sefer aşağıdaki gibi biraz daha şık bir model tercih ediyorum.Bir de İstanbul’da kar yağdığı iki üç günde ve soğuk memleketleri ziyaret ettiğimde kullandığım bir kaz tüyü montum var. Altına yine denim ve botlar… Bu sefer tamamen fonksiyonel botlar tercih ediyorum, bütün gün yağmur çamur içinde kalsam bile ayaklarımın donmamasını ya da ıslanmamasını sağlamalarını istiyorum.Son olarak da aksesuarları yazayım. Spor dışında bere kullanmıyorum, beyzbol şapkası asla takmıyorum. Daha önce deyazlık giyim ile ilgili yazımdaörnek verdiğim kasketlerin yünlü olanlarını tercih ediyorum.Her dışarı çıktığımda kıyafetimle uygun renkte bir atkı sarıyorum boynuma. Takım elbise ile kaşmir atkı önermiştim ama deri mont ile kaşmir atkı bana çok narin geliyor; bu sefer tercihim daha kalın dokumalı ancak kesinlikle doğal malzemeden üretilmiş bir atkı oluyor.Genelde düz renkte ve gri, lacivert gibi parlak olmayan renkte atkılar kullanıyorum. Bir iki tane de enine çizgili atkım var, giydiklerim desensiz ya da tek renk ise; bu atkılarımı kullanıyorum.Eldiven olarak ise soğuk havalarda yine deri eldivenden şaşmıyorum. Biraz daha ılık havalarda ise parmaksız yün eldiven terih ediyorum; “rock”çı ruhuma pek uygun geliyor 🙂Kazak, gömlek, triko, bunların uyumu, vb. konularda yazacak birçok şey var; bu yazı burada bitsin; kazaklar da başka bir yazının konusu olsun. Eh, her gün takım elbise giymiyoruz; Clark Kent’ten Superman’e döndüğümüz zamanlar da var… Tahmin edeceğiniz gibi “Takım elbise ile giydiğiniz bir paltoyu, pardösüyü günlük kıyafetlerinizle (ya da tersi) giymeseniz iyi olur” diyerek başlayacağım. Tüm kış boyunca bir tek paltoya, arsız veledin“Vuracam kırbacı, vuracam kırbacı”diyerek yavru eşeğe yaptığı muameleyi yapmanın alemi yok 🙂 Yazılarımı yeni okuyanlar için tekrar hatırlatayım; dogmatik ve didaktik söylemlerden kaçınmaya çalışan bir şahsiyet olmam itibarıyla, yazılarımda“şunu, bunu yapın/yapmayın”yerine kendi tercihlerimi aktarıyorum; yine öyle yapacağım. İstanbul gibi kışları nispeten yumuşak geçen bir şehirde yaşamanın avantajı ile benim neredeyse tüm kış boyunca tercihim deri montlar oluyor. Takım elbisenin aksine, spor kıyafetlerimde toprak tonlarını da kullandığım için hem siyah hem de kahverengi deri montlarım var. Palto, ceket, vb. gibi görünen deri montlar yerine, tarzı “motosiklet montu” olarak adlandırılan yandakine benzer modelleri tercih ediyorum. Deri mont ile yalnızcadenimpantolonlar; onun da altına her zaman deri bot giyiyorum. Yıllardır tarzından ve kalitesinden çok memnun olduğum OXS botlardan pek şaşmıyorum. Denim pantolonların paça genişliği ve boyu konusunda da birkaç şey yazayım. Takım elbiselerde olduğu gibi, günlük giyimde de gün geçtikçe da paçalar daralıyor ve paça boyları da kısalıyor. Ben denim pantolonlarda da paça genişliğini 20 cm kullanıyorum (Bacaklarım bir miktar “edeleli” olduğu için daha dar giyemiyorum). Buradaki tek kriterim, pantolonun bacağıma yapışmaması. Birçok yazımda belirttiğim üzere, insanların güzel yönlerini ortaya çıkarıp estetik olmayan yerlerini gizleyecek şekilde giyinmesi gerektiğine inanıyorum. Erkek bacaklarının da tayt gibi dar pantolonlar giyerek insanların gözüne sokulacak kadar güzel şeyler olmadığını düşünüyorum. Paça uzunluğuna gelirsek, yine “ayakkabımızı ortaya çıkaracak kadar kısa, bilekleri göstermeyecek kadar uzun” şeklinde teorik bilgi ile yandaki örneği vereyim (“Neden bilek görünmesin?” sorusuna cevabım, aynen yukarıda belirttiğim şekilde, erkek ayak bileklerinin sağa sola gösterecek kadar estetik olmadığını düşünmemdir. Çok seksi ayak bilekleriniz olduğunu düşünüyorsanız, çekin paçaları yukarı! 😀 ). Ben yandaki fotoğraftaki kadar, ya da 1-2 cm daha kısa olacak şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki botları da oldukça şık bulduğumu ekleyeyim. Bir de paça kıvırma konusu var. Açıkası örnek vermek için bir saat görsel aradım internette, bir tane paçası kıvrık olmayan görsel bulamadım. Şahsi tercihim paçaları kıvırmamak yönünde, nedeni ise ayrı bir yazının konusu olsun. Elbette biraz daha şık olmam gereken ortamlar da oluyor. O zaman ise takım elbise ile giydiğim paltonun biraz kısa olanını (eteği kalça altına gelecek şekilde), ya da yağmura daha dayanıklı bir parka kullanıyorum. Burada renk olarak tercihim koyu lacivert; günlük hayatta tercih ettiğim renkler (mavi, lacivert denim, kahverengi tonlarındakanvaspantolonlar; gri, lacivert, yeşil kazaklar ve trikolar; mavi gömlek üzeri lacivert süveter, vb.) ile çok daha kullanışlı. Bu kıyafetlerle de yine bot giyiyorum, ama bu sefer aşağıdaki gibi biraz daha şık bir model tercih ediyorum. Bir de İstanbul’da kar yağdığı iki üç günde ve soğuk memleketleri ziyaret ettiğimde kullandığım bir kaz tüyü montum var. Altına yine denim ve botlar… Bu sefer tamamen fonksiyonel botlar tercih ediyorum, bütün gün yağmur çamur içinde kalsam bile ayaklarımın donmamasını ya da ıslanmamasını sağlamalarını istiyorum. Son olarak da aksesuarları yazayım. Spor dışında bere kullanmıyorum, beyzbol şapkası asla takmıyorum. Daha önce deyazlık giyim ile ilgili yazımdaörnek verdiğim kasketlerin yünlü olanlarını tercih ediyorum. Her dışarı çıktığımda kıyafetimle uygun renkte bir atkı sarıyorum boynuma. Takım elbise ile kaşmir atkı önermiştim ama deri mont ile kaşmir atkı bana çok narin geliyor; bu sefer tercihim daha kalın dokumalı ancak kesinlikle doğal malzemeden üretilmiş bir atkı oluyor. Genelde düz renkte ve gri, lacivert gibi parlak olmayan renkte atkılar kullanıyorum. Bir iki tane de enine çizgili atkım var, giydiklerim desensiz ya da tek renk ise; bu atkılarımı kullanıyorum. Eldiven olarak ise soğuk havalarda yine deri eldivenden şaşmıyorum. Biraz daha ılık havalarda ise parmaksız yün eldiven terih ediyorum; “rock”çı ruhuma pek uygun geliyor 🙂 Kazak, gömlek, triko, bunların uyumu, vb. konularda yazacak birçok şey var; bu yazı burada bitsin; kazaklar da başka bir yazının konusu olsun. Kış yaklaşıyor, havaların serinlemesi ve yağışlarla birlikte bana da sorular yağmaya başladı. Kışlık giyim konusunu resmi ve günlük olarak ikiye bölerek başlayayım. Bu yazım, takım elbise üzerine giyilecek mevsimlik ve kışlık kıyafetler ile aksesuarlar üzerine olsun.Yüzüncü tekrar olarak baştan vurgulayayım, öncelikle giydiğimiz kıyafetlerin tarz olarak birbirine uyumlu olmasını istiyoruz. Bu yüzden takım elbise üzerine yağmurluk, kaban, deri mont filan giymiyoruz. Spor montları saymıyorum bile…İstanbul’da yaşıyor olmam nedeniyle ağır bir kışlık giyime ihtiyaç duymuyorum. Bahar aylarında bej renk trençkot kullanıyorum [Tanım olarak trençkot askeri tarzda, su geçirmez pardösüye deniyor. Piyasada su geçirmez, ya da içerisinde su geçirmez bir astar bulunan çok fazla model bulmak mümkün değil; ancak belirgin tarzı (Önü kruvaze, kemerli, omuzları apoletli, vb.) nedeniyle pardösü yerine trençkot demeyi tercih ediyorum]. Yine tanım olarak, trençkot genel olarak bej renkte üretiliyor, ancak farklı renklerini de bulmak mümkün. Şahsi tercihim hem şıklık hem de kullanışlılık açısından bej… Neden derseniz, her renk takım elbisem ile giyebiliyorum: Siyah, gri ve lacivert (Biliyorsunuz, kahverengi takım elbise giymiyorum.)… Hele ki lacivert ve gri takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı giydiysem, harika oluyor. Siyah takım elbise ya da siyah ayakkabı ve gri takım elbise ile nasıl oluyor derseniz, açıkçası bej rengin doğru tonunu bulmak için biraz uğraşıyorum. Renk skalasında kahverengi ile siyah arasındaki renkleri düşünün. Kahverenginin tonunu açtığınızda sütlü kahve oluyor ya kabaca; siyaha yakın bir kahverenginin tonunu açtığınızda elde ettiğiniz renk (Taş rengi diyebiliriz.), bu açıdan biçilmiş kaftan oluyor. Hele bir de düğmeler, siyaha yakın kahverengi olur ise, işte size son derece kullanışlı bir trençkot.Soğuk kış aylarında ise füme/koyu gri renk bir palto kullanıyorum. Neden siyah değil derseniz, siyah palto ile lacivert takım elbisenin uyumu hoşuma gitmiyor; siyah takım elbisenin tonu ile paltonun tonunun tutmaması durumundan hoşlanmıyorum ve gri takım elbise ve kahverengi ayakkabı giyeceğim zaman siyah paltonun uygun olmayacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, füme maalesef bej kadar kullanışlı bir renk değil. Yine her renk (siyah, gri, lacivert) takım elbisenin üzerine giyilebilmekle birlikte, lacivert takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı ile uygun olmuyor. Ya ikinci bir renkte (bkz. deve tüyü) palto edinmenizi, ya da siyah ayakkabıdan şaşmamanızı önereceğim.Paltonun da takım elbise gibi %100 yün kumaştan üretilmiş olmasına dikkat etmenizi öneririm (Biz burada sentetik kumaşları sevmeyiz dostum… 🙂 ).Uzunluk olarak hem trençkot hem de palto için ben dizin biraz üzerini tercih ediyorum (Kalça hizasındakileri ise spor giyimde).Paltoyu trençkot gibi kruvaze değil, takım elbiselerim gibi tek düğmeli kullanıyorum. Takım elbisede olduğu gibi, paltoda da en alt düğmeyi iliklemediğimizi hatırlatayım.Şemsiye bu mevsimlerin vazgeçilmez aksesuarlarından. Her fonksiyonel şeyde olduğu gibi, şemsiyede de kaliteden taviz vermeyin derim. İki kuruş fazla verin, çok kaliteli bir şemsiye edinin. Rüzgarda dönmeyen, kolay açılıp kapanan kaliteli bir şemsiye tek bir gün sizi kurtarsa, verdiğiniz parayı çıkaracaktır. Hele ki pahalı kıyafetlerinizin, ayakkabılarınızın yağmurdan telef olmasını engeller ise… Ben bir adet baston şemsiye edinin derim; hem şık bir aksesuar, hem de açılınca gayet geniş oluyor; bazı zamanlar başkalarını da düşünmek durumunda olduğunuzu hatırlatırım 🙂 (İki kişi yağmurda herkes kendi şemsiyesi ile mi, yoksa bir büyük şemsiyenin altında kol kola mı yürümek daha keyifli, siz düşünün). Onun dışında bir de katlanabilen cinste ufak bir şemsiyeniz olursa, yağmur ihtimali olduğu ya da elinizde kocaman baston şemsiyeyi taşımak istemediğiniz zamanlar çantanıza atıverirsiniz.Mevsimsel olarak, trençkot ile atkı kullanmaya pek gerek yok. Ancak, fark yaratmak isterseniz ince dokuma bir fular takabilirsiniz. Palto ile birlikte, klasik tarzda kalmak isterseniz düz siyah ya da koyu gri renk tercih edin. Ama burada da farklı olmayı tercih ederseniz gömlek, kravat ve hatta çorabınızla uyumlu renkte bir atkı kullanın. Hem sıcak tutması, hem de yumuşacık olması bakımından kaşmir dokumayı tercih edin derim. Sürekli yüz ve boyun bölgesine temas ettiği için yine sentetik dokumalardan kaçının.Eldiven de şemsiye gibi delikanlılıktan taviz vermemenizi önerdiğim bir aksesuar; adam gibi bir şey alın, yıllarca kullanın derim. Adam gibi dediğim şey de, elbette deri eldiven. Doğal olması, hava alması ve şık olması açısından benim şaşmaz tercihim. İçi kaşmir astarlı bir eldiven alırsanız, kışın sıcacık tutar ellerinizi. Geyik ya da kuzu derisinden üretilmiş deri eldivenlerin daha yumuşak olacağını hatırlatayım (Benim içi kaşmir, geyik derisi bir çift eldivenim var; sık kullanmaya kıyamayacak kadar memnunum kendisinden.).Son olarak da şapka konusuna geleyim; takım elbise ile bere ya da beyzbol şapkası takmayın lütfen. Şıklık ve tarz açısından fötr (fedora) şapka diyeceğim ama bizim millet pek alışık değil maalesef, taktığımda sokakta çok acayip bakıyorlar 🙂 Haliyle, çok soğuk hava durumları dışında ben takım elbise ile şapka kullanmıyorum. O durumlarda da, paltom ile aynı renkte şık bir kasket edindim, onu takıyorum. (Güncelleme: Geçen hafta kenarları biraz daha dar bir fedora şapka buldum, şansımı tekrar deneyeceğim 🙂 )Bir diğer güncelleme: Bir okuyucumdan e-posta aldım,“Peki altına ne giyelim, bot konusundaki fikriniz nedir?”şeklinde; onu da kısaca burada cevaplayayım. Bildiğiniz üzere takım elbise altına lastik tabanlı bir şeyler giymekten pek hoşlanmıyorum, ancak aşırı yağışlı ya da soğuk yerlerde yaşayan ya da bu şartlarda çalışan insanlara da“Yağmur-çamur kösele ayakkabı giyeceksiniz”demenin abesliğinin de farkındayım. Şahsen takım elbise altına aşırı bir kar yağışı olmadığı sürece bot giymiyorum, belki İstanbul’da yaşadığım için hiç ihtiyaç da duymuyorum. Açıkçası lastik tabanlı bir ayakkabım da yok takım elbise altına giydiğim. Satın alacak olsam, dikkatli bakılmadığı sürece lastik tabanlı olduğu belli olmayan, sürekli giydiğim (şu yazımabir göz atın derim) kösele ayakkabılarıma benzer bir ayakkabı/bot tercih ederdim. Kış yaklaşıyor, havaların serinlemesi ve yağışlarla birlikte bana da sorular yağmaya başladı. Kışlık giyim konusunu resmi ve günlük olarak ikiye bölerek başlayayım. Bu yazım, takım elbise üzerine giyilecek mevsimlik ve kışlık kıyafetler ile aksesuarlar üzerine olsun. Yüzüncü tekrar olarak baştan vurgulayayım, öncelikle giydiğimiz kıyafetlerin tarz olarak birbirine uyumlu olmasını istiyoruz. Bu yüzden takım elbise üzerine yağmurluk, kaban, deri mont filan giymiyoruz. Spor montları saymıyorum bile… İstanbul’da yaşıyor olmam nedeniyle ağır bir kışlık giyime ihtiyaç duymuyorum. Bahar aylarında bej renk trençkot kullanıyorum [Tanım olarak trençkot askeri tarzda, su geçirmez pardösüye deniyor. Piyasada su geçirmez, ya da içerisinde su geçirmez bir astar bulunan çok fazla model bulmak mümkün değil; ancak belirgin tarzı (Önü kruvaze, kemerli, omuzları apoletli, vb.) nedeniyle pardösü yerine trençkot demeyi tercih ediyorum]. Yine tanım olarak, trençkot genel olarak bej renkte üretiliyor, ancak farklı renklerini de bulmak mümkün. Şahsi tercihim hem şıklık hem de kullanışlılık açısından bej… Neden derseniz, her renk takım elbisem ile giyebiliyorum: Siyah, gri ve lacivert (Biliyorsunuz, kahverengi takım elbise giymiyorum.)… Hele ki lacivert ve gri takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı giydiysem, harika oluyor. Siyah takım elbise ya da siyah ayakkabı ve gri takım elbise ile nasıl oluyor derseniz, açıkçası bej rengin doğru tonunu bulmak için biraz uğraşıyorum. Renk skalasında kahverengi ile siyah arasındaki renkleri düşünün. Kahverenginin tonunu açtığınızda sütlü kahve oluyor ya kabaca; siyaha yakın bir kahverenginin tonunu açtığınızda elde ettiğiniz renk (Taş rengi diyebiliriz.), bu açıdan biçilmiş kaftan oluyor. Hele bir de düğmeler, siyaha yakın kahverengi olur ise, işte size son derece kullanışlı bir trençkot. Soğuk kış aylarında ise füme/koyu gri renk bir palto kullanıyorum. Neden siyah değil derseniz, siyah palto ile lacivert takım elbisenin uyumu hoşuma gitmiyor; siyah takım elbisenin tonu ile paltonun tonunun tutmaması durumundan hoşlanmıyorum ve gri takım elbise ve kahverengi ayakkabı giyeceğim zaman siyah paltonun uygun olmayacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, füme maalesef bej kadar kullanışlı bir renk değil. Yine her renk (siyah, gri, lacivert) takım elbisenin üzerine giyilebilmekle birlikte, lacivert takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı ile uygun olmuyor. Ya ikinci bir renkte (bkz. deve tüyü) palto edinmenizi, ya da siyah ayakkabıdan şaşmamanızı önereceğim. Paltonun da takım elbise gibi %100 yün kumaştan üretilmiş olmasına dikkat etmenizi öneririm (Biz burada sentetik kumaşları sevmeyiz dostum… 🙂 ). Uzunluk olarak hem trençkot hem de palto için ben dizin biraz üzerini tercih ediyorum (Kalça hizasındakileri ise spor giyimde). Paltoyu trençkot gibi kruvaze değil, takım elbiselerim gibi tek düğmeli kullanıyorum. Takım elbisede olduğu gibi, paltoda da en alt düğmeyi iliklemediğimizi hatırlatayım. Şemsiye bu mevsimlerin vazgeçilmez aksesuarlarından. Her fonksiyonel şeyde olduğu gibi, şemsiyede de kaliteden taviz vermeyin derim. İki kuruş fazla verin, çok kaliteli bir şemsiye edinin. Rüzgarda dönmeyen, kolay açılıp kapanan kaliteli bir şemsiye tek bir gün sizi kurtarsa, verdiğiniz parayı çıkaracaktır. Hele ki pahalı kıyafetlerinizin, ayakkabılarınızın yağmurdan telef olmasını engeller ise… Ben bir adet baston şemsiye edinin derim; hem şık bir aksesuar, hem de açılınca gayet geniş oluyor; bazı zamanlar başkalarını da düşünmek durumunda olduğunuzu hatırlatırım 🙂 (İki kişi yağmurda herkes kendi şemsiyesi ile mi, yoksa bir büyük şemsiyenin altında kol kola mı yürümek daha keyifli, siz düşünün). Onun dışında bir de katlanabilen cinste ufak bir şemsiyeniz olursa, yağmur ihtimali olduğu ya da elinizde kocaman baston şemsiyeyi taşımak istemediğiniz zamanlar çantanıza atıverirsiniz. Mevsimsel olarak, trençkot ile atkı kullanmaya pek gerek yok. Ancak, fark yaratmak isterseniz ince dokuma bir fular takabilirsiniz. Palto ile birlikte, klasik tarzda kalmak isterseniz düz siyah ya da koyu gri renk tercih edin. Ama burada da farklı olmayı tercih ederseniz gömlek, kravat ve hatta çorabınızla uyumlu renkte bir atkı kullanın. Hem sıcak tutması, hem de yumuşacık olması bakımından kaşmir dokumayı tercih edin derim. Sürekli yüz ve boyun bölgesine temas ettiği için yine sentetik dokumalardan kaçının. Eldiven de şemsiye gibi delikanlılıktan taviz vermemenizi önerdiğim bir aksesuar; adam gibi bir şey alın, yıllarca kullanın derim. Adam gibi dediğim şey de, elbette deri eldiven. Doğal olması, hava alması ve şık olması açısından benim şaşmaz tercihim. İçi kaşmir astarlı bir eldiven alırsanız, kışın sıcacık tutar ellerinizi. Geyik ya da kuzu derisinden üretilmiş deri eldivenlerin daha yumuşak olacağını hatırlatayım (Benim içi kaşmir, geyik derisi bir çift eldivenim var; sık kullanmaya kıyamayacak kadar memnunum kendisinden.). Son olarak da şapka konusuna geleyim; takım elbise ile bere ya da beyzbol şapkası takmayın lütfen. Şıklık ve tarz açısından fötr (fedora) şapka diyeceğim ama bizim millet pek alışık değil maalesef, taktığımda sokakta çok acayip bakıyorlar 🙂 Haliyle, çok soğuk hava durumları dışında ben takım elbise ile şapka kullanmıyorum. O durumlarda da, paltom ile aynı renkte şık bir kasket edindim, onu takıyorum. (Güncelleme: Geçen hafta kenarları biraz daha dar bir fedora şapka buldum, şansımı tekrar deneyeceğim 🙂 ) Bir diğer güncelleme: Bir okuyucumdan e-posta aldım,“Peki altına ne giyelim, bot konusundaki fikriniz nedir?”şeklinde; onu da kısaca burada cevaplayayım. Bildiğiniz üzere takım elbise altına lastik tabanlı bir şeyler giymekten pek hoşlanmıyorum, ancak aşırı yağışlı ya da soğuk yerlerde yaşayan ya da bu şartlarda çalışan insanlara da“Yağmur-çamur kösele ayakkabı giyeceksiniz”demenin abesliğinin de farkındayım. Şahsen takım elbise altına aşırı bir kar yağışı olmadığı sürece bot giymiyorum, belki İstanbul’da yaşadığım için hiç ihtiyaç da duymuyorum. Açıkçası lastik tabanlı bir ayakkabım da yok takım elbise altına giydiğim. Satın alacak olsam, dikkatli bakılmadığı sürece lastik tabanlı olduğu belli olmayan, sürekli giydiğim (şu yazımabir göz atın derim) kösele ayakkabılarıma benzer bir ayakkabı/bot tercih ederdim. Yazının başlığına bakmayın, modanın tanımı yapacak filan değilim; çok da umurumda değil açıkçası. Neticesinde ben burada “moda blogu” yazmıyorum;Adam Gibi Giyininsanın kendisine, işine, çevresine özenmesi ile ilgili…Ben sizlerle kendi doğrularımı paylaşıyorum ve sizlerin de kendi doğrularınızı oluşturmanız gerektiğine inanıyorum. Mesela, güncel modaya uymak adına mevcut giysileri atıp yeni alışverişe koşuşturmak artık bana doğru gelmiyor. Kurumsal hayatta iken alışverişe çıkıp beşer-onar kravat, gömlek, vb. satın aldığım dönemler oldu; yok şu moda, yok biraz farklı olayım, yok bir de bu renginden olsun diye… Şu an gardrobum çok daha sade, takım elbise için yalnızca düz beyaz ve açık mavi gömleklerim var örneğin. Yeni bir kıyafet alırken güncel tarza uygun olmasına dikkat ediyorum (Pantolon paça boyu, genişliği gibi); ancak bunlar demode oldu diye de eskileri kaldırıp atmıyorum, ufak bir iki tadilat ile gayet mutlu bir şekilde giymeye devam ediyorum.Ancak benim gibi adamların moda dünyası tarafından pek sevilmediğini belirtmeliyim. Sonuçta benim gardrobumda yirmi sene önce satın aldığım bazı tişörtler, kazaklar bile duruyor. Ancak giyim sektörü “yeni moda” kavramı altında bizlerin sıklıkla yeni kıyafetler almamızı bekliyor. Ben insanların tek tip bir kalıba sokulmasından, tekdüzeleşmesinden; buna paralel olarak da insanların kendilerine uyup uymadığına bakmadan bir akıma kapılıp gitmesinden hoşlanmadığımı, özgün tarzları daha takdirle karşıladığımı belirteyim.En basit örnek olarak yüzyıllardır hemen hemen aynı şekilde kullanılan smokinleri göstereyim. Eğer aşırı kilo değişimi yaşamamış iseniz, yıllar önce satın aldığınız bir smokini hala giyebilirsiniz (Belki ufak bazı tadilatlar gerekebilir). Haliyle bir smokin satın alan bir erkek, bir daha smokin satın almak zorunda hissetmez. Ancak son yıllarda “yeni moda” karşımıza lacivert renkte smokinler çıkardı ve siyah smokinleri demode hale getirmeye çalıştı. Hatta birçok moda yazarı, siyahın ne kadar kötü ve kullanışsız bir renk olduğunu, ışık altında başka renklere büründüğünü filan yazarak bu değirmene su taşıdılar. İnsanlar ihtiyaç anında ya yeni smokin almak zorunda hissettiler, ya da birkaç yıl sonra kesinlikle demode (hatta komik) olacak lacivert renkli smokinleri tercih ettiler. Olur da bir gün birisi yanıma gelip üzerimdeki siyah smokinin eski moda olduğunu söylerse, ağzının ortasına ıslak terlikle vuracağımdan emin olabilirsiniz. 🙂Modanın bir yüzü teknoloji ve zevklerin gelişimi ile birlikte evrilmek ise, diğer yüzü de tamamen satış odaklı pazarlama faaliyetidir (Bunu yazdığım için dayak yiyebilirim 🙂 )Bu yüzden ben “moda” değil “şıklık” üzerine yazıyorum. Kıyas kabul etmez, hatta haddim de değil; ama ben deMaslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisigibi, kendi şıklık piramidimi hazırladım, buyurun buradan yakın:Doğru beden:Birçok yazımda belirttiğim üzere ne dar, ne bol; üzerinize tam oturan kıyafetler giymelisiniz. Ayrıca kusurlu yönlerinizi örtmeye özen göstermelisiniz. Göbeğiniz varsa, bacaklarınız kısa ise, vb. akıllı tercihler yapmalısınız (Şu yazımıbir okuyun derim).Uyum:En önemlisirenk uyumu, ancak kıyafetlerin birbiri ile uyumu da önemli. Şık bir takım elbisenin üzerine kaz tüyü mont giymek gibi…Doğru tarz:Bir kıyafetin içerisinde mutlu ve özgüvenli hissetmelisiniz. Size ait olmayan, içinde kendiniz gibi hissetmediğiniz, düzgün taşıyamayacağınız tarzlara özenmemelisiniz.Ortama uyum:Takım elbise ile katılmanız gereken bir davete denim (kot) pantolon ile gitmemek gibi… 🙂Kaliteli ürünler:Markadan değil kaliteden bahsediyorum. Kalite bazen markayı gerektirmekle birlikte, marka her zaman kaliteyi garanti etmiyor. İşi ayakkabı üretmek olmayan pahalı bir marka, orta (hatta düşük) kalitede bir ayakkabı için dünyalarca para isteyebiliyor. Eğer bütçeniz elveriyor ise, kalitel ürünler şıklıkta bir fark yaratacaktır. (Şu yazımıda bir okuyun derim)Özgünlük:Hangi tarzda olursa olsun, şıklığın en üst noktası bence ana akıma en çok uymak değil, kendi tarzını oluşturmaktır.Haydi koşun, adam gibi giyinin… 🙂 Yazının başlığına bakmayın, modanın tanımı yapacak filan değilim; çok da umurumda değil açıkçası. Neticesinde ben burada “moda blogu” yazmıyorum;Adam Gibi Giyininsanın kendisine, işine, çevresine özenmesi ile ilgili… Ben sizlerle kendi doğrularımı paylaşıyorum ve sizlerin de kendi doğrularınızı oluşturmanız gerektiğine inanıyorum. Mesela, güncel modaya uymak adına mevcut giysileri atıp yeni alışverişe koşuşturmak artık bana doğru gelmiyor. Kurumsal hayatta iken alışverişe çıkıp beşer-onar kravat, gömlek, vb. satın aldığım dönemler oldu; yok şu moda, yok biraz farklı olayım, yok bir de bu renginden olsun diye… Şu an gardrobum çok daha sade, takım elbise için yalnızca düz beyaz ve açık mavi gömleklerim var örneğin. Yeni bir kıyafet alırken güncel tarza uygun olmasına dikkat ediyorum (Pantolon paça boyu, genişliği gibi); ancak bunlar demode oldu diye de eskileri kaldırıp atmıyorum, ufak bir iki tadilat ile gayet mutlu bir şekilde giymeye devam ediyorum. Ancak benim gibi adamların moda dünyası tarafından pek sevilmediğini belirtmeliyim. Sonuçta benim gardrobumda yirmi sene önce satın aldığım bazı tişörtler, kazaklar bile duruyor. Ancak giyim sektörü “yeni moda” kavramı altında bizlerin sıklıkla yeni kıyafetler almamızı bekliyor. Ben insanların tek tip bir kalıba sokulmasından, tekdüzeleşmesinden; buna paralel olarak da insanların kendilerine uyup uymadığına bakmadan bir akıma kapılıp gitmesinden hoşlanmadığımı, özgün tarzları daha takdirle karşıladığımı belirteyim. En basit örnek olarak yüzyıllardır hemen hemen aynı şekilde kullanılan smokinleri göstereyim. Eğer aşırı kilo değişimi yaşamamış iseniz, yıllar önce satın aldığınız bir smokini hala giyebilirsiniz (Belki ufak bazı tadilatlar gerekebilir). Haliyle bir smokin satın alan bir erkek, bir daha smokin satın almak zorunda hissetmez. Ancak son yıllarda “yeni moda” karşımıza lacivert renkte smokinler çıkardı ve siyah smokinleri demode hale getirmeye çalıştı. Hatta birçok moda yazarı, siyahın ne kadar kötü ve kullanışsız bir renk olduğunu, ışık altında başka renklere büründüğünü filan yazarak bu değirmene su taşıdılar. İnsanlar ihtiyaç anında ya yeni smokin almak zorunda hissettiler, ya da birkaç yıl sonra kesinlikle demode (hatta komik) olacak lacivert renkli smokinleri tercih ettiler. Olur da bir gün birisi yanıma gelip üzerimdeki siyah smokinin eski moda olduğunu söylerse, ağzının ortasına ıslak terlikle vuracağımdan emin olabilirsiniz. 🙂 Modanın bir yüzü teknoloji ve zevklerin gelişimi ile birlikte evrilmek ise, diğer yüzü de tamamen satış odaklı pazarlama faaliyetidir (Bunu yazdığım için dayak yiyebilirim 🙂 ) Bu yüzden ben “moda” değil “şıklık” üzerine yazıyorum. Kıyas kabul etmez, hatta haddim de değil; ama ben deMaslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisigibi, kendi şıklık piramidimi hazırladım, buyurun buradan yakın: Doğru beden:Birçok yazımda belirttiğim üzere ne dar, ne bol; üzerinize tam oturan kıyafetler giymelisiniz. Ayrıca kusurlu yönlerinizi örtmeye özen göstermelisiniz. Göbeğiniz varsa, bacaklarınız kısa ise, vb. akıllı tercihler yapmalısınız (Şu yazımıbir okuyun derim). Uyum:En önemlisirenk uyumu, ancak kıyafetlerin birbiri ile uyumu da önemli. Şık bir takım elbisenin üzerine kaz tüyü mont giymek gibi… Doğru tarz:Bir kıyafetin içerisinde mutlu ve özgüvenli hissetmelisiniz. Size ait olmayan, içinde kendiniz gibi hissetmediğiniz, düzgün taşıyamayacağınız tarzlara özenmemelisiniz. Ortama uyum:Takım elbise ile katılmanız gereken bir davete denim (kot) pantolon ile gitmemek gibi… 🙂 Kaliteli ürünler:Markadan değil kaliteden bahsediyorum. Kalite bazen markayı gerektirmekle birlikte, marka her zaman kaliteyi garanti etmiyor. İşi ayakkabı üretmek olmayan pahalı bir marka, orta (hatta düşük) kalitede bir ayakkabı için dünyalarca para isteyebiliyor. Eğer bütçeniz elveriyor ise, kalitel ürünler şıklıkta bir fark yaratacaktır. (Şu yazımıda bir okuyun derim) Özgünlük:Hangi tarzda olursa olsun, şıklığın en üst noktası bence ana akıma en çok uymak değil, kendi tarzını oluşturmaktır. Haydi koşun, adam gibi giyinin… 🙂
84
http://adamgibigiyin.com/kategori/gomlek
Gömlek yakalarıyla ilgili ilk yazımdayaka çeşitlerini anlatıp kişisel tercihlerimi belirtmiştim, şimdi sıra yaka ölçülerine geldi. Yandaki resimde dikkat etmek gereken ölçüleri gösterdim, şimdi yazarak detaylandırayım.Yaka genişliği (çevresi):Yakanın bence en önemli ölçüsü. Sürekli belirtiyorum, kıyafetler üzerinize tam oturmalı diye; aynı şekilde gömleğin yakası da tam oturmalı. En genel olarak ifade edildiği şekilde, yakayı iliklediğinizde gömlek ile boynunuzun arasına işaret parmağınız rahatlıkla girebilmeli. Bundan daha bol olursa (mesela iki parmağınız rahatlıkla giriyorsa) kabuğundan kafasını çıkarmış kaplumbağa gibi, daha dar olursa da ortasından sıkılmış diş macunu tüpü gibi görünürsünüz. 🙂 Dar olmasının başka bir sıkıntısı da, başınıza doğru kan dolaşımını engelleyeceği için baş ağrısına sebep olabilir. Emin olun, çalışırken beyninize kan ve oksijen gitmesini isterseniz. 🙂Devamını oku→ Gömlek yakalarıyla ilgili ilk yazımdayaka çeşitlerini anlatıp kişisel tercihlerimi belirtmiştim, şimdi sıra yaka ölçülerine geldi. Yandaki resimde dikkat etmek gereken ölçüleri gösterdim, şimdi yazarak detaylandırayım. Yaka genişliği (çevresi):Yakanın bence en önemli ölçüsü. Sürekli belirtiyorum, kıyafetler üzerinize tam oturmalı diye; aynı şekilde gömleğin yakası da tam oturmalı. En genel olarak ifade edildiği şekilde, yakayı iliklediğinizde gömlek ile boynunuzun arasına işaret parmağınız rahatlıkla girebilmeli. Bundan daha bol olursa (mesela iki parmağınız rahatlıkla giriyorsa) kabuğundan kafasını çıkarmış kaplumbağa gibi, daha dar olursa da ortasından sıkılmış diş macunu tüpü gibi görünürsünüz. 🙂 Dar olmasının başka bir sıkıntısı da, başınıza doğru kan dolaşımını engelleyeceği için baş ağrısına sebep olabilir. Emin olun, çalışırken beyninize kan ve oksijen gitmesini isterseniz. 🙂Devamını oku→ İnternette araştırmaya kalksanız onlarca farklı gömlek yakası tipi, her biri için farklı bir sürü isim çıkar karşınıza. Ansiklopedik bir yazı yazmak, gömlek literatürünü buraya dökmek gibi bir niyetim yok, gerek de yok zaten. Kendime göre özetleyeyim, duyduğum farklı isimlendirmelerden bahsedeyim, her biri hakkındaki fikirlerimi yazayım; siz kendi gömleğiniz için seçim yaparken gereğini yaparsınız artık…Düz yaka:100 gömleğin 99’unda gördüğünüz yaka tipi. Birileri sağından solundan bir isim uydurarak alengirli bir hava katmış, ama temelde hepsi aynı yaka. Vanilyalı dondurma gibi, sade yaka işte… Yandaki resimde gördüğünüz yaka uzunluğu ile yaka açıklığının farklı kombinasyonlarından oluşan onlarca farklı yaka ismi karşınıza çıkabilir: Geniş yaka, açık yaka, dar yaka, İtalyan yaka, Fransız yaka, klasik yaka, vb.; İngilizce olarak spread, cutaway, point, straight, vb. Bir de bunların çok geniş, az geniş, yarı geniş, acayip geniş, vb. türevleri var ki evlere şenlik.Mühendis notu: Yaka açıklığı iki yaka ucunun birbirine olan uzaklığı olarak tanımlanmakla birlikte; yaka açıklığı, yaka uzunluğuna göre değişiklik göstereceği için “iki yaka arasındaki açı” demek daha doğru aslında. Ancak gömlek ölçüsü alırken için açıölçer, T cetveli filan kullanmak abes olacağı için biz yine “uzaklık” ile devam edelim… 🙂Devamını oku→ İnternette araştırmaya kalksanız onlarca farklı gömlek yakası tipi, her biri için farklı bir sürü isim çıkar karşınıza. Ansiklopedik bir yazı yazmak, gömlek literatürünü buraya dökmek gibi bir niyetim yok, gerek de yok zaten. Kendime göre özetleyeyim, duyduğum farklı isimlendirmelerden bahsedeyim, her biri hakkındaki fikirlerimi yazayım; siz kendi gömleğiniz için seçim yaparken gereğini yaparsınız artık… Düz yaka:100 gömleğin 99’unda gördüğünüz yaka tipi. Birileri sağından solundan bir isim uydurarak alengirli bir hava katmış, ama temelde hepsi aynı yaka. Vanilyalı dondurma gibi, sade yaka işte… Yandaki resimde gördüğünüz yaka uzunluğu ile yaka açıklığının farklı kombinasyonlarından oluşan onlarca farklı yaka ismi karşınıza çıkabilir: Geniş yaka, açık yaka, dar yaka, İtalyan yaka, Fransız yaka, klasik yaka, vb.; İngilizce olarak spread, cutaway, point, straight, vb. Bir de bunların çok geniş, az geniş, yarı geniş, acayip geniş, vb. türevleri var ki evlere şenlik. Mühendis notu: Yaka açıklığı iki yaka ucunun birbirine olan uzaklığı olarak tanımlanmakla birlikte; yaka açıklığı, yaka uzunluğuna göre değişiklik göstereceği için “iki yaka arasındaki açı” demek daha doğru aslında. Ancak gömlek ölçüsü alırken için açıölçer, T cetveli filan kullanmak abes olacağı için biz yine “uzaklık” ile devam edelim… 🙂Devamını oku→ Bu yazım da aslına bakarsanızbir önceki yazımaçok benzer bir yazı olacak. Hatta neredeyse kopyala yapıştır… 🙂Geçmişte çok sayıda renkli gömlek de satın aldım, takım elbise ve kravatlarımla da gayet şık eşleştirdiğimi düşünüyorum. Ancak zamanla açık mavi dışındaki renkli gömleklerden tamamen kurtuldum. Gardrobumda yalnızca beyaz ve açık mavinin değişik tonlarında gömlekler bulunuyor. Bu tercihime de katılmayanlar olacaktır, mutlu da olurum; etrafta daha renkli, daha farklı giyinen insanlar görmek ne güzel değil mi? Yeter ki özensin insanlar kendilerine.Güzel eşleştirilmiş renkli gömlek ve kravatları da yine gayet şık buluyorum, gördüğümde takdir ediyorum; ancak şahsen tercih etmiyorum. Beyaz ya da açık mavi gömleğin sade şıklığının benim tarzıma daha çok uyduğunu düşünüyorum.Devamını oku→ Bu yazım da aslına bakarsanızbir önceki yazımaçok benzer bir yazı olacak. Hatta neredeyse kopyala yapıştır… 🙂 Geçmişte çok sayıda renkli gömlek de satın aldım, takım elbise ve kravatlarımla da gayet şık eşleştirdiğimi düşünüyorum. Ancak zamanla açık mavi dışındaki renkli gömleklerden tamamen kurtuldum. Gardrobumda yalnızca beyaz ve açık mavinin değişik tonlarında gömlekler bulunuyor. Bu tercihime de katılmayanlar olacaktır, mutlu da olurum; etrafta daha renkli, daha farklı giyinen insanlar görmek ne güzel değil mi? Yeter ki özensin insanlar kendilerine. Güzel eşleştirilmiş renkli gömlek ve kravatları da yine gayet şık buluyorum, gördüğümde takdir ediyorum; ancak şahsen tercih etmiyorum. Beyaz ya da açık mavi gömleğin sade şıklığının benim tarzıma daha çok uyduğunu düşünüyorum.Devamını oku→ Takım elbise içine giydiğim gömlekler konusunda da galiba biraz muhafazakarım. Zaman içerisinde birçok renk ve desende gömlek satın aldım, takım elbiseler ve kravatlarla da oldukça güzel eşleştirdiğimi düşünüyorum. Ancak zamanla desenli gömleklerden tamamen kurtulduğumu paylaşmak isterim. Bu tercihime katılmayanlar olacaktır, hiç itirazım olmaz; zaten burada kendi zevk ve deneyimlerden bahsediyorum… 🙂Güzel eşleştirilmiş (“kombin” ve “kombinlemek” kelimeleri hiç hoşuma gitmiyor, yerine “eşleştirmek” kullanacağım) desenli gömlek ve kravatların gözüme gayet şık göründüğünü belirterek başlayayım. Düzgün bir şekilde kullanıldığını gördüğümde takdir ediyorum. Hele son zamanlarda hoşuma giden oldukça cesur desenler görüyorum, ancak kendim kullanmayı tercih etmiyorum. Düz gömlekle oluşturacağım sade bir şıklığın benim tarzıma daha çok uyduğunu düşünüyorum.Devamını oku→ Takım elbise içine giydiğim gömlekler konusunda da galiba biraz muhafazakarım. Zaman içerisinde birçok renk ve desende gömlek satın aldım, takım elbiseler ve kravatlarla da oldukça güzel eşleştirdiğimi düşünüyorum. Ancak zamanla desenli gömleklerden tamamen kurtulduğumu paylaşmak isterim. Bu tercihime katılmayanlar olacaktır, hiç itirazım olmaz; zaten burada kendi zevk ve deneyimlerden bahsediyorum… 🙂 Güzel eşleştirilmiş (“kombin” ve “kombinlemek” kelimeleri hiç hoşuma gitmiyor, yerine “eşleştirmek” kullanacağım) desenli gömlek ve kravatların gözüme gayet şık göründüğünü belirterek başlayayım. Düzgün bir şekilde kullanıldığını gördüğümde takdir ediyorum. Hele son zamanlarda hoşuma giden oldukça cesur desenler görüyorum, ancak kendim kullanmayı tercih etmiyorum. Düz gömlekle oluşturacağım sade bir şıklığın benim tarzıma daha çok uyduğunu düşünüyorum.Devamını oku→ Bir erkeğin saat dışında takım elbise ile birlikte kullanabileceği en şık aksesuar olarak düşündüğüm kol düğmeleri ile ilgili de bir yazı yazayım istedim. Bana çok ciddi olmayan iş ortamlarında kol düğmesi kullanımı ile ilgili çokça soru geldi, öncelikle bu konudaki fikrimi belirterek başlayayım. Kol düğmesi kullanımını tamamen kişisel zevk ve tercih olarak değerlendiriyorum. Kol düğmelerinin takım elbiseye ciddi bir hava verdiğini ve renk uyumu sağlamak için kullanılabilecek güzel bir aksesuar olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen, kullanılmasının ya da kullanılmamasının abes olacağı bir ortam söyleyemem. Dediğim gibi tamamen tarz meselesi. Oldukça rahat bir iş ortamında, diğer insanlar gömlek kollarını kıvırırken, kol düğmesi kullanarak tarzınızı ortaya koymanızda hiçbir sakınca yok bence.Şahsen takım elbise içerisine giydiğim neredeyse tüm gömleklerim kol düğmesi ile kullanmak üzere duble manşetli (Gömlek manşetleri ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım). İlk kol düğmem dedemden kalma sedef bir çift kol düğmesi idi. O kol düğmeleri sayesinde, okul dışında takım elbise giymeye başladığım 20 yaşımdan itibaren kol düğmelerine büyük ilgi duyuyorum ve 20 senedir kol düğmesi topluyorum. İlk başlarda hemen hemen hiç çeşit bulamazken, şimdi sınırsız bir arz ile karşı karşıyayız; bu durumu değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Durum böyle iken açıkça itiraf etmeliyim ki kol düğmesine her zaman pozitif ayrımcılık yapıyorum… 🙂Devamını oku→ Bir erkeğin saat dışında takım elbise ile birlikte kullanabileceği en şık aksesuar olarak düşündüğüm kol düğmeleri ile ilgili de bir yazı yazayım istedim. Bana çok ciddi olmayan iş ortamlarında kol düğmesi kullanımı ile ilgili çokça soru geldi, öncelikle bu konudaki fikrimi belirterek başlayayım. Kol düğmesi kullanımını tamamen kişisel zevk ve tercih olarak değerlendiriyorum. Kol düğmelerinin takım elbiseye ciddi bir hava verdiğini ve renk uyumu sağlamak için kullanılabilecek güzel bir aksesuar olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen, kullanılmasının ya da kullanılmamasının abes olacağı bir ortam söyleyemem. Dediğim gibi tamamen tarz meselesi. Oldukça rahat bir iş ortamında, diğer insanlar gömlek kollarını kıvırırken, kol düğmesi kullanarak tarzınızı ortaya koymanızda hiçbir sakınca yok bence. Şahsen takım elbise içerisine giydiğim neredeyse tüm gömleklerim kol düğmesi ile kullanmak üzere duble manşetli (Gömlek manşetleri ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım). İlk kol düğmem dedemden kalma sedef bir çift kol düğmesi idi. O kol düğmeleri sayesinde, okul dışında takım elbise giymeye başladığım 20 yaşımdan itibaren kol düğmelerine büyük ilgi duyuyorum ve 20 senedir kol düğmesi topluyorum. İlk başlarda hemen hemen hiç çeşit bulamazken, şimdi sınırsız bir arz ile karşı karşıyayız; bu durumu değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Durum böyle iken açıkça itiraf etmeliyim ki kol düğmesine her zaman pozitif ayrımcılık yapıyorum… 🙂Devamını oku→
85
http://adamgibigiyin.com/kategori/markalar
Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim.Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında…Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor.Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor.Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım.Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın.Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf.Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor.Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile. Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim. Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında… Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor. Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor. Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım. Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın. Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf. Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor. Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile. Burlington çorapları lise yıllarımdan beri (Vay be, yirmi beş yıl filan olmuş) kullanırım. O yaşlarda, baklava deseni ve parlak renkleri ile “farklı olma çabası” ile satın alırdım. Sonra mezun olup işe başladığımda, gömlek ve kravatlarımla renk eşleştirmeleri yapmak pek hoşuma giderdi. Lacivert takım elbisenin içine mavi gömlek ve kahverengi-mavi bir kravat taktığımda, yandaki gibi bir çorap giyerdim mesela. Gri-mavi-kırmızı, lacivert-mavi-yeşil, vb. her takım elbise-gömlek-kravat üçlüsüne denk gelen çoraplarım vardı. Şimdilerde de günlük hayatımda çoğunlukla renkli Burlington çorapları tercih etmekle birlikte, takım elbiseler ile genellikle düz renk çorap kullanıyorum (Ara sıra nostalji yapıyorum elbette 🙂 ).Devamını oku→ Bu sefer de olmusuz bir deneyimimden bahsedeceğim. Aslında Türkiye’de gördüğüm en geniş çanta koleksiyonu burada. Birbirinden güzel görünümlü birçok model arasından tam ihtiyacım olan, ufak ve ince bir çanta bulunca pek sevinmiştim (Fotoğraftakine benzer bir model). Ama sevincim burada kaldı, gerisi tamamen trajedi. Ayda ancak 1-2 kez kullandığım bu çantanın sapı 7-8 kullanımdan sonra koptu. İncelemeye gönderdim, üç hafta sonra tamir edilerek teslim edildi. 3-5 kullanımdan sonra hem iç hem dış tarafındaki fermuarların zaman zaman kapanmadığını farkettim. Tekrar götürdüm mağazaya, değişim istedim; “kullanıcı hatası” gerekçesiyle 3-4 hafta sonra olduğu gibi geri gönderildi. Madem fermuar kullanmayı bilmiyorum, kendilerinden “doğru fermuar kullanımı” konusunda bilgi istedim, havamı aldım. Elbette tekrar gönderdim; 3-4 hafta sonra geri geldi, galiba fermuarlardan birisini değiştirmişler; ama diğeri yine aynı durumda. Dördüncü kez gönderdiğimde ikinci fermuarı de değiştirdiler. Farklı bir fermuar kullanmışlar, iki fermuarın tutacak yerleri birbirinden farklı olmuş.Devamını oku→ Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→ Gündelik hayatta kullanmak üzere hem rahat hem de şık bir ayakkabı arayanlar için ideal. Hem spor hem de yarı resmi giyime uygun. Aynı zamanda oldukça dayanıklı. Yıllar önce satın aldıklarım bile gayet iyi durumdalar. Deri modeller, yine Camper mağazalarından temin edilebilen boya ile bakım yapıldığında ilk günkü kadar güzel oluyorlar.Camper ayakkabıların en büyük özelliği tabanları. Tabanında 87 adet yuvarlak çıkıntı var ve bunlar yürürken ayak tabanında oluşan darbeleri emerek dağıtıyor ve ekstra bir konfor sağlıyor. Oldukça esnek malzemelerden üretilen ayakkabıların özellikle yeni modelleri çok hafif. Ayağınızda varlığını hissetmiyorsunuz bile.Devamını oku→ Gündelik hayatta kullanmak üzere hem rahat hem de şık bir ayakkabı arayanlar için ideal. Hem spor hem de yarı resmi giyime uygun. Aynı zamanda oldukça dayanıklı. Yıllar önce satın aldıklarım bile gayet iyi durumdalar. Deri modeller, yine Camper mağazalarından temin edilebilen boya ile bakım yapıldığında ilk günkü kadar güzel oluyorlar. Camper ayakkabıların en büyük özelliği tabanları. Tabanında 87 adet yuvarlak çıkıntı var ve bunlar yürürken ayak tabanında oluşan darbeleri emerek dağıtıyor ve ekstra bir konfor sağlıyor. Oldukça esnek malzemelerden üretilen ayakkabıların özellikle yeni modelleri çok hafif. Ayağınızda varlığını hissetmiyorsunuz bile.Devamını oku→
86
http://adamgibigiyin.com/kategori/motosiklet
Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim.Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında…Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor.Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor.Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım.Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın.Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf.Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor.Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile. Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim. Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında… Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor. Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor. Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım. Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın. Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf. Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor. Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile. Aslında benzer durumu normal giyim için de yazmıştım: Kösele görünümlü lastik tabanlı bir ayakkabı alıp hem takım elbise hem de denim pantolon altına giydiğinizde aslına bakarsanız ne o kıyafete ne de bu kıyafete yaranabiliyorsunuz. Bu durum motosiklet kıyafatlerinde daha bariz bir şekilde farkını koyuyor ortaya. Yani bir tek mont alayım, hem yaz hem kış giyerim; gerekirse içine kalın bir şey ile çok soğuk havada da giyerim dediğinizde işin tadı gerçekten kaçıyor.Motosiklet aslında gayet rahatsız bir araç. Ruhunuza iyi gelmiyor ise çekilecek dert değil 🙂 Her türlü doğa şartı -yağmur, çamur, toz, toprak- ile muhatap oluyorsunuz. Soğuk havada ekstra donup sıcak havada ekstra pişiyorsunuz. Bir de doğru kıyafet kullanmaz iseniz, keyif almak için çıktığınız yol size ızdırap olarak geri dönüyor.Ben bu hatayı yaptım, siz yapmayın diye yazıyorum; maalesef paraya kıymak ve iyi bir markadan hem yazlık hem de kışlık birer mont, pantolon, bot ve eldiven edinmek lazım.İşin keyfi doğru teçhizatla artıyor.Elbette teçhizatı satın almak yetmiyor, onları yanımızda taşımak da lazım. Örneğin bahar aylarında uzun bir yola çıkacaksınız, ufukta yağmur gözükmüyor; yine de o yağmurluğu bir yere sıkıştırıverin. Hava durumu her gün değişebiliyor, dönüşte havanın nasıl olacağının bir garantisi yok. 10 dakika yağmura denk gelseniz, bütün keyfiniz sıfırlanacak. Benzer şekilde, hava güzel yük etmeyeyim demeyin; çantaya kalın ya da termal bir şey atıverin. İhtiyaç duymazsanız bir kaybınız olmaz ama, dönüş yolunda geç vakitlere kalıp titremeye başlarsanız beni hatırlarsınız 🙂Benim bu konudaki marka ve model tercihlerim ise az sonra… Aslında benzer durumu normal giyim için de yazmıştım: Kösele görünümlü lastik tabanlı bir ayakkabı alıp hem takım elbise hem de denim pantolon altına giydiğinizde aslına bakarsanız ne o kıyafete ne de bu kıyafete yaranabiliyorsunuz. Bu durum motosiklet kıyafatlerinde daha bariz bir şekilde farkını koyuyor ortaya. Yani bir tek mont alayım, hem yaz hem kış giyerim; gerekirse içine kalın bir şey ile çok soğuk havada da giyerim dediğinizde işin tadı gerçekten kaçıyor. Motosiklet aslında gayet rahatsız bir araç. Ruhunuza iyi gelmiyor ise çekilecek dert değil 🙂 Her türlü doğa şartı -yağmur, çamur, toz, toprak- ile muhatap oluyorsunuz. Soğuk havada ekstra donup sıcak havada ekstra pişiyorsunuz. Bir de doğru kıyafet kullanmaz iseniz, keyif almak için çıktığınız yol size ızdırap olarak geri dönüyor. Ben bu hatayı yaptım, siz yapmayın diye yazıyorum; maalesef paraya kıymak ve iyi bir markadan hem yazlık hem de kışlık birer mont, pantolon, bot ve eldiven edinmek lazım. İşin keyfi doğru teçhizatla artıyor. Elbette teçhizatı satın almak yetmiyor, onları yanımızda taşımak da lazım. Örneğin bahar aylarında uzun bir yola çıkacaksınız, ufukta yağmur gözükmüyor; yine de o yağmurluğu bir yere sıkıştırıverin. Hava durumu her gün değişebiliyor, dönüşte havanın nasıl olacağının bir garantisi yok. 10 dakika yağmura denk gelseniz, bütün keyfiniz sıfırlanacak. Benzer şekilde, hava güzel yük etmeyeyim demeyin; çantaya kalın ya da termal bir şey atıverin. İhtiyaç duymazsanız bir kaybınız olmaz ama, dönüş yolunda geç vakitlere kalıp titremeye başlarsanız beni hatırlarsınız 🙂 Benim bu konudaki marka ve model tercihlerim ise az sonra… İki yıldır yoğun bir şekilde motosiklet kullanıyorum (yirmi bin kilometre yapmışım); hem motosiklet kullanımı hem de motosiklet kıyafetleri konusunda yazmam gerektiğini düşündüğüm birçok olay yaşadım. Haliyle “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık farz oldu.Önce sizinle motosiklet hikayemi paylaşayım. Motosikletin hayatıma girmesi 30’lu yaşlarımın sonuna denk geldiği için beni pek tanımayanlarda“40 yaş sendromu”değerlendirmeleri oldu. Filhakika, 20’li yaşlarda gibi yaşayan birisi olarak böyle bir sendromdan gayet uzaktayım. Macera/heyecan arayışı deseniz, o da değil; ayıptır söylemesi plaza ortamında çalışmaya başladığım zaman ilk kazandığım paralar ile arabamı üstü açık spor araba olarak yenilemiştim. Uzun yıllar o kadar sefasını sürdüm ki (günübirlik seyahatler, hafta sonu tatilleri, hız manyaklıkları, vb.), bir araç ile heyecan arayışı safhasını çok geride bıraktım (“Ferrari’sini satan bilge”gibi oldu ama ne arabam Ferrari idi, ne de ben öyle bilge birisiyim 🙂 ). Peki, ne o zaman?Açıkçası her şey arabayı yenileme dürtüsü ile başladı. Öncelikle arabayı sattım. Ne alsam diye araştırırken, evde bir değerlendirme yaptık; bizim arabaya pek ihtiyacımız olmadığı ortaya çıktı. Çoğunlukla kapının önünde yatıyor ve biz durduk yere sigorta, vergi, vb. ödüyoruz. Evimiz metroya çok yakın, tam önünde bir otobüs durağı var; İstanbul gibi manyak bir şehirde araba gerçekten başa bela olabiliyor. Hele bir de alkol alacak iseniz, son derece gereksiz bir yük haline geliyor. Kaldı ki,“Hayatta toplu taşımaya binmem”diyen padişah torunlarından olmadığım için, insanlarla etkileşim içerisinde olacağım ortamlar hoşuma gider (Çoğunlukla 🙂 bkz. Aşağıdaki metrobüs yorumum).Dedik ki, araba bir dursun bakalım; çok ihtiyaç duyarsak kiralarız… Amma ve lakin, İstanbul’un toplu taşıma sistemi yıllar öncesinden akıl ile tasarlanmayıp her yıl yamalama sistemi ile yapıldığından ve bir kısmı da halk otobüsü ve minibüs şoförlerinin keyfine terk edildiğinden çok etkin ve verimli olduğunu söyleyemeyeceğim. Evin dibinden metro geçiyor da, aynı yaka içerisinde bir yöne dört aktarma ile iki saatte gitmek hiç normal bir durum değil. Hele bir de konserve sardalya modeli metrobüs ucubesi var ki, evlere şenlik. İnsanlarla etkileşim içinde olmak hoşuma gidiyor da, bu kadar uzun süre bu kadar samimiyet (!) gerçekten fazla… 🙂Neyse, baktık ki toplu taşıma da öyle verimli değil, motosiklet denemeye karar verdik. Toplu taşıma ile iki saatte gittiğim yere motosiklet ile yarım saatte gidiyorum, gidiş dönüş günde net üç saat karım oluyor. İnsanın satın alabileceği en değerli şey zaman benim için! Eşim ve ben bu şekilde birer motosiklet ile giriştik bu işe. Uzun yollardan, tatillerden keyif almaya başladıkça giderek büyüttük motorları. Bununla birlikte motosikleti doğru kullanma ve doğru giyinme konusuna da eğilmeye başladık.Bu başlık altında hem insan gibi (artık sadece erkeklere hitap etmediğim için “adam gibi” demiyorum 🙂 ) motor kullanmak, hem de düzgün giyinmek üzerine yazacağım; denediğim ürün ve markaları sizlerle paylaşacağım. Az sonra… İki yıldır yoğun bir şekilde motosiklet kullanıyorum (yirmi bin kilometre yapmışım); hem motosiklet kullanımı hem de motosiklet kıyafetleri konusunda yazmam gerektiğini düşündüğüm birçok olay yaşadım. Haliyle “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık farz oldu. Önce sizinle motosiklet hikayemi paylaşayım. Motosikletin hayatıma girmesi 30’lu yaşlarımın sonuna denk geldiği için beni pek tanımayanlarda“40 yaş sendromu”değerlendirmeleri oldu. Filhakika, 20’li yaşlarda gibi yaşayan birisi olarak böyle bir sendromdan gayet uzaktayım. Macera/heyecan arayışı deseniz, o da değil; ayıptır söylemesi plaza ortamında çalışmaya başladığım zaman ilk kazandığım paralar ile arabamı üstü açık spor araba olarak yenilemiştim. Uzun yıllar o kadar sefasını sürdüm ki (günübirlik seyahatler, hafta sonu tatilleri, hız manyaklıkları, vb.), bir araç ile heyecan arayışı safhasını çok geride bıraktım (“Ferrari’sini satan bilge”gibi oldu ama ne arabam Ferrari idi, ne de ben öyle bilge birisiyim 🙂 ). Peki, ne o zaman? Açıkçası her şey arabayı yenileme dürtüsü ile başladı. Öncelikle arabayı sattım. Ne alsam diye araştırırken, evde bir değerlendirme yaptık; bizim arabaya pek ihtiyacımız olmadığı ortaya çıktı. Çoğunlukla kapının önünde yatıyor ve biz durduk yere sigorta, vergi, vb. ödüyoruz. Evimiz metroya çok yakın, tam önünde bir otobüs durağı var; İstanbul gibi manyak bir şehirde araba gerçekten başa bela olabiliyor. Hele bir de alkol alacak iseniz, son derece gereksiz bir yük haline geliyor. Kaldı ki,“Hayatta toplu taşımaya binmem”diyen padişah torunlarından olmadığım için, insanlarla etkileşim içerisinde olacağım ortamlar hoşuma gider (Çoğunlukla 🙂 bkz. Aşağıdaki metrobüs yorumum). Dedik ki, araba bir dursun bakalım; çok ihtiyaç duyarsak kiralarız… Amma ve lakin, İstanbul’un toplu taşıma sistemi yıllar öncesinden akıl ile tasarlanmayıp her yıl yamalama sistemi ile yapıldığından ve bir kısmı da halk otobüsü ve minibüs şoförlerinin keyfine terk edildiğinden çok etkin ve verimli olduğunu söyleyemeyeceğim. Evin dibinden metro geçiyor da, aynı yaka içerisinde bir yöne dört aktarma ile iki saatte gitmek hiç normal bir durum değil. Hele bir de konserve sardalya modeli metrobüs ucubesi var ki, evlere şenlik. İnsanlarla etkileşim içinde olmak hoşuma gidiyor da, bu kadar uzun süre bu kadar samimiyet (!) gerçekten fazla… 🙂 Neyse, baktık ki toplu taşıma da öyle verimli değil, motosiklet denemeye karar verdik. Toplu taşıma ile iki saatte gittiğim yere motosiklet ile yarım saatte gidiyorum, gidiş dönüş günde net üç saat karım oluyor. İnsanın satın alabileceği en değerli şey zaman benim için! Eşim ve ben bu şekilde birer motosiklet ile giriştik bu işe. Uzun yollardan, tatillerden keyif almaya başladıkça giderek büyüttük motorları. Bununla birlikte motosikleti doğru kullanma ve doğru giyinme konusuna da eğilmeye başladık. Bu başlık altında hem insan gibi (artık sadece erkeklere hitap etmediğim için “adam gibi” demiyorum 🙂 ) motor kullanmak, hem de düzgün giyinmek üzerine yazacağım; denediğim ürün ve markaları sizlerle paylaşacağım. Az sonra…
87
http://adamgibigiyin.com/kategori/soru-cevap
Gökhan Bey merhaba,Kararsız kaldığım bir konuda size danışmak istedim. Çok yakında gelenekler gereği kız istemesine gitmem gerekiyor. Kız arkadaşımın giyeceği elbisenin rengi kırmızı ve benim de ona uygun bir şeyler giymemi bekliyor. Takım yerine daha smart casual diyebileceğimiz bir tarzda farklı renk kombinasyonları (mat kırmızı bir ceket, beyaz gömlek, açık renk pantolon vb.) bakıyor.Hem sizin sitenizden okuduğum bilgiler, hem de kendi tercihlerim doğrultusunda ben koyu renk takım giyilmesi gerektiğine inanıyorum. Burada sizin düşüncenizi merak ediyorum, tarzımızdan ödün vermeden koyu renk bir takım ile mi gitmek daha doğru olur, yoksa uyum için tarzdan feragat edilebilir mi? Ya da sizin önerebileceğiniz daha uygun bir çözüm var mıdır?Şimdiden çok teşekkür ederim.SaygılarımlaÜnsalBenim böyle durumlardaki ilk kriterim, bundan 20-30 sene sonra fotoğraflara baktığımda“Ne biçim kıyafet giymişim yahu!”dememektir. Kendi adıma smart casual bir kıyafet giymezdim. Koyu gri ya da lacivert takım elbise, beyaz gömlek, kırmızı ya da bordo kravat, siyah ayakkabı bence süper şık olur.Burada benim değinmek istediğim ayrı bir konu bulunuyor:Bir erkeğin en çekici özelliği “özgüven”dir. Başkasının seçtiği, hatta içinize sinmeyen bir kıyafet içerisinde rahat ve özgüvenli hissedemezsiniz. İşin enteresan tarafı, sizin kıyafetlerinizi seçmek isteyen kadın da bir süre sonra sizin o halinizi beğenmeyecektir. Bu yüzden, lütfen işi öğrenin ve kendi kıyafetinizi kendiniz satın alın. 🙂 Hem sizin sitenizden okuduğum bilgiler, hem de kendi tercihlerim doğrultusunda ben koyu renk takım giyilmesi gerektiğine inanıyorum. Burada sizin düşüncenizi merak ediyorum, tarzımızdan ödün vermeden koyu renk bir takım ile mi gitmek daha doğru olur, yoksa uyum için tarzdan feragat edilebilir mi? Ya da sizin önerebileceğiniz daha uygun bir çözüm var mıdır? Şimdiden çok teşekkür ederim.SaygılarımlaÜnsal Benim böyle durumlardaki ilk kriterim, bundan 20-30 sene sonra fotoğraflara baktığımda“Ne biçim kıyafet giymişim yahu!”dememektir. Kendi adıma smart casual bir kıyafet giymezdim. Koyu gri ya da lacivert takım elbise, beyaz gömlek, kırmızı ya da bordo kravat, siyah ayakkabı bence süper şık olur. Burada benim değinmek istediğim ayrı bir konu bulunuyor:Bir erkeğin en çekici özelliği “özgüven”dir. Başkasının seçtiği, hatta içinize sinmeyen bir kıyafet içerisinde rahat ve özgüvenli hissedemezsiniz. İşin enteresan tarafı, sizin kıyafetlerinizi seçmek isteyen kadın da bir süre sonra sizin o halinizi beğenmeyecektir. Bu yüzden, lütfen işi öğrenin ve kendi kıyafetinizi kendiniz satın alın. 🙂 Hocam, şu mübarek Ramazan ayında sormak isterim; bir erkeğin babet çorap giymesi caiz midir?(Anonim, Türkiye)Ben giymem! Güncel erkek modası yazılarında okuyacağınızın tersine; ayakkabının kenarından görünme riski bile giymemem için yeterli sebep. Fonksiyonel şeylere saygım sonsuz, ancak estetik olarak da uygun olmalı bence. Örneğin harika bir kaz tüyü yeleğim var, incecik; ama tutup da sıcak tutsun diye takım elbisenin içerisine giymiyorum. Çok soğuk günlerde, başka çözümler arıyorum. Bu da onun gibi bir şey işte. Görüntünün çirkinliği konusunda mutabıkız herhalde…Hep bahsederim ya “mış gibi” görünen şeylerden haz etmiyorum diye, böyle çıplak ayakmış gibi gösteren bu çoraplar da aynı kategoride benim için. Peki ne yapalım? Ben ne yapıyorum onu söyleyeyim. Öncelikle her ayakkabıyı çıplak ayakla giymeye çalışmıyorum. Zaten yaz gelse de çorapları atsam; yaldır yaldır çıplak ayak gezsem diyen birisi değilim. Pamuklu çoraplarım ile gayet rahat geçiriyorum yaz aylarını.Ben yalnızca şort giyeceğim zaman tekne ayakkabıları giyiyorum (Şu yazımabir bakın derim); onları da çıplak ayak giyiyorum. Zaten her gün ayaklarımı pudralıyorum, koku gibi bir derdim olmuyor. Ayakkabının vurması gibi bir derdim de hiç olmadı (Timberland’ın tekne ayakkabılarını 25 yıldır filan giyerim, bu konuda hiç üzmedi beni). Bu ayakkabılar zaten ıslak ortamlarda kullanılmak üzere üretilmiş, bu yüzden sorun yaşamazsınız. Ben denize, duşa filan bile giriyorum; o derece… Ama yine de giydiğiniz bir ayakkabıyı tekrar giymeden önce en az 24 saat dinlendirmeyi, aşırı ıslanan ayakkabıları uygun şekilde bakımdan geçirmeyi unutmayın (bkz.Ayakkabı bakımı konulu yazım). Ara ara da koku giderici, bakteri öldürücü spreyler kullanmanızda da fayda var.“Bütün gün giyip akşam çıkarınca kokar yahu”derseniz, eve gelir gelmez duşa giriverin. Başka yerde çıkaracaksanız, babet çorapla görünmek daha fena yahu. 🙂 Bu durumda da pamuklu güzel bir çorapla giyebileceğiniz bir ayakkabı tercih edin evden çıkarken.Eminim aranızda“Abi öyle bir çorap buldum ki, hayatta ayakkabının kenarından filan görünmüyor”diyenler olacaktır; giy abicim ne diyeyim… O da ayakkabıya saygımdan. 🙂Ha bir de bilek hizasındaki çoraplar var ki, benim için evlere şenlik. Yalnız spor yaparken giymek lazım demeye bile dilim varmıyor, ben asla giymiyorum (Sebebini bir sonraki yazımda bulabileceksiniz).Sonuç olarak yukarıdaki fotoğraftaki şekilde görünmektense, zırt pırt ayaklarımı yıkamayı/pudralamayı (ayak için özel pudralar olduğunu hatırlatayım); her seferinde ayakkabılarıma bakım yapmakla uğraşmayı tercih ettiğimi söyleyeyim.“Ama yeni moda böyle; kısa paçalı pantolonun altına kösele ayakkabıyı çıplak ayak giyiyorum, çorapsız rahatsız ediyor”konulu argüman konusunda ise güncel modaya mesafeli yaklaşan birisi olarak diyecek çok sözüm var, ama haydi bu konuyu da bir başka ramazan sohbetinde ele alalım. 🙂 Ben giymem! Güncel erkek modası yazılarında okuyacağınızın tersine; ayakkabının kenarından görünme riski bile giymemem için yeterli sebep. Fonksiyonel şeylere saygım sonsuz, ancak estetik olarak da uygun olmalı bence. Örneğin harika bir kaz tüyü yeleğim var, incecik; ama tutup da sıcak tutsun diye takım elbisenin içerisine giymiyorum. Çok soğuk günlerde, başka çözümler arıyorum. Bu da onun gibi bir şey işte. Görüntünün çirkinliği konusunda mutabıkız herhalde… Hep bahsederim ya “mış gibi” görünen şeylerden haz etmiyorum diye, böyle çıplak ayakmış gibi gösteren bu çoraplar da aynı kategoride benim için. Peki ne yapalım? Ben ne yapıyorum onu söyleyeyim. Öncelikle her ayakkabıyı çıplak ayakla giymeye çalışmıyorum. Zaten yaz gelse de çorapları atsam; yaldır yaldır çıplak ayak gezsem diyen birisi değilim. Pamuklu çoraplarım ile gayet rahat geçiriyorum yaz aylarını. Ben yalnızca şort giyeceğim zaman tekne ayakkabıları giyiyorum (Şu yazımabir bakın derim); onları da çıplak ayak giyiyorum. Zaten her gün ayaklarımı pudralıyorum, koku gibi bir derdim olmuyor. Ayakkabının vurması gibi bir derdim de hiç olmadı (Timberland’ın tekne ayakkabılarını 25 yıldır filan giyerim, bu konuda hiç üzmedi beni). Bu ayakkabılar zaten ıslak ortamlarda kullanılmak üzere üretilmiş, bu yüzden sorun yaşamazsınız. Ben denize, duşa filan bile giriyorum; o derece… Ama yine de giydiğiniz bir ayakkabıyı tekrar giymeden önce en az 24 saat dinlendirmeyi, aşırı ıslanan ayakkabıları uygun şekilde bakımdan geçirmeyi unutmayın (bkz.Ayakkabı bakımı konulu yazım). Ara ara da koku giderici, bakteri öldürücü spreyler kullanmanızda da fayda var. “Bütün gün giyip akşam çıkarınca kokar yahu”derseniz, eve gelir gelmez duşa giriverin. Başka yerde çıkaracaksanız, babet çorapla görünmek daha fena yahu. 🙂 Bu durumda da pamuklu güzel bir çorapla giyebileceğiniz bir ayakkabı tercih edin evden çıkarken. Eminim aranızda“Abi öyle bir çorap buldum ki, hayatta ayakkabının kenarından filan görünmüyor”diyenler olacaktır; giy abicim ne diyeyim… O da ayakkabıya saygımdan. 🙂 Ha bir de bilek hizasındaki çoraplar var ki, benim için evlere şenlik. Yalnız spor yaparken giymek lazım demeye bile dilim varmıyor, ben asla giymiyorum (Sebebini bir sonraki yazımda bulabileceksiniz). Sonuç olarak yukarıdaki fotoğraftaki şekilde görünmektense, zırt pırt ayaklarımı yıkamayı/pudralamayı (ayak için özel pudralar olduğunu hatırlatayım); her seferinde ayakkabılarıma bakım yapmakla uğraşmayı tercih ettiğimi söyleyeyim. “Ama yeni moda böyle; kısa paçalı pantolonun altına kösele ayakkabıyı çıplak ayak giyiyorum, çorapsız rahatsız ediyor”konulu argüman konusunda ise güncel modaya mesafeli yaklaşan birisi olarak diyecek çok sözüm var, ama haydi bu konuyu da bir başka ramazan sohbetinde ele alalım. 🙂 Merhabalar, bir çaylak olarak (Üniversite 2. sınıf öğrencisiyim) siteniz o kadar şey öğretti ki bana, yıllarca uğraşsam öğrenemezdim düşüncesindeyim. Benim merak ettiğim asıl konu takım elbiseyi giydikten sonrası. Yani nerede ceket iliklenir, ceketin nerede çıkarılması gerekir; yani kısaca takım elbise ile nasıl hareket edilir, nasıl davranılır? Teşekkürler.(Berk A., İzmir)Öncelikle çok basit ve ana hatları ile özetleyeyim: Otururken ceket çıkarılır, ayakta iken düğmeleri iliklenir. Elbette istisnaları var, elbette uymayanı dövdükleri cinsten kurallar değil bunlar; ama mantıklı açıklamları var, onlardan bahsedeyim:Takım elbise şık görünmek için giyilir, haliyle ayakta iken düğmeleri iliklerseniz daha şık görünürsünüz. Ceket düğmelerinin de basit bir kuralı var, önceki bir yazımda bahsetmiştim: Ceketlerin en alt düğmesi iliklenmez. Üç düğmeli ceketlerde, dilerseniz en üst düğmeyi de iliklemeyebilirsiniz. Anlamsız ya da gereksiz görünebilir, ama kural böyle işte (Hikayeye göre, İngiliz kralı 7. Edward o kadar şişmanlamış ki, ceketinin en alt düğmesini ilikleyemez olmuş. Krala saygıdan, halkı da ceketlerinin en alt düğmesini iliklememeye başlamış ve bu gelenek günümüze kadar gelmiş).Devamını oku→ Öncelikle çok basit ve ana hatları ile özetleyeyim: Otururken ceket çıkarılır, ayakta iken düğmeleri iliklenir. Elbette istisnaları var, elbette uymayanı dövdükleri cinsten kurallar değil bunlar; ama mantıklı açıklamları var, onlardan bahsedeyim: Takım elbise şık görünmek için giyilir, haliyle ayakta iken düğmeleri iliklerseniz daha şık görünürsünüz. Ceket düğmelerinin de basit bir kuralı var, önceki bir yazımda bahsetmiştim: Ceketlerin en alt düğmesi iliklenmez. Üç düğmeli ceketlerde, dilerseniz en üst düğmeyi de iliklemeyebilirsiniz. Anlamsız ya da gereksiz görünebilir, ama kural böyle işte (Hikayeye göre, İngiliz kralı 7. Edward o kadar şişmanlamış ki, ceketinin en alt düğmesini ilikleyemez olmuş. Krala saygıdan, halkı da ceketlerinin en alt düğmesini iliklememeye başlamış ve bu gelenek günümüze kadar gelmiş).Devamını oku→ Merhaba Gökhan bey, normalde ben de kendi giyim zevkimi kendim belirlerim ve genellikle de seçimlerim çok beğenilir. Ancak son zamanlarda aldığım aşırı kilolardan dolayı normalimden 35-40 kilo fazlam var ve bir otelin resepsiyonunda göreve yeni başladım. İlk iki gün giydiğim kıyafetlerimle patronumdan övgü dolu sözler aldım, ancak bu kıyafetler aşırı kilo aldığım için tabiri caizse benim tek atımlık barutlarımdı. Daha önce aşırı kilolu insanların kıyafetlerine çok dikkat etmedim. Benim kilo ile sorunlu bölgem, göbek ve göğüs bölgeleri. Bacak yapısı futbolculuk zamanından kalma normal kalınlıkta. Bu bağlamda ne tarz ve renkler mümkün olduğunca beni absorbe edebilir? Destek, yardım ve önerileriniz için şimdiden çok teşekkür ederim.(Mehmet Özgür İşçi, İstanbul)Kilolu insanların yapabileceği en büyük hata; ne giyseler yakışmayacağını, şık giyinmenin gereksiz olduğunu düşünmek ve özenmeden giyinmek olur. Hiçbir şey -özellikle kilolar- sizin güzel giyinmenize, kendinize özenmenize, tarz sahibi olmanıza engel değil. Öncelikli olarak kendinizi “şişman”, “kilolu” değil “büyük”, “iri” olarak görmeniz ve göstermeniz gerekiyor. Bunun için de kendini tarzınızı oluşturmanız, her gün buna uygun şekilde giyinmeye özen göstermeniz; aynaya baktığınızda kendinizi beğenmeniz ve özgüveninizi yüksek tutmanız gerekiyor. Örnek olarak, John Goodman’ın bir film karesinden alınmış yandaki haline bir bakın, bir de aşağıdakine…Gelelim detaylara… Yine her fırsatta vurguladığım üzere kıyafetlerin üzerinize düzgün oturmasına dikkat etmeniz gerektiğini söyleyerek başlayayım. Dar kıyafetler vücudunuza yapışarak kilolu bölgeleri insanların gözünün içine sokacağı gibi, bol ve salaş kıyafetler de sizi olduğunuzdan kilolu gösterecektir. Bol kıyafetlerin kilolarınızı gizleyeceği yanılgısına düşmeyin, tam olarak “hımbıl” bir imaj yaratacaktır 🙂 Her bedende erkeğe önerdiğim gibi, siz de üzerinize tam oturan kıyafetler tercih etmelisiniz.Devamını oku→ Kilolu insanların yapabileceği en büyük hata; ne giyseler yakışmayacağını, şık giyinmenin gereksiz olduğunu düşünmek ve özenmeden giyinmek olur. Hiçbir şey -özellikle kilolar- sizin güzel giyinmenize, kendinize özenmenize, tarz sahibi olmanıza engel değil. Öncelikli olarak kendinizi “şişman”, “kilolu” değil “büyük”, “iri” olarak görmeniz ve göstermeniz gerekiyor. Bunun için de kendini tarzınızı oluşturmanız, her gün buna uygun şekilde giyinmeye özen göstermeniz; aynaya baktığınızda kendinizi beğenmeniz ve özgüveninizi yüksek tutmanız gerekiyor. Örnek olarak, John Goodman’ın bir film karesinden alınmış yandaki haline bir bakın, bir de aşağıdakine… Gelelim detaylara… Yine her fırsatta vurguladığım üzere kıyafetlerin üzerinize düzgün oturmasına dikkat etmeniz gerektiğini söyleyerek başlayayım. Dar kıyafetler vücudunuza yapışarak kilolu bölgeleri insanların gözünün içine sokacağı gibi, bol ve salaş kıyafetler de sizi olduğunuzdan kilolu gösterecektir. Bol kıyafetlerin kilolarınızı gizleyeceği yanılgısına düşmeyin, tam olarak “hımbıl” bir imaj yaratacaktır 🙂 Her bedende erkeğe önerdiğim gibi, siz de üzerinize tam oturan kıyafetler tercih etmelisiniz.Devamını oku→ Gökhan bey yazılarınızı okumaya ve takip etmeye başladım sizi. Her şey için, fikirler için teşekkürler. Sorum su olacak; nişanda giyilebilecek takım elbise rengi sizce ne olmalı? Çok basit bir soru olabilir sizin için ama; düşünce kuvvetiniz çok iyi, zevkiniz kaliteli olduğu için cevabınızı bekliyorum.(Baran Atasay, İstanbul)Öncelikle şu konuyu vurgulamak istiyorum: Ciddi ortamlar ve günler, ciddi kıyafetler gerektirir; icat yapmanın, farklı olmaya çalışmanın,“Alt tarafı aileler arasında yapıyoruz”ya da“Ben takım elbise giyen, kravat takan bir adam değilim”deyip maça gider gibi giyinmenin alemi yok. Yıllar sonra kendinizin, çocuklarınızın hatta torunlarınızın bakacağı fotoğraflarda adam gibi görünmek istersiniz. Ayrıca müstakbel eşinize de gerekli saygı ve özeni göstermeniz gerek…Dilek ve temennilerden oluşan girizgahın ardından yazmaya başlayayım. Benim için ciddi günlerin kıyafeti koyu renk takım elbise ve beyaz gömlektir. Siyah takım elbise her zaman ilk tercih olmakla birlikte, küçük bir tören olacak ise lacivert ya da füme takım elbise de kabul edilebilir. İçine giyeceğiniz beyaz gömleği ise nişanlınızın kıyafeti ile uyumlu renkte bir kravat ile takımı tamamlayın. Dilerseniz kravatınız ya da kravatın içindeki desen ile uyum sağlayacak kol düğmesi ve/veya yaka mendili ile coştukça coşabilirsiniz.Devamını oku→ Öncelikle şu konuyu vurgulamak istiyorum: Ciddi ortamlar ve günler, ciddi kıyafetler gerektirir; icat yapmanın, farklı olmaya çalışmanın,“Alt tarafı aileler arasında yapıyoruz”ya da“Ben takım elbise giyen, kravat takan bir adam değilim”deyip maça gider gibi giyinmenin alemi yok. Yıllar sonra kendinizin, çocuklarınızın hatta torunlarınızın bakacağı fotoğraflarda adam gibi görünmek istersiniz. Ayrıca müstakbel eşinize de gerekli saygı ve özeni göstermeniz gerek… Dilek ve temennilerden oluşan girizgahın ardından yazmaya başlayayım. Benim için ciddi günlerin kıyafeti koyu renk takım elbise ve beyaz gömlektir. Siyah takım elbise her zaman ilk tercih olmakla birlikte, küçük bir tören olacak ise lacivert ya da füme takım elbise de kabul edilebilir. İçine giyeceğiniz beyaz gömleği ise nişanlınızın kıyafeti ile uyumlu renkte bir kravat ile takımı tamamlayın. Dilerseniz kravatınız ya da kravatın içindeki desen ile uyum sağlayacak kol düğmesi ve/veya yaka mendili ile coştukça coşabilirsiniz.Devamını oku→
88
http://adamgibigiyin.com/kategori/spor-giyim
Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki…Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım:– Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş.– Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir.– Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim.Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim.– Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂– Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm.– Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim.Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin:– Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm.– Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim.– Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil.– Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın.– Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz.Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum.Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor. Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki… Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım: – Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş. – Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir. – Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim. Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim. – Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂 – Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm. – Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim. Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin: – Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm. – Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim. – Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil. – Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın. – Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz. Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum. Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor. Eh, her gün takım elbise giymiyoruz; Clark Kent’ten Superman’e döndüğümüz zamanlar da var…Tahmin edeceğiniz gibi “Takım elbise ile giydiğiniz bir paltoyu, pardösüyü günlük kıyafetlerinizle (ya da tersi) giymeseniz iyi olur” diyerek başlayacağım. Tüm kış boyunca bir tek paltoya, arsız veledin“Vuracam kırbacı, vuracam kırbacı”diyerek yavru eşeğe yaptığı muameleyi yapmanın alemi yok 🙂Yazılarımı yeni okuyanlar için tekrar hatırlatayım; dogmatik ve didaktik söylemlerden kaçınmaya çalışan bir şahsiyet olmam itibarıyla, yazılarımda“şunu, bunu yapın/yapmayın”yerine kendi tercihlerimi aktarıyorum; yine öyle yapacağım.İstanbul gibi kışları nispeten yumuşak geçen bir şehirde yaşamanın avantajı ile benim neredeyse tüm kış boyunca tercihim deri montlar oluyor. Takım elbisenin aksine, spor kıyafetlerimde toprak tonlarını da kullandığım için hem siyah hem de kahverengi deri montlarım var. Palto, ceket, vb. gibi görünen deri montlar yerine, tarzı “motosiklet montu” olarak adlandırılan yandakine benzer modelleri tercih ediyorum.Deri mont ile yalnızcadenimpantolonlar; onun da altına her zaman deri bot giyiyorum. Yıllardır tarzından ve kalitesinden çok memnun olduğum OXS botlardan pek şaşmıyorum.Denim pantolonların paça genişliği ve boyu konusunda da birkaç şey yazayım. Takım elbiselerde olduğu gibi, günlük giyimde de gün geçtikçe da paçalar daralıyor ve paça boyları da kısalıyor. Ben denim pantolonlarda da paça genişliğini 20 cm kullanıyorum (Bacaklarım bir miktar “edeleli” olduğu için daha dar giyemiyorum). Buradaki tek kriterim, pantolonun bacağıma yapışmaması. Birçok yazımda belirttiğim üzere, insanların güzel yönlerini ortaya çıkarıp estetik olmayan yerlerini gizleyecek şekilde giyinmesi gerektiğine inanıyorum. Erkek bacaklarının da tayt gibi dar pantolonlar giyerek insanların gözüne sokulacak kadar güzel şeyler olmadığını düşünüyorum.Paça uzunluğuna gelirsek, yine “ayakkabımızı ortaya çıkaracak kadar kısa, bilekleri göstermeyecek kadar uzun” şeklinde teorik bilgi ile yandaki örneği vereyim (“Neden bilek görünmesin?” sorusuna cevabım, aynen yukarıda belirttiğim şekilde, erkek ayak bileklerinin sağa sola gösterecek kadar estetik olmadığını düşünmemdir. Çok seksi ayak bilekleriniz olduğunu düşünüyorsanız, çekin paçaları yukarı! 😀 ). Ben yandaki fotoğraftaki kadar, ya da 1-2 cm daha kısa olacak şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki botları da oldukça şık bulduğumu ekleyeyim.Bir de paça kıvırma konusu var. Açıkası örnek vermek için bir saat görsel aradım internette, bir tane paçası kıvrık olmayan görsel bulamadım. Şahsi tercihim paçaları kıvırmamak yönünde, nedeni ise ayrı bir yazının konusu olsun.Elbette biraz daha şık olmam gereken ortamlar da oluyor. O zaman ise takım elbise ile giydiğim paltonun biraz kısa olanını (eteği kalça altına gelecek şekilde), ya da yağmura daha dayanıklı bir parka kullanıyorum.Burada renk olarak tercihim koyu lacivert; günlük hayatta tercih ettiğim renkler (mavi, lacivert denim, kahverengi tonlarındakanvaspantolonlar; gri, lacivert, yeşil kazaklar ve trikolar; mavi gömlek üzeri lacivert süveter, vb.) ile çok daha kullanışlı.Bu kıyafetlerle de yine bot giyiyorum, ama bu sefer aşağıdaki gibi biraz daha şık bir model tercih ediyorum.Bir de İstanbul’da kar yağdığı iki üç günde ve soğuk memleketleri ziyaret ettiğimde kullandığım bir kaz tüyü montum var. Altına yine denim ve botlar… Bu sefer tamamen fonksiyonel botlar tercih ediyorum, bütün gün yağmur çamur içinde kalsam bile ayaklarımın donmamasını ya da ıslanmamasını sağlamalarını istiyorum.Son olarak da aksesuarları yazayım. Spor dışında bere kullanmıyorum, beyzbol şapkası asla takmıyorum. Daha önce deyazlık giyim ile ilgili yazımdaörnek verdiğim kasketlerin yünlü olanlarını tercih ediyorum.Her dışarı çıktığımda kıyafetimle uygun renkte bir atkı sarıyorum boynuma. Takım elbise ile kaşmir atkı önermiştim ama deri mont ile kaşmir atkı bana çok narin geliyor; bu sefer tercihim daha kalın dokumalı ancak kesinlikle doğal malzemeden üretilmiş bir atkı oluyor.Genelde düz renkte ve gri, lacivert gibi parlak olmayan renkte atkılar kullanıyorum. Bir iki tane de enine çizgili atkım var, giydiklerim desensiz ya da tek renk ise; bu atkılarımı kullanıyorum.Eldiven olarak ise soğuk havalarda yine deri eldivenden şaşmıyorum. Biraz daha ılık havalarda ise parmaksız yün eldiven terih ediyorum; “rock”çı ruhuma pek uygun geliyor 🙂Kazak, gömlek, triko, bunların uyumu, vb. konularda yazacak birçok şey var; bu yazı burada bitsin; kazaklar da başka bir yazının konusu olsun. Eh, her gün takım elbise giymiyoruz; Clark Kent’ten Superman’e döndüğümüz zamanlar da var… Tahmin edeceğiniz gibi “Takım elbise ile giydiğiniz bir paltoyu, pardösüyü günlük kıyafetlerinizle (ya da tersi) giymeseniz iyi olur” diyerek başlayacağım. Tüm kış boyunca bir tek paltoya, arsız veledin“Vuracam kırbacı, vuracam kırbacı”diyerek yavru eşeğe yaptığı muameleyi yapmanın alemi yok 🙂 Yazılarımı yeni okuyanlar için tekrar hatırlatayım; dogmatik ve didaktik söylemlerden kaçınmaya çalışan bir şahsiyet olmam itibarıyla, yazılarımda“şunu, bunu yapın/yapmayın”yerine kendi tercihlerimi aktarıyorum; yine öyle yapacağım. İstanbul gibi kışları nispeten yumuşak geçen bir şehirde yaşamanın avantajı ile benim neredeyse tüm kış boyunca tercihim deri montlar oluyor. Takım elbisenin aksine, spor kıyafetlerimde toprak tonlarını da kullandığım için hem siyah hem de kahverengi deri montlarım var. Palto, ceket, vb. gibi görünen deri montlar yerine, tarzı “motosiklet montu” olarak adlandırılan yandakine benzer modelleri tercih ediyorum. Deri mont ile yalnızcadenimpantolonlar; onun da altına her zaman deri bot giyiyorum. Yıllardır tarzından ve kalitesinden çok memnun olduğum OXS botlardan pek şaşmıyorum. Denim pantolonların paça genişliği ve boyu konusunda da birkaç şey yazayım. Takım elbiselerde olduğu gibi, günlük giyimde de gün geçtikçe da paçalar daralıyor ve paça boyları da kısalıyor. Ben denim pantolonlarda da paça genişliğini 20 cm kullanıyorum (Bacaklarım bir miktar “edeleli” olduğu için daha dar giyemiyorum). Buradaki tek kriterim, pantolonun bacağıma yapışmaması. Birçok yazımda belirttiğim üzere, insanların güzel yönlerini ortaya çıkarıp estetik olmayan yerlerini gizleyecek şekilde giyinmesi gerektiğine inanıyorum. Erkek bacaklarının da tayt gibi dar pantolonlar giyerek insanların gözüne sokulacak kadar güzel şeyler olmadığını düşünüyorum. Paça uzunluğuna gelirsek, yine “ayakkabımızı ortaya çıkaracak kadar kısa, bilekleri göstermeyecek kadar uzun” şeklinde teorik bilgi ile yandaki örneği vereyim (“Neden bilek görünmesin?” sorusuna cevabım, aynen yukarıda belirttiğim şekilde, erkek ayak bileklerinin sağa sola gösterecek kadar estetik olmadığını düşünmemdir. Çok seksi ayak bilekleriniz olduğunu düşünüyorsanız, çekin paçaları yukarı! 😀 ). Ben yandaki fotoğraftaki kadar, ya da 1-2 cm daha kısa olacak şekilde kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki botları da oldukça şık bulduğumu ekleyeyim. Bir de paça kıvırma konusu var. Açıkası örnek vermek için bir saat görsel aradım internette, bir tane paçası kıvrık olmayan görsel bulamadım. Şahsi tercihim paçaları kıvırmamak yönünde, nedeni ise ayrı bir yazının konusu olsun. Elbette biraz daha şık olmam gereken ortamlar da oluyor. O zaman ise takım elbise ile giydiğim paltonun biraz kısa olanını (eteği kalça altına gelecek şekilde), ya da yağmura daha dayanıklı bir parka kullanıyorum. Burada renk olarak tercihim koyu lacivert; günlük hayatta tercih ettiğim renkler (mavi, lacivert denim, kahverengi tonlarındakanvaspantolonlar; gri, lacivert, yeşil kazaklar ve trikolar; mavi gömlek üzeri lacivert süveter, vb.) ile çok daha kullanışlı. Bu kıyafetlerle de yine bot giyiyorum, ama bu sefer aşağıdaki gibi biraz daha şık bir model tercih ediyorum. Bir de İstanbul’da kar yağdığı iki üç günde ve soğuk memleketleri ziyaret ettiğimde kullandığım bir kaz tüyü montum var. Altına yine denim ve botlar… Bu sefer tamamen fonksiyonel botlar tercih ediyorum, bütün gün yağmur çamur içinde kalsam bile ayaklarımın donmamasını ya da ıslanmamasını sağlamalarını istiyorum. Son olarak da aksesuarları yazayım. Spor dışında bere kullanmıyorum, beyzbol şapkası asla takmıyorum. Daha önce deyazlık giyim ile ilgili yazımdaörnek verdiğim kasketlerin yünlü olanlarını tercih ediyorum. Her dışarı çıktığımda kıyafetimle uygun renkte bir atkı sarıyorum boynuma. Takım elbise ile kaşmir atkı önermiştim ama deri mont ile kaşmir atkı bana çok narin geliyor; bu sefer tercihim daha kalın dokumalı ancak kesinlikle doğal malzemeden üretilmiş bir atkı oluyor. Genelde düz renkte ve gri, lacivert gibi parlak olmayan renkte atkılar kullanıyorum. Bir iki tane de enine çizgili atkım var, giydiklerim desensiz ya da tek renk ise; bu atkılarımı kullanıyorum. Eldiven olarak ise soğuk havalarda yine deri eldivenden şaşmıyorum. Biraz daha ılık havalarda ise parmaksız yün eldiven terih ediyorum; “rock”çı ruhuma pek uygun geliyor 🙂 Kazak, gömlek, triko, bunların uyumu, vb. konularda yazacak birçok şey var; bu yazı burada bitsin; kazaklar da başka bir yazının konusu olsun. Evet, bu yazın modası da gayet kısa paçalar ve altına çıplak ayakkabı ile giyilen kösele ayakkabılar… Pantolon paça boyları gün geçtikçe kısalıyor; bu yaz iyiden iyiye bilek hizasının üzerine çıktı. Haydi, bugün de bu konuyu irdeleyelim.Öncelikle, modayı sıkı sıkıya takip eden, bunun için yatırım yapan ve bilinçli bir şekilde giyinenlere saygı duyduğumu ve beğenerek takip ettiğimi bir kez daha belirteyim. Bu yazı, heves edip de ne yapacağını bilemeyenlere…Bir kıyafetin moda olması, onu iyi taşıayacağımız ya da bize yakışacağı anlamına gelmiyor. Yandaki arkadaşta kıyafet gayet güzel duruyor, çünkü adam manken; işi bu. Bu arkadaş hiçbir şey giymese bile millet dönüp bakar (Çıplak olduğu için değil, güzel olduğu için), haliyle çuval giyse bile adamda güzel durur. Öncelikle bir sorun kendinize, ben bu kıyafeti taşıyabilir miyim diye… (Bir İngiliz için“A, ne güzel İngilizce konuşuyor”deyip iki kuruş İngilizce ile BBC’ye spikerlik başvurusuna koşmuyoruz mesela, değil mi?)Giyinirken kusurlarımızı örtmeye ve güzel yanlarımızı ortaya çıkarmaya çalışmak lazım diyorum ya sürekli; şimdi pantolonun paçalarını kısalttıkça bunun bizim bacaklarımızı olduğundan daha kısa göstereceğini hatırlatmak isterim. Eğer Akdeniz iklimi gibi bacaklar kısa ve kalın, kıçlar etli ve tombul ise bu işe pek girişmeyin derim.Benzer şekilde, çıplak ayaklar tüm dikkati ayakkabılar ile birlikte ayaklar ve ayak bileklerine çekecektir. Eğer ramazan pidesi gibi ayaklarınız, kıllı ve kalın ayak bilekleriniz varsa bu moda size göre de değil maalesef…İkinci olarak, bu işlere yatırım yapmak gerekir. Örneğin bu şekilde giyindiğinizde tüm gözler ayakkabılarda olacak; haliyle yeni ve çok kaliteli ayakkabılar giymek lazım. Benzer şekilde dar paçalı şık bir pantolon da şart. Öyle evdeki ayakkabının üzerine, evdeki pantolon ile pek olmaz bu işler…Son olarak kendi tercihimi yazayım: Ben modayı anlık olarak takip etmekten hoşlanmıyorum, biraz mesafeli duruyorum. Evet, pantolonlarımın paçaları eskiye göre daha dar ve kısa, ama henüz ayakkabıya ancak değecek seviyede. Kösele ayakkabıları çıplak ayakla giyme fikri ise bana doğal gelmiyor.Şu yazımdabelirttiğim üzere, babet çorap da bana çok uzak geliyor. Hepsinin yanı sıra, erkek ayak bileklerinin hoş bir görüntüsü olmadığına inandığımdan, insanların gözüne sokmak da hoşuma gitmiyor. Bu durumda tercihimi renkli ve pamuklu çoraplardan yana kullanıyorum. Evet, bu yazın modası da gayet kısa paçalar ve altına çıplak ayakkabı ile giyilen kösele ayakkabılar… Pantolon paça boyları gün geçtikçe kısalıyor; bu yaz iyiden iyiye bilek hizasının üzerine çıktı. Haydi, bugün de bu konuyu irdeleyelim. Öncelikle, modayı sıkı sıkıya takip eden, bunun için yatırım yapan ve bilinçli bir şekilde giyinenlere saygı duyduğumu ve beğenerek takip ettiğimi bir kez daha belirteyim. Bu yazı, heves edip de ne yapacağını bilemeyenlere… Bir kıyafetin moda olması, onu iyi taşıayacağımız ya da bize yakışacağı anlamına gelmiyor. Yandaki arkadaşta kıyafet gayet güzel duruyor, çünkü adam manken; işi bu. Bu arkadaş hiçbir şey giymese bile millet dönüp bakar (Çıplak olduğu için değil, güzel olduğu için), haliyle çuval giyse bile adamda güzel durur. Öncelikle bir sorun kendinize, ben bu kıyafeti taşıyabilir miyim diye… (Bir İngiliz için“A, ne güzel İngilizce konuşuyor”deyip iki kuruş İngilizce ile BBC’ye spikerlik başvurusuna koşmuyoruz mesela, değil mi?) Giyinirken kusurlarımızı örtmeye ve güzel yanlarımızı ortaya çıkarmaya çalışmak lazım diyorum ya sürekli; şimdi pantolonun paçalarını kısalttıkça bunun bizim bacaklarımızı olduğundan daha kısa göstereceğini hatırlatmak isterim. Eğer Akdeniz iklimi gibi bacaklar kısa ve kalın, kıçlar etli ve tombul ise bu işe pek girişmeyin derim. Benzer şekilde, çıplak ayaklar tüm dikkati ayakkabılar ile birlikte ayaklar ve ayak bileklerine çekecektir. Eğer ramazan pidesi gibi ayaklarınız, kıllı ve kalın ayak bilekleriniz varsa bu moda size göre de değil maalesef… İkinci olarak, bu işlere yatırım yapmak gerekir. Örneğin bu şekilde giyindiğinizde tüm gözler ayakkabılarda olacak; haliyle yeni ve çok kaliteli ayakkabılar giymek lazım. Benzer şekilde dar paçalı şık bir pantolon da şart. Öyle evdeki ayakkabının üzerine, evdeki pantolon ile pek olmaz bu işler… Son olarak kendi tercihimi yazayım: Ben modayı anlık olarak takip etmekten hoşlanmıyorum, biraz mesafeli duruyorum. Evet, pantolonlarımın paçaları eskiye göre daha dar ve kısa, ama henüz ayakkabıya ancak değecek seviyede. Kösele ayakkabıları çıplak ayakla giyme fikri ise bana doğal gelmiyor.Şu yazımdabelirttiğim üzere, babet çorap da bana çok uzak geliyor. Hepsinin yanı sıra, erkek ayak bileklerinin hoş bir görüntüsü olmadığına inandığımdan, insanların gözüne sokmak da hoşuma gitmiyor. Bu durumda tercihimi renkli ve pamuklu çoraplardan yana kullanıyorum. Eveet, yaz geldi; kıllı vücutları ve güzel göbekleri sergileme sezonu açıldı. Haliyle bu konuya da girmek farz oldu…Her zaman olduğu gibi, kendi vücut yapımıza uygun şeyler giymeye özen göstererek başlıyoruz. Başlamadan önce, hiç giyilmemesi gereken şeylerden bahsedeyim. Mesela slip mayo… Eğer profesyonel yüzücü olup da yarışa katılmıyorsanız, kıçınızı başınızı insanların gözüne sokmanın alemi yok 🙂Kendi adıma, yandaki örnekte olduğu gibi şort mayolar tercih ediyorum. Dize kadar uzayan, bol sörfçü mayolarını boşverin; baldırınızda kalan, ne çok dar ne de çok bol olan mayoları tercih edin derim. Tercihiniz, vücut yapınıza göre değişmeli elbette; onu da şöyle açıklayayım: Boyunuz (ya da bacaklarınız) ne kadar kısa ise, mayonun boyu da o kadar kısa olsun ki güdük görünmeyin. Boyunuz (ya da bacaklarınız) çok uzun ise, neredeyse dize kadar inen (ama bol olmayan) kesimleri tercih edin (Bu da leylek gibi görünmemek için 🙂 Göbekli arkadaşlarım da yukarıdakilere ek olarak; koyu renk, düz ya da çok ufak desenli mayoları tercih etsinler.Şahsen çok desenli mayoları kullanmıyorum; düz ya da ufak geometrik desenli, ya da enine üç düz renkten oluşan blok desenli mayoları tercih ediyorum. Hatta yandaki örnekteki tenis şortu gibi modeller pek hoşuma gidiyor, denizden çıkıp bir yere yemeğe/içmeye oturduğumuzda normal şort gibi görünüyor. Ha, manken gibi bir vücudunuz varsa, ne giyerseniz giyin; güllü dallı, çiçekli böcekli mayolar giyseniz de olur, kimse mayoya bakmayacak nasıl olsa.. 🙂Devamını oku→ Eveet, yaz geldi; kıllı vücutları ve güzel göbekleri sergileme sezonu açıldı. Haliyle bu konuya da girmek farz oldu… Her zaman olduğu gibi, kendi vücut yapımıza uygun şeyler giymeye özen göstererek başlıyoruz. Başlamadan önce, hiç giyilmemesi gereken şeylerden bahsedeyim. Mesela slip mayo… Eğer profesyonel yüzücü olup da yarışa katılmıyorsanız, kıçınızı başınızı insanların gözüne sokmanın alemi yok 🙂 Kendi adıma, yandaki örnekte olduğu gibi şort mayolar tercih ediyorum. Dize kadar uzayan, bol sörfçü mayolarını boşverin; baldırınızda kalan, ne çok dar ne de çok bol olan mayoları tercih edin derim. Tercihiniz, vücut yapınıza göre değişmeli elbette; onu da şöyle açıklayayım: Boyunuz (ya da bacaklarınız) ne kadar kısa ise, mayonun boyu da o kadar kısa olsun ki güdük görünmeyin. Boyunuz (ya da bacaklarınız) çok uzun ise, neredeyse dize kadar inen (ama bol olmayan) kesimleri tercih edin (Bu da leylek gibi görünmemek için 🙂 Göbekli arkadaşlarım da yukarıdakilere ek olarak; koyu renk, düz ya da çok ufak desenli mayoları tercih etsinler. Şahsen çok desenli mayoları kullanmıyorum; düz ya da ufak geometrik desenli, ya da enine üç düz renkten oluşan blok desenli mayoları tercih ediyorum. Hatta yandaki örnekteki tenis şortu gibi modeller pek hoşuma gidiyor, denizden çıkıp bir yere yemeğe/içmeye oturduğumuzda normal şort gibi görünüyor. Ha, manken gibi bir vücudunuz varsa, ne giyerseniz giyin; güllü dallı, çiçekli böcekli mayolar giyseniz de olur, kimse mayoya bakmayacak nasıl olsa.. 🙂Devamını oku→ Timberlandmarkası ile lise yıllarımda tanıştım. 90’lı yıllarda çok fazla marka yoktu Türkiye’de, genelde yurt dışından getirtilirdi moda ürünler; bir gün bir baktık ki Timberland Ankara’da mağaza açtı. Ayakkabıları çok popüler, ancak öğrenci harçlığı için de gayet pahalı. Evde kural var, istediğim her şey alınmıyor; ya haketmem ya da para biriktirmem gerekiyor. Haketme hakkımı daha büyük şeyler için saklı tutarak, bir süre para biriktirip bir çift ayakkabı satın aldım; gözüm gibi bakıyorum çocuğa… Altı ay filan geçti, bir gün bir baktım tabanı enlemesine boydan boya yarılmış. Başımdan kaynar sular döküldü. Ne yapabilirim diye sormak için mağazaya götürdüm,“Biz onu bir incelemeye gönderelim”dediler. Aradan iki-üç hafta geçti, aradılar; üretim hatası nedeniyle yeni bir çift ayakkkabı vereceklerini söylediler. O yaştaki bir çocuğu herhalde daha iyi tavlayamazlardı. Markaya karşı inanılmaz bir sadakatim oluştu. Hakkını vereyim, o zamandan bugüne hiç de üzmediler beni. Hem Türkiye’den hem yurt dışından bugüne kadar onlarca çift ayakkabı, bir o kadar da tişört, gömlek, vb. almışımdır; hem çok memnun kullandım, hem de bir sorun anında hemen gereğini yaptılar. Türkiye’deki distribütörüDeridende müşteri memnuniyeti konusunda Amerika’yı pek aratmadı.Devamını oku→
89
http://adamgibigiyin.com/kategori/takim-elbise
Kış yaklaşıyor, havaların serinlemesi ve yağışlarla birlikte bana da sorular yağmaya başladı. Kışlık giyim konusunu resmi ve günlük olarak ikiye bölerek başlayayım. Bu yazım, takım elbise üzerine giyilecek mevsimlik ve kışlık kıyafetler ile aksesuarlar üzerine olsun.Yüzüncü tekrar olarak baştan vurgulayayım, öncelikle giydiğimiz kıyafetlerin tarz olarak birbirine uyumlu olmasını istiyoruz. Bu yüzden takım elbise üzerine yağmurluk, kaban, deri mont filan giymiyoruz. Spor montları saymıyorum bile…İstanbul’da yaşıyor olmam nedeniyle ağır bir kışlık giyime ihtiyaç duymuyorum. Bahar aylarında bej renk trençkot kullanıyorum [Tanım olarak trençkot askeri tarzda, su geçirmez pardösüye deniyor. Piyasada su geçirmez, ya da içerisinde su geçirmez bir astar bulunan çok fazla model bulmak mümkün değil; ancak belirgin tarzı (Önü kruvaze, kemerli, omuzları apoletli, vb.) nedeniyle pardösü yerine trençkot demeyi tercih ediyorum]. Yine tanım olarak, trençkot genel olarak bej renkte üretiliyor, ancak farklı renklerini de bulmak mümkün. Şahsi tercihim hem şıklık hem de kullanışlılık açısından bej… Neden derseniz, her renk takım elbisem ile giyebiliyorum: Siyah, gri ve lacivert (Biliyorsunuz, kahverengi takım elbise giymiyorum.)… Hele ki lacivert ve gri takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı giydiysem, harika oluyor. Siyah takım elbise ya da siyah ayakkabı ve gri takım elbise ile nasıl oluyor derseniz, açıkçası bej rengin doğru tonunu bulmak için biraz uğraşıyorum. Renk skalasında kahverengi ile siyah arasındaki renkleri düşünün. Kahverenginin tonunu açtığınızda sütlü kahve oluyor ya kabaca; siyaha yakın bir kahverenginin tonunu açtığınızda elde ettiğiniz renk (Taş rengi diyebiliriz.), bu açıdan biçilmiş kaftan oluyor. Hele bir de düğmeler, siyaha yakın kahverengi olur ise, işte size son derece kullanışlı bir trençkot.Soğuk kış aylarında ise füme/koyu gri renk bir palto kullanıyorum. Neden siyah değil derseniz, siyah palto ile lacivert takım elbisenin uyumu hoşuma gitmiyor; siyah takım elbisenin tonu ile paltonun tonunun tutmaması durumundan hoşlanmıyorum ve gri takım elbise ve kahverengi ayakkabı giyeceğim zaman siyah paltonun uygun olmayacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, füme maalesef bej kadar kullanışlı bir renk değil. Yine her renk (siyah, gri, lacivert) takım elbisenin üzerine giyilebilmekle birlikte, lacivert takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı ile uygun olmuyor. Ya ikinci bir renkte (bkz. deve tüyü) palto edinmenizi, ya da siyah ayakkabıdan şaşmamanızı önereceğim.Paltonun da takım elbise gibi %100 yün kumaştan üretilmiş olmasına dikkat etmenizi öneririm (Biz burada sentetik kumaşları sevmeyiz dostum… 🙂 ).Uzunluk olarak hem trençkot hem de palto için ben dizin biraz üzerini tercih ediyorum (Kalça hizasındakileri ise spor giyimde).Paltoyu trençkot gibi kruvaze değil, takım elbiselerim gibi tek düğmeli kullanıyorum. Takım elbisede olduğu gibi, paltoda da en alt düğmeyi iliklemediğimizi hatırlatayım.Şemsiye bu mevsimlerin vazgeçilmez aksesuarlarından. Her fonksiyonel şeyde olduğu gibi, şemsiyede de kaliteden taviz vermeyin derim. İki kuruş fazla verin, çok kaliteli bir şemsiye edinin. Rüzgarda dönmeyen, kolay açılıp kapanan kaliteli bir şemsiye tek bir gün sizi kurtarsa, verdiğiniz parayı çıkaracaktır. Hele ki pahalı kıyafetlerinizin, ayakkabılarınızın yağmurdan telef olmasını engeller ise… Ben bir adet baston şemsiye edinin derim; hem şık bir aksesuar, hem de açılınca gayet geniş oluyor; bazı zamanlar başkalarını da düşünmek durumunda olduğunuzu hatırlatırım 🙂 (İki kişi yağmurda herkes kendi şemsiyesi ile mi, yoksa bir büyük şemsiyenin altında kol kola mı yürümek daha keyifli, siz düşünün). Onun dışında bir de katlanabilen cinste ufak bir şemsiyeniz olursa, yağmur ihtimali olduğu ya da elinizde kocaman baston şemsiyeyi taşımak istemediğiniz zamanlar çantanıza atıverirsiniz.Mevsimsel olarak, trençkot ile atkı kullanmaya pek gerek yok. Ancak, fark yaratmak isterseniz ince dokuma bir fular takabilirsiniz. Palto ile birlikte, klasik tarzda kalmak isterseniz düz siyah ya da koyu gri renk tercih edin. Ama burada da farklı olmayı tercih ederseniz gömlek, kravat ve hatta çorabınızla uyumlu renkte bir atkı kullanın. Hem sıcak tutması, hem de yumuşacık olması bakımından kaşmir dokumayı tercih edin derim. Sürekli yüz ve boyun bölgesine temas ettiği için yine sentetik dokumalardan kaçının.Eldiven de şemsiye gibi delikanlılıktan taviz vermemenizi önerdiğim bir aksesuar; adam gibi bir şey alın, yıllarca kullanın derim. Adam gibi dediğim şey de, elbette deri eldiven. Doğal olması, hava alması ve şık olması açısından benim şaşmaz tercihim. İçi kaşmir astarlı bir eldiven alırsanız, kışın sıcacık tutar ellerinizi. Geyik ya da kuzu derisinden üretilmiş deri eldivenlerin daha yumuşak olacağını hatırlatayım (Benim içi kaşmir, geyik derisi bir çift eldivenim var; sık kullanmaya kıyamayacak kadar memnunum kendisinden.).Son olarak da şapka konusuna geleyim; takım elbise ile bere ya da beyzbol şapkası takmayın lütfen. Şıklık ve tarz açısından fötr (fedora) şapka diyeceğim ama bizim millet pek alışık değil maalesef, taktığımda sokakta çok acayip bakıyorlar 🙂 Haliyle, çok soğuk hava durumları dışında ben takım elbise ile şapka kullanmıyorum. O durumlarda da, paltom ile aynı renkte şık bir kasket edindim, onu takıyorum. (Güncelleme: Geçen hafta kenarları biraz daha dar bir fedora şapka buldum, şansımı tekrar deneyeceğim 🙂 )Bir diğer güncelleme: Bir okuyucumdan e-posta aldım,“Peki altına ne giyelim, bot konusundaki fikriniz nedir?”şeklinde; onu da kısaca burada cevaplayayım. Bildiğiniz üzere takım elbise altına lastik tabanlı bir şeyler giymekten pek hoşlanmıyorum, ancak aşırı yağışlı ya da soğuk yerlerde yaşayan ya da bu şartlarda çalışan insanlara da“Yağmur-çamur kösele ayakkabı giyeceksiniz”demenin abesliğinin de farkındayım. Şahsen takım elbise altına aşırı bir kar yağışı olmadığı sürece bot giymiyorum, belki İstanbul’da yaşadığım için hiç ihtiyaç da duymuyorum. Açıkçası lastik tabanlı bir ayakkabım da yok takım elbise altına giydiğim. Satın alacak olsam, dikkatli bakılmadığı sürece lastik tabanlı olduğu belli olmayan, sürekli giydiğim (şu yazımabir göz atın derim) kösele ayakkabılarıma benzer bir ayakkabı/bot tercih ederdim. Kış yaklaşıyor, havaların serinlemesi ve yağışlarla birlikte bana da sorular yağmaya başladı. Kışlık giyim konusunu resmi ve günlük olarak ikiye bölerek başlayayım. Bu yazım, takım elbise üzerine giyilecek mevsimlik ve kışlık kıyafetler ile aksesuarlar üzerine olsun. Yüzüncü tekrar olarak baştan vurgulayayım, öncelikle giydiğimiz kıyafetlerin tarz olarak birbirine uyumlu olmasını istiyoruz. Bu yüzden takım elbise üzerine yağmurluk, kaban, deri mont filan giymiyoruz. Spor montları saymıyorum bile… İstanbul’da yaşıyor olmam nedeniyle ağır bir kışlık giyime ihtiyaç duymuyorum. Bahar aylarında bej renk trençkot kullanıyorum [Tanım olarak trençkot askeri tarzda, su geçirmez pardösüye deniyor. Piyasada su geçirmez, ya da içerisinde su geçirmez bir astar bulunan çok fazla model bulmak mümkün değil; ancak belirgin tarzı (Önü kruvaze, kemerli, omuzları apoletli, vb.) nedeniyle pardösü yerine trençkot demeyi tercih ediyorum]. Yine tanım olarak, trençkot genel olarak bej renkte üretiliyor, ancak farklı renklerini de bulmak mümkün. Şahsi tercihim hem şıklık hem de kullanışlılık açısından bej… Neden derseniz, her renk takım elbisem ile giyebiliyorum: Siyah, gri ve lacivert (Biliyorsunuz, kahverengi takım elbise giymiyorum.)… Hele ki lacivert ve gri takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı giydiysem, harika oluyor. Siyah takım elbise ya da siyah ayakkabı ve gri takım elbise ile nasıl oluyor derseniz, açıkçası bej rengin doğru tonunu bulmak için biraz uğraşıyorum. Renk skalasında kahverengi ile siyah arasındaki renkleri düşünün. Kahverenginin tonunu açtığınızda sütlü kahve oluyor ya kabaca; siyaha yakın bir kahverenginin tonunu açtığınızda elde ettiğiniz renk (Taş rengi diyebiliriz.), bu açıdan biçilmiş kaftan oluyor. Hele bir de düğmeler, siyaha yakın kahverengi olur ise, işte size son derece kullanışlı bir trençkot. Soğuk kış aylarında ise füme/koyu gri renk bir palto kullanıyorum. Neden siyah değil derseniz, siyah palto ile lacivert takım elbisenin uyumu hoşuma gitmiyor; siyah takım elbisenin tonu ile paltonun tonunun tutmaması durumundan hoşlanmıyorum ve gri takım elbise ve kahverengi ayakkabı giyeceğim zaman siyah paltonun uygun olmayacağını düşünüyorum. Bununla birlikte, füme maalesef bej kadar kullanışlı bir renk değil. Yine her renk (siyah, gri, lacivert) takım elbisenin üzerine giyilebilmekle birlikte, lacivert takım elbisenin altına kahverengi ayakkabı ile uygun olmuyor. Ya ikinci bir renkte (bkz. deve tüyü) palto edinmenizi, ya da siyah ayakkabıdan şaşmamanızı önereceğim. Paltonun da takım elbise gibi %100 yün kumaştan üretilmiş olmasına dikkat etmenizi öneririm (Biz burada sentetik kumaşları sevmeyiz dostum… 🙂 ). Uzunluk olarak hem trençkot hem de palto için ben dizin biraz üzerini tercih ediyorum (Kalça hizasındakileri ise spor giyimde). Paltoyu trençkot gibi kruvaze değil, takım elbiselerim gibi tek düğmeli kullanıyorum. Takım elbisede olduğu gibi, paltoda da en alt düğmeyi iliklemediğimizi hatırlatayım. Şemsiye bu mevsimlerin vazgeçilmez aksesuarlarından. Her fonksiyonel şeyde olduğu gibi, şemsiyede de kaliteden taviz vermeyin derim. İki kuruş fazla verin, çok kaliteli bir şemsiye edinin. Rüzgarda dönmeyen, kolay açılıp kapanan kaliteli bir şemsiye tek bir gün sizi kurtarsa, verdiğiniz parayı çıkaracaktır. Hele ki pahalı kıyafetlerinizin, ayakkabılarınızın yağmurdan telef olmasını engeller ise… Ben bir adet baston şemsiye edinin derim; hem şık bir aksesuar, hem de açılınca gayet geniş oluyor; bazı zamanlar başkalarını da düşünmek durumunda olduğunuzu hatırlatırım 🙂 (İki kişi yağmurda herkes kendi şemsiyesi ile mi, yoksa bir büyük şemsiyenin altında kol kola mı yürümek daha keyifli, siz düşünün). Onun dışında bir de katlanabilen cinste ufak bir şemsiyeniz olursa, yağmur ihtimali olduğu ya da elinizde kocaman baston şemsiyeyi taşımak istemediğiniz zamanlar çantanıza atıverirsiniz. Mevsimsel olarak, trençkot ile atkı kullanmaya pek gerek yok. Ancak, fark yaratmak isterseniz ince dokuma bir fular takabilirsiniz. Palto ile birlikte, klasik tarzda kalmak isterseniz düz siyah ya da koyu gri renk tercih edin. Ama burada da farklı olmayı tercih ederseniz gömlek, kravat ve hatta çorabınızla uyumlu renkte bir atkı kullanın. Hem sıcak tutması, hem de yumuşacık olması bakımından kaşmir dokumayı tercih edin derim. Sürekli yüz ve boyun bölgesine temas ettiği için yine sentetik dokumalardan kaçının. Eldiven de şemsiye gibi delikanlılıktan taviz vermemenizi önerdiğim bir aksesuar; adam gibi bir şey alın, yıllarca kullanın derim. Adam gibi dediğim şey de, elbette deri eldiven. Doğal olması, hava alması ve şık olması açısından benim şaşmaz tercihim. İçi kaşmir astarlı bir eldiven alırsanız, kışın sıcacık tutar ellerinizi. Geyik ya da kuzu derisinden üretilmiş deri eldivenlerin daha yumuşak olacağını hatırlatayım (Benim içi kaşmir, geyik derisi bir çift eldivenim var; sık kullanmaya kıyamayacak kadar memnunum kendisinden.). Son olarak da şapka konusuna geleyim; takım elbise ile bere ya da beyzbol şapkası takmayın lütfen. Şıklık ve tarz açısından fötr (fedora) şapka diyeceğim ama bizim millet pek alışık değil maalesef, taktığımda sokakta çok acayip bakıyorlar 🙂 Haliyle, çok soğuk hava durumları dışında ben takım elbise ile şapka kullanmıyorum. O durumlarda da, paltom ile aynı renkte şık bir kasket edindim, onu takıyorum. (Güncelleme: Geçen hafta kenarları biraz daha dar bir fedora şapka buldum, şansımı tekrar deneyeceğim 🙂 ) Bir diğer güncelleme: Bir okuyucumdan e-posta aldım,“Peki altına ne giyelim, bot konusundaki fikriniz nedir?”şeklinde; onu da kısaca burada cevaplayayım. Bildiğiniz üzere takım elbise altına lastik tabanlı bir şeyler giymekten pek hoşlanmıyorum, ancak aşırı yağışlı ya da soğuk yerlerde yaşayan ya da bu şartlarda çalışan insanlara da“Yağmur-çamur kösele ayakkabı giyeceksiniz”demenin abesliğinin de farkındayım. Şahsen takım elbise altına aşırı bir kar yağışı olmadığı sürece bot giymiyorum, belki İstanbul’da yaşadığım için hiç ihtiyaç da duymuyorum. Açıkçası lastik tabanlı bir ayakkabım da yok takım elbise altına giydiğim. Satın alacak olsam, dikkatli bakılmadığı sürece lastik tabanlı olduğu belli olmayan, sürekli giydiğim (şu yazımabir göz atın derim) kösele ayakkabılarıma benzer bir ayakkabı/bot tercih ederdim. Evet, kaldığımız yerden devam edelim…Öncelikle şu yaka mendilini neden kullanıyoruz diye bir sorgulayalım isterim. Evet, şık olmak için, tarzımızı ortaya çıkarmak için, sofistike görünmek için, takım elbiseye renk katmak için, vb. denebilir. Ancak asıl bir de işin fonksiyonel tarafı var. Bir kadının gözyaşlarını, ya da üzerine dökülen şarabı silmek, vb. için de taşımalısınız bu mendili. Bu yüzden düzgün dursun diye kartona sarma, hatta iliştirme gibi işlere girişmeyin; güzelim ipek mendilleri kara tahta silgisine dönüştürmeyin lütfen. Ancak bu mendili kullanın dediysem de, burnunuzu filan silmeyin ha! Hala el kurulamak filan için mendil kullanıyorsanız, ayrı bir mendil taşıyıverin. Yakanızdaki mendil her zaman tertemiz olmalı. İhtiyacı olan bir kadına sümüklü mendilinizi vermek istemezsiniz herhalde… 🙂Yazılarımda hep“Jilet gibi giyinin”filan diyorum, ama bunu yaparken çok çabalamış görünmemek lazım. Güzel giyinmek ile güzel giyinmek için çabalamak arasında büyük fark var. Bu bağlamda, yaka mendilini katlamak için öyle dakikalar harcamayın. Doğru mendili seçtikten sonra, zevkinize göre katlayıp koyuverin cebinize.Yaka mendili ile birlikte yakaya çiçek ya da rozet takılır mı?Açıkçası bana çok kalabalık, hatta yukarıda bahsettiğim şekilde çok çabalamak gibi geliyor. Bu yüzden ben tek başına yaka mendili, çiçek ya da rozet takıyorum; ikisini ya da üçünü bir arada kullanmıyorum.Yakası açık gömlek ile (kravatsız) yaka mendili kullanılır mı?Evet kullanılır, yalnız ben jilet gibi katlanmış düz beyaz, vb. bir mendil yerine renkli, desenli ipek bir mendili daha uygun buluyorum.Bazı mendillerin kenarları kaba dikilmiş gibi görünüyor, bu nedir?Erkek giyiminde, takım elbiseden ayakkabıya kadar el işçiliği ile yapılmış her şey daha kıymetlidir. Bir kıyafetin el işçiliği ile üretildiğini vurgulamak için ceket yakalarının, yaka mendillerinin, vb. kenarlarında bu el dikişi kullanılır. İyi bir şeydir yani… 🙂Bonus Bilgi: Bir kadına yaka mendilinizi verdiyseniz, geri almayın; onda kalsın 😉 Evet, kaldığımız yerden devam edelim… Öncelikle şu yaka mendilini neden kullanıyoruz diye bir sorgulayalım isterim. Evet, şık olmak için, tarzımızı ortaya çıkarmak için, sofistike görünmek için, takım elbiseye renk katmak için, vb. denebilir. Ancak asıl bir de işin fonksiyonel tarafı var. Bir kadının gözyaşlarını, ya da üzerine dökülen şarabı silmek, vb. için de taşımalısınız bu mendili. Bu yüzden düzgün dursun diye kartona sarma, hatta iliştirme gibi işlere girişmeyin; güzelim ipek mendilleri kara tahta silgisine dönüştürmeyin lütfen. Ancak bu mendili kullanın dediysem de, burnunuzu filan silmeyin ha! Hala el kurulamak filan için mendil kullanıyorsanız, ayrı bir mendil taşıyıverin. Yakanızdaki mendil her zaman tertemiz olmalı. İhtiyacı olan bir kadına sümüklü mendilinizi vermek istemezsiniz herhalde… 🙂 Yazılarımda hep“Jilet gibi giyinin”filan diyorum, ama bunu yaparken çok çabalamış görünmemek lazım. Güzel giyinmek ile güzel giyinmek için çabalamak arasında büyük fark var. Bu bağlamda, yaka mendilini katlamak için öyle dakikalar harcamayın. Doğru mendili seçtikten sonra, zevkinize göre katlayıp koyuverin cebinize. Yaka mendili ile birlikte yakaya çiçek ya da rozet takılır mı?Açıkçası bana çok kalabalık, hatta yukarıda bahsettiğim şekilde çok çabalamak gibi geliyor. Bu yüzden ben tek başına yaka mendili, çiçek ya da rozet takıyorum; ikisini ya da üçünü bir arada kullanmıyorum. Yakası açık gömlek ile (kravatsız) yaka mendili kullanılır mı?Evet kullanılır, yalnız ben jilet gibi katlanmış düz beyaz, vb. bir mendil yerine renkli, desenli ipek bir mendili daha uygun buluyorum. Bazı mendillerin kenarları kaba dikilmiş gibi görünüyor, bu nedir?Erkek giyiminde, takım elbiseden ayakkabıya kadar el işçiliği ile yapılmış her şey daha kıymetlidir. Bir kıyafetin el işçiliği ile üretildiğini vurgulamak için ceket yakalarının, yaka mendillerinin, vb. kenarlarında bu el dikişi kullanılır. İyi bir şeydir yani… 🙂 Bonus Bilgi: Bir kadına yaka mendilinizi verdiyseniz, geri almayın; onda kalsın 😉 Çılgınlar gibi süren bir proje döneminde, nefes bulduğum ilk fırsatta ihmal ettiğim yazılarıma tekrar başlayayım diyerek oturdum bilgisayarın başına. Bugünkü konumuz yaka mendili…Kendimizi ve tarzımızı ifade etme yolundaki üç beş aksesuardan birisi bu yaka mendili.“Takmazsak ne olur?”derseniz; hiçbir şey olmaz, yaka mendilsiz de gayet şık olabilirsiniz. Hatta konuya çok hakim değilseniz, hiç takmamak belki daha bile isabetli olur, durduk yere ağrısız başınıza ağrı almazsınız.Ama derseniz ki“Yahu, görüyorum insanlarda; pek hoşuma gidiyor, ben de takayım…”, buyurun şöyle başlayalım.Yaka mendili için birçok katlama şekli var. Ben en temel olanları aşağıya koyayım öncelikle.Bunlardan hiçbirisi için doğru ya da yanlış diyemem, tamamen zevk meselesi. Ben yine kendi tercihlerimle başlayayım. Mühendis olmamdan mıdır, yoksa düzen intizam takıntısı mıdır bilemem; ben derli toplu duran şekilleri tercih ediyorum (bkz. 1, 2 ve 3 numaralar).Düz bir şekilde durması için mendilin biraz tok bir kumaştan olması gerekli, bu yüzden çok ince ipek dokumalar için 3 ya da 4 numaralı modeli tercih etmek durumunda kalabilirsiniz. Ben çoğunlukla düz beyaz gömlek giydiğim için, düz beyaz pamuklu mendiller ile istediğim modeli rahatlıkla kullanabiliyorum. Eğer desenli bir mendil kullanacak iseniz, 3 numaralı modelde desen pek belli olmayacağı için, tercih etmek istemeyebilirsiniz. 5 numeroyu ben ilkokulda siyah önlüğün üzerine takarmışım (Vallahi de billahi de manyak olacağım o zamanlardan belli imiş… 🙂 ). O yüzden şu an bana hiç hitap etmiyor. 6 numara da tavus kuşu misali çok zorlama geliyor açıkçası…Öncelikle temel birkaç kuraldan bahsedeyim. Kravat ile birebir aynı renk ve desende olmasın. Bazen kravat ile mendil birlikte satılıyor aynı kumaştan, bu şekilde kullanmayın. Neden derseniz, işin içindeki zevk, özenme gibi kavramlar tamamen çöpe gidiyor; mağazadan alıp doğrudan kullanıyorsunuz. Özenle düşünülüp hazırlanmış bir yemek yerine fast-food tercih etmek gibi bir şey açıkçası… Ama bu şekilde takım olarak satın aldığınız mendiller varsa, başka kravatlarınız ile kullanabileceğinizi söylememe gerek yok sanırım. 🙂Desen konusuna gelirsek; düz kravatla desenli mendil, ya da desenli kravatla düz mendil kullanmayı ben daha çok tercih ediyorum. Genelde desenli kravatlar kullandığım için benim mendillerim çoğunlukla düz renk. Ama dediğim gibi bu tamamen kişisel tercih; desenli gömlek, desenli kravat ve desenli mendilin de gayet uyumlu ve şık bir şekilde kullanıldığını da görebilirsiniz.Renk uyumu olarak şöyle bir kuralım var: Gömlek ya da kravat içerisindeki renklerle uyum sağlamaya çalışıyorum. Birbirleri ile tamamen alakasız renklerde ceket-gömlek-kravat-mendil eşleşmeleri bana aşırı kalabalık geliyor. Benzer şekilde parlak renklerde bir kravat takıyorsam, daha soluk pastel tonlarda bir mendil; ya da tam tersini tercih ediyorum. İkisi birden parlak olunca beni yoruyor. Yine de kesinlikle kullanmam diyemem; öyle güzel bir kravat-mendil ikilisi denk gelir ki, takmasan olmaz…Renk uyumuna örnek bulayım diye internette görsel aramaktan gözlerim şişti; içime en çok sinen ikisini sizinle paylaşayım. Yalnız renk uyumu açısından değerlendirdiğimi tekrar hatırlatayım.Üstteki arkadaşın kravatındaki puanların pembe olmasına dikkatinizi çekmek istiyorum.Alltaki takım elbisenin ve kravatın deseni pek benlik değil, ama renk uyumu konusunda sağlam çalışılmış. Kravatın deseninde maviler olduğu gibi, mendilin kenarlarında da mavi renk bulunuyor. Ayrıca pantolonun da lacivert renkte olduğunu ekleyince; siz de hakkını teslim edersiniz sanırım.Konu ile ilgili yazacak başka şeylerim de var, ama uzun olunca okumuyorsunuz 🙂 Onları da 1-2 gün içerisinde ayrı bir yazı olarak yazayım… Çılgınlar gibi süren bir proje döneminde, nefes bulduğum ilk fırsatta ihmal ettiğim yazılarıma tekrar başlayayım diyerek oturdum bilgisayarın başına. Bugünkü konumuz yaka mendili… Kendimizi ve tarzımızı ifade etme yolundaki üç beş aksesuardan birisi bu yaka mendili.“Takmazsak ne olur?”derseniz; hiçbir şey olmaz, yaka mendilsiz de gayet şık olabilirsiniz. Hatta konuya çok hakim değilseniz, hiç takmamak belki daha bile isabetli olur, durduk yere ağrısız başınıza ağrı almazsınız. Ama derseniz ki“Yahu, görüyorum insanlarda; pek hoşuma gidiyor, ben de takayım…”, buyurun şöyle başlayalım. Yaka mendili için birçok katlama şekli var. Ben en temel olanları aşağıya koyayım öncelikle. Bunlardan hiçbirisi için doğru ya da yanlış diyemem, tamamen zevk meselesi. Ben yine kendi tercihlerimle başlayayım. Mühendis olmamdan mıdır, yoksa düzen intizam takıntısı mıdır bilemem; ben derli toplu duran şekilleri tercih ediyorum (bkz. 1, 2 ve 3 numaralar). Düz bir şekilde durması için mendilin biraz tok bir kumaştan olması gerekli, bu yüzden çok ince ipek dokumalar için 3 ya da 4 numaralı modeli tercih etmek durumunda kalabilirsiniz. Ben çoğunlukla düz beyaz gömlek giydiğim için, düz beyaz pamuklu mendiller ile istediğim modeli rahatlıkla kullanabiliyorum. Eğer desenli bir mendil kullanacak iseniz, 3 numaralı modelde desen pek belli olmayacağı için, tercih etmek istemeyebilirsiniz. 5 numeroyu ben ilkokulda siyah önlüğün üzerine takarmışım (Vallahi de billahi de manyak olacağım o zamanlardan belli imiş… 🙂 ). O yüzden şu an bana hiç hitap etmiyor. 6 numara da tavus kuşu misali çok zorlama geliyor açıkçası… Öncelikle temel birkaç kuraldan bahsedeyim. Kravat ile birebir aynı renk ve desende olmasın. Bazen kravat ile mendil birlikte satılıyor aynı kumaştan, bu şekilde kullanmayın. Neden derseniz, işin içindeki zevk, özenme gibi kavramlar tamamen çöpe gidiyor; mağazadan alıp doğrudan kullanıyorsunuz. Özenle düşünülüp hazırlanmış bir yemek yerine fast-food tercih etmek gibi bir şey açıkçası… Ama bu şekilde takım olarak satın aldığınız mendiller varsa, başka kravatlarınız ile kullanabileceğinizi söylememe gerek yok sanırım. 🙂 Desen konusuna gelirsek; düz kravatla desenli mendil, ya da desenli kravatla düz mendil kullanmayı ben daha çok tercih ediyorum. Genelde desenli kravatlar kullandığım için benim mendillerim çoğunlukla düz renk. Ama dediğim gibi bu tamamen kişisel tercih; desenli gömlek, desenli kravat ve desenli mendilin de gayet uyumlu ve şık bir şekilde kullanıldığını da görebilirsiniz. Renk uyumu olarak şöyle bir kuralım var: Gömlek ya da kravat içerisindeki renklerle uyum sağlamaya çalışıyorum. Birbirleri ile tamamen alakasız renklerde ceket-gömlek-kravat-mendil eşleşmeleri bana aşırı kalabalık geliyor. Benzer şekilde parlak renklerde bir kravat takıyorsam, daha soluk pastel tonlarda bir mendil; ya da tam tersini tercih ediyorum. İkisi birden parlak olunca beni yoruyor. Yine de kesinlikle kullanmam diyemem; öyle güzel bir kravat-mendil ikilisi denk gelir ki, takmasan olmaz… Renk uyumuna örnek bulayım diye internette görsel aramaktan gözlerim şişti; içime en çok sinen ikisini sizinle paylaşayım. Yalnız renk uyumu açısından değerlendirdiğimi tekrar hatırlatayım. Üstteki arkadaşın kravatındaki puanların pembe olmasına dikkatinizi çekmek istiyorum. Alltaki takım elbisenin ve kravatın deseni pek benlik değil, ama renk uyumu konusunda sağlam çalışılmış. Kravatın deseninde maviler olduğu gibi, mendilin kenarlarında da mavi renk bulunuyor. Ayrıca pantolonun da lacivert renkte olduğunu ekleyince; siz de hakkını teslim edersiniz sanırım. Konu ile ilgili yazacak başka şeylerim de var, ama uzun olunca okumuyorsunuz 🙂 Onları da 1-2 gün içerisinde ayrı bir yazı olarak yazayım… Çok özet olarak, gömleklerde gördüğümüz “slim fit”, “regular fit” ibarelerine benzer şekilde, “drop” da ceketin farklı vücut tiplerine uygunluğunu belirtir.Aynı omuz genişliğine sahip sporcu (yağsız-kaslı) bir erkek ile, kocaman göbeği olan başka bir erkeğin aynı ceketi giymelerini bekleyemeyiz herhalde. Omuz genişlikleri (daha doğrusu göğüs çevreleri) aynı olduğuna göre, bu iki arkadaş aslında aynı beden ceket/takım elbise giyerler (Ceket bedeninin nasıl hesaplandığını aşağıda anlatacağım). Amma velakin ceketin düğmelerini iliklemeleri gerektiğinde; ceket ya birisine dar ya da ötekine bol gelecektir. Drop ibaresi, ceketin göbek bölgesindeki genişliğini gösterir; drop değeri ne kadar küçük olursa, göbek bölgesinde o kadar bol anlamına gelir. Ancak ülkemizdeki kullanımı biraz farklılaşmış durumda, yazının sonunda onu da açıklayacağım.Bir mühendis olarak böyle kuru kuruya ezbere bilgi vermek olmaz; bu değer nereden geliyor, nasıl hesaplanıyor onu da anlatayım:Bizim kullandığımız (Avrupa’nın çoğu ülkesinde olduğu gibi) bedenler şöyle hesaplanıyor: Göğüs çevrenizi ölçüyorsunuz, 4’ün katı olan en yakın sayıya yuvarlayıp 2’ye bölüyorsunuz. Örneğin ölçtünüz, 101 cm çıktı. 100’e yuvarlayıp 2’ye böldüğünüzde bulduğunuz“50”sayısı sizin ceket bedeniniz oluyor.Devamını oku→ Çok özet olarak, gömleklerde gördüğümüz “slim fit”, “regular fit” ibarelerine benzer şekilde, “drop” da ceketin farklı vücut tiplerine uygunluğunu belirtir. Aynı omuz genişliğine sahip sporcu (yağsız-kaslı) bir erkek ile, kocaman göbeği olan başka bir erkeğin aynı ceketi giymelerini bekleyemeyiz herhalde. Omuz genişlikleri (daha doğrusu göğüs çevreleri) aynı olduğuna göre, bu iki arkadaş aslında aynı beden ceket/takım elbise giyerler (Ceket bedeninin nasıl hesaplandığını aşağıda anlatacağım). Amma velakin ceketin düğmelerini iliklemeleri gerektiğinde; ceket ya birisine dar ya da ötekine bol gelecektir. Drop ibaresi, ceketin göbek bölgesindeki genişliğini gösterir; drop değeri ne kadar küçük olursa, göbek bölgesinde o kadar bol anlamına gelir. Ancak ülkemizdeki kullanımı biraz farklılaşmış durumda, yazının sonunda onu da açıklayacağım. Bir mühendis olarak böyle kuru kuruya ezbere bilgi vermek olmaz; bu değer nereden geliyor, nasıl hesaplanıyor onu da anlatayım: Bizim kullandığımız (Avrupa’nın çoğu ülkesinde olduğu gibi) bedenler şöyle hesaplanıyor: Göğüs çevrenizi ölçüyorsunuz, 4’ün katı olan en yakın sayıya yuvarlayıp 2’ye bölüyorsunuz. Örneğin ölçtünüz, 101 cm çıktı. 100’e yuvarlayıp 2’ye böldüğünüzde bulduğunuz“50”sayısı sizin ceket bedeniniz oluyor.Devamını oku→ Yeniden gardrop kuruyor olsam satın alacağım ilk takım elbisenin lacivert olacağını yazmıştım bir yazımda. Siyaha yakın tonda ve düz bir dokuma olarak. Siyaha yakın derken de, siyah başka bir ürün ile yan yana koymadan fark edilemeyecek kadar karanlık, o derece yani…Bu renkteki bir takım elbiseyi birçok farklı şekilde ve birçok farklı ortamda rahatlıkla kullanabilirsiniz. Öncelikle düğün dernek gibi resmi ortamlarda… Altına bağcıklı siyah bir ayakkabı, içine beyaz gömlek ve kurşuni gri bir kravatla neredeyse smokin giymiş kadar şık olursunuz. Böyle ortamlarda giymek üzere bir çift siyah ayakkabıyı da yeni ve temiz bir şekilde kenarda tutmanızı öneririm.Gündelik kullanımda ise lacivert takım elbisenin altına kişiesel olarak ayakkabı tercihim koyu kahverengi yönünde. Ancak dilerseniz elbette siyah ayakkabı da kullanabilirsiniz. “Lacivert ile siyah ayakkabı giyilmez” diyen olursa da gülüp geçin, ya da bana yollayın 🙂 Artık lacivert-siyah smokin bile var (bkz. 2014 Oscar törenleri). Ben genelde lacivert takım elbisenin içerisine, kontrast oluşturacak renklerde (kırmızı, turuncu, vb.) kravatlar kullandığım için kahverengi ayakkabı tercih ediyorum; ancak mavinin tonlarında kravatlar kullanacak olur iseniz siyah ayakkabıların daha uygun olacağını düşünüyorum.Devamını oku→ Yeniden gardrop kuruyor olsam satın alacağım ilk takım elbisenin lacivert olacağını yazmıştım bir yazımda. Siyaha yakın tonda ve düz bir dokuma olarak. Siyaha yakın derken de, siyah başka bir ürün ile yan yana koymadan fark edilemeyecek kadar karanlık, o derece yani… Bu renkteki bir takım elbiseyi birçok farklı şekilde ve birçok farklı ortamda rahatlıkla kullanabilirsiniz. Öncelikle düğün dernek gibi resmi ortamlarda… Altına bağcıklı siyah bir ayakkabı, içine beyaz gömlek ve kurşuni gri bir kravatla neredeyse smokin giymiş kadar şık olursunuz. Böyle ortamlarda giymek üzere bir çift siyah ayakkabıyı da yeni ve temiz bir şekilde kenarda tutmanızı öneririm. Gündelik kullanımda ise lacivert takım elbisenin altına kişiesel olarak ayakkabı tercihim koyu kahverengi yönünde. Ancak dilerseniz elbette siyah ayakkabı da kullanabilirsiniz. “Lacivert ile siyah ayakkabı giyilmez” diyen olursa da gülüp geçin, ya da bana yollayın 🙂 Artık lacivert-siyah smokin bile var (bkz. 2014 Oscar törenleri). Ben genelde lacivert takım elbisenin içerisine, kontrast oluşturacak renklerde (kırmızı, turuncu, vb.) kravatlar kullandığım için kahverengi ayakkabı tercih ediyorum; ancak mavinin tonlarında kravatlar kullanacak olur iseniz siyah ayakkabıların daha uygun olacağını düşünüyorum.Devamını oku→
90
http://adamgibigiyin.com/kategori/z-raporu
İki yıldır yoğun bir şekilde motosiklet kullanıyorum (yirmi bin kilometre yapmışım); hem motosiklet kullanımı hem de motosiklet kıyafetleri konusunda yazmam gerektiğini düşündüğüm birçok olay yaşadım. Haliyle “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık farz oldu.Önce sizinle motosiklet hikayemi paylaşayım. Motosikletin hayatıma girmesi 30’lu yaşlarımın sonuna denk geldiği için beni pek tanımayanlarda“40 yaş sendromu”değerlendirmeleri oldu. Filhakika, 20’li yaşlarda gibi yaşayan birisi olarak böyle bir sendromdan gayet uzaktayım. Macera/heyecan arayışı deseniz, o da değil; ayıptır söylemesi plaza ortamında çalışmaya başladığım zaman ilk kazandığım paralar ile arabamı üstü açık spor araba olarak yenilemiştim. Uzun yıllar o kadar sefasını sürdüm ki (günübirlik seyahatler, hafta sonu tatilleri, hız manyaklıkları, vb.), bir araç ile heyecan arayışı safhasını çok geride bıraktım (“Ferrari’sini satan bilge”gibi oldu ama ne arabam Ferrari idi, ne de ben öyle bilge birisiyim 🙂 ). Peki, ne o zaman?Açıkçası her şey arabayı yenileme dürtüsü ile başladı. Öncelikle arabayı sattım. Ne alsam diye araştırırken, evde bir değerlendirme yaptık; bizim arabaya pek ihtiyacımız olmadığı ortaya çıktı. Çoğunlukla kapının önünde yatıyor ve biz durduk yere sigorta, vergi, vb. ödüyoruz. Evimiz metroya çok yakın, tam önünde bir otobüs durağı var; İstanbul gibi manyak bir şehirde araba gerçekten başa bela olabiliyor. Hele bir de alkol alacak iseniz, son derece gereksiz bir yük haline geliyor. Kaldı ki,“Hayatta toplu taşımaya binmem”diyen padişah torunlarından olmadığım için, insanlarla etkileşim içerisinde olacağım ortamlar hoşuma gider (Çoğunlukla 🙂 bkz. Aşağıdaki metrobüs yorumum).Dedik ki, araba bir dursun bakalım; çok ihtiyaç duyarsak kiralarız… Amma ve lakin, İstanbul’un toplu taşıma sistemi yıllar öncesinden akıl ile tasarlanmayıp her yıl yamalama sistemi ile yapıldığından ve bir kısmı da halk otobüsü ve minibüs şoförlerinin keyfine terk edildiğinden çok etkin ve verimli olduğunu söyleyemeyeceğim. Evin dibinden metro geçiyor da, aynı yaka içerisinde bir yöne dört aktarma ile iki saatte gitmek hiç normal bir durum değil. Hele bir de konserve sardalya modeli metrobüs ucubesi var ki, evlere şenlik. İnsanlarla etkileşim içinde olmak hoşuma gidiyor da, bu kadar uzun süre bu kadar samimiyet (!) gerçekten fazla… 🙂Neyse, baktık ki toplu taşıma da öyle verimli değil, motosiklet denemeye karar verdik. Toplu taşıma ile iki saatte gittiğim yere motosiklet ile yarım saatte gidiyorum, gidiş dönüş günde net üç saat karım oluyor. İnsanın satın alabileceği en değerli şey zaman benim için! Eşim ve ben bu şekilde birer motosiklet ile giriştik bu işe. Uzun yollardan, tatillerden keyif almaya başladıkça giderek büyüttük motorları. Bununla birlikte motosikleti doğru kullanma ve doğru giyinme konusuna da eğilmeye başladık.Bu başlık altında hem insan gibi (artık sadece erkeklere hitap etmediğim için “adam gibi” demiyorum 🙂 ) motor kullanmak, hem de düzgün giyinmek üzerine yazacağım; denediğim ürün ve markaları sizlerle paylaşacağım. Az sonra… İki yıldır yoğun bir şekilde motosiklet kullanıyorum (yirmi bin kilometre yapmışım); hem motosiklet kullanımı hem de motosiklet kıyafetleri konusunda yazmam gerektiğini düşündüğüm birçok olay yaşadım. Haliyle “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık farz oldu. Önce sizinle motosiklet hikayemi paylaşayım. Motosikletin hayatıma girmesi 30’lu yaşlarımın sonuna denk geldiği için beni pek tanımayanlarda“40 yaş sendromu”değerlendirmeleri oldu. Filhakika, 20’li yaşlarda gibi yaşayan birisi olarak böyle bir sendromdan gayet uzaktayım. Macera/heyecan arayışı deseniz, o da değil; ayıptır söylemesi plaza ortamında çalışmaya başladığım zaman ilk kazandığım paralar ile arabamı üstü açık spor araba olarak yenilemiştim. Uzun yıllar o kadar sefasını sürdüm ki (günübirlik seyahatler, hafta sonu tatilleri, hız manyaklıkları, vb.), bir araç ile heyecan arayışı safhasını çok geride bıraktım (“Ferrari’sini satan bilge”gibi oldu ama ne arabam Ferrari idi, ne de ben öyle bilge birisiyim 🙂 ). Peki, ne o zaman? Açıkçası her şey arabayı yenileme dürtüsü ile başladı. Öncelikle arabayı sattım. Ne alsam diye araştırırken, evde bir değerlendirme yaptık; bizim arabaya pek ihtiyacımız olmadığı ortaya çıktı. Çoğunlukla kapının önünde yatıyor ve biz durduk yere sigorta, vergi, vb. ödüyoruz. Evimiz metroya çok yakın, tam önünde bir otobüs durağı var; İstanbul gibi manyak bir şehirde araba gerçekten başa bela olabiliyor. Hele bir de alkol alacak iseniz, son derece gereksiz bir yük haline geliyor. Kaldı ki,“Hayatta toplu taşımaya binmem”diyen padişah torunlarından olmadığım için, insanlarla etkileşim içerisinde olacağım ortamlar hoşuma gider (Çoğunlukla 🙂 bkz. Aşağıdaki metrobüs yorumum). Dedik ki, araba bir dursun bakalım; çok ihtiyaç duyarsak kiralarız… Amma ve lakin, İstanbul’un toplu taşıma sistemi yıllar öncesinden akıl ile tasarlanmayıp her yıl yamalama sistemi ile yapıldığından ve bir kısmı da halk otobüsü ve minibüs şoförlerinin keyfine terk edildiğinden çok etkin ve verimli olduğunu söyleyemeyeceğim. Evin dibinden metro geçiyor da, aynı yaka içerisinde bir yöne dört aktarma ile iki saatte gitmek hiç normal bir durum değil. Hele bir de konserve sardalya modeli metrobüs ucubesi var ki, evlere şenlik. İnsanlarla etkileşim içinde olmak hoşuma gidiyor da, bu kadar uzun süre bu kadar samimiyet (!) gerçekten fazla… 🙂 Neyse, baktık ki toplu taşıma da öyle verimli değil, motosiklet denemeye karar verdik. Toplu taşıma ile iki saatte gittiğim yere motosiklet ile yarım saatte gidiyorum, gidiş dönüş günde net üç saat karım oluyor. İnsanın satın alabileceği en değerli şey zaman benim için! Eşim ve ben bu şekilde birer motosiklet ile giriştik bu işe. Uzun yollardan, tatillerden keyif almaya başladıkça giderek büyüttük motorları. Bununla birlikte motosikleti doğru kullanma ve doğru giyinme konusuna da eğilmeye başladık. Bu başlık altında hem insan gibi (artık sadece erkeklere hitap etmediğim için “adam gibi” demiyorum 🙂 ) motor kullanmak, hem de düzgün giyinmek üzerine yazacağım; denediğim ürün ve markaları sizlerle paylaşacağım. Az sonra… AdamGibiGiyin’i ilk kez ziyaret ediyorsanız, okumayaburadanbaşlamanızı öneririm.Farkettiğiniz üzere bir süredir yazamıyorum. Sebebi suskunluğum, altı ay önce giriştiğim büyük çaplı ve kritik bir yazılım projesidir. Son dönemlerde günde 3-4 saat uyuyorum diyeyim, siz anlayın gerisini…Projenin acil kısmının sonuna geldik, bundan sonra daha insanca yaşayacağım (5-6 saatlik uyku filan) ve Adam Gibi Giyin’e kaldığım yerden devam edeceğim.Öncelikle, yazı yazamadığım dönemde e-posta ile birçok soru aldım; ancak maalesef ilgilenemedim, kendilerinden bu durumu mazur görmelerini rica ediyorum (bkz. ilk paragraf). Bu e-postalar arasından bir kısmını zaman içerisindeSoru-Cevapbölümünde yayımlayacağım.Ayrıca, yalnızca çorap üzerine e-ticaret yapanchetik.com‘un kurucusu Turgut Bey, kullanıp değerlendirmem için lütfedip iki farklı marka çorap göndermiş; yazı yazamadığım dönemde uzunca deneme fırsatı bulduğum bu çoraplar üzerine de bir yazı yazacağım (Güncelleme:Yazdım bile).Son olarak, daha uzun mesafelere seyahat edebilmek (açılışı yaz sonunda Yunanistan ile yaptık) üzere motosikletimi yeniledim; iki teker üzerinde daha fazla vakit geçirdikçe bu konuda da “adam gibi giyinmek” ve “adam gibi kullanmak” konularında çok söz birikti. “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık altında bunları da aktarmaya başlayacağım.Birkaç güne görüşmek üzere…Lütfen kendinize, hayatınıza, yaptığınız işe ve çevrenize özen göstermeyi ihmal etmeyin! AdamGibiGiyin’i ilk kez ziyaret ediyorsanız, okumayaburadanbaşlamanızı öneririm. Farkettiğiniz üzere bir süredir yazamıyorum. Sebebi suskunluğum, altı ay önce giriştiğim büyük çaplı ve kritik bir yazılım projesidir. Son dönemlerde günde 3-4 saat uyuyorum diyeyim, siz anlayın gerisini… Projenin acil kısmının sonuna geldik, bundan sonra daha insanca yaşayacağım (5-6 saatlik uyku filan) ve Adam Gibi Giyin’e kaldığım yerden devam edeceğim. Öncelikle, yazı yazamadığım dönemde e-posta ile birçok soru aldım; ancak maalesef ilgilenemedim, kendilerinden bu durumu mazur görmelerini rica ediyorum (bkz. ilk paragraf). Bu e-postalar arasından bir kısmını zaman içerisindeSoru-Cevapbölümünde yayımlayacağım. Ayrıca, yalnızca çorap üzerine e-ticaret yapanchetik.com‘un kurucusu Turgut Bey, kullanıp değerlendirmem için lütfedip iki farklı marka çorap göndermiş; yazı yazamadığım dönemde uzunca deneme fırsatı bulduğum bu çoraplar üzerine de bir yazı yazacağım (Güncelleme:Yazdım bile). Son olarak, daha uzun mesafelere seyahat edebilmek (açılışı yaz sonunda Yunanistan ile yaptık) üzere motosikletimi yeniledim; iki teker üzerinde daha fazla vakit geçirdikçe bu konuda da “adam gibi giyinmek” ve “adam gibi kullanmak” konularında çok söz birikti. “Motosiklet” başlıklı yeni bir başlık altında bunları da aktarmaya başlayacağım. Birkaç güne görüşmek üzere…Lütfen kendinize, hayatınıza, yaptığınız işe ve çevrenize özen göstermeyi ihmal etmeyin! Uzunca bir zamandır yazmayı ihmal ettiğimin farkındayım; inanılmaz yoğun bir proje döneminin sonuna gelmiş durumdayım. Muhtemelen 1-2 hafta içerisinde tekrar yazmaya başlayacağım.İlk yazı gelene kadar sizlere jilet gibi güzel bir yıl dilemek istedim. Başta bu gece olmak üzere lütfen adam gibi giyinmeye, adam gibi davranmaya, adam gibi içmeye ve adam gibi eğlenmeye özen gösterin. Ama en önemlisi, birlikte olduğunuz insanlara adam gibi davranmaya…Not: Benim için adam gibi eğlenmek, kenarda saksı gibi oturup kasım kasım kasılmak değil; hakkını vererek, dans ederek “gerçekten eğlenmek”, ama asla maymun olmamak demektir🙂 Uzunca bir zamandır yazmayı ihmal ettiğimin farkındayım; inanılmaz yoğun bir proje döneminin sonuna gelmiş durumdayım. Muhtemelen 1-2 hafta içerisinde tekrar yazmaya başlayacağım. İlk yazı gelene kadar sizlere jilet gibi güzel bir yıl dilemek istedim. Başta bu gece olmak üzere lütfen adam gibi giyinmeye, adam gibi davranmaya, adam gibi içmeye ve adam gibi eğlenmeye özen gösterin. Ama en önemlisi, birlikte olduğunuz insanlara adam gibi davranmaya… Not: Benim için adam gibi eğlenmek, kenarda saksı gibi oturup kasım kasım kasılmak değil; hakkını vererek, dans ederek “gerçekten eğlenmek”, ama asla maymun olmamak demektir🙂 Cumartesi günü tam daşu yazımdatarif ettiğim bir durum ile karşılaştım. Kendi adıma bunlara kulak tıkamayı öğrendim, ama hiç tanımadığım bir kişinin herhangi bir günahı olmadığı halde itham edilmesine, hakarete maruz kalmasına kayıtsız kalamadım. Doğrudan ulaşma şansım olmadığı için kendisine hem teşekkür etmek, hem de konuyla ilgili bir açıklama ile destek vermek amacıyla kısa bir yazı yazayım istedim.Bu siteyi okuyanlar bilirler, herhangi bir maddi beklentim olmadan yazıyorum yazıları. Yıllar içinde edindiğim deneyimleri paylaşmak, konuya ilgisi olanlara yardımcı olmak, üzerine bir de sayısız teşekkür mesajı almak beni inanılmaz mutlu ediyor. Ekşi Sözlük’te de bir yazar, okuduğundan memnun kalmış olmalı ki -sağ olsun- kendisine saklamamış, başkalarına da faydası olsun diyebir yazıile paylaşmış. Bundan sonra da bahsettiğim zihniyet devreye girmiş; yok yazı reklam amaçlı olarak yazmış da, siteye Google araması ile ulaşmak mümkün değilmiş de, falan filan. Bunları yazan arkadaşın ne gibi bir üretimi, topluma nasıl faydası olduğunu bilmiyorum ama bulup beğendiği bir bilgiyi paylaşmak isteyen (özetle üreten, fayda sağlamaya çalışan) tanımadığı birisine böyle dayanaksız ithamlarda bulunması benim kabul edebileceğim, algılayabileceğim bir zihniyet değil maalesef. Türk Dil Kurumu’nun“Meyve veren ağaç taşlanır”olarak tanımladığı bu durum, buradan bakıldığında da (kendisini tanımam etmem, kusuruma bakmasın) “Cahil küstahlığı” olarak görünüyor.Devamını oku→ Cumartesi günü tam daşu yazımdatarif ettiğim bir durum ile karşılaştım. Kendi adıma bunlara kulak tıkamayı öğrendim, ama hiç tanımadığım bir kişinin herhangi bir günahı olmadığı halde itham edilmesine, hakarete maruz kalmasına kayıtsız kalamadım. Doğrudan ulaşma şansım olmadığı için kendisine hem teşekkür etmek, hem de konuyla ilgili bir açıklama ile destek vermek amacıyla kısa bir yazı yazayım istedim. Bu siteyi okuyanlar bilirler, herhangi bir maddi beklentim olmadan yazıyorum yazıları. Yıllar içinde edindiğim deneyimleri paylaşmak, konuya ilgisi olanlara yardımcı olmak, üzerine bir de sayısız teşekkür mesajı almak beni inanılmaz mutlu ediyor. Ekşi Sözlük’te de bir yazar, okuduğundan memnun kalmış olmalı ki -sağ olsun- kendisine saklamamış, başkalarına da faydası olsun diyebir yazıile paylaşmış. Bundan sonra da bahsettiğim zihniyet devreye girmiş; yok yazı reklam amaçlı olarak yazmış da, siteye Google araması ile ulaşmak mümkün değilmiş de, falan filan. Bunları yazan arkadaşın ne gibi bir üretimi, topluma nasıl faydası olduğunu bilmiyorum ama bulup beğendiği bir bilgiyi paylaşmak isteyen (özetle üreten, fayda sağlamaya çalışan) tanımadığı birisine böyle dayanaksız ithamlarda bulunması benim kabul edebileceğim, algılayabileceğim bir zihniyet değil maalesef. Türk Dil Kurumu’nun“Meyve veren ağaç taşlanır”olarak tanımladığı bu durum, buradan bakıldığında da (kendisini tanımam etmem, kusuruma bakmasın) “Cahil küstahlığı” olarak görünüyor.Devamını oku→
91
http://adamgibigiyin.com/markalar
Bu başlık altında bugüne kadar kullandığım, memnun kaldığım ya da kalmadığım tüm markaları listelemeye çalışacağım. Ürünlerin kalitesi kadar önemli olduğunu düşündüğüm satış sonrası hizmetlerini de değerlendireceğim.Daha önce okumadıysanızPahalı markalı ürünler ne zaman alınır (ya da alınmaz)?başlıklı yazıma öncelikle bir göz atmanızı öneririm.Camper Ayakkabı ✔Timberland ✔Tergan Deri ✘Burlington Çorap ✔REV’IT! ✔ Bu başlık altında bugüne kadar kullandığım, memnun kaldığım ya da kalmadığım tüm markaları listelemeye çalışacağım. Ürünlerin kalitesi kadar önemli olduğunu düşündüğüm satış sonrası hizmetlerini de değerlendireceğim. Daha önce okumadıysanızPahalı markalı ürünler ne zaman alınır (ya da alınmaz)?başlıklı yazıma öncelikle bir göz atmanızı öneririm.
92
http://adamgibigiyin.com/mayo-terlik-sapka
Eveet, yaz geldi; kıllı vücutları ve güzel göbekleri sergileme sezonu açıldı. Haliyle bu konuya da girmek farz oldu…Her zaman olduğu gibi, kendi vücut yapımıza uygun şeyler giymeye özen göstererek başlıyoruz. Başlamadan önce, hiç giyilmemesi gereken şeylerden bahsedeyim. Mesela slip mayo… Eğer profesyonel yüzücü olup da yarışa katılmıyorsanız, kıçınızı başınızı insanların gözüne sokmanın alemi yok 🙂Kendi adıma, yandaki örnekte olduğu gibi şort mayolar tercih ediyorum. Dize kadar uzayan, bol sörfçü mayolarını boşverin; baldırınızda kalan, ne çok dar ne de çok bol olan mayoları tercih edin derim. Tercihiniz, vücut yapınıza göre değişmeli elbette; onu da şöyle açıklayayım: Boyunuz (ya da bacaklarınız) ne kadar kısa ise, mayonun boyu da o kadar kısa olsun ki güdük görünmeyin. Boyunuz (ya da bacaklarınız) çok uzun ise, neredeyse dize kadar inen (ama bol olmayan) kesimleri tercih edin (Bu da leylek gibi görünmemek için 🙂 Göbekli arkadaşlarım da yukarıdakilere ek olarak; koyu renk, düz ya da çok ufak desenli mayoları tercih etsinler.Şahsen çok desenli mayoları kullanmıyorum; düz ya da ufak geometrik desenli, ya da enine üç düz renkten oluşan blok desenli mayoları tercih ediyorum. Hatta yandaki örnekteki tenis şortu gibi modeller pek hoşuma gidiyor, denizden çıkıp bir yere yemeğe/içmeye oturduğumuzda normal şort gibi görünüyor. Ha, manken gibi bir vücudunuz varsa, ne giyerseniz giyin; güllü dallı, çiçekli böcekli mayolar giyseniz de olur, kimse mayoya bakmayacak nasıl olsa.. 🙂Mayonun üzerine genellikle düz beyaz ya açık mavi keten gömlek giyiyorum. Kısa kollu gömleklerle pek aram olmadığı için uzun kollu gömlekleri, kollarını dirsek hizasına kadar kıvırarak kullanıyorum.İki cepli, hatta omzunda apoletleri olan, düğmeleri kumaştan farklı renkli olan gömlekleri tercih ediyorum, bu tip ayrıntılar pek hoşuma gidiyor.Alternatif olarak ise mayo (ya da içindeki desenler) ile uygun renklerde bir tişört giyiyorum; yuvarlak yakalı ve kollu. Kolsuz ya da atlet şeklinde tişörtleri ben giymiyorum. Güneşi çekmemesi için açık renk olmasında fayda var.Mayo desenli ise düz renk, düz ise abartılı olmayan şekilde desenli/yazılı tişörtleri tercih ediyorum. Mesela yukarıdaki düz mavi mayonun üzerine, yandakine benzer bir tişört giyiyorum. Kesim yine ne çok dar, ne çok bol. Varsa göbeği kamufle etmek için de ideal…Güneşten korunmak için bir şapka lazım. Ben beyzbol şapkalarından bir türlü haz edemedim. Çok spor bir görünümü olmasının yanı sıra, benim kafa yapıma da pek uygun değil. Mecburiyetten geçmişte çok kullandım ama artık piyasada çok farklı şapka modelleri bulmak mümkün. Kafa yapınıza uygun, ayna karşısında geçince kendinizi en çok beğendiğiniz modeli arayıp deneyerek bulun. Bulmuşken birkaç farklı rengini (mayonuz ile uygun renkte olanı atlamayın), satın alın. Ben “ördek” olarak tanımlanan (İngilizcede “driver cap” olarak geçiyor) modeldeki şapkaları kullanıyorum.Şimdi en önemli konuya girelim: Terlik… Öncelikle suya giriyoruz diye ucuz bir şey alayım diyip 5 liralık dandik terlikleri tercih etmeyin derim. Kaliteli bir şey alıp hem uzun süre kullanmak, hem de şık görünmek daha mantıklı bence.İkinci olarak “Terlik tamam da, ayak güzel mi?” konusu var. Parmak arası terlikler mankenlerin ayağında güzel duruyor da, ramazan pidesi gibi ya da bakımsızlıktan başkalaşım kayasına dönmüş ayaklarla pek olmuyor bence. Kimi arkadaşlarıma göre parmak arası terlik erkekte hiç olmuyor ya, o da ayrı konu… 🙂 Kendi adıma uzun süre israr ettim giymek için, ama nedense o terliklerle yürümeyi beceremiyorum. Ayağımdan çıkıp gidecekmiş gibi hissediyorum ve ona göre yürümeye çalışıyorum. Komik göründüğüme kanaat getirerek israrımdan vazgeçtim.Bu durumda “Ne giyiyorsun?” derseniz: Ayakkabı. “Tekne ayakkabısı” şeklinde adlandırılan ve ıslak zeminlerde kullanıma uygun olarak üretilen ayakkabılardan kullanıyorum. Aşağıya birkaç örnek koydum; ben eskimiş Timberland ayakkabılarımı kullanıyorum. Gönül rahatlığı ile duşa da giriyorum, kumsalda da geziyorum. Duşa girince içindeki kumlar gidiyor, hızlı bir şekilde de kuruyor. Evde yaz-kış giydiğim Crocs terliklerden de bir çift edindim, bakalım bu yaz bir giymeyi deneyeceğim. Ama ayakkabılar baki… 🙂Son olarak da vücut kıl ve tüylerine değineyim. Yeni nesli bilmiyorum, ama benim etrafımda vücut tüyleri ile uğraşan pek yok. Yurt dışında ise durum pek farklı; yaza kol, bacak, göğüs komple tıraşlı giren çok insan var. Şahsen ben bu konuda biraz şanslıyım, pek uğraşmam gerekmiyor. Sırtta kıl tüy olayına kadınların pek (hatta hiç) güzel bakmadıklarını biliyorum. Omuzlarla birlikte tertemiz yapmak için elinizden geleni yapın derim. Artık makine mi kullanırsınız, ağda mı yaptırırsınız size kalmış… Göğsünüzdeki kıllar da kalabalık ise, 1-1.5 cm uzunluğunda olacak şekilde kısaltmakta fayda var. Piyasada bunun için uygun makineler bulabilirsiniz. Önereceğim tek şey, tıraşlama yaparken cetvelle çizilmiş gibi sınır bırakmayın. Beceremiyorsanız, profesyonel yardım alın. Kol bacak tıraşlama işinde şahsen yokum, siz kendiniz nasıl tercih ederseniz artık… Eveet, yaz geldi; kıllı vücutları ve güzel göbekleri sergileme sezonu açıldı. Haliyle bu konuya da girmek farz oldu… Her zaman olduğu gibi, kendi vücut yapımıza uygun şeyler giymeye özen göstererek başlıyoruz. Başlamadan önce, hiç giyilmemesi gereken şeylerden bahsedeyim. Mesela slip mayo… Eğer profesyonel yüzücü olup da yarışa katılmıyorsanız, kıçınızı başınızı insanların gözüne sokmanın alemi yok 🙂 Kendi adıma, yandaki örnekte olduğu gibi şort mayolar tercih ediyorum. Dize kadar uzayan, bol sörfçü mayolarını boşverin; baldırınızda kalan, ne çok dar ne de çok bol olan mayoları tercih edin derim. Tercihiniz, vücut yapınıza göre değişmeli elbette; onu da şöyle açıklayayım: Boyunuz (ya da bacaklarınız) ne kadar kısa ise, mayonun boyu da o kadar kısa olsun ki güdük görünmeyin. Boyunuz (ya da bacaklarınız) çok uzun ise, neredeyse dize kadar inen (ama bol olmayan) kesimleri tercih edin (Bu da leylek gibi görünmemek için 🙂 Göbekli arkadaşlarım da yukarıdakilere ek olarak; koyu renk, düz ya da çok ufak desenli mayoları tercih etsinler. Şahsen çok desenli mayoları kullanmıyorum; düz ya da ufak geometrik desenli, ya da enine üç düz renkten oluşan blok desenli mayoları tercih ediyorum. Hatta yandaki örnekteki tenis şortu gibi modeller pek hoşuma gidiyor, denizden çıkıp bir yere yemeğe/içmeye oturduğumuzda normal şort gibi görünüyor. Ha, manken gibi bir vücudunuz varsa, ne giyerseniz giyin; güllü dallı, çiçekli böcekli mayolar giyseniz de olur, kimse mayoya bakmayacak nasıl olsa.. 🙂 Mayonun üzerine genellikle düz beyaz ya açık mavi keten gömlek giyiyorum. Kısa kollu gömleklerle pek aram olmadığı için uzun kollu gömlekleri, kollarını dirsek hizasına kadar kıvırarak kullanıyorum. İki cepli, hatta omzunda apoletleri olan, düğmeleri kumaştan farklı renkli olan gömlekleri tercih ediyorum, bu tip ayrıntılar pek hoşuma gidiyor. Alternatif olarak ise mayo (ya da içindeki desenler) ile uygun renklerde bir tişört giyiyorum; yuvarlak yakalı ve kollu. Kolsuz ya da atlet şeklinde tişörtleri ben giymiyorum. Güneşi çekmemesi için açık renk olmasında fayda var. Mayo desenli ise düz renk, düz ise abartılı olmayan şekilde desenli/yazılı tişörtleri tercih ediyorum. Mesela yukarıdaki düz mavi mayonun üzerine, yandakine benzer bir tişört giyiyorum. Kesim yine ne çok dar, ne çok bol. Varsa göbeği kamufle etmek için de ideal… Güneşten korunmak için bir şapka lazım. Ben beyzbol şapkalarından bir türlü haz edemedim. Çok spor bir görünümü olmasının yanı sıra, benim kafa yapıma da pek uygun değil. Mecburiyetten geçmişte çok kullandım ama artık piyasada çok farklı şapka modelleri bulmak mümkün. Kafa yapınıza uygun, ayna karşısında geçince kendinizi en çok beğendiğiniz modeli arayıp deneyerek bulun. Bulmuşken birkaç farklı rengini (mayonuz ile uygun renkte olanı atlamayın), satın alın. Ben “ördek” olarak tanımlanan (İngilizcede “driver cap” olarak geçiyor) modeldeki şapkaları kullanıyorum. Şimdi en önemli konuya girelim: Terlik… Öncelikle suya giriyoruz diye ucuz bir şey alayım diyip 5 liralık dandik terlikleri tercih etmeyin derim. Kaliteli bir şey alıp hem uzun süre kullanmak, hem de şık görünmek daha mantıklı bence. İkinci olarak “Terlik tamam da, ayak güzel mi?” konusu var. Parmak arası terlikler mankenlerin ayağında güzel duruyor da, ramazan pidesi gibi ya da bakımsızlıktan başkalaşım kayasına dönmüş ayaklarla pek olmuyor bence. Kimi arkadaşlarıma göre parmak arası terlik erkekte hiç olmuyor ya, o da ayrı konu… 🙂 Kendi adıma uzun süre israr ettim giymek için, ama nedense o terliklerle yürümeyi beceremiyorum. Ayağımdan çıkıp gidecekmiş gibi hissediyorum ve ona göre yürümeye çalışıyorum. Komik göründüğüme kanaat getirerek israrımdan vazgeçtim. Bu durumda “Ne giyiyorsun?” derseniz: Ayakkabı. “Tekne ayakkabısı” şeklinde adlandırılan ve ıslak zeminlerde kullanıma uygun olarak üretilen ayakkabılardan kullanıyorum. Aşağıya birkaç örnek koydum; ben eskimiş Timberland ayakkabılarımı kullanıyorum. Gönül rahatlığı ile duşa da giriyorum, kumsalda da geziyorum. Duşa girince içindeki kumlar gidiyor, hızlı bir şekilde de kuruyor. Evde yaz-kış giydiğim Crocs terliklerden de bir çift edindim, bakalım bu yaz bir giymeyi deneyeceğim. Ama ayakkabılar baki… 🙂 Son olarak da vücut kıl ve tüylerine değineyim. Yeni nesli bilmiyorum, ama benim etrafımda vücut tüyleri ile uğraşan pek yok. Yurt dışında ise durum pek farklı; yaza kol, bacak, göğüs komple tıraşlı giren çok insan var. Şahsen ben bu konuda biraz şanslıyım, pek uğraşmam gerekmiyor. Sırtta kıl tüy olayına kadınların pek (hatta hiç) güzel bakmadıklarını biliyorum. Omuzlarla birlikte tertemiz yapmak için elinizden geleni yapın derim. Artık makine mi kullanırsınız, ağda mı yaptırırsınız size kalmış… Göğsünüzdeki kıllar da kalabalık ise, 1-1.5 cm uzunluğunda olacak şekilde kısaltmakta fayda var. Piyasada bunun için uygun makineler bulabilirsiniz. Önereceğim tek şey, tıraşlama yaparken cetvelle çizilmiş gibi sınır bırakmayın. Beceremiyorsanız, profesyonel yardım alın. Kol bacak tıraşlama işinde şahsen yokum, siz kendiniz nasıl tercih ederseniz artık…
93
http://adamgibigiyin.com/mezuniyet-balosuna-ne-giyilir
Mevsim yaklaştı, onlarca soru almaya başladım; acilen bir yazı yazarak gençlerin bu kanayan yarasına el atayım istedim.Öncelikle sorunu tespit etmekle başlayayım. Zamanında bizler yaptık, sizler de yapıyorsunuz eminim; bir farklı olma çabaları, bir çılgınlık hayalleri şüphesiz delikanlıların kafalarında dört dönüyor. Hemen cevap vereyim: Dönmesin! 🙂Bana gelen soruların neredeyse tamamında keten pantolon, spor ayakkabı, vb. geçiyor. Ancak kazın ayağı öyle değil maalesef. İsminden de anlaşılacağı üzere mezuniyet balosu bir balo ve baloya smokin ile gidilir. Yaşınız itibariyle smokin sahibi olmayabilirsiniz, bu durumda:1. Bütçeniz müsaitse smokin satın alıp benzer durumlarda yıllarca kullanabilirsiniz. Satın alacağınız smokini uzun yıllar kullanmak istiyorsanız şu an için moda olan şeylere pek girmeyin derim (Örneğin son Oscar törenlerinde bol bol gördüğümüz lacivert ya da çok çok ince yakalar, lacivert smokinler, vb). Ancak elbette yazılarımda belirttiğimceketvepantolonölçülerine özen gösterin; yıllarca giyeceğim, klasik olsun diye babalarımızın zamanından kalan modelleri de satın almayın.2. Ailenizde bedeninize uygun smokin sahibi bir yakınınız varsa bir gece için ödünç alabilirsiniz.3. Kiralayabilirsiniz. Yalnız yukarıdaki ve bu maddeki durumun bir sakıncası var; hep israrla belirttiğim “uygun ve doğru beden” kavramlarından bir miktar taviz vermek durumunda kalabilirsiniz.4.“Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin”demeyeceğim, siyah bir takım elbise satın alın. Bu siyah takım elbiseyi de yıllarca (smokinden de sıkça) özel gün ve gecelerde kullanabilirsiniz.Smokin giyecekler,Smokin Nedir, Nasıl giyilir?başlıklı yazımı okumanızı öneririm.Siyah takım elbise için de önerilerim şu şekilde olur:Düz ya da ata yakabeyaz gömlek, siyah papyon ya da gümüş rengi kravat. Altına elbette ki siyah çorap ve siyah, bağcıklı kösele ayakkabı. Papyonu düz yaka gömleğin üzerine kullanacaksanız farklı renkler de tercih edebilirsiniz. İlla ki bir çılgınlık yapacaksanız, papyon rengiyle oynayın; hadi size müsaade. Ama gidip de çizgi film karakterlerine girmeyin hemen, olur mu?Size çok ciddi görünebilir, ama işin raconu budur. Bundan yirmi sene sonra siz (ya da arkadaşlarınız) mezuniyet fotoğraflarında yaz yemeğine katılmış yüzlerce çocuk arasında bir tane işi bilen adam görsünler.İnanın ben de lise mezuniyetimde aynı hatayı yapmıştım, günlerce uğraşıp uyumlu renkte gömlekler kravatlar edinmiş, kendimce çok şık bir şekilde gitmiştim baloya. Ama fotoğraflara şimdi baktığımda görüyorum ki soytarı gibi gitmişim baloya yahu… 🙂Aslında çok da tatava yapmayayım, aha da aşağıya bu satırları yazan kardeşinizin hem lise hem üniversite mezuniyet fotoğraflarını koyayım; arada sadece dört sene var, kararı siz verin.Belki diyeceksiniz ki“O dönemin modası öyleymiş, şimdi modası geçmiş diye öyle görünüyor”. Evet, o dönemin modası öyle idi, ama benim de tam bahsetmek istediğim konu budur. Üniversite mezuniyet balosunda giydiğim smokinin modası geçmiş mi? Ya da siz Mustafa Kemal Atatürk’ün yüz yıl önce giydiği kıyafetlerlere bakıp “modası geçmiş” diyebiliyor musunuz? Çok çok kalıplar değişmiştir, o kadar… Adam gibi giyinmenin sırrı da burada işte!Ancak hatırlatmak istediğim belki de daha önemli bir şey var. Adam gibi giyinin diyorum ama rica ediyorum asıl önemlisi adam gibi davranın. Baloya birlikte gittiğiniz kız arkadaşınıza, baloda görevli garsonlara, iyi-kötü günler geçirdiğiniz sevdiğiniz-sevmediğiniz ve artık çok nadir görüşeceğiniz tüm arkadaşlarınıza adam gibi, nazik ve güleryüzlü davranın. Ve kaldırabildiğiniz kadar alkol tüketin. Kıtlıktan çıkmış gibi abanıp karizmayı çizdirmeyin, hem kendinizin hem arkadaşlarınızın güzel gecesini rezil etmeyin ve tarihe içki içmesini bilmeyen maymun olarak geçmeyin.Ve yazar çıkar… Mevsim yaklaştı, onlarca soru almaya başladım; acilen bir yazı yazarak gençlerin bu kanayan yarasına el atayım istedim. Öncelikle sorunu tespit etmekle başlayayım. Zamanında bizler yaptık, sizler de yapıyorsunuz eminim; bir farklı olma çabaları, bir çılgınlık hayalleri şüphesiz delikanlıların kafalarında dört dönüyor. Hemen cevap vereyim: Dönmesin! 🙂 Bana gelen soruların neredeyse tamamında keten pantolon, spor ayakkabı, vb. geçiyor. Ancak kazın ayağı öyle değil maalesef. İsminden de anlaşılacağı üzere mezuniyet balosu bir balo ve baloya smokin ile gidilir. Yaşınız itibariyle smokin sahibi olmayabilirsiniz, bu durumda: 1. Bütçeniz müsaitse smokin satın alıp benzer durumlarda yıllarca kullanabilirsiniz. Satın alacağınız smokini uzun yıllar kullanmak istiyorsanız şu an için moda olan şeylere pek girmeyin derim (Örneğin son Oscar törenlerinde bol bol gördüğümüz lacivert ya da çok çok ince yakalar, lacivert smokinler, vb). Ancak elbette yazılarımda belirttiğimceketvepantolonölçülerine özen gösterin; yıllarca giyeceğim, klasik olsun diye babalarımızın zamanından kalan modelleri de satın almayın. 2. Ailenizde bedeninize uygun smokin sahibi bir yakınınız varsa bir gece için ödünç alabilirsiniz. 3. Kiralayabilirsiniz. Yalnız yukarıdaki ve bu maddeki durumun bir sakıncası var; hep israrla belirttiğim “uygun ve doğru beden” kavramlarından bir miktar taviz vermek durumunda kalabilirsiniz. 4.“Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin”demeyeceğim, siyah bir takım elbise satın alın. Bu siyah takım elbiseyi de yıllarca (smokinden de sıkça) özel gün ve gecelerde kullanabilirsiniz. Smokin giyecekler,Smokin Nedir, Nasıl giyilir?başlıklı yazımı okumanızı öneririm. Siyah takım elbise için de önerilerim şu şekilde olur:Düz ya da ata yakabeyaz gömlek, siyah papyon ya da gümüş rengi kravat. Altına elbette ki siyah çorap ve siyah, bağcıklı kösele ayakkabı. Papyonu düz yaka gömleğin üzerine kullanacaksanız farklı renkler de tercih edebilirsiniz. İlla ki bir çılgınlık yapacaksanız, papyon rengiyle oynayın; hadi size müsaade. Ama gidip de çizgi film karakterlerine girmeyin hemen, olur mu? Size çok ciddi görünebilir, ama işin raconu budur. Bundan yirmi sene sonra siz (ya da arkadaşlarınız) mezuniyet fotoğraflarında yaz yemeğine katılmış yüzlerce çocuk arasında bir tane işi bilen adam görsünler. İnanın ben de lise mezuniyetimde aynı hatayı yapmıştım, günlerce uğraşıp uyumlu renkte gömlekler kravatlar edinmiş, kendimce çok şık bir şekilde gitmiştim baloya. Ama fotoğraflara şimdi baktığımda görüyorum ki soytarı gibi gitmişim baloya yahu… 🙂 Aslında çok da tatava yapmayayım, aha da aşağıya bu satırları yazan kardeşinizin hem lise hem üniversite mezuniyet fotoğraflarını koyayım; arada sadece dört sene var, kararı siz verin. Belki diyeceksiniz ki“O dönemin modası öyleymiş, şimdi modası geçmiş diye öyle görünüyor”. Evet, o dönemin modası öyle idi, ama benim de tam bahsetmek istediğim konu budur. Üniversite mezuniyet balosunda giydiğim smokinin modası geçmiş mi? Ya da siz Mustafa Kemal Atatürk’ün yüz yıl önce giydiği kıyafetlerlere bakıp “modası geçmiş” diyebiliyor musunuz? Çok çok kalıplar değişmiştir, o kadar… Adam gibi giyinmenin sırrı da burada işte! Ancak hatırlatmak istediğim belki de daha önemli bir şey var. Adam gibi giyinin diyorum ama rica ediyorum asıl önemlisi adam gibi davranın. Baloya birlikte gittiğiniz kız arkadaşınıza, baloda görevli garsonlara, iyi-kötü günler geçirdiğiniz sevdiğiniz-sevmediğiniz ve artık çok nadir görüşeceğiniz tüm arkadaşlarınıza adam gibi, nazik ve güleryüzlü davranın. Ve kaldırabildiğiniz kadar alkol tüketin. Kıtlıktan çıkmış gibi abanıp karizmayı çizdirmeyin, hem kendinizin hem arkadaşlarınızın güzel gecesini rezil etmeyin ve tarihe içki içmesini bilmeyen maymun olarak geçmeyin.
94
http://adamgibigiyin.com/motosiklet-optimizasyon-yok-maksimizasyon-var
Aslında benzer durumu normal giyim için de yazmıştım: Kösele görünümlü lastik tabanlı bir ayakkabı alıp hem takım elbise hem de denim pantolon altına giydiğinizde aslına bakarsanız ne o kıyafete ne de bu kıyafete yaranabiliyorsunuz. Bu durum motosiklet kıyafatlerinde daha bariz bir şekilde farkını koyuyor ortaya. Yani bir tek mont alayım, hem yaz hem kış giyerim; gerekirse içine kalın bir şey ile çok soğuk havada da giyerim dediğinizde işin tadı gerçekten kaçıyor.Motosiklet aslında gayet rahatsız bir araç. Ruhunuza iyi gelmiyor ise çekilecek dert değil 🙂 Her türlü doğa şartı -yağmur, çamur, toz, toprak- ile muhatap oluyorsunuz. Soğuk havada ekstra donup sıcak havada ekstra pişiyorsunuz. Bir de doğru kıyafet kullanmaz iseniz, keyif almak için çıktığınız yol size ızdırap olarak geri dönüyor.Ben bu hatayı yaptım, siz yapmayın diye yazıyorum; maalesef paraya kıymak ve iyi bir markadan hem yazlık hem de kışlık birer mont, pantolon, bot ve eldiven edinmek lazım.İşin keyfi doğru teçhizatla artıyor.Elbette teçhizatı satın almak yetmiyor, onları yanımızda taşımak da lazım. Örneğin bahar aylarında uzun bir yola çıkacaksınız, ufukta yağmur gözükmüyor; yine de o yağmurluğu bir yere sıkıştırıverin. Hava durumu her gün değişebiliyor, dönüşte havanın nasıl olacağının bir garantisi yok. 10 dakika yağmura denk gelseniz, bütün keyfiniz sıfırlanacak. Benzer şekilde, hava güzel yük etmeyeyim demeyin; çantaya kalın ya da termal bir şey atıverin. İhtiyaç duymazsanız bir kaybınız olmaz ama, dönüş yolunda geç vakitlere kalıp titremeye başlarsanız beni hatırlarsınız 🙂Benim bu konudaki marka ve model tercihlerim ise az sonra… Aslında benzer durumu normal giyim için de yazmıştım: Kösele görünümlü lastik tabanlı bir ayakkabı alıp hem takım elbise hem de denim pantolon altına giydiğinizde aslına bakarsanız ne o kıyafete ne de bu kıyafete yaranabiliyorsunuz. Bu durum motosiklet kıyafatlerinde daha bariz bir şekilde farkını koyuyor ortaya. Yani bir tek mont alayım, hem yaz hem kış giyerim; gerekirse içine kalın bir şey ile çok soğuk havada da giyerim dediğinizde işin tadı gerçekten kaçıyor. Motosiklet aslında gayet rahatsız bir araç. Ruhunuza iyi gelmiyor ise çekilecek dert değil 🙂 Her türlü doğa şartı -yağmur, çamur, toz, toprak- ile muhatap oluyorsunuz. Soğuk havada ekstra donup sıcak havada ekstra pişiyorsunuz. Bir de doğru kıyafet kullanmaz iseniz, keyif almak için çıktığınız yol size ızdırap olarak geri dönüyor. Ben bu hatayı yaptım, siz yapmayın diye yazıyorum; maalesef paraya kıymak ve iyi bir markadan hem yazlık hem de kışlık birer mont, pantolon, bot ve eldiven edinmek lazım. İşin keyfi doğru teçhizatla artıyor. Elbette teçhizatı satın almak yetmiyor, onları yanımızda taşımak da lazım. Örneğin bahar aylarında uzun bir yola çıkacaksınız, ufukta yağmur gözükmüyor; yine de o yağmurluğu bir yere sıkıştırıverin. Hava durumu her gün değişebiliyor, dönüşte havanın nasıl olacağının bir garantisi yok. 10 dakika yağmura denk gelseniz, bütün keyfiniz sıfırlanacak. Benzer şekilde, hava güzel yük etmeyeyim demeyin; çantaya kalın ya da termal bir şey atıverin. İhtiyaç duymazsanız bir kaybınız olmaz ama, dönüş yolunda geç vakitlere kalıp titremeye başlarsanız beni hatırlarsınız 🙂 Benim bu konudaki marka ve model tercihlerim ise az sonra…
95
http://adamgibigiyin.com/pantolon-pacasi-kivirma-sanati
Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki…Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım:– Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş.– Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir.– Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim.Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim.– Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂– Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem.– Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm.– Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim.Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin:– Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm.– Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim.– Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil.– Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın.– Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz.Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum.Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor. Efendim, son dönemin “kıvrık paça – kısa pantolon” trendine değinmezsem çatlarım tahmin edersiniz ki… Öncelikle pantolon paçası neden kıvrılır, ondan başlayalım: – Denim pantolonun ilk çıktığı yıllarda her bedene göre en ve boyda üretimin mümkün olmadığını, terziye götürüp paça kısaltmanın da lüks olduğunu cebe koyalım. Haliyle pantolonlar herkese hitap edecek şekilde uzun paçalarla üretilir, insanlar da kendi boylarına göre kıvırarak kullanırmış. Yani moda değil, bir mecburiyet imiş. – Günümüzde ise başka bir amaçla başlamış olduğundan kıllanıyorum. Kumaşların kesildiği kenarlar, saçak saçak olmasınlar diye sokaklarda hanımların dikkatine gezen overlokçular tarafından “kapatılır”. Özellikle Japon denim markalarında, dandik overlok yerine çok daha “şık” bir yöntem kullanılır. Eh, bu da haliyle fiyata yansır. Ama bu fiyat farkı pantolonun içerisinde kaldığı için, pantolona yüzlerce dolar verildiği dışarıdan pek anlaşılmaz. Bu fiyat farkını göstermek için de paçalar kıvrılır,“O parayı verdim, bu dikişi gösterecem”denir. – Kumaş pantolonlarda ise, pantolona ağırlık vermek için kullanılır. Detaylı bilgi içinKruvaze Ceket, Duble Paçabaşlıklı yazıma göz atın derim. Öyle ya da böyle, kıvrık paça günümüzde “yaldır yaldır” kullanılıyor. O zaman birkaç uyarı ile devam edeyim. – Kıvrık paça – kısa pantolon boyunuzu kısa gösterir; zaten boyu ve bacak boyu kısa olan standart Türk erkeklerine önermem. Örneğin sağdaki arkadaş aslında gayet uzun bacaklı olmasına rağmen pantolon paça boyu sayesinde “Küçük Hüsamettin” gibi görünüyor 🙂 – Kıvrık paça – kısa pantolon, dar pantolonlar ile güzel durur; zaten kendisi ve bacakları kalın olan standart Türk erkeklerine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; ayak ve bilekleri standart olarak ramazan pidesi gibi olan erkek cinsine önermem. – Kıvrık paça – kısa pantolon dikkati ayaklara çeker; şık ve temiz bir ayakkabı/bot ile kullanmanızı öneririm. – Başkasında güzel duran bir kıyafetin sizin üzerinizde de güzel duracağının garantisi yoktur: kendinizi bilin (Yani kendi vücudunuzu, vücudunuzun artı ve eksilerini, üzerinizde neyin güzel neyin çirkin durduğunu bilin). Moda dergisinde beğendiğiniz bir şeyi koşarak satın almayın derim. Ben kendime güveniyorum, sırım gibi adamım diyorsanız buyurun buradan devam edin: – Denim ya da kanvas pantolonları 3-4 cm’lik çift kat, ya da 5-10 cm’lik tek kat olacak şekilde kıvırarak kullanmanızı öneririm. – Çift kat daha şık, tek kat daha salaş durur. Haliyle bu imaja uygun ayakkabı ile kullanmak gerekir. Tek kat için botları daha uygun bulduğumu ekleyeyim. – Yukarıda bahsettiğim gibi dar kesim pantolonların paçalarını kıvırarak kullanın. Rahat kesim pantolonlar bence bu işe pek uygun değil. – Ayakkabı ile kullandığınızda, pantolonun boyu ayakkabıya dokunacak seviyede olsun derim. Daha kısa kullanımlarda “dereyi görmeden paçaları sıvamak” deyiminin klibinde oynamanız için teklif alabilirsiniz. Haliyle bu görünüme uygun boyda bir pantolon satın alın; evdeki düz paçaya uygun boydaki pantolonu paçalarını kıvırarak kullanmayın. – Paçayı ikiden fazla katlamayın, pantolonun paçasına ağırılık bağlamış gibi görünürsünüz. Senin tercihin nedir derseniz, öyle uzun boylu bir adam olmadığım için pek kullanmıyorum. Yalnızca ara sıra yandaki örneğe benzer (belik biraz daha kısa) şekilde bot üzerine tercih ediyorum. 2-3 cm’lik yerine 5 cm’lik daha geniş bir kat gözüme daha güzel görünüyor.
96
http://adamgibigiyin.com/revit
Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim.Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında…Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor.Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor.Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım.Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın.Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf.Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor.Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile. Yazılarımı okuyanlar bilir, her türlü alışverişte bütçemin elverdiği en kaliteli ürünü almaya çalışırım. Hem bana uzun yıllar hizmet etmesini, hem güzel görünmesini, hem de performansının yüksek olmasını (sıcak tutma, su geçirmeme, vb.) beklerim. Söz konusu motosiklet olunca, performans en önemli kriter oluyor. Hem koruma, hem de konfor anlamında… Çok şükür koruma konusunu test etmek durumunda kalmadım. Ancak malzemelerin kalitesi, teknik standartları ve okuduğum kullanıcı yorumları bana bu konuda büyük ölçüde güven veriyor. Konfor konusunda ise çok memnunum. Yazlık ve kışlık olmak üzere birer mont, pantolon ve eldivenim var. Yazlıkların hava geçirgenliği üst seviyede, deyim yerindeyse “püfür püfür” esiyor. Kışlıklarım ise üçer katmandan oluşuyor. Dışı Gore-Tex, altında su geçirmez katman, onun altında kışlık yelek. Mevsimin durumuna göre gerekli katmanları takarak kullanıyorum. Gayet soğuk ve yağmurlu havalarda test ettim, en ufak sorun yaşamadım. Ayrıca yağmurluğum da var, geçen sene beş saat boyunca ağır yağmur altında sürüp eve kupkuru geldim diyeyim, gerisini siz anlayın. Son olarak da tasarımlarını oldukça şık buluyorum. Malzeme kalitesi, işçilik, detaylar ve tasarım birinci sınıf. Fiyat olarak orta-üst seviyede, ancak verdiğim her kuruşa değiyor. Açık söyleyeyim, bir alışveriş yapacağım zaman ilk REV’IT!’e bakıyorum, varsa başka markaları incelemiyorum bile.
97
http://adamgibigiyin.com/smokin-nedir-nasil-giyilir
Öncelikle siyah takım elbise, smokin ve frak arasındaki farkı anlatarak başlayayım:Siyah Takım Elbise:Adı üzerinde, siyah renkte takım elbise… 🙂Smokin:Siyah takım elbisenin daha resmi versiyonu. Klasik bir smokinin ceket yakaları, ceket düğmeleri, cep ağızları saten kaplı olur ve pantolonun yanlarında boydan boya siyah saten şeritler bulunur. Elbette bu tanımlamaya uymayan ya da dönemsel olarak moda olan (şu an için tamamen lacivert smokinler ya da lacivert saten yakalar gibi) modeller de bulunuyor, ancak takdir edersiniz ki ben her zamanki gibi smokinde de klasikçiyim… 🙂Frak:Smokinin de resmi versiyonu. Ceket önden daha kısa (bel hizasında), arkası kuyruklu.Yurt dışında birçok resmi törende smokin ve frak giyiliyor (Gönderilen davetiyelerde ne giyilmesi gerektiği açıkça belirtiliyor), ancak ülkemizde (bence maalesef) böyle resmiyette bir törenimiz artık bulunmuyor. Özellikle -sembolik de olsa- kraliyet ailelerinin bulunduğu ülkelerin milli bayram gibi özel günlerinde frak giyilen törenler düzenlenirken, frak bizde yalnızca Atatürk zamanında bu yoğunlukta kullanılmış, zaman içerisinde tamamen azalmış. Artık Cumhurbaşkanlığı yemin törenlerinde dahi kullanılmaz hale gelmiş. Sanırım yalnızca TBMM Başkanı frak ile toplantıları yönetiyor. Geçtiğimiz yıllarda Cumhurbaşkanımızın ziyareti sırasında İngiltere kraliçesi bir davet vermiş ve bizim memleketten bazı gazeteciler de davet edilmişti. Hepsi paşa paşa frak edinmek durumunda kaldılar, ancak böyle bir kültürümüz olmadığı için bir kısmı şıklığı geçtim, komikliklte zirve yaptılar. Hatta İngiliz basınında alay konusu olmuşlar 🙂Kendi adıma frak giymem gereken bir toplantıya katılmam gerekmedi, bu konuda ayrı bir yazı yazana kadar smokin ile arasındaki farkı anlatırken ufak detaylar vermekle yetineceğim.Neyse, gelelim smokinin faydalarına. Smokin balolarda, kendi nikah töreninizde, vb. resmi törenlerde giyilir. Smokin giyilmesi beklenen bir toplantı için gelecek davetiyede büyük ihtimal ile smokin giyilmesinin beklendiği belirtilir. Belirtilmemiş ve şüphe içinde iseniz, daveti veren kişiye telefon açıp sorunuz. Smokin ile katılmanız beklenen bir toplantıya sıradan bir takım elbise ile gitmeyiniz,“Ben gittim, oldu”demeyiniz. Askerliğimi yaptığım sırada 30 Ağustos resepsiyonuna katılmış idim görevli olarak, subaylar olarak aylar öncesinden “mestres” (askeri smokin) derdine düşmüş iken, dönemin başbakanı lacivert takım elbise ile gelivermişti. Kerhen gelmiş olduğunu sözsüz gayet güzel ifade etmişti. Davet sahibini ve ilgili daveti önemsemediğinizi özellikle vurgulamak istemiyorsanız, lütfen gereği gibi giyinerek davete icabet ediniz.Yine dağıttım konuyu, ama hop topladım: Ben smokinin içineata yakagömlek ve siyah papyon kullanıyorum. Düz yaka gömlek de kullanılıyor ama bence smokinin siyah takım elbiseden biraz farkı olmalı. Ya da nikah töreninde papyon yerine fular kullanılıyor; o zaten smokin değil başka bir şey oluyor bence (Ama ne oluyor bilmiyorum). Siyah papyonu özellikle söylüyorum, çünkü beyaz papyon frak ile kullanılıyor. Papyonu da hazır bağlanmış değil kravat gibi kendinizin bağlayacak şekilde tercih etmenizi öneririm. Kesinlikle çok daha doğal duruyor. Başlangıçta bağlamakta biraz zorlanabilirsiniz ancak alışınca kravat bağlamaktan bir farkı yok. Ayrı bir yazı ile papyon bağlamayı da anlatırım.Gömlek olarak önü akordeon körüğü gibi olan modeller (artık adı ne zıkkımsa bilmiyorum, o derece hoşuma gitmiyor 🙂 ) de kullanılıyor ama ben tasarım konularda düz ve sadeci bir insan olduğum için düz gömlekler kullanıyorum. Siyah kol düğmeleri ve hatta gömleğin ön düğmeleri için de siyah düğmeler (ya da siyah düğme kaplamaları) kullanabilirsiniz; zira beyaz düğmeler yine frakta kullanılıyor. Frak için önü kalıp gibi sert (kolalı ya da içten destekli) özel gömlekler giymek gerekiyor.Yine beyaz bir cep mendili kullanabilirsiniz. Yukarıda bahsettiğim düz ve sade anlayış ile ben düz katlanmış olarak tercih ediyorum.Smokin pantolonlarında kemer için brit bulunmaz, haliyle kemer takılmaz. Eğer pantolon düşüyorsa, siyah pantolon askısı kullanabilirsiniz.Gömleklerin pantolondan işkembe gibi sarkması ile oluşan çirkin görüntüyü kapatmak için siyah kuşak ya da siyah yelek kullanılıyor; ancak ben ikisini de tercih etmiyorum. Hele kuşak bana ziyadesiyle itici geliyor. Gömleklerimi belime oturacak şekilde slim fit tercih ettiğim ve smokinin önünü ilikleyerek kullandığım için “işkembe gömlek sendromu” gibi bir endişem bulunmuyor (Frak ile yelek giymek gerekiyor; gündüz siyah, gece beyaz [daha resmi]).Ayakkabı olarak tanım gereği rugan ayakkabı kullanmak gerekiyor. Ancak şahsen rugan ile aramızda pek hoş bir ilişki olmadığı için ben rugandan daha az, ancak normal deriden daha parlak olan “açma deri” ayakkabıları tercih ediyorum. Elbette bağcıklı ve kösele tabanlı olacak şekilde. Ancak olur da bir gün frak giyecek olursam, rugan şart…Bir de beyaz (daha doğrusu krem rengi) smokin ceketleri bulunuyor. Bunlar yazın deniz kenarında, ya da teknede, gemi güvertesinde yapılan, vb. törenlerde tercih edilebilir. Haliyle, Ankara’da kışın bir törene giderken beyaz ceket giymek abes olur. Öncelikle siyah takım elbise, smokin ve frak arasındaki farkı anlatarak başlayayım: Siyah Takım Elbise:Adı üzerinde, siyah renkte takım elbise… 🙂 Smokin:Siyah takım elbisenin daha resmi versiyonu. Klasik bir smokinin ceket yakaları, ceket düğmeleri, cep ağızları saten kaplı olur ve pantolonun yanlarında boydan boya siyah saten şeritler bulunur. Elbette bu tanımlamaya uymayan ya da dönemsel olarak moda olan (şu an için tamamen lacivert smokinler ya da lacivert saten yakalar gibi) modeller de bulunuyor, ancak takdir edersiniz ki ben her zamanki gibi smokinde de klasikçiyim… 🙂 Frak:Smokinin de resmi versiyonu. Ceket önden daha kısa (bel hizasında), arkası kuyruklu. Yurt dışında birçok resmi törende smokin ve frak giyiliyor (Gönderilen davetiyelerde ne giyilmesi gerektiği açıkça belirtiliyor), ancak ülkemizde (bence maalesef) böyle resmiyette bir törenimiz artık bulunmuyor. Özellikle -sembolik de olsa- kraliyet ailelerinin bulunduğu ülkelerin milli bayram gibi özel günlerinde frak giyilen törenler düzenlenirken, frak bizde yalnızca Atatürk zamanında bu yoğunlukta kullanılmış, zaman içerisinde tamamen azalmış. Artık Cumhurbaşkanlığı yemin törenlerinde dahi kullanılmaz hale gelmiş. Sanırım yalnızca TBMM Başkanı frak ile toplantıları yönetiyor. Geçtiğimiz yıllarda Cumhurbaşkanımızın ziyareti sırasında İngiltere kraliçesi bir davet vermiş ve bizim memleketten bazı gazeteciler de davet edilmişti. Hepsi paşa paşa frak edinmek durumunda kaldılar, ancak böyle bir kültürümüz olmadığı için bir kısmı şıklığı geçtim, komikliklte zirve yaptılar. Hatta İngiliz basınında alay konusu olmuşlar 🙂 Kendi adıma frak giymem gereken bir toplantıya katılmam gerekmedi, bu konuda ayrı bir yazı yazana kadar smokin ile arasındaki farkı anlatırken ufak detaylar vermekle yetineceğim. Neyse, gelelim smokinin faydalarına. Smokin balolarda, kendi nikah töreninizde, vb. resmi törenlerde giyilir. Smokin giyilmesi beklenen bir toplantı için gelecek davetiyede büyük ihtimal ile smokin giyilmesinin beklendiği belirtilir. Belirtilmemiş ve şüphe içinde iseniz, daveti veren kişiye telefon açıp sorunuz. Smokin ile katılmanız beklenen bir toplantıya sıradan bir takım elbise ile gitmeyiniz,“Ben gittim, oldu”demeyiniz. Askerliğimi yaptığım sırada 30 Ağustos resepsiyonuna katılmış idim görevli olarak, subaylar olarak aylar öncesinden “mestres” (askeri smokin) derdine düşmüş iken, dönemin başbakanı lacivert takım elbise ile gelivermişti. Kerhen gelmiş olduğunu sözsüz gayet güzel ifade etmişti. Davet sahibini ve ilgili daveti önemsemediğinizi özellikle vurgulamak istemiyorsanız, lütfen gereği gibi giyinerek davete icabet ediniz. Yine dağıttım konuyu, ama hop topladım: Ben smokinin içineata yakagömlek ve siyah papyon kullanıyorum. Düz yaka gömlek de kullanılıyor ama bence smokinin siyah takım elbiseden biraz farkı olmalı. Ya da nikah töreninde papyon yerine fular kullanılıyor; o zaten smokin değil başka bir şey oluyor bence (Ama ne oluyor bilmiyorum). Siyah papyonu özellikle söylüyorum, çünkü beyaz papyon frak ile kullanılıyor. Papyonu da hazır bağlanmış değil kravat gibi kendinizin bağlayacak şekilde tercih etmenizi öneririm. Kesinlikle çok daha doğal duruyor. Başlangıçta bağlamakta biraz zorlanabilirsiniz ancak alışınca kravat bağlamaktan bir farkı yok. Ayrı bir yazı ile papyon bağlamayı da anlatırım. Gömlek olarak önü akordeon körüğü gibi olan modeller (artık adı ne zıkkımsa bilmiyorum, o derece hoşuma gitmiyor 🙂 ) de kullanılıyor ama ben tasarım konularda düz ve sadeci bir insan olduğum için düz gömlekler kullanıyorum. Siyah kol düğmeleri ve hatta gömleğin ön düğmeleri için de siyah düğmeler (ya da siyah düğme kaplamaları) kullanabilirsiniz; zira beyaz düğmeler yine frakta kullanılıyor. Frak için önü kalıp gibi sert (kolalı ya da içten destekli) özel gömlekler giymek gerekiyor. Yine beyaz bir cep mendili kullanabilirsiniz. Yukarıda bahsettiğim düz ve sade anlayış ile ben düz katlanmış olarak tercih ediyorum. Smokin pantolonlarında kemer için brit bulunmaz, haliyle kemer takılmaz. Eğer pantolon düşüyorsa, siyah pantolon askısı kullanabilirsiniz. Gömleklerin pantolondan işkembe gibi sarkması ile oluşan çirkin görüntüyü kapatmak için siyah kuşak ya da siyah yelek kullanılıyor; ancak ben ikisini de tercih etmiyorum. Hele kuşak bana ziyadesiyle itici geliyor. Gömleklerimi belime oturacak şekilde slim fit tercih ettiğim ve smokinin önünü ilikleyerek kullandığım için “işkembe gömlek sendromu” gibi bir endişem bulunmuyor (Frak ile yelek giymek gerekiyor; gündüz siyah, gece beyaz [daha resmi]). Ayakkabı olarak tanım gereği rugan ayakkabı kullanmak gerekiyor. Ancak şahsen rugan ile aramızda pek hoş bir ilişki olmadığı için ben rugandan daha az, ancak normal deriden daha parlak olan “açma deri” ayakkabıları tercih ediyorum. Elbette bağcıklı ve kösele tabanlı olacak şekilde. Ancak olur da bir gün frak giyecek olursam, rugan şart… Bir de beyaz (daha doğrusu krem rengi) smokin ceketleri bulunuyor. Bunlar yazın deniz kenarında, ya da teknede, gemi güvertesinde yapılan, vb. törenlerde tercih edilebilir. Haliyle, Ankara’da kışın bir törene giderken beyaz ceket giymek abes olur.
98
http://adamgibigiyin.com/soru-cevap-16-kiz-istemeye-gidecegiz-ne-giyeyim
Gökhan Bey merhaba,Kararsız kaldığım bir konuda size danışmak istedim. Çok yakında gelenekler gereği kız istemesine gitmem gerekiyor. Kız arkadaşımın giyeceği elbisenin rengi kırmızı ve benim de ona uygun bir şeyler giymemi bekliyor. Takım yerine daha smart casual diyebileceğimiz bir tarzda farklı renk kombinasyonları (mat kırmızı bir ceket, beyaz gömlek, açık renk pantolon vb.) bakıyor.Hem sizin sitenizden okuduğum bilgiler, hem de kendi tercihlerim doğrultusunda ben koyu renk takım giyilmesi gerektiğine inanıyorum. Burada sizin düşüncenizi merak ediyorum, tarzımızdan ödün vermeden koyu renk bir takım ile mi gitmek daha doğru olur, yoksa uyum için tarzdan feragat edilebilir mi? Ya da sizin önerebileceğiniz daha uygun bir çözüm var mıdır?Şimdiden çok teşekkür ederim.SaygılarımlaÜnsalBenim böyle durumlardaki ilk kriterim, bundan 20-30 sene sonra fotoğraflara baktığımda“Ne biçim kıyafet giymişim yahu!”dememektir. Kendi adıma smart casual bir kıyafet giymezdim. Koyu gri ya da lacivert takım elbise, beyaz gömlek, kırmızı ya da bordo kravat, siyah ayakkabı bence süper şık olur.Burada benim değinmek istediğim ayrı bir konu bulunuyor:Bir erkeğin en çekici özelliği “özgüven”dir. Başkasının seçtiği, hatta içinize sinmeyen bir kıyafet içerisinde rahat ve özgüvenli hissedemezsiniz. İşin enteresan tarafı, sizin kıyafetlerinizi seçmek isteyen kadın da bir süre sonra sizin o halinizi beğenmeyecektir. Bu yüzden, lütfen işi öğrenin ve kendi kıyafetinizi kendiniz satın alın. 🙂 Hem sizin sitenizden okuduğum bilgiler, hem de kendi tercihlerim doğrultusunda ben koyu renk takım giyilmesi gerektiğine inanıyorum. Burada sizin düşüncenizi merak ediyorum, tarzımızdan ödün vermeden koyu renk bir takım ile mi gitmek daha doğru olur, yoksa uyum için tarzdan feragat edilebilir mi? Ya da sizin önerebileceğiniz daha uygun bir çözüm var mıdır? Şimdiden çok teşekkür ederim.SaygılarımlaÜnsal Benim böyle durumlardaki ilk kriterim, bundan 20-30 sene sonra fotoğraflara baktığımda“Ne biçim kıyafet giymişim yahu!”dememektir. Kendi adıma smart casual bir kıyafet giymezdim. Koyu gri ya da lacivert takım elbise, beyaz gömlek, kırmızı ya da bordo kravat, siyah ayakkabı bence süper şık olur. Burada benim değinmek istediğim ayrı bir konu bulunuyor:Bir erkeğin en çekici özelliği “özgüven”dir. Başkasının seçtiği, hatta içinize sinmeyen bir kıyafet içerisinde rahat ve özgüvenli hissedemezsiniz. İşin enteresan tarafı, sizin kıyafetlerinizi seçmek isteyen kadın da bir süre sonra sizin o halinizi beğenmeyecektir. Bu yüzden, lütfen işi öğrenin ve kendi kıyafetinizi kendiniz satın alın. 🙂
99
http://adamgibigiyin.com/spor-giyim
Soru-Cevap #6: Spor Gömlek BoyuSoru-Cevap #7: Gömlek Üzerine Kazak ve SüveterSoru-Cevap #9: Kahverengi, Denim (Kot) Pantolon ve AyakkabıKot, Denim, Blucin, Jean, Blue JeanSoru-Cevap #10: Renk UyumuSoru-Cevap #15: Krem Rengi PantolonCamper Ayakkabı ✔Timberland ✔Mayo, Terlik, ŞapkaKısa Paça Pantolon, Çıplak AyakKışlık Giyim – IIPantolon Paçası Kıvırma Sanatı